Kategori arşivi: Tazminat Hukuku

Manevi Tazminat Nasıl Hesaplanır?

Manevi Tazminat Nasıl Hesaplanır?
Manevi Tazminat Nasıl Hesaplanır?

Manevi Tazminat Nasıl Hesaplanır? – İzmir Avukat

Bir çoğumuz üzerine sıcak kahve dökülmüş olması sebebi ile McDonalds’a karşı dava açan ve milyonlarca tazminata kazanan yaşlı kadının hikayesini duymuşuzdur. Ülkemizde yaşanması pek olası olmayan bu hikâye, ilk duyulduğunda bir çoğumuzun kafasında çarkların oynamasına ve farklı senaryolar canlandırmasına sebebiyet vermiştir.

Ülkemizde temel hukuk kurallarımız gereği, Amerika ve benzeri ülkelerdeki hukuk sistemlerinden farklı olarak, tazminat bedellerinin zenginleştirme aracı olamayacağı kabul edilmektedir. Bu çerçevede yukarıda anımsattığımız olaydaki gibi yüksek tazminat bedelleri ile uygulamada karşılaşmamaktayız.

Manevi Tazminat Nedir?

Türk Dil Kurumu manevi kavramını “görülmeyen, duyularla sezilebilen, ruhani, tinsel, maddi karşıtı” olarak tanımlamaktadır. Manevi tazminat, haksız bir olay ile karşılaşan kişinin uğramış olduğu maddi kayıplar (sağlık giderleri veya işten yoksun kalma sebebi ile gelirde yaşanan eksiklikler gibi) haricinde, olayın kişide yarattığı elem, keder, üzüntü veya yaşam sevincini kaybetme sonucu meydana gelen zararların karşılığı olarak ödenmesi gereken tazminat bedeli olarak tanımlanabilir.

Türk Borçlar Kanunu Madde 56 kapsamında, kişilerin manevi tazminat talebinde bulunabileceği ifade edilmiş olup; ilgili madde “Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir. Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.” şeklinde düzenlenmiştir.

Manevi tazminat, zarara uğrayan kişide bir nebze de olsa manevi huzuru doğurmayı amaçlamaktadır. Hukuk sistemimizde manevi tazminat niteliği itibari ile bir ceza olmadığı gibi para ile ölçülebilen maddi zararların karşılanmasına ilişkin bir bedel de değildir.

Manevi tazminat niteliği itibariyle tek olup; bölünmesi söz konusu değildir. Dolayısıyla, mahkeme nezdinde açılacak manevi tazminat taleplerinde kısmi dava söz konusu olmayacak ve ilk davada manevi tazminatın bir kısmı talep edilerek fazlaya ilişkin bölümü saklı tutulamayacaktır.

Uygulamada Manevi Tazminat

Uygulamada manevi tazminat davasının; kişinin bir suça maruz kalması, karşı tarafın sözleşmeye aykırı hareketleri, kişinin trafik kazası gibi durumlarda beden bütünlüğünde meydana gelen zarar sebebi ile veya kişilik haklarına yönelik yapılan saldırılar neticesinde açıldığını görmekteyiz.

Manevi tazminat ile amaçlanan şey, zarar gören kişinin uğramış olduğu psikolojik sıkıntıların denkleştirilmesidir. Burada psikolojik sıkıntılar veya zarar gören kişilik hakları, rakamlar ile gösterilmek için çok soyut kavramlar olması sebebi ile mahkeme kararlarında da sıklıkla farklılıklar görülmektedir. Yasal mevzuatımızda veya uygulamada manevi tazminatın hesaplamasın kullanılması gereken kesin kuralları olmadığı gibi bu doğrultuda dikkate alınması gereken görüş birliğine varılmış somut kriterlerin dahi bulunmamaktadır. Mahkemeler benzer olaylar için çok farklı tazminatlara karar verebilmekte ve hemen hemen hepsi de 22.6.1966 tarihli Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararına atıf yapmaktadır. Maalesef, elli yılı aşan söz konusu kararın manevi tazminat hesaplanması süreçlerinde güncelliğini yitirmiş olduğu düşüncesindeyiz.  

Manevi Tazminat Nasıl Hesaplanır?

Eski tarihli borçlar kanunumuz ile hâkimin manevi tazminatı belirlerken kişilerin unvanı, işi ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını gözetilmesi gerektiğini belirtmekte ise de güncel kanunumuzda bu kriterlere yer verilmemiştir.

Güncel yasal mevzuatımızda manevi tazminat için açıkça ödenmesi gereken miktarı veya bunun nasıl hesaplanacağını belirtmemiş, bu bedelin olayın niteliğine göre hâkim tarafından belirlenmesi gerektiği ifade edilmiştir. Burada manevi tazminatın tutarını belirleme görevi hâkimin takdirine bırakılmış ise de hükmedilen tutarın uğranılan manevi zararla orantılı, duyulan üzüntüyü hafifletici olması gerekmektedir.

Hâkim takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, manevi zarara neden olan olayın ağırlığı gibi özellikleri göz önünde tutması ve makul bir oranda manevi tazminat takdir edilmesi gerekmektedir.

Tazminat miktarının belirlenmesinde hakimlerin sıklıkla somut olay ve emsal karar karşılaştırılması yönetime başvurmakta olduğu görülmektedir.

Manevi tazminat ne zaman talep edilebilir?

Manevi tazminat davalarına ilişkin zamanaşımı süreleri açılacak davanın ve haksız fiilin niteliğine göre değişiklik gösterebilmektedir. Uğranılan bir haksız fiil sebebi ile açılacak manevi tazminat davalarında zarar gören kişinin zararı ve zarar veren kişiyi öğrenmesinden itibaren iki yıl, herhalde ise on yıl içinde davanın açılması gerekmektedir. İşlenen bir suç sebebi ile meydana gelen manevi zararların tazmini için bir dava açılacak ise burada suçun dava zamanaşımına bakılması gerekecektir.

22.6.1966 tarih ve 1966/7-7 Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı

İstihdam edilenin eylemi ile işin yapılması sırasında bedence zarara uğrayan kişinin veya ölenin ailesinin, istihdam edenden manevi tazminat isteyebilip isteyemeyeceği, isteyebilmesi halinde müstahdemin kusurunun aranıp aranmayacağı, müstahdemin kusuru aranacaksa, B.K.nun 47. maddesindeki hususi haller deyiminin ağır kusur anlamında uygulanıp uygulanmayacağı, kusurun ağırlığı sözünün kapsamı, hafif kusur halinde sorumlu tutulup tutulmayacağı konularında daire kararları arasında içtihat ihtilafı bulunduğundan bahisle ihtilafın, içtihadı birleştirme yolu ile giderilmesi 4. Hukuk Dairesi Başkanlığınca 1. Başkanlığa gönderilen 24.4.1966 tarih ve 131 sayılı yazı ile istenilmesi üzerine, keyfiyet hukuk kısmı İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunda incelenip görüşüldü:

Daire kararları arasında, istihdam edilen Borçlar Kanunun 47. maddesi gereğince manevi tazminatla sorumlu tutulabilmesi için bu hükmün uygulama şartlarında, özellikle müstahdemin ağır kusurunun aranıp aranmaması konusunda ve zarar görenin olaya birlikte sebebiyet verme nispetinin tazminat istenemeyeceği gibi, aynı kanunun 47. maddesinin de ancak fail hakkında uygulanabilip, istihdam edene bu madde gereğince manevi tazminat yükletilemeyeceği düşüncesi ileri sürülmüştür.

Borçlar Kanununun 47. maddesi, haksız eylemden doğan ölüm veya cismani zarar olaylarında, mesnedi ister kendi hareketi, isterse başkasının hareketi olsun bütün maddi sorumluluk hallerinde uygulanabilecek bir hüküm olduğu için bu düşünce, üç muhalif oya karşı büyük çoğunluk tarafından kabule değer görülmemiştir.

II-Filhakika sözü geçen 47. madde gereğince, hakim hususi halleri nazara alarak cismani zarara duçar olan kimseye yahut adam öldüğü takdirde ölünün ailesine manevi zarar namiyle adalete muvafık tazminat verilmesine karar verebilir.

Görüşmeler sırasında beyan edilen bir fikre göre, 47. madde kusura dayanan bir sorumluluk vazeden 41. maddeden sonra gelen maddeler arasında yer aldığından ve kusursuz sorumluluk hallerini derpiş eden 55,56 ve 58. maddeler meyanında bulunmadığından kanundaki yeri itibariyle kusura istinat eden bir hüküm olduğu gibi, madde metnindeki “hususi haler” içinde nazara alınması gereken 1. amilin de kusur olduğu tabi bulunduğundan 47. madde mucibince manevi tazminata hükmedebilmek için tazminatın miktarına tesir edebileceğini ileri sürmüşlerdir.

Görüşmelere katılanların çoğunluğu bu düşünceye iştirak etmemiş ve istihdam edenin 47. madde gereğince manevi tazminatla sorumlu tutulacağı kabul edildiği için, bu maddenin uygulama şartları üzerinde durulmuş ve 47. maddenin kusura veya kusursuzluğa dayanan bir hüküm olmadığı sonucuna varılmıştır.

a) İşviçre Borçlar Kanunun 1881 tarihli metninde, hususi hal ve şartlar olarak kasıt ve ağır ihmal zikredilmişti. 1911 yılındaki tadilde “Kasıt ve ağır ihmal” tabirleri, 47. madde metnine alınmayarak çıkarılmıştır. (Becker, 41. madde şerhi, No. 5; Oser – Sehünenberger, 47. madde şerhi, No. 1.). Bu maddeye tekabül eden eski, 54. maddenin mer’i olduğu zamanda dahi, uygulamada kasıt ve ağır ihmal bir misal olarak telakki edilmiş ve bundan dolayı manevi tazminata hükmedilmesi, hafif kusur hallerinde bile imkan dahiline girmişti. (Becker, M. 47, No. 5).

b) Esasen isabetli bir neticeye vasıl olabilmek için 47. madde metni incelenirce, bu hükmün uygulama şartları arasında kusurun da bulunduğunu gösteren herhangi bir ibareye tesadüf edilmez. İsviçre metnine göre, bir kimsenin öldürülmesinde veya cismani zarara uğratılmasında hakim, özel hal ve şartları takdir ederek, mutazarrına veya öldürülenin yakınlarına uygun bir paranın manevi tazminat olarak ödenmesine hükmedebilir (Oser- Schönenberger, Recai Seçkin Tercümesi; Becker Kemal Reisoğlu Tercümesi).

Metindeki “özel hal ve şartlar”dan maksat, kendine mahsus yani olaya has hal ve şartlar, bir başka olayın özellikleri-hususiyetleri-dir.

c) Her ne kadar görüşmelerde azınlıkta kalan noktai nazara mesnet yapılan V. Turh’un Borçlar Hukuku adlı eserinin Türkçe tercümesinde “Kusurun fevkalade ağır bulunması halinde, iş sahibi manevi zarar namiyle bir tazminat ödemeye de mahkum edilebilir” denmekte ise de (C. Edege Tercümesi, Sah. 422-423), V. Tuhr- Siegwart. ikinci bası Almanca metninde bu cümle, “kusurun özel ağırlığı istihdam edeni 49. madde göreğince manevi tazminatla sorumlu kılabilir” şeklinde ifade edilmiş bulunmakta (Sah. 382-383) ve aynı eserin manevi tazminat başlıklı paragrafında da “bir manevi tazminat hakkı 49. maddedeki genel hükme göre, kanun başka türlü düzenlenmemişse (Not 4 a: mesela, 47. maddede böyledir. Federal Mahkeme bu hükmünden, kusur olmadan bir ölüm veya cismani zarardan sorumlu olana, manevi tazminat tahmil edilmesinin gayri mümkün olmadığı sonucunu çıkarıyor) yalnız zararın ve kusurun özel ağırlığı haklı kılarsa husul bulur” denmektedir. (sah.117).

İsviçre’de yayınlanmış eserlerden Oser-Schünenbegerin Borçlar Hukukunda “ölümün veya cismani zararın vukuunda kusuru bulunan, 47. madde gereğince manevi tazminatla sorumludur, fakat kusur nazara alınmaksızın bir eylemin sonucunu tekabbül etmeye mecbur olan dahi, manevi tazminatla müvekelleftir, zira zararın tazminine ilişkin hükümler burada da kıyasen uygulama yeri bulur. Şüphesiz kusurun bulunmadığı durumlarda hakimin takdir hakkı, ancak özel hal ve şartlar altında manevi tazminata hükmedilmesine imkan verir” (madde 47, No. 10) dendiği gibi, H. Becker dahi Borçlar Hukuku adlı eserinde 47. maddeye konu olan manevi tazminatın şartlarını anlatırken, “adam öldürmenin veya cismani zararın kusurlu surette yapılmış olmasının şart olmadığını” (madde 47, No. 2), tebarüz ettirmiştir.

47. maddeye dayanan manevi tazminat için kusurun şart olmadığı artık İsviçre Federal Mahkemesinin kararlarında da kabul edilmektedir. (Karl Oftinger, İsviçre Sorumluluk Hukuku, 1. cilt, 1958, sahife 262)

ç) 47. madde gereğince manevi tazminata hükmedebilmek için kusurun aranması, bu hükmün uygulanacağı maddi tazminat sorumluluğunun bütün halleri ile de kabili telif değildir.

Her ne kadar harsız eylemlerde kusur sorumluluğunun temelini teşkil eden 41. madde hükmü için böyle bir durum meydana gelmez ise de, temyiz kudreti bulunmayan şahısların sorumluluğu (madde 54), istihdam edenin sorumluluğu (madde 55), hayvanlar için sorumluluk (madde 56), eser malikinin sorumluluğu (madde 58), hatta aile başkanının sorumluluğu (Medeni K. madde 320) gibi kusur aranmayan sorumluluk hallerinde, maddi tazminata hükmedebilmek için kusur şart olmadığı gibi, bu durumlarda ölüm veya cismani zarar vuku bulmuşsa ayrıca 47. maddeye müsteniden manevi tazminat istenebilmesi için de yine kusurun mevcudiyeti şart değildir.

Bu konuda şu cihete de işaret etmek gerekir ki, mesela ilkokula giden çocuğu bir nakliyat şirketinin kamyonunun ezmesi sebebiyle veya küçük bebeği başkasının köpeğinin ısırması sonucu ölen yahut da türlü meşakkatlerle yetiştirdiği genç evladı yolu kenarındaki binanın çökerek altında kaldığı için aynı akıbete maruz kalan ana ve baba lehine, Borçlar Kanununun 45. maddesinin 2. fıkrasına göre aynı kanunun sırasiyle 55,56 ve 58, maddesi gereğince maddi tazminata hükmedebilmek için kusur şart tutulmadığı halde, manevi tazminatta kusurun aranması, normal hayat münasebetlerine ve itiyatlara da aykırı düşer.

47. madde, şartları tahakkuk ettiği takdirde, yalnız yukarıda sözü edilen sorumluluk hallerinde değil, özel kanunların sorumluluk yükleyen hükümlerinin uygulandığı yani maddi tazminata hükmedilen bütün hallerde ve bunların yanı başında tatbik yeri bulur (Becker, 47. madde şerhi No. 2; Oftinger, a.g.e. Sh. 262) Bu arada Karayolları Trafik Kanunu zikredilebilir.

d) Borçlar Kanunun (haksız eylemlerden doğan borçlar) kısmında maddi tazminat sorumluluğuna mesnet teşkil eden 41,54,55,56 ve 58. madelere mukabil manevi tazminat talebi hakkını veren 47. maddeden başka bir de 49. maddenin bulunduğu malumdur.

49. Maddeye göre, şahsi menfaatleri ihlal edilen kimse, kusurun mevcudiyeti halinde zararın tazminini; ihlalin ve kusurun özel ağırlığını haklı kılarsa, manevi tazminat olarak bir para miktarının ödenmesini isteyebilir. Hakim bu ödemenin yerine veya onun yanı başında, manevi tazminatın diger bir nevine de karar verebilir.

Demek oluyor ki, 49. madde mucibince maddi tazminat için kusurun mevcudiyeti manevi tazminat için de kusurun bilhassa ağır olması, şarttır.

47. maddede kusur şartının aranmaması, 49. maddenin şahsi menfaatlere, 47. maddenin ise hayata ve vücut bütünlüğüne ilişkin bulunmasının meydana getirdiği sonuçlara da uygun düşer.

47. madde, 41-53. maddelere tanzim edilen genel kurallar arasında yer almıştır. Bu itibarla, 47. maddenin tanzim tekniği bakımından kanunda işgal ettiği yer, bu madde hükmünün unsurları arasına kusuru da ithal etmeğe, hem kifayet etmez hem de elverişli değildir.

III-Borçlar Kanunun 47. maddesi gereğince manevi tazminata hükmolunabilmesi için, bu maddenin metninden doğan özel şartlarla birlikte hatta daha önce genel şartların yani olayda maddi tazminata hümedebilmenin tabi bulunduğu şartların tahakkuk etmiş olması lazımdır.

a) Genel şartlar, kusur unsuru istisna edilirse, kusur sorumluluğu ile kusura dayanmayan sebebiyet (illiyet) sorumluluğunun bütün hallerinde aynıdır.

Bunlar, 1) bir eylem (yahut imtina), 2) bir zarar, 3) zarar ile eylem arasında iliyet bağı, 4) eylemin hukuka aykırı olmasından ibarettir (H. Becker, m. 41 şerhi, No. 1; Schönenberger, m. 41 şerhi, No. 2)

Bu şartlardan en önemlisi, zarar ile eylem arasındaki illiyet bağıdır. Eğer olayda böyle bir illiyet bağı yoksa, sorumluluk da yok demektir.

Genel şartların sorumlulğun nevine göre bazı özellikler arz edeceği tabiidir. İçtihadın birleştirilmesine konu olan istihdam edenin 47 inci madde gereğince manevi tazminatla sorumlu tutulabilmesi için, 55 inci maddeye dayanan sorumluluğunun tahakkuk etmesi icap eder. Mamafih ölenin yakınları veya cismani zarara uğrayan, maddi ve manevi tazminatı birlikte dava edebilecekleri gibi, yalnız manevi tazminata hükmedilmesini de isteyebilirler. Her iki halde 55 inci maddeden doğan genel şartların yani önce bunlardan müspet şartların gerçekleşmesi, ondan sonra da menfi şartların tahakkuku, bir başka deyişle istihdam edenin ikame ettiği kurtuluş beyyinesinin amcına ulaşmaması lazımdır (K. Oftinger, a.g.e., clit: 2/1, 1960, Sah. 142-177; K. Reisoğlu, İstihdam Edenlerin Mesuliyeti, 1985, Sah. 30-59).

b) Borçlar Kanunun 47 inci maddesinden doğan özel şartlara gelince; bunlar, başlıca üç grupta toplanabilir :

1) Bir kimse ölmüş veya cismani zarara uğramış olmalıdır.

2) Davayı ölenin yakınları veya cismani zarar uğrayan kimse açmalıdır.

3) Özel hal ve şartlar, manevi tazminat hükmedilmesi gerektirmelidir.

Bu şartlardan sonucusu, içtihadı birleştirmenin esas konusunu teşkil etmektedir. Her ne kadar Kanunumuzda, İsviçre metninden farklı olarak hakimin manevi tazminata adelete tevfikan hükmedeceği yazılı ise de, hakim esasen özel hal ve şartları takdir ederken Medeni Kanunun 4 üncü maddesi mucibince hak ve nasafet kurallarına tabi olacağına göre, bu hükmü 4 üncü maddeyi teyit edici olarak telakki etmek gerekir.

Özel hal ve şartlar, her olaya göre değişir. Esasen maksat, yukarıda da açıklandığı gibi, olaya has hal ve şartlar, yani olayın özellikleridir.

Bu özelliklerin başında, manevi zararın önemli olması gelir. Eli çizilen bir kimseye cismani zarara uğradı diye kural olarak manevi tazminat hükmedilmesi icap etmez. Demek ki, cismani zarara uğruyan kimsede veya ölenin yakınlarında önemli bir manevi zarar (elem, ızdırap) husule gelmeli, yani gerçekten manevi bir tatmin ihtiyacı doğmuş bulunmalıdır. Ölüm vukubulmuşsa, sağlığında ölen ile davacı arasındaki münasebetin mahiyeti ve derecesi bu hususun takdirinde büyük rol oynar.

Bundan başka olayın oluş şekli, nazara alınır. Feci bir olay ile normal şartlar altında meydana gelmiş olan olay bir tutulamaz.

Nihayet ilgilerin yani failin, olaydan başka sorumlu varsa onun, mesela istihdam edenin, ölenin, davacıların içtimai vekilerinin, tahsil ve iktisadi durumlarının göz önünde tutulması lazımdır.

Kısacası kanun vazıı, her olayda meydana çıkan ihtiyacı karşılayan kesin bir kural koymaktaki zorluğu düşünerek, 47 inci madde metnini kasten elastiki bir şekilde formüle etmiş ve manevi tazminat hükmedilmesini gerekli kılan hal ve şartları, hakimin takdirine bırakmıştır. (K. Oftinger, a.g.e., Cilt: 1, Sh. 265). Tabiatıyla bu takdirde, bir yanılma durumu olmamalıdır.

Eğer olayda failin veya onun hareketinden sorumlu olan şahsın, mesela istihdam edenin kusuru varsa, bu kusurun veya cismani zarara uğrayan yahut da ölen, zarara birlikte sebebiyet vermişse, sebebiyet verme nispetlerinin veya karşılıklı kusurlarının manevi tazminat hükmedilmesinde ve miktarında nazara alınması icap eder. Mücerret müterafik kusur veya birlikte sebebiyet verme durumu, manevi tazminat hüküm edilmesine engel değildir; ancak, müterafik kusur veya birlikte sebebiyet verme nispeti, manevi tazminat hükmedilmesini haksız ve yersiz kılacak derecede ağır ve büyük olursa, hakim manevi tazminataa hükmetmeyebilir. (H. Becker, m. 47, No 2; Oser- Schönenberger, m. 47, No. 12; v. Tuhr Siegwart, Cilt: 1, Sh. 117, Not: 46; K. Oftinger, Cilt: 1, Sh 269).

İsviçreli Hukukçulardan H. Becker (1942, madde 47, No. 8) ve K. Oftinger’in (1985 cilt: 1, Sh. 269) eserlerinde işaret ettikleri gibi hakim manevi tazminata hükmederken para değerini de düşünmelidir. Hükmettiği meblağ, bir sadaka niteliği taşımamalı, kısmen de olsa bir manevi tatmin fonksiyonu ifa etmelidir. Mamarif diğer tarafın müzayaka haline düşmesine, onun mahvına da meydan vermemelidir.

Esasen manevi tazminat, ne bir ceza, ne de gerçek manasında bir tazminattır. Ceza değildir; çünkü, davacının menfaati düşünülmeksizin, sorumlu olana hukukun ihlalinden dolayı yapılan bir kötülük değildir. Mamelek hukukuna ilişkin bir zararın karşılanması amaç edinmediği için de , gerçek manasında bir tazminat, mağdurda veya zarara uğrayanda bir huzur hissi, bir tatmin duygusu tevlit etmelidir (H. Becker, m. 47, No. 1).

Hakimin manevi tazminat miktarını tayin ederken, Borçlar kanununu 43 ve 44 üncü maddelerindeki kuralları, “özel hal ve şartları” takdir ederken kıyasen uygulaması, kusursuz sorumluluk hallerinde ve olayda kusur bulunmadığı takdirde, kusurun dışında kalan amilleri, alelıtlak kusurun mevcudiyeti halinde ise kusur da dahil bütün faktörleri takdirine mesnet yapması gerekir (Oser-Schönenberger, m. 47, No. 12; Oftinger, a.g.e., Cilt: 1, Sh. 269).

KARAR :

İstihdam edenin Borçlar Kanununun 47 inci maddesi gereğince manevi tazminatla sorumlu tutulabilmesi için ne kendisininin, ne de müstahdeminin kusurunun şart olmadığına, hakimin sebebiyet (illiyet) münasebeti bulunmak kaydıyla özel hal ve şartları takdir ederek manevi tazminata hükmedebileceğine, varsa müstahdemin veya istihdam edenin yahut her ikisinin kusurunun ve ölenin veya cismani zarara uğrayanın birlikte sebebiyet verme nispetinin yahut müterafik kusurunun özel hal ve şartlar içinde takdir edilmesi gerektiğine, ilk toplantıda üçte iki çoğunluk sağlanamadığından ikinci toplantıda mevcudun yarısını geçen çoğunlukla ve 26/6/1966 tarihinde karar verildi.

KARŞI OY

N.Tüzünkan, Ş.Arınç, H.Günçel, K.Terzioğlu, N.A.Ozanalp, D.Turhan, N.Renda, E.Şener, M.R.Kayganacıoğlu:

Kusur şarttır.

Z.Dokumacı :

BK.nun 55. maddesinin 47. maddesi ile birlikte incelenmesi, ona göre işlem yapılması reyindeyim.

N.O.Akçakayalıoğlu :

Adamın kusurundan dolayı dahi olsa istihdam eden tazminatla sorumlu değildir.

M.Zafir :

Müstahdemin ağır ve galip kusuru şarttır.”

Aşağıdaki Çalışmalar İlginizi Çekebilir

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Trafik Kazası Görüntülerinin Toplanması

Trafik Kazası Görüntülerinin Toplanması

Trafik Kazası Görüntülerinin Toplanması – İzmir Avukat

Trafik kazasına ilişkin kaza görüntülerinin elde edilmesinin farklı yönetmeleri olabilmekle birlikte, özellikle kamera kayıtlarının belirili bir tarih sonrasında imha edildiği gözetilerek ivedilikle tamamlanması gerekiyor. Burada delil tespiti talep eden kişinin, bu delillerin elde edilmesinde hukuki bir yararının olduğunun açıkça ortaya konulması gerekiyor.

Delil Tespit İçin Görevli ve Yetkili Mahkeme

Burada kayıtları elde etmek isteyen kişilerce kazanın gerçekleştiği yer sulh hukuk mahkemesinde bir delil tespit dosyası açarak kayıtların mahkeme eli ile toplanmasını talep edilebilir.

Delil Tespit Süreci Ne Kadar Sürer?

Uygulamada genellikle bir hafta içerisinde sonuçlanmakta olan delil tespit dosyalarında sürecini daha fazla hızlandırmak için mahkemeden elden takip yetkisi alınarak bu süreç yürütülebilir.

Kamera Görüntüleri

Burada mahkemeye yapılacak tespit talebinde hangi kurumlardan kamera kayıtlarının elde edilebilmesi için olay yerini gören kameraların ve bunların ait oldukları kurumların tespiti de önem taşıyor. Kaza süreçlerinde özellikle KGYS (eski adı ile MOBESE) kayıtlarının ilgili Emniyet Müdürlüğü’nden celbi talep edilebilir.

Burada süreçlere hakim bir avukat aracılığı ile görüntü kayıtlarının elde edilmesi ileride açılması muhtemel tazminat veya ceza davalarında oldukça önem teşkil edecek ve genellikle gerçeklerin ortaya çıkmasını sağlayarak davanın gidişatına yüksek oranda etki edecektir.

6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu
Madde 106- (1) Tespit davası yoluyla, mahkemeden, bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesi talep edilir. (2) Tespit davası açanın, kanunlarda belirtilen istisnai durumlar dışında, bu davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararı bulunmalıdır. (3) Maddi vakıalar, tek başlarına tespit davasının konusunu oluşturamaz.

Aşağıdaki Çalışmalar İlginizi Çekebilir

Destekten Yoksun Kalma Tazminatı

Destekten Yoksun Kalma Tazminatı

Destekten Yoksun Kalma Tazminatı | İzmir Avukat

Destekten yoksun kalma tazminatı, ölenin destek verdiği kişilerin ölüm nedeniyle uğrayacakları maddi zararları için verilen tazminat davası türüdür. Talep edilen bu maddi tazmin ile birlikte manevi zararın talebi de mümkündür.

Destekten yoksun kalma tazminatı Türk Borçlar Kanunu’nun 53. maddesinde düzenlenmiştir. TBK’nın 53/1-3 ‘e gore : “Ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar.” olarak tanımlanmıştır. Diğer bir tanımla; “Ölen kişinin yaşarken destek verdiği kişilerin aldığı desteğin ölüm sebebiyle ortadan kalkması sebebiyle destek alanların uğradıkları zarardır.”  Şeklinde düzenlenmiştir.

Destekten yoksun kalma tazminatı ölüm olayı üzerine, mirasçılık sıfatı ile ilgisi olmaksızın, yardımdan yoksun kalanların şahsında doğan bir zarardır. Destekten yoksun kalma tazminatını talep hakkı , ölen kişiden intikal eden bir hak olmayıp talep sahibinin şahsından doğan bağımsız bir haktır.

Destekten Yoksun Kalma Tazminatının Kapsamı

1. Manevi Tazminat

Destekten yoksun kalma maddi tazminat davasıyla birlikte, ayrıca manevi tazminat da talep edilebilir. TBK m. 56/2’de “Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir” hükmü bulunmaktadır. Manevi tazminatın amacı olay nedeniyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi olduğundan manevi tazminat miktarı belirlenirken; kaza tarihi, olayın meydana geliş şekli, kusur durumu ve tarafların sosyal ve ekonomik durumları birlikte dikkate alınmalıdır.

2. Maddi Tazminat

Destekten yoksun kalma tazminatı, bir maddi tazminat türü olup, zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır. Uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hakim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler (TBK m.50) Ölenin desteğinden yoksun kalan kişiler, ölenin tüm çalışma hayatı süresi boyunca kendilerine sağlayacağı destekten mahrum kalmaları nedeniyle oluşan her türlü maddi zararlarının tazmin edilmesini isteyebilirler. Ölen kişinin destek süresi boyunca yakınlarına sağlayabileceği maddi karşılık hesaplanarak yakınlarına destekten yoksun kalma tazminatı olarak verilmelidir.

Destekten Yoksun Kalma Tazminatı Nasıl Hesaplanır?

Destekten yoksun kalma tazminatının değerinin tespitinde belirli kıstaslar kullanılır. Ölen kişinin ekonomik imkanları ve bu imkanlar vasıtasıyla elde ettiği ya da ölmeseydi elde edeceği gelir tespit edilmeye çalışılması bunlardan biridir. Ölenin gelirinin tespitinde maaş bordroları bunlar yoksa meslek odalarından sorularak tespit edilecek gelir hesaba katılır. Ölenin gelirinin bu yollarla tespiti mümkün değilse emsal ücret tespit edilmeye çalışılmalıdır. Yine tazminatın hesaplanmasında yaşam süresi göz önüne alınır. Ölen evliyse, çocukları varsa veya bekar olmakla birlikte anne ve babasını destekliyorsa bunlarda destekten yoksun kalma tazminatının hesaplanmasında dikkate alınır. Destekten yoksun kalma tazminatı hesaplaması teknik bir konudur. Örneğin tazminat bedeli ölen kırk yaşında ise kalan ortalama ömrünün belirlenmiş tablolardan tespiti yapılarak ödenecek tazminatta dikkate alınır.

Yetkili ve Görevli Mahkeme:

6100 sayılı HMK’nın 2. maddesi ile de dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın şahıs varlığına ilişkin davalarda Asliye Hukuk Mahkemesi görevli kabul edilmiştir. Aksine bir düzenleme olmadığı sürece Asliye Hukuk Mahkemesi görevlidir. Ancak aykırı düzenleme var ise görevli mahkemeyi ona göre belirlemek gerekir. Bu anlamda durumun özelliklerine göre özellikle Asliye Ticaret Mahkemesi ile İş Mahkemesinin görevine bakmak gerekir. Asliye Ticaret Mahkemelerinin görevi 6102 sayılı TTK’nın 4. maddesinde düzenlenmiştir. Düzenleme ile her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ile çekişmesiz yargı işleri ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın TTK’da öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava kabul edilmiştir. Ticari davalarda ise Asliye Ticaret Mahkemesi görevli kabul edilmiştir. Bu anlamda davanın usulden reddedilmemesi için bir avukattan hukuki destek almak önemlidir.

Vücut dokunulmazlığının ihlalinden kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı davalarında yetkili mahkeme HMK’nın 6. maddesi kapsamında genel yetkili mahkeme olup davalı gerçek kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri veya davalı tüzel kişinin merkezinin bulunduğu yer mahkemesidir. Davalının birden fazla olması halinde davada HMK 7. madde gereği davalılardan her birinin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir.

Destekten Yoksun Kalma Tazminatında Zamanaşımı :

Destekten yoksun kalma tazminatı isteminin zamanaşımı süresi, haksız fiilden kaynaklı zararlarda TBK m. 72 gereği, zararın ve tazminat yükümlüsünün öğrenilmesinden itibaren 2 yıldır. Tazminat yükümlüsü veya zarar sonradan öğrenilse bile, her halükarda destekten yoksun kalma nedeniyle maddi ve manevi tazminat davası açma hakkı 10 yılda zamanaşımına uğrar.

İlgili Yargıtay Kararları:

(Yargıtay 4.Hukuk Diaresi’nin  2018/2928 E., 2019/2868 K., ve 15.05.2019 tarihli kararı): Destekten yoksun kalma tazminatının amacı, ölen kişinin yardımlarından kaza tarihinde ve/veya gelecekte mahrum kalacak kişinin zararının giderilmesidir. Bu kapsamda talepte bulunacak kişinin, ölenin mirasçısı olması şartı bulunmamaktadır. Nitekim bu husus 6098 sayılı TBK md.53’te de “ölenin desteğinden yoksun kalan kişiler” olarak açıkça belirtilmiş olup “mirasçı” kavramı kullanılmamıştır. Kaldı ki; destekten yoksun kalan kişinin mirası reddetmesi halinde de destekten yoksun kalma tazminatı talep etme hakkı bulunmaktadır.

(Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 2007/5604 E., 2008/4057 K. sayılı ve 27.03.2008 tarihli kararı) : “Destekten yoksun kalma tazminatının amacı, desteğini kaybeden kimsenin ölümle sonuçlanan olaydan önceki sosyal ve ekonomik hayat seviyesini devamını sağlayacak bir paranın ödettirilmesidir. Destek sayılabilmek için yardımın yalnızca parasal nitelikte bulunması zorunlu değildir. Eylemli ve düzenli olarak yapılan hizmet edimleri de bir kimsenin destek sayılabilmesi için yeterlidir.” ifadesine yer verilmiştir. Dolayısıyla yapılan yardım sadece para ile ölçülebilen bir değer olarak sınırlandırılmayacaktır.

(Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 2015/6467 E., 2018/214 K. sayılı ve 18.01.2018 tarihli kararı🙂 somut olayda; desteğin ve kardeşinin babasının destekten önce vefat ettiği, sağ kalan kardeşin 15 yaşında olduğu, kardeşlerin birlikte yaşadığı, ölen kardeşin bekar olduğu ve desteğin diğer kardeşin geçimine destek olması nedeni ile belli bir süre ile sağ kalan kardeşin tazminat talep etme hakkı olduğu belirtilmiştir.

Aşağıdaki Çalışmalar İlginizi Çekebilir

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Araç Değer Kaybı Nedir?

Araç Değer Kaybı Nedir?

Araç Değer Kaybı Nedir? | İzmir Avukat

Bir trafik kazası meydana geldiğinde, aracın ikinci el piyasasındaki yerini temel alarak kazadan önceki ve kazadan sonraki araç fiyat farkına, araç değer kaybı ismi verilir. Sigorta şirketleri bu kaybın özellikle talep edilmiş olmadığı durumlarda bu zararı karşılamazlar.

Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası olan sigortacı, kaza esnasında hatalı olan araç sahibinin sorumluluklarına müteselsilen ortak olmaktadır. Türk Ticaret Kanununun 1409. maddesine göre kusurlu olan tarafın trafik sigortası hasarı ve değer kaybını telafi etmekle yükümlüdür.

Yine Karayolları Trafik Kanununun 85. maddesine göre motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olur. İlgili kanun maddeleri uyarınca; karşı tarafın kusuru ile meydana gelen kazalarda aracın değer kaybını kusurlu araç sahibinden, sürücüsünden ve kusurlu aracın Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortası yani Trafik Sigortasından talep edilir. Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortası Poliçesi ile sigortacı, kusurlu araç sahibinin sorumluluğuna müteselsilen ortaktır.

Araç değer kaybını talep etmek için belli başlı şartlar mevcuttur. Bunlar:

  1. İlk olarak değer kaybı talepleri için kaza tarihinden itibaren 2 yıllık zamanaşımı vardır. Yani kaza tarihinden itibaren 2 yıl geçmişse artık değer kaybı tazminatı adı altında bir talepte bulunmak mümkün olmayacaktır. Bu süre Borçlar Kanunu’nun 72. maddesine dayandırılmaktadır.
  2. Kaza tek taraflı olarak yaşanmışsa veya çok taraflı olsa dahi değer kaybına uğrayan aracın sürücüsü %100 kusurluysa, yine değer kaybı tazminatı talep etmek mümkün değildir.
  3. Eğer araç daha önceden aynı yerden hasar almışsa değer kaybı tazminatı talep edilemez. Bu durumda aracın geçmiş tramer kayıtlarına bakmak gereklidir.
  4. Araç yaşının maksimum 36 olması, araç kilometresinin maksimum 160.000 olması ayrıca aracın hurdaya çıkmamış olması da şarttır.

Araç Değer Kaybı Nedir & Nasıl Hesaplanır?

Bu noktada ilk olarak aracın üretildiği tarih önem taşımaktadır. Aracın yaşına göre değerinde düşüş meydana gelmektedir. Bunun yanı sıra daha önce kaza yapıp yapmadığı da son derece önemlidir. Diğer bir önemli husus ise aracın ne kadar kilometre yol yaptığıdır. Kısa zamanda çok yol yapan araçlar aynı süreçte daha düşük kilometreli araçlara göre daha fazla değer kaybı yaşamaktadır. Son olarak aracın trafiğe çıkış tarihi ve pazar değeri de hesaplama sırasında önem taşımaktadır. Daha pahalı araçlar daha büyük değer kaybı yaşamaktadır. Hesaplamaya esas noktaları maddeleştirirsek:

  1. Aracın marka ve modeli
  2. Aracın üretim tarihi
  3. Aracın kaza anındaki kilometresi
  4. Aracını kaza tarihi itibariyle muadillerinin ikinci el piyasasındaki rayiç değeri
  5. Aracın hasar geçmişi
  6. Aracın trafiğe çıkış tarihi

Araç Değer Kaybı Kimden Talep Edilir?

Değer kaybı, karşı tarafın kusuru oranında, karşı tarafın sigortasından, araç malikinden (aracın sahibi), araç sürücüsünden (yani aracı o anda kullanan kişi) istenir. Araçta kaza sonucunda bir değer kaybı oluşmuşsa önce sigortaya başvuru zorunludur. Sigortaya başvuru için gerekli belgeleri toplayıp, bir başvuru formu göndermeniz gerekmektedir. Bu belgeler; trafik kaza tutanağı, ifade tutanağı, varsa görgü tanık tutanakları , araç kaza fotoğrafları, araç ruhsatı ve taleptir. Sigorta şirketi başvurunuza 15 gün içerisinde dönmek zorundadır.

Eğer sigorta şiketinden herhangi bir yanıt almaz veya olumsuz dönüş alırsanız ya da miktara ilişkin anlaşmazlık yaşamanız halinde ise sigorta tahkim komisyonuna başvurulur. Sigorta tahkim komisyonu denilen bu kamu kurumu “Asliye Hukuk Mahkemeleri” yerine karar verebilen, yetkili, kanunlar ile yetkilendirilmiş, resmi ve ciddi bir kuruluştur. Bu kuruluşa bir avukata başvurmak kaydıyla yapacağınız detaylı bir başvuru ile müracaatta bulunarak hakkınızı talep edebilirsiniz Ardından komisyonun sitesinden takip ederek dilekçenizin akabinde verilecek duruşma gününü öğrenebilirsiniz. Ayrıca tüm bu yukarıdakilerden değil de doğrudan ‘Asliye Hukuk Mahkemesine‘ dava açarak da hakkınızı aramanız mümkündür.

Bir kaza meydana geldikten sonra hatası olmayan tarafın kasko sigortası varsa bile kasko sigortası aracın uğramış olduğu değer kaybını karşılamamaktadır. Bu durumda değer kaybı yaşayan aracın sahibi kaza esnasında hatası bulunan tarafın sigorta şirketine karşı dava açmak zorundadır. Ancak burada dava açabilmek için ön şart öncelikle zarar verenin sigorta şirketine zararın tanzimi için başvurulmasıdır. Sigorta şirketine başvurulmadan açılan davalar mahkemelerce dava şartı yokluğundan reddedilmektedir.

Haksız fiilden kaynaklanan değer kaybına ilişkin tazminat davalarında görevli mahkeme, genel hukuk mahkemesi olan asliye hukuk mahkemesidir. Ancak dava sigorta şirketine karşı da açılacaksa görevli mahkeme Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesi uyarınca Asliye Ticaret Mahkemesi olacaktır. Konuya ilişkin detaylı bilgi almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Trafik Kazalarında Kusur Oranı

Trafik Kazalarında Kusur Oranı

Trafik Kazalarında Kusur Oranı | İzmir Avukat

Av. Dilek Yavuz Uysal

Trafik Kazalarında Kusur Oranı

Kusur, Türk Dil Kurumu’nda “bilerek veya bilmeyerek bir işi gereği gibi yapmamak” şeklinde tarif edilmiştir. Bu tarif, aslında trafik kazalarında yaşanan durumlara birebir uymaktadır. Zira kişiler trafik kurallarına bilerek veya bilmeyerek uymamak suretiyle kusur işlerler ve bunun sonucunda trafik kazalarının meydana gelmesine sebebiyet verirler.

Trafik kazalarında kusur oranı, kaza sonrasında açılacak olan ceza davasında verilecek cezanın miktarının belirlenmesi hususunda oldukça önemlidir. Örneğin bir araç sürücüsünün yayaya çarptığı bir trafik kazası senaryosunu düşünelim. Bu örnekte yaya, yaya geçidini kullanmamışsa kusur oranı yüksek (asli kusurlu) olacaktır. Araç sürücüsü ise tafik seyrine ve trafik kurallarına uygun hareket etmişse yaya, asli kusurlu olacaktır. Bu durumda araç sürücüsünün kusur oranı tali(az kusurlu) veya kusursuz olarak tespit edilirse araç sürücüsü ceza davasında beraat edebilecek; tazminat ödeme yükümlülüğünden kurtulabilecektir.

Aksi senaryoda ise yayanın, yaya geçidini kullanarak yolun kontrolunü sağladıktan sonra karşıdan karşıya geçmiş olması; bu esnada bir aracın trafik kurallarını ihlal ederek kırmızı ışıkta geçerek yayaya çarptığının düşünelim. Bu senayoda ise, trafik kurallarını açıkça ihlal eden araç sürücüsü asli kusurlu olduğu için ceza alacaktır. Ceza almasının akabinde ise tazminat davası açılması durumunda tazminat tutarı , araç sürücüsünün ceza almış olduğu göz önüne alınarak arttırılarak hüküm kurulacaktır.

Trafik Kazalarında Kusur Oranı Süreci:

Meydana gelen trafik kazalarında kazanın olması ile birlikte araç veya araçlar hareket ettirilmeksizin ilk olarak trafik kazası tepit tutanağı tutulur. Bu tutanaktan sonra gerek ceza davasında, gerekse tazminat davasında tekrar bir bilirkişi raporu alınarak raporlar karşılaştırılır, raporlar arasında çelişkiler varsa durum ve deliller incelenerek çelişkiler giderilerek rapor nihai halini alır. Nihai rapor ile birlikte, artık hüküm kurulacaktır.

 Bu süreçte kazanın oluşunun hemen ardından, taraflar anlaşabiliyorlarsa aralarında, anlaşamıyorlar ise polis çağırarak ”trafik kazası tespit tutanağı” düzenler. Bu tutanağın kaza yerinde ve hemen tutulması esastır. Kazaya karışan tarafların tamamı tutanağı imzalamış olmalıdır. Aksi takdirde tutanak geçerli sayılmaz.

Trafik kazası tespit tutanağı: Hava durumu, yol şartlarını, kazanın oluş nedenlerini, tarafların davranış şekillerini ve sürücülere- araca ve diğer yol kullanıcılarına ait bilgiler ve kazanın özeti ile krokisini içeren, adli tahkikata ve sigorta hukukuna esas olmak üzere düzenlenen tutanaktır. Tanımdan da anlaşılacağı gibi, tutulan bu ilk tutanak dava sürecinde sunulacak olan ilk delil niteliğindeki belgedir. Maddi hasarlı trafik kazalarında aracın ve kaza yapılan yerin doğru açıdan çekilmiş fotoğrafları kusur oranlarının tespitinde oldukça önemlidir. Trafik kazalarının çoğunda kusur oranının tespiti için mahkemeye en ayrıntılı değerlendirme imkanı veren belge olmasına rağmen kaza tespit tutanağı, kusurun kimde olduğunun tespiti için yeterli bir evrak değildir.

Kazanın ardından sürücüler doldurdukları kaza tespit tutanaklarını poliçelerini yaptırmış oldukları sigorta şirketlerinin hasar departmanına iletirler.  Sigortalıdan gelen tutanaklar ve fotoğraflar dosya açıldıktan sonra Trafik Sigortaları Bilgi Merkezi (TRAMER) gönderilir. Sigorta şirketi hak kaybına sebebiyet vermemek için bir günde dosyayı açmak ve Tramer’e iletmekle yükümlüdür. Tramer, üç iş günü içerisinde evrakları inceleyip sonuçlandırır ve sigorta şirketine kusur oranını bildirir. Tutanakların, Tramer sistemine girilmesini takip eden üç iş günü içinde her bir sigorta şirketi kendi kusur oranı değerlendirmesi yapar. Eğer tüm şirketler tarafından aynı kusur oranları verilir ise dosya sonuçlanır. Tazminat ödemelerinin yasal süresi ie sekiz iş günüdür.

Ne var ki, uygulamada taraflar fazla sigorta poliçesi ödemek istemedikleri için manevi tazminata ilişkin ödemeleri kapsayan poliçe talep etmemektedir. Hatta, maddi tazminat teminatları da düşürülerek sigortalıya en uyguna poliçe teklifleri sunulmaktadır. Ne var ki yapılan ödemeler yaralanmalı bir trafik kazası meydana geldiği taktirde maddi ve manevi tatmin bir yana, çoğu zaman maddi kayıpları dahi karşılamamaktadır. Bu sebeple sürecin bir avukat vasıtası ile takip edilerek en yüksek tutarlardan tazminat talebi ile dava açılması kazaya karışan tarafar için çok daha mantıklı bir yoldur.

Yüzdelik Kusur Oranları Ne Anlama Gelir?

Kusur oranlarının belirlenmesi esasen yargılama esnasında alanında uzman bir bilirkişi vasıtası ile tam ve doğru olarak tespit edilecek bir husustur. Bu konuda bir standart olmamakla birlikte, anlaşılır olması için aşağıdaki şekile örneklendirebiliriz:

  • %0 kusur, sizin kazada kusursuz, karşı tarafın ise tamamen kusurlu olduğu durumdur. ( kusursuz)
  • %25 kusur, her iki tarafın da kusurlu olduğu; fakat sizin kusurunuzun daha az olması durumudur. ( tali kusurlu)
  • %50 kusur, her iki tarafın da aynı oranda kusurlu olması durumudur. ( eşit kusurlu)
  • %70 kusur, her iki tarafın da kusurlu olduğu; fakat sizin kusurunuzun daha yüksek olması durumudur. ( asli kusurlu)
  • %100 kusur; sizin kazada tamamen kusurlu olduğunuz durumdur. ( tam kusur)

Konuya ilişkin danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirsiniz.

Aşağıdaki Çalışmalar İlginizi Çekebilir

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Trafik Kazası Sebebi İle Tazminat

Trafik Kazası Tazminat | Av. Dilek Yavuz Uysal

Av. Dilek Yavuz Uysal

Trafik Kazası Sebebi İle Tazminat

Meydana gelen trafik kazaları sebebiyle mağdur olan kişiler veya yakınları hem sigorta şirketine hem de kazaya karışan kişiye  karşı açarak tazminat kazanabilmektedir. Tazminat davalarındaki taleplerin ayrımı, meydana gelen kazanın yaralanmalı , ölümlü olup olmadığına göre değişecektir. Tazminat miktarının bir üst sınırı olmamakla birlikte, tazminat davasının kazanılması noktasında kusur tespiti yapılarak hüküm kurulmaktadır. Bir başka anlatımla, davayı açan ve tazminat talebinde bulunan tarafın trafik kazasının meydana gelmsindeki kusuru fazla ise (asli kusurlu) bu durumda açmış olduğu dava reddedilecektir. Detaylandıracak olursak:

Ölümlü trafik kazalarında; Ölen kişinin yakınları, ölen kişinin desteğinden yoksun kaldıkları için destekten yoksun kalma tazminatı ile cenaze ve defin masrafları adı altında maddi tazminat talep edebilir. Ayrıca ölen kişinin yakınları duydukları elem, acı ve üzüntü nedeniyle manevi tazminat talep edebilirler.

Yaralanmalı trafik kazalarında; Yaralanmalı trafik kazalarında, kaza neticesinde yaralanan kişinin yaşamı devam ettiği için yakınlarının destekten yoksun kalma tazminatı yoktur. Trafik kazası neticesinde kazada yaralanan kişi, tedavi gördüğü süreç içerisinde çalışamadığı için mahrum kaldığı gelirlerin tazminini , kaza dolayısı ile yapılan tedaviye ilişkin giderleri, ilaç ve hastane masraflarını , bakıcı masraflarını isteyebilir. Ayrıca kaza nedeniyle yaşadığı elem ve ızdırap için manevi tazminat talep edebilirler. Hastane masraflarında yargıtayın özel hastanede tedavi görülmesi acil ve elzem değilse devlet hastanesi yerine özel hastanede tedavi edilmesinin tazminat kalemi olmayacağı görüşünü hatırlatalım. Zira devlet hastanelerinde de yapılabilecek kontrol ve muayenelerin özel hastanede yaptırılması maddi tazminat miktarını arttırmaya yönelik olduğu için kötüniyetli kabul edilmektedir. Trafik kazası neticesinde kişi ağır yaralıysa yaralanan kişinin yakınları sadece ”manevi tazminat” davası açabilirler.

Sakatlanmalı trafik kazalarında; Kişi sakatlık oranına ve tüm ömrünün geri kalanına göre meydana gelecek iş gücü kaybına yönelik zararını, tedavi masraflarını maddi tazminat olarak talep edebilecek ve duyulan acı ve ızdırap nedeniyle de manevi tazminata hak kazanabilecektir. Burada meydana gelen sakatlığın oranı tazminat oranını belirleyecektir.

Sadece Sigortaya Dava Açılabilir mi?

Karayolları Trafik Kanunu madde 97 uyarınca  “ Zarar gören, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı dava da açılabilir” hükmünü ihtiva etmektedir. Bu sebeple trafik kazası sonucunda sakatlanan veya engelli sağlık raporu bulunan kişiler bakımından her ne kadar başvuru yoluyla tazminat almak mümkünse de ; gerçek zarar her zaman sigorta şirketlerinin yaptığı hesaplamadan çok daha yüksek çıkmaktadır. Açılacak dava neticesinde Yargıtay’ın hesap kriterleri ve adli tıp raporları doğrultusunda tazminat hesaplamaları yapılmasında mağdurların yararı bulunmaktadır. Zira sigorta şirketlerin teklifleri ile açılan dava neticesinde hesaplanan miktar arasında bazen iki kata yakın fark olmaktadır. Burada araç sigorta ve kaskosu yapılırken, uygun fiyatlı tekliflere yönelmek yerine trafik kazalarında maddi ve manevi tazminat olarak da güvence veren şirketlerle poliçe yapmanın önemini de belirtmiş olalım.

Trafik Kazası Sebebi İle Tazminat Davalarında İşleyiş:

Trafik kazası sebebiyle tazminat davası en az bir motorlu aracın katıldığı bir kazada ölüm, yaralanma gibi bedensel zararlar ile üçüncü kişilere ait ev, araba, arazi, gibi malvarlıklarında meydana gelen zararların giderilmesi amacıyla zarara uğrayan kişiler tarafından trafik kazasında sorumluluğu bulunanlara karşı açılan bir tazminat davası türüdür. Trafik kazalarında haksız fiili bizzat işleyenler dışında da tazminat sorumluları vardır. Aracın sürücüsü, aracın sahibi, aracın işleteni ve sigorta şirketi. Bu sebeple, tazminat sebebi ile dava açılacağı zaman davayı bu kişilerin hepsine karşı yöneltmek gerekmektedir. Aksi taktirde dava taraf yoksunluğu sebebi ile reddedilir. Trafik kazası maddi ve manevi tazminat davasında zamanaşımı ise 10 yıldır. Yani trafik kazasının gerçekleştiği günden başlayacak şekilde, 10 yıl içerisinde dava açılabilir. Trafik kazasından kaynaklanan tazminat davalarında görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesi yetkili mahkeme ise kazanın meydana geldiği yer, zarar görenin ikamet ettiği yer mahkemesi veya sigorta şirketinin merkezinin bulunduğu yer mahkemesidir.

Trafik Kazası Sebebi İle Ceza Davasında İşleyiş

Trafik kazası meydana geldiği zaman,  kazanın oluş şekli, yer, saati ve kazaya karşışan kişi veya araçların kazanın meydana gelmesindeki kusurunu belirleyen bir rapor oluşturulur ve ceza davası açılır. Dava esnasında tarafların iddia ve savunmaları dinlendikten sonra kusurun tespiti için bir kez daha kusur tespit raporu alınır. Alınan iki rapor arasında çelişki varsa giderilir. Yoksa, açılan ceza davasında şüphelinin ağır kusurlu olması durumunda cezaya hükmedilir. Verilen ceza düşük miktarda dahi olsa, şüpheli hakkında beraat dışında bir hüküm kurulmuş ise, bu mahkeme ilamına dayanılarak tazminat davası açılır. Bir başka anlatımla, kazada kusursuz veya tali, az kusurlu olan taraf; bu ilam ile tazminat talebinde bulunur.

Trafik kazası nedeniyle bir suç meydana gelirse ceza zamanaşımı süreleri de uygulanır (KTK 109/2). Trafik kazalarında yaralanma varsa taksirle adam yaralama suçu; ölüm varsa taksirle adam öldürme suçu meydana gelir. Trafik kazası neticesinde ölüm veya yaralama varsa, ceza kanununda o suç için öngörülen dava zamanaşımı süresi ne ise, maddi ve manevi tazminat davası açma süresi de odur. Ceza kanunundaki temel dava zamanaşımı süresi geçse bile, ceza davası devam ediyorsa, yani ceza hukukundaki “uzamış dava zamanaşımı” devreye girmişse, ceza davası devam ettiği müddetçe herhangi bir zamanaşımı süresine bağlı olmadan trafik kazası nedeniyle tazminat davası açılabilir.

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirsiniz.

Aşağıdaki Çalışmalar İlginizi Çekebilir

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Yüzde Sabit İz Durumunda Manevi Tazminat

Yüzde Sabit İz Durumunda Manevi Tazminat

Yüzde Sabit İz Durumunda Manevi Tazminat | Yüzde Sabit İz Manevi Tazminat | Tazminat Hukuku | Tazminat Avukatı | İzmir Hukuk Bürosu | İzmir Avukat | Efes Hukuk Bürosu

Yüzde Sabit İz Durumunda Manevi Tazminat Hakkında Yargıtay Kararlarını Derledik. İlgili kararlar incelendiğinde görülecek olduğu üzere yüzde meydana gelecek kalıcı bir iz, beden bütünlüğüne yönelik gerçekleştirilmiş kabul edilmekte olup; kişilik hakkı kapsamında meydana gelen zarar neticesinde tazminat talep edilebilmesi mümkündür.

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2019/2663 E., 2019/9878 K.

Davacılar, müşterek çocukları …’ in 17.6.2007 tarihinde babaannesi ile birlikte parkta gezmekte iken davalıya ait Tarçın isimli köpeğin saldırısına uğrayıp yaralandığını, konu hakkında Kadıköy 3. Sulh Ceza Mahkemesinin 2008/299 E. sayılı dosyasında dava açıldığını, olay nedeniyle küçüğün yüzünde sabit iz kaldığını ileri sürerek, küçük için 20.000 TL manevi tazminat ile anne ve baba için 10.000’er TL manevi tazminat ile davalının zarardan sorumlu olduğu gerekçesiyle 5.000 TL maddi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek, faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmişlerdir.

Davalı, köpeğin kendisine ait olduğunu, olay tarihinde köpeğin annesi tarafından parkta tasması ile gezdirildiğini, küçük çocuğun köpeğinin kuyruğuna basması sebebiyle olayın meydana geldiğini, olaydan dolayı kendisinin kusur ve sorumluluğunun bulunmadığını belirterek, davanın reddini dilemiştir. …Bunun yanında, davacılar dava dilekçesinde küçük … için 20.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuşlar, mahkemece yapılan yargılama sonucunda küçük lehine 2.000 TL manevi tazminat takdir edilmiştir.

Kural olarak hükmedilecek manevi tazminat miktarının belirlenmesi hakimin takdirindedir. Kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakim bu hakkını Türk Medeni Kanunu‘nun 4. maddesinde açıklanan hakkaniyet ilkesine uygun olarak kullanmalıdır.

Manevi tazminatın miktarı belirlenirken kişilik hakkına saldırı oluşturan eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranı, sıfatı, iştigal ettikleri makam ile diğer sosyal ve ekonomik durumları dikkate alınmalı, her olaya göre değişebilecek özel durum ve koşullar bulunabileceği gözetilerek, takdir hakkını etkileyebilecek nedenler karar yerinde denetime elverişli biçimde ve objektif olarak gösterilmelidir.

Manevi tazminat davaları sonucunda hükmedilecek para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirebilecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bu para bir ceza olmadığı gibi hükmedilecek manevi tazminatla bu malvarlığı zararlarının karşılanması da amaçlandığından tazminat miktarının onun amacına göre belirlenmesi gerekir. Bu nedenle, takdir edilecek miktar elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır.

Buna göre mahkemece, yukarıda açıklandığı şekilde, Adli Tıp Kurumu’nca yapılacak inceleme sonucunda küçüğün yüzünde sabit iz niteliğinde bir yaralanmanın oluştuğunun tespiti halinde, meydana gelen zararın ağırlığı karşısında, küçük lehine daha yüksek oranda bir manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bu husus da bozmayı gerektirmiştir.

Ayrıca ileride yapılması zorunlu olan estetik giderlerinin önceden istenmesi mümkündür. Davacılar küçüğün yüzündeki yaralanma nedeniyle uygun yaşa geldiğinde estetik ameliyat yaptırması gerektiğini bildirerek, bu giderin de davalıdan tahsilini talep etmiştir. Bu bağlamda, alınacak Adli Tıp Kurumu raporuna göre küçüğün yüzünde sabit iz kaldığının saptanması halinde estetik ameliyat giderlerinin uzman bilirkişiye hesaplatılarak, hüküm altına alınması gerekirken, mahkemece bu istemle ilgili inceleme yapılmaksızın eksik incelemeyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bu husus da hükmün bozulmasını gerektirmiştir.” gerekçeleriyle bozulmuştur.

Bozmaya uyan mahkemece yapılan yargılama neticesinde; maddi tazminat talebi HMK’nun 123. maddesi gereğince geri alındığından bu talebe ilişkin olarak karar verilmesine yer olmadığına, küçük … için 5.000,00 TL, anne Ayfer için 2.500,00 TL, baba … için 2.500,00 TL manevi tazminatın 17.06.2007 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, fazla talebin reddine, davalı vekili lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına karar verilmiş, hüküm süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No. 2010/4-77 Karar No. 2010/82

Dava, köpek ısırması sonucu yaralanan küçük Zeki’nin anne, babası olan davacıların kendi adlarına ve yaralanan Zeki adına manevi tazminat istemine ilişkin olup, yerel mahkeme ile Özel Daire arasında küçük Zeki’ye bir miktar manevi tazminata hükmedilmesi konusunda bir ihtilaf bulunmamaktadır.

Uyuşmazlık küçüğün anne ve babasına manevi tazminat hükmedilip hükmedilemeyeceği noktasındadır.

Bilindiği üzere, BK 49. maddede “Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir. Maddede belirtilen kişilik haklarına, kişinin yaşamı, sağlığı, beden ve ruhsal bütünlüğü gibi varlıkların tümü girmektedir. Kişinin duygu yaşantısı ve düşünce dünyası da kişisel varlıklar olup, yasa tarafından korunmuştur. Duygu yaşantısı da ruhsal uyum ve denge, ruhsal sükun, yakınlarla olan gönül bağlılığı, aile birliği kişisel varlıklardır. Manevi acılar verdirilmek yolu ile de ruhsal varlıklara saldırılmış olur. Kişisel değerlere saldırı yolu ile kişiye manevi acılar verdirmek kişinin ruhi varlığına ve sonuçta kişilik hakkına saldırıyı ortaya koyar. Bunun gibi, küçüğün kişilik hakları ihlal edildiği gibi suç niteliğindeki haksız eylemle çocuğunun ana babasının da kişilik hakları saldırıya uğramış olur. Çünkü bu eylem sonucu gerek küçüğün, gerekse ana babanın ruhsal dengeleri bozulacaktır.

Öte yandan BK 47. madde de düzenlenen “Hakim, hususi halleri nazara alarak cismani zarara düçar olan kimseye yahut adam öldüğü takdirde ölünün ailesine manevi zarar namiyle adalete muvafık tazminat verilmesine karar verebilir.” Hükmünden de anlaşılacağı üzere cismani zarara uğrayan kimseye manevi tazminat verilebilecektir. Doktrinde ve yerleşik içtihatlarda da belirtildiği gibi cismani zarar kavramına ruhi bütünlüğün ihlali, sinir bozukluğu veya hastalığı gibi haller gibi hallerin de girdiği, bir kimsenin cismani zarara maruz kalması sonucunda onun ana babası gibi çok yakınlarından birinin de aynı eylem nedeniyle hukuken korunan ruhi ve asabi sağlık bütünlüğü ağır bir şekilde haleldar olmuşsa bu durumda yansıma yolu ile değil doğrudan doğruya zarara maruz kalmasının söz konusu olduğu, çocuklarının yaralanması nedeniyle ana babanın manevi tazminat isteyebileceği kabul edilmiştir. Bu husus Hukuk Genel Kurulu’nun 26.4.1995 Tarih, 1995/11-122 esas, 430 Karar sayılı ilamında da belirtilmiştir.

Somut olaya gelince, davalılardan A. S.’na ait köpeğin davacı ana babanın müşterek çocuğu olan Zeki’yi ısırması sonucu küçüğün yüzünde sabit iz kalacak şekilde yaralandığı, dinlenen tanık beyanlarına göre yaraların ağrısından inlediği, uyuyamadığı, ana babasının gerek hastanede gerekse evde bu acıya tanık oldukları ve bundan dolayı üzüntü duydukları açıktır. Yerel mahkemece çocuğun yüzündeki izlerin estetik ameliyatla düzelebileceği belirtilmişse de, ameliyat riski dahi anne babanın üzüntüsünün derinliğini ifade eder. Normal yaşantıda dahi çocuğun düşmesi, bir tarafının kırılması gibi kazalar veya çocuğun hastanede tedavi görmesi sırasında yanında o ortamda kalması, acısını hissetmesi, yapılan bir iğnenin dahi acısı, anne babayı derinden etkilemekte, yaşam kalitesini ruhsal yönden düşürmektedir.

Kaldı ki eldeki davada köpeğin diş izlerinin çocuğun yüzünde sabit eser olarak kalacak olması, ona her baktıklarında aynı acıların da tekrarlanması sonucunu doğuracaktır.

Gerek BK 47. maddedeki cismani zarar kavramından, gerekse BK 49.maddedeki kişilik hakları kavramından yola çıkılsın, tüm bu olayların anne babada manevi zarar doğuracağı açık olduğundan, davacı anne ve baba da bir miktar manevi tazminata hak kazanacaktır.

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi E:2009/7006 K:2010/3708

Yerel mahkemece, Rıfat’ın yaralanmasının vücut bütünlüğünü bozmadığı, herhangi bir organının işlevini yitirmesine ya da zayıflamasına neden olmadığı belirtilerek davacılar Ümmühan ile Ramazan yönünden manevi tazminat isteme koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle, istemin reddine karar verilmiştir.

Kişilik hakları, kişinin yaşamı, sağlığı, vücut ve ruh bütünlüğü ile toplum içindeki yerini koruyan haklardır. Bunların fiziki, sosyal ve duygusal kişilik değerleri içerdiği gözetildiğinde, somut olaydaki duruma göre, davacının bir yakınının yaralanmasının sosyal ve duygusal kişilik değerler kapsamında olup olmadığı konusu üzerinde durulmak gerekir. Sosyal ve duygusal kişilik değerleri, kişinin toplum içindeki yeri, birlikte yaşadığı ailesi ve yakınlarının değer alanı içine giren haklardır. Bu haklar, doğrudan doğruya kişiliğe bağlı olmayan, özellikle aile hukuku içinde yer alan değerlerdir. Bu bağlamda Borçlar Yasası’nın 49. maddesindeki düzenleme gereğince, kişinin doğrudan kendisinin değil de karı, koca, ana, baba, çocuklar ve kardeşler gibi yakınlarının ağır yaralanması gibi somut olayın kendisine özgü ağırlığının ve özelliğinin zorunlu kıldığı olguların kanıtlanması durumunda, aile birliği içinde korunması gereken sosyal ve duygusal kişilik değerlerinin zarar gördüğünün kabul edilmesi gerekir. Dosyadaki bilgi ve belgeler ile davalının 765 sayılı Türk Ceza Yasası’nın 456/2. maddesi uyarınca kasten yaralama eylemi nedeniyle yargılanarak cezalandırıldığı ceza dosyası içeriğine göre; davalının, dava konusu olaydan önce aileler arasında yaşanan ve husumet oluşmasına neden olan olaylar üzerine, 22 yaşında olan davacılardan Rıfat’ı köy kahvesi önünde bıçakla vurarak göğüs bölgesinden yaraladığı; D… Adli Tıp Şubesi tarafından düzenlenen 04.06.2004 günlü raporda, adı geçenin yaşam tehlikesi geçirecek, 25 gün iş ve gücünden kalacak biçimde yaralandığı; olay yerinde bulunan kişilerin olaya müdahale ederek tarafları ayırdığı anlaşılmaktadır.

Olayın gelişim biçimi, yaralanmanın derecesi ve davalının eyleminin silahtan sayılan bıçak ile yaşamsal bölgeye yönelik olması gözetildiğinde, davacılardan anne Ümmühan ile baba Ramazan’ın sosyal ve duygusal kişilik değerlerinin zarar gördüğü kabul edilmelidir...

Dava konusu olayın oluş biçimi, yaralanmanın derecesi, eylemin silahtan sayılan bıçakla gerçekleştirilmiş olması ve yukarıdaki ilkeler gözetildiğinde, davacılardan Rıfat yararına takdir edilen manevi tazminat azdır. Daha üst düzeyde manevi tazminat takdir edilmek üzere manevi tazminat takdir olunmak üzere karar bozulmalıdır.

Yargıtay 4.Hukuk Dairesi Esas No: 2009/7547 Karar No: 2010/2134

Dosyadaki bilgi ve belgelerden, haklarında …Asliye Ceza Mahkemesinde kamu davası açılan davalılardan M… hakkında beraet kararı verildiği, diğer davalı M…’in ise, Ü…’e karşı gerçekleştirdiği etkili eylem suçundan dolayı cezalandırıldığı ve verilen cezanın kesinleştiği anlaşılmaktadır. Ceza dosyası arasında bulunan doktor raporuna göre davacılardan Ü…, olay nedeniyle yaşam tehlikesi geçirmeyecek, iş ve gücüne bir hafta engel olacak biçimde yaralanmıştır.

Diğer yandan, davacılardan Ü…, kendisinin yaralanması yanında, oğlu A…’in yaralanmasının üzüntüye neden olduğunu, olayın şokunu yaşadığını ileri sürerek, bu yüzden uğradığı manevi zararın da ödetilmesini istemiştir. Borçlar Yasası’nın 47. maddesi gereğince yargıç, olayın özelliğini gözeterek bedensel bir zarara uğrayan kişi yararına hak ve adalete uygun bir tutarda manevi tazminat takdir edebilir. Geçirilen ruhsal ve sinirsel sarsıntının da yukarıdaki maddede belirtilen bedensel zarar kapsamında olduğunun kabul edilmesi gerekir. Aynı zamanda anne olan davacılardan Ü…’in; oğlunun, gözü önünde, kasten adam öldürme derecesinde dövülmesi olayında, ruhsal ve sinirsel sarsıntı geçirdiğinin kabul edilmesi zorunludur.

Yerel mahkemece açıklanan olgular ve dava dilekçesindeki istemler gözetilerek, davacılardan Ü… yararına, kendisinin ve oğlunun yaralanmasından dolayı uygun bir tutarda manevi tazminat takdir edilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçe ile manevi tazminat isteminin tümden reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir. 

Detaylı bilgi veya sorularınız için bizim ile iletişim‘e geçebilirsiniz.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079