Kategori arşivi: Ticaret Hukuku

Kooperatiflerin Ticari Şirketlerden Farkları Nelerdir?

Kooperatiflerin Ticari Şirketlerden Farkları Nelerdir?

Kooperatiflerin Ticari Şirketlerden Farkları Nelerdir? – İzmir Avukat

Kooperatif, bir araya gelen insanların ortak ihtiyaçlarını karşılamak, ekonomik ve sosyal kalkınmayı desteklemek amacıyla kurulan, demokratik bir yönetimle işleyen özel hukuk düzenlemelerine tabi bir işletmedir.

Kooperatif kuruluşu nasıl gerçekleştirilir?

Kooperatifin kurulması için öncelikle kurulacak kooperatifin amacı net bir şekilde belirlenmelidir. Hangi alanda faaliyet göstereceği ve hangi hizmeti veya malı sunacağı açıkça ifade edilmelidir. Kooperatifin kurulabilmesi için en az 7 gerçek veya tüzel kişiye ihtiyaç bulunmaktadır. Bu kişiler, kooperatifin kuruluşunda aktif rol alacak ve ortaklık haklarına sahip olacak kişilerdir. Kurucu üyeler tarafından ileride meydana gelebilecek muhtemel uyuşmazlıkların önüne geçebilmek için mutlaka bir ana sözleşmesi hazırlanmalıdır. Burada kooperatifin adı, amacı, adresi, ortaklık hakları, yönetim organları ve diğer önemli kurallara yer verilecektir.Kooperatifin tescil işlemi tamamlandıktan ve yönetim organları oluşturulduktan sonra faaliyetlere başlanabilir. 

Kooperatiflerin hukuki statüsü nedir?

Türkiye’de kooperatifler, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu ile düzenlenmektedir. Bu kanun, kooperatiflerin kuruluşu, işleyişi, yönetimi, denetimi ve diğer konularını düzenleyerek, kooperatiflerin hukuki statüsünü belirlemektedir.

Kooperatiflerde ortakların sahip oldukları haklar nelerdir?

Her ortak, kooperatifin yönetimine katılma hakkına sahiptir. Ortaklar, genel kurulda eşit oy hakkına sahiptirler ve önemli kararları birlikte alırlar. Oy hakkı, kooperatifin yönetimine katılma ve karar süreçlerine etki etme imkânı sağlar. Kooperatifin elde ettiği gelirlerden, ortaklara kâr payı dağıtılabilir. Kâr payı, ortakların kooperatifin başarısından pay almasını sağlar. Kâr payının dağıtımı genellikle ortaklık paylarına göre yapılır. Ortaklar, kooperatifin faaliyetleri ve mali durumu hakkında bilgi alma hakkına sahiptir. Kooperatif, ortaklara faaliyet raporları, mali tablolar ve diğer önemli bilgileri sağlamakla yükümlüdür.

Kooperatiflerin Limited ve Anonim Şirketlerden farkları nelerdir?

Kooperatifler, ortakların ortak ihtiyaçlarını karşılamak, ekonomik ve sosyal kalkınmayı desteklemek amacıyla kurulurlar. Limited ve anonim şirketler ise kar amacı güden ticari işletmelerdir. Kooperatifler, ortaklarının refahını artırmak için çalışırken, limited/anonim şirketler genellikle kar elde etmeyi hedefler. Kooperatiflerde yönetim, ortakların demokratik katılımıyla gerçekleşir. Her ortak, genel kurulda eşit oy hakkına sahiptir ve önemli kararlar birlikte alınır. Limited ve anonim şirketlerde ise yönetim, genellikle hisse sahiplerinin oy oranına göre belirlenir. Hisse sahiplerinin oy gücü, sahip oldukları hisse miktarına bağlıdır. Kooperatiflerde elde edilen karlar, ortaklara sermayelerinden dolayı değil ortağın kooperatif ile yaptığı ticari işlemler oranında verilir. Limited ve anonim şirketlerde ise kar, hisse sahipleri arasında hisse oranlarına göre dağıtılır. Kooperatifler, özel hukuk düzenlemelerine tabi olan işletmelerdir. Türkiye’de kooperatiflerin hukuki statüsü 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu ile düzenlenmektedir. Limited ve anonim şirketler ise Türk Ticaret Kanunu’na tabi olan ticari işletmelerdir. Bu farklılıklar, kooperatiflerin dayanışma ve iş birliği prensiplerine dayanan özel bir işletme modeli olduğunu gösterirken, Limited ve anonim şirketlerin ise daha ticari ve kar odaklı bir yapıya sahip olduğunu yansıtmaktadır.

Ticaret Hukukuna ilişkin diğer ilginizi çekebilecek çalışmalarımız;

İzmir Ticaret Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Çekin İptali Davası

Çekin İptali Davası

Çekin İptali Davası – İzmir Avukat

Çek Nedir?

Çek, ticari hayatta sıkça kullanılan, yeni girişimcilerin de tahsilat ve ödeme işlemlerini düzenlemek için yararlanabileceği bir evraktır. Kısacası çek sık kullanılan bir ödeme aracıdır.

Zayi Ne Demek?

Çekin zayi olması, çekin kullanılamaz hale gelmesi veya çek sahibinin iradesi dışında elden çıkması anlamına gelmektedir. Örneğin, çekin kaybolması, çekin çalınması, gasp edilmesi, çekin yanması, çekin yırtılması, içeriğinin okunamayacak derecede zarar görmesi, sel ve deprem gibi doğal afetler sonucunda çekin yok olması gibi durumlarda çekin zayi olması söz konusudur.

 Zayi Halinde Başvurulabilecek Kanuni Yollar

Çekin zayi olması halinde iptal edilmesine ilişkin başvurulabilecek kanuni yollar, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu(“TTK” ’nın) 818/1-s maddesinin açık yollamasıyla poliçenin iptaline aynı Kanun’un 757 ilâ 763. maddeleri ile 764/1. maddesinde yer verilen kurallardır.

1. Çekin İptali Davası Açılması: İradesi dışında çeki elinden çıkan lehtar veya cirantaların başvurabileceği ilk yol, TTK’nın 757. maddesinde öngörülen ödeme veya hamilin yerleşim yerindeki asliye ticaret mahkemesi nezdinde çekin iptali için dava açılmasıdır.

2. Çekin İstirdadını İsteme Davası Açılması: Çekin zayi olması halinde eğer çeki elinde bulunduran kişi biliniyorsa bu kişiye karşı çekin iadesi (istirdat) davası açılabilir.

3. Menfi Tespit Davası Açılması: İptal davası ve ödeme yasağına ilişkin dava açma hakkı bulunmayan keşidecinin başvurabileceği en önemli hukuksal yollardan birisi, menfi tespit davası açmaktır. Söz konusu davada, keşideci ancak çeki kötü niyetli olarak ele geçiren (bilerek borçlunun zararına hareket eden) hamile karşı borcunun bulunmadığının tespitini isteyebilir. 

4. Çekten Cayma : Çek elinden rızası hilafına çıkan keşidecinin sahip olduğu haklardan birisi de TTK’nın 799. maddesinde düzenlenen çekten cayma kurumudur. Buna göre, çek elinden rızası dışında çıkan keşideci, çekin ibraz süresi geçtikten sonra çekten cayabilir.

5. Çeki Haksız Olarak Ele Geçirenler Hakkında Suç Duyurusunda Bulunma: Uygulamada, çekin özellikle çalınma veya kaybolması gibi durumlarda çek elinden çıkan kişi tarafından faillerin bulunması amacıyla Cumhuriyet Savcılıklarına suç duyurusunda bulunulmakta ve bu suç duyurusu açılacak çek iptali davalarında bir delil olarak kullanılmaktadır.

Çekin İptali Davası

İradesi dışında çeki elinden çıkan lehtar veya cirantaların başvurabileceği ilk yol, TTK’nın 757. maddesinde öngörülen ödeme veya hamilin yerleşim yerindeki asliye ticaret mahkemesi nezdinde çekin iptali için dava açılmasıdır. Madde metnindeki çek (poliçe) elinden kişinin dava açabileceği şeklindeki ibareden keşidecinin de mahkemeye başvuruda bulunabileceği gibi bir anlam çıkmakta ise de Yargıtay, keşidecinin çekin iptali davası açamayacağına karar vermektedir. Ancak, Yargıtay bu gibi hallerde keşidecinin menfi tespit davası açma hakkının bulunduğunu da ifade etmektedir.

Çekin kaybolması, çalınması, gasp edilmesi gibi hallerden kaynaklı iptal davalarında, çekin 3. kişilerin eline geçmesi ve bankaya ibraz edilmesi tehlikesi bulunduğundan dolayı, bu gibi hallerde iptal davasında TTK’nın 757/1. maddesi uyarınca, muhatap bankanın çeki ödemekten men edilmesi de ihtiyati tedbir olarak istenmelidir. Madde metninde ödeme yasağı tedbirine hükmedilmesi için teminat yatırılması gerektiğine ilişkin açık bir hüküm bulunmamakla birlikte, uygulamada mahkemelerce çek bedelinin %5 ile %15’i arasında değişen miktarlarda teminat yatırılması istenmektedir. Buna karşılık, çekin yanma, yırtılma gibi sebeplerle zayi olması halinde çekin 3. kişilerin eline geçme ihtimali bulunmadığından bu gibi durumlarda mahkemeden ödeme yasağı talep edilmesine gerek olmayacaktır. Mahkemece ödeme yasağına hükmedilmiş ve bu karar keşideciye tebliğ olunmasına rağmen hamile ödemede bulunan keşideci, TTK m. 646/2 gereği, hile veya ağır kusuru nedeniyle borcundan kurtulmuş sayılmayacağından iptal kararı hamiline tekrardan ifada bulunmak zorunda kalacaktır.  Kaldı ki, ödeme yasağı kararı verilmemiş olsa dahi borçlu, hileli veya ağır kusurlu bir şekilde üçüncü kişiye ödemede bulunursa, karar hamiline haksız fiil hükümlerine göre ödemede bulunmak zorundadır. Ödeme yasağı kararının tebliğinden sonra ödemede bulunan muhatap bankanın sorumluluğu doğacaktır ve muhatap banka, haksız fiil hükümlerine göre (TBK m. 49 vd.) sorumlu olacaktır. TTK’nın 759/1. maddesinin açık hükmü uyarınca, iptal davası ancak çeki eline geçiren kişinin bilinmemesi halinde açılabilir. Bu nedenle, dava hasımsız olarak açılmalıdır.

İptal davası açma yolunun seçilmesiyle birlikte vadesi gelmemiş olsa da ihtiyati bir tedbir olarak çeke ilişkin ödeme yasağı konulması talep edilmelidir. Uygulamada mahkemeler tarafından çeke ilişkin ödeme yasağı koymak için çek değerinin %15 oranında teminat talep edilmektedir. Alınacak tedbir kararıyla birlikte ilk aşamada çeke ilişkin risk ortadan kalkacaktır. Dava sonucunda da mahkeme tarafından çekin iptaline karar verildiğinde çek artık resmen iptal edilmiş olacaktır. Dava açılmaya karar verilmesi halinde çekin vade tarihi gelmeden işbu dava açılmalıdır. Vade tarihi geçen çeke ilişkin iptal davası açıldığında ödeme yasağına ilişkin bir tedbir kararı alınması mümkün olmayacak ve dava sonuçlanıp çek iptal edilene kadar risk devam edecektir. Uygulamada çek iptal davası masraflı bir yol olarak gözükse de hak sahibine tam koruma sağlaması sebebiyle çok daha fazla tercih edilmektedir. Ayrıca belirtmek gerekir ki, hasımsız olarak açılan çek iptal davası sonrasında mahkeme tarafından Ticaret Sicili Gazetesi’nde çekin kayıp olduğuna ilişkin ilanlar yayınlanır. İlandan önce veya sonra iptal kararı verilmeden bahse konu kayıp çek mahkemeye sunulursa ya da sunulmasa bile çeki elinde bulunduran kişi ortaya çıkarsa, dava istirdat davasına dönüşür ve mahkeme tarafından davacıya istirdat davası açması için süre verilir.

Çekin İptali Davasının Hukuki Sonuçları

Çekin iptali davası ile ilk olarak, iptal kararını alan kişinin hak sahipliğinin teşhisine imkan tanımasıdır. İptal kararı alan davacı, çek olmadan hakkını talep edebilme veya yeni bir çek verilmesini talep etme hakkına kavuşur. Bununla birlikte, iptal davası bir tespit davası niteliğini haiz olduğundan sadece senedin zayi olduğunu tespit eder. Dolayısıyla ortada bir eda davası bulunmadığından, karar lehine olan kişinin ilamların icrası yoluyla takip yapabilmesi mümkün değildir.

Çekin iptali davası  ile ikinci olarak iptale konu çekin teşhis fonksiyonunun ortadan kalkmasıdır. Bu kararla birlikte, borçlunun (keşidecinin) çekin hamili olarak gözüken kişiye ödeme yapma zorunluluğu ortadan kalkar. Çeki elinde bulunduran hamil iyiniyetli bile olsa artık keşideciye elinde bulunan çeke dayalı olarak başvurabilme hakkını kaybeder. Zira, iptal kararıyla birlikte zayi olan çekin hak sahipliğini teşhis işlevi ortadan kalkmıştır. İptal kararının bu sonucu, olumsuz sonuç olarak isimlendirilmektedir (Şaban Kayıhan, Kıymetli Evrak Hukuk, 7. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2020, s. 90).

Mahkemece verilen bu karar maddi hukuk anlamında kesin hüküm teşkil etmez. Maddi hukuk yönünden mevcut hukuki durum aynen devam eder. İptal kararı, hakkın varlığına, içeriğine ve bu hak üzerindeki tasarruf yetkisine tesir etmez . İptal kararı, maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmediği için karar uyarınca kendisine başvurulan kişi, çekten doğan tüm defileri ileri sürebilecektir. İptal kararı, maddi hukuk yönünden etkili değildir. Bu nedenle senet zilyedi üçüncü kişinin hukuki durumunda değişiklik yaratmaz. Çünkü, iyi niyetin korunması, iptal kararı ile sınırlandırılmamıştır. İptal kararı, sadece borçluya hamile ödeme yapma zorunluluğunu ortadan kaldırır, hamilin maddi anlamda bir alacağının bulunmadığını göstermez. Başka bir deyişle, çeki elinde bulunduran üçüncü kişinin hakkının sona erdiği ve onun yerine davacının hak sahibi olduğu sonucuna varılamaz. Böyle bir durumda, iyiniyetli hamilin başvurabileceği yol, iptal kararının iptali için bir dava açmak olmalıdır.

Senet iptal edilmiş fakat borçlu henüz ifada bulunmamış ve borçlu karar elinde bulunan kişiye yeni bir çek vermişse, iyiniyetli üçüncü kişi borçlu ile karar hamiline karşı istihkak davası açabilecektir. Buna karşılık, borçlu (keşideci) karar hamiline ödemede bulunmuşsa iyiniyetli üçüncü kişi ödemeyi alan tarafa karşı sebepsiz zenginleşme davası açabilir.

Borçlu (keşideci), iptal kararına istinaden iptal kararını ibraz eden karar hamiline ifada bulunmuşsa ve bu ödeme de TTK m. 646/1 ve m. 710/3’e uygunsa (hile veya ağır kusur yoksa), borcundan kurtulacaktır. Bu halde, senede zilyet olan iyiniyetli üçüncü kişi, borçluya karşı değil, karar hamiline karşı iptal kararının iptali istemiyle dava açacak ve iptal kararı alan karar hamilinin meşru hak sahibi olmadığını kanıtlamak suretiyle çek bedelini geri alabilecektir.

Sonuç olarak, artık borçlu olan kişinin alacaklı hamile karşı bir ödemede bulunma zorunluluğu bulunmayacaktır. Bu karar sonucunda, karar lehine olan kişi hakkını senetsiz (çeksiz) olarak talep edebilir. Bir başka ifadeyle, iptal kararı karar lehine olan kimsenin çeki ibraz etmeden hak sahibi olarak kabul edilmesine veya yeni bir çek düzenlenmesini talep etme imkanını sağlar. Borçlu iptal kararına güvenerek kararı alan kişiye ödeme yapmakla borcundan kurtulur. Ancak, yukarıda belirtildiği üzere, iyi niyetli üçüncü kişilerin iptal kararının iptali veya sebepsiz zenginleşme gibi davalarla gerçekten alacaklı olduklarını ispat etme hakları bulunmaktadır.

İlginizi çekebilecek benzer çalışmalarımız;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Yatırım Süreçlerinde Kitle Fonlama

Yatırım Süreçlerinde Kitle Fonlama

Yatırım Süreçlerinde Kitle Fonlama – İzmir Avukat

27 Ekim 2021 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan Kitle Fonlaması Tebliği (“Tebliğ”) ile yasal mevzuatımıza giren kitle fonlama süreci hızlı bir şekilde dünyada yaygınlık kazanan yeni nesli bir sermaye elde etme çeşididir. Tebliğ kapsamında kitle fonlaması, projenin ihtiyaç duyduğu fonu sağlamak amacıyla Kurul tarafından belirlenen esaslar dâhilinde Kanunun yatırımcı tazminine ilişkin hükümlerine tabi olmaksızın platformlar aracılığıyla halktan para toplanması olarak tanımlanmıştır.

Kitle Fonlama Çeşitleri Nelerdir?

Sıklıkla dört faklı sınıfta incelenmekte olan kitlesel fonlama; ödül bazlı, bağış bazlı, hisse bazlı ve borç bazlı olarak 4 farklı kategoriye ayrılır. Tebliğ ile ülkemizde borçlanmaya dayalı kitle fonlaması ve paya dayalı kitle fonlaması düzenlenmiştir.

Borçlanmaya dayalı kitle fonlaması, kitle fonlaması borçlanma aracı karşılığında platformlar aracılığıyla halktan para toplanmasını; paya dayalı kitle fonlaması ise pay karşılığında platformlar aracılığıyla halktan para toplanmasını ifade etmektedir. Bu çalışmamız kapsamında da bu iki kitle fonlama çeşidi üzerinde durulacaktır.

Kitle Fonlama Platformu Nedir?

Yasal mevzuat kapsamında kitle fonlama süreçerinin yürütülebilmesi için kurulacak şirketlere bir takım sınırlama ve yükümlülükler getirilmiştir. Paya ve/veya borçlanmaya dayalı kitle fonlamasına aracılık eden ve elektronik ortamda hizmet veren kuruluşlar Tebliğ ile “Platform” olarak adlandırılmaktadır.

Platformlar kanun gereği münhasıran paya ve/veya borçlanmaya dayalı kitle fonlaması faaliyetini yürütebilecekleri düzenlenmiştir. Bu süçerler çerçevesinde Platformların aşağıda belirtili faaliyetleri ise saklı tutulmuştur:

  • a) Bu faaliyetin yürütülmesi esnasında girişimciye, girişim şirketine ve fonlanan şirkete yönelik danışmanlık hizmeti vermesi,
  • b) Girişim sermayesi yatırım fonu kurmak üzere Kuruldan faaliyet izni alan portföy yönetim şirketleri ile Bireysel Katılım Sermayesi Hakkında Yönetmelik uyarınca akredite edilmiş ve anonim ortaklık olarak kurulmuş bireysel katılım yatırımcısı ağlarına iştirak etmeleri,
  • c) Her bir kampanya için hedeflenen fon miktarının azami %20’sine kadar olacak şekilde, kampanyalara toplamda özkaynaklarının azami %50’sine kadar fon sağlamaları,
    bu fıkraya aykırılık teşkil etmez.

Kitle Fonlama Platformu’nun Gerçekleştiremeyerceği Faaliyetler

Tebliğ çerçevesinde Platformlar;

  • Faiz veya her ne ad altında olursa olsun bir ivaz karşılığı veya rehin almak suretiyle kredi veya ödünç para verme işlerine aracılık edemezler ve pay dışında herhangi bir sermaye piyasası aracı karşılığında kitle fonlaması faaliyeti yürütemezler.
  • Platformlar, gayrimenkul ve gayrimenkule dayalı hakların alım satımı ve gayrimenkul projelerinin geliştirilmesi ile diğer şirketlere yatırım yapılması amaçlı projelere ilişkin kitle fonlaması faaliyeti yürütemezler.
  • Platformlar yurt dışında yerleşik gerçek ve tüzel kişilere yönelik Türkiye’de yerleşik kişilerden fon toplanması amacıyla pkitle fonlaması faaliyeti yürütemezler.
  • Platformlar projelere ilişkin yatırımcılara yönelik olarak yatırım tavsiyesi niteliğindeki değerlendirme, analiz ve yorumlarda bulunamazlar.
  • Platformlar, kampanya süreci tamamlanmamış projeleri tanıtmaya yönelik basılı ya da elektronik ortamda paylaşılan tanıtıcı bilgiler ile platforma veya kampanya sayfasına yönlendirme yapan tanıtımlar hariç olmak üzere kampanyası yürütülen projelere ait ticari ürün ve/veya hizmetlerin reklamlarını yayımlayamazlar.
  • Platformlar;
    a) Kendilerinin kitle fonlaması yoluyla fonlanmasına yönelik,
    b) Kendilerine ait projelerin veya sermayelerinin %20 veya daha fazlasını temsil eden paylarına veya oy haklarına, yönetim kurulunda temsil edilme hakkı veren imtiyazlı paylarına sahip oldukları girişim şirketlerine veya tüzel kişi girişimcilere ait projelerin kitle fonlaması yoluyla fonlanmasına yönelik,
    c) Ortakları, yönetim kurulu ve yatırım komitesi üyeleri ile bu kişilerin eşlerinin, alt ve üst soylarının tek başlarına veya birlikte sermayesinin  %20 veya daha fazlasını temsil eden paylarına veya oy haklarına, yönetim kurulunda temsil edilme hakkı veren imtiyazlı paylarına sahip oldukları girişim şirketlerinin veya tüzel kişi girişimcilerin veya bu kişilere ait projelerin kitle fonlaması yoluyla fonlanmasına yönelik,
    kampanya yürütemezler.
  • Geniş yetkili aracı kurumlar hariç platformlar paya veya borçlanma aracına  ilişkin olarak ikincil piyasa işlemlerine aracılık edemezler. Platformların internet siteleri üzerinden üyelerin kendi aralarında iletişim kurmalarına imkan tanınması bu hükme aykırılık teşkil etmez.

Paya Dayalı Kitle Fonlamasında Yatırım Sınırları Nelerdir?

Kurulun, girişim sermayesi yatırım ortaklıklarına ilişkin düzenlemelerinde tanımlanan nitelikli yatırımcı olmayan gerçek kişiler, bir takvim yılı içinde paya dayalı kitle fonlaması yoluyla azami 50.000 Türk Lirası yatırım yapabilir. Ancak bu sınır 200.000 Türk Lirasını aşmamak kaydıyla, yatırımcının platforma beyan ettiği yıllık net gelirinin %10’u olarak uygulanabilir.

Borca Dayalı Kitle Fonlamasında Yatırım Sınırları Nelerdir?

Kurulun, girişim sermayesi yatırım ortaklıklarına ilişkin düzenlemelerinde tanımlanan nitelikli yatırımcı olmayan gerçek kişiler, bir takvim yılı içinde borçlanmaya dayalı kitle fonlaması yoluyla azami 50.000 Türk Lirası yatırım yapabilir. Ancak bu sınır 200.000 Türk Lirasını aşmamak kaydıyla, yatırımcının platforma beyan ettiği yıllık net gelirinin %10’u olarak uygulanabilir. Nitelikli yatırımcı olmayan gerçek kişiler, borçlanmaya dayalı kitle fonlaması yoluyla bir projeye azami 20.000 Türk Lirası yatırım yapabilir.

Girişim Şirketlerinin Sahip Olması Gereken Özellikler Nelerdir?

Paya ve/veya borçlanmaya dayalı kitle fonlaması yoluyla fon toplayacak girişim şirketlerinin;

  1. Teknoloji faaliyeti ve/veya üretim faaliyetinde bulunmaları,
  2. Tabi oldukları mevzuat uyarınca hazırlayacakları en son yıllık ve varsa son güncel ara dönem finansal tablolarında, Ortaklıkların Kanun Kapsamından Çıkarılması ve Paylarının Borsada İşlem Görmesi Zorunluluğuna İlişkin Esaslar Tebliği (II-16.1)’nin 8 inci maddesinde finansal tablo kalemleri için öngörülen eşikleri aşmamaları,
  3. Düzenli olarak takip ve kontrol edilen tescil edilmiş internet sitelerinin bulunması, zorunludur.

Paya Dayalı Hisse Fonlaması Yapamayacak Şirketler

Halka açık ortaklıklar, Halka açık ortaklıklar ile sermaye piyasası kurumlarının, önemli etkiye sahip ortak konumunda bulunduğu şirketler.

Borçlanmaya Dayalı Hisse Fonlaması Yapamayacak Şirketler

Halka açık ortaklıklar, Platforma başvuru tarihi itibarıyla itfa edilmemiş borçlanma aracı bulunan ihraççılar, Halka açık ortaklıklar ve sermaye piyasası kurumları ile platforma başvuru tarihi itibarıyla itfa edilmemiş borçlanma aracı bulunan ihraççıların önemli etkiye sahip ortak konumunda bulunduğu şirketler.

Girişim Şirketi Tarafından Kampanya Yürütülebilmesi İçin Gerekli Şartlar

  1. Girişim şirketinin fonlanması talep edilen proje dışında herhangi bir faaliyetinin bulunmaması,
  2. Girişim şirketinin kampanya süresi sonunda oluşacak ortaklık yapısına bilgi formunda açıkça yer verilmesi,
  3. Girişim şirketinin kampanya sürecinin sona ermesini müteakip, fonlanması talep edilen proje dışında başka bir faaliyete geçmesinin TTK’nın 421 inci maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen nisaplar ile alınacak genel kurul kararıyla mümkün olabileceğine dair esas sözleşmesinde hüküm bulunması,
  4. Girişim şirketinin bilgi formunda yer verilen en son tarihli finansal tablolarında, Kurulun ilgili düzenlemelerinde tanımlanan ilişkili taraflarından olan ticari olmayan alacaklarının tüm alacaklar toplamına olan oranının %20’yi veya aktif toplamına olan oranının %10’u geçmemesi,
  5. Girişim şirketinin bilgi formunda yer verilen en son tarihli finansal tablolarında, Kurulun ilgili düzenlemelerinde tanımlanan ilişkili taraflarına olan ticari olmayan borçlarının tüm borçlar toplamına olan oranının %20’yi ve teknoloji faaliyeti ve/veya üretim faaliyetinden kaynaklanmayan finansal borçlar tutarının, aktif toplamının %10’unu geçmemesi,
    gerekmektedir. Borçlanmaya dayalı kitle fonlaması yoluyla fon toplayacak girişim şirketleri için 4 ve 5. maddelerdeki şartların sağlanmış olması yeterlidir.

Girişim Şirketi’nin Anonim Şirket Olması veya Tür Değişikliği İle Anonim Şirkete Çevrilmesi

Toplanan fonların aktarılmasından önce girişimci tarafından yeni bir anonim şirketin kurulmuş, limited şirket türündeki girişim şirketleri için anonim şirkete dönüşümün tamamlanarak ticaret siciline tescil ettirilmiş olması ve bu fonların yalnızca sermaye artırımı suretiyle çıkarılacak paylar karşılığında fonlanan şirkete aktarılması zorunludur.

Girişim Şirketi İle Platform Arasında Akdedilecek Kitle Fonlaması Sözleşmesinin Asgari Unsurları

  1. Sözleşmenin tarafların tanıtıcı bilgiler.
  2. Tarafları temsile yetkili kişiler.
  3. Sözleşmenin tarihi ve geçerlilik süresi.
  4. Sözleşmenin konusu ve amacı.
  5. Projenin kapsamı ve amacı.
  6. Varsa ek satış dahil hedeflenen fon tutarı.
  7. Kampanya sürecinde uygulanacak prosedürler.
  8. Çıkarılacak paylar ile bu payların tahsisat ve dağıtım esasları.
  9. Sözleşmenin taraflarının hak ve yükümlülükleri.
  10. Alınacak ücret, komisyon ya da diğer menfaatler.
  11. Sözleşme taraflarının birbirine bilgi verme esasları.
  12. Sözleşme şartlarının değiştirilmesine ilişkin esaslar.
  13. Sözleşmenin feshine ilişkin hükümler.
  14. Uyuşmazlık halinde başvurulacak yargı mercii veya ulusal tahkim merkezi.

Kitle Fonlama Kampanya Süreci

Kampanya süresi, yatırım komitesi tarafından onaylanmış bilgi formunun kampanya sayfasında yayımlandığı tarihte başlar ve bu süre altmış günü geçemez. Platform üyeleri tarafından kampanya süresi boyunca ilgili projeye yönelik fon sağlama talepleri platforma iletilir.

Yatırımcılar tarafından fon sağlamaya ilişkin ödeme emrinin verildiği andan itibaren 48 saat içinde cayma hakkına yönelik bildirimin platforma iletilmesi suretiyle hiçbir sebep gösterilmeksizin cayma hakkının kullanılması mümkündür.

Kampanyanın erken sonlanması veya kampanya süresiyle birlikte cayma hakkı sürelerinin tüm yatırımcılar bakımından sona erdiği tarih itibarıyla hedeflenen fon tutarının toplanmış olması durumlarında varsa toplanan fon tutarının nemasının yatırımcılara iadesi sonrasında;

  • Kampanya süresinin sona ermesini takip eden doksan gün içinde bir anonim şirket kurulması zorunludur. Anonim şirketin kurulması ile emanet yetkilisi nezdinde platform adına açılan hesapta bloke edilen fon, fonlanan şirketin emanet yetkilisi nezdinde açılan bloke hesabına aktarılır ve en geç kuruluş işleminin ticaret siciline tescilini takip eden otuz iş günü içinde fonlanan şirket tarafından toplanan fon tutarı kadar sermaye artırımı yapılır.
  • Fon toplayan girişim şirketinin halihazırda mevcut bir anonim şirket olması durumunda, platform adına emanet yetkilisi nezdinde açılan hesapta bloke edilen fon, fonlanan şirketin emanet yetkilisi nezdinde açılan bloke hesabına aktarılır ve fonlanan şirket tarafından kampanya süresinin sona ermesini takip eden 30 iş günü içinde toplanan fon tutarı kadar sermaye artırımı yapılır.
  • Fon toplayan girişim şirketinin halihazırda mevcut bir limited şirket olması durumunda, kampanya süresinin sona ermesini takip eden doksan gün içinde anonim şirkete dönüşüm işlemlerinin tamamlanmış olması, dönüşüm öncesi bilançoda yer alan özkaynak kalemlerinin, dönüşüm sonrası ortaklığın açılış bilançosunda sermaye hesabı altında bir toplulaştırma yapılmadan, bilançoda ayrı kalemler olarak dönüşüm öncesi şirketin devamı olacak şekilde gösterilmiş olması ve söz konusu hususun tespitine ilişkin mali müşavir raporunun düzenlenmesi, toplanan fonun, anonim şirkete dönüşümü takiben fonlanan şirketin emanet yetkilisi nezdinde açılan bloke hesabına aktarılması öncesinde anılan mali müşavir raporunun kampanya sayfasında ilan edilmesi gerekir. Platform adına emanet yetkilisi nezdinde açılan hesapta bloke edilen fon, fonlanan şirketin emanet yetkilisi nezdinde açılan bloke hesabına aktarılır ve fonlanan şirket tarafından dönüşüm işlemlerinin tamamlanmasını takip eden 30 iş günü içinde toplanan fon tutarı kadar sermaye artırımı yapılır.

İlginizi çekebilecek benzer çalışmalarımız;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Genel Kurulda Bakanlık Temsilcisi Bulundurma Zorunluluğu

Genel Kurulda Bakanlık Temsilcisi Bulundurma Zorunluluğu

Genel Kurulda Bakanlık Temsilcisi Bulundurma Zorunluluğu – İzmir Avukat

Hangi Genel Kurul Toplantılarında Bakanlık Temsilcisi Bulundurulma Zorunluluğu Var?

Bakanlık Temsilcisi bulundurma zorunluluğu bulunan anonim şirket genel kurul toplantıları, 28.11.2012 tarihli ve 28481 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Anonim Şirketlerin Genel Kurul Toplantılarının Usul ve Esasları İle Bu Toplantılarda Bulunacak Bakanlık Temsilcileri Hakkında Yönetmelik” Madde 32 çerçevesinde düzenlenmiştir. İlgili hüküm gereğince, aşağıda belirtmiş olduğumuz hallerde anonim şirket genel kurul toplantılarında ve bunların ertelenmesi hâlinde yapılacak ikinci toplantılarda Bakanlık Temsilcisi’nin bulunması zorunludur. Buna göre;

  1. Kuruluş ve esas sözleşme değişikliği işlemleri Bakanlık iznine tabi olan şirketlerin bütün genel kurul toplantılarında,
  2. Diğer şirketlerde ise gündeminde;
    • Sermayenin artırılması,
    • Sermayenin azaltılması,
    • Kayıtlı sermaye sistemine geçilmesi,
    • Kayıtlı sermaye tavanının artırılması,
    • Kayıtlı sermaye sisteminden çıkılması,
    • Faaliyet konusunun değiştirilmesine ilişkin esas sözleşme değişikliği ile,
    • Birleşme,
    • Bölünme,
    • Tür değişikliği konuları bulunan genel kurul toplantılarında,
  3. Genel kurula elektronik ortamda katılım sistemini uygulayan şirketlerin genel kurul toplantılarında,
  4. Yurt dışında yapılacak bütün genel kurul toplantılarında,
  5. Yurt dışında yapılacak bütün genel kurul toplantılarında
    Bakanlık temsilcisinin bulunması zorunludur.

Bunların haricinde genel kurul toplantılarında, kuruluş ve esas sözleşme değişikliği işlemleri Bakanlık iznine tabi olan şirketler hariç olmak üzere tek pay sahipli anonim şirketlerin genel kurul toplantılarında ve imtiyazlı pay sahipleri özel kurullarında Bakanlık temsilcisinin bulunması zorunlu değildir.

Bakanlık Temsilcisi Toplantıda Bulunmaz İse Ne Olur?

Anonim Şirketlerin Genel Kurul Toplantılarının Usul ve Esasları İle Bu Toplantılarda Bulunacak Bakanlık Temsilcileri Hakkında Yönetmelik Madde 32/4 “Birinci fıkrada belirtilen toplantılar ile ikinci ve üçüncü fıkralar uyarınca Bakanlık temsilcisi görevlendirilen toplantılarda, Bakanlık temsilcisinin yokluğunda alınan kararlar geçerli değildir.”

Bakanlık Temsilcisine Nasıl Başvurulur?

Anonim Şirketlerin genel kurul toplantılarında bulundurulacak bakanlık temsilcisi talebiyle ilgili başvuru işlemleri MERSİS sistemi üzerinden “Bakanlık Temsilcisi Talebi” alanından yapılmaktadır.

Genel Kurulda Bakanlık Temsilcisi Talebi İçin İstenen Belgeler

  • Dilekçe
  • Yönetim Kurulu kararının noter onaylı bir örneği veya karar defterinin ilgili sayfasının şirket yetkililerince aslına uygunluğunun tasdik edilmiş fotokopisi.
  • Gündem
  • Bakanlık Temsilci ücretinin yatırıldığını gösterir belge.

Ticaret Hukukuna ilişkin diğer ilginizi çekebilecek çalışmalarımız;

İzmir Ticaret Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Yönetim Kurulunun Vergi Borçlarından Sorumluluğu

Yönetim Kurulunun Vergi Borçlarından Sorumluluğu

Yönetim Kurulunun Vergi Borçlarından Sorumluluğu – İzmir Avukat

Limited Şirketlerde Müdürler Vergi Borçlarından Sorumlu Mudur?

Limited şirket kanunlarda ye ralan tanımı ile bir veya daha çok gerçek veya tüzel kişi tarafından bir ticaret unvanı altında kurulur; esas sermayesi belirli olup, bu sermaye esas sermaye paylarının toplamından oluşur. Bu tarz şirketlerde ortaklar, şirket borçlarından sorumlu olmayıp, sadece taahhüt ettikleri esas sermaye paylarını ödemekle ve şirket sözleşmesinde öngörülen ek ödeme ve yan edim yükümlülüklerini yerine getirmekle yükümlüdürler. Fakat, 6183 Sayılı Amme Alacakların Tahsil Usulü Hakkında Kanun ile kamu kurumlarının alacakların tahsil edilmesine ilişkin özel usul ve kurallar belirlenmiş olup; limited şirket ortaklarının şirketten tamamen veya tahsil edilemeyen kısımlarından açıkça sorumlu olacağı düzenlenmiştir.

Burada anonim şirketlerden farklı olarak şirket ortakları sermaye taahhütlerine bakılmaksızın şirket pay oranlarına göre kamu borçlarından sorumlu olacaktır.

Limited Şirketlerin Amme Borçları

Madde 35 – Limited şirket ortakları, şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olurlar ve bu Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulurlar.

Ortağın şirketteki sermaye payını devretmesi halinde, payı devreden ve devralan şahıslar devir öncesine ait amme alacaklarının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur.

Amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda pay sahiplerinin farklı şahıslar olmaları halinde bu şahıslar, amme alacağının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur.

Anonim Şirketlerde Yönetim Kurulu Vergi Borçlarından Sorumlu Mudur?

Anonim şirketler ise sermayesi belirli ve paylara bölünmüş olan, borçlarından dolayı yalnız malvarlığıyla sorumlu bulunan şirkettir. Burada yapısı itibari ile ortakların, seramye taahhütleri dışında, şirket borçlarından sorumluluğu gündeme gelmemektedir. Bunun da istisnası olarak Amme Alacakların Tahsil Usulü Hakkında Kanun ile mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacakların şirket kanuni temsilcilerinin şahsi malvarlıklarından tahsil edilebilecek olduğu düzenlenmiştir.

Burada doğrudan yönetim kuruluna gidilmemeli öncelikle kamu alacağının şirketten tahsiline ilişkin bir süreç başlatılarak söz konusu alacağın tamamen tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması gerekmektedir. Öncelikle şirkete yöneltilmeden doğrudan yönetim kurulu üyelerinin şahsi malvarlığına gidilmesi usul ve yasaya aykırılık teşkil edecektir.

Kanuni Temsilcilerin Sorumluluğu

Mükerrer Madde 35 – Tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacakları, kanuni temsilcilerin ve tüzel kişiliği olmayan teşekkülü idare edenlerin şahsi mal varlıklarından bu Kanun hükümlerine göre tahsil edilir.

Danıştay 7. D., 2000/4821 E. 2000/4142 K.

6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 317. maddesinde, anonim şirketlerin yönetim kurulu tarafından idare ve temsil olunacağı hükme bağlanmıştır. Aynı Kanunun 300. maddesinin 8. bendinde, yönetim kurulu üyeleriyle şirketi temsile yetkili kimselerin ticaret siciline tescil ve ilan edileceği, 33. maddesinde, tescil edilmiş hususlarda ortaya çıkacak her türlü değişikliğin de tescil edileceği, 38. maddesinde ise ticaret sicili kayıtlarının üçüncü kişiler hakkında kaydın gazete ile ilan edildiği günü takip eden iş gününden itibaren hüküm ifade edeceği kurala bağlanmıştır.

Tescil ve ilan edilmiş hususlardaki değişikliklerin de tescil ve ilan edilmesi kuralı, bu işlemlerin geçerlilik şartı olarak değil, iyi niyetli üçüncü kişilerin korunması amacıyla öngörülmüştür. Bu itibarla, yönetim kurulu üyeliği herhangi bir nedenle sona eren kişinin üyelikten ayrılışı ticaret sicilinde tescil ve gazeteyle ilan edilmezse, şirket borçlarından iyi niyetli üçüncü kişilere karşı sorumluluğu devam eder. Ancak, yönetim kurulundan fiilen ayrılmakla, şirketin vergi ödevlerinin yerine getirilmesi konusunda yetkisi kalmayan üyenin şirketten tahsil edilemeyen alacaklardan sorumlu tutulması hukuka aykırıdır.

Ticaret Hukukuna ilişkin diğer ilginizi çekebilecek çalışmalarımız;

İzmir Ticaret Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Birleşme & Devralmalarda Rekabet Kurulu İzni

Birleşme & Devralmalarda Rekabet Kurulu İzni

Birleşme & Devralmalarda Rekabet Kurulu İzni – İzmir Avukat

7/12/1994 tarihli ve 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanunun 7 nci maddesi kapsamında bazı birleşme ve devralmaların hukuki geçerlilik kazanabilmesi için Rekabet Kuruluna bildirilerek izin alınması gerektiği düzenlenmiştir. Söz konusu bildirim yükümlülüğü detaylı olarak 2010/4 Numaralı Tebliğ ile düzenlenmiştir.

Söz konusu yükümlülüğün gerekçesi olarak; “birleşme ve devralmaların piyasada rekabeti önemli ölçüde azaltacak şekilde hakim durum yaratması veya bir yahut birden fazla teşebbüsün piyasadaki hakim durumunu daha da güçlendirmesi halinde yasaklanacağı hükme bağlanmıştır. Burada dikkat çekilmesi gereken husus teşebbüslerin kendi iç dinamiği dışında büyümelerinin denetim altına alınmasıdır. Teşebbüslerin birleşme veya devralma suretiyle rekabeti önemli ölçüde azaltacak şekilde hakim durum haline gelmesi yasaklanmaktadır. Zira birleşme veya devralma suretiyle hakim duruma gelmenin, teşebbüsün kendi iç dinamikleri ile büyüyerek hakim duruma gelmesinden daha fazla rekabet düzeninin bozulmasına neden olduğu kabul edilen bir gerçektir. Maddenin ikinci fıkrasında, kural olarak birleşme ve devralma işlemlerinin hukuki geçerlilik kazanabilmesi için Kuruldan izin alınması zorunluluğu getirilmemiştir. Bir başka deyişle, birleşme ve devralma işlemleri Kuruldan izin alınmadan geçerli olabilecektir. Ancak, bu kuralın istisnaları da olacaktır. Maddenin birinci fikrası kapsamına giren birleşme ve devralmalın hukuki geçerlilik kazandıktan sonra bu kanunu ihlal ettiği gerekçesi ile geçersiz sayılması, uygulamada bir takım problemlerin ortaya çıkmasına neden olacaktır. İşte bu nedenle, ikinci fıkrada hangi tür birleşme ve devralmaların hukuken geçerli olabilmeleri için önceden izin alınması gerektiği konusunda Kurula tebliği çıkarma yetkisi verilmiştir.” ifadelerine yer verilmiştir.

Birleşme veya Devralma Sayılan Haller Nelerdir?

İzin alma yükümlülüğün kapsamı belirlenirken kontrolde kalıcı değişiklik meydana getirecek şekilde gerçekleştirilen birleşme ve devralmalar belirtilmiş olup; ilgili tebliğ ile söz konusu sınırlar netleştirilmiştir. Bu çerçevede ilgili teşebbüslerin izin veya bildirim yükümlülüğü incelenirken, kontrolde kalıcı değişiklik meydana getirecek şekilde;

  • İki veya daha fazla teşebbüsün birleşmesi ya da
  • Bir veya daha fazla teşebbüsün tamamının ya da bir kısmının doğrudan veya dolaylı kontrolünün, hisse ya da mal varlığının satın alınmasıyla, sözleşmeyle veya diğer bir yolla bir ya da daha fazla teşebbüs veya halihazırda en az bir teşebbüsü kontrol eden bir ya da daha fazla kişi tarafından devralınması,

gerektiği ifade edilmektedir.

Rekabet Hukuku Açısından Kontrol Nedir?

Kontrol, ayrı ayrı ya da birlikte, fiilen ya da hukuken bir teşebbüs üzerinde belirleyici etki uygulama olanağını sağlayan haklar, sözleşmeler veya başka araçlarla meydana getirilebilir. Bu araçlar özellikle bir teşebbüsün malvarlığının tamamı ya da bir kısmı üzerinde mülkiyet veya işletilmeye müsait bir kullanma hakkı, bir teşebbüsün organlarının oluşumunda ya da kararları üzerinde belirleyici etki sağlayan haklar veya sözleşmelerdir. Kontrol, hak sahipleri ya da bir sözleşmeye göre hakları kullanmaya yetkili kılınmış olan veya böyle bir hak ve yetkisi olmamakla birlikte fiilen bu hakları kullanma gücüne sahip olan kişiler veya teşebbüsler tarafından elde edilebilir.

Bağımsız bir iktisadi varlığın tüm işlevlerini kalıcı olarak yerine getirecek bir ortak girişimin oluşturulması da bu yükümlülük kapsamında bir devralma işlemi kabul edilmektedir. Bu tür işlemlerde, işlem taraflarının herbiri devralan olarak kabul edilir.

Birleşme veya Devralma Sayılmayan Haller Neledir?

Aşağıda mahiyeti açıklanan işlemler izin alma yükümlülüğü kapsamı dışında olup, bu tür işlemler için teşebbüslerin Rekabet Kurumu’ndan izin alınması gerekmez.

  • Kontrol değişikliğine yol açmayan grup içi işlemlerle diğer işlemler,
  • Olağan faaliyetleri kendileri veya başkaları hesabına menkul kıymetlerle işlem yapmak olan teşebbüslerin yeniden satış amacıyla satın aldıkları menkul kıymetleri, bu menkul kıymetlerden doğan oy haklarının menkul kıymetleri çıkaran teşebbüsün rekabet politikalarını etkileyecek şekilde kullanmamaları kaydıyla geçici olarak ellerinde bulundurmaları,
  • Kontrolün; tasfiye, infisah, ödeme güçlüğü, ödemelerin tatil edilmesi, konkordato, özelleştirme yapılması amacıyla veya benzeri bir nedenle ve Kanun gereği bir kamu kurum ve kuruluşu tarafından elde edilmesi,
  • Söz konusu işlemlerin miras yoluyla gerçekleşmesi.

Birleşme & Devralma’da Rekabet Kurulu İzni Ne Zaman Alınmalı?

İlgili yasal mevzuat kapsamında bildirim ve izin alma yükümlülüğüne sahip birleşme veya devralma işlemleri ilgili mevzuat ile düzenlenmiş olup;

  • İşlem taraflarının Türkiye ciroları toplamının yedi yüz elli milyon TL’yi ve işlem taraflarından en az ikisinin Türkiye cirolarının ayrı ayrı iki yüz elli milyon TL’yi veya
  • Devralma işlemlerinde devre konu varlık ya da faaliyetin, birleşme işlemlerinde ise işlem taraflarından en az birinin Türkiye cirosunun iki yüz elli milyon TL’yi ve diğer işlem taraflarından en az birinin dünya cirosunun üç milyar TL’yi,

aşması halinde söz konusu işlemin hukuki geçerlilik kazanabilmesi için Kuruldan izin alınması zorunludur.

Teknoloji Firmaları Rekabet Kurulundan İzin Almak Zorunda Mı?

2021 yılında gerçekleştirilen değişiklik ile Türkiye coğrafi pazarında faaliyet gösteren veya ar-ge faaliyeti olan ya da Türkiye’deki kullanıcılara hizmet sunan teknoloji teşebbüslerinin devralınmasına ilişkin işlemlerde; “Türkiye coğrafi pazarında faaliyet gösteren veya ar-ge faaliyeti olan ya da Türkiye’deki kullanıcılara hizmet sunan teknoloji teşebbüslerinin devralınmasına ilişkin işlemlerde; birinci fıkranın (a) ve (b) bentlerinde yer alan iki yüz elli milyon TL eşikleri aranmaz.” ifadelerine yer verilmiştir.

Bu kapsamda yukarıda yer fıkranın üzerili çizili şartları teknoloji şirketleri için aranmayacaktır.

  • İşlem taraflarının Türkiye ciroları toplamının yedi yüz elli milyon TL’yi ve işlem taraflarından en az ikisinin Türkiye cirolarının ayrı ayrı iki yüz elli milyon TL’yi veya
  • Devralma işlemlerinde devre konu varlık ya da faaliyetin, birleşme işlemlerinde ise işlem taraflarından en az birinin Türkiye cirosunun iki yüz elli milyon TL’yi ve diğer işlem taraflarından en az birinin dünya cirosunun üç milyar TL’yi,

Dolayısıyla, teknoloji teşebbüslerinin birleşme veya devralmasına ilişkin işlemlerde;

  • İşlem taraflarının Türkiye ciroları toplamının 750.000.000.-TL’yi veya
  • İşlem taraflarından en az birinin dünya cirosunun 3.000.000.000.-TL’yi

aşması durumunda Kurul’un izninin alınması gerekecektir.

Ciro Nasıl Hesaplanır?

Aşağıdakilerin ciroları toplamı esas alınır:

  • İlgili teşebbüs,
  • İlgili teşebbüsün doğrudan ya da dolaylı olarak;
    • sermayesinin veya ticari varlığının yarıdan fazlasına sahip olduğu veya
    • oy haklarının yarıdan fazlasını kullanma yetkisine sahip olduğu veya
    • denetim kurulu, yönetim kurulu veya teşebbüsü temsile yetkili organların üyelerinin yarıdan fazlasını atama yetkisine sahip olduğu veya
    • işlerini idare etme hakkına sahip olduğu kişi veya ekonomik birimler,

Ciroların hesaplanmasında, işlem taraflarının tüzel kişiliğe sahip olan ya da olmayan kısımlarının devredilmesi halinde, devreden taraf bakımından yalnızca devredilen kısmın cirosu esas alınır.

İlgili teşebbüslerin üçüncü kişilerle birlikte işlerini idare etme hakkına sahip olduğu ortak girişimlerin ciroları, bu hak sahiplerinin sayısına göre eşit şekilde bölünerek hesaplanır.

Üç yıllık dönem içinde, aynı kişiler ya da taraflar arasında veya aynı ilgili ürün pazarında aynı teşebbüs tarafından, bu maddenin ikinci fıkrası anlamında gerçekleştirilen iki ya da daha fazla işlem, ciroların hesaplanması bakımından tek bir işlem olarak değerlendirilir.

Teknoloji Şirketlerine İlişkin Birleşme & Devralmalarda

Ciro, tek düzen hesap planına göre bildirim tarihinden bir önceki mali yıl sonunda veya bunun hesaplanması mümkün olmazsa, bildirim tarihine en yakın mali yıl sonunda oluşan net satışlardan meydana gelir. Burada hesaplama yapılırken kişi veya ekonomik birimlerin kendi aralarındaki satışlarından doğan ciroları hesaba katılmaz. Ciro hesaplamasında döviz kuru olarak, cironun gerçekleştiği mali yıldaki Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası döviz alış kuru ortalaması göz önüne alınır.

Birleşme ve Devralmaların Bildirilmesi Nasıl Yapılır?

Bildirim, taraflarca birlikte ya da taraflardan herhangi biri veya bunların yetkili temsilcileri tarafından Rekabet Kurumu tarafından hazırlanan Bildirim Formuyla yapılır. Ortak bildirimler tek bir formla yapılır. Form ve ekindeki belgeler, ayrıca elektronik ortamda hazırlanarak  elden veya posta ile yahut e-Devlet üzerinden Ankara’da bulunan Kurum merkezine iletilir. Evraklar arasında kopyalar varsa, bildirimde bulunanların bunların asıllarına uygunluğunu onaylamaları gerekir.

Başvuruda istenen tüm bilgi ve belgeleri tam ve doğru olarak içermelidir. Bu bilgilerde Kurul karar verene kadar oluşacak değişiklikler gecikmeksizin Kurula bildirilmelidir. Bildirim Formunda yanlış veya yanıltıcı beyanda bulunanlar hakkında idari para cezası uygulanır.

İzne tabi birleşme veya devralmalara ilişkin olarak yapılan bildirim hakkında Rekabet Kurumu tarafından açıkça veya zımnen bir karar verilmeden önce birleşme veya devralma hukuken geçerlilik kazanamaz.

Başvuru yükümlülüğü olan birleşme veya devralma işlemlerinin Kurulun izni olmaksızın gerçekleştirilmesi halinde idarî para cezası uygulanır. İdarî para cezası birleşme işlemlerinde tarafların herbirine, devralma işlemlerinde ise sadece devralana verilir.

Ticaret Hukukuna ilişkin diğer ilginizi çekebilecek çalışmalarımız;

İzmir Ticaret Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Sözleşmelerde Cezai Şart

Sözleşmelerde Cezai Şart

Sözleşmelerde Cezai Şart – İzmir Avukat

Sözleşme Ne Ola Ki?

Sözleşme dendiğinde muhtemelen bir çoğumuzun aklına yazılı kâğıt üzerinde ıslak imza atılan evraklar geliyor. Ama birçok durumda sözleşmenin hukuken geçerli olması için böyle bir şekil şartı yok. Duvara yazdığınız bir metin ve hatta sözlü olarak anlaştığınız hususlar da bir sözleşme kabul edilebilir.

Sözleşmenin hukuken bir “sözleşme” kabul edilebilmesi için en az iki kişi arasında kurulması, tarafların sözleşme kurma yönündeki iradelerini, karşılıklı ve birbirlerine uygun ifade etmeleri yeterli. Tabii bunun istisnaları bir yana, ispat kolaylığı açısından yazılı sözleşme kurmanın faydaları yadsınamaz.

Cezai Şartlar

Günlük hayatımızda farkında olarak veya olmadan aslında birçok sözleşme yapıyoruz. Bunların bir kısmı da büyük firmalar ile veya önceden hazırlanmış metinler. İçlerinde korkutucu olabilecek birçok cezai şartı da içeriyor. Peki bu cezai şart nedir, burada nelere dikkat etmek gerekir? Kısaca bahsedelim.

Cezai şart, borçlu kişinin (bu illa para borcu demek değil, bir işi yapma borcu da olabilir) yükümlülüklerini hiç veya gerektiği gibi ifa edilmemesi halinde alacaklıya bir miktar para ödenmesi yönünde yapılan bir düzenleme diyebiliriz.

Hem Pastam Dursun Hem Karnım Doysun

Sözleşmelerde aksi düzenlenmemiş ise Türk Borçlar Kanunu kapsamında alacaklı ya sözleşme konusu için yerine getirilmesini ya da cezai şart bedelinin kendisine ödenmesini isteyebilir. Burada bir seçim yapması gerekmektedir. Örneğin ya inşaatı tamamlayın ya da kararlaştırılan şu miktar cezai bedeli tarafıma ödeyin gibi.

Fakat emredici bir hüküm olmaması sebebi ile bunun aksi de kararlaştırılabilir. Sözleşmede belirtilerek hem inşaatın tamamlanması hem de belirtili cezai miktarın ödenmesi istenebilir.

Cezai Şartın İndirilmesi

Sözleşme serbestisi temel bir ilke olmakla birlikte orantısız ölçüde düzenlenen cezai şartlar hâkim kararı ile kendiliğinden indirilebilir. Bu sebep ile sözleşmede cezai şart belirlerken yapılan iş ile orantılı olması gerektiği de unutulmamalıdır. Fakat, tacirlere yönelik cezai şart maddesi sebebi ile tacir hâkimden olağanüstü bir güçlükte olmaması durumunda indirim talep edemez. Bu hak tacirler dışındaki kişilere yönelik tanınmıştır.

Tüketiciler Açısından Cezai Şartlar

Sözleşme düzenlenmesi esnasında özellikle güçsüz konumda olan işçi ve tüketici gibi kişilere yönelik bir takım kanuni korumalar da düzenlenmiştir. Örneğin Tüketici, belirsiz süreli veya süresi bir yıldan daha uzun olan belirli süreli abonelik sözleşmesini herhangi bir gerekçe göstermeksizin ve cezai şart ödemeksizin istediği zaman feshetme hakkına sahiptir.

Bunun yanı sıra online satış veya taksit ile satış gibi birçok durumda tüketiciler belirli sürelerde (online satış için 14, taksitli satış için 7 gün) herhangi bir cezai bedel ödemeden sözleşmeden dönebilir. Bu istisnalara daha önceki yazılarımızda değinmiştir.

İşçiler Açısından Cezai Şartlar

Türk Borçlar Kanunu’nun 420nci maddesi “Hizmet sözleşmelerine sadece işçi aleyhine konulan ceza koşulu geçersizdir.” hükmünü getirmiştir. Bu itibarla işçi aleyhine konulan cezai şartlar geçersiz, işçi lehine konulan cezai şartlar ise geçerli kabul edilmelidir.         


Cezai şartın işçi ve işveren hakkında ve iki taraflı olarak düzenlenmesi gereği, işçi aleyhine kararlaştırılan cezai şartın işveren aleyhine kararlaştırılandan daha fazla olmaması sonucunu da ortaya koymaktadır. Başka bir anlatımla işçi aleyhine olarak belirlenen cezai şartın, koşulları ve ceza miktarı bakımından işverenin sorumluluğunu aşması düşünülemez. İki taraflı cezai şartta işçi aleyhine bir eşitsizlik durumunda, cezai şart hükmü tümden geçersiz olmamakla birlikte, işçinin yükümlülüğü işverenin sorumlu olduğu miktarı ve halleri aşamaz. 

Ticaret Hukukuna ilişkin diğer ilginizi çekebilecek çalışmalarımız;

İzmir Ticaret Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

İhracat Bedellerinin Türkiye’ye Getirilmesi Zorunluluğu

İhracat Bedellerinin Türkiye’ye Getirilmesi Zorunluluğu

İhracat Bedellerinin Türkiye’ye Getirilmesi Zorunluluğu – İzmir Avukat

1567 Sayılı Türk Parasının Kıymetinin Korunması Hakkında Kanun ile getirilmiş bir yükümlülük olan ihracat bedellerinin Türkiye’ye getirilme zorunluluğu 89/14391 sayılı Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karar ile düzenlenmiş, akabinde İhracat Genelgesi ile uygulamaya açıklık kavuşturulmuştur.

İhraç Bedelleri Ne Kadar Süre İçerisinde Yurda Getirilmelidir?

İhracat genelgesi kapsamında ihracat bedellerinin yurda getirilme süresinin fiili ihraç tarihinden itibaren 180 günü aşamayacağı düzenlenmiştir.

İhracat Genelgesi

İhracat bedellerinin yurda getirilmesi Madde 4 – (1) 2018-32/48 sayılı Tebliğ’in yürürlüğe girdiği tarihten itibaren fiili ihracatı gerçekleştirilen işlemlere ilişkin ihracat bedellerinin yurda getirilme süresi fiili ihraç tarihinden itibaren 180 günü geçemez. 180 gün azami süre olup bedellerin ithalatçının ödemesini müteakip doğrudan ve gecikmeksizin yurda getirilmesi esastır.

İhracat Bedellerinin Türkiye’ye Getirilmemesi Durumunda Nasıl Bir Süreç izlenmektedir?

Süresi içerisinde ihracat bedellerinin Türkiye’ye getirilmemesi durumunda söz konusu hesaplar aracı bankalarca Vergi Dairesi’ne bildirilir. Vergi Dairesi tarafından konuya ilişkin ilgili ihracatçılara ihtarname gönderilerek hesapların kapatılması ihtar edilir. Söz konusu hesapların kapatılmaması veya Vergi Dairesi’ne haklı bir sebep sunulmaması durumunda konu Savcılığa intikal ettirilir ve ihracatçılardan konuya ilişkin savunmalarının savcılığa sunulması talep edilir. Savunmaların sunulması akabinde savcılık gerekli şartların oluşmuş olduğuna kanaat eder ise konuya ilişkin idari par acezası uygulanmasına karar verebilir.

Hesap kapatma, ihbar ve ek süre

MADDE 8 – (1) Ticari amaçla mal ihracında, bedelleri yurda getirilme süresi içinde gelen ihracat ile ilgili hesaplar aracı bankalarca kapatılır.

(2) Süresi içinde kapatılmayan ihracat hesapları aracı bankalarca 5 iş günü içinde muamelenin safhalarını belirtecek şekilde yazılı olarak ilgili Vergi Dairesi Başkanlığına veya Vergi Dairesi Müdürlüğüne ihbar edilir.

(3) İlgili Vergi Dairesi Başkanlığınca veya Vergi Dairesi Müdürlüğünce, ihbarı müteakip 10 iş günü içinde ilgililere hesapların kapatılmasını teminen 90 gün süreli ihtarname gönderilir. Bu süre içinde hesapların kapatılması veya 9 uncu maddede belirtilen mücbir sebep hallerinin ya da haklı durumun belgelenmesi gereklidir.

(4) Mücbir sebeplerin varlığı halinde, mücbir sebebin devamı müddetince altışar aylık dönemler itibarıyla ilgili Vergi Dairesi Başkanlığınca veya Vergi Dairesi Müdürlüğünce ek süre verilir.

(5) Mücbir sebep halleri dışında kalan haklı durumların varlığı halinde, hesapların kapatılmasına ilişkin altı aya kadar olan ek süre talepleri, firmaların haklı durumu belirten yazılı beyanına istinaden üçer aylık devreler halinde ilgili Vergi Dairesi Başkanlığınca veya Vergi Dairesi Müdürlüğünce, altı aylık süreden sonraki ek süre talepleri Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından incelenip sonuçlandırılır.

İhraç Bedellerinde Parasal Sınırlar Nelerdir?

Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karara İlişkin Tebliğ (İhracat Bedelleri Hakkında) (Tebliğ No: 2018-32/48)’De Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Tebliğ No: 2019-32/56)

MADDE 7 – Aynı Tebliğin 10 uncu maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve aynı maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.

“(1) Her bir gümrük beyannamesi itibarıyla;

a) 30.000 ABD dolarına kadar noksanlığı olan ihracat hesapları doğrudan bankalarca ödeme şekline ve toplam beyanname tutarına olan oranına bakılmaksızın,

b) 30.000 ABD dolarından yüksek olmakla birlikte 100.000 ABD doları veya eşitini aşmayan, beyanname veya formda yer alan bedelin %10’una kadar noksanlığı olan (sigorta bedellerinden kaynaklanan noksanlıklar dahil) ihracat hesapları doğrudan bankalarca ödeme şekline bakılmaksızın,

c) 200.000 ABD doları veya eşitini aşmamak üzere, 9 uncu maddede belirtilen mücbir sebep ve haklı durum halleri göz önünde bulundurulmak suretiyle beyanname veya formda yer alan bedelin % 10’una kadar açık hesaplar ilgili Vergi Dairesi Başkanlığınca veya Vergi Dairesi Müdürlüğünce,

terkin edilmek suretiyle kapatılır.”

Söz Konusu Yükümlülüklere Uyulmaması Durumunda Yaptırım Nedir?

Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun’un 3. Maddesinin 3. Fıkrası “Her türlü mal, kıymet, hizmet ve sermaye ithal ve ihraç edenler veya bu işlere aracılık edenlerden bu işlemlerinden doğan alacaklarını 1 inci maddeye göre alınan kararlardaki hükümlere göre ve bu kararlarda tayin edilen süreler içinde yurda getirmeyenler, yurda getirmekle yükümlü oldukları kıymetlerin rayiç bedelinin yüzde beşi kadar idarî para cezasıyla cezalandırılırlar. İdarî para cezasına ilişkin karar kesinleşinceye kadar alacaklarını yurda getirenlere, birinci fıkra hükmüne göre idarî para cezası verilir.” şeklinde düzenlenmiştir.

İdarî para cezasına ilişkin karar kesinleşinceye kadar söz konusu bedelleri yurda getirenlere, anılan Kanun’un birinci fıkra hükmüne göre 3000 TL’den 25000 TL’ye kadar idarî para cezası (yeniden değerleme oranları dikkate alındığında yaklaşık 7.810-65.083-TL) idari para cezası verilir.

Ancak, verilecek idarî para cezası yurda getirilmesi gereken paranın %2,5’inden fazla olamaz. Diğer taraftan, ithalat, ihracat ve diğer kambiyo işlemlerinde döviz veya Türk Parası kaçırmak kastıyla muvazaalı işlemlerde bulunanlar, yurda getirmekle yükümlü oldukları veya kaçırdıkları kıymetlerin rayiç bedeli kadar idarî para cezasıyla cezalandırılırlar.

Öte yandan, söz konusu ihracat bedellerinin yurda getirilmesi ancak %80’nin bir bankaya satılmaması, bedelin getirilmesi sonrasında yapılan işlemler de usule ilişkin hataların yapılması veya anılan Genelge’nin herhangi bir hükmüne aykırılık olması durumunda; 1567 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin birinci fıkrası kapsamında 3.000-25.000 TL tutarında (yeniden değerleme oranları dikkate alındığında yaklaşık 7.810- 65.083 TL) idari para cezası uygulanacaktır. Tekerrür durumunda ise bu cezalar iki katı olarak uygulanmaktadır.

Ticaret Hukukuna ilişkin diğer ilginizi çekebilecek çalışmalarımız;

İzmir Ticaret Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Limited Şirketlerde Çağrısız Genel Kurul

Limited Şirketlerde Çağrısız Genel Kurul – İzmir Avukat

Tüm ortakların veya temsilcilerinin bir arada bulunmaları halinde genel kurul çağrısına ilişkin uzun ve yorucu prosedürler uygulanmaksızın bir genel kurul toplantısı gerçekleştirilebilir. Bu genel kurula çağrısız genel kurul adı verilir. Çağrısız genel kurulun gerçekleştirilebilmesi için şirketin tüm paylarının temsil edilmesi ve bu pay sahipleri veya temsilcilerinin bir itirazının olmaması gerekmektedir.

Limited Şirketler Türk Ticaret Kanunu Madde 573 ve devamında düzenlenmiş olmakla birlikte, Anonim Şirketlere ilişkin hükümlerin kıyasen uygulanacağı da açıkça düzenlenmiştir. Bu kapsamda Limited Şirketlerde çağrısız genel kurul süreçlerine ilişkin olarak Türk Ticaret Kanunu Madde 416 hükümleri uygulanacaktır.


Türk Ticaret Kanunu Madde 416–(1) Bütün payların sahipleri veya temsilcileri, aralarından biri itirazda bulunmadığı takdirde, genel kurula katılmaya ve genel kurul toplantılarının yapılmasına ilişkin hükümler saklı kalmak şartıyla, çağrıya ilişkin usule uyulmaksızın, genel kurul olarak toplanabilir ve bu toplantı nisabı varolduğu sürece karar alabilirler.
(2) Çağrısız toplanan genel kurulda, gündeme oybirliği ile madde eklenebilir; aksine esas sözleşme hükmü geçersizdir.

Olağan & Olağanüstü Genel Kurul

Limited şirketlerde gene kurullar genellikle olağan ve olağanüstü olarak ikiye ayrılmakta olup; olağan genel kurul toplantıları her yıl hesap döneminin sona ermesinden itibaren 3 ay içinde ve en az yılda bir kez yapılmaktadır. Olağanüstü genel kurul toplantıları ile uygulamada ihtiyacın meydana gelmesi ile her zaman gerçekleştirilebilmektedir.

Çağrısız Genel Kurul Gündemi

Çağrılı genel kurul gerçekleştirilmesi durumunda, genel kurul gündeminin çağrı esnasında belirlenerek taraflara bildirilmiş olması gerekmekte olup; bu gündem maddelerinin değiştirilmesi bir takım sıkı kurallara tabiidir. Çağrısız genel kurullarda ise böyle bir kısıtlama söz konusu değildir. Taraflar oybirliği ile gündeme maddeye ekleyebilmektedir.

Genel kurul karar tutanağının noter aracılığı ile tescil edilerek, şirketin tabii olduğu Ticaret Sicil Müdürlüğü bünyesinde tescil edilmesi gerekmektedir.

Gerekli Belgeler

Genel kurul kapsamında alınan kararların niteliğine, şirketin ortaklık yapınsa veya benzeri değişkenlere göre eklenmesi veya hazırlanması gereken evraklar farklılık gösterebilir. Bu sebep ile ticari işletmenin bulunduğu yer Ticaret Sicil Müdürlüğü ile iletişime geçerek en güncel hazırlanacak belgeler tespit edilebilir. Ancak uygulamada standart bir çağrısız genel kurul tescili için öncelikle ilgili Ticaret Sicil Müdürlüğü’ne hitaben yazılmış bir üst yazı, noter tescilli genel kurul karar tutanağı, genel kurul toplantısı esnasında hazır bulunanlara ilişkin bir hazirun cetveli ve var ise burada pay sahibi kimseleri temsil eden kişilerin vekaletnameleri bulunmalıdır.

Ticaret Hukukuna ilişkin diğer ilginizi çekebilecek çalışmalarımız;

İzmir Ticaret Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Gizlilik Sözleşmelerinde Önemli Noktalar

Gizlilik Sözleşmelerinde Önemli Noktalar

Gizlilik Sözleşmelerinde Önemli Noktalar – İzmir Avukat

Ticari süreçlerde, gizlilik sözleşmeleri artık hayatımızın bir parçası haline geldi. Peki, sürekli karşımıza çıkan ve genellikle masum görünen gizlilik sözleşmelerinde (veya sıklıkla duyduğumuz hali ile NDA / “Non Disclosure Agreement”) nelere dikkat edilmeli? Sizler için en önemli olduğunu düşündüğümüz beş maddeyi özetledik.

1- Taraflar

Bir gizlilik sözleşmesinin tarafları ile gizli bilgininin paylaşılacağı tarafların aynı olmaması durumunda, sözleşmeyi imzalamanın bir anlamı var mı? Muhtemelen yok. Bu sebep ile bir gizlilik sözleşmesi imzalarken sözleşmenin taraflar maddesinde yer alan bilgilerin güncel olduğundan emin olunması gerekiyor. Burada taraflar ticari şirketle ise yalnızca adres ve ticari ünvan değil bunların yanı sıra vergi numarası veya mersis numarası gibi bilgilerin de alınması ileride şirketin tespiti esnasında büyük bir kolaylık sağlayacaktır.

2- Sözleşmenin Süresi

Sözleşmelerde süreçlerin sınırlarının çizilmesi, zaten bir sözleşmenin esas amacını oluşturmaktadır. Burada genel olarak sözleşmeler kapsamında tarafların elde etmiş olduğu bilgileri ne kadar süre saklamak ve/veya koruma zorunda olduğu belirli kılınmalı. Yalnızca bir yıllık bir gizlilik sözleşmesi makul olmamakla birlikte, sonsuza dek uzanacak bir yükümlülük de genellikle karşı tarafça kabul görmeyecektir. Burada sektör uygulaması ve genel ticari hayat gözetilerek bir karar verilmelidir.

3- Gizli Bilginin Tanımı

Tarafların sözleşmedeki rollerine göre gizli bilginin tanımı daraltılıp, genişleticektir. Burada gizli bilginin doğru bir şekilde tanımlanarak ticari süreci aksatmayacak bir kapsamın belirlenmesi oldukça önem teşkil etmektedir.

4- Cezai Şart

Proportion of Tangible and Intangible Assets in S&P500 Market Value (source: Ocean Tomo, 2015

Yukarıda yer verili grafikde de açıkça görüleceği üzere artık ticari şirketlerde “elle tutulamayan” varlıklar, şirket değerinin yüksek bir kısmını oluşturuyor. Bu kapsamda şirketlerin gizli bilgileri, marka, patent ve hatta alan adları gibi fikri mülkiyetlerinin etkili bir şekilde korunması gerekiyor. Yalnız, maddi olmaması sebebi ile çoğu zaman bu bilgilere değer biçmek kolay değil.

Örneğin bir personelin almakta olduğu maaşın, diğer personeller tarafından öğrenilmesi şirket içerisinde bir huzursuzluğa sebebiyet verebilir. Peki burada bu huzursuzluğun tam olarak maddi karşılığının belirlenmesi mümkün mü? Çoğu zaman değil. Bu sebep ile gizlilik sözleşmelerinde eğer bir cezai şart belirtilecek ise muhtemel bir zarar göz önünde bulundurularak hesaplama yapılması ileride birçok yasal sürecin önüne geçebilecektir.

Konuya ilişkin yasal danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirsiniz.

Ticaret Hukukuna ilişkin diğer ilginizi çekebilecek çalışmalarımız;

İzmir Ticaret Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079