Yazar arşivleri: Av. Dilek Yavuz Uysal

Boşanmada Yargılama Usulü

Boşanmada Yargılama Usulü
Boşanmada Yargılama Usulü

Boşanmada Yargılama Usulü – İzmir Boşanma Avukatı

Boşanma davaları, tarafların boşanma, boşanmanın ferileri(velayet, tazminat, nafaka, çocukla kişisel ilişki) ziynet eşyaları ve mal paylaşımı gibi boşanmaya ilişkin tüm hususlar üzerinde anlaşıp anlaşamamalarına göre, anlaşmalı boşanma davası ve çekişmeli boşanma davası olarak ikiye ayrılmaktadır. Bu makalemizde boşanmada yargılama usulü ve işleyişi üzerinde duracağız.

Çekişmeli boşanma davasında yazılı yargılama esastır ve usul kuralları ile sürelere son derece özen gösterilmesi gerekmektedir. “Usul esasa mukaddemdir” sözünden hareketle, esasa ilişkin hususlar ileri sürülürken usule ilişkin kurallar asla gözden kaçırılmamalıdır.

a. Boşanmada Yargılama Usulü Aşamaları Nelerdir?

Boşanmada yargılama usulü TMK madde 184’de düzenlenmiştir. Bu usul dışında yargılama Hukuk Muhakemeleri Kanununa göre yapılmaktadır. Boşanmada yargılama usulü, yazılı yargılama şekilnde uygulanmaktadır. Bu usule göre de sırasıyla her iki taraf da iddialarını sunmak için mahkemeye ikişer adet dilekçe verir bu aşama, dilekçeler aşamasıdır.  Akabinde mahkeme her iki tarafı çağırıp ön inceleme duruşması yapar. Ön inceleme duruşması ile uyuşmazlık konuları tespit edilir bunlara ilişkin deliller toplanır. Ön inceleme duruşmasının tamamlanması ile tanıkların dinlendiği, delillerin tartışıldığı tahkikat duruşmaları yapılır. Bu duruşma sayıları tanık sayısına göre değişebilmektedir. Genel itibari ile boşanmada yargılama usulü bir duruşma günü içerisinde iki davacı iki davalı tanığı dinlenmesi şeklindedir. Tüm delillerin toplanmasının ardından, taraflara son kez diyeceklerinin sorulduğu sözlü yargılama yapılır, karar verilerek dava sonuçlandırılır.

b. Boşanmada Yargılama Usulü Farkları Nelerdir?

Diğer davalardan farklı olarak uygulanması gereken özel kurallar ise şunlardır;

▪️ Boşanmada yargılama usulü şeklinde hakime geniş takdir yetkisi verilmiştir. Hakim öncelikle dosya içerisinde bulunan fotoğraf, video vs. kayıtları, tanık beyanlarını ve diğer delilleri değerlendirerek iddia edilen olayların vicdanen yaşandığına kanaat getirmedikçe bu olayların yaşandığı ispatlanmış sayılmayacaktır. Bu ilke keyfi uygulanmayacaksa da iddia edilen vakalar ispat edilmiş olsa dahi hakim vicdanen ispat edildiğine kanaatte getirmezse davayı reddedebilecektir.

▪️Hukuk yargılamasında kesin delil niteliğinde olan yemin deliline boşanma davalarında başvurulamamaktadır. Hakim ya da taraflar, taraflara bir vakanın meydana gelip gelmediği konusunda yemin öneremez.

▪️Hukuk yargılamasında kabul beyanı davayı sonlandıran bir işlemdir. Ancak boşanma davalarında hakim, tarafların iddia edilen olayların yaşandığını kabul etmesi durumunda bu kabul beyanı ile bağlı değildir. Hakim bu beyanı diğer delillerle birlikte değerlendirecektir.

▪️Hakim burada öne sürülen iddiaları deliller kapsamında objektif esaslara göre dosyanın içeriğine aykırı olmayacak şekilde kimsenin etkisi altında kalmaksızın serbestçe değerlendirecektir.

▪️Boşanmanın ferileri velayet, tazminat ve nafakaya ilişkin ikincil hususlardır. Bu hususlarda anlaşılması durumunda bu anlaşmanın hakim onayına sunulması ve hakimin bu anlaşmayı onaylaması gerekmektedir.

▪️Kural olarak duruşmalar alenidir. Ancak TMK madde 184/6 uyarınca şayet taraflardan birisi duruşmanın gizli yapılmasını talep ederse hakim bu doğrultuda duruşmanın gizli yapılmasına karar verebilir. Bu durum medeni usul hukukunda aleniyet ilkesinin bir istisnasını oluşturmaktadır.

Kanunu inceleyecek olursak: TMK madde 184:

 “Boşanmada yargılama, aşağıdaki kurallar saklı kalmak üzere Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa tâbidir:

1. Hâkim, boşanma veya ayrılık davasının dayandığı olguların varlığına vicdanen kanaat getirmedikçe, bunları ispatlanmış sayamaz.

2. Hâkim, bu olgular hakkında gerek re’sen, gerek istem üzerine taraflara yemin öneremez.

3. Tarafların bu konudaki her türlü ikrarları hâkimi bağlamaz.

4. Hâkim, kanıtları serbestçe takdir eder.

5. Boşanma veya ayrılığın fer’î sonuçlarına ilişkin anlaşmalar, hâkim tarafından onaylanmadıkça geçerli olmaz.

6. Hâkim, taraflardan birinin istemi üzerine duruşmanın gizli yapılmasına karar verebilir.”

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2014/21165k. 2015/9882t. 12.5.2015

“Mahkemece davalı kadına duruşmaya gelip, sorulan sorulara cevap vermediği takdirde başka bir erkekle olan ilişkisini kabul edeceği belirtilerek isticvap davetiyesi çıkarılmış, davalı kadının davetiye tebliğine rağmen gelmemesi sebebiyle bu ilişkinin varlığı kabul edilerek boşanmaya karar verilmiştir. Boşanma davalarında tarafların ikrarı hakimi bağlamaz (TMK. m. 184/3). Açıklanan sebeple bu şekilde isticvap davetiyesi çıkarılması da usul hükümlerine göre doğru değildir.”

Benzer ilginizi çekebilecek yazılarımız;

İzmir Boşanma Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Vasinin Görevleri Nelerdir?

Vasinin Görevleri Nelerdir? – İzmir Avukat

Vasi, en basit tanımı ile velayet altında bulunmayan küçüklerin, sulh hukuk mahkemesi tarafından alınan karar ile kısıtlanmış kişilerin, bir yıl ve daha uzun süre hapis cezası almış kişilerin mal varlığını ve kişilik haklarını korumak ve yönetmek amacı ile atanan kişidir. Bu durumda kişinin tek başına vasinin onayı veya icazeti olmadan yaptığı işlemler geçersizdir ve bu durumda iyiniyetli üçüncü kişilerin dahi iyi niyeti korunmaz. Yargıtay da sık sık kararlarında bu durumu dile getirmektedir. Vesayet ilişkisi kanunda gözetilen bazı hallerde mahkeme tarafından re’sen gözetilirken bazı hallerde başvuru ile mahkeme atamaktadır.

Vasi kanunda öngörülen vesayet organlarından biridir. Türk Medeni Kanunu’na göre vesayet organları vesayet daireleri ile vasi ve kayyımlardır. Vasi, kural olarak iki yıl için atanır. Vesayet makamı, bu süreyi her defasında ikişer yıl uzatabilir. Dört yıl dolunca vasi, vasilikten kaçınma hakkını kullanabilir. Vasi olan kişinin, Sulh hukuk mahkemesince atanan kişinin görev ve sorumlulukları yerine getirmesi gerekmektedir. Vasinin görevleri başlığı altında hukuki ve sosyal olarak vesayet altına alınan kişilerin korunması ve hukuki haklarını kullanabilmesi için birden çok madde sıralamak mümkündür.

Vasinin Görevleri Nelerdir?

Vasi olarak atanan kişinin en önemli görevi vesayeti altındaki kişinin menfaatlerini korumaktır.

Vasi tayin edilen kişi vesayet altında bulunan kişinin mal varlığı ile ilgili bir kayıt defteri tutmak zorundadır. Eğer kişinin herhangi bir mal varlığı bulunmuyorsa defter tutulma zorunluluğu yoktur. Vasinin görevlerinden biri yılda en az bir kez vesayet makamına bilgi vermektir.

Vasi Bazı Görevlerini Yerine Getirirken Mutlak Süratte Vesayet Makamından İzin Almak Zorundadır. Bu Görevler;

  1. Taşınmazların alım ve satımı,
  2. Vesayet altındaki kişinin borç verme borç alma, sahibi olduğu bir eşyanın bir kişiye ödünç verilmesi, Çek veya senetle borçlanma, kira sözleşmesi yapma, miras paylaşılması ve miras devri, hayat sigortası yaptırma,
  3. Vesayet altındaki kişinin eğitim, bakım ve sağlık kurumlarından herhangi birine yerleştirilmesi,
  4. Vesayet altındaki kişinin yerleşim yerinin değiştirilmesidir.

Vasi Bazı Durumlarda Vesayet Makamının İzniyle Beraber Denetim Makamından Da İzin Almak Zorundadır. Bu Durumlar;

  1. Vasisi olduğu kişinin evlat edinilmesi,
  2. Bir ülkeye ait vatandaşlığa giriş ve çıkış,
  3. Miras kabulü ya da miras reddinin yapılması,
  4. Vesayet altındaki küçüğün ergin sayılmasıdır.

Vasinin Görevleri Detaylı Olarak İncelenecek Olursa :

Defter Tutma :Vasiliğe atanma kararının kesinleşmesi üzerine vasi ile vesayet makamının görevlendireceği bir kişi tarafından ilk olarak derhal yönetilecek malvarlığının defteri tutulur. Vesayet altındaki kişi ayırt etme gücüne sahipse defter tutulurken hazır bulundurulur. Koşullar gerektirdiği takdirde denetim makamı, vasi ve vesayet makamının isteği üzerine vesayet altındaki kişinin malvarlığının resmî defterinin tutulmasına karar verebilir. Bu defter, mirastaki resmî defterin alacaklılara karşı doğurduğu sonuçları doğurur ve oradaki usul uyarınca tutulur.

Değerli Şeylerin Saklanması :Kıymetli evrak, değerli eşya, önemli belge ve benzerleri, malvarlığının yönetimi bakımından bir sakınca yoksa vesayet makamının gözetimi altında güvenli bir yere konulur.

Taşınırların Satılması : Vasinin görevlerinden biri de vesayet altındaki kişinin menfaati gerektirirse değerli şeylerin dışındaki taşınırlar, vesayet makamının vereceği talimat uyarınca, açık artırma ile sattırılmasıdır. Hâkim, özel durumları taşınırın niteliğini veya değerinin azlığını göz önüne alarak pazarlıkla satışa da karar verebilir. Vesayet altındaki kişinin kendisi veya ailesi için özel bir değer taşıyan şeyler zorunluluk olmadıkça satılamaz. Yine aynı şekilde özel tüketim vergisinden muaf (ÖTV) araç alınması sıkça karşımıza çıkmaktadır. Engelli veya kısıtlı bireylerin yakınları bu haktan yararlanmaktadırlar. 5 yıl sonunda ÖTV’den muaf şekilde satılabilecek bu araçlar için Mahkeme’den yani vesayet makamından izin almak gerekecektir.   Yani engelli aracı satışı için mahkemeden izin alınması ve mahkemenin belirleyeceği usulde satış yapılması yasal bir zorunluluktur. Ayrıca araç satışı yapıldıktan sonra tahsil edilen araç bedeli de kısıtlı kişinin mal varlığında kalacak ve yakınları tarafından serbestçe kullanılamayacaktır.

Paraların Yatırılması : Vesayet altındaki kişinin kendisi veya malvarlığının yönetimi için gerekli olmayan paralar, faiz getirmek üzere, vesayet makamı tarafından belirlenen millî bir bankaya yatırılır veya Hazine tarafından çıkarılan menkul kıymetlere çevrilir. Paranın yatırılmasını bir aydan fazla geciktiren vasi, faiz kaybını ödemekle yükümlüdür.

Ticarî Ve Sınaî İşletmeler: Vesayet altındaki kişinin malvarlığı içinde ticarî, sınaî veya benzeri bir işletme varsa; vesayet makamı, bunların işletilmesinin devamı veya tasfiyesi için gerekli talimatı verir.

Taşınmazların Satılması: Taşınmazların satışı, vesayet makamının talimatı uyarınca ve ancak vesayet altındaki kişinin menfaati gerekli kıldığı hâllerde mümkündür. Satış, vesayet makamının bu iş için görevlendireceği bir kişi tarafından vasi de hazır olduğu hâlde açık artırmayla yapılır ve ihale vesayet makamının onamasıyla tamam olur; onamaya ilişkin kararın ihale gününden başlayarak on gün içinde verilmesi gerekir. Ancak denetim makamı, istisnaî olarak özel durumları, taşınmazın niteliğini veya değerinin azlığını göz önüne alarak pazarlıkla satışa da karar verebilir.

Özen Yükümlülüğü: Vasinin görevlerinden biri, vesayet altına alınan kişinin bakımı ve eğitimi için gereken önlemleri almaktır.  Koruma amacıyla özgürlüğün kısıtlanması , küçüklerin koruma amacıyla bir kuruma yerleştirilmesine vasinin başvurusu üzerine vesayet makamı veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde bizzat vasi karar verir ve durumu derhâl vesayet makamına bildirir. Bunun dışında usul ve yetkiyle ilgili konularda kısıtlı olsun veya olmasın erginlerin korunması amacıyla özgürlüklerinin kısıtlanmasına ilişkin hükümler uygulanır. Vasi, kısıtlıyı korumak ve bütün kişisel işlerinde ona yardım etmekle yükümlüdür. Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde vasi, koruma amacıyla özgürlüğün kısıtlanmasına ilişkin hükümlere göre kısıtlıyı bir kuruma yerleştirebilir veya orada alıkoyabilir ve durumu derhal vesayet makamına bildirir.

Temsil Yükümlülüğü:  Vesayet dairelerinin yetkilerine ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla vasi, vesayet altındaki kişiyi bütün hukukî işlemlerinde temsil eder. Vesayet altındaki kişi adına kefil olmak, vakıf kurmak ve önemli bağışlarda bulunmak yasaktır. Vesayet altındaki kişi görüşlerini oluşturma ve açıklama yeteneğine sahipse, vasi önemli işlerde karar vermeden önce olanak ölçüsünde, onun görüşünü almakla yükümlüdür. Vesayet altındaki kişinin işi uygun bulmuş olması vasiyi sorumluluktan kurtarmaz.

Meslek veya Sanat : Vesayet altındaki kişiye vesayet makamı tarafından bir meslek veya sanatın yürütülmesi için izin verilmiş ise, o kişi bununla ilgili her türlü olağan işlemleri yapmaya yetkilidir ve bu tür işlemlerden dolayı bütün malvarlığı ile sorumludur.

Yönetim Ve Hesap Tutma Yükümlülüğü:  Vasi, vesayet altındaki kişinin malvarlığını iyi bir yönetici gibi özenle yönetmek zorundadır. Vasi, yönetimle ilgili hesap tutmak ve vesayet makamının belirlediği tarihlerde ve her halde yılda bir defa hesabı onun incelemesine sunmakla yükümlüdür. Vesayet altındaki kişi görüşlerini oluşturma ve açıklama yeteneğine sahip ise, hesabın hâkim tarafından incelenmesi sırasında olanak ölçüsünde hazır bulundurulur. Vesayet altındaki kişi, kendi tasarrufuna bırakılmış olan mallar ile vasinin izniyle çalışarak kazandığı malları serbestçe yönetir ve kullanır.

Vasilik Görevinden Alınma

Bazı durumlarda vasinin görevleri sona erer. Ayırt etme gücüne sahip olan vesayet altındaki kişi veya her ilgili, vasinin görevden alınmasını isteyebilir. Vasi atamada olduğu gibi vasinin görevden alınması görevi vesayet makamına aittir. Vasinin görevini yapmakta yetersizliği sebebiyle vesayet altındaki kişinin menfaatleri tehlikeye düşerse, vesayet makamı kusuru olmasa bile vasiyi görevden alabilir. Görevden alınmayı gerektiren sebebin varlığını başka bir yoldan öğrenen vesayet makamı, vasiyi re’sen görevden almakla yükümlüdür.

TMK’nın 483.maddesine göre vasinin görevden alınma nedenleri;

1. Görevini ağır surette savsaklaması,

2. Yetkilerini kötüye kullanması,

3. Güveni sarsıcı davranışlarda bulunması,

4. Borç ödemede acze düşmesi

5. Araştırma ve uyarıdır. Başvuru üzerine veya resen harekete geçen vesayet makamı TMK’nın 484. maddesine göre görevden alma işleminden önce, gerekli araştırmayı yapmalı ve vasiyi dinlemelidir. Ancak yaptığı araştırmadan sonra ağır olmayan hallerde görevden almak yerine vasiye görevden alınacağı konusunda uyarıda bulunulur.

Gecikmesinde tehlike bulunan hallerde vasiye geçici olarak işten el çektirilip bir kayyım atanabileceği gibi; gerekirse muhtemel zararı göz önünde bulundurarak vasinin mallarına ihtiyati haciz koyabilir ve tutuklanması da istenebilir. Görevden almak ve uyarıda bulunmanın tanı sıra, vesayet altındaki kişinin korunması için gerekli diğer önlemler de alınmaktadır.

Görevi sona eren vasi, yönetimle ilgili son raporu ve kesin hesabı vesayet makamına vermekle yükümlü olduğu gibi; malvarlığını vesayet altındaki kişiye, mirasçılarına veya yeni vasiye teslim edilmek üzere hazır bulundurmak zorundadır. Son rapor ve kesin hesap belli zamanlarda verilen rapor ve hesaplar gibi vesayet makamı tarafından incelenir ve onaylanır. Son rapor ve kesin hesap onaylandıktan ve malvarlığı vesayet altındaki kişiye, mirasçılarına veya yeni vasiye teslim edildikten sonra, vesayet makamı vasinin görevinin sona erdiğine karar verir. Vesayet makamı, son rapor ve kesin hesabın onaylanması veya reddi konusundaki kararı ile birlikte kesin hesabı vesayet altındaki kişiye, mirasçılarına veya yeni vasiye, tazminat davası açma hakları bulunduğunu da belirtmek suretiyle tebliğ eder. Bu tebliğde vasinin görevine son verildiği de belirtilir.

Vasinin Görevleri İle İlgili Yargıtay Kararları

(Yargıtay 18. Hukuk Dairesi E. 2015/7092 K. 2016/1757 T. 9.2.2016)

“…4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 483. maddesi; vasinin görevini ağır surette savsaklaması, yetkilerini kötüye kullanması veya güven sarsıcı davranışlarda bulunması ya da borç ödemeden acze düşmesi halinde vesayet makamınca görevden alınacağını, 488. maddesi de; vesayet makamının kararlarına karşı 10 gün içerisinde denetim makamına itiraz edilebileceğini hükme bağlamıştır. Aynı Kanunun 397. maddesinde belirtilen denetim makamı görevi ise asliye hukuk mahkemesine aittir. Vasinin görevden alınıp yeni vasi atanmasına yönelik vesayet makamı kararlarına karşı temyiz yoluna başvurulamayacağından…”

(Yargıtay 2. Hukuk Dairesi E. 2005/12717 K. 2005/15257 T. 3.6.2005)

…Kısıtlı, vesayet makamına verdiği dilekçesi ile aynı zamanda hakkın da verilmiş bulunan kısıtlama kararının Türk Medeni Kanununun 474. maddesi gereğince kaldırılmasını da istemiştir. Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı yüzünden kısıtlanmış kişi üzerindeki vesayetin kaldırılmasına, ancak kısıt lama sebebinin ortadan kalkmış olduğunun resmi sağlık kurulu raporu ile belirlenmesi halinde karar verilebilir. (TMK 474) Bu bakımdan kısıtlının bu talebinin, duruşmalı incelenmesi ve kısıtlama sebebinin ortadan kalkıp kalkmadığının resmi sağlık kurulu raporu ile belirlenmesi ve hasıl olacak sonuç uyarınca olumlu-olumsuz karar verilmesi gerekirken…”

(Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 1999/2617 E. 1999/4992 K. )

Vasinin Türk Medeni Kanunun Velayet ve Miras Hükümlerinin Uygulanmasına Dair Tüzüğün 21. ve müteakip maddelerinde gösterilen süreler içinde hesap verme yükümlülüğünü yerine getirmesi gerekir. Aksi takdirde Medeni Kanunun 427. Maddesindeki (4721 sayılı Medeni Kanun’a göre 483. Madde) şartlar oluşacağından vasinin azline karar verilmesi gerekir.” Denilerek bu süre içerisinde hesap veremeyen vasinin azledilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.

(Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 30.11.2005 tarihli 2005/13065 E. 2005/16632 K.)

“… İlgililer, vesayet makamının kararlarına karşı, tebliğ gününden başlayarak on gün içinde denetim makamına itiraz edebilirler. Denetim makamı, gerektiğinde duruşmada yaparak bu itirazları karara bağlar. Denetim makamının kararı kesin niteliktedir.” şeklinde denetim makamının kararlarının kesinliği kabul edilmiştir.

Benzer ilginizi çekebilecek yazılarımız;

İzmir Boşanma Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Vasi Tayini Gerektiren Durumlar

Vasi Tayini Gerektiren Durumlar – İzmir Avukat

Vasi, kısıtlıların veya velisi olmayan küçüklerin menfaatlerini korumak üzere mahkemenin tayin ettiği kişidir. Mahkeme genelde vesayet altına alınacak kişinin eşini, yakınını veya onların seçeceği kişiyi vasi tayin eder. Vasi, kişinin hak ve menfaatlerini koruma yükümlülüğüyle onların adına hukuki işlemler yapmakla, haklarını korumakla yükümlüdür.

Vasi tayini gerektiren durumlar ise kanunda belirtilmiştir. Buna göre: 18 yaşından küçük olup kimsenin velayeti altında olmayan, (Türk Medeni Kanunu’na göre velayet altında bulunmayan her küçük vesayet altına alınır.) Akıl hastalığı ya da akıl zayıflığı olan kişiler, alkol ya da uyuşturucu bağımlısı olan, kötü yaşam tarzına sahip ve mal varlığını kötüye kullanan kişiler, bir yıl ve üzeri bir sürede özgürlüğü kısıtlayıcı cezaya mahkum olmuş kişiler, kişinin isteği üzerine olmak şartıyla yaşlılık, engellilik ve ağır hastalığı olanlar vesayet altına alınacak kişiler olarak belirlenmiştir. Bazı durumlarda da mahkeme tarafından kişiye kısıtlılık kararı verilebilir. Bu kararı mahkeme re’sen alabileceği gibi kişinin talebi üzerine kısıtlılık kararı alabilir. Bu haller de yine kanunda sayılıdır. İnceleyecek olursak:

1. Akıl Hastalığı Veya Akıl Zayıflığı Sebebi İle Vasi Tayini Gerektiren Durumlar

TMK’nın 405/1. maddesine göre; “Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı sebebiyle işlerini göremeyen veya korunması ve bakımı için kendisine sürekli yardım gereken ya da başkalarının güvenliğini tehlikeye sokan her ergin kısıtlanır.” denmektedir. Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı nedenleriyle kısıtlamaya karar verilebilmesi için akıl hastalığı veya akıl zayıflığının resmi sağlık kurulu raporu kanıtlanmış olması koşuldur. Hâkim, kısıtlamaya ilişkin karar vermeden önce, kurul raporunu göz önünde tutarak kısıtlanması istenilen kişiyi dinleyebilir.

Söz konusu kanuna göre kişinin sadece akıl hastası veya akıl zayıflığı olması kısıtlama kararı için tek başına yeterli olmamakta ayrıca kişinin akıl hastalığı veya zayıflığı yönünden işlerini görememesi veya koruma ve bakım için başka birine ihtiyaç duyması ya da söz konusu durum yüzünden başkalarının güvenliğini tehlikeye sokması gerekir.

2. Savurganlık, Alkol Veya Uyuşturucu Madde Bağımlılığı, Kötü Yaşama Tarzı, Kötü Yönetim Sebebi İle Vasi Tayini Gerektiren Durumlar

Türk Medeni Kanunu’na göre Savurganlığı, alkol veya uyuşturucu Madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı veya malvarlığını kötü yönetmesi sebebiyle kendisini veya ailesini darlık veya yoksulluğa düşürme tehlikesine yol açan ve bu yüzden devamlı korunmaya ve bakıma muhtaç olan ya da başkalarının güvenliğini tehdit eden her ergin kısıtlanır.

Söz konusu kanuna göre yine kişinin savurganlığı, alkol veya uyuşturucu madde kullanımı ya da malvarlığını kötü yönetmesi tek başına kısıtlılık kararı verilmesi için gereken şart değildir. Ayrıca kişinin bu yaşam biçimi yüzünden kendisini veya ailesini darlığa, yoksulluğa düşürme tehlikesi bulunmalıdır.

TMK madde 409’a göre, bir kimse dinlenilmeden savurganlığı, malvarlığının kötü yönetimi sebebiyle kısıtlanamaz. Görüldüğü üzere TMK’nın emredici hükmü gereği savurganlık ya da malvarlığının kötü yönetimi nedeniyle kısıtlı adayı dinlenmeden bu kişi hakkında kısıtlama kararı verilemez.

3. Özgürlüğü Bağlayıcı Ceza Sonucu Vasi Tayini Gerektiren Durumlar

Ceza mahkûmiyetinin önemli sonuçlarından biri, kişiyi maruz bıraktığı kısıtlılık hâlidir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 407. maddesine göre, bir yıl veya daha fazla süreli bir hapis cezasına mahkûm edilmiş olan her ergin kısıtlanır. Kısıtlama; ergin olan ve velayet altında bulunmayan bir kişinin fiil ehliyetinin, kanunda yer alan sebeplere dayalı olarak, mahkeme kararıyla sınırlandırılmasıdır. Kısıtlama kararı tam ehliyetli kişinin ehliyetini sınırlandırır ve onu sınırlı ehliyetsiz hâle getirir. Bir yıl veya daha uzun süreli bir hapis cezasına mahkûm edilmiş olan erginlerin kısıtlanmalarının temelinde, onları ceza infaz kurumlarında bulundukları sırada denetim altında tutmak ve yine bu sırada onların maddi ve manevi çıkarlarını korumak gayeleri yatmaktadır. Bir yıl veya daha fazla hapis cezasına mahkum olmak kısıtlama sebebidir. Hangi cezadan olursa olsun bir yıldan fazla özgürlüğü bağlayıcı bir ceza alınması sonucu kişinin fiil ehliyeti kısıtlanır.

4. İstek Üzerine Vasi Tayini Gerektiren Durumlar

Yaşlılığı, engelliliği, deneyimsizliği veya ağır hastalığı sebebiyle işlerini gerektiği gibi yönetemediğini ispat eden her ergin mahkemeden hakkında kısıtlama kararının alınmasını isteyebilir. (Yaşlılarda ve özellikle alzheimer, demans gibi hastalıklara sahip olduklarında başkalarına muhtaç ve kendi işlerini gereği gibi yönetemediği zaman kısıtlanması talepli dava açılabilir. Mahkeme tarafından kişinin kısıtlanmasına dair gerek olup olmadığına dair değerlendirme yapılacak ve tam teşekküllü bir hastaneden sağlık kurulu raporu alınması talebinde bulunacaktır.)

Vasi tayini gerektiren durumlarda, kanunun ilgili hükümlerine göre vesayet altına alınması istenen kişinin dinlenilmesine, sağlık raporu alınmasına karar verilir. Kısıtlama kararı, kesinleşince hemen kısıtlının yerleşim yeri ile nüfusa kayıtlı olduğu yerde ilân olunur.

Vasi Tayini Gerektiren Durumlar İlgili Yargıtay Kararları :

(Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2016/8231 Esas, 2017/13790 Karar) :

Aile mahkemesi sıfatıyla görülen boşanma davasında karar verilmiş, hüküm davalı erkek tarafından temyiz edilmiştir. Yargıtay tarafından gerçekleştirilen dosya incelemesinde davalının ağır ceza mahkemesinde uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçundan 8 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiğini tespit etmiştir. İlgili karar kesinleşmiş olduğundan cezaevinde hükümlü olduğu anlaşılmıştır. Türk Medeni Kanunu’nun 407. maddesine göre 1 yıl veya uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı cezaya mahkum olan erginin kısıtlanır hükmünü haiz olduğundan davalıyı temsil etmek üzere vasi atanması için vesayet makamına ihbarda bulunulması gerektiği belirtilmiştir. Mahkemenin usule aykırı olması nedeniyle bozma yönünde karar verilmiştir.

(Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2016/1035 Esas, 2017/5510 Karar)

Taraflar arasında dava görülmüş, mahkeme tarafından kurulan hükme karşılık davalı kadın tarafından temyiz başvurusunda bulunulmuştur. Mahkeme tarafından hastaneden alınan raporda davalı kadının sınır zekası düzeyinde zekasının bulunduğu ve herhangi bir akıl hastalığı olmadığından vasi tayini gerekmediği belirtildiği, yasal danışmanın uygun olduğuna dair karar verildiği tespit edilmiştir. Yargıtay, mahkemenin kurmuş olduğu hükmü hukuka aykırı olduğunu tespit etmiştir. Davalı kadına yasal danışman atanması için süre verilmeden, yasal danışman atanmasına ilişkin karar dosyaya alınmadan verilen hüküm hakkında bozma kararı vermiştir.

(Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2017/1280 Esas, 2017/5315 Karar)

Büyükbaba, torunun annesine karşı dava açmış, çocuğa sert davrandığını ve velayetinin kaldırılarak vasi olarak kendisinin atanmasına karar verilmesini, verilmez ise çocukla arasında kişisel ilişki tesis edilmesi talebinde bulunmuştur. Mahkeme tarafından dava reddedilmiş, karara karşılık davacı tarafından temyiz başvurusunda bulunulmuştur. Yargıtay, mahkeme tarafından çocuk ile anne arasında menfaat çatışması olması nedeniyle çocukları davada temsil etmek amacıyla kayyım atanması için yetkili vesayet makamına ihbarda bulunması gerektiğini belirtmiştir. Kayyımın delillerinin toplanması ve tüm delillerle birlikte değerlendirilmesi hasıl olduğu belirterek eksik hasım ve eksik inceleme ile kurulması nedeniyle bozma karar verilmiştir.

Benzer ilginizi çekebilecek yazılarımız;

İzmir Boşanma Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Çekin İptali Davası

Çekin İptali Davası

Çekin İptali Davası – İzmir Avukat

Çek Nedir?

Çek, ticari hayatta sıkça kullanılan, yeni girişimcilerin de tahsilat ve ödeme işlemlerini düzenlemek için yararlanabileceği bir evraktır. Kısacası çek sık kullanılan bir ödeme aracıdır.

Zayi Ne Demek?

Çekin zayi olması, çekin kullanılamaz hale gelmesi veya çek sahibinin iradesi dışında elden çıkması anlamına gelmektedir. Örneğin, çekin kaybolması, çekin çalınması, gasp edilmesi, çekin yanması, çekin yırtılması, içeriğinin okunamayacak derecede zarar görmesi, sel ve deprem gibi doğal afetler sonucunda çekin yok olması gibi durumlarda çekin zayi olması söz konusudur.

 Zayi Halinde Başvurulabilecek Kanuni Yollar

Çekin zayi olması halinde iptal edilmesine ilişkin başvurulabilecek kanuni yollar, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu(“TTK” ’nın) 818/1-s maddesinin açık yollamasıyla poliçenin iptaline aynı Kanun’un 757 ilâ 763. maddeleri ile 764/1. maddesinde yer verilen kurallardır.

1. Çekin İptali Davası Açılması: İradesi dışında çeki elinden çıkan lehtar veya cirantaların başvurabileceği ilk yol, TTK’nın 757. maddesinde öngörülen ödeme veya hamilin yerleşim yerindeki asliye ticaret mahkemesi nezdinde çekin iptali için dava açılmasıdır.

2. Çekin İstirdadını İsteme Davası Açılması: Çekin zayi olması halinde eğer çeki elinde bulunduran kişi biliniyorsa bu kişiye karşı çekin iadesi (istirdat) davası açılabilir.

3. Menfi Tespit Davası Açılması: İptal davası ve ödeme yasağına ilişkin dava açma hakkı bulunmayan keşidecinin başvurabileceği en önemli hukuksal yollardan birisi, menfi tespit davası açmaktır. Söz konusu davada, keşideci ancak çeki kötü niyetli olarak ele geçiren (bilerek borçlunun zararına hareket eden) hamile karşı borcunun bulunmadığının tespitini isteyebilir. 

4. Çekten Cayma : Çek elinden rızası hilafına çıkan keşidecinin sahip olduğu haklardan birisi de TTK’nın 799. maddesinde düzenlenen çekten cayma kurumudur. Buna göre, çek elinden rızası dışında çıkan keşideci, çekin ibraz süresi geçtikten sonra çekten cayabilir.

5. Çeki Haksız Olarak Ele Geçirenler Hakkında Suç Duyurusunda Bulunma: Uygulamada, çekin özellikle çalınma veya kaybolması gibi durumlarda çek elinden çıkan kişi tarafından faillerin bulunması amacıyla Cumhuriyet Savcılıklarına suç duyurusunda bulunulmakta ve bu suç duyurusu açılacak çek iptali davalarında bir delil olarak kullanılmaktadır.

Çekin İptali Davası

İradesi dışında çeki elinden çıkan lehtar veya cirantaların başvurabileceği ilk yol, TTK’nın 757. maddesinde öngörülen ödeme veya hamilin yerleşim yerindeki asliye ticaret mahkemesi nezdinde çekin iptali için dava açılmasıdır. Madde metnindeki çek (poliçe) elinden kişinin dava açabileceği şeklindeki ibareden keşidecinin de mahkemeye başvuruda bulunabileceği gibi bir anlam çıkmakta ise de Yargıtay, keşidecinin çekin iptali davası açamayacağına karar vermektedir. Ancak, Yargıtay bu gibi hallerde keşidecinin menfi tespit davası açma hakkının bulunduğunu da ifade etmektedir.

Çekin kaybolması, çalınması, gasp edilmesi gibi hallerden kaynaklı iptal davalarında, çekin 3. kişilerin eline geçmesi ve bankaya ibraz edilmesi tehlikesi bulunduğundan dolayı, bu gibi hallerde iptal davasında TTK’nın 757/1. maddesi uyarınca, muhatap bankanın çeki ödemekten men edilmesi de ihtiyati tedbir olarak istenmelidir. Madde metninde ödeme yasağı tedbirine hükmedilmesi için teminat yatırılması gerektiğine ilişkin açık bir hüküm bulunmamakla birlikte, uygulamada mahkemelerce çek bedelinin %5 ile %15’i arasında değişen miktarlarda teminat yatırılması istenmektedir. Buna karşılık, çekin yanma, yırtılma gibi sebeplerle zayi olması halinde çekin 3. kişilerin eline geçme ihtimali bulunmadığından bu gibi durumlarda mahkemeden ödeme yasağı talep edilmesine gerek olmayacaktır. Mahkemece ödeme yasağına hükmedilmiş ve bu karar keşideciye tebliğ olunmasına rağmen hamile ödemede bulunan keşideci, TTK m. 646/2 gereği, hile veya ağır kusuru nedeniyle borcundan kurtulmuş sayılmayacağından iptal kararı hamiline tekrardan ifada bulunmak zorunda kalacaktır.  Kaldı ki, ödeme yasağı kararı verilmemiş olsa dahi borçlu, hileli veya ağır kusurlu bir şekilde üçüncü kişiye ödemede bulunursa, karar hamiline haksız fiil hükümlerine göre ödemede bulunmak zorundadır. Ödeme yasağı kararının tebliğinden sonra ödemede bulunan muhatap bankanın sorumluluğu doğacaktır ve muhatap banka, haksız fiil hükümlerine göre (TBK m. 49 vd.) sorumlu olacaktır. TTK’nın 759/1. maddesinin açık hükmü uyarınca, iptal davası ancak çeki eline geçiren kişinin bilinmemesi halinde açılabilir. Bu nedenle, dava hasımsız olarak açılmalıdır.

İptal davası açma yolunun seçilmesiyle birlikte vadesi gelmemiş olsa da ihtiyati bir tedbir olarak çeke ilişkin ödeme yasağı konulması talep edilmelidir. Uygulamada mahkemeler tarafından çeke ilişkin ödeme yasağı koymak için çek değerinin %15 oranında teminat talep edilmektedir. Alınacak tedbir kararıyla birlikte ilk aşamada çeke ilişkin risk ortadan kalkacaktır. Dava sonucunda da mahkeme tarafından çekin iptaline karar verildiğinde çek artık resmen iptal edilmiş olacaktır. Dava açılmaya karar verilmesi halinde çekin vade tarihi gelmeden işbu dava açılmalıdır. Vade tarihi geçen çeke ilişkin iptal davası açıldığında ödeme yasağına ilişkin bir tedbir kararı alınması mümkün olmayacak ve dava sonuçlanıp çek iptal edilene kadar risk devam edecektir. Uygulamada çek iptal davası masraflı bir yol olarak gözükse de hak sahibine tam koruma sağlaması sebebiyle çok daha fazla tercih edilmektedir. Ayrıca belirtmek gerekir ki, hasımsız olarak açılan çek iptal davası sonrasında mahkeme tarafından Ticaret Sicili Gazetesi’nde çekin kayıp olduğuna ilişkin ilanlar yayınlanır. İlandan önce veya sonra iptal kararı verilmeden bahse konu kayıp çek mahkemeye sunulursa ya da sunulmasa bile çeki elinde bulunduran kişi ortaya çıkarsa, dava istirdat davasına dönüşür ve mahkeme tarafından davacıya istirdat davası açması için süre verilir.

Çekin İptali Davasının Hukuki Sonuçları

Çekin iptali davası ile ilk olarak, iptal kararını alan kişinin hak sahipliğinin teşhisine imkan tanımasıdır. İptal kararı alan davacı, çek olmadan hakkını talep edebilme veya yeni bir çek verilmesini talep etme hakkına kavuşur. Bununla birlikte, iptal davası bir tespit davası niteliğini haiz olduğundan sadece senedin zayi olduğunu tespit eder. Dolayısıyla ortada bir eda davası bulunmadığından, karar lehine olan kişinin ilamların icrası yoluyla takip yapabilmesi mümkün değildir.

Çekin iptali davası  ile ikinci olarak iptale konu çekin teşhis fonksiyonunun ortadan kalkmasıdır. Bu kararla birlikte, borçlunun (keşidecinin) çekin hamili olarak gözüken kişiye ödeme yapma zorunluluğu ortadan kalkar. Çeki elinde bulunduran hamil iyiniyetli bile olsa artık keşideciye elinde bulunan çeke dayalı olarak başvurabilme hakkını kaybeder. Zira, iptal kararıyla birlikte zayi olan çekin hak sahipliğini teşhis işlevi ortadan kalkmıştır. İptal kararının bu sonucu, olumsuz sonuç olarak isimlendirilmektedir (Şaban Kayıhan, Kıymetli Evrak Hukuk, 7. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2020, s. 90).

Mahkemece verilen bu karar maddi hukuk anlamında kesin hüküm teşkil etmez. Maddi hukuk yönünden mevcut hukuki durum aynen devam eder. İptal kararı, hakkın varlığına, içeriğine ve bu hak üzerindeki tasarruf yetkisine tesir etmez . İptal kararı, maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmediği için karar uyarınca kendisine başvurulan kişi, çekten doğan tüm defileri ileri sürebilecektir. İptal kararı, maddi hukuk yönünden etkili değildir. Bu nedenle senet zilyedi üçüncü kişinin hukuki durumunda değişiklik yaratmaz. Çünkü, iyi niyetin korunması, iptal kararı ile sınırlandırılmamıştır. İptal kararı, sadece borçluya hamile ödeme yapma zorunluluğunu ortadan kaldırır, hamilin maddi anlamda bir alacağının bulunmadığını göstermez. Başka bir deyişle, çeki elinde bulunduran üçüncü kişinin hakkının sona erdiği ve onun yerine davacının hak sahibi olduğu sonucuna varılamaz. Böyle bir durumda, iyiniyetli hamilin başvurabileceği yol, iptal kararının iptali için bir dava açmak olmalıdır.

Senet iptal edilmiş fakat borçlu henüz ifada bulunmamış ve borçlu karar elinde bulunan kişiye yeni bir çek vermişse, iyiniyetli üçüncü kişi borçlu ile karar hamiline karşı istihkak davası açabilecektir. Buna karşılık, borçlu (keşideci) karar hamiline ödemede bulunmuşsa iyiniyetli üçüncü kişi ödemeyi alan tarafa karşı sebepsiz zenginleşme davası açabilir.

Borçlu (keşideci), iptal kararına istinaden iptal kararını ibraz eden karar hamiline ifada bulunmuşsa ve bu ödeme de TTK m. 646/1 ve m. 710/3’e uygunsa (hile veya ağır kusur yoksa), borcundan kurtulacaktır. Bu halde, senede zilyet olan iyiniyetli üçüncü kişi, borçluya karşı değil, karar hamiline karşı iptal kararının iptali istemiyle dava açacak ve iptal kararı alan karar hamilinin meşru hak sahibi olmadığını kanıtlamak suretiyle çek bedelini geri alabilecektir.

Sonuç olarak, artık borçlu olan kişinin alacaklı hamile karşı bir ödemede bulunma zorunluluğu bulunmayacaktır. Bu karar sonucunda, karar lehine olan kişi hakkını senetsiz (çeksiz) olarak talep edebilir. Bir başka ifadeyle, iptal kararı karar lehine olan kimsenin çeki ibraz etmeden hak sahibi olarak kabul edilmesine veya yeni bir çek düzenlenmesini talep etme imkanını sağlar. Borçlu iptal kararına güvenerek kararı alan kişiye ödeme yapmakla borcundan kurtulur. Ancak, yukarıda belirtildiği üzere, iyi niyetli üçüncü kişilerin iptal kararının iptali veya sebepsiz zenginleşme gibi davalarla gerçekten alacaklı olduklarını ispat etme hakları bulunmaktadır.

İlginizi çekebilecek benzer çalışmalarımız;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Boşanma Davasında Velayet

Boşanma Davasında Velayet

Boşanma Davasında Velayet – İzmir Avukat

Boşanma davasının açılması ile birlikte taraflar ayrı yaşama hakkı kazanır. Böyle bir durumda henüz bir boşanma kararı bulunmadığı için müşterek (ortak) çocukların eşlerden hangisinin yanında kalacağı hususu gündeme gelmektedir. Uygulamada “tedbiren velayet” veya “geçici velayet” de denilen bu durum, boşanma davasının açılması ile birlikte müşterek çocuğun eşlerden hangisinin yanında kalacağı hususunun tayininden ibarettir.

Her ne kadar “tedbiren” ya da “geçici” velayet ifadeleri kullanılsa da aslında Türk Medeni Kanunu 182. maddesi kapsamında taraflardan birine ait bir “Velayet Hakkı”  söz konusu değildir. Zira Türk Medeni Kanunu 169. Maddesinde “.…çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri……” Denilmek suretiyle bunun bir velayet hakkı olmadığını, çocuğun bakımı ve korunmasına ilişkin bir önlem olduğunu yine söz konusu önlemin de geçici nitelikte olduğunu açıkça belirtmiştir. Şu halde uygulamada da “geçici velayet” ya da “tedbiren velayet” diye adlandırılan durum, boşanma davası sürecinde çocukların bakım ve korunmasına ilişkin mahkeme hakimi tarafından verilen geçici nitelikteki önlem olup, boşanma davasının kesinleşmesi ile birlikte verilen velayet kararı değildir.

Geçici Velayet Ne Zaman Gündeme Gelir?

Çok istisnai durumlar haricinde genelde boşanma aşamasına gelmiş, boşanma davası açmış eşler müşterek çocukların kendi yanlarında bulunmasını isterler. Eğer eşlerin, çocukların kimin yanında kalacağı hususunda bir uyuşmazlığı yok ise bu yönde mahkeme hakiminin ayrıca bir araştırma yapmasına ve karar vermesine gerek de yoktur diye düşünülebilir ancak kanun koyucu mahkeme hakimine bu konuda re’sen bir talep olmasa dahi karar vermesi ve gerekli olan önlemleri alması gerektiğini emretmektedir.

Boşanma Davası Sürecinde Müşterek Çocuğun Yanında Kalmasını İsteyen Eş Ne Yapmalıdır?

Boşanma davasını açarken avukatınız dava dilekçesinde veya cevap dilekçesinde müşterek çocuğun dava sürecinde sizin yanınızda kalması yönündeki talebini belirtmesi gerekir. Ancak boşanma dilekçesinde böyle bir talep bulunmasa da karar verilinceye kadar bu yönde gerek yazılı dilekçe ile gerekse duruşmada sözlü olarak bu talebi ileri sürülebilecektir. Esasen kanun koyucu Türk Medeni Kanunu 169. Maddesinde bu konudaki geçici önlemleri alması konusunda Hakime bir talep olmasa dahi kendiliğinden (re’sen) karar vermesi gerektiğini emretmiştir. Dolayısıyla boşanma dava dilekçesinde böyle bir talep bulunmasa dahi yargılamanın tüm aşamalarında eşler, çocukların kendi himayesine bırakılmasını (Geçici Velayet, Tedbiren Velayet) isteyebilir.

Boşanma Davası Sırasında Müşterek Çocuklar Hangi Eşin Yanında Kalacaktır?

Genel itibariyle müşterek çocuğun dava sırasında kimin yanında kalacağı hususu dosyaya yansıyan tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile ayrıca pedagog tarafından düzenlenecek rapor ile tespit edilmektedir. Kimi zaman müşterek çocuğun kendi beyanı da alınmak suretiyle böylesi bir kararın verilmesi mümkündür.

Boşanma Davasında Hakim Müşterek Çocukların Hangi Eşin Yanında Kalacağını Nasıl Belirler?

Aslında bu konuda kesin bir ölçüt bulunmamaktadır. Bunun en önemli nedenlerinden bir tanesi her boşanma davasının konusunun ve olaylarının birbirinden farklı olması yine boşanma sürecine giren ailelerin farklı özelliklere sahip olmasıdır. Dolayısıyla hakim bunu kendi kanaatine ve dosyadaki izlenimine göre serbestçe belirler. Ancak yine de kanun sistematiği ve hukuk uygulamasının getirmiş olduğu birtakım ölçütler bulunmaktadır. Ancak bu ölçütlerin hiçbirisi tek başına yeterli olmadığı gibi hakimi bağlayıcı nitelikte de değildir. Türk Medeni Kanunu’nda Velayet Hususunda en önemli ilke “çocuğun yüksek menfaati”dir. Bu ilke nazara alındığında bir sıralama yapılacak olursa:

  • Çocukların yaşı
  • Çocukların yönelişleri
  • Boşanmaya Sebebiyet veren ve dosyaya yansıyan olayların niteliği
  • Çocuklara Sağlanacak Barınma ve Korunma Koşulları
  • Kardeşlerin birbirinden ayrılmaması

Kriterleri nazara alınarak bir karar verme yoluna gidilecektir.

Geçici (Tedbiren) Velayet Açısından Müşterek Çocukların Yaşı:

Çocuk doğumundan belirli bir yaşa kadar anne bakım ve şefkatine kesin bir surette muhtaçtır. Bu muhtaçlık adeta yaşamsal niteliktedir.  Bu yaş genel olarak 0 ila 3 yaş olarak kabul edilir. Bu yaş aralığında bir çocuğun fiziksel, ruhsal gelişimi açısından annesinden ayrılması çok çok ayrıksı durumlar hariç olmak üzere mümkün değildir. 4 ila 7  yaş arasındaki çocuklar artık tuvalet alışkanlığı, yeme alışkanlığı gibi bir kısım temel alışkanlıkları kazanarak bir nebze anneye mutlak muhtaçlığı azalmış olsa da yine de annenin bakım ve şefkatine muhtaç olduğu kabul edilir. Annesinden ayrılmasını gerektirir ciddi bir durumun bulunmaması halinde müşterek çocuğun anne yanında kalması genel olarak çocuğun menfaatine kabul edilmektedir. 8 yaşından sonraki dönem aynı zamanda çocuğun temel ihtiyaçlarını giderebildiği ve kendisini ifade edebildiği bir dönem kabul edilir. Bu nedenle mahkeme hakimi tarafından dinlenilmesi mümkündür.

Mahkemece Pedagog Raporlarına Aykırı Şekilde Karar Verilebilir Mi?

Pedagog Raporları, Usul Hukukumuz açısından Bilirkişi delili niteliğinde takdiri bir delildir. Bir delilin takdiri delil olması, mahkeme hakimini bağlamayacağı, mahkeme hakiminin bu delilin aksine karar verebileceği anlamına gelir. Ancak hakim söz konusu takdiri delile neden itibar etmediği ve neden aksi yönde karar verdiği hususunu gerekçeli kararda belirtmek zorundadır.                                                   

Benzer ilginizi çekebilecek yazılarımız;

İzmir Boşanma Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

İkamet İzninin Uzatılması

İkamet İzninin Uzatılması

İkamet İzninin Uzatılması – İzmir Avukat

İkamet izni, ülkelere göre belirlenen vize süresinden daha fazla Türkiye’de kalacak olan yabancı için yabancının İl Göç İdare’sinden alması gereken ve Türkiye’de kalabileceği süreyi belirleyen hukuki belgedir. İkamet izni ile ilgili kanuni düzenlemeler, Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu ve 5683 Sayılı Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri ile İlgili Kanun’da yer bulmuştur.

İkamet izninden muaf yabancı uyruklu kişiler hariç olmak üzere yabancı uyruklu kişilerin vize sürelerini kapsamayan sürelerde Türkiye’de bulunma gereklilikleri için ikamet izni almaları zorunludur. İkamet izninin uzatılması, uluslararası hukukun bir getirisi olarak karşımıza çıkar. Bu getiri, aynı zamanda kamu sağlığını ve düzenini korumak, ortaya çıkabilecek olumsuz durumları engellemek ve ülkede ikamet eden yabancıları tespit ve kontrol edebilmek için ülke çıkarları adına önem arz eder.

Türkiye’de bulunma gerekliliklerine göre ikamet izin türleri şunlardır: Kısa dönem, uzun dönem, aile, öğrenci, insan ticaret mağduru, insani ikamet izni. Bu türlerden hangisinin yabancı uyruklu kişi için uygun olduğunun belirlenmesi ile birlikte oturma izni başvuru yapılabilir.

İkamet İzninin Uzatılması Başvuru Şekli

İkamet izninin uzatılması ise ülkemizde çeşitli gerekçeler ile ikamet eden kişilerin Türkiye Göç İdaresi’nin talep ettiği birtakım belgeleri hazırlayarak başvuruda bulunması ile gerçekleşir. Kişinin ilk olarak e-ikamet sistemine girmesi ve buradan bir online başvuruda bulunması gerekmektedir. Ardından ise talep edilen belgelerin hazırlanması şarttır. İkamet edilen ildeki Göç İdaresi Müdürlüğü’ne başvuru, posta yoluyla gerçekleştirilmelidir. Bunun için 5 iş günü süre mevcuttur. İkamet izni uzatma işlemleri bu kurallara göre yapılmaktadır. Bir başka anlatımla ikamet izninin uzatılmasını talep eden kişi kendisi veya vekili aracılığı ile öncelikle online başvuru sistemi üzerinden ‘’ikamet iznini uzatmak istiyorum’’ seçeneğine tıklayarak başvuru formunu doldurmalı ve istenen tüm bilgileri online sisteme girmelidir. Akabinde başvuru formu ve belgelerin tümü İkamet edilen ildeki Göç İdaresi Müdürlüğü’ne posta yolu ile gönderilmelidir.

Göç İdaresi Genel Müdürlüğünün resmi web sitesi üzerinden e-ikamet sistemi üzerinden ikamet izninin uzatılması başvurusu yapabilirsiniz. Başvurunuzu yaparken resmi siteden başvuru yaptığınıza dikkat ediniz. İkamet izni başvuruları sonuçlanma süresi kanunen 90 gündür. Bu sürenin uzaması durumunda bilgilendirme yapılmaktadır. İkamet izni sürenizin bitmesine son 60 gün kala uzatma başvurusu yapabilirsiniz. Her durumunda ikamet izninizin süresi bitmeden uzatma başvurusu yapmalısınız.

Kısa dönem ikamet izinlerinde ikamet izni türüne göre evraklar değişebilmektedir. Tüm ikamet türlerine göre ortak istene belli başlı belgeler aşağıdaki şekildedir. Aşağıda belirtilen belge ve evraklar dışında istenen ikamet izni türüne göre evraklar artabilmektedir.

İstenen Ortak Belgeler

  1. İkamet İzni Başvuru Formu (Yabancı ve/veya yasal temsilcisi tarafından imzalanmalıdır.)
  2. Pasaport veya pasaport yerine geçen belgenin fotokopisi (Kimlik bilgileri ve fotoğrafın bulunduğu sayfa ile giriş-çıkış ve vize bilgilerini gösterir işlem gören sayfalar)
  3. Dört (4) adet biometrik fotoğraf (Son 6 ay içinde çekilmiş, fonu beyaz ve biometrik olmalıdır.)
  4. Kalınacak sürede yeterli ve düzenli maddi imkâna sahip olunduğuna dair beyan
  5. İkamet harcı ve kart bedelinin ödendiğini gösterir belgeler/makbuzlar
  6. Geçerli sağlık sigortası
  7. Adres Kayıt Sistemine kayıtlı olduğunu gösteren belge
  8. Kalınacak Yeri Gösterir Belge

Başvuru yaparken veya gerekli belgeler konusunda hata yapmamak için mutlaka uzman bir avukat ile çalışılması önerilir. Aksi halde süreç, başvurunuzun reddi ve vize sürenizin sona ermesi ile sonuçlanırsa deport olma ihtimali oldukça yüksektir. Bu durumda hem deportun kaldırılması hem de yeniden başvuru için birçok işlem, zaman ve maliyet söz konusu olacaktır.

Başvuru Reddedilirse Ne Yapılması Gerekir?

İkamet izni talebinin reddi, iznin uzatılmaması veya iptali, yabancıya ya da yasal temsilcisine veya avukatına tebliğ edilir. Tebligatta, yabancının karara karşı itiraz haklarını etkin şekilde nasıl kullanabileceği ve bu süreçteki diğer yasal hak ve yükümlülükleri de yer alır. Ayrıca ikamet izni başvurusunun reddedilmesi halinde 6 ay içerisinde aynı kalış amacıyla başvuru yapılamamaktadır. Yasal süreniz devam etmekteyse farklı bir kalış amacıyla başvuruda bulunabilirsiniz. Yabancıların sınır dışı edilmesine ilişkin detaylı yazımızı okumak için buraya tıklayabilirsiniz.

İlginizi çekebilecek benzer çalışmalarımız;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Eşten Mal Kaçırma

Eşten Mal Kaçırma

Eşten Mal Kaçırma – İzmir Avukat

Boşanma davalarında en çok karşılaşılan problemlerden bir tanesi de boşanma davası öncesinde ve boşanma davası açıldıktan sonra bir eşin diğer eşten mal kaçırması halinde ne yapılması gerektiği sorunudur. 2002 yılının Ocak ayında yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu kural olarak eşlerin evlilik birliği içinde edindikleri mal varlıkları üzerinde yarı yarıya hak sahibi olmalarını kabul eder. TMK md. 223 gereğince yasal mal rejimi devam ederken “her eş, yasal sınırları içerisinde kişisel malları ile edinilmiş mallarını yönetme, bunlardan yararlanma ve bunlar üzerinde tasarrufta bulunma hakkına sahiptir”.

Eş, diğer eşin onayı olmaksızın kişisel ve edinilmiş malları üzerinde tasarruf yetkisine sahiptir, başkasına devredebilir. Ancak bu hakkın kötüye kullanılmasını engellemek amacıyla kanun bazı hükümler koymuştur. TMK madde 229 gereğince aşağıda sayılı değerler katılma alacağına eklenecektir. Bunlar:

1. Eşlerden birinin mal rejiminin sona ermesinden önceki bir yıl içinde diğer eşin rızası olmadan, olağan hediyeler dışında yaptığı karşılıksız kazandırmalar,

2. Bir eşin mal rejiminin devamı süresince diğer eşin katılma alacağını azaltmak kastıyla yaptığı devirler.

Bu tür kazandırma veya devirlere ilişkin uyuşmazlıklarda mahkeme kararı, davanın kendisine ihbar edilmiş olması koşuluyla, kazandırma veya devirden yararlanan üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilir. Boşanma davasının açılması ile birlikte hakim, eşlerin barınmasına ve iaşesine ilişkin kararları re’sen almak zorundadır. Ancak, uygulamada bu kural çok fazla işletilmiyor. Boşanma davası açılan eşin malvarlığı üzerine tedbir koyulmak isteniyorsa bunun için mutlaka mal varlığının tasfiyesi davası da açılmalı. Boşanma davasında istenecek maddi ve manevi tazminatlar yahut nafaka için eşin malvarlığı üzerine tedbir konulması yanlıştır. Yine mal kaçırma ihtimalinin olduğu durumlarda eş, mahkemeye başvurarak diğer eşin malları üzerindeki tasarruf hakkını kısıtlayabilme hakkına da sahiptir.

Eşten Mal Kaçırmak Suç Mudur?

Türk Ceza Kanunu’nda eşten mal kaçırma özel bir suç türü olarak düzenlenmemiştir. Dolayısıyla boşanma davasında mal kaçıran eşin cezası şudur şeklinde bir ifade doğru olmayacaktır. Ancak yine de eşin hangi yolla mal kaçırdığını irdelemek gerekir. Zira özel olarak ‘mal kaçırma’ fiili suç teşkil etmese de eşten mal kaçırma yolları arasında TCK’da suç niteliğinde yer alan fiiller olabilir. Bu fiillere şu örnekler verilebilir:

  • Taraflardan biri diğer eşten mal kaçırabilmek için karşı tarafı dolandırmış olabilir. Bu halde mal kaçıran eşin TCK 157 hükmüne göre cezalandırılması mümkün hale gelecektir. TCK m. 157 hükmüne göre; “Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adlî para cezası verilir.”
  • Eşlerden biri sahte bir vekâletname düzenleyerek diğer eş üzerindeki mal varlığı değerlerini kaçırabilir. Bu halde resmî belgede sahtecilik suçu işlenmiş olacaktır. TCK m. 204/1’e göre; “Bir resmî belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmî belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmî belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
  • Eşlerden biri mallarını satmak/bağışlamak istemeyen diğer eşi bu hususa zorlamak için tehdit etmiş olabilir. TCK m. 106/1’e göre; “Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

Yukarıda örneklerle de ifade ettiğimiz üzere kendi başına TCK da düzenlenmemekle beraber eşten mal kaçırma amacının gerçekleşebilmesi için başkaca suçlar işlenmiş olabilir. Bu halde suçu işleyen eşin TCK da düzenlenen fiilden ötürü cezalandırılması mümkündür.

Boşanma Davası Sırasında Mal Kaçırmaya İlişkin Önlem

Sadece boşanma davasının açılmış olması eşten mal kaçırmayı engelleyen bir durum değildir. Bu halde ‘mal rejiminin tasfiyesi davası’ gündeme gelecektir. Mal rejiminin tasfiyesi davası boşanma kararının kesinleşmesi ile birlikte açılabilir. Ayrıca boşanma davası açıldığında mal rejimi tasfiyesi davası da açılabilir ancak bu durumda boşanma davasına bakan hakim davaları birbirinden ayırır.

Mal rejiminin tasfiyesine ilişkin dava boşanma davasının devamından ötürü bekletici mesele yapılır. Kısaca hakim boşanma davası sonuçlanıncaya kadar mal rejiminin tasfiyesine ilişkin davanın bekletilmesine karar verir. Hakim ayrıca mal paylaşımına yönelik dava için mallara ihtiyati tedbir koyabilir. Bu ihtiyati tedbirle beraber mal paylaşımı yapılıncaya kadar diğer eşin mal kaçırmasının önü kesilmiş olur.

Boşanmadan Önce 1 yıl İçinde Satılan Mallara İlişkin Önlem

Boşanma davası açılmadan 1 yıl öncesine kadar eşlerin üçüncü bir kişi lehine yaptığı olağandışı karşılıksız kazandırmalar mal rejimi tasfiyesi sırasında mevcut mallar arasında sayılıp tasfiyeye tabi olmaktadır. Zira bu olağandışı karşılıksız kazandırmalar diğer eşten mal kaçırma niyetiyle yapılmış mallardan sayılır.

Boşanmada mal kaçırmaya ilişkin bir Yargıtay kararında şu ifadeler yer almaktadır:

“…Tasfiyeye konu olan iki taşınmazın da, boşanma dava tarihinden yaklaşık 5,5 ay önce 15.11.2011 tarihinde aynı gün davalı eşin kardeşi olan diğer davalı …’ye tapuda satış yoluyla devredildiği anlaşıldığına göre, yapılan devirlerin davacının katılma alacağını azaltma amacıyla yapıldığının kabulü gerekir…” (Yargıtay 8. HD. T. 24.10.2018, E. 2016/14281 K. 2018/17838)

Yukarıda Yargıtay kararında da ifade edildiği üzere tasfiyeden 5.5 ay önce satılan mallar tasfiyeye dahil sayılmıştır.

Benzer ilginizi çekebilecek yazılarımız;

İzmir Boşanma Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Haczedilen Araçların Satışı

Haczedilen Araçların Satışı

Haczedilen Araçların Satışı – İzmir Avukat

İcra talebi yazılı, sözlü veya elektronik ortamda icra dairesine bildirilerek icra işlemleri başlatılır. Borcun dayanağına göre takip türleri değişmektedir. Takibin türüne göre de kanunda borçluya bazı itiraz şekilleri ve süreleri tanınmıştır.

Usulüne uygun şekilde bir icra takibi başlatılınca yasal süreler içerisinde itiraz edilmezse takip kesinleşir. Kesinleşen takibe yönelik borçlunun mal varlıkları sorgulanabilir. Bu sorgulamalarda borçlunun çalışan olup olmadığı, banka hesapları, adına kayıtlı taşınır taşınmaz mevcut olup olmadığı gibi birçok hususa ulaşılabilir. Alacağın tahsili maksadıyla borçlu adına tespit edilen haczi caiz olan mal varlıklarına haciz koyulabilir. Haciz, kural olarak kesinleşmiş bir icra takibinin konusu olan belli bir para alacağının ödenmesini sağlamak için bu yolda talepte bulunan alacaklı lehine, söz konusu alacağı karşılayacak miktar ve değerdeki borçluya ait mal ve haklara icra dairesi tarafından hukuken el konulması olarak tanımlanır.

Haczedilen araçların satışında asıl olan taşınırın borçlu elinden alınarak fiilen borçlunun tasarrufundan çıkarılmasıdır. Taşınırın tutanak altına alınarak satış zamanına kadar borçludan alınıp yediemine teslim edilmesi veya mümkün olması halinde icra müdürlüğü kasasında muhafaza altına alınmasına fiili haciz denir. Ancak bir kısım taşınırlar kendilerine mahsus sicilin tutulduğu bir sisteme kaydedilirler. Araçlar da bu kısım taşınırlardan olup haczi için fiilen borçludan alınmasına gerek yoktur. Kayıtlarının tutulduğu Trafik Sicil Müdürlüklerine haciz müzekkeresi yazılarak sistem üzerinden haciz şerhi konulmasına kaydi/kayden haciz denir.

Haczedilen araçların şerhi, taşınırın bir başkasına devrini engellemektedir. Uygulamada kayden haciz işleminden sonra çoğunlukla malın satışına gidilmeden takibe konu borç ödenmektedir. Yani mahcuzun satışına gidilmeksizin kayden haczin varlığı dahi borçlu üzerinde ciddi yaptırım gücüne sahiptir. Hatta borçlu adına kayıtlı malvarlığına herhangi bir haciz işlenmeksizin icra takibinin başlatılması dahi borcun ödenmesine etkili olduğu görülmektedir.

İcra takiplerinde amaç takibe konu alacağın tahsili ile alacaklının hakkına kavuşmasını sağlamaktır. Yukarıda izah ettiğimiz üzere kesinleşen takiplerde tespit edilen malvarlığına kayden haciz işlendiği halde borcun tahsil edilemediğine sıkça rastlanmaktadır. Yani borçlunun adına kayıtlı malvarlığı olduğu halde borcun ifa edilmediği durumlarla karşılaşılmaktadır. Bu durumda alacaklı tarafından, icra dairesine yeterli miktarda masrafın yatırılması ile araç için fiili haciz/yakalama yoluna gidilmektedir. Zira malvarlığına haciz işlendiği halde malın tasarrufu borçluda olduğundan çoğu zaman tek başına kayden haciz borçlu üzerinde caydırıcı ve borcu ifa etme hususunda teşvik edici olmamaktadır.

Alacağın tahsili amacıyla fiili haczi gerçekleştirilen araç borçlunun tasarrufundan alınarak yediemin otoparkına teslim edilmektedir. Satış talebinden sonra, haczedilen araçların satışında  satışın gerçekleşmesi neticesinde elde edilen meblağın borcu karşılaması halinde takip dosyası infaz edilmiş olacaktır. Ancak uygulamada çoğu zaman işleyiş bu kadar basit olmayabilir. Fiili hacizli araç uzun süreler yediemin otoparkında kalıp çürümeye terkedilebilmektedir. İşte bu aşamadan sonra fiilen haczedilmiş ancak satılmayan araç sorunu ortaya çıkmaktadır. Öyle ki borcun ifası amacıyla fiili olarak haczedilen araç satılmadığından hem borç tahsil edilememiş olacak hem de araç sahibi araçtan mahrum kalacaktır. Bu hali ile direkt takibin tarafları olarak alacaklı ile borçlunun maddi kaybının dışında hacizli malın atıl bırakılması ile ülke ekonomisi bakımından da zarar meydana gelecektir. Haczedilen araçların satışında aracın satılmamasına neden olan birden fazla durum olabilir. Örneğin aracın üzerinde birden fazla haciz bulunması, hacizler arasında öncelikli alacakların olması (Rehinli alacaklar, Kamu alacakları, vergi borçları gibi), sıra cetveli düzenlendiğinde kendi alacağına sıra gelmeyeceği düşüncesi, araç değerinin düşük olması sebebiyle satış masraflarını veya alacak miktarını büyük bir kısmını karşılayamayacak olması ve diğer durumlar gösterilebilir.  Bu noktada Kanun ve mevzuat gereği borçluya da bir kısım yetkiler verilmiştir. Bunlar; İİK. Madde 106 gereği borçlunun satış istemesi ve yeni düzenleme ile getirilen, borçluya satış yetkisi verilmesini (Rızai satış) verebiliriz.

Borçlunun Satış İstemesi:

Uygulamada sık karşılaşılmasa da borçlu, kendi hacizli malının veya icra takibi neticesinde paraya çevrilmesi talep edilen malının cebri icra yoluyla satışını talep edebilmektedir. İİK. Madde 106: “Alacaklı veya borçlu, hacizden itibaren bir yıl içinde haczolunan malın satışını isteyebilir.” hükmü gereğince borçlu da hacizli aracının cebren satılmasını isteyebilecektir. Yani haczedilen aracın cebri icra ile ihaleye çıkarılarak icra müdürlüğü eli ile satılmasını isteyebilecektir. İkinci bir yol ise aşağıda değineceğimiz rızai satıştır.

Borçluya satış yetkisi verilmesi (Rızai Satış):

MADDE 111/a- (Ek:24/11/2021-7343/12 md.)

Borçlu, kıymet takdirinin tebliğinden itibaren yedi gün içinde haczedilen malının rızaen satışı için kendisine yetki verilmesini talep edebilir. Kıymet takdiri yapılmadığı durumlarda borçlu da kıymet takdiri yapılmasını isteyebilir. İcra müdürü, kıymet takdirinin kesinleşmesinden sonra cebrî satış işlemlerini durdurarak borçluya on beş günlük süre verir. Borçluya verilen sürenin başlangıcından üçüncü fıkra uyarınca verilen icra mahkemesinin kararına kadar geçen sürede alacaklı bakımından satış isteme süresi işlemez.

Rızai satışta bedel, malın muhammen kıymetinin yüzde doksanına karşılık gelen miktarı ile o malla güvence altına alınan ve satış isteyenin alacağına rüçhanı olan alacakların toplamından hangisi fazla ise bu miktarı ve ayrıca bu miktara ilave olarak bu aşamaya kadar bu mahcuz için yapılan takip masrafları toplamından az olamaz.

Borçluyla anlaşan alıcının belirlenen bedeli birinci fıkra uyarınca borçluya verilen on beş günlük süre içinde dosyaya ödemesi hâlinde icra müdürü, gerekli bilgi ve belgeleri temin ettikten sonra yukarıda belirtilen şartların bulunduğunu tespit ederse satışın onayı ile malın devir ve teslim işlemlerinin yapılmasına karar verilmesi için dosyayı derhâl icra mahkemesine gönderir. Mahkeme, en geç on gün içinde yapacağı inceleme sonucunda dosya üzerinden talebin kabulüne veya reddine kesin olarak karar verir. Kabul kararıyla malın mülkiyeti alıcıya geçer ve tüm hacizler kaldırılarak devir ve teslim işlemleri gerçekleştirilir. Ret kararı verilmesi hâlinde yatırdığı bedel alıcıya iade edilir…

Görüleceği üzere yeni düzenleme ile, borçluya, cebri icra takibi esnasında haczedilen araçların satışında rızaen satış hakkı tanınmıştır. Kıymet takdiri raporunu tebliğ alan borçlu, (Kıymet takdiri raporu alınmamışsa yine talep ile yeteri miktarda masrafı yatırılarak rapor aldırılabilir) 7 gün içerisinde, icra dairesinden, malın rızaen satışı için yetki isteyebilir. Bu istek neticesinde, icra müdürü, borçluya, 15 günlük bir süre verir. Borçlu bu süre içinde aracın alacaklısı ile aracın muhammen bedelinin %90’ından az olmamak koşulu ile anlaşıp satış değerini icra dosyasına ödemesi gerekmektedir. Bedelin dosyaya yatırılmasını müteakip İcra müdürü gerekli belgeleri temin ettikten sonra satışın onayı için dosyayı derhal icra mahkemesine gönderir. Borçlunun rızaen yaptığı satış, icra hukuk mahkemesince tasdik edilmediği sürece tescil gerçekleşmeyecektir. İcra hukuk mahkemesi rızai satışa ilişkin incelemesini, 10 gün içerisinde karar bağlamakla yükümlüdür.

Aracı haczedilen ve yediemin otoparkında uzun süre bekletilen ve kullanılmadığından çürümeye terkedilen bir aracın satılmasının borçlunun da yararına bir işlem olduğu açıktır. Zira haczedilen malvarlığı değer kaybetmeden satılması ile borçlunun da pasif varlığı azalacak belki de borç miktarı katlanmadan ifa edilecektir. Kısaca değindiğimiz üzere cebri icra neticesinde haczedilen malın satışını borçluda talep edebilmekte hatta yetki alınarak bizzat satışı dahi yapılabilmektedir.

İlginizi çekebilecek benzer çalışmalarımız;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Cinsiyet Değişikliği İçin Gerekli Sağlık Raporları

Cinsiyet Değişikliği İçin Gerekli Sağlık Raporları

Cinsiyet Değişikliği İçin Gerekli Sağlık Raporları – İzmir Avukat

Cinsel kimliğin belirlenmesi için, hastanelerde cinsel kimlik konseyleri oluşturulmuştur. Bu konsey içerisinde bir psikiyatr, bir plastik cerrah, bir kadın doğumcu, bir ürolog, bir genetikçi, bir endokrinolog ve de bir de hukukçu bulunmaktadır.

Hekimler cinsiyet değişikliği talep eden kişinin, psikolojik ve fiziksel anlamda ameliyat olmaya hazır olup olmadığı hususunu inceleyerek detaylı bir kurul raporu oluşturmakla görevlidir. Bu süreç öncelikle cinsiyet değişikliği yoluna gitmek isteyen kişinin hastaneye ve ameliyat izni için hukuki süreçleri yürütmesi adına bir avukata başvurması ile başlar. Sürecin başında avukatla çalışmanın faydası ; sürecin hızlı ilerlemesi, hukuki engeller durumunda derhal müdahale edilebilmesi, hastane randevularının hızlı ve erkene alınabilme noktasında ortaya çıkar.

Bir avukata başvurarak cinsiyet değişikliğine izin istemli dava açan ve akabinde derhal hastaneye başvuran kişinin ilk yönlendirileceği doktor psikiyatr olacaktır. Burada belirtmekte fayda vardır ki, özel hastanelerde veya özel muayenehanelerde yapılacak testler ve alınan randevular hukuki süreç için yetersizdir. Bulunulan şehirdeki bir eğitim ve araştırma hastanesine başvuru şart olup, burada hukuki süreç takibinin önemi de bir kez daha ortaya çıkmaktadır.

 Cinsiyet değişikliği talebi ile hastaneye başvuran kişiye yaklaşık dokuz aylık süreç boyunca psikiyatr randevuları verilerek bireyin ruhi yönelimi ve ameliyata hazır olup olmadığı, kararlılığı incelenmeye çalışılır. Yine bu süreç devam ederken kişi, endokrinoloğa yönlendirilerek hormon tedavisine başlanır.   Yaklaşık dört beş ay içerisinde kişinin vücudunda değişiklikler meydana gelecektir. Örneğin adet düzensizlikleri artabilir, ses kalınlaşır veya vücutta kıllar oluşur. Kişi bu durumdan mutluluk duyuyorsa, psikiyatr kişinin cinsiyet dönüşümünün gerekliliği kanaatine varacaktır.

Cinsel Kimlik Konseyleri; İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul Cerrahpaşa, Ankara Hacettepe ve İstanbul Çapa Hastaneleri’nde bulunmaktadır. Diğer eğitim ve araştırma hastanelerinde ne yazık ki trans başvurucuların yeterli hizmeti, hızlı ve herhangi bir ayrımcılığa uğramadan almaları nadir olmaktadır.

Dava aşamalarından en önemlisi alınacak eğitim ve araştırma hastane raporları sonucunda geçiş işleminin ruhen ve bedenen zorunlu olmasını (transseksüel) gösterir raporudur. ”Cinsel Kimlik Konseyi” adı verilen konseyde psikiyatr,  plastik cerrah, kadın doğumcu, ürolog ve genetikçi, endokrinolog ve bir de hukukçu yer alır.  Cinsiyet değişikliği ameliyatına izin verilmesi için bu konsey tarafından düzenlenecek olumlu rapora ihtiyaç vardır. Akabinde düzenlenen olumlu rapor mahkemeye gönderilir ve ameliyat aşamasına geçilir.

Cinsiyet değiştirme davasının işleyişi, aranan şartlar ve hukuki düzenlemeleri içeren detaylı yazımıza, https://www.efeshukuk.com/cinsiyet-degistirme-davasi/ linkinden ulaşabilirsiniz.

Benzer ilginizi çekebilecek yazılarımız;

İzmir Boşanma Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Mirasçılık Belgesinin İptali Davası

Mirasçılık Belgesinin İptali Davası

Mirasçılık Belgesinin İptali Davası – İzmir Avukat

Veraset ilamı, murisin (miras bırakan) ölümünden sonra mirasçı olan kişilerin gösterildiği belgedir. Veraset ilamı noterden veya sulh hukuk mahkemesinden mirasçıların alabileceği belgedir. Mirasçılık belgesinin iptali davası ise, mirasçılık belgesinin hukuka veya maddi gerçeğe aykırı olması halinde hatalı veraset ilamının iptali için açılan davaya verilen isimdir.

Mirasçılık Belgesinin İptali Davasının Tarafları

Mirasçılık belgesinin iptali davasını, mirasçılık belgesinin maddi veya hukuka aykırı olarak düzenlenmesinden hak kaybına uğrayan yasal veya atanmış mirasçılar açabilir. Şu halde, bu davayı açmanın ilk koşulunun mirasçı olmak olduğu söylenebilir. Mirasçılık belgesinin iptali davasının yöneltilmesi gereken kişiler, mirasçılık belgesindeki diğer tüm mirasçılardır. Davanın tüm mirasçılara yöneltilmesinin sebebi, dava sonunda açıklanacak olan hükmün tüm mirasçıların durumunu etkileyecek olmasındandır. Dava açan kişiden başkaca atanmış veya yasal mirasçı olmaması halinde davanın hazineye yöneltilmesi gerekmektedir.

İptali Davası Şartları

  1. Davalı Belirtilmelidir
    Mirasçılık belgesinin iptali davasının öncelikle doğru davalıya karşı açılması gerekmektedir. Bu davanın hasımsız olarak açılması mümkün değildir. Yargıtay da yerleşik içtihatlarında mirasçılık belgesinin iptali davasının sonucunda mirasçıların hukuksal durumlarının önemli ölçüde değişeceğinden sebeple miras belgesinde gösterilen kişilerin, bunlar ölmüşlerse mirasçılarının hasım olarak gösterilmesi gerektiğini kabul etmiştir. Aksi halde taraf koşulu kamu düzeninden olduğundan taraflarca öne sürülmese dahi hakim kendiliğinden söz konusu koşulu inceleyerek davanın reddi kararı verebilecektir.
  2. Maddi Hata Mevcut Olmalıdır
    Mirasçılık belgesinde hukuki veya maddi hatanın bulunması gerekir. Veraset ilamında hukuki veya maddi hata olmaması halinde mahkeme tarafından davanın reddedileceği açıktır. Her ne kadar mirasçılık belgesinde hukuki veya maddi hatanın olması bir şart olarak belirtilmişse de söz konusu hatanın açık bir şekilde dava dilekçesinde ifade edilmediği ihtimalde mahkemenin söz konusu hatayı kendiliğinden inceleme gibi bir imkanı yoktur. Bu sebeple dava yine reddedilecektir. Bu nedenle süreç öncesinde ve takibinde önce avukat yardımı alınmalıdır.

Mirasçılık Belgesinin İptali Davası Ne Kadar Sürer ?

Mirasçılık belgesinin iptali davasının ne kadar sürede sonuçlanacağı ile ilgili kesin bir bilgi vermek doğru olmayacaktır. Zira her somut olay bakımından mirasçıların sayısına ve ihtilafın nedenine göre süre değişecektir.

Örnek vermek gerekirse mirasçılık belgesinde maddi bir hata olması halinde dava kısa bir sürede sonuçlanabilecekken, mirasçıların pay oranlarına ilişkin bir ihtilaf olması halinde daha uzun bir sürede sonuca ulaşılacaktır. Yine aynı şekilde mirasçı sayısının fazla olması ve mirasçılara yapılacak tebligatların ulaşamaması ve ikinci kez tebligat çıkarılması gibi hususlar dava sürecini olumsuz etkilemektedir. Genel olarak bir seneyi geçmeyen bir süreç olduğunu söylenebilir.

Mirasçılık Belgesinin İptali Davasının Zamanaşımı

Türk Medeni Kanunu Madde 598 – Başvurusu üzerine yasal mirasçı oldukları belirlenenlere, sulh mahkemesince veya noterlikçe mirasçılık sıfatlarını gösteren bir belge verilir. Mirasçı atamaya veya vasiyete ilişkin ölüme bağlı tasarrufa mirasçılar veya başka vasiyet alacaklıları tarafından kendilerine bildirilmesinden başlayarak bir ay içinde itiraz edilmedikçe, lehine tasarrufta bulunulan kimseye, sulh mahkemesince atanmış mirasçı veya vasiyet alacaklısı olduğunu gösteren bir belge verilir. Mirasçılık belgesinin geçersizliği her zaman ileri sürülebilir. Ölüme bağlı tasarrufun iptaline ilişkin dava hakkı saklıdır.

Kanunda da belirtildiği üzere mirasçılık belgesinin iptali davası zamanaşımına tabi değildir. Hukuki yararı olan mirasçıların her biri herhangi bir zamanaşımı veya hak düşürücü süreye tabi olmaksızın davayı açabilecektir.

Dava Masrafları

Mirasçılık Belgesininin ptali davası genel olarak maktu harca tabidir. Bu harçlar her sene yeniden belirlenen ve genellikle yüksek olmayan miktarlardadır. Ancak her somut olaya göre davanın kapsamı ve yapılacak işlemler doğrultusunda masraflar değişebilecektir. Örneğin davanın yöneltileceği mirasçı sayısının artması tebligat giderleri bakımından dava masraflarını artırabilir.

Mirasçılık Belgesininiptali davası dikkatle takip edilmesi gereken dava türlerindendir.  Mirasçılık belgesindeki gerçeğe aykırılığın kim üzerinde gerçekleştiği ve bunun hukuki sebebi önem arz etmektedir. Söz konusu tespitlerin yanlış yapılması halinde sürecin uzaması ve hak kayıplarının yaşanması kaçınılmazdır. Mirasçılık belgesinin iptali davası dilekçesinin profesyonelce hazırlanması, istenilen sonuca ulaşılması açısından önemlidir. İhtilafın konusu, davanın yöneltileceği kişiler, hukuki sebepler her somut olay bakımından farklılık arz etmektedir. Aksi halde kişilerin hak ve zaman kaybı yaşaması kaçınılmazdır.

Miras Hukukuna İlişkin İlginizi Çekebilecek Diğer Çalışmalarımız;

İzmir Miras Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079