Kasko Manevi Tazminatı Karşılar mı? | Av. Gamze Gül GİRGEÇ
1. Manevi Tazminat Davası Nedir?
Türk Borçlar Kanunu’nun 56. maddesi uyarınca, bir kişinin bedensel zarara uğraması, haysiyetine yönelik ağır saldırıya maruz kalması ya da bir yakınının vefatı gibi durumlarda, zarar gören veya yakınları tarafından manevi tazminat talep edilebilir. Trafik kazalarında bu talepler, kazaya sebep olan sürücüye yöneltilmektedir.
2. Zorunlu Trafik Sigortası Manevi Tazminatı Karşılar mı?
Hayır. Zorunlu trafik sigortası yalnızca belirlenen limitler dahilinde maddi hasar ve bedeni zararları teminat altına alır. Ancak manevi zararlar, bu sigorta türü tarafından karşılanmaz. Bu nedenle, sürücüler açılan bu tür davalarda kişisel malvarlıkları ile sorumlu tutulabilir.
3. Kasko Sigortası ve İhtiyari Mali Mesuliyet (İMM) Teminatı
Kasko sigortası, ana teminatlarının yanı sıra poliçeye isteğe bağlı olarak eklenen İhtiyari Mali Mesuliyet (İMM)teminatı ile genişletilebilir. Bu teminat, zorunlu sigorta kapsamı dışındaki zararları da güvence altına alır. Birçok sigorta şirketi, İMM teminatı kapsamında manevi tazminat taleplerini de poliçede belirtilen limitler dahilinde karşılamaktadır.
Eğer poliçenizde İMM teminatı yer alıyor ve bu teminatın kapsamı manevi zararları da içeriyorsa, hakkınızda açılan davaya ilişkin taleplerin sigorta şirketiniz tarafından poliçe teminatlarınız dahilinde karşılanması mümkündür.
Ancak sigorta şirketi, bazı durumlarda (örneğin kasıt, ağır kusur, alkol kullanımı, ehliyetsizlik vb.) yaptığı ödemeyi size rücu edebilir. Bu nedenle poliçe özel şartlarının dikkatle incelenmesi büyük önem taşır.
Sonuç itibariyle, Trafik kazaları neticesinde açılan manevi tazminat davaları, zorunlu trafik sigortası tarafından karşılanmaz ve sürücüler için ciddi bir mali yük doğurabilir. Ancak, kasko poliçenize dahil edilen İhtiyari Mali Mesuliyet teminatı ile bu riskleri önemli ölçüde azaltmak mümkündür. Poliçenizin kapsamını dikkatle incelemeniz ve gerektiğinde hukuki destek almanız halinde olası mağduriyetlerin önüne geçilebilecektir.
Arabuluculuk Anlaşma Belgesi İle Taşınmaz Satışı Mümkündür. | Av. Arb. Gamze Gül Girgeç
Ortaklığın giderilmesi (izale-i şuyu) davası, birden fazla kişi arasında paylı veya elbirliği mülkiyetine konu olan taşınır ya da taşınmaz malların, taraflar arasında ortaklığının sona erdirilmesini amaçlayan bir dava türüdür. Bu dava, özellikle miras yoluyla kazanılan taşınmazlar üzerinde sıkça karşımıza çıkmaktadır. Taraflar, birlikte malik oldukları malların aynen taksimi ya da satış suretiyle paraya çevrilip bedelinin paylaşımı şeklinde sonuçlanmasını talep edebilirler.
Bu tür uyuşmazlıklar genellikle tarafların malın paylaşımı konusunda anlaşamaması nedeniyle ortaya çıkar. Anlaşmazlık yaşayan taraflar, ortaklığın giderilmesi (izale-i şuyu) davası açmak zorunda kalırlar. Ortaklığın giderilmesi davaları, niteliği gereği karmaşık ve uzun sürebilen yargı süreçleridir. Özellikle taşınmaz malların söz konusu olduğu durumlarda, taraf teşkilinin sağlanması, uzun yargılama süreçleri, taşınmazların değerleme, satış ve paylaştırma aşamaları zaman alıcı olmakta ve ilerleyen süreçte taraflar arasındaki husumeti de arttırmaktadır. İşte tam bu noktada, arabuluculuk müessesesi ortaklığın giderilmesi davalarında taraflara hızlı ve ekonomik bir çözüm alternatifi sunmaktadır.
Ortaklığın giderilmesi davasında, taraflar arasındaki uyuşmazlığın arabuluculuk yoluyla çözülmesi, 5 Nisan 2023 tarihli Resmi Gazete‘de yayınlanan 7445 sayılı Kanunun 37. maddesi ile 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nda yapılan değişiklik ile dava şartı haline getirilmiştir. Diğer bir anlatımla, taraflar dava açmadan önce arabuluculuk sürecine başvurmak zorundadır. Bununla birlikte, tarafların ihtiyari arabuluculuk yoluyla uyuşmazlığa çözüm arayabilmesi de mümkündür. Eğer tüm taraflar birlikte başvuru yapar ya da ihtiyari arabuluculuğu kabul ederlerse uyuşmazlık mahkemeye başvurulmadan ihtiyari arabuluculuk neticesinde düzenlenecek anlaşma belgesi ile çözüme kavuşturulabilir.
Yargıtay 7. Hukuk Dairesi tarafından 5235 sayılı Kanun’un 35. maddesi gereğince verilen 19.03.2025 tarihli içtihat doğrultusunda ortaklığın giderilmesi süreçlerinde arabuluculuk süreci sonucunda düzenlenecek anlaşma belgesiyle açık arttırma yoluyla satış işleminin gerçekleştirilmesine imkân tanımaktadır. Bu durum, taraflara ciddi ölçüde zaman ve maddi tasarruf sağlamaktadır. Ayrıca, ihtiyari arabuluculuk yolu, vatandaşlara uzun süren dava süreçlerine girmeksizin, daha hızlı ve düşük maliyetli bir çözüm sunarak hem hak arama süreçlerini kolaylaştırmakta hem de yargılama giderlerinden tasarruf sağlamaktadır.
Dolayısıyla, tarafların açık iradesine dayanan, usulüne uygun hazırlanmış ve icra edilebilirlik şerhi taşıyan arabuluculuk anlaşma belgeleri doğrultusunda, ortaklığın giderilmesi davası açılmaksızın taşınmazın ihale yoluyla satışı mümkün hâle gelmiştir. Bu yöntem ile taraflara daha kısa bir sürede çözüm sunarken, aynı zamanda daha düşük maliyetle ve mahkeme yoluna başvurmadan uyuşmazlıkların çözülmesini sağlamaktadır.
Kira ve Taşınmaz Hukukuna İlişkin Diğer Yazılarımız İçin;
Değer Kaybı Tazminatım Eksik Ödendi, Ne Yapabilirim? | İzmir Avukat | Av. Gamze Gül Girgeç
Trafik kazaları sonrasında araçta meydana gelen değer kaybı, tazmin edilebilir zararlar arasında yer almakta olup bu zarar genellikle kusurlu aracın zorunlu mali sorumluluk trafik sigortası kapsamında karşılanmaktadır. Ancak uygulamada, sigorta şirketleri tarafından yapılan değer kaybı ödemeleri, ya eksik kalmakta ya da teminat limitinin dolmuş olması gerekçesiyle sınırlandırılmaktadır. Bu durum, sigortalının gerçek zararının tamamının karşılanamaması sonucunu doğurmaktadır.
Sigorta şirketlerinin, sigortalı araçlara yönelik yaptıkları değer kaybı ödemeleri, aracın kaza sonrası değerinde meydana gelen düşüşü karşılama amacı taşır. Ancak, çoğu durumda sigorta şirketleri, poliçede belirtilen limitler dahilinde yapacakları ödeme ile yalnızca aracın kaza sonrası değer kaybını karşılamakta, bu ödeme aracın gerçek değer kaybını tam olarak yansıtmamaktadır. Bu tür bir durumda, sigortalı, sigorta şirketinin yaptığı ödeme tutarının eksik olduğu gerekçesiyle daha yüksek bir ödeme talebinde bulunma hakkına sahiptir.
Sigorta şirketlerinin yaptığı değer kaybı ödemelerinin aracın gerçek zararını karşılamaması durumunda, sigortalı, bu eksik ödemenin tamamlanması amacıyla başvuruda bulunabilir. Sigorta şirketinin ödeme yaparken dikkate alacağı kriterler genellikle belirli hesaplama yöntemlerine dayansa da, bu hesaplamaların araç sahibinin uğradığı gerçek zararı tam olarak karşılamadığı durumlar sıkça yaşanmaktadır. Bu tür bir eksik ödeme durumunda, sigortalı, sigorta şirketine başvuru yaparak ödenen tazminatın bakiye kısmı için ek ödeme talep edebilmektedir.
Eksik Ödeme Yapıldıysa Hangi Hukuki Yollar Mevcuttur?
Sigorta şirketi tarafından hasar başvurusu neticesinde yapılan değer kaybı ödemesi, gerçek zararı karşılamıyorsa ve bu fark teminat limiti içinde kalıyorsa, Sigorta Tahkim Komisyonu’na başvuru veya Asliye Ticaret Mahkemesinde dava açmak suretiyle eksik ödemenin bakiyesi talep edilebilmektedir. Tahkim, özellikle daha hızlı ve düşük maliyetli bir çözüm yöntemi olması nedeniyle uygulamada sıkça tercih edilmektedir.
Teminat Limiti Tükenmişse Ne Olur?
Sigorta şirketleri, ödemelerini Karayolları Trafik Kanunu ve Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları çerçevesinde, poliçede belirlenen teminat limitleri dahilinde yapmaktadır. Eğer kazaya karışan araç için tanımlı teminat limiti, aynı kazada oluşan diğer zarar kalemleri nedeniyle önceden tükenmişse, değer kaybı talebi sigorta şirketi tarafından ya hiç karşılanmamakta ya da eksik ödeme yapılarak sınırlı şekilde ödenmektedir.
Bu durumda, sigorta şirketi açısından teminat limitinin dolmuş olması, poliçe kapsamında ödeme sorumluluğunu ortadan kaldırmakla birlikte, mağdur araç sahibi açısından tazminat hakkını ortadan kaldırmamaktadır. Zira, Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiil sorumluluğuna ilişkin hükümleri gereği, zarara sebebiyet veren kişi (örneğin kusurlu sürücü, araç işleteni) sigorta dışında kalan zararların tamamından şahsen sorumlu tutulabilir.
Teminat Dışı Kalan Zararlar İçin Dava Açılabilir mi?
Evet. Sigorta şirketinin teminat limitinin dolması hâlinde, aşağıdaki zararlar açısından doğrudan kusurlu kişilere (sürücüye veya araç sahibine) karşı bakiye zarar tazmini amacıyla dava açılması mümkündür:
Sigorta Şirketi Tarafından Teminat Limitinin Dolması Sebebiyle Ödenmeyen Değer Kaybı Bakiyesi,
Araçta Meydana Gelen Hasarın Onarımı İçin Yapılan Masrafların Sigorta Kapsamında Karşılanmayan Kısmı (Eksik Ödenen Onarım Bedeli),
Aracın Tamirde Kaldığı Süre Boyunca Kullanılamamasından Doğan Araç Mahrumiyeti Zararı,
Aracın Gelir Elde Etmek Amacıyla Kullanıldığı Durumlarda Ortaya Çıkan Kazanç (Kar) Kaybı,
Yedek Araç Kiralama Giderleri Gibi İkame Masrafları,
Sair Maddi Zarar Kalemleri (Örneğin Çekici Bedeli, Otopark Ücreti, Ekspertiz Gideri Vb.).
İşbu zararlar, Türk Borçlar Kanunu‘nun haksız fiil hükümleri kapsamında, kusurlu sürücü veya araç işletenine dava açılmak suretiyle tanzim edilebilmektedir. Zararın tam ve etkin şekilde giderilebilmesi için sürecin uzman bir hukukçu eşliğinde yürütülmesi önem arz etmektedir.
İzmir’de Anlaşmalı Boşanma | İzmir Avukat | Av. Arb. Dilek Yavuz Uysal
Anlaşmalı Boşanma Dava Süreci
Anlaşmalı boşanma, tarafların tüm şartlarda uzlaştığı, en kısa sürede sonuçlanan boşanma yoludur. İşte İzmir’de yaşayan bireylerin izlemesi gereken aşamalar:
1. Protokolün Hazırlanması
Boşanma davası açılmadan önce yapılması gereken ilk iş, eşlerin aralarında bir anlaşmalı boşanma protokolühazırlamasıdır. Bu protokol, şu konuları içermelidir:
Taraflar boşanmayı kabul ediyor mu?
Çocuk varsa: Velayet kimde olacak? Diğer ebeveynle kişisel ilişki nasıl kurulacak?
Nafaka: Yoksulluk nafakası, iştirak nafakası (çocuk için) talep edilecek mi?
Maddi/manevi tazminat: Talep var mı?
Mal paylaşımı: Taraflar arasında mal rejimi nasıl sona erecek? Anlaşılmış mı? Protokolün her iki tarafça imzalanması ve anlaşmanın açık, tutarlı ve yasalara uygun olması gerekir.
2. Dava Dilekçesinin Hazırlanması
Anlaşmalı boşanma dilekçesi, protokolü referans alarak yazılır. Dilekçede:
Tarafların kimlik bilgileri
Evlilik tarihleri
1 yılın dolduğu bilgisi
Anlaşmalı boşanma isteği
Protokole atıf
Hukuki kanun maddeleri ve konunun detaylandırılması yer alır. Dilekçeyi taraflardan biri tek başına da verebilir; ancak her iki eşin de mahkemeye birlikte gitmesi zorunludur.
3. Davanın Açılması
Boşanma davaları İzmir Aile Mahkemelerinde görülür. Dava, eşlerden birinin ikamet ettiği ilçenin adliyesinde de açılabilir (örn. Karşıyaka, Bayraklı, Buca Adliyeleri) Dilekçe ve protokol, adliye tevzi bürosuna verilir. Harç ve masraflar (yaklaşık 2.000 – 4.000 TL arası değişebilir) yatırılır.Mahkeme, genelde bir – iki ay içinde duruşma günü verir. Sürecin avukatla yürütülmesi halinde davanın açılması işlemleri UYAP adı verilen sistem üzerinden gerçekleştirilir. Duruşma günü ise kalemle görüşülerek uygunluk durumuna göre erken tarihe alınır.
4. Duruşma Günü
Taraflar duruşmaya bizzat katılmak zorundadır. Hâkim, protokoldeki maddeleri tek tek sorar, tarafların serbest iradeleriyle boşanmak isteyip istemediklerini teyit eder. Çocuk varsa, velayet ve kişisel ilişki düzenlemesi çocuğun üstün yararına mı, buna da bakılır.Hâkim protokolü uygun bulursa boşanma gerçekleşir. Mahkeme genellikle tek celsede biter.
5. Kararın Kesinleşmesi
Boşanma kararı verildikten sonra gerekçeli karar bir ay içinde yazılır. Taraflar kararı tebliğ aldıktan sonra 2 hafta içinde istinaf etmezse, karar kesinleşir. Kesinleşme şerhi alındıktan sonra nüfus müdürlüğüne bildirilerek medeni hal değiştirilir.
6. Nüfus Kayıtlarına İşlenmesi
Mahkeme kararı kesinleştikten sonra, boşanma bilgisi nüfus müdürlüğüne iletilir. Taraflar kimliklerini güncelleyebilirler. Evli yazan medeni hal “boşanmış” olarak değiştirilir.
Sık Sorulan Sorular
1. Anlaşmalı boşanma ne kadar sürede sonuçlanır? Evraklar tam ise ve mahkeme yoğunluğu azsa, başvuru tarihinden itibaren 1–2 ay içinde sonuçlanabilir.
2. Avukat tutmak zorunlu mu? Hayır, ancak protokolün düzgün hazırlanması ve hak kaybı yaşanmaması için bir avukatla çalışmak önerilir. Yine duruşma gününün erkene alınmasından kararın kesinleşmesi süreci de dahil olmak üzere işleyiş avukatla çok daha hızlanır.
3. Eşlerden biri duruşmaya gelmezse ne olur? Hâkim tarafların bizzat mahkemede hazır olmasını şart koşar. Biri gelmezse dava ertelenir ya da anlaşmalı olarak devam edemez.
Kira Tespit Davalarında Arabuluculuk | İzmir Avukat | Av. Arb. Dilek Yavuz Uysal
Kira tespit davalarında arabuluculuk süreci, Türkiye’de özellikle son yıllarda kira uyuşmazlıklarının daha hızlı ve etkin bir şekilde çözülmesi amacıyla önemli bir alternatif çözüm yöntemi olarak devreye girmiştir. Arabuluculuk, taraflar arasında anlaşmazlıkların mahkeme dışı yollarla çözülmesini sağlayan bir süreçtir ve yargılama sürecine gitmeden önce tarafların çözüm arayabileceği bir yöntemdir.
Kira Tespit Davası Nedir?
Kira tespit davası, kiracı ile kiralayan arasında kira bedelinin tespitine yönelik çıkan anlaşmazlıkların mahkeme aracılığıyla çözüme kavuşturulması amacıyla açılan davalardır. Bu dava genellikle şu durumlarda açılabilir:
Kira bedelinin yasal artış sınırlarının dışında artması durumunda.
Kiracı ile kiralayan arasında yeniden kira bedeli belirleme konusunda anlaşmazlık çıkarsa.
Kiracı, güncel kira bedelinin piyasa koşullarına uygun olmadığını düşünerek kira artışını reddederse.
5 yıllık süre sonrasında bedelin belirlenmesi hususunda anlaşmazlık yaşanırsa
Arabuluculuk Sürecinin Başlaması
Arabuluculuk, 2018 yılı itibarıyla Türkiye’de zorunlu hale gelmiştir. 1 Ocak 2019 tarihinde yürürlüğe giren Arabuluculuk Kanunu gereğince, belirli türdeki davalar, mahkemeye başvurmadan önce arabuluculuk sürecinden geçirilmek zorundadır. Kira tespit davaları da bu kapsamda yer alır.
Kira tespit davalarında arabuluculuk süreci şu şekilde işler:
Başvuru Aşaması:
Taraflar arasında kira bedeli konusunda anlaşmazlık meydana geldiğinde, taraflar arabuluculuk başvurusu yapabilir.
Taraflardan biri arabuluculuğa başvurduğunda, diğer tarafın da sürece katılması gerekmektedir.
Arabuluculuk başvurusu, arabuluculuk sistemine kayıtlı bir arabulucu aracılığıyla yapılır.
Arabulucu Ataması:
Başvuru yapıldıktan sonra, arabuluculuk merkezleri veya adliyelerdeki arabuluculuk birimleri tarafından arabulucu atanır.
Atanan arabulucu, taraflarla birebir iletişim kurar ve sürecin nasıl işleyeceğini anlatır.
İlk Toplantı ve Görüşmeler:
Arabulucu, taraflarla birebir görüşmeler yaparak, uzlaşma sağlanabilir mi? sorusunu değerlendirecek bir ortam oluşturur.
Eğer taraflar arasında anlaşmazlık çözülürse, arabulucu bir uzlaşma protokolü hazırlar.
Taraflar arasında anlaşmazlık devam ediyorsa, arabuluculuk süreci sona erer.
Arabuluculuk Sürecinin Devamı:
Eğer taraflar anlaşmaya varmazlarsa, arabuluculuk süreci sona erer ve taraflar mahkemeye başvurmak zorunda kalır.
Anlaşmazlık çözülürse, arabulucu tarafından yazılı bir anlaşma yapılır ve taraflar bu anlaşmayı imzalayarak süreci sonlandırır.
Kira Tespit Davasında Arabuluculuk Sürecinin Avantajları
Hızlı ve Ekonomik Çözüm:
Arabuluculuk süreci, mahkeme sürecine göre çok daha hızlıdır ve daha düşük maliyetlidir.
Taraflar, mahkemede yıllarca sürebilecek bir davadan kaçınarak, daha kısa sürede çözüme ulaşabilir.
Mahkeme Dışı Çözüm:
Arabuluculuk, tarafların mahkeme sürecine gitmeden önce alternatif bir çözüm yolu sunar. Bu da taraflar arasında daha dostane bir çözüm bulunmasını sağlar.
Kira tespit davalarında, taraflar arasındaki işbirliği ve uzlaşma sağlanabilir, böylece uzun süren mahkeme süreçlerinden kaçınılır.
Tarafların Kontrolü:
Arabuluculukta taraflar, çözüme kendileri karar verirler. Yani, bir mahkeme kararı yerine, taraflar kendi istekleri doğrultusunda bir anlaşmaya varabilirler.
Bu, tarafların kontrolü daha fazla elinde tutmasına ve kendileri için en uygun çözümü bulmalarına olanak tanır.
Gizlilik:
Arabuluculuk süreci gizlidir ve görüşmeler sırasında ortaya çıkan bilgiler yalnızca taraflara aittir. Bu, kiracılar ile kiralayanlar arasında güvenli bir çözüm ortamı sağlar.
Esneklik ve Tarafların İhtiyaçlarına Uygun Çözümler:
Arabuluculuk sürecinde, taraflar daha esnek bir şekilde anlaşma şartları üzerinde uzlaşabilirler.
Kira bedelinin yanı sıra, diğer şartlar (tadilat, kira sözleşmesinin süresi vb.) da müzakere edilebilir.
Arabuluculuk Süreci Sonrası
Eğer taraflar arabuluculuk süreci sonucunda bir anlaşmaya varırlarsa, bu anlaşma yazılı hale getirilir ve arabulucunun onayı ile geçerli olur. Anlaşma, taraflar arasında bağlayıcıdır. Arabuluculuk protokolü taraflar tarafından imzalanır ve ardından mahkemeye başvurulmaz. Eğer anlaşma sağlanamazsa, taraflar mahkemeye başvuru yapabilir ve kira tespit davası süreci başlar.
Kira Tespit Davasında Arabuluculuğun Başarı Oranı
Kira tespit davalarında arabuluculuk başarı oranı genellikle yüksektir çünkü, taraflar, çözüm sürecine daha gönüllü katılırlar. Çoğu zaman kiracı ve kiralayan arasındaki ilişki devam etmektedir ve arabuluculuk, karşılıklı güvenin zedelenmeden çözüm bulunmasını sağlar. Arabulucular, tarafların birbirinin isteklerini anlamasına yardımcı olur ve uzlaşmazlıkları çözme yönünde rehberlik eder.
Sonuç olarak:Kira tespit davalarında arabuluculuk, mahkemeye gitmeden önce tarafların çözüm bulabilmesi için önemli bir yöntemdir. Arabuluculuk, taraflar arasında daha hızlı, ekonomik ve gizli bir çözüm sunar ve kiracı ile kiralayan arasında devam eden ilişkiyi olumsuz etkilemeden sorunu çözmeyi amaçlar. Eğer arabuluculuk sürecinden anlaşma sağlanamazsa, taraflar mahkeme yoluyla çözüme gidebilirler.
Eğer kira tespit davası açmayı planlıyorsanız ya da arabuluculuk süreci hakkında daha fazla bilgiye ihtiyacınız varsa, bir avukat yardımı almak faydalı olacaktır.
Kira ve Taşınmaz Hukukuna İlişkin Diğer Yazılarımız İçin;
İkinci El Araç Alırken Dikkat | İzmir Avukat | Av. Dilek Yavuz Uysal
İkinci el araç alım satımı, özellikle son yıllarda artan fiyatlar nedeniyle büyük bir dikkat ve özen gerektiriyor. İzmir gibi büyük şehirlerde araç alırken karşılaşılan dolandırıcılık, ayıplı mal satışı veya resmi işlem eksiklikleri alıcıyı mağdur edebilir. Bu nedenle hem tüketici hakları hem de Borçlar Kanunu açısından bazı temel noktalara dikkat edilmelidir.
1. İkinci El Araç Alırken Dikkat Edilecekler
Aracı almadan önce aşağıdaki sorgulamalar yapılmalıdır:
Araçta rehin var mı? E-devlet veya noter sorgusuyla öğrenilebilir. Rehinli araç, sahibinin borcuna karşılık haczedilebilir.
Haciz veya tedbir kararı var mı? Plaka üzerinden Emniyet Genel Müdürlüğü veya noter üzerinden kontrol edilebilir.
Çalıntı kaydı ya da yakalama kararı var mı? Emniyet kayıtlarından ya da güvenilir ekspertiz firmalarından öğrenilmelidir.
2. Ekspertiz Raporu Zorunluluğu (Yasal Düzenleme)
2020 yılında yürürlüğe giren düzenlemeye göre:
Ticari amaçla satış yapanlar (galericiler), 8 yaş altı ve 160.000 km altı araçlar için ekspertiz raporu almakla yükümlüdür.
Bireysel satışlarda zorunlu değil ancak ekspertiz raporu almanız şiddetle önerilir.
3. Satış Sözleşmesi ve Ayıplı Mal Sorumluluğu
Noterde yapılacak satış işlemi sırasında mutlaka bir satış sözleşmesi düzenlenmelidir.
Satıcı, aracı ayıplı (örneğin kazalı, motor arızalı) şekilde sattıysa Tüketici Kanunu’na göre sorumludur.
Araçta sonradan çıkan gizli kusurlar varsa alıcı, satış tarihinden itibaren 6 ay içinde hak arayabilir. Bu durumda;
Satışın iptali,
Bedel indirimi,
Masraf karşılığı onarım taleplerinde bulunabilir.
4. Araç Devrinde Noter İşlemi Şarttır
Satışın geçerli olabilmesi için işlem mutlaka noter huzurunda yapılmalıdır.
Taraflar parayı elden verseler bile noter işlemi yapılmadan satış hukuken geçerli sayılmaz.
Ödeme, genellikle noter işleminden hemen önce banka havalesi ile yapılır.
5. Vergi ve Ceza Sorgulamaları
Araç üzerindeki MTV borçları, trafik cezaları veya OGS-HGS geçiş ücretleri gibi kalemler devralınmadan önce kontrol edilmelidir. Alım sonrası bu borçlar alıcıya rücu edebilir.
Özetle;İzmir’de ikinci el araç alırken hem alıcı hem de satıcı tarafı hukuki hak ve yükümlülüklerini bilmeli; noter işlemleri, ekspertiz ve borç sorgulamaları eksiksiz şekilde yapılmalıdır. İyi niyetli olmak kadar dikkatli olmak da şarttır. Bir avukattan danışmanlık alınması, sonradan doğacak sorunları önler.
Aracın Ekspertiz Raporundaki Şartları Sağlamaması Halinde İzlenecek Yol
Eğer bir araç alım satımında ekspertiz raporunda belirtilen kusurlarya dasatıcının gizlediği önemli bilgilernedeniyle sorun yaşanırsa, alıcı içinhukuki süreç belirli adımları takip ederek başlatılabilir. İşte bu tür bir durumda karşılaşabileceğiniz hukuki sürecin aşamaları:
1. Ekspertiz Raporu İncelenmesi ve Satıcıya Bildirim
İlk adım, ekspertiz raporunun içeriğini dikkatlice incelemek ve tespit edilen sorunları satıcıya yazılı olarak bildirmektir. Eğer raporda belirtilen hususlar aracın kaza geçmişini, teknik arızalarını veya değişen parçalarını kapsıyorsa, bu durum alıcı için ciddi bir risk oluşturur. Bu durumda yapılacaklar şunlar olabilir:
Ekspertiz raporunu satıcıya iletmek ve raporda belirtilen kusurların sözleşmeye aykırılık oluşturduğunu yazılı olarak bildirmek.
Satıcıya, bu kusurların düzeltilmesi veya bedel indirimi talep edilmesi.
Eğer satıcı kusurları kabul ederse, aracın tamir edilmesi ya da geri iade edilmesi talep edilebilir.
2. Tüketici Kanunu’na Göre Haklar
Tüketici Kanunu‘nun uygulama alanı bulduğu halleder, ikinci el araç alım satımında, alıcı “ayıplı mal” nedeniyle haklarını kullanabilir. Araçta ekspertiz raporunda belirtilen kusurlar veya gizlenen kaza geçmişi gibi durumlar, ayıplı mal kapsamında değerlendirilir. Bu durumda alıcı şunları talep edebilir:
İptal Talebi: Eğer araçtaki sorunlar ciddi ve satıcı tarafından gizlenmişse, alıcı sözleşmeyi iptal edebilir. Bu durumda alıcı, satıcıdan ödediği parayı geri talep edebilir.
Fiyat İndirimi Talebi: Araçtaki eksiklikler, tamir edilmesi gereken sorunlar varsa, alıcı fiyat indirimi talep edebilir. Bu durumda araçtaki sorunlar dikkate alınarak bir bedel indirimi yapılması gerekir.
Aracın Onarılması: Eğer araçta tespit edilen sorunlar onarılabilir türden ise, alıcı tamir edilmesini talep edebilir.
3. Satıcı İle Uzlaşma Yolu
Aracı iade etme: Eğer araçtaki sorunlar çok büyükse ve satıcı iade talebini kabul ediyorsa, araç geri alınarak ücret iadesi yapılabilir.
Fiyat İndirimi veya Onarım: Satıcı ile pazarlık yapılarak, aracın eksikliklerini gidermek veya fiyat indirimisağlamak için anlaşmaya varılabilir.
Bu tür bir uzlaşma durumu hızlı çözüm yolu olabilir, ancak satıcı uzlaşmaya yanaşmazsa, hukuki yollar devreye girer.
4. İhtarnameler ve Dava Aşaması
Eğer satıcı, alıcının talep ettiği iade, fiyat indirimi veya onarım gibi taleplerini reddederse, alıcı bu durumda hukuki süreci başlatabilir.
a. İhtarname Gönderme:
Alıcı, avukat aracılığıyla satıcıya ihtarname gönderebilir. İhtarname, alıcı tarafından yapılan yazılı bir başvuru olup, satıcıyı uyararak yasal hakların kullanılacağını belirtir. Bu, alıcıya yasal bir hak talebi gönderdiğini ve satıcının bu durumu ciddiye alması gerektiğini hatırlatır. İhtarname ile aracın iadesi veya fiyat indirimi talep edilebilir.Eğer satıcı hâlâ çözüm üretmezse, alıcı dava açma yoluna gidebilir.
b. Tüketici Mahkemesine Başvuru:
Eğer anlaşmazlık çözüme kavuşturulamazsa ve Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında kalan bir uyuşmazlık ise, alıcı Tüketici Mahkemesi’ne başvurabilir. Bu tür davalarda, tüketici olarak alıcı: Eğer araçtaki sorunlar büyükse, aracın iadesi talep edilebilir. Araç onarılabilir durumda ise, onarıma yönelik kararlar alınabilir.Fiyat indirimi veya tazminat talep edilebilir.
c. Asliye Hukuk Mahkemesi:
Eğer uyuşmazlık tarafların nitelikleri itibari ile Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında değilse, alıcı Asliye Hukuk Mahkemesi‘ne başvurabilir. Bu durumda, alıcı daha büyük tazminatlar ve zararların karşılanması için dava açabilir.
5. Zaman Aşımı ve Hakların Süresi
Tüketici Kanunu’na göre, alıcı, ayıplı maldan dolayı haklarını 2 yıl içinde kullanmalıdır.Eğer araç alım-satımı ile ilgili bir sözleşme yapılmışsa, o sözleşmede belirtilen süreler de geçerli olacaktır.Ayıplı mal için hak talebinde bulunmak için 2 yıl ve 5 yıl gibi süreler bulunmaktadır. Bu süreleri aşmadan başvuru yapılmalıdır.
Özetle: Eğer ekspertiz raporu sonrasında araçta tespit edilen kusurlar ve satıcı tarafından gizlenen bilgiler nedeniyle sorun yaşanırsa, alıcı şu adımları izleyebilir:
Ekspertiz raporuna göre iade veya fiyat indirimi talep edebilir.
Satıcı ile uzlaşma sağlanamazsa, hukuki süreç başlatılabilir.
İhtarname gönderilerek yasal haklar kullanılabilir.
Tüketici Mahkemesi veya Asliye Hukuk Mahkemesi’nde dava açılabilir. Ekspertiz raporu ayrıcalıklı bir öneme sahiptir ve alıcı bu rapora dayanarak hukuki haklarını kullanabilir. Bu süreçte tüketici hakları alıcının lehine işler.
İşçinin hastalanması ya da kaza geçirmesi durumunda doktor tarafından işçiye istirahat raporu verilir. İş göremezlik belgesi olarak da bilinen bu rapor, doktor tarafından verilse de bazı yasal sınırlamaları bulunmaktadır. İş Kanunu’na göre işçinin sağlığı eğer işçinin kastından veya yaşantısından ötürü bozulmuş ise bu durumda işveren işçinin işe gelmemesi nedeniyle iş sözleşmesini haklı nedenle feshedebilir.
Bilindiği üzere, 4857 sayılı İş Kanunu’nun işverenin haklı nedenle iş sözleşmesini feshini düzenleyen 25. maddesinin II-g. bendinde “işçinin işverenden izin almaksızın veya haklı bir sebebe dayanmaksızın ardı ardına iki işgünü veya bir ay içinde iki defa herhangi bir tatil gününden sonraki iş günü yahut bir ayda üç işgünü işine devam etmemesi” halinde işverenin ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan sebeplerle iş sözleşmesini işçinin işe gelmemesi nedeniyle haklı nedenle ve derhal feshedebileceği yer almaktadır.
Bahsi geçen maddede yer alan devamsızlık işçinin, kasıtlı ya da kusurlu olup olmamasına bakılmaksızın, işe gelmesinin beklendiği işgünlerinde haklı bir neden olmaksızın ve işverenden izin almaksızın “işe gelmemesi” şeklinde ifade edilebilir. Dolayısıyla, ücretsiz izin gibi sözleşmenin askıya alındığı ve işçinin işe gelmesinin gerekmediği diğer tüm hallerde devamsızlık olgusu oluşmuş sayılmayacaktır. Bu bağlamda, işçinin devamsızlığından söz edilebilmesi için, işçinin işe gelmesi beklenen sürelerde haklı bir neden olmaksızın ve işverenden izin almaksızın işçinin işe gelmemesi olması gerekmektedir. Aksi halde işçinin devamsızlığından söz edilemeyecektir.
Konuya ilişkin emsal yargı kararlarında da, işverenin, işçinin işe gelmemesi nedeniyle haklı nedenle fesih maddesinden yararlanabilmesi için; işçinin bir mazereti olup olmadığını araştırması gerektiği, işe dönmesi veya mazeretini bildirmesi için işçiye bir çağrı yapılması gerektiği, ayrıca devamsızlık durumunun işverenin en az iki şirket çalışanının imzalayacağı devamsızlık tutanağı ile yazılı şekilde ispatlaması gerektiği yönündedir.
4857 sayılı İş Kanunu’nda işçinin işe devam etmediği haller öngörülmüştür. Bunları şu şekilde örnekleyebiliriz.
İşçinin hastalık nedeniyle ardarda 3 iş günü rapor alması veya bir ayda aldığı raporların toplam 5 iş gününü geçmesi (İK 25/1)
İşçinin herhangi bir izin almaksızın ve haklı sebebi olmaksızın ardarda 2 iş günü yahut 1 ay içerisinde iki defa herhangi bir tatil gününden sonraki iş günü, yahut bir ay içerisinde toplam 3 iş günü devamsızlığı (İK 25/2-g)
İşçiyi işyerinde 1 haftadan fazla süre ile çalışmaktan alıkoyan zorlayıcı bir sebebin söz konusu olması (İK 25/3)
İşçi tutuklandığı veya gözaltına alındığı zaman bunlardan ötürü işe gelememesinin madde 17’de yer alan fesih ihbar sürelerini aşması (İK 25/4)
İşçinin devamsızlığı genel olarak kanunda bu şekilde yer almıştır. Yukarıda belirtilen devamsızlık hallerinin tamamı İş Kanunu madde 25’de yer alan, işverenin haklı nedenle işçi çıkarma yapabileceği hallerdir. Yani bu hallerde işçinin işe gelmemesi nedeniyle haklı nedenle işten çıkarılabilir. İşçinin işe gelmemesi nedeniyle işten çıkarılması sıkı usul kurallarına tabidir. Uygulamada işçinin işe gelmemesinde usul kurallarına uyulmaması sebebi ile hak kayıplarına yol açıldığı gözlemlendiğinden bu konudaki genel usul kurallarını aşağıdaki gibi olmalıdır:
Tutanaklar : İşe gelinmeyen veya iş yerinden izin almadan ayrılınan her gün için ayrı tutanak tutulur. Tutanaklara imza atacak olan bölüm müdürleri sabit olmak kaydı ile şahitlerin farklı kişiler olmasına dikkat edilmelidir. Bunun mümkün olmaması halinde ancak aynı kişilere imza attırılmalıdır.
İhtarname : İşçinin işverenden izin almaksızın veya haklı bir sebebe dayanmaksızın ardı ardına 2 işgünü işine devam etmemesi halinde son devamsızlık gününden itibaren 6 iş günü içerisinde önce işe başlaması veya geçerli mazeretini bildirmesi işçiye için ihtarname gönderilir. İhtarnamede işçiye verilecek olan süre genellikle 2-3 iş günü olur. 6 iş gününe dikkat etmek gerekir, bu sürenin kaçırılması halinde işçinin o günlerdeki devamsızlığı fesih sebebi olarak kullanılamaz.
İhtarnamenin tebliği ve süreler : İşçiye işe davet ve mazeret ihtarı gönderildikten sonra derhal noter ile iletişime geçip gönderilen ihtarnamenin barkod numarası alınmalı ve en geç 3-4 gün sonra gonderitakip.ptt.gov.tr adresinden tebligatın işçiye ulaşıp ulaşmadığı kontrol edilmelidir. Tebligatın işçiye tebliğ tarihinden itibaren, ihtarnamede işçiye verilen 2-3 günlük süre beklenmeli ve bu sürede işçinin işe başlamaması veya mazeretini bildirmemesi halinde çıkış işlemleri yapılmalıdır.
Çıkış işlemleri : İşçi verilen süreye rağmen işe başlamaması veya mazeretini bildirmemesi halinde, işçiye verilen sürenin sona erdiği günden itibaren 6 iş günü içerisinde,(Örneğin işe başlama veya mazeret için işçiye 2 iş günü süre verildi ise çıkış işlemleri en geç 2+6=8 iş günü sonuna kadar yapılmış olması gerekmektedir.)
İlgili Yargı Kararları : Devamsızlığın fesih sebebi olabilmesi için geçerli mazerete dayanmaması gerekir. İşverenin ücretli ya da ücretsiz olarak izin verdiği bir işçinin izin süresince işyerine gitmesi beklenemeyeceğinden, bu durumda bir devamsızlıktan söz edilemez. Ancak yıllık izin zamanını belirlemek işverenin yönetim hakkı kapsamında olduğundan, işçinin kendiliğinden ayrılması söz konusu olmaz. İşçinin yıllık iznini kullandığını belirterek işyerine gelmemesi, işverence izinli sayılmadığı sürece devamsızlık halini oluşturur. ( 9. HD 2007/ 21656 E. 2008/ 18647 K)
İşçinin işe gelmemesi her durumda işverene haklı fesih imkanı vermez. Devamsızlığın haklı bir nedene dayanması halinde, işverenin derhal ve haklı nedenle fesih imkanı bulunmamaktadır. İşçinin hastalığı, aile fertlerinden birinin ya da yakınlarının ölümü veya hastalığı, işçinin tanıklık ve bilirkişilik yapması gibi haller, işe devamsızlığı haklı kılan nedenlerdir.
Devamsızlık süresi, ardı ardına iki işgünü veya bir ay içinde iki defa herhangi bir tatil gününden sonraki iş günü ya da bir ayda üç işgünü olmadıkça, işverenin haklı fesih imkanı yoktur. Belirtilen işgünlerinde hiç çalışmamış olunması gerekir. Devamsızlık saatlerinin toplanması suretiyle belli bir gün sayısına ulaşılmasıyla işverenin haklı fesih imkanı doğmaz.
Devamsızlık, işçinin işine devam etmemesi halidir. İşyerine gittiği halde iş görme borcunu ifaya hiç başlamayan bir işçi devamsızlıkta bulunmuş sayılmamalıdır. İşçinin yapmakla yükümlü olduğu ödevleri hatırlatıldığı halde yapmamakta ısrar etmesi ayrı bir fesih nedeni olup, bu durumda 4857 sayılı İş Kanunu’nun 25/II-h bendi uyarınca değerlendirme yapılmalıdır.
Maddede geçen “bir ay” ifadesi takvim ayını değil ilk devamsızlıktan sonra geçecek olan bir ayı ifade eder. İlk devamsızlığın yapıldığı gün ayın kaçıncı günüyse takip eden ayın aynı günü bir aylık süre sona erer. Son ayda ilk devamsızlığının gerçekleştiği günün bulunmaması halinde son ayın son günü bir aylık süre dolmuş olur. Sonraki devamsızlar söz konusu ise takip eden aylık dönemler içinde değerlendirilir.( 9.HD. 2007/ 15152 2008/ 10326)
İş Kanunu 25/II-g maddesinde belirtilen tatil gününden kasıt sadece resmi tatil günleri değildir. İş sözleşmesi ile kararlaştırılmış tatil günleri de dikkate alınmalıdır. İş gününden kestedilen de işçinin çalışması gereken günlerdir. İşçi hafta tatilini hafta içinde bir gün kullanıyor, pazar günü çalışması gerekiyorsa o işçi için pazar iş günüdür.
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2012/ 23462 E. 2012/ 37672 K. Sayılı kararında cumartesi yarım gün çalışılan işyerinde, yarım gün çalışılsa dahi Cumartesinin de iş günü olduğunu, Cuma ve Cumartesi devamsızlık yapan işçinin ard arda iki gün devamsızlık yapmış sayılacağına karar vermiştir. Devamsızlık yapıldığını ispat etmek işverene, mazeretin bulunduğunu ispatlamak yükümlülüğü işçiye aittir. Devamsızlık yapılan her gün için ayrı ayrı tutanak düzenlenmelidir. Devamsızlık yapılan günler için topluca tek bir tutanak düzenlenmesi halinde bu tutanağa itibar edilmemektedir. Ayrıca düzenlenen tutanakların tanıklarca da doğrulanması gerekir.
Yapılan devamsızlık nedeniyle disiplin cezası verilmiş ya da affedilmiş ise, bu devamsızlık daha sonra yapılacak fesih için haklı neden sayılamaz. İşçiye mükerrer ceza verilemez. (9.HD. 2008/ 8569-2640 E.K , 2011/ 16824-24234 E.K.)
Aile konutu şerhi, ailenin devamlı olarak ikametine özgülenmiş olan konutun üzerinde eşlerin tek başlarına tasarrufta bulunmalarını engelleyen şerhtir.
Türk Medeni Kanunu’nun 19. Maddesinde aile konutunun bulunduğu yere “yerleşim yeri” adı verilmiştir. Buna göre; yerleşim yeri bir ailenin sürekli kalmak niyetiyle oturduğu yerdir. Eşlerin zaman zaman oturduğu taşınmazlar (yazlık, bağ evleri gibi) aile konutu olarak sayılmamaktadır. Taşınmazın aile konutu olarak kabul edilebilmesi için evlilik birliğinin olması ve eşlerin devamlı olarak o taşınmazda oturmaları gerekmektedir. Bu nedenle, hukuken evli sayılmayan çiftlerin yaşadığı taşınmazlar aile konutu vasfı taşımamaktadır.
TMK 194. maddesi ile ailenin oturduğu konuta özel düzenlemeler ve sınırlamalar ön görmüştür. Madde 194- Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz.Rızayı sağlayamayan veya haklı bir sebep olmadan kendisine rıza verilmeyen eş, hâkimin müdahalesini isteyebilir.Aile konutu olarak özgülenen taşınmaz malın maliki olmayan eş, tapu kütüğüne konutla ilgili gerekli şerhin verilmesini tapu müdürlüğünden isteyebilir.Aile konutu eşlerden biri tarafından kira ile sağlanmışsa, sözleşmenin tarafı olmayan eş, kiralayana yapacağı bildirimle sözleşmenin tarafı hâline gelir ve bildirimde bulunan eş diğeri ile müteselsilen sorumlu olur.
Tapuda aile konutu şerhi bulunan taşınmaz kiralanırken dikkat edilmesi gereken nokta: Şerhin kaldırılması ya da eşlerin muvafakat vermesini sağlanmasıdır. Aile konutu üzerinde eşin rızası alınmadan yapılan işlem geçersizdir. Bu işleme karşı rızası alınmayan eş, yapılan işlemin iptali için dava açabilir. Bu bağlamda TMK 194 gereğince eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça; aile konutuyla ilgili kira sözleşmesini feshederse, geçersizliğine dair bir tespit davası açılabilir. Aile konutunu devrederse, üçüncü kişi adına tescil edilmiş tapunun iptali ile malik olan eş adına tescili için tapu iptali ve tescil davası açılabilir. Aile konutu üzerindeki hakları sınırlarsa, yapılan bu sınırlandırmanın iptali davası açılabilir.
Maddede görüldüğü üzere:
Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutuyla ilgili kira sözleşmesini feshedemez.
Aile konutunun tapu maliki bile olsa, bu konutu satamaz veya üzerindeki hakları sınırlayamaz.
Aile konutu olarak kabul edilen gayrı menkulün maliki olmayan eş, tapu kütüğüne konutun aile konutu olduğuna dair şerh koydurabilir.
Şerh ile taşınmazın maliki olan eş, tapuda malik olarak görünmeyen eşin rızası olmadan aile konutu satıp devredemeyecek, aile konutu üzerinden kira sözleşmesi akdedemeyecek ve herhangi bir hak tesis edemeyecektir. Bu düzenlemeyle malik olan eşin mülkiyet hakkına sınırlama getirilmiştir. Diğer yandan eşin haklı sebep olmaksızın rıza göstermemesi sonucunda malik olan eş yapılacak tasarruf işlemi için hakimin müdahalesini talep edebilir. Taşınmaz üzerindeki haklardan yararlanmak için tapuda aile konutu şerhi olmalıdır. Aksi halde, söz konusu konut satıldığında alıcı iyiniyetliyse satış geçerli olacaktır.
Aile Konutu Şerhi Nasıl Konulur?
Aile konutu olan taşınmazın tapu kaydına aile konutu şerhi koydurmak isteyen kişi:
Aile konutu şerhi konulması talepli dilekçe,
Taşınmaz maliki olan kişi ile evli olduğunu gösteren nüfus kayıt örneği,
Evlilik cüzdanı,
Muhtarlıktan alınacak olan, hakkında talepte bulunulacak konutun aile konutu olduğuna dair yazı,
İkametgah belgesi,
Nüfus cüzdanı aslı ve fotokopisi,
Tüm bu evrakları hazırladıktan sonra, riske girmemek adına gideceğiniz tapu ve kadastro müdürlüğü ile iletişime geçmenizi ve işlemler için ek olarak başka bilgi ve belgelere ihtiyacınız olup olmadığını öğrenmenizi tavsiye ederiz. Tapu müdürlüğüne bu taşınmazın aile konutu olduğunu ve bu hususun tapuya edilmesini istendiği bildirilecektir. Tapu sicil müdürü gerekli işlemi yapacak ve taşınmazın tapu kütüğünün şerhler hanesine ‘Aile konutudur’ kaydını düşecektir.
Aile Konutu Şerhi Nasıl Kaldırılır?
Aile konutunun korunması evlilik süresince devam edecektir. Bu süreçte koruma, mal rejimi seçiminden etkilenmeyecektir. Aile konutu koruması; evliliğin bitmesiyle (boşanma, ölüm, ayrılık) sona erecektir. Boşanma halinde bu hakkın yerini aralarında sözleşme yoksa yasal mal rejimi alacaktır. Aile konutu eğer kiralıksa, sosyo-ekonomik duruma göre hakim tarafından hangi eşin aile konutunda oturacağına karar verilecektir. Boşanma davasının sonucundaki hükme göre şerh kaldırılır. Eğer açık şekilde kaldırılmasına dair hüküm yoksa, tapu müdürlüğünce şerhin kaldırılması talebi reddedilir.
Ölüm halinde, sağ kalan eşin hakları miras ve katılma alacağıdır. Sağ kalan eş miras payı ve katılma alacağı yeterliyse bu hakları mahsup edilerek aile konutu üzerinde kendisine mülkiyet hakkı verilmesini talep edebilir. Ayrıca alacakları varsa bunları mahsup ederek oturma ve intifa hakkı talep edebilir. Aile konutundan taşınılırsa da aile konutu şerhi kaldırılabilir. Bunun için iki eşin de başvurması gerekir. Eğer ki, eşler taşınmalarına rağmen şerhi kaldırmamışlarsa, hak sahipleri şerhin kaldırılması için dava açma hakkına haizlerdir.
Kira Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk – İzmir Avukat
1 Eylül 2023 itibari kiralayan ile kiracı arasındaki her türlü uyuşmazlık için dava açmadan önce arabulucuya başvurma zorunlu hale geldi. Bu zorunluluk, hem konut hem de işyeri kira ilişkilerini kapsamaktadır.
Taraflardan herhangi biri, kira ilişkisi kaynaklı bir hukuki sorun yaşandığında, dava açmadan önce arabulucuya başvurarak uyuşmazlığın çözümünü talep etmelidir. Ancak arabulucu tarafından düzenlenen bir tutanakla anlaşma sağlanamazsa, dava yoluna gidilebilir.
Kira Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Süreci Ne Kadar Sürer?
Arabuluculuk sürecinin tamamlanması için ticaret anlaşmazlıkları gibi bazı özel durumlar haricinde 3 hafta süre verilmiştir. Ancak özel durumlar söz konusu olduğunda bu süre toplamda 4 haftaya kadar uzatılabilir.
Kaç Toplantı Yapılabilir?
Taraflar, uyuşmazlığın çözümü için birden fazla toplantı düzenleyebilirler ve bu toplantı sayısıyla sınırlı değildir. Kanunda belirtilen üç haftalık süre içinde herhangi bir sınırlama olmadan görüşebilirler.
Arabuluculuğa Kim Başvurabilir?
Taraflardan herhangi biri, uyuşmazlığın çözümünü istediği takdirde, karşı tarafın onayını almadan arabulucuya başvurabilir.
Arabulucu Nasıl İletişim Kurar?
Taraflara ait iletişim bilgileri, arabulucuya büro tarafından verilir. Arabulucu, bu bilgilere dayanarak tarafları bilgilendirir ve ilk toplantıya davet eder. İhtiyaç halinde kendi inisiyatifiyle de iletişim kurabilir.
Anlaşma Nasıl İmzalanır?
Arabuluculuk süreci sonunda taraflar arasında bir anlaşma sağlandığında, anlaşmanın kapsamı taraflar tarafından belirlenir. Anlaşma belgesi düzenlenirse, bu belge taraflar ve arabulucu tarafından imzalanır. Anlaşmanın icra edilebilirliğine ilişkin şerh talebi dava açılmadan önce sulh hukuk mahkemesinden veya dava sırasında davanın görüldüğü mahkemeden alınabilir. Bu belge, ilam niteliğindedir ve arabuluculuk faaliyeti sonucunda anlaşma sağlandığında taraflar arasında dava açılamaz.
Arabuluculuk Nasıl Sona Eder?
Arabuluculuk faaliyeti, tarafların anlaşması, tarafların daha fazla çaba sarf edilmesinin gereksiz olduğunun tespiti, bir tarafın çekilmesi gibi belirli koşullar altında sona erebilir.
Hangi Tür Uyuşmazlıklarda Arabulucu Zorunludur?
Kira ilişkileri dışında, taşınır ve taşınmazların paylaştırılmasına, ortaklığın giderilmesine ve komşu hakkından kaynaklanan uyuşmazlıklar da 1 eylül tarihinden itibaren arabulucuya başvurmadan dava açılamaz. Bunun yanı sıra tüketici hukuku, iş hukuku ve ticaret hukukundan kaynaklanan birçok uyuşmazlık için de arabuluculuğa başvurulması zorunludur.
Arabuluculuğun Faydaları Nelerdir?
Arabuluculuk, mahkemeye göre daha hızlı ve ekonomik bir çözüm sunar. Arabuluculuk anlaşması mahkeme kararıyla eşdeğerdir. Taraflar, uyuşmazlıklarını rahat bir ortamda açıkça konuşabilirler ve bu süreç gizlilik içinde yürütülür. Ayrıca, arabuluculuk sonucunda taraflar kendi çözümlerini bulduğu için ilişkilerin devam etmesi daha olasıdır. Arabuluculuğa başvurmak, mahkemeye gitme hakkını kaybetmeyi gerektirmez.
Boşanma davalarının en önemli delilleri arasında genellikle tanık deliline yer verilmektedir. Bu nedenle davalarda başvurulan delillerin en başında tanık delili bulunmaktadır.
Kısaca tanıklık, davaya taraf olmayan bir kimsenin, davanın neticesini etkileyen uyuşmazlık konusu maddi olay hakkındaki dava dışında doğrudan edinmiş oldukları beş duyudan kaynaklanan gözleme dayalı bilgilerini mahkeme huzurunda açıklamasıdır. Bu bağlamda tanık deliline ancak davanın tarafları başvurabilmekte olup mahkeme, tarafların göstermediği kişileri kendiliğinden tanık olarak dinleme yetkisine sahip değildir. Diğer taraftan, tanık dinletilecek hususun çekişmeli maddi olaya dair bulunması ve davanın neticesini etkileyecek nitelikte olması gerekmektedir.
Tanık göstermeye ilişkin usul, Hukuk Muhakemeleri Kanunun 240. maddesinde “(1) Davada taraf olmayan kişiler tanık olarak gösterilebilir. (2) Tanık gösteren taraf, tanık dinletmek istediği vakıayı ve dinlenilmesi istenen tanıkların adı ve soyadı ile tebliğe elverişli adreslerini içeren listeyi mahkemeye sunar. Bu listede gösterilmemiş olan kimseler tanık olarak dinlenemez ve ikinci bir liste verilemez. (3) Tanık listesinde adres gösterilmemiş veya gösterilen adreste tanık bulunamamışsa, tarafa adres göstermesi için, işin niteliğine uygun kesin süre verilir. Bu süre içinde adres gösterilmez veya gösterilen yeni adres de doğru değilse, bu tanığın dinlenilmesinden vazgeçilmiş sayılır” şeklinde belirtilmiştir. Buna ek olarak, Yargıtay’a göre ise, taraflar dava dilekçesi ya da cevap dilekçesi ile vakıalara ve tanık deliline dayanmaları halinde her bir tanığın ayrı ayrı hangi maddi vakıaya tanıklık ettiğini yazılı olarak bildirmeleri durumunda her bir tanığın dayanılan bütün vakıalar hakkında beyanda bulunacağının kabulü gerekmektedir. Bu kapsamda tanık listesi verildikten sonra listenin karşı tarafa tebliği zorunlu olmaktadır. Böylece taraflar dinletilmek istenilen tanıkların kimler olduğunu öğrenmekte ve tanıklığın doğruluğundan şüpheyi gerektiren sebeplerin varlığı durumunda Hukuk Muhakemeleri Kanunun 255. maddesi kapsamında, tanıklara ilişkin itirazlarını bildireceklerdir. Nitekim mahkeme, gösterilen tanıklardan bir kısmının tanıklığı ile ispat edilmek istenen konu hakkında yeteri derecede bilgi edindiği durumda, diğer tanıkların dinlenilmemesine karar verebilmektedir.
Boşanma davalarında tanıklık için, delil dilekçesi süresi içerisinde tanık listesinin usule uygun olarak mahkemeye sunulması yeterli olmaktadır. Zira tanık listesinde gösterilmeyen kişiler daha sonra tanık olarak dinletilemeyecektir. Buna ek olarak tanık listesi verildikten sonra, ikinci bir tanık listesi sunulmamaktadır. Bu bağlamada mahkeme tarafından davanın niteliğine ve yargılama boyunca elde edilmiş olan verilerin durumuna göre tanıkların bir kısmının dinlenilmemesine karar verilebilmektedir.
Öte yandan kanunda belirlenen istisnai haller dışında boşanma davalarında tanıklık yapmak yasal bir zorunluluk olmaktadır. Başka bir ifadeyle boşanma davalarında tanıklık için davacı ya da davalı tarafından tanık olarak bildirilen ve mahkeme tarafından çağrılan kişinin mutlaka mahkeme huzurunda tanıklık görevini yerine getirmesi gerekmektedir. Diğer türlü kanunda yazılan yaptırımlarla karşılaşacaktır. Bu kapsamda boşanma davalarında tanıklık için tanık olabilecek kimseler birinci dereceden akrabalar olsa dahi tanıklık yapabilmektedir. Bunun yanında Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda tanıklıktan çekinme nedenleri de düzenlenmiştir. Bunlardan boşanma davalarında en sık karşılaşılanı kişisel nedenlerle tanıklıktan çekinmedir. Ayrıca bu hak herkese tanınmamakla birlikte tanıklıktan çekinebilecek kimseler Hukuk Muhakemeleri Kanunun 248. maddesinde; kendisi veya eşinin altsoy veya üstsoyu, İki taraftan birinin nişanlısı, evlilik bağı ortadan kalkmış olsa dahi iki taraftan birinin eşi, taraflardan biri ile arasında evlatlık bağı bulunanlar, üçüncü derece de dâhil olmak üzere kan veya kendisini oluşturan evlilik bağı ortadan kalkmış olsa dahi kayın hısımları, koruyucu aile ve onların çocukları ile koruma altına alınan çocuk şeklinde belirtilen kimseler tanıklıktan çekinebilmektedir.
Dolayısıyla bu kimselerin çekinme haklarını kullanmayarak tanıklık yapmalarında bir sakınca bulunmaktadır. Yani boşanma davalarında yakın akrabalar da tanıklık yapabilmektedir. Bu noktada yakın akraba olan tanığın görgüye dayalı ve tutarlı bir beyanda bulunması oldukça önemlidir. Bu şekilde davaya dair beyanda bulunacak tanıklar mahkemede yemin ettirilerek dinlenmektedir.
“Kocanın tanıklarının görgüye dayalı beyanına, sırf akraba oluşları nedeniyle mahkemece itibar edilmemesi usul ve yasaya aykırıdır” (Y2HD, E.2014/26168, K.2014/25672)
Tanık anlatımları inandırıcı, çelişki içermeyen bir şekilde olmalı ve görgüye dayanmalıdır. Çelişki içeren, özellikle “tarafların evliliğini kurtarmaya yönelik” tanık anlatımları mahkeme tarafından dikkate alınmamalıdır. Aynı şekilde olayın özellikleri dahilinde inandırıcı olmayan tanık beyanları da hükme esas alınmaz. Boşanma davasında tanıkların, tanıklık yapacakları olaylara bizzat şahit olmaları gerekmektedir. Görgüye dayalı olmayan tanık ifadeleri geçersizdir. Tanıkların, tanıklık yaptıkları olay sırasında farklı bir yerde bulunmaları, beyanlarının davanın taraflarının veya üçüncü kişilerin aktarımlarına dayanması durumunda tanık anlatımları hükme esas alınamaz. Ayrıca tanıkların, şahitlik edecekleri konuları somutlaştırması, anlatımlarının yer ve zamanı içermesi gerekmektedir. Tanıkların yukarıda açıklanan koşulları taşıyan beyanları, boşanma davasının tarafları bakımından iddialarını ispatlamalarını sağlayan önemli bir delildir. Mahkeme bu şartları taşıyan tanık ifadeleri ve diğer delilleri birlikte değerlendirerek boşanma davasını sonuçlandıracaktır.
Öte yandan duruşmada dinlenen tanık beyanlarına karşı itiraz edilebilmektedir. Bahse konu itiraz duruşmada olabileceği gibi duruşmanın akabinde yazılı olarak bildirilmek üzere mahkemeden sürede istenebilmektedir. Bununla birlikte tüm tanıklar dinlendikten sonra tanıklara karşı beyanında bulunulmak istenirse de yine duruşmada beyan edilmesi mümkündür. Yine tanık beyanlarına karşı itirazları ve beyanları ileri sürmek için taraflar süre isterse, genel itibariyle iki haftalık süre içerisinde ya da mahkeme hakimi tarafından verilen ara kararda belirtilen süreye kadar tanık beyanlarına karşı itirazlar hazırlanarak sunulmaktadır. Son olarak, boşanma davasında beyanları alınacak tanıkların dikkat etmesi gereken en önemli husus, yalnızca gördükleri ve bildikleri konular hakkında beyanda bulunarak tanıklık yapmalarıdır. Dolaysıyla tanık beyanında net olarak bilmediği ve görmediği konular hakkında beyanda bulunursa bu beyanın hakimin hükmüne etkisi olmayacaktır.
Tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak için web sitemizde çerezleri kullanıyoruz. “Tümünü Kabul Et” seçeneğine tıklayarak TÜM çerezlerin kullanımına izin vermiş olursunuz. Ancak, kontrollü bir onay vermek için "Çerez Ayarları"nı ziyaret edebilirsiniz.
Bu web sitesi, siz sitemizde gezinirken deneyiminizi geliştirmek için çerezlerden faydalanır. Bunlardan gerekli olarak sınıflandırılan çerezler, web sitesinin temel işlevlerinin çalışması için gerekli olduğu için tarayıcınızda saklanır. İnternet sitemizi nasıl kullandığınızı analiz etmemize ve anlamamıza yardımcı olan üçüncü taraf çerezlerinden de faydalanmaktayız. Bu çerezler yalnızca sizin izniniz ile sizin tarayıcınızda saklanacaktır. Ayrıca bu çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz de mevcuttur. Ancak bu çerezlerden bazılarını devre dışı bırakmak, tarama deneyiminizi etkileyebilir.
Web sitesinin düzgün çalışması için gerekli çerezler kesinlikle gereklidir. Bu çerezler, web sitesinin temel işlevlerini ve güvenlik özelliklerini anonim olarak sağlar.
Çerez
Süre
Açıklama
cookielawinfo-checkbox-advertisement
1 year
GDPR Çerez İzni eklentisi tarafından belirlenen bu çerez, "Reklam" kategorisindeki çerezler için kullanıcı onayını kaydetmek için kullanılır.
cookielawinfo-checkbox-analytics
11 months
Bu çerez, GDPR Çerez İzni eklentisi tarafından ayarlanır. Çerezler, "Analitik" kategorisindeki çerezler için kullanıcı onayını saklamak için kullanılır.
cookielawinfo-checkbox-functional
11 months
Bu çerez, GDPR Çerez İzni eklentisi tarafından ayarlanır. Çerezler, "İşlevsel" kategorisindeki çerezler için kullanıcı onayını saklamak için kullanılır.
cookielawinfo-checkbox-necessary
11 months
Bu çerez, GDPR Çerez İzni eklentisi tarafından ayarlanır. Çerezler, "Zorunlu" kategorisindeki çerezler için kullanıcı onayını saklamak için kullanılır.
cookielawinfo-checkbox-others
11 months
Bu çerez, GDPR Çerez İzni eklentisi tarafından ayarlanır. Çerezler, "Diğer" kategorisindeki çerezler için kullanıcı onayını saklamak için kullanılır.
cookielawinfo-checkbox-performance
11 months
Bu çerez, GDPR Çerez İzni eklentisi tarafından ayarlanır. Çerezler, "Performans" kategorisindeki çerezler için kullanıcı onayını saklamak için kullanılır.
CookieLawInfoConsent
1 year
İlgili kategorinin varsayılan düğme durumunu ve CCPA durumunu kaydeder. Yalnızca birincil çerez ile koordineli olarak çalışır.
viewed_cookie_policy
11 months
Çerez, GDPR Çerez İzni eklentisi tarafından ayarlanır ve kullanıcının çerez kullanımına izin verip vermediğini saklamak için kullanılır. Herhangi bir kişisel veri saklamaz.
İşlevsel çerezler, web sitesinin içeriğinin sosyal medya platformlarında paylaşılması, geri bildirimlerin toplanması ve diğer üçüncü taraf özellikleri gibi belirli işlevlerin yerine getirilmesine yardımcı olur.
Performans çerezleri, ziyaretçiler için daha iyi bir kullanıcı deneyimi sunmaya yardımcı olan web sitesinin temel performans indekslerini anlamak ve analiz etmek için kullanılır.
Çerez
Süre
Açıklama
spu_conversion_7750
7 gün
Bu çerez, WP POPUPS eklentisi tarafından ayarlanır. İnternet sitesi ziyaretçilerine yönelik aydınlatma metni sayfasında yer alan pop-up'ın kapatılıp kapatılmadığını takip eder.
spu_conversion_7751
7 gün
Bu çerez, WP POPUPS eklentisi tarafından ayarlanır. Hizmet alan kişilere yönelik aydınlatma metni sayfasında yer alan pop-up'ın kapatılıp kapatılmadığını takip eder.
spu_conversion_7752
7 gün
Bu çerez, WP POPUPS eklentisi tarafından ayarlanır. Çalışan adaylarına yönelik aydınlatma metni sayfasında yer alan pop-up'ın kapatılıp kapatılmadığını takip eder.
Analitik çerezler, ziyaretçilerin web sitesiyle nasıl etkileşime girdiğini anlamak için kullanılır. Bu çerezler, ziyaretçi sayısı, hemen çıkma oranı, trafik kaynağı vb. ölçümler hakkında bilgi sağlamaya yardımcı olur.
Çerez
Süre
Açıklama
_ga
2 Yıl
Google Analytics tarafından yüklenen _ga çerezi, ziyaretçi, oturum ve kampanya verilerini hesaplar ve ayrıca sitenin analiz raporu için site kullanımını takip eder. Çerez, bilgileri anonim olarak saklar ve benzersiz ziyaretçileri tanımak için rastgele oluşturulmuş bir sayı atar.
_ga_5TB63MEG1H
2 yıl
Bu çerez, Google Analytics tarafından yüklenir.
CONSENT
2 years
YouTube, bu çerezi gömülü youtube videoları aracılığıyla ayarlar ve anonim istatistiksel verileri kaydeder.
Reklam çerezleri, ziyaretçilere alakalı reklamlar ve pazarlama kampanyaları sağlamak için kullanılır. Bu çerezler, web sitelerinde ziyaretçileri izler ve özelleştirilmiş reklamlar sağlamak için bilgi toplar.
Çerez
Süre
Açıklama
VISITOR_INFO1_LIVE
5 months 27 days
Kullanıcının yeni veya eski oynatıcı arayüzünü alıp almayacağını belirleyen bant genişliğini ölçmek için YouTube tarafından ayarlanan bir çerez.
YSC
session
YSC çerezi, Youtube tarafından ayarlanır ve Youtube sayfalarındaki gömülü videoların görüntülenmelerini takip etmek için kullanılır.
yt-remote-connected-devices
never
YouTube, bu çerezi, gömülü YouTube videosunu kullanan kullanıcının video tercihlerini depolamak için ayarlar.
yt-remote-device-id
never
Gömülü YouTube videosunu kullanarak kullanıcının video oynatıcı tercihlerini saklar