Yazar arşivleri: Av. Mustafa Yolcu

İsticvap Ne Demek?

İsticvap Ne Demek

İsticvap Ne Demek | Hukuki Bilgi | İzmir Avukat | İzmir Hukuk Bürosu | Efes Hukuk Bürosu

isticvap, 

isim, eskimiş, (isticva:bı), Arapça

Sorgulama

Mahkeme, kendiliğinden veya talep üzerine davanın taraflardan her birinin davanın temelini oluşturan vakıalar ve onunla ilişkisi bulunan hususlar hakkında tarafların dinlenilmesine (isticvap edilmesine) karar verebilir (HMK Madde 169). Tüzel kişiler adına, temsil yetkisine sahip kimseler; ergin olmayan veya kısıtlı bir kimse adına yapılmış bir işleme ilişkin olarak ise o kişinin kanuni temsilcisi dinlenir. (HMK Madde 170)

İsticvabına karar verilen kişiye mahkeme tarafından bizzat davetiye gönderilir ve belirlenen gün ve saatte dinlenilmek üzere hazır bulunması gerektiği net bir şekilde belirtilir. Davetiyede, ayrıca, isticvap konusu olaylar / vakıalar gösterilir; ilgili tarafın geçerli bir mazereti olmaksızın gelmediği veya gelip de sorulara cevap vermediği takdirde, isticvap konusu vakıaları ikrar etmiş sayılacağı uyarısı da yapılır. Hakim tarafından sorgulanmak üzere mahkemeye çağrılan taraf özürsüz olarak gelmediği veya gelip de soruları cevapsız bıraktığı takdirde, mahkemece sorulacak hususları kabul etmiş sayılır. (HMK Madde 171)

İsticvap olunacak kimsenin bizzat gelmesi gereklidir. Ancak, dinlenilecek olunacak kişi, mahkemenin bulunduğu il dışında oturuyor ve bulunduğu yerde aynı anda ses ve görüntü nakledilmesi yolu ile isticvap olunması mümkün değil ise bulunduğu yer mahkemesi tarafından dinlenilmesi mümkündür. Benzer bir şekilde, isticvap olunacak kimse hastalık, engellilik veya benzeri sebeplerle mahkemeye bizzat gelemeyecek durumda ise bulunduğu yerde isticvap olunur. (HMK Madde 172)

İsticvabına karar verilen kimse bizzat isticvap olunur. Hâkim, başlamadan önce tarafa gerçeği söylemesi gerektiği hususunu hatırlatır. İsticvap esnasında, karşı taraf ve taraf vekilleri hazır bulunabilirler. Dinlenen taraf, mahkemenin izni olmadıkça, yazılı notlar kullanamaz. (HMK Madde 173)

Dinlenen tarafça yapılan açıklamalar, sorulan sorular ve verilen cevaplar tutanağa yazılır. Tutanak taraflar huzurunda okunduktan sonra altı dinlenen tarafa imzalatılır. İmzalamaktan kaçınırsa, bu durum hâkim tarafından tutanakla tespit olunur. (HMK Madde 174)

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi E. 2017/20557 K. 2017/7841

Ancak isticvap, yemin gibi şahsa bağlı işlemlerde, tebligatın vekile değil, bizzat bu işlemi yapacak asile yapılması yasal zorunluluktur.

Yargıtay 19. Hukuk Dairesi E. 2016/1850 K. 2016/14265

Davacı, akaryakıt satış işlemini belgeleyen şirket kaşe ve imzasını içeren veresiye fişleri ile ilgili olarak mahkemece 20/12/2011 tarihli celsede 3 numaralı ara karar gereğince isticvaba karar verilmiş olup; şerhli meşruhatlı davetiye 24/05/2012 tarihinde davalı şirkete tebliğ edilmiştir.

Davalı verilen kesin süre içerisinde cevap vermediği gibi duruşmaya da gelerek herhangi bir beyanda bulunmamıştır. 6100 Sayılı HMK‘nın 171. maddesi uyarınca davalının özürsüz olarak duruşmaya gelmemesi ve sorulan soruları cevapsız bırakmış olması sebebiyle mahkemece sorulan vakıaların ikrar edilmiş sayılacağı hususunun düşünülmeyerek yanılgılı gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.

Yargıtay 6. Hukuk Dairesi E. 2012/4304 K. 2012/7562

Taraflar arasında araç kiralama sözleşmesinin varlığı ihtilaf konusudur. Akdi ilişkinin ispatı davacıya aittir. Mahkemece üçüncü kişi Çan’ın davalının çalışanı olup olmadığı hususunda isticvabına karar vererek davalının davet edilmesine rağmen gelmemesi nedeni ile çalışanı olduğunu ikrar etmiş sayıldığını kabul ederek davanın kabulüne karar verilmiş ise de, HMK‘nın 169 ve müteakip maddelerinde düzenlenen isticvap, bir davada o dava ile ilgili belli vakıaların açıklığa kavuşturulması, varlığı ve yokluğu konusunda aleyhine olan tarafın ikrarının sağlanması amacıyla hakimin kendiliğinden veya taraflardan birinin isteminin kabulü ile başvurabileceği usuli bir işlemdir. Başlı başına bir ispat vasıtası değildir. Davacının iddiası geçerli bir şekilde yapılan teslimin ispatı olmayıp, bir hukuki muamele (sözleşme) olup, isticvap yoluyla kanıtlanması mümkün değildir.

Ancak davacı, davalının ticari defterlerine dayandığından, TTK‘nın 80 ve 81 ve HMK‘nın 219 ve devamı maddelerince, hakim davalı tarafa defterlerini ibrazını emredebileceğinden, öncelikle davalının bu konuda isticvabına karar verilerek, davalının ticari defterlerini sunması halinde bilirkişi incelemesi yaptırılması, davalının ticari defterlerini ibraz etmemesi yahut davalının ticari defterleri ile dahi alacağını ispatlayamaması halinde davacı delil listesinde açıkça yemin deliline de dayanmış olduğundan akdi ilişkinin ispatı için davalıya yemin teklif etme hakkı olduğu davacıya hatırlatılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi E. 2014/21165 K. 2015/9882

Mahkemece davalı kadına duruşmaya gelip, sorulan sorulara cevap vermediği takdirde başka bir erkekle olan ilişkisini kabul edeceği belirtilerek isticvap davetiyesi çıkarılmış, davalı kadının davetiye tebliğine rağmen gelmemesi sebebiyle bu ilişkinin varlığı kabul edilerek boşanmaya karar verilmiştir. Boşanma davalarında tarafların ikrarı hakimi bağlamaz (TMK. m. 184/3). Açıklanan sebeple bu şekilde isticvap davetiyesi çıkarılması da usul hükümlerine göre doğru değildir. Dosyada davacı erkeğin davalı kadına terk ihtarı gönderdikten sonra, davalı kadından kaynaklanan boşanmayı gerektirir bir kusurlu davranışın varlığı da ispatlanmamıştır. O halde davanın reddine karar vermek gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.

Detaylı bilgi veya sorularınız için bizim ile iletişim‘e geçebilirsiniz.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Yüzde Sabit İz Durumunda Manevi Tazminat

Yüzde Sabit İz Durumunda Manevi Tazminat

Yüzde Sabit İz Durumunda Manevi Tazminat | Yüzde Sabit İz Manevi Tazminat | Tazminat Hukuku | Tazminat Avukatı | İzmir Hukuk Bürosu | İzmir Avukat | Efes Hukuk Bürosu

Yüzde Sabit İz Durumunda Manevi Tazminat Hakkında Yargıtay Kararlarını Derledik. İlgili kararlar incelendiğinde görülecek olduğu üzere yüzde meydana gelecek kalıcı bir iz, beden bütünlüğüne yönelik gerçekleştirilmiş kabul edilmekte olup; kişilik hakkı kapsamında meydana gelen zarar neticesinde tazminat talep edilebilmesi mümkündür.

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2019/2663 E., 2019/9878 K.

Davacılar, müşterek çocukları …’ in 17.6.2007 tarihinde babaannesi ile birlikte parkta gezmekte iken davalıya ait Tarçın isimli köpeğin saldırısına uğrayıp yaralandığını, konu hakkında Kadıköy 3. Sulh Ceza Mahkemesinin 2008/299 E. sayılı dosyasında dava açıldığını, olay nedeniyle küçüğün yüzünde sabit iz kaldığını ileri sürerek, küçük için 20.000 TL manevi tazminat ile anne ve baba için 10.000’er TL manevi tazminat ile davalının zarardan sorumlu olduğu gerekçesiyle 5.000 TL maddi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek, faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmişlerdir.

Davalı, köpeğin kendisine ait olduğunu, olay tarihinde köpeğin annesi tarafından parkta tasması ile gezdirildiğini, küçük çocuğun köpeğinin kuyruğuna basması sebebiyle olayın meydana geldiğini, olaydan dolayı kendisinin kusur ve sorumluluğunun bulunmadığını belirterek, davanın reddini dilemiştir. …Bunun yanında, davacılar dava dilekçesinde küçük … için 20.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuşlar, mahkemece yapılan yargılama sonucunda küçük lehine 2.000 TL manevi tazminat takdir edilmiştir.

Kural olarak hükmedilecek manevi tazminat miktarının belirlenmesi hakimin takdirindedir. Kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakim bu hakkını Türk Medeni Kanunu‘nun 4. maddesinde açıklanan hakkaniyet ilkesine uygun olarak kullanmalıdır.

Manevi tazminatın miktarı belirlenirken kişilik hakkına saldırı oluşturan eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranı, sıfatı, iştigal ettikleri makam ile diğer sosyal ve ekonomik durumları dikkate alınmalı, her olaya göre değişebilecek özel durum ve koşullar bulunabileceği gözetilerek, takdir hakkını etkileyebilecek nedenler karar yerinde denetime elverişli biçimde ve objektif olarak gösterilmelidir.

Manevi tazminat davaları sonucunda hükmedilecek para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirebilecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bu para bir ceza olmadığı gibi hükmedilecek manevi tazminatla bu malvarlığı zararlarının karşılanması da amaçlandığından tazminat miktarının onun amacına göre belirlenmesi gerekir. Bu nedenle, takdir edilecek miktar elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır.

Buna göre mahkemece, yukarıda açıklandığı şekilde, Adli Tıp Kurumu’nca yapılacak inceleme sonucunda küçüğün yüzünde sabit iz niteliğinde bir yaralanmanın oluştuğunun tespiti halinde, meydana gelen zararın ağırlığı karşısında, küçük lehine daha yüksek oranda bir manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bu husus da bozmayı gerektirmiştir.

Ayrıca ileride yapılması zorunlu olan estetik giderlerinin önceden istenmesi mümkündür. Davacılar küçüğün yüzündeki yaralanma nedeniyle uygun yaşa geldiğinde estetik ameliyat yaptırması gerektiğini bildirerek, bu giderin de davalıdan tahsilini talep etmiştir. Bu bağlamda, alınacak Adli Tıp Kurumu raporuna göre küçüğün yüzünde sabit iz kaldığının saptanması halinde estetik ameliyat giderlerinin uzman bilirkişiye hesaplatılarak, hüküm altına alınması gerekirken, mahkemece bu istemle ilgili inceleme yapılmaksızın eksik incelemeyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bu husus da hükmün bozulmasını gerektirmiştir.” gerekçeleriyle bozulmuştur.

Bozmaya uyan mahkemece yapılan yargılama neticesinde; maddi tazminat talebi HMK’nun 123. maddesi gereğince geri alındığından bu talebe ilişkin olarak karar verilmesine yer olmadığına, küçük … için 5.000,00 TL, anne Ayfer için 2.500,00 TL, baba … için 2.500,00 TL manevi tazminatın 17.06.2007 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, fazla talebin reddine, davalı vekili lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına karar verilmiş, hüküm süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No. 2010/4-77 Karar No. 2010/82

Dava, köpek ısırması sonucu yaralanan küçük Zeki’nin anne, babası olan davacıların kendi adlarına ve yaralanan Zeki adına manevi tazminat istemine ilişkin olup, yerel mahkeme ile Özel Daire arasında küçük Zeki’ye bir miktar manevi tazminata hükmedilmesi konusunda bir ihtilaf bulunmamaktadır.

Uyuşmazlık küçüğün anne ve babasına manevi tazminat hükmedilip hükmedilemeyeceği noktasındadır.

Bilindiği üzere, BK 49. maddede “Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir. Maddede belirtilen kişilik haklarına, kişinin yaşamı, sağlığı, beden ve ruhsal bütünlüğü gibi varlıkların tümü girmektedir. Kişinin duygu yaşantısı ve düşünce dünyası da kişisel varlıklar olup, yasa tarafından korunmuştur. Duygu yaşantısı da ruhsal uyum ve denge, ruhsal sükun, yakınlarla olan gönül bağlılığı, aile birliği kişisel varlıklardır. Manevi acılar verdirilmek yolu ile de ruhsal varlıklara saldırılmış olur. Kişisel değerlere saldırı yolu ile kişiye manevi acılar verdirmek kişinin ruhi varlığına ve sonuçta kişilik hakkına saldırıyı ortaya koyar. Bunun gibi, küçüğün kişilik hakları ihlal edildiği gibi suç niteliğindeki haksız eylemle çocuğunun ana babasının da kişilik hakları saldırıya uğramış olur. Çünkü bu eylem sonucu gerek küçüğün, gerekse ana babanın ruhsal dengeleri bozulacaktır.

Öte yandan BK 47. madde de düzenlenen “Hakim, hususi halleri nazara alarak cismani zarara düçar olan kimseye yahut adam öldüğü takdirde ölünün ailesine manevi zarar namiyle adalete muvafık tazminat verilmesine karar verebilir.” Hükmünden de anlaşılacağı üzere cismani zarara uğrayan kimseye manevi tazminat verilebilecektir. Doktrinde ve yerleşik içtihatlarda da belirtildiği gibi cismani zarar kavramına ruhi bütünlüğün ihlali, sinir bozukluğu veya hastalığı gibi haller gibi hallerin de girdiği, bir kimsenin cismani zarara maruz kalması sonucunda onun ana babası gibi çok yakınlarından birinin de aynı eylem nedeniyle hukuken korunan ruhi ve asabi sağlık bütünlüğü ağır bir şekilde haleldar olmuşsa bu durumda yansıma yolu ile değil doğrudan doğruya zarara maruz kalmasının söz konusu olduğu, çocuklarının yaralanması nedeniyle ana babanın manevi tazminat isteyebileceği kabul edilmiştir. Bu husus Hukuk Genel Kurulu’nun 26.4.1995 Tarih, 1995/11-122 esas, 430 Karar sayılı ilamında da belirtilmiştir.

Somut olaya gelince, davalılardan A. S.’na ait köpeğin davacı ana babanın müşterek çocuğu olan Zeki’yi ısırması sonucu küçüğün yüzünde sabit iz kalacak şekilde yaralandığı, dinlenen tanık beyanlarına göre yaraların ağrısından inlediği, uyuyamadığı, ana babasının gerek hastanede gerekse evde bu acıya tanık oldukları ve bundan dolayı üzüntü duydukları açıktır. Yerel mahkemece çocuğun yüzündeki izlerin estetik ameliyatla düzelebileceği belirtilmişse de, ameliyat riski dahi anne babanın üzüntüsünün derinliğini ifade eder. Normal yaşantıda dahi çocuğun düşmesi, bir tarafının kırılması gibi kazalar veya çocuğun hastanede tedavi görmesi sırasında yanında o ortamda kalması, acısını hissetmesi, yapılan bir iğnenin dahi acısı, anne babayı derinden etkilemekte, yaşam kalitesini ruhsal yönden düşürmektedir.

Kaldı ki eldeki davada köpeğin diş izlerinin çocuğun yüzünde sabit eser olarak kalacak olması, ona her baktıklarında aynı acıların da tekrarlanması sonucunu doğuracaktır.

Gerek BK 47. maddedeki cismani zarar kavramından, gerekse BK 49.maddedeki kişilik hakları kavramından yola çıkılsın, tüm bu olayların anne babada manevi zarar doğuracağı açık olduğundan, davacı anne ve baba da bir miktar manevi tazminata hak kazanacaktır.

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi E:2009/7006 K:2010/3708

Yerel mahkemece, Rıfat’ın yaralanmasının vücut bütünlüğünü bozmadığı, herhangi bir organının işlevini yitirmesine ya da zayıflamasına neden olmadığı belirtilerek davacılar Ümmühan ile Ramazan yönünden manevi tazminat isteme koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle, istemin reddine karar verilmiştir.

Kişilik hakları, kişinin yaşamı, sağlığı, vücut ve ruh bütünlüğü ile toplum içindeki yerini koruyan haklardır. Bunların fiziki, sosyal ve duygusal kişilik değerleri içerdiği gözetildiğinde, somut olaydaki duruma göre, davacının bir yakınının yaralanmasının sosyal ve duygusal kişilik değerler kapsamında olup olmadığı konusu üzerinde durulmak gerekir. Sosyal ve duygusal kişilik değerleri, kişinin toplum içindeki yeri, birlikte yaşadığı ailesi ve yakınlarının değer alanı içine giren haklardır. Bu haklar, doğrudan doğruya kişiliğe bağlı olmayan, özellikle aile hukuku içinde yer alan değerlerdir. Bu bağlamda Borçlar Yasası’nın 49. maddesindeki düzenleme gereğince, kişinin doğrudan kendisinin değil de karı, koca, ana, baba, çocuklar ve kardeşler gibi yakınlarının ağır yaralanması gibi somut olayın kendisine özgü ağırlığının ve özelliğinin zorunlu kıldığı olguların kanıtlanması durumunda, aile birliği içinde korunması gereken sosyal ve duygusal kişilik değerlerinin zarar gördüğünün kabul edilmesi gerekir. Dosyadaki bilgi ve belgeler ile davalının 765 sayılı Türk Ceza Yasası’nın 456/2. maddesi uyarınca kasten yaralama eylemi nedeniyle yargılanarak cezalandırıldığı ceza dosyası içeriğine göre; davalının, dava konusu olaydan önce aileler arasında yaşanan ve husumet oluşmasına neden olan olaylar üzerine, 22 yaşında olan davacılardan Rıfat’ı köy kahvesi önünde bıçakla vurarak göğüs bölgesinden yaraladığı; D… Adli Tıp Şubesi tarafından düzenlenen 04.06.2004 günlü raporda, adı geçenin yaşam tehlikesi geçirecek, 25 gün iş ve gücünden kalacak biçimde yaralandığı; olay yerinde bulunan kişilerin olaya müdahale ederek tarafları ayırdığı anlaşılmaktadır.

Olayın gelişim biçimi, yaralanmanın derecesi ve davalının eyleminin silahtan sayılan bıçak ile yaşamsal bölgeye yönelik olması gözetildiğinde, davacılardan anne Ümmühan ile baba Ramazan’ın sosyal ve duygusal kişilik değerlerinin zarar gördüğü kabul edilmelidir...

Dava konusu olayın oluş biçimi, yaralanmanın derecesi, eylemin silahtan sayılan bıçakla gerçekleştirilmiş olması ve yukarıdaki ilkeler gözetildiğinde, davacılardan Rıfat yararına takdir edilen manevi tazminat azdır. Daha üst düzeyde manevi tazminat takdir edilmek üzere manevi tazminat takdir olunmak üzere karar bozulmalıdır.

Yargıtay 4.Hukuk Dairesi Esas No: 2009/7547 Karar No: 2010/2134

Dosyadaki bilgi ve belgelerden, haklarında …Asliye Ceza Mahkemesinde kamu davası açılan davalılardan M… hakkında beraet kararı verildiği, diğer davalı M…’in ise, Ü…’e karşı gerçekleştirdiği etkili eylem suçundan dolayı cezalandırıldığı ve verilen cezanın kesinleştiği anlaşılmaktadır. Ceza dosyası arasında bulunan doktor raporuna göre davacılardan Ü…, olay nedeniyle yaşam tehlikesi geçirmeyecek, iş ve gücüne bir hafta engel olacak biçimde yaralanmıştır.

Diğer yandan, davacılardan Ü…, kendisinin yaralanması yanında, oğlu A…’in yaralanmasının üzüntüye neden olduğunu, olayın şokunu yaşadığını ileri sürerek, bu yüzden uğradığı manevi zararın da ödetilmesini istemiştir. Borçlar Yasası’nın 47. maddesi gereğince yargıç, olayın özelliğini gözeterek bedensel bir zarara uğrayan kişi yararına hak ve adalete uygun bir tutarda manevi tazminat takdir edebilir. Geçirilen ruhsal ve sinirsel sarsıntının da yukarıdaki maddede belirtilen bedensel zarar kapsamında olduğunun kabul edilmesi gerekir. Aynı zamanda anne olan davacılardan Ü…’in; oğlunun, gözü önünde, kasten adam öldürme derecesinde dövülmesi olayında, ruhsal ve sinirsel sarsıntı geçirdiğinin kabul edilmesi zorunludur.

Yerel mahkemece açıklanan olgular ve dava dilekçesindeki istemler gözetilerek, davacılardan Ü… yararına, kendisinin ve oğlunun yaralanmasından dolayı uygun bir tutarda manevi tazminat takdir edilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçe ile manevi tazminat isteminin tümden reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir. 

Detaylı bilgi veya sorularınız için bizim ile iletişim‘e geçebilirsiniz.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Çoğun İçinde Az Da Vardır İlkesi

Çoğun İçinde Az Da Vardır İlkesi

Çoğun İçinde Az Da Vardır İlkesi | Hukuki Bilgi | İzmir Avukat | Efes Hukuk Bürosu

Çoğun içinde az da vardır ilkesi Latince “In toto et pars continetur” deyişinin dilimizdeki karşılığı olup; Yargıtay kararlarında sıkça karşılaşılmaktadır. Özellikle kıyas yaparken bahsedilen karar kapsamında hakkaniyetin de gözetilmesi gerektiği şeklinde anlaşılabilir. İlke kapsamında verilecek kararda iki tarafın da mağdur olmaması için somut olayın özellikleri de gözetilerek hüküm verilmesi şeklinde yorumlanabilir.

Yargıtay 19. Hukuk Dairesi E. 2016/12208 K. 2017/268

“KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin davalı şirketten sıfır (0) km 2012 Model Ford Transit 370 L marka aracı satın aldığını, ancak satın alınan aracın belirtilen özellikleri taşımadığını, bu haliyle ayıplı durumda olduğunu ileri sürerek ayıplı satılan aracın yenisi ile değiştirilmesine, olmaması durumunda araç bedelinin iadesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, dava konusu aracın ayıplı olmadığını, davacının eksiklik olarak gördüğü hususların ayıp niteliği taşımadığını, bu eksikliklerin giderilmesine davacının onay vermediğini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece Tüketici Mahkemesi sıfatıyla verilen, davanın kabulü kararı, Dairemiz 04.03.2015 tarih; 2014/16891 E. – 2015/2977 K. sayılı ilamı ile “Dava konusu uyuşmazlık 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında değerlendirilemeyeceğinden mahkemece yapılması gereken iş, tarafların tacir, dava konusu aracın ticari araç olduğu gözetilmek suretiyle somut olaya Türk Ticaret Kanunu hükümleri uygulanarak ve buna göre gerekçe oluşturularak varılacak uygun sonuca göre bir karar vermekten ibarettir.” gerekçesiyle bozulmuştur.

Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda, satıma konu ticari aracın üretimden kaynaklı ayıplı olduğu, ayıpların gizli ayıp niteliğinde olmadığı, araçtaki ayıbın süresinde satıcıya bildirildiği, araç üzerindeki açık ayıpların aracın ayıpsız misli ile değiştirilmesini yahut araç bedelinin iadesini gerektirmediği, aracın satış anındaki değer kaybının aracın satış değerinin %15’i tutarında ( 8.096,57 TL ) olacağı, davacının talebi ürün değişimi olsa da “çoğun içinde az da vardır” kuralı gereğince, davacı yararına, aracın satış anındaki değer kaybı bedelinin davalıdan tahsilinin uygun olacağı gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne kısmen reddine, aracın yenisi ile değiştirilmesi talebinin reddine, 8.096,57 TL alacağın faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm davalı vekili ve katılma yoluyla davacı vekilince temyiz edilmiştir.

Dava, satış sözleşmesinde ayıplı aracın iadesi veya bedelinin tahsili istemine ilişkindir. 6102 sayılı TTK’nın 23/1-c maddesi gereğince malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli değilse alıcı malı teslim aldıktan sonra 8 gün içinde incelemek veya incelettirmek ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa bu 2 ve 8 günlük süre içinde durumu satıcıya ihbarla yükümlüdür. Somut olayımızda dava konusu araç, davacı alıcıya 19.09.2012 tarihinde teslim edilmiştir. Davacı vekilinin dosya içindeki beyanı ve ihtarname içeriğinden de araçtaki ayıpların aynı gün öğrenildiği ayıp ihbarının ise 19.10.2012 tarihinde yapıldığı anlaşılmış olup, açıklanan ilkeler uyarınca ihbar yükümlülüğünün süresinde yerine getirilip getirilmediği üzerinde durularak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme sebebiyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış hükmün bozulması gerekmiştir.”

Yargıtay 13. Hukuk Dairesi , E. 2014/13492, K. 2015/919, T. 22.1.2015

“Kanunun 4/A maddesi hükmü “sağlayıcı tarafından bildirilen reklam ve ilanlarından veya standardından veya teknik kuralından tespit edilen nitelik veya niteliğini etkileyen niceliğine aykırı olan yada yararlanma amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran medeni, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren hizmetler, ayıplı hizmet olarak kabul edilir” düzenlemesi bulunmaktadır. Bu durumda tüketici, sözleşmeden dönme, hizmetin yeniden görülmesi veya ayıp oranında bedel indirimi isteyebilir. Somut olayda, davacı dava dilekçesinde hizmet bedelinin iadesi seçeneğini tercih etmiş ise de, davacı hizmetten yararlandığına göre, “çoğun içinde az da vardır” kuralı gereğince davacının talebinin ayıp oranında bedel indirimi olduğunun kabulü gerekir. Bu kabul, aynı zamanda M.K.‘nun 2. maddesinde ifadesini bulan dürüstlük ve iyiniyet kuralının da bir gereğidir. Hal böyle olunca, dosya kapsamında bulunan delillerin değerlendirilerek hizmetteki ayıplar nedeni ile indirim miktarı belirlenerek sonucuna uygun bir karar verilmelidir. Mahkemece davacının hizmetten yararlandığı gözetilmeden tüm konaklama bedelinin tahsiline karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.”

Yargıtay 13. Hukuk Dairesi E. 2010/8333 K. 2010/16575

…davacı, satın aldığı aracın ayıplı olması nedeniyle araç bedelinin tahsilini bu mümkün olmaz ise aracın yenisi ile değiştirilemesi isteminde bulunmuş, davalılar davanın reddini savunmuş, mahkemece, yaptırılan bilirkişi incelemesine göre jant kapaklarının değiştirilmesi gerektiğini ancak davacının talebinin bedel iadesine yönelik olduğundan bahisle davanın reddine karar verilmiştir. 4077 sayılı yasanın 30. maddesine göre, bu kanunda hüküm bulunmayan hallerde genel hükümler uygulanır.b.k.202 maddesi ise hakim hal icabı satımın feshi ni muhik görmüyorsa semenin tenziline karar verileceğini hüküm altına almıştır. öyle olunca araç değişimi veya bedel iadesi şartları oluşmamışsada, dosya kapsamından jantların ayıplı olduğu anlaşıldığı ve mahkemeninde kabulü bu yönde olduğuna göre çoğun içinde az da vardır kuralı gereğince ayıplı olan jant kapaklarının bedelinin tahsiline karar verilmesi gerekirken aksi düşüncelerle yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma gerektirir.

Detaylı bilgi veya sorularınız için bizim ile iletişim‘e geçebilirsiniz.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Gizli Ayıpta Zamanaşımı

Gizli Ayıpta Zamanaşımı

Gizli Ayıpta Zamanaşımı | Gizli Ayıp ve Zamanaşımı | Av. Mustafa Yolcu

Gizli Ayıp Nedir?

6502 Sayıl Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında ayıplı mal, tüketiciye teslimi anında, taraflarca kararlaştırılmış olan örnek ya da modele uygun olmaması ya da objektif olarak sahip olması gereken özellikleri taşımaması nedeniyle sözleşmeye aykırı olan mal olarak tanımlanmıştır.

6502 sayılı TKHK (Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun) kapsamında ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda, internet portalında ya da reklam ve ilanlarında yer alan özelliklerinden bir veya birden fazlasını taşımayan; satıcı tarafından bildirilen veya teknik düzenlemesinde tespit edilen niteliğe aykırı olan; muadili olan malların kullanım amacını karşılamayan, tüketicinin makul olarak beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mallar da ayıplı olarak kabul edilmektedir. (Madde 8)

Gizli ayıp ise ürünün basit bir inceleme neticesinde anlaşılmayacak mahiyette olan eksiklik veya uygunsuzluklar olarak ifade edilebilir. “Durumun gerekli kıldığı, muayene ile anlaşılamayan ayıplar, gizli ayıptır. Alıcı gizli ayıpları araştırmakla yükümlü değildir. Fakat onları meydana çıkar çıkmaz hemen ihbar etmelidir” (YAVUZ, Nihat: Ayıplı İfa, Ankara 2010, 2. Baskı, sh. 107). 

Gizli Ayıbı İhbar Yükümlülüğü

6502 Sayılı TKHK kapsamında ayıbı ihbara ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemiş olup; bu kanun kapsamında yer alan düzenlemeler tüketici işlemleri kapsamında geçerlidir. Tüketici ilişkisi dışında kalan süreçlerde Türk Borçlar Kanununda yer alan düzenlemeler geçerli olup; gizli ayıbı derhal ihbar yükümlülüğü söz konusudur.

Gizli Ayıpta Zamanaşımı

Genel SüreTüketici ilişkisi kapsamında ortaya çıkan ayıba ilişkin zamanaşımı, taraflarca daha uzun bir sürenin belirlenmemesi durumunda 2 (iki) yıl olarak belirlenmiştir.
Konut veya Tatil Amaçlı TaşınmazlardaZamanaşımı süresi konut veya tatil amaçlı taşınmaz mallarda ise taşınmazın teslim tarihinden itibaren beş yıldır.
İkinci El Satışlarİkinci el satışlarda satıcının ayıplı maldan sorumluluğu bir yıldan, konut veya tatil amaçlı taşınmaz mallarda ise üç yıldan az olamaz.
Ağır Kusur veya Hile Var iseAyıp, ağır kusur ya da hile ile gizlenmişse zamanaşımı hükümleri uygulanmaz.
6502 Sayılı TKHK kapsamında Ayıba İlişkin Zamanaşımı

Eski tüketici kanunun aksine 6502 sayılı TKHK kapsamında gizli ve açık ayıba ilişkin bir ayrım gözetilmeksizin 2 (iki) yıllık bir zamanaşımı süresi öngörülmüştür.

Detaylı bilgi veya sorularınız için bizim ile iletişim‘e geçebilirsiniz.

6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (TKHK) kapsamında hazırlamış olduğumuz diğer yazılarımız için;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Rödovans Nedir? Rödovans Sözleşmesi Nedir?

Rödovans Nedir? | Rödovans Sözleşmesi Nedir? | Rödovans Sözleşmesi | Ticaret Hukuku | İzmir Avukat | İzmir Hukuk Bürosu | İzmir Avukatları | İzmir Ticaret Avukatı | Efes Hukuk Bürosu

Rödovans Nedir?

Fransızca “redevance” kelimesinden dilimize gelen rödovans kelimesi; ayrıcalık ücreti, ayrıcalık tutarı, telif hakkı anlamına gelmektedir. Rödovans uygulamada özellikle maden kirası anlamında kullanılmaktadır.

Rödovans Sözleşmesi ve Şekil Şartları

Rödovans sözleşmesi veya maden kirası sözleşmesi; maden ruhsat sahalarının, işletme hakkının bir kısmı veya tamamının üçüncü kişilere devrini düzenleyen sözleşmelerdir. Rödovans sözleşmesi yasal mevzuatımız kapsamında ayrıca düzenlenmemiş olup; Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliği kapsamında bu sözleşemelere atıf yapılmaktadır.

Ek Madde 7 – Ruhsat sahipleri ile üçüncü kişiler arasında rödövans sözleşmeleri Bakanlığın iznine tabidir. İzin alınmaksızın yapılan rödövans sözleşmesi ile yürütülen madencilik faaliyetleri durdurulur.

3213 sayılı Maden Kanunu Ek Madde 7

Rödovans, maden ruhsat sahalarının işletme hakkının özü kendisinde kalması koşuluyla hak sahibi tarafından sözleşme ile gerçek veya tüzel bir kişiye, bir süre tahsis edilmesidir. Bu sözleşme gereğince, rödovans veren, maden ocağının işletilmesini üstlenen özel veya tüzel kişi, ruhsat sahibine, ürettiği her bir ton maden için önceden ödemeyi taahhüt ettiği meblağ kadar bir ücret öder. İşte bu sözleşme ilişkisine rödovans sözleşmesi denilmektedir. Söz konusu sözleşmenin içerik ve koşullarına ilişkin özel bir düzenleme olmamak ile birlikte Yargıtay kararları ve doktrinde Türk Borçlar Kanunu kira hükümlerinin kıyasen kullanılabileceği belirtilmektedir.

Özel bir düzenleme olmaması sebebi ile, herhangi bir şekil şartına tabii olmayan rödovans sözleşmeleri isimsiz, karma bir sözleşmedir. Rödovans sözleşmesiyle maden ruhsatlı sahanın tamamının kullanımı bırakılabileceği gibi, sadece ruhsat sahasının bir kısmı da verilebilir.

Rödovans Sözleşmesinin Tarafları

Rödovans sözleşmesi meden işletme ruhsatı sahibi (ruhsat sahibi) ve maden sahasının işletme hakkını devralan (rödovansçı) arasında kurulan sözleşmelerdir.

Rödovans Sözleşmesi Kapsamında Tarafların Yükümlülükleri

Rödovans sözleşmesi tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir.

Ruhsat Sahibinin Yükümlülükleri

Türk Borçlar Kanunu kapsamında rödovans sözleşmesinde ruhsat sahibi madenci, rödovansçıya işletmeyi ilgili işletme amacına elverişli olarak teslim etme yükümlülüğü altındadır. Bu kapsamında, Maden İşleri Genel Müdürlüğüne başvuru yapılarak onayının alınması ve maden siciline tescilinin sağlanması örnek gösterilebilir.

Maden Yönetmenliği’nin 71. maddesinde belirtildiği üzere ruhsat sahibi madenci, sevk fişini zimmet karşılığında Maden İşleri Genel Müdürlüğünden alarak rödovanscıya vermelidir. Yine, 3213 sayılı Maden Yasası ve diğer ilgili mevzuat uyarınca ruhsat sahibince yerine getirilmesi gereken yükümlülükleri de ruhsat sahibine aittir.

Rödovansçının Yükümlülükleri

Türk Borçlar Kanunu Madde 278’de de işaret edildiği gibi, rödovansçı maden sahasını iyi bir şekilde işletme borcu altındadır. Akılcı ve gereklerine uygun bir maden işletmesi göstermeyerek, maden rezervini daha sonraki kullanımlar için ulaşılamayacak şekilde tahrip eden rödovansçı, ruhsat sahibine karşı sorumlu olur.

Türk Borçlar Kanunu 279. maddesinde kiracı gibi değerlendirilen rödovansçının maden sahasını, kuyuları ve galerileri iyi bir şekilde muhafaza etmesi ve emniyet tedbirlerini alması şart koşulmuştur. Daha sonradan sahanın terk edilmesi halinde 3213 sayılı Maden Yasasının 32. maddesine göre ruhsat sahibi ödemekle sorumlu olduğu bedeli, kendi faaliyet döneminde yeterli tedbirleri almayan rödovansçıdan tahsil edebilir.

Rödovansçı her yıl kendi faaliyet bölgesi için ilgili yasal mevzuata uygun olarak hazırladığı bilançoyu ruhsat sahibine teslim ederek; bilançoda belirtilen yıllık işletme brüt karına göre tahakkuk edecek Devlet hakkını ve Madencilik Fon İştirakini ruhsat sahibine ödemekle yükümlüdür. Ruhsat sahibi bu bilançodaki brüt kara, kendi aldığı rödovans bedelini de ekleyerek bulunacak yeni bedel üzerinden tahakkuk edecek Devlet Hakkı ve Madencilik Fon İştirakini Maden İşleri Genel Müdürlüğüne ödemekle yükümlüdür.

Detaylı bilgi veya sorularınız için bizim ile iletişim‘e geçebilirsiniz.

Ticaret Hukukuna ilişkin diğer ilginizi çekebilecek çalışmalarımız;

İzmir Ticaret Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Katalog Suçlar Nelerdir?

Katalog Suçlar | Katalog Suçlar Nelerdir? | Ceza Hukuku | Av. Mustafa Yolcu

Katalog Suç Nedir?

Katalog suçlar 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunun kapsamında sınırlı sayıda düzenlenmiş olup; bir takım güvenlik tedbirlerinin uygulanabilmesi için gündeme gelmektedirler. Söz konusu katalog suçlar 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu Madde 100/3 düzenlemesinde listelenmiştir.

Katalog Suçlar Nelerdir?

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ;
Soykırım ve İnsanlığa Karşı Suçlar (madde 76, 77, 78),
Göçmen Kaçakçılığı ve İnsan Ticareti (madde 79, 80)
Kasten Öldürme (madde 81, 82, 83),
Silahla İşlenmiş Kasten Yaralama (madde 86, fıkra 3, bent e) ve Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış Kasten Yaralama (madde 87),
İşkence (madde 94, 95)
Cinsel Saldırı (birinci fıkra hariç, madde 102),
Çocukların Cinsel İstismarı (madde 103),
Hırsızlık (madde 141, 142) ve Yağma (madde 148, 149),
Uyuşturucu veya Uyarıcı Madde İmal ve Ticareti (madde 188),
Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220),
Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar (madde 302, 303, 304, 307, 308), [Devletin Birliğini ve Ülke Bütünlüğünü Bozmak, Düşmanla İşbirliği Yapmak, Devlete Karşı Savaşa Tahrik, Askeri Tesisleri Tahrip ve Düşman Askeri Hareketleri Yararına Anlaşma, Düşman Devlete Maddi ve Mali Yardım]
Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar 5237 sayılı TCK m. 315 (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315) [Anayasayı İhlal, Cumhurbaşkanına Suikast ve Fiilî Saldırı, Yasama Organına Karşı Suç, Hükümete Karşı Suç, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine Karşı Silâhlı İsyan, Devlet Güvenliğine veya Anayasal Düzene Karşı Suçları İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma, Devlet Güvenliğine veya Anayasal Düzene Karşı Suçları İşlemek Amacıyla Kurulan Örgütlere Silah Sağlama]
6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı (madde 12) suçları
5411 sayılı Bankacılık Kanununun 2160. maddesinde tanımlanan zimmet suçu
4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar.
2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68 ve 74 üncü maddelerinde tanımlanan suçlar.
6831 sayılı Orman Kanununun 110 uncu maddesinin dört ve beşinci fıkralarında tanımlanan kasten orman yakma suçları.
2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 33 üncü maddesinde sayılan suçlar.
3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 7 nci maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen suçlar.
5271 sayılı CMK 100/3 Kapsamında Katalog Suçlar

Katalog Suçlar Kapsamında Tutuklama

5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu Madde 100 kapsamında düzenlenen tutuklama tedbirinin uygulanabilmesi için somut olayda kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklanma nedeninin bulunması şart koşulmaktadır. Aynı madde yukarıda yer vermiş olduğumuz katalog suçlardan birinin işlendiğine dair kuvvetli şüphenin söz konusu olması durumunda tutuklama nedeninin var sayılabileceği düzenlenmiştir.

Katalog Suçlar ve Diğer Güvenlik Tedbirleri

Katalog suçlara ilişkin soruşturma veya kovuşturma faaliyetleri esnasında tutuklamadan farklı başka güvenlik tedbirlerinin de uygulanması söz konusu olabilir. Güvenlik tedbirleri;

  • Tutuklama
  • Adli Kontrol
  • El Koyma
  • Arama
  • Yakalama
  • Göz Altı
  • Teknik Araç İle İzleme
  • Gizli Soruşturmacı
  • İletişimin Tespiti ve Kayda Alınması

Katalog Suçlar Dışında Gerçekleştirilen Dinleme Tek Başına Delil Olarak Kabul Edilemez.

Anılan yasal düzenlemeler ışığında bir suç soruşturması nedeni ile dinleme kararı alınabilmesi için suç işlendiğine dair kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkanının bulunmamasının gerekli olduğu gibi, aynı zamanda soruşturması yapılan suçların da 6. fıkrasında düzenlenen suçlardan olması gerekmektedir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2013/10-483 esas 2013/599 karar ve 10.12.2013 tarihli kararında da, “… İfade alma ve sorgunun 5271 Sayılı CMK’nın 148. maddesinde sayılan şekillerde yapılması, tanıklıktan çekinme hakkı olan kişiye bu hakkının hatırlatılmaması delil elde etme yasaklarına; duruşmada tanıklıktan çekinen tanığın önceki ifadesinin okunamaması, telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi sırasında elde edilen delillerin aynı kanunun 135.maddesinin altıncı fıkrasında sayılanlar dışında bir suçun soruşturma ve kovuşturulmasında kullanılmaması ise delil değerlendirilmesi yasaklarına örnek olarak gösterilebilir.” şeklinde belirtilen yasak delil niteliğinde olan kanıtların hükme esas alınamayacağı ifade edilmiştir.

Bu itibarla, Sanığa atılı eylemin suç tarihi ve ele geçen eşyanın niteliğine göre, 5752 Sayılı Kanun ile değişik 4733 Sayılı Kanunun 8/4.maddesine aykırılık suçunu oluşturduğu ve CMK’nm 135/6 maddesinde 4733 Sayılı Kanun kapsamında kalan suçlar ile ilgili olarak dinleme yapılabileceğine dair düzenleme bulunmaması karşısında, iletişimin tespiti tutanaklarının tek başına delil olarak kabul edilemeyeceği nazara alınarak, davaya konu kaçak sigaralar ile yakalanmayan ve aşamalardaki savunmalarında atılı suçu işlemediğini beyan eden, müsnet suçu işlediğine dair cezalandırılmasına yeterli başka bir delil de bulunmayan sanık hakkında beraat kararı verilmesi yerine yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması,

YARGITAY CEZA DAİRESİ E. 2014/7652 K. 2014/20688

Detaylı bilgi veya sorularınız için bizim ile iletişim‘e geçebilirsiniz.

İlginizi çekebilecek diğer çalışmalarımız;

İzmir Ceza Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

UBGT Nedir?

UBGT Nedir? | Ulusal Bayram & Genel Tatil Nedir? | Av. Mustafa Yolcu

UBGT Nedir?

UBGT, “Ulusal Bayram ve Genel Tatil” kavramının bir kısaltmasıdır.

Hangi Günler UBGT (Ulusal Bayram ve Genel Tatil) Kapsamındadır?

2429 Sayılı Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun ile ülkemiz kapsamında genel tatil günleri özel olarak düzenlenmiştir. Bahse konu kanunun 2. maddesinde söz konusu özel günler sayılmış olup; bunlar;

A) Resmi Bayram Günleri:

  1. 23 Nisan günü Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramıdır.
  2. 19 Mayıs günü Atatürk’ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı günüdür.
  3. 30 Ağustos günü Zafer Bayramıdır.

B) Dini Bayram Günleri:

  1. Ramazan Bayramı; Arefe günü saat 13.00’ten itibaren 3,5 gündür.
  2. Kurban Bayramı; Arefe günü saat 13.00’ten itibaren 4,5 gündür

C) Diğer Ulusal Tatil Günleri

  1. Yılbaşı Günü
  2. 1 Mayıs Günü
  3. 15 Temmuz Günü

İş Sözleşmelerinde Ulusal Bayram ve Genel Tatil

Ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalışılıp çalışılmayacağı toplu iş sözleşmesi veya işçi ve işveren arasında imzalanacak iş sözleşmeleri ile kararlaştırılabilir. Sözleşmelerde bu hususa ilişkin herhangi bir hüküm bulunmaması halinde ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalışılması için işçinin onayının alınması gerekmektedir. (İş Kanunu Madde 44) Toplu iş sözleşmesi veya iş sözleşmelerine hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatillere ilişkin düzenlemeler iş kanununda yer alan düzenlemelerden daha sıkı olamaz. Söz konusu düzenlemeler yalnızca işçi lehine (avantajına) olacak şekilde düzenlenebilir. Bir başka deyişler, kanunda işçiye tanınan haklar iş sözleşmesi ile sınırlandırılamaz. (İş Kanunu Madde 45)

Ulusal Bayram ve Genel Tatil Alacağı

UBGT Günü Tatil Yapılırsa;UBGT Günü Çalışılırsa;
İşçi ulusal bayram ve genel tatil günü olarak kabul edilen günlerde çalışmaz ise; o günün ücretleri tam olarak hak kazanır.İşçi ulusal bayram ve genel tatil günü olarak kabul edilen günlerde tatil yapmayarak çalışır ise; o günün tam ücretinin yanı sıra çalışılan her gün için bir günlük ücreti ödenir.

Ayrıca ödenmeyen UBGT çalışma alacaklarına yasal mevzuatta ön görülen en tüksek faiz uygulanacaktır.

Ulusal Bayram ve Genel Tatil Kapsamında Çalışmanın İspatı

Ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalıştığını iddia eden işçi, bu iddiasını ispatla yükümlüdür. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp kanıtlanmadıkça, imzalı bordroda yer alan bayram ve genel tatil ücreti ödemesinin yapıldığı varsayılır. Bordroda ilgili bölümünün boş olması ya da bordronun imza taşımaması halinde işçi, ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalıştığını her türlü delille ispat edebilir.

Ulusal bayram ve genel tatillerde çalışıldığının ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları, yazılı delil niteliğindedir. Ancak, sözü edilen çalışmanın bu tür yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda, tarafların dinletmiş oldukları tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bununla birlikte, işyerinde çalışma düzenini bilmeyen ve bilmesi mümkün olmayan tanıkların anlatımlarına değer verilemez.

Dairemizce, ulusal bayram ve genel tatil çalışmalarının uzun bir süre için hesaplanması ve miktarın yüksek çıkması halinde, hakkaniyet indirimi yapılması gerektiği kabul edilmektedir. Ancak, ulusal bayram ve genel tatil çalışmalarının taktiri delil niteliğindeki tanık anlatımları yerine, yazılı belgelere ve işveren kayıtlarına dayanması durumunda böyle bir indirime gidilmemektedir.

YARGITAY 7. HUKUK DAİRESİ E. 2015/11729 K. 2016/18483

Ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalıştığını iddia eden işçi, bu iddiasını ispatla yükümlüdür. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp ispatlanmadıkça, imzalı bordroda yer alan bayram ve genel tatil ücreti ödemesinin yapıldığı varsayılır. Bordroda ilgili bölümünün boş olması ya da bordronun imza taşımaması halinde işçi, ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalıştığını her türlü delille ispat edebilir.

Ulusal bayram ve genel tatillerde çalışıldığının ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları, yazılı delil niteliğindedir. Ancak, sözü edilen çalışmanın bu tür yazılı belgelerle ispatlanamaması durumunda, tarafların dinletmiş oldukları tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bununla birlikte, işyerinde çalışma düzenini bilmeyen ve bilmesi mümkün olmayan tanıkların anlatımlarına değer verilemez.

İmzalı ücret bordrolarından, ulusal bayram ve genel tatil ücretlerinin ödendiği anlaşılıyorsa, işçi tarafından daha fazla çalışıldığının ileri sürülmesi mümkün değildir. Ancak, işçinin alacağının bordroda görünenden daha fazla olduğu yönünde bir ihtirazi kaydının bulunması halinde, ulusal bayram ve genel tatil çalışmalarının ispatı her türlü delille yapılabilir. Bordroların imzalı ve ihtirazi kayıt taşımaması durumunda dahi, işçinin bordroda yazılı olanın dışında ulusal bayram ve genel tatil çalışmalarının yapıldığını yazılı delille ispatlaması imkân dahilindedir.

YARGITAY 22. HUKUK DAİRESİ E. 2017/6346 K. 2017/5530

Detaylı bilgi veya sorularınız için bizim ile iletişim‘e geçebilirsiniz.

İş Hukuku Kapsamında Hazırladığımız Diğer Çalışmalarımız;

İzmir İş Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Evlat Edinme Şartları

Evlat Edinme Şartları | Eşlerin Evlat Edinmesi | Tek Başına Evlat Edinme | Aile Hukuku | Aile Avukatı | İzmir Hukuk Bürosu | Efes Hukuk Bürosu

Evlat Edinme Türleri Nelerdir?

Evlat Edinen Kişilere Göre;

  • Birlikte Evlat Edinme
  • Tek Başına Evlat Edinme
  • Üvey Evlat Edinme

Olarak üçe ayrılır.

Evlat Edinilen Kişilere Göre;

  • Küçüklerin Evlat Edinilmesi
  • Erginlerin Evlat Edinilmesi
  • Kısıtlıların Evlat Edinilimesi

Olarak üçe ayrılır.

Bir küçüğün evlât edinilmesi, evlât edinen tarafından bir yıl süreyle bakılmış ve eğitilmiş olması koşuluna bağlıdır. Evlât edinmenin her hâlde küçüğün yararına bulunması ve evlât edinenin diğer çocuklarının yararlarının hakkaniyete aykırı bir biçimde zedelenmemesi de gerekir. (Madde 305)

Eşlerin Evlat Edinmesi

Eşler, ancak birlikte evlât edinebilirler; evli olmayanlar birlikte evlât edinemezler. Eşlerin en az beş yıldan beri evli olmaları veya otuz yaşını doldurmuş bulunmaları gerekir. Eşlerden biri, en az iki yıldan beri evli olmaları veya kendisinin otuz yaşını doldurmuş bulunması koşuluyla diğerinin çocuğunu evlât edinebilir. (Madde 306)

Tek Başına Evlat Edinme Şartları

Evli olmayan kişi otuz yaşını doldurmuş ise tek başına evlât edinebilir. Otuz yaşını doldurmuş olan eş, diğer eşin ayırt etme gücünden sürekli olarak yoksunluğu veya
iki yılı aşkın süreden beri nerede olduğunun bilinmemesi ya da mahkeme kararıyla iki yılı aşkın süreden beri eşinden ayrı yaşamakta olması yüzünden birlikte evlât edinmesinin mümkün olmadığını ispat etmesi hâlinde, tek başına evlât edinebilir. (Madde 307)

Evlat Edinmenin Şekil Şartları

Evlât edinme, küçüğün ana ve babasının rızasını gerektirir. Rıza, küçüğün veya ana ve babasının oturdukları yer mahkemesinde sözlü veya yazılı olarak açıklanarak tutanağa geçirilir. Verilen rıza, evlât edinenlerin adları belirtilmemiş veya evlât edinenler henüz belirlenmemiş olsa dahi geçerlidir.

Rıza, küçüğün doğumunun üzerinden altı hafta geçmeden önce verilemez. Rıza, tutanağa geçirilme tarihinden başlayarak altı hafta içinde aynı usulle geri alınabilir. Geri almadan sonra yeniden verilen rıza kesindir.

Evlat Edinmenin Yasal Koşulları Nelerdir?

  • Küçüğün, evlât edinen tarafından en az bir yıl süreyle bakılmış ve eğitilmiş olması,
  • Evlât edinmenin her halde küçüğün yararına bulunması ve evlât edinenin diğer çocuklarının yararlarının, hakkaniyete aykırı bir biçimde zedelenmemesi,
  • Ayırt etme gücüne sahip olan küçüğün rızasının alınması,
  • Türk Medenî Kanununun 311 inci ve 312 nci maddelerinde yer alan hükümler hariç, 309 uncu maddesinde belirtilen şekilde küçüğün ana ve babasının rızasının bulunması,
  • Küçüğün vesayet altında olması halinde, Türk Medenî Kanununun 397 nci maddesinde öngörülen vesayet dairelerinin izninin alınmış olması,
  • Eşlerin en az beş yıldan beri evli olmaları veya her ikisinin de otuz yaşını doldurmuş bulunmaları,

koşulları aranır.

Evlat Edinme Süreçlerine İlişkin İlgili Yasal Düzenlemeler

Detaylı bilgi veya sorularınız için bizim ile iletişim‘e geçebilirsiniz.

Benzer ilginizi çekebilecek yazılarımız;

İzmir Boşanma Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

İşe İade Davası Nedir

Av. Mustafa Yolcu

İşe İade Davası Nedir?

İşe iade davası, işverenler tarafından haksız veya geçersiz olarak feshedilir ise; işçiler tarafından eski işlerine dönmek için açabilecekleri bir davadır. İşe iade davası neticesinde işçi, hukuka aykırı olarak çıkartıldığı işine tekrar başlatılmayı talep edilmekte ve haklı bulunması durumunda mahkeme tarafından bu yönde karar verilmektedir.

Kimler Açabilir?

İşe iade davası açılabilmesi için;

  • Davacının iş kanunu kapsamında olması,
  • İş sözleşmesinin işveren tarafından feshedilmesi
  • İşyerinde en az 30 işçinin çalışıyor olması
  • İşçinin en az 6 aylık kıdeminin olması
  • İşveren Vekili olmamak
  • Konuya ilişkin arabuluculuk sürecini tamamlamış olmak

şartlarının bir arada olması gerekmektedir.

Dava Açma Süresi

İş sözleşmesi feshedilen işçi tarafından işe iade davası açılabilmesi için öncelikle iş akdinin feshine ilişkin bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde işe iade talebiyle, İş Mahkemeleri Kanunu hükümleri uyarınca arabulucuya başvurulması gerekmektedir. Arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamaması hâlinde, son tutanağın düzenlendiği tarihten itibaren, işçi iki hafta içinde iş mahkemesinde dava açılabilir.

Hangi Mahkemede Açılır?

İşe iade davalarında yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesi ile işin veya işlemin yapıldığı yer İş Mahkemesidir. (Madde 6)

İşe Başlama

İşe iade davasının açılmış olduğu mahkeme tarafından işçinin haklı bulunması durumunda, mahkeme işçinin işe iadesine karar verir. Bu karar neticesinde işveren, çıkarmış olduğu işçiyi (başvurusu üzerine) bir ay içinde işe başlatmaz ise, işçiye en az dört aylık ve en çok sekiz aylık ücreti tutarında tazminat ödemekle yükümlü olur.

Ödenmiş Kıdem Tazminatı Ne Olur?

İşçi işe başlatılırsa, peşin olarak ödenen bildirim süresine ait ücret ile kıdem tazminatı, yukarıdaki fıkra hükümlerine göre yapılacak ödemeden mahsup edilir. İşe başlatılmayan işçiye bildirim süresi verilmemiş veya bildirim süresine ait ücret peşin ödenmemişse, bu sürelere ait ücret tutarı ayrıca ödenir. İşçi kesinleşen mahkeme veya özel hakem kararının tebliğinden itibaren on işgünü içinde işe başlamak için işverene başvuruda bulunmak zorundadır. İşçi bu süre içinde başvuruda bulunmaz ise, işverence yapılmış olan fesih geçerli bir fesih sayılır ve işveren sadece bunun hukuki sonuçları ile sorumlu olur.

Detaylı bilgi veya sorularınız için bizim ile iletişim‘e geçebilirsiniz.

İş Hukuku Kapsamında Hazırladığımız Diğer Çalışmalarımız;

İzmir İş Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Ad Hoc Tahkim Nedir?

Ad Hoc Tahkim Nedir? | Ad Hoc Nedir? | İzmir Avukat | İzmir Hukuk Bürosu | Efes Hukuk Bürosu

Ad Hoc Nedir?

Ad hoc  “amaca özel, niyete mahsus” anlamına gelen Latince ibaredir. Genelde bir soruna yönelik, geçici bir çözümü anlatmak için kullanılır. Bazen de bir yetersizliği ya da üstünkörü üretilen çözümleri vurgulamak için kullanılır.

Ad hoc kavramına örnek olarak geçici olarak kurulan mahkeme ve ya araştırma komisyonları örnek verilebilir.

Tahkim Nedir?

Alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinden biri olan tahkim, yerel mahkemelerde görülen davalardan farklı olarak devletin atamış olduğu hakimler yerine uyuşmazlıkların “hakem” olarak adlandırılan özel uzman kimselerin huzurunda çözülmesi yöntemidir. Tahkim süreçleri ortalama bir mahkeme sürecine göre daha hızlı ve daha az masraflı olması sebebi ile popülerlik kazanmaktadır. Tahkim süreçleri ulusal ve uluslararası gibi ikiye ayrılabileceği gibi, kurumsal tahkim ve ad hoc tahkim olarak da ikiye ayrılabilir.

Tahkim süreçlerinde taraflar ayrıca uluslararası kuruluşlar tarafından düzenlenen kurallar neticesinde tahkim sürecinin yürütülmesine karar verilebilir. Bunlardan en bilinen bir kısmına yer vermek gerekir ise;

  • Uluslararası Ticaret Odası Kuralları (“ICC”),
  • Londra Uluslararası Tahkim Mahkemesi Kuralları (“LCIA”),
  • Amerikan Tahkim Derneği Uluslararası Uyuşmazlık Çözümü Merkezi Kuralları (“ICDR”),
  • Singapur Uluslararası Tahkim Merkezi’nin Kuralları (“SIAC”)
  • Hong Kong Uluslararası Tahkim Merkezi Kuralları (“HKIAC”)
  • Uluslararası Yatırım Anlaşmazlıkları Çözüm Merkezi’nin Kuralları (“ICSID”)
  • Birleşmiş Milletler Uluslararası Ticaret Hukuku Komisyonu Kuralları (“UNCITRAL”)
  • Stockholm Ticaret Odası Kuralları (“SCC”).

Ad Hoc Tahkim Nedir?

Ad Hoc tahkim usulüne göre, tahkim yargılaması tarafların kendi inisiyatifleri ile belirlemiş oldukları yahut önceden belirlenmiş olan kurallara ya da yasalara atıfta bulundukları kurallar çerçevesince, taraflarca yahut tarafların yetkilendirdiği hakem veya hakem kurulunca yapılmaktadır. Ad hoc tahkim, kurumsal tahkim merkezlerinin bürokratik yapısının tahkim yargılamasında gecikmelere neden olabilmesi gibi kimi olumsuz çekinceler sebebi ile tercih edilmektedir. Uygulamada Ad Hoc Tahkim genellikle devletlerin taraf olduğu süreçlerde sıklıkla tercih edilmektedir.

Tahkim Merkezleri

Türkiye’de tahkim süreçleri yeni yeni popülerlik kazanmakta olup; henüz diğer ülkelerde yakalanan bilinirliğe ulaşılmamıştır. 2014 senesinde yürürlüğe giren 6570 sayılı İstanbul Tahkim Merkezi Kanunu ile İstanbul’da uluslararası alanda faaliyet gösterecek olan İstanbul Tahkim Merkezi’nin kurulmasına karar verilmiştir. İstanbul Tahkim Merkezi’nin yanı sıra İstanbul Ticaret Odası Tahkim ve Arabuluculuk Merkezi de İstanbul’da faaliyet göstermektedir.

Detaylı bilgi veya sorularınız için bizim ile iletişim‘e geçebilirsiniz.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079