İzmir’de Anlaşmalı Boşanma | İzmir Avukat | Av. Arb. Dilek Yavuz Uysal
Anlaşmalı Boşanma Dava Süreci
Anlaşmalı boşanma, tarafların tüm şartlarda uzlaştığı, en kısa sürede sonuçlanan boşanma yoludur. İşte İzmir’de yaşayan bireylerin izlemesi gereken aşamalar:
1. Protokolün Hazırlanması
Boşanma davası açılmadan önce yapılması gereken ilk iş, eşlerin aralarında bir anlaşmalı boşanma protokolühazırlamasıdır. Bu protokol, şu konuları içermelidir:
Taraflar boşanmayı kabul ediyor mu?
Çocuk varsa: Velayet kimde olacak? Diğer ebeveynle kişisel ilişki nasıl kurulacak?
Nafaka: Yoksulluk nafakası, iştirak nafakası (çocuk için) talep edilecek mi?
Maddi/manevi tazminat: Talep var mı?
Mal paylaşımı: Taraflar arasında mal rejimi nasıl sona erecek? Anlaşılmış mı? Protokolün her iki tarafça imzalanması ve anlaşmanın açık, tutarlı ve yasalara uygun olması gerekir.
2. Dava Dilekçesinin Hazırlanması
Anlaşmalı boşanma dilekçesi, protokolü referans alarak yazılır. Dilekçede:
Tarafların kimlik bilgileri
Evlilik tarihleri
1 yılın dolduğu bilgisi
Anlaşmalı boşanma isteği
Protokole atıf
Hukuki kanun maddeleri ve konunun detaylandırılması yer alır. Dilekçeyi taraflardan biri tek başına da verebilir; ancak her iki eşin de mahkemeye birlikte gitmesi zorunludur.
3. Davanın Açılması
Boşanma davaları İzmir Aile Mahkemelerinde görülür. Dava, eşlerden birinin ikamet ettiği ilçenin adliyesinde de açılabilir (örn. Karşıyaka, Bayraklı, Buca Adliyeleri) Dilekçe ve protokol, adliye tevzi bürosuna verilir. Harç ve masraflar (yaklaşık 2.000 – 4.000 TL arası değişebilir) yatırılır.Mahkeme, genelde bir – iki ay içinde duruşma günü verir. Sürecin avukatla yürütülmesi halinde davanın açılması işlemleri UYAP adı verilen sistem üzerinden gerçekleştirilir. Duruşma günü ise kalemle görüşülerek uygunluk durumuna göre erken tarihe alınır.
4. Duruşma Günü
Taraflar duruşmaya bizzat katılmak zorundadır. Hâkim, protokoldeki maddeleri tek tek sorar, tarafların serbest iradeleriyle boşanmak isteyip istemediklerini teyit eder. Çocuk varsa, velayet ve kişisel ilişki düzenlemesi çocuğun üstün yararına mı, buna da bakılır.Hâkim protokolü uygun bulursa boşanma gerçekleşir. Mahkeme genellikle tek celsede biter.
5. Kararın Kesinleşmesi
Boşanma kararı verildikten sonra gerekçeli karar bir ay içinde yazılır. Taraflar kararı tebliğ aldıktan sonra 2 hafta içinde istinaf etmezse, karar kesinleşir. Kesinleşme şerhi alındıktan sonra nüfus müdürlüğüne bildirilerek medeni hal değiştirilir.
6. Nüfus Kayıtlarına İşlenmesi
Mahkeme kararı kesinleştikten sonra, boşanma bilgisi nüfus müdürlüğüne iletilir. Taraflar kimliklerini güncelleyebilirler. Evli yazan medeni hal “boşanmış” olarak değiştirilir.
Sık Sorulan Sorular
1. Anlaşmalı boşanma ne kadar sürede sonuçlanır? Evraklar tam ise ve mahkeme yoğunluğu azsa, başvuru tarihinden itibaren 1–2 ay içinde sonuçlanabilir.
2. Avukat tutmak zorunlu mu? Hayır, ancak protokolün düzgün hazırlanması ve hak kaybı yaşanmaması için bir avukatla çalışmak önerilir. Yine duruşma gününün erkene alınmasından kararın kesinleşmesi süreci de dahil olmak üzere işleyiş avukatla çok daha hızlanır.
3. Eşlerden biri duruşmaya gelmezse ne olur? Hâkim tarafların bizzat mahkemede hazır olmasını şart koşar. Biri gelmezse dava ertelenir ya da anlaşmalı olarak devam edemez.
Kira Tespit Davalarında Arabuluculuk | İzmir Avukat | Av. Arb. Dilek Yavuz Uysal
Kira tespit davalarında arabuluculuk süreci, Türkiye’de özellikle son yıllarda kira uyuşmazlıklarının daha hızlı ve etkin bir şekilde çözülmesi amacıyla önemli bir alternatif çözüm yöntemi olarak devreye girmiştir. Arabuluculuk, taraflar arasında anlaşmazlıkların mahkeme dışı yollarla çözülmesini sağlayan bir süreçtir ve yargılama sürecine gitmeden önce tarafların çözüm arayabileceği bir yöntemdir.
Kira Tespit Davası Nedir?
Kira tespit davası, kiracı ile kiralayan arasında kira bedelinin tespitine yönelik çıkan anlaşmazlıkların mahkeme aracılığıyla çözüme kavuşturulması amacıyla açılan davalardır. Bu dava genellikle şu durumlarda açılabilir:
Kira bedelinin yasal artış sınırlarının dışında artması durumunda.
Kiracı ile kiralayan arasında yeniden kira bedeli belirleme konusunda anlaşmazlık çıkarsa.
Kiracı, güncel kira bedelinin piyasa koşullarına uygun olmadığını düşünerek kira artışını reddederse.
5 yıllık süre sonrasında bedelin belirlenmesi hususunda anlaşmazlık yaşanırsa
Arabuluculuk Sürecinin Başlaması
Arabuluculuk, 2018 yılı itibarıyla Türkiye’de zorunlu hale gelmiştir. 1 Ocak 2019 tarihinde yürürlüğe giren Arabuluculuk Kanunu gereğince, belirli türdeki davalar, mahkemeye başvurmadan önce arabuluculuk sürecinden geçirilmek zorundadır. Kira tespit davaları da bu kapsamda yer alır.
Kira tespit davalarında arabuluculuk süreci şu şekilde işler:
Başvuru Aşaması:
Taraflar arasında kira bedeli konusunda anlaşmazlık meydana geldiğinde, taraflar arabuluculuk başvurusu yapabilir.
Taraflardan biri arabuluculuğa başvurduğunda, diğer tarafın da sürece katılması gerekmektedir.
Arabuluculuk başvurusu, arabuluculuk sistemine kayıtlı bir arabulucu aracılığıyla yapılır.
Arabulucu Ataması:
Başvuru yapıldıktan sonra, arabuluculuk merkezleri veya adliyelerdeki arabuluculuk birimleri tarafından arabulucu atanır.
Atanan arabulucu, taraflarla birebir iletişim kurar ve sürecin nasıl işleyeceğini anlatır.
İlk Toplantı ve Görüşmeler:
Arabulucu, taraflarla birebir görüşmeler yaparak, uzlaşma sağlanabilir mi? sorusunu değerlendirecek bir ortam oluşturur.
Eğer taraflar arasında anlaşmazlık çözülürse, arabulucu bir uzlaşma protokolü hazırlar.
Taraflar arasında anlaşmazlık devam ediyorsa, arabuluculuk süreci sona erer.
Arabuluculuk Sürecinin Devamı:
Eğer taraflar anlaşmaya varmazlarsa, arabuluculuk süreci sona erer ve taraflar mahkemeye başvurmak zorunda kalır.
Anlaşmazlık çözülürse, arabulucu tarafından yazılı bir anlaşma yapılır ve taraflar bu anlaşmayı imzalayarak süreci sonlandırır.
Kira Tespit Davasında Arabuluculuk Sürecinin Avantajları
Hızlı ve Ekonomik Çözüm:
Arabuluculuk süreci, mahkeme sürecine göre çok daha hızlıdır ve daha düşük maliyetlidir.
Taraflar, mahkemede yıllarca sürebilecek bir davadan kaçınarak, daha kısa sürede çözüme ulaşabilir.
Mahkeme Dışı Çözüm:
Arabuluculuk, tarafların mahkeme sürecine gitmeden önce alternatif bir çözüm yolu sunar. Bu da taraflar arasında daha dostane bir çözüm bulunmasını sağlar.
Kira tespit davalarında, taraflar arasındaki işbirliği ve uzlaşma sağlanabilir, böylece uzun süren mahkeme süreçlerinden kaçınılır.
Tarafların Kontrolü:
Arabuluculukta taraflar, çözüme kendileri karar verirler. Yani, bir mahkeme kararı yerine, taraflar kendi istekleri doğrultusunda bir anlaşmaya varabilirler.
Bu, tarafların kontrolü daha fazla elinde tutmasına ve kendileri için en uygun çözümü bulmalarına olanak tanır.
Gizlilik:
Arabuluculuk süreci gizlidir ve görüşmeler sırasında ortaya çıkan bilgiler yalnızca taraflara aittir. Bu, kiracılar ile kiralayanlar arasında güvenli bir çözüm ortamı sağlar.
Esneklik ve Tarafların İhtiyaçlarına Uygun Çözümler:
Arabuluculuk sürecinde, taraflar daha esnek bir şekilde anlaşma şartları üzerinde uzlaşabilirler.
Kira bedelinin yanı sıra, diğer şartlar (tadilat, kira sözleşmesinin süresi vb.) da müzakere edilebilir.
Arabuluculuk Süreci Sonrası
Eğer taraflar arabuluculuk süreci sonucunda bir anlaşmaya varırlarsa, bu anlaşma yazılı hale getirilir ve arabulucunun onayı ile geçerli olur. Anlaşma, taraflar arasında bağlayıcıdır. Arabuluculuk protokolü taraflar tarafından imzalanır ve ardından mahkemeye başvurulmaz. Eğer anlaşma sağlanamazsa, taraflar mahkemeye başvuru yapabilir ve kira tespit davası süreci başlar.
Kira Tespit Davasında Arabuluculuğun Başarı Oranı
Kira tespit davalarında arabuluculuk başarı oranı genellikle yüksektir çünkü, taraflar, çözüm sürecine daha gönüllü katılırlar. Çoğu zaman kiracı ve kiralayan arasındaki ilişki devam etmektedir ve arabuluculuk, karşılıklı güvenin zedelenmeden çözüm bulunmasını sağlar. Arabulucular, tarafların birbirinin isteklerini anlamasına yardımcı olur ve uzlaşmazlıkları çözme yönünde rehberlik eder.
Sonuç olarak:Kira tespit davalarında arabuluculuk, mahkemeye gitmeden önce tarafların çözüm bulabilmesi için önemli bir yöntemdir. Arabuluculuk, taraflar arasında daha hızlı, ekonomik ve gizli bir çözüm sunar ve kiracı ile kiralayan arasında devam eden ilişkiyi olumsuz etkilemeden sorunu çözmeyi amaçlar. Eğer arabuluculuk sürecinden anlaşma sağlanamazsa, taraflar mahkeme yoluyla çözüme gidebilirler.
Eğer kira tespit davası açmayı planlıyorsanız ya da arabuluculuk süreci hakkında daha fazla bilgiye ihtiyacınız varsa, bir avukat yardımı almak faydalı olacaktır.
Kira ve Taşınmaz Hukukuna İlişkin Diğer Yazılarımız İçin;
İkinci El Araç Alırken Dikkat | İzmir Avukat | Av. Dilek Yavuz Uysal
İkinci el araç alım satımı, özellikle son yıllarda artan fiyatlar nedeniyle büyük bir dikkat ve özen gerektiriyor. İzmir gibi büyük şehirlerde araç alırken karşılaşılan dolandırıcılık, ayıplı mal satışı veya resmi işlem eksiklikleri alıcıyı mağdur edebilir. Bu nedenle hem tüketici hakları hem de Borçlar Kanunu açısından bazı temel noktalara dikkat edilmelidir.
1. İkinci El Araç Alırken Dikkat Edilecekler
Aracı almadan önce aşağıdaki sorgulamalar yapılmalıdır:
Araçta rehin var mı? E-devlet veya noter sorgusuyla öğrenilebilir. Rehinli araç, sahibinin borcuna karşılık haczedilebilir.
Haciz veya tedbir kararı var mı? Plaka üzerinden Emniyet Genel Müdürlüğü veya noter üzerinden kontrol edilebilir.
Çalıntı kaydı ya da yakalama kararı var mı? Emniyet kayıtlarından ya da güvenilir ekspertiz firmalarından öğrenilmelidir.
2. Ekspertiz Raporu Zorunluluğu (Yasal Düzenleme)
2020 yılında yürürlüğe giren düzenlemeye göre:
Ticari amaçla satış yapanlar (galericiler), 8 yaş altı ve 160.000 km altı araçlar için ekspertiz raporu almakla yükümlüdür.
Bireysel satışlarda zorunlu değil ancak ekspertiz raporu almanız şiddetle önerilir.
3. Satış Sözleşmesi ve Ayıplı Mal Sorumluluğu
Noterde yapılacak satış işlemi sırasında mutlaka bir satış sözleşmesi düzenlenmelidir.
Satıcı, aracı ayıplı (örneğin kazalı, motor arızalı) şekilde sattıysa Tüketici Kanunu’na göre sorumludur.
Araçta sonradan çıkan gizli kusurlar varsa alıcı, satış tarihinden itibaren 6 ay içinde hak arayabilir. Bu durumda;
Satışın iptali,
Bedel indirimi,
Masraf karşılığı onarım taleplerinde bulunabilir.
4. Araç Devrinde Noter İşlemi Şarttır
Satışın geçerli olabilmesi için işlem mutlaka noter huzurunda yapılmalıdır.
Taraflar parayı elden verseler bile noter işlemi yapılmadan satış hukuken geçerli sayılmaz.
Ödeme, genellikle noter işleminden hemen önce banka havalesi ile yapılır.
5. Vergi ve Ceza Sorgulamaları
Araç üzerindeki MTV borçları, trafik cezaları veya OGS-HGS geçiş ücretleri gibi kalemler devralınmadan önce kontrol edilmelidir. Alım sonrası bu borçlar alıcıya rücu edebilir.
Özetle;İzmir’de ikinci el araç alırken hem alıcı hem de satıcı tarafı hukuki hak ve yükümlülüklerini bilmeli; noter işlemleri, ekspertiz ve borç sorgulamaları eksiksiz şekilde yapılmalıdır. İyi niyetli olmak kadar dikkatli olmak da şarttır. Bir avukattan danışmanlık alınması, sonradan doğacak sorunları önler.
Aracın Ekspertiz Raporundaki Şartları Sağlamaması Halinde İzlenecek Yol
Eğer bir araç alım satımında ekspertiz raporunda belirtilen kusurlarya dasatıcının gizlediği önemli bilgilernedeniyle sorun yaşanırsa, alıcı içinhukuki süreç belirli adımları takip ederek başlatılabilir. İşte bu tür bir durumda karşılaşabileceğiniz hukuki sürecin aşamaları:
1. Ekspertiz Raporu İncelenmesi ve Satıcıya Bildirim
İlk adım, ekspertiz raporunun içeriğini dikkatlice incelemek ve tespit edilen sorunları satıcıya yazılı olarak bildirmektir. Eğer raporda belirtilen hususlar aracın kaza geçmişini, teknik arızalarını veya değişen parçalarını kapsıyorsa, bu durum alıcı için ciddi bir risk oluşturur. Bu durumda yapılacaklar şunlar olabilir:
Ekspertiz raporunu satıcıya iletmek ve raporda belirtilen kusurların sözleşmeye aykırılık oluşturduğunu yazılı olarak bildirmek.
Satıcıya, bu kusurların düzeltilmesi veya bedel indirimi talep edilmesi.
Eğer satıcı kusurları kabul ederse, aracın tamir edilmesi ya da geri iade edilmesi talep edilebilir.
2. Tüketici Kanunu’na Göre Haklar
Tüketici Kanunu‘nun uygulama alanı bulduğu halleder, ikinci el araç alım satımında, alıcı “ayıplı mal” nedeniyle haklarını kullanabilir. Araçta ekspertiz raporunda belirtilen kusurlar veya gizlenen kaza geçmişi gibi durumlar, ayıplı mal kapsamında değerlendirilir. Bu durumda alıcı şunları talep edebilir:
İptal Talebi: Eğer araçtaki sorunlar ciddi ve satıcı tarafından gizlenmişse, alıcı sözleşmeyi iptal edebilir. Bu durumda alıcı, satıcıdan ödediği parayı geri talep edebilir.
Fiyat İndirimi Talebi: Araçtaki eksiklikler, tamir edilmesi gereken sorunlar varsa, alıcı fiyat indirimi talep edebilir. Bu durumda araçtaki sorunlar dikkate alınarak bir bedel indirimi yapılması gerekir.
Aracın Onarılması: Eğer araçta tespit edilen sorunlar onarılabilir türden ise, alıcı tamir edilmesini talep edebilir.
3. Satıcı İle Uzlaşma Yolu
Aracı iade etme: Eğer araçtaki sorunlar çok büyükse ve satıcı iade talebini kabul ediyorsa, araç geri alınarak ücret iadesi yapılabilir.
Fiyat İndirimi veya Onarım: Satıcı ile pazarlık yapılarak, aracın eksikliklerini gidermek veya fiyat indirimisağlamak için anlaşmaya varılabilir.
Bu tür bir uzlaşma durumu hızlı çözüm yolu olabilir, ancak satıcı uzlaşmaya yanaşmazsa, hukuki yollar devreye girer.
4. İhtarnameler ve Dava Aşaması
Eğer satıcı, alıcının talep ettiği iade, fiyat indirimi veya onarım gibi taleplerini reddederse, alıcı bu durumda hukuki süreci başlatabilir.
a. İhtarname Gönderme:
Alıcı, avukat aracılığıyla satıcıya ihtarname gönderebilir. İhtarname, alıcı tarafından yapılan yazılı bir başvuru olup, satıcıyı uyararak yasal hakların kullanılacağını belirtir. Bu, alıcıya yasal bir hak talebi gönderdiğini ve satıcının bu durumu ciddiye alması gerektiğini hatırlatır. İhtarname ile aracın iadesi veya fiyat indirimi talep edilebilir.Eğer satıcı hâlâ çözüm üretmezse, alıcı dava açma yoluna gidebilir.
b. Tüketici Mahkemesine Başvuru:
Eğer anlaşmazlık çözüme kavuşturulamazsa ve Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında kalan bir uyuşmazlık ise, alıcı Tüketici Mahkemesi’ne başvurabilir. Bu tür davalarda, tüketici olarak alıcı: Eğer araçtaki sorunlar büyükse, aracın iadesi talep edilebilir. Araç onarılabilir durumda ise, onarıma yönelik kararlar alınabilir.Fiyat indirimi veya tazminat talep edilebilir.
c. Asliye Hukuk Mahkemesi:
Eğer uyuşmazlık tarafların nitelikleri itibari ile Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında değilse, alıcı Asliye Hukuk Mahkemesi‘ne başvurabilir. Bu durumda, alıcı daha büyük tazminatlar ve zararların karşılanması için dava açabilir.
5. Zaman Aşımı ve Hakların Süresi
Tüketici Kanunu’na göre, alıcı, ayıplı maldan dolayı haklarını 2 yıl içinde kullanmalıdır.Eğer araç alım-satımı ile ilgili bir sözleşme yapılmışsa, o sözleşmede belirtilen süreler de geçerli olacaktır.Ayıplı mal için hak talebinde bulunmak için 2 yıl ve 5 yıl gibi süreler bulunmaktadır. Bu süreleri aşmadan başvuru yapılmalıdır.
Özetle: Eğer ekspertiz raporu sonrasında araçta tespit edilen kusurlar ve satıcı tarafından gizlenen bilgiler nedeniyle sorun yaşanırsa, alıcı şu adımları izleyebilir:
Ekspertiz raporuna göre iade veya fiyat indirimi talep edebilir.
Satıcı ile uzlaşma sağlanamazsa, hukuki süreç başlatılabilir.
İhtarname gönderilerek yasal haklar kullanılabilir.
Tüketici Mahkemesi veya Asliye Hukuk Mahkemesi’nde dava açılabilir. Ekspertiz raporu ayrıcalıklı bir öneme sahiptir ve alıcı bu rapora dayanarak hukuki haklarını kullanabilir. Bu süreçte tüketici hakları alıcının lehine işler.
Boşanma davaları, tarafların boşanma, boşanmanın ferileri(velayet, tazminat, nafaka, çocukla kişisel ilişki) ziynet eşyaları ve mal paylaşımı gibi boşanmaya ilişkin tüm hususlar üzerinde anlaşıp anlaşamamalarına göre, anlaşmalı boşanma davası ve çekişmeli boşanma davası olarak ikiye ayrılmaktadır. Bu makalemizde boşanmada yargılama usulü ve işleyişi üzerinde duracağız.
Çekişmeli boşanma davasında yazılı yargılama esastır ve usul kuralları ile sürelere son derece özen gösterilmesi gerekmektedir. “Usul esasa mukaddemdir” sözünden hareketle, esasa ilişkin hususlar ileri sürülürken usule ilişkin kurallar asla gözden kaçırılmamalıdır.
a. Boşanmada Yargılama Usulü Aşamaları Nelerdir?
Boşanmada yargılama usulü TMK madde 184’de düzenlenmiştir. Bu usul dışında yargılama Hukuk Muhakemeleri Kanununa göre yapılmaktadır. Boşanmada yargılama usulü, yazılı yargılama şekilnde uygulanmaktadır. Bu usule göre de sırasıyla her iki taraf da iddialarını sunmak için mahkemeye ikişer adet dilekçe verir bu aşama, dilekçeler aşamasıdır. Akabinde mahkeme her iki tarafı çağırıp ön inceleme duruşması yapar. Ön inceleme duruşması ile uyuşmazlık konuları tespit edilir bunlara ilişkin deliller toplanır. Ön inceleme duruşmasının tamamlanması ile tanıkların dinlendiği, delillerin tartışıldığı tahkikat duruşmaları yapılır. Bu duruşma sayıları tanık sayısına göre değişebilmektedir. Genel itibari ile boşanmada yargılama usulü bir duruşma günü içerisinde iki davacı iki davalı tanığı dinlenmesi şeklindedir. Tüm delillerin toplanmasının ardından, taraflara son kez diyeceklerinin sorulduğu sözlü yargılama yapılır, karar verilerek dava sonuçlandırılır.
b. Boşanmada Yargılama Usulü Farkları Nelerdir?
Diğer davalardan farklı olarak uygulanması gereken özel kurallar ise şunlardır;
▪️ Boşanmada yargılama usulü şeklinde hakime geniş takdir yetkisi verilmiştir. Hakim öncelikle dosya içerisinde bulunan fotoğraf, video vs. kayıtları, tanık beyanlarını ve diğer delilleri değerlendirerek iddia edilen olayların vicdanen yaşandığına kanaat getirmedikçe bu olayların yaşandığı ispatlanmış sayılmayacaktır. Bu ilke keyfi uygulanmayacaksa da iddia edilen vakalar ispat edilmiş olsa dahi hakim vicdanen ispat edildiğine kanaatte getirmezse davayı reddedebilecektir.
▪️Hukuk yargılamasında kesin delil niteliğinde olan yemin deliline boşanma davalarında başvurulamamaktadır. Hakim ya da taraflar, taraflara bir vakanın meydana gelip gelmediği konusunda yemin öneremez.
▪️Hukuk yargılamasında kabul beyanı davayı sonlandıran bir işlemdir. Ancak boşanma davalarında hakim, tarafların iddia edilen olayların yaşandığını kabul etmesi durumunda bu kabul beyanı ile bağlı değildir. Hakim bu beyanı diğer delillerle birlikte değerlendirecektir.
▪️Hakim burada öne sürülen iddiaları deliller kapsamında objektif esaslara göre dosyanın içeriğine aykırı olmayacak şekilde kimsenin etkisi altında kalmaksızın serbestçe değerlendirecektir.
▪️Boşanmanın ferileri velayet, tazminat ve nafakaya ilişkin ikincil hususlardır. Bu hususlarda anlaşılması durumunda bu anlaşmanın hakim onayına sunulması ve hakimin bu anlaşmayı onaylaması gerekmektedir.
▪️Kural olarak duruşmalar alenidir. Ancak TMK madde 184/6 uyarınca şayet taraflardan birisi duruşmanın gizli yapılmasını talep ederse hakim bu doğrultuda duruşmanın gizli yapılmasına karar verebilir. Bu durum medeni usul hukukunda aleniyet ilkesinin bir istisnasını oluşturmaktadır.
Kanunu inceleyecek olursak: TMK madde 184:
“Boşanmada yargılama, aşağıdaki kurallar saklı kalmak üzere Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa tâbidir:
1. Hâkim, boşanma veya ayrılık davasının dayandığı olguların varlığına vicdanen kanaat getirmedikçe, bunları ispatlanmış sayamaz.
2. Hâkim, bu olgular hakkında gerek re’sen, gerek istem üzerine taraflara yemin öneremez.
3. Tarafların bu konudaki her türlü ikrarları hâkimi bağlamaz.
4. Hâkim, kanıtları serbestçe takdir eder.
5. Boşanma veya ayrılığın fer’î sonuçlarına ilişkin anlaşmalar, hâkim tarafından onaylanmadıkça geçerli olmaz.
6. Hâkim, taraflardan birinin istemi üzerine duruşmanın gizli yapılmasına karar verebilir.”
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2014/21165k. 2015/9882t. 12.5.2015
“Mahkemece davalı kadına duruşmaya gelip, sorulan sorulara cevap vermediği takdirde başka bir erkekle olan ilişkisini kabul edeceği belirtilerek isticvap davetiyesi çıkarılmış, davalı kadının davetiye tebliğine rağmen gelmemesi sebebiyle bu ilişkinin varlığı kabul edilerek boşanmaya karar verilmiştir. Boşanma davalarında tarafların ikrarı hakimi bağlamaz (TMK. m. 184/3). Açıklanan sebeple bu şekilde isticvap davetiyesi çıkarılması da usul hükümlerine göre doğru değildir.”
Vasi, en basit tanımı ile velayet altında bulunmayan küçüklerin, sulh hukuk mahkemesi tarafından alınan karar ile kısıtlanmış kişilerin, bir yıl ve daha uzun süre hapis cezası almış kişilerin mal varlığını ve kişilik haklarını korumak ve yönetmek amacı ile atanan kişidir. Bu durumda kişinin tek başına vasinin onayı veya icazeti olmadan yaptığı işlemler geçersizdir ve bu durumda iyiniyetli üçüncü kişilerin dahi iyi niyeti korunmaz. Yargıtay da sık sık kararlarında bu durumu dile getirmektedir. Vesayet ilişkisi kanunda gözetilen bazı hallerde mahkeme tarafından re’sen gözetilirken bazı hallerde başvuru ile mahkeme atamaktadır.
Vasi kanunda öngörülen vesayet organlarından biridir. Türk Medeni Kanunu’na göre vesayet organları vesayet daireleri ile vasi ve kayyımlardır. Vasi, kural olarak iki yıl için atanır. Vesayet makamı, bu süreyi her defasında ikişer yıl uzatabilir. Dört yıl dolunca vasi, vasilikten kaçınma hakkını kullanabilir. Vasi olan kişinin, Sulh hukuk mahkemesince atanan kişinin görev ve sorumlulukları yerine getirmesi gerekmektedir. Vasinin görevleri başlığı altında hukuki ve sosyal olarak vesayet altına alınan kişilerin korunması ve hukuki haklarını kullanabilmesi için birden çok madde sıralamak mümkündür.
Vasinin Görevleri Nelerdir?
Vasi olarak atanan kişinin en önemli görevi vesayeti altındaki kişinin menfaatlerini korumaktır.
Vasi tayin edilen kişi vesayet altında bulunan kişinin mal varlığı ile ilgili bir kayıt defteri tutmak zorundadır. Eğer kişinin herhangi bir mal varlığı bulunmuyorsa defter tutulma zorunluluğu yoktur. Vasinin görevlerinden biri yılda en az bir kez vesayet makamına bilgi vermektir.
Vasi Bazı Görevlerini Yerine Getirirken Mutlak Süratte Vesayet Makamından İzin Almak Zorundadır. Bu Görevler;
Taşınmazların alım ve satımı,
Vesayet altındaki kişinin borç verme borç alma, sahibi olduğu bir eşyanın bir kişiye ödünç verilmesi, Çek veya senetle borçlanma, kira sözleşmesi yapma, miras paylaşılması ve miras devri, hayat sigortası yaptırma,
Vesayet altındaki kişinin eğitim, bakım ve sağlık kurumlarından herhangi birine yerleştirilmesi,
Vesayet altındaki kişinin yerleşim yerinin değiştirilmesidir.
Vasi Bazı Durumlarda Vesayet Makamının İzniyle Beraber Denetim Makamından Da İzin Almak Zorundadır. Bu Durumlar;
Vasisi olduğu kişinin evlat edinilmesi,
Bir ülkeye ait vatandaşlığa giriş ve çıkış,
Miras kabulü ya da miras reddinin yapılması,
Vesayet altındaki küçüğün ergin sayılmasıdır.
Vasinin Görevleri Detaylı Olarak İncelenecek Olursa :
Defter Tutma :Vasiliğe atanma kararının kesinleşmesi üzerine vasi ile vesayet makamının görevlendireceği bir kişi tarafından ilk olarak derhal yönetilecek malvarlığının defteri tutulur. Vesayet altındaki kişi ayırt etme gücüne sahipse defter tutulurken hazır bulundurulur. Koşullar gerektirdiği takdirde denetim makamı, vasi ve vesayet makamının isteği üzerine vesayet altındaki kişinin malvarlığının resmî defterinin tutulmasına karar verebilir. Bu defter, mirastaki resmî defterin alacaklılara karşı doğurduğu sonuçları doğurur ve oradaki usul uyarınca tutulur.
Değerli Şeylerin Saklanması :Kıymetli evrak, değerli eşya, önemli belge ve benzerleri, malvarlığının yönetimi bakımından bir sakınca yoksa vesayet makamının gözetimi altında güvenli bir yere konulur.
Taşınırların Satılması : Vasinin görevlerinden biri de vesayet altındaki kişinin menfaati gerektirirse değerli şeylerin dışındaki taşınırlar, vesayet makamının vereceği talimat uyarınca, açık artırma ile sattırılmasıdır. Hâkim, özel durumları taşınırın niteliğini veya değerinin azlığını göz önüne alarak pazarlıkla satışa da karar verebilir. Vesayet altındaki kişinin kendisi veya ailesi için özel bir değer taşıyan şeyler zorunluluk olmadıkça satılamaz. Yine aynı şekilde özel tüketim vergisinden muaf (ÖTV) araç alınması sıkça karşımıza çıkmaktadır. Engelli veya kısıtlı bireylerin yakınları bu haktan yararlanmaktadırlar. 5 yıl sonunda ÖTV’den muaf şekilde satılabilecek bu araçlar için Mahkeme’den yani vesayet makamından izin almak gerekecektir. Yani engelli aracı satışı için mahkemeden izin alınması ve mahkemenin belirleyeceği usulde satış yapılması yasal bir zorunluluktur. Ayrıca araç satışı yapıldıktan sonra tahsil edilen araç bedeli de kısıtlı kişinin mal varlığında kalacak ve yakınları tarafından serbestçe kullanılamayacaktır.
Paraların Yatırılması : Vesayet altındaki kişinin kendisi veya malvarlığının yönetimi için gerekli olmayan paralar, faiz getirmek üzere, vesayet makamı tarafından belirlenen millî bir bankaya yatırılır veya Hazine tarafından çıkarılan menkul kıymetlere çevrilir. Paranın yatırılmasını bir aydan fazla geciktiren vasi, faiz kaybını ödemekle yükümlüdür.
Ticarî Ve Sınaî İşletmeler: Vesayet altındaki kişinin malvarlığı içinde ticarî, sınaî veya benzeri bir işletme varsa; vesayet makamı, bunların işletilmesinin devamı veya tasfiyesi için gerekli talimatı verir.
Taşınmazların Satılması: Taşınmazların satışı, vesayet makamının talimatı uyarınca ve ancak vesayet altındaki kişinin menfaati gerekli kıldığı hâllerde mümkündür. Satış, vesayet makamının bu iş için görevlendireceği bir kişi tarafından vasi de hazır olduğu hâlde açık artırmayla yapılır ve ihale vesayet makamının onamasıyla tamam olur; onamaya ilişkin kararın ihale gününden başlayarak on gün içinde verilmesi gerekir. Ancak denetim makamı, istisnaî olarak özel durumları, taşınmazın niteliğini veya değerinin azlığını göz önüne alarak pazarlıkla satışa da karar verebilir.
Özen Yükümlülüğü: Vasinin görevlerinden biri, vesayet altına alınan kişinin bakımı ve eğitimi için gereken önlemleri almaktır. Koruma amacıyla özgürlüğün kısıtlanması , küçüklerin koruma amacıyla bir kuruma yerleştirilmesine vasinin başvurusu üzerine vesayet makamı veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde bizzat vasi karar verir ve durumu derhâl vesayet makamına bildirir. Bunun dışında usul ve yetkiyle ilgili konularda kısıtlı olsun veya olmasın erginlerin korunması amacıyla özgürlüklerinin kısıtlanmasına ilişkin hükümler uygulanır. Vasi, kısıtlıyı korumak ve bütün kişisel işlerinde ona yardım etmekle yükümlüdür. Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde vasi, koruma amacıyla özgürlüğün kısıtlanmasına ilişkin hükümlere göre kısıtlıyı bir kuruma yerleştirebilir veya orada alıkoyabilir ve durumu derhal vesayet makamına bildirir.
Temsil Yükümlülüğü: Vesayet dairelerinin yetkilerine ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla vasi, vesayet altındaki kişiyi bütün hukukî işlemlerinde temsil eder. Vesayet altındaki kişi adına kefil olmak, vakıf kurmak ve önemli bağışlarda bulunmak yasaktır. Vesayet altındaki kişi görüşlerini oluşturma ve açıklama yeteneğine sahipse, vasi önemli işlerde karar vermeden önce olanak ölçüsünde, onun görüşünü almakla yükümlüdür. Vesayet altındaki kişinin işi uygun bulmuş olması vasiyi sorumluluktan kurtarmaz.
Meslek veya Sanat : Vesayet altındaki kişiye vesayet makamı tarafından bir meslek veya sanatın yürütülmesi için izin verilmiş ise, o kişi bununla ilgili her türlü olağan işlemleri yapmaya yetkilidir ve bu tür işlemlerden dolayı bütün malvarlığı ile sorumludur.
Yönetim Ve Hesap Tutma Yükümlülüğü: Vasi, vesayet altındaki kişinin malvarlığını iyi bir yönetici gibi özenle yönetmek zorundadır. Vasi, yönetimle ilgili hesap tutmak ve vesayet makamının belirlediği tarihlerde ve her halde yılda bir defa hesabı onun incelemesine sunmakla yükümlüdür. Vesayet altındaki kişi görüşlerini oluşturma ve açıklama yeteneğine sahip ise, hesabın hâkim tarafından incelenmesi sırasında olanak ölçüsünde hazır bulundurulur. Vesayet altındaki kişi, kendi tasarrufuna bırakılmış olan mallar ile vasinin izniyle çalışarak kazandığı malları serbestçe yönetir ve kullanır.
Vasilik Görevinden Alınma
Bazı durumlarda vasinin görevleri sona erer. Ayırt etme gücüne sahip olan vesayet altındaki kişi veya her ilgili, vasinin görevden alınmasını isteyebilir. Vasi atamada olduğu gibi vasinin görevden alınması görevi vesayet makamına aittir. Vasinin görevini yapmakta yetersizliği sebebiyle vesayet altındaki kişinin menfaatleri tehlikeye düşerse, vesayet makamı kusuru olmasa bile vasiyi görevden alabilir. Görevden alınmayı gerektiren sebebin varlığını başka bir yoldan öğrenen vesayet makamı, vasiyi re’sen görevden almakla yükümlüdür.
TMK’nın 483.maddesine göre vasinin görevden alınma nedenleri;
1. Görevini ağır surette savsaklaması,
2. Yetkilerini kötüye kullanması,
3. Güveni sarsıcı davranışlarda bulunması,
4. Borç ödemede acze düşmesi
5. Araştırma ve uyarıdır. Başvuru üzerine veya resen harekete geçen vesayet makamı TMK’nın 484. maddesine göre görevden alma işleminden önce, gerekli araştırmayı yapmalı ve vasiyi dinlemelidir. Ancak yaptığı araştırmadan sonra ağır olmayan hallerde görevden almak yerine vasiye görevden alınacağı konusunda uyarıda bulunulur.
Gecikmesinde tehlike bulunan hallerde vasiye geçici olarak işten el çektirilip bir kayyım atanabileceği gibi; gerekirse muhtemel zararı göz önünde bulundurarak vasinin mallarına ihtiyati haciz koyabilir ve tutuklanması da istenebilir. Görevden almak ve uyarıda bulunmanın tanı sıra, vesayet altındaki kişinin korunması için gerekli diğer önlemler de alınmaktadır.
Görevi sona eren vasi, yönetimle ilgili son raporu ve kesin hesabı vesayet makamına vermekle yükümlü olduğu gibi; malvarlığını vesayet altındaki kişiye, mirasçılarına veya yeni vasiye teslim edilmek üzere hazır bulundurmak zorundadır. Son rapor ve kesin hesap belli zamanlarda verilen rapor ve hesaplar gibi vesayet makamı tarafından incelenir ve onaylanır. Son rapor ve kesin hesap onaylandıktan ve malvarlığı vesayet altındaki kişiye, mirasçılarına veya yeni vasiye teslim edildikten sonra, vesayet makamı vasinin görevinin sona erdiğine karar verir. Vesayet makamı, son rapor ve kesin hesabın onaylanması veya reddi konusundaki kararı ile birlikte kesin hesabı vesayet altındaki kişiye, mirasçılarına veya yeni vasiye, tazminat davası açma hakları bulunduğunu da belirtmek suretiyle tebliğ eder. Bu tebliğde vasinin görevine son verildiği de belirtilir.
Vasinin Görevleri İle İlgili Yargıtay Kararları
(Yargıtay 18. Hukuk Dairesi E. 2015/7092 K. 2016/1757 T. 9.2.2016)
“…4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 483. maddesi; vasinin görevini ağır surette savsaklaması, yetkilerini kötüye kullanması veya güven sarsıcı davranışlarda bulunması ya da borç ödemeden acze düşmesi halinde vesayet makamınca görevden alınacağını, 488. maddesi de; vesayet makamının kararlarına karşı 10 gün içerisinde denetim makamına itiraz edilebileceğini hükme bağlamıştır. Aynı Kanunun 397. maddesinde belirtilen denetim makamı görevi ise asliye hukuk mahkemesine aittir. Vasinin görevden alınıp yeni vasi atanmasına yönelik vesayet makamı kararlarına karşı temyiz yoluna başvurulamayacağından…”
(Yargıtay 2. Hukuk Dairesi E. 2005/12717 K. 2005/15257 T. 3.6.2005)
…Kısıtlı, vesayet makamına verdiği dilekçesi ile aynı zamanda hakkın da verilmiş bulunan kısıtlama kararının Türk Medeni Kanununun 474. maddesi gereğince kaldırılmasını da istemiştir. Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı yüzünden kısıtlanmış kişi üzerindeki vesayetin kaldırılmasına, ancak kısıt lama sebebinin ortadan kalkmış olduğunun resmi sağlık kurulu raporu ile belirlenmesi halinde karar verilebilir. (TMK 474) Bu bakımdan kısıtlının bu talebinin, duruşmalı incelenmesi ve kısıtlama sebebinin ortadan kalkıp kalkmadığının resmi sağlık kurulu raporu ile belirlenmesi ve hasıl olacak sonuç uyarınca olumlu-olumsuz karar verilmesi gerekirken…”
(Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 1999/2617 E. 1999/4992 K. )
Vasinin Türk Medeni Kanunun Velayet ve Miras Hükümlerinin Uygulanmasına Dair Tüzüğün 21. ve müteakip maddelerinde gösterilen süreler içinde hesap verme yükümlülüğünü yerine getirmesi gerekir. Aksi takdirde Medeni Kanunun 427. Maddesindeki (4721 sayılı Medeni Kanun’a göre 483. Madde) şartlar oluşacağından vasinin azline karar verilmesi gerekir.” Denilerek bu süre içerisinde hesap veremeyen vasinin azledilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.
(Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 30.11.2005 tarihli 2005/13065 E. 2005/16632 K.)
“… İlgililer, vesayet makamının kararlarına karşı, tebliğ gününden başlayarak on gün içinde denetim makamına itiraz edebilirler. Denetim makamı, gerektiğinde duruşmada yaparak bu itirazları karara bağlar. Denetim makamının kararı kesin niteliktedir.” şeklinde denetim makamının kararlarının kesinliği kabul edilmiştir.
Vasi, kısıtlıların veya velisi olmayan küçüklerin menfaatlerini korumak üzere mahkemenin tayin ettiği kişidir. Mahkeme genelde vesayet altına alınacak kişinin eşini, yakınını veya onların seçeceği kişiyi vasi tayin eder. Vasi, kişinin hak ve menfaatlerini koruma yükümlülüğüyle onların adına hukuki işlemler yapmakla, haklarını korumakla yükümlüdür.
Vasi tayini gerektiren durumlar ise kanunda belirtilmiştir. Buna göre: 18 yaşından küçük olup kimsenin velayeti altında olmayan, (Türk Medeni Kanunu’na göre velayet altında bulunmayan her küçük vesayet altına alınır.) Akıl hastalığı ya da akıl zayıflığı olan kişiler, alkol ya da uyuşturucu bağımlısı olan, kötü yaşam tarzına sahip ve mal varlığını kötüye kullanan kişiler, bir yıl ve üzeri bir sürede özgürlüğü kısıtlayıcı cezaya mahkum olmuş kişiler, kişinin isteği üzerine olmak şartıyla yaşlılık, engellilik ve ağır hastalığı olanlar vesayet altına alınacak kişiler olarak belirlenmiştir. Bazı durumlarda da mahkeme tarafından kişiye kısıtlılık kararı verilebilir. Bu kararı mahkeme re’sen alabileceği gibi kişinin talebi üzerine kısıtlılık kararı alabilir. Bu haller de yine kanunda sayılıdır. İnceleyecek olursak:
1. Akıl Hastalığı Veya Akıl Zayıflığı Sebebi İle Vasi Tayini Gerektiren Durumlar
TMK’nın 405/1. maddesine göre; “Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı sebebiyle işlerini göremeyen veya korunması ve bakımı için kendisine sürekli yardım gereken ya da başkalarının güvenliğini tehlikeye sokan her ergin kısıtlanır.” denmektedir. Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı nedenleriyle kısıtlamaya karar verilebilmesi için akıl hastalığı veya akıl zayıflığının resmi sağlık kurulu raporu kanıtlanmış olması koşuldur. Hâkim, kısıtlamaya ilişkin karar vermeden önce, kurul raporunu göz önünde tutarak kısıtlanması istenilen kişiyi dinleyebilir.
Söz konusu kanuna göre kişinin sadece akıl hastası veya akıl zayıflığı olması kısıtlama kararı için tek başına yeterli olmamakta ayrıca kişinin akıl hastalığı veya zayıflığı yönünden işlerini görememesi veya koruma ve bakım için başka birine ihtiyaç duyması ya da söz konusu durum yüzünden başkalarının güvenliğini tehlikeye sokması gerekir.
2. Savurganlık, Alkol Veya Uyuşturucu Madde Bağımlılığı, Kötü Yaşama Tarzı, Kötü Yönetim Sebebi İle Vasi Tayini Gerektiren Durumlar
Türk Medeni Kanunu’na göre Savurganlığı, alkol veya uyuşturucu Madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı veya malvarlığını kötü yönetmesi sebebiyle kendisini veya ailesini darlık veya yoksulluğa düşürme tehlikesine yol açan ve bu yüzden devamlı korunmaya ve bakıma muhtaç olan ya da başkalarının güvenliğini tehdit eden her ergin kısıtlanır.
Söz konusu kanuna göre yine kişinin savurganlığı, alkol veya uyuşturucu madde kullanımı ya da malvarlığını kötü yönetmesi tek başına kısıtlılık kararı verilmesi için gereken şart değildir. Ayrıca kişinin bu yaşam biçimi yüzünden kendisini veya ailesini darlığa, yoksulluğa düşürme tehlikesi bulunmalıdır.
TMK madde 409’a göre, bir kimse dinlenilmeden savurganlığı, malvarlığının kötü yönetimi sebebiyle kısıtlanamaz. Görüldüğü üzere TMK’nın emredici hükmü gereği savurganlık ya da malvarlığının kötü yönetimi nedeniyle kısıtlı adayı dinlenmeden bu kişi hakkında kısıtlama kararı verilemez.
3. Özgürlüğü Bağlayıcı Ceza Sonucu Vasi Tayini Gerektiren Durumlar
Ceza mahkûmiyetinin önemli sonuçlarından biri, kişiyi maruz bıraktığı kısıtlılık hâlidir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 407. maddesine göre, bir yıl veya daha fazla süreli bir hapis cezasına mahkûm edilmiş olan her ergin kısıtlanır. Kısıtlama; ergin olan ve velayet altında bulunmayan bir kişinin fiil ehliyetinin, kanunda yer alan sebeplere dayalı olarak, mahkeme kararıyla sınırlandırılmasıdır. Kısıtlama kararı tam ehliyetli kişinin ehliyetini sınırlandırır ve onu sınırlı ehliyetsiz hâle getirir. Bir yıl veya daha uzun süreli bir hapis cezasına mahkûm edilmiş olan erginlerin kısıtlanmalarının temelinde, onları ceza infaz kurumlarında bulundukları sırada denetim altında tutmak ve yine bu sırada onların maddi ve manevi çıkarlarını korumak gayeleri yatmaktadır. Bir yıl veya daha fazla hapis cezasına mahkum olmak kısıtlama sebebidir. Hangi cezadan olursa olsun bir yıldan fazla özgürlüğü bağlayıcı bir ceza alınması sonucu kişinin fiil ehliyeti kısıtlanır.
4. İstek Üzerine Vasi Tayini Gerektiren Durumlar
Yaşlılığı, engelliliği, deneyimsizliği veya ağır hastalığı sebebiyle işlerini gerektiği gibi yönetemediğini ispat eden her ergin mahkemeden hakkında kısıtlama kararının alınmasını isteyebilir. (Yaşlılarda ve özellikle alzheimer, demans gibi hastalıklara sahip olduklarında başkalarına muhtaç ve kendi işlerini gereği gibi yönetemediği zaman kısıtlanması talepli dava açılabilir. Mahkeme tarafından kişinin kısıtlanmasına dair gerek olup olmadığına dair değerlendirme yapılacak ve tam teşekküllü bir hastaneden sağlık kurulu raporu alınması talebinde bulunacaktır.)
Vasi tayini gerektiren durumlarda, kanunun ilgili hükümlerine göre vesayet altına alınması istenen kişinin dinlenilmesine, sağlık raporu alınmasına karar verilir. Kısıtlama kararı, kesinleşince hemen kısıtlının yerleşim yeri ile nüfusa kayıtlı olduğu yerde ilân olunur.
Vasi Tayini Gerektiren Durumlar İlgili Yargıtay Kararları :
(Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2016/8231 Esas, 2017/13790 Karar) :
Aile mahkemesi sıfatıyla görülen boşanma davasında karar verilmiş, hüküm davalı erkek tarafından temyiz edilmiştir. Yargıtay tarafından gerçekleştirilen dosya incelemesinde davalının ağır ceza mahkemesinde uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçundan 8 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiğini tespit etmiştir. İlgili karar kesinleşmiş olduğundan cezaevinde hükümlü olduğu anlaşılmıştır. Türk Medeni Kanunu’nun 407. maddesine göre 1 yıl veya uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı cezaya mahkum olan erginin kısıtlanır hükmünü haiz olduğundan davalıyı temsil etmek üzere vasi atanması için vesayet makamına ihbarda bulunulması gerektiği belirtilmiştir. Mahkemenin usule aykırı olması nedeniyle bozma yönünde karar verilmiştir.
(Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2016/1035 Esas, 2017/5510 Karar)
Taraflar arasında dava görülmüş, mahkeme tarafından kurulan hükme karşılık davalı kadın tarafından temyiz başvurusunda bulunulmuştur. Mahkeme tarafından hastaneden alınan raporda davalı kadının sınır zekası düzeyinde zekasının bulunduğu ve herhangi bir akıl hastalığı olmadığından vasi tayini gerekmediği belirtildiği, yasal danışmanın uygun olduğuna dair karar verildiği tespit edilmiştir. Yargıtay, mahkemenin kurmuş olduğu hükmü hukuka aykırı olduğunu tespit etmiştir. Davalı kadına yasal danışman atanması için süre verilmeden, yasal danışman atanmasına ilişkin karar dosyaya alınmadan verilen hüküm hakkında bozma kararı vermiştir.
(Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2017/1280 Esas, 2017/5315 Karar)
Büyükbaba, torunun annesine karşı dava açmış, çocuğa sert davrandığını ve velayetinin kaldırılarak vasi olarak kendisinin atanmasına karar verilmesini, verilmez ise çocukla arasında kişisel ilişki tesis edilmesi talebinde bulunmuştur. Mahkeme tarafından dava reddedilmiş, karara karşılık davacı tarafından temyiz başvurusunda bulunulmuştur. Yargıtay, mahkeme tarafından çocuk ile anne arasında menfaat çatışması olması nedeniyle çocukları davada temsil etmek amacıyla kayyım atanması için yetkili vesayet makamına ihbarda bulunması gerektiğini belirtmiştir. Kayyımın delillerinin toplanması ve tüm delillerle birlikte değerlendirilmesi hasıl olduğu belirterek eksik hasım ve eksik inceleme ile kurulması nedeniyle bozma karar verilmiştir.
Çek, ticari hayatta sıkça kullanılan, yeni girişimcilerin de tahsilat ve ödeme işlemlerini düzenlemek için yararlanabileceği bir evraktır. Kısacası çek sık kullanılan bir ödeme aracıdır.
Zayi Ne Demek?
Çekin zayi olması, çekin kullanılamaz hale gelmesi veya çek sahibinin iradesi dışında elden çıkması anlamına gelmektedir. Örneğin, çekin kaybolması, çekin çalınması, gasp edilmesi, çekin yanması, çekin yırtılması, içeriğinin okunamayacak derecede zarar görmesi, sel ve deprem gibi doğal afetler sonucunda çekin yok olması gibi durumlarda çekin zayi olması söz konusudur.
Zayi Halinde Başvurulabilecek Kanuni Yollar
Çekin zayi olması halinde iptal edilmesine ilişkin başvurulabilecek kanuni yollar, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu(“TTK” ’nın) 818/1-s maddesinin açık yollamasıyla poliçenin iptaline aynı Kanun’un 757 ilâ 763. maddeleri ile 764/1. maddesinde yer verilen kurallardır.
1.Çekin İptali Davası Açılması: İradesi dışında çeki elinden çıkan lehtar veya cirantaların başvurabileceği ilk yol, TTK’nın 757. maddesinde öngörülen ödeme veya hamilin yerleşim yerindeki asliye ticaret mahkemesi nezdinde çekin iptali için dava açılmasıdır.
2. Çekin İstirdadını İsteme Davası Açılması: Çekin zayi olması halinde eğer çeki elinde bulunduran kişi biliniyorsa bu kişiye karşı çekin iadesi (istirdat) davası açılabilir.
3. Menfi Tespit Davası Açılması: İptal davası ve ödeme yasağına ilişkin dava açma hakkı bulunmayan keşidecinin başvurabileceği en önemli hukuksal yollardan birisi, menfi tespit davası açmaktır. Söz konusu davada, keşideci ancak çeki kötü niyetli olarak ele geçiren (bilerek borçlunun zararına hareket eden) hamile karşı borcunun bulunmadığının tespitini isteyebilir.
4. Çekten Cayma : Çek elinden rızası hilafına çıkan keşidecinin sahip olduğu haklardan birisi de TTK’nın 799. maddesinde düzenlenen çekten cayma kurumudur. Buna göre, çek elinden rızası dışında çıkan keşideci, çekin ibraz süresi geçtikten sonra çekten cayabilir.
5. Çeki Haksız Olarak Ele Geçirenler Hakkında Suç Duyurusunda Bulunma: Uygulamada, çekin özellikle çalınma veya kaybolması gibi durumlarda çek elinden çıkan kişi tarafından faillerin bulunması amacıyla Cumhuriyet Savcılıklarına suç duyurusunda bulunulmakta ve bu suç duyurusu açılacak çek iptali davalarında bir delil olarak kullanılmaktadır.
Çekin İptali Davası
İradesi dışında çeki elinden çıkan lehtar veya cirantaların başvurabileceği ilk yol, TTK’nın 757. maddesinde öngörülen ödeme veya hamilin yerleşim yerindeki asliye ticaret mahkemesi nezdinde çekin iptali için dava açılmasıdır. Madde metnindeki çek (poliçe) elinden kişinin dava açabileceği şeklindeki ibareden keşidecinin de mahkemeye başvuruda bulunabileceği gibi bir anlam çıkmakta ise de Yargıtay, keşidecinin çekin iptali davası açamayacağına karar vermektedir. Ancak, Yargıtay bu gibi hallerde keşidecinin menfi tespit davası açma hakkının bulunduğunu da ifade etmektedir.
Çekin kaybolması, çalınması, gasp edilmesi gibi hallerden kaynaklı iptal davalarında, çekin 3. kişilerin eline geçmesi ve bankaya ibraz edilmesi tehlikesi bulunduğundan dolayı, bu gibi hallerde iptal davasında TTK’nın 757/1. maddesi uyarınca, muhatap bankanın çeki ödemekten men edilmesi de ihtiyati tedbir olarak istenmelidir. Madde metninde ödeme yasağı tedbirine hükmedilmesi için teminat yatırılması gerektiğine ilişkin açık bir hüküm bulunmamakla birlikte, uygulamada mahkemelerce çek bedelinin %5 ile %15’i arasında değişen miktarlarda teminat yatırılması istenmektedir. Buna karşılık, çekin yanma, yırtılma gibi sebeplerle zayi olması halinde çekin 3. kişilerin eline geçme ihtimali bulunmadığından bu gibi durumlarda mahkemeden ödeme yasağı talep edilmesine gerek olmayacaktır. Mahkemece ödeme yasağına hükmedilmiş ve bu karar keşideciye tebliğ olunmasına rağmen hamile ödemede bulunan keşideci, TTK m. 646/2 gereği, hile veya ağır kusuru nedeniyle borcundan kurtulmuş sayılmayacağından iptal kararı hamiline tekrardan ifada bulunmak zorunda kalacaktır. Kaldı ki, ödeme yasağı kararı verilmemiş olsa dahi borçlu, hileli veya ağır kusurlu bir şekilde üçüncü kişiye ödemede bulunursa, karar hamiline haksız fiil hükümlerine göre ödemede bulunmak zorundadır. Ödeme yasağı kararının tebliğinden sonra ödemede bulunan muhatap bankanın sorumluluğu doğacaktır ve muhatap banka, haksız fiil hükümlerine göre (TBK m. 49 vd.) sorumlu olacaktır. TTK’nın 759/1. maddesinin açık hükmü uyarınca, iptal davası ancak çeki eline geçiren kişinin bilinmemesi halinde açılabilir. Bu nedenle, dava hasımsız olarak açılmalıdır.
İptal davası açma yolunun seçilmesiyle birlikte vadesi gelmemiş olsa da ihtiyati bir tedbir olarak çeke ilişkin ödeme yasağı konulması talep edilmelidir. Uygulamada mahkemeler tarafından çeke ilişkin ödeme yasağı koymak için çek değerinin %15 oranında teminat talep edilmektedir. Alınacak tedbir kararıyla birlikte ilk aşamada çeke ilişkin risk ortadan kalkacaktır. Dava sonucunda da mahkeme tarafından çekin iptaline karar verildiğinde çek artık resmen iptal edilmiş olacaktır. Dava açılmaya karar verilmesi halinde çekin vade tarihi gelmeden işbu dava açılmalıdır. Vade tarihi geçen çeke ilişkin iptal davası açıldığında ödeme yasağına ilişkin bir tedbir kararı alınması mümkün olmayacak ve dava sonuçlanıp çek iptal edilene kadar risk devam edecektir. Uygulamada çek iptal davası masraflı bir yol olarak gözükse de hak sahibine tam koruma sağlaması sebebiyle çok daha fazla tercih edilmektedir. Ayrıca belirtmek gerekir ki, hasımsız olarak açılan çek iptal davası sonrasında mahkeme tarafından Ticaret Sicili Gazetesi’nde çekin kayıp olduğuna ilişkin ilanlar yayınlanır. İlandan önce veya sonra iptal kararı verilmeden bahse konu kayıp çek mahkemeye sunulursa ya da sunulmasa bile çeki elinde bulunduran kişi ortaya çıkarsa, dava istirdat davasına dönüşür ve mahkeme tarafından davacıya istirdat davası açması için süre verilir.
Çekin İptali Davasının Hukuki Sonuçları
Çekin iptali davası ile ilk olarak, iptal kararını alan kişinin hak sahipliğinin teşhisine imkan tanımasıdır. İptal kararı alan davacı, çek olmadan hakkını talep edebilme veya yeni bir çek verilmesini talep etme hakkına kavuşur. Bununla birlikte, iptal davası bir tespit davası niteliğini haiz olduğundan sadece senedin zayi olduğunu tespit eder. Dolayısıyla ortada bir eda davası bulunmadığından, karar lehine olan kişinin ilamların icrası yoluyla takip yapabilmesi mümkün değildir.
Çekin iptali davası ile ikinci olarak iptale konu çekin teşhis fonksiyonunun ortadan kalkmasıdır. Bu kararla birlikte, borçlunun (keşidecinin) çekin hamili olarak gözüken kişiye ödeme yapma zorunluluğu ortadan kalkar. Çeki elinde bulunduran hamil iyiniyetli bile olsa artık keşideciye elinde bulunan çeke dayalı olarak başvurabilme hakkını kaybeder. Zira, iptal kararıyla birlikte zayi olan çekin hak sahipliğini teşhis işlevi ortadan kalkmıştır. İptal kararının bu sonucu, olumsuz sonuç olarak isimlendirilmektedir (Şaban Kayıhan, Kıymetli Evrak Hukuk, 7. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2020, s. 90).
Mahkemece verilen bu karar maddi hukuk anlamında kesin hüküm teşkil etmez. Maddi hukuk yönünden mevcut hukuki durum aynen devam eder. İptal kararı, hakkın varlığına, içeriğine ve bu hak üzerindeki tasarruf yetkisine tesir etmez . İptal kararı, maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmediği için karar uyarınca kendisine başvurulan kişi, çekten doğan tüm defileri ileri sürebilecektir. İptal kararı, maddi hukuk yönünden etkili değildir. Bu nedenle senet zilyedi üçüncü kişinin hukuki durumunda değişiklik yaratmaz. Çünkü, iyi niyetin korunması, iptal kararı ile sınırlandırılmamıştır. İptal kararı, sadece borçluya hamile ödeme yapma zorunluluğunu ortadan kaldırır, hamilin maddi anlamda bir alacağının bulunmadığını göstermez. Başka bir deyişle, çeki elinde bulunduran üçüncü kişinin hakkının sona erdiği ve onun yerine davacının hak sahibi olduğu sonucuna varılamaz. Böyle bir durumda, iyiniyetli hamilin başvurabileceği yol, iptal kararının iptali için bir dava açmak olmalıdır.
Senet iptal edilmiş fakat borçlu henüz ifada bulunmamış ve borçlu karar elinde bulunan kişiye yeni bir çek vermişse, iyiniyetli üçüncü kişi borçlu ile karar hamiline karşı istihkak davası açabilecektir. Buna karşılık, borçlu (keşideci) karar hamiline ödemede bulunmuşsa iyiniyetli üçüncü kişi ödemeyi alan tarafa karşı sebepsiz zenginleşme davası açabilir.
Borçlu (keşideci), iptal kararına istinaden iptal kararını ibraz eden karar hamiline ifada bulunmuşsa ve bu ödeme de TTK m. 646/1 ve m. 710/3’e uygunsa (hile veya ağır kusur yoksa), borcundan kurtulacaktır. Bu halde, senede zilyet olan iyiniyetli üçüncü kişi, borçluya karşı değil, karar hamiline karşı iptal kararının iptali istemiyle dava açacak ve iptal kararı alan karar hamilinin meşru hak sahibi olmadığını kanıtlamak suretiyle çek bedelini geri alabilecektir.
Sonuç olarak, artık borçlu olan kişinin alacaklı hamile karşı bir ödemede bulunma zorunluluğu bulunmayacaktır. Bu karar sonucunda, karar lehine olan kişi hakkını senetsiz (çeksiz) olarak talep edebilir. Bir başka ifadeyle, iptal kararı karar lehine olan kimsenin çeki ibraz etmeden hak sahibi olarak kabul edilmesine veya yeni bir çek düzenlenmesini talep etme imkanını sağlar. Borçlu iptal kararına güvenerek kararı alan kişiye ödeme yapmakla borcundan kurtulur. Ancak, yukarıda belirtildiği üzere, iyi niyetli üçüncü kişilerin iptal kararının iptali veya sebepsiz zenginleşme gibi davalarla gerçekten alacaklı olduklarını ispat etme hakları bulunmaktadır.
Boşanma davasının açılması ile birlikte taraflar ayrı yaşama hakkı kazanır. Böyle bir durumda henüz bir boşanma kararı bulunmadığı için müşterek (ortak) çocukların eşlerden hangisinin yanında kalacağı hususu gündeme gelmektedir. Uygulamada “tedbiren velayet” veya “geçici velayet” de denilen bu durum, boşanma davasının açılması ile birlikte müşterek çocuğun eşlerden hangisinin yanında kalacağı hususunun tayininden ibarettir.
Her ne kadar “tedbiren” ya da “geçici” velayet ifadeleri kullanılsa da aslında Türk Medeni Kanunu 182. maddesi kapsamında taraflardan birine ait bir “Velayet Hakkı” söz konusu değildir. Zira Türk Medeni Kanunu 169. Maddesinde “.…çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri……” Denilmek suretiyle bunun bir velayet hakkı olmadığını, çocuğun bakımı ve korunmasına ilişkin bir önlem olduğunu yine söz konusu önlemin de geçici nitelikte olduğunu açıkça belirtmiştir. Şu halde uygulamada da “geçici velayet” ya da “tedbiren velayet” diye adlandırılan durum, boşanma davası sürecinde çocukların bakım ve korunmasına ilişkin mahkeme hakimi tarafından verilen geçici nitelikteki önlem olup, boşanma davasının kesinleşmesi ile birlikte verilen velayet kararı değildir.
Geçici Velayet Ne Zaman Gündeme Gelir?
Çok istisnai durumlar haricinde genelde boşanma aşamasına gelmiş, boşanma davası açmış eşler müşterek çocukların kendi yanlarında bulunmasını isterler. Eğer eşlerin, çocukların kimin yanında kalacağı hususunda bir uyuşmazlığı yok ise bu yönde mahkeme hakiminin ayrıca bir araştırma yapmasına ve karar vermesine gerek de yoktur diye düşünülebilir ancak kanun koyucu mahkeme hakimine bu konuda re’sen bir talep olmasa dahi karar vermesi ve gerekli olan önlemleri alması gerektiğini emretmektedir.
Boşanma Davası Sürecinde Müşterek Çocuğun Yanında Kalmasını İsteyen Eş Ne Yapmalıdır?
Boşanma davasını açarken avukatınız dava dilekçesinde veya cevap dilekçesinde müşterek çocuğun dava sürecinde sizin yanınızda kalması yönündeki talebini belirtmesi gerekir. Ancak boşanma dilekçesinde böyle bir talep bulunmasa da karar verilinceye kadar bu yönde gerek yazılı dilekçe ile gerekse duruşmada sözlü olarak bu talebi ileri sürülebilecektir. Esasen kanun koyucu Türk Medeni Kanunu 169. Maddesinde bu konudaki geçici önlemleri alması konusunda Hakime bir talep olmasa dahi kendiliğinden (re’sen) karar vermesi gerektiğini emretmiştir. Dolayısıyla boşanma dava dilekçesinde böyle bir talep bulunmasa dahi yargılamanın tüm aşamalarında eşler, çocukların kendi himayesine bırakılmasını (Geçici Velayet, Tedbiren Velayet) isteyebilir.
Boşanma Davası Sırasında Müşterek Çocuklar Hangi Eşin Yanında Kalacaktır?
Genel itibariyle müşterek çocuğun dava sırasında kimin yanında kalacağı hususu dosyaya yansıyan tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile ayrıca pedagog tarafından düzenlenecek rapor ile tespit edilmektedir. Kimi zaman müşterek çocuğun kendi beyanı da alınmak suretiyle böylesi bir kararın verilmesi mümkündür.
Boşanma Davasında Hakim Müşterek Çocukların Hangi Eşin Yanında Kalacağını Nasıl Belirler?
Aslında bu konuda kesin bir ölçüt bulunmamaktadır. Bunun en önemli nedenlerinden bir tanesi her boşanma davasının konusunun ve olaylarının birbirinden farklı olması yine boşanma sürecine giren ailelerin farklı özelliklere sahip olmasıdır. Dolayısıyla hakim bunu kendi kanaatine ve dosyadaki izlenimine göre serbestçe belirler. Ancak yine de kanun sistematiği ve hukuk uygulamasının getirmiş olduğu birtakım ölçütler bulunmaktadır. Ancak bu ölçütlerin hiçbirisi tek başına yeterli olmadığı gibi hakimi bağlayıcı nitelikte de değildir. Türk Medeni Kanunu’nda Velayet Hususunda en önemli ilke “çocuğun yüksek menfaati”dir. Bu ilke nazara alındığında bir sıralama yapılacak olursa:
Çocukların yaşı
Çocukların yönelişleri
Boşanmaya Sebebiyet veren ve dosyaya yansıyan olayların niteliği
Çocuklara Sağlanacak Barınma ve Korunma Koşulları
Kardeşlerin birbirinden ayrılmaması
Kriterleri nazara alınarak bir karar verme yoluna gidilecektir.
Geçici (Tedbiren) Velayet Açısından Müşterek Çocukların Yaşı:
Çocuk doğumundan belirli bir yaşa kadar anne bakım ve şefkatine kesin bir surette muhtaçtır. Bu muhtaçlık adeta yaşamsal niteliktedir. Bu yaş genel olarak 0 ila 3 yaş olarak kabul edilir. Bu yaş aralığında bir çocuğun fiziksel, ruhsal gelişimi açısından annesinden ayrılması çok çok ayrıksı durumlar hariç olmak üzere mümkün değildir. 4 ila 7 yaş arasındaki çocuklar artık tuvalet alışkanlığı, yeme alışkanlığı gibi bir kısım temel alışkanlıkları kazanarak bir nebze anneye mutlak muhtaçlığı azalmış olsa da yine de annenin bakım ve şefkatine muhtaç olduğu kabul edilir. Annesinden ayrılmasını gerektirir ciddi bir durumun bulunmaması halinde müşterek çocuğun anne yanında kalması genel olarak çocuğun menfaatine kabul edilmektedir. 8 yaşından sonraki dönem aynı zamanda çocuğun temel ihtiyaçlarını giderebildiği ve kendisini ifade edebildiği bir dönem kabul edilir. Bu nedenle mahkeme hakimi tarafından dinlenilmesi mümkündür.
Mahkemece Pedagog Raporlarına Aykırı Şekilde Karar Verilebilir Mi?
Pedagog Raporları, Usul Hukukumuz açısından Bilirkişi delili niteliğinde takdiri bir delildir. Bir delilin takdiri delil olması, mahkeme hakimini bağlamayacağı, mahkeme hakiminin bu delilin aksine karar verebileceği anlamına gelir. Ancak hakim söz konusu takdiri delile neden itibar etmediği ve neden aksi yönde karar verdiği hususunu gerekçeli kararda belirtmek zorundadır.
İkamet izni, ülkelere göre belirlenen vize süresinden daha fazla Türkiye’de kalacak olan yabancı için yabancının İl Göç İdare’sinden alması gereken ve Türkiye’de kalabileceği süreyi belirleyen hukuki belgedir. İkamet izni ile ilgili kanuni düzenlemeler, Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu ve 5683 Sayılı Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri ile İlgili Kanun’da yer bulmuştur.
İkamet izninden muaf yabancı uyruklu kişiler hariç olmak üzere yabancı uyruklu kişilerin vize sürelerini kapsamayan sürelerde Türkiye’de bulunma gereklilikleri için ikamet izni almaları zorunludur. İkamet izninin uzatılması, uluslararası hukukun bir getirisi olarak karşımıza çıkar. Bu getiri, aynı zamanda kamu sağlığını ve düzenini korumak, ortaya çıkabilecek olumsuz durumları engellemek ve ülkede ikamet eden yabancıları tespit ve kontrol edebilmek için ülke çıkarları adına önem arz eder.
Türkiye’de bulunma gerekliliklerine göre ikamet izin türleri şunlardır: Kısa dönem, uzun dönem, aile, öğrenci, insan ticaret mağduru, insani ikamet izni. Bu türlerden hangisinin yabancı uyruklu kişi için uygun olduğunun belirlenmesi ile birlikte oturma izni başvuru yapılabilir.
İkamet İzninin Uzatılması Başvuru Şekli
İkamet izninin uzatılması ise ülkemizde çeşitli gerekçeler ile ikamet eden kişilerin Türkiye Göç İdaresi’nin talep ettiği birtakım belgeleri hazırlayarak başvuruda bulunması ile gerçekleşir. Kişinin ilk olarak e-ikamet sistemine girmesi ve buradan bir online başvuruda bulunması gerekmektedir. Ardından ise talep edilen belgelerin hazırlanması şarttır. İkamet edilen ildeki Göç İdaresi Müdürlüğü’ne başvuru, posta yoluyla gerçekleştirilmelidir. Bunun için 5 iş günü süre mevcuttur. İkamet izni uzatma işlemleri bu kurallara göre yapılmaktadır. Bir başka anlatımla ikamet izninin uzatılmasını talep eden kişi kendisi veya vekili aracılığı ile öncelikle online başvuru sistemi üzerinden ‘’ikamet iznini uzatmak istiyorum’’ seçeneğine tıklayarak başvuru formunu doldurmalı ve istenen tüm bilgileri online sisteme girmelidir. Akabinde başvuru formu ve belgelerin tümü İkamet edilen ildeki Göç İdaresi Müdürlüğü’ne posta yolu ile gönderilmelidir.
Göç İdaresi Genel Müdürlüğünün resmi web sitesi üzerinden e-ikamet sistemi üzerinden ikamet izninin uzatılması başvurusu yapabilirsiniz. Başvurunuzu yaparken resmi siteden başvuru yaptığınıza dikkat ediniz. İkamet izni başvuruları sonuçlanma süresi kanunen 90 gündür. Bu sürenin uzaması durumunda bilgilendirme yapılmaktadır. İkamet izni sürenizin bitmesine son 60 gün kala uzatma başvurusu yapabilirsiniz. Her durumunda ikamet izninizin süresi bitmeden uzatma başvurusu yapmalısınız.
Kısa dönem ikamet izinlerinde ikamet izni türüne göre evraklar değişebilmektedir. Tüm ikamet türlerine göre ortak istene belli başlı belgeler aşağıdaki şekildedir. Aşağıda belirtilen belge ve evraklar dışında istenen ikamet izni türüne göre evraklar artabilmektedir.
İstenen Ortak Belgeler
İkamet İzni Başvuru Formu (Yabancı ve/veya yasal temsilcisi tarafından imzalanmalıdır.)
Pasaport veya pasaport yerine geçen belgenin fotokopisi (Kimlik bilgileri ve fotoğrafın bulunduğu sayfa ile giriş-çıkış ve vize bilgilerini gösterir işlem gören sayfalar)
Dört (4) adet biometrik fotoğraf (Son 6 ay içinde çekilmiş, fonu beyaz ve biometrik olmalıdır.)
Kalınacak sürede yeterli ve düzenli maddi imkâna sahip olunduğuna dair beyan
İkamet harcı ve kart bedelinin ödendiğini gösterir belgeler/makbuzlar
Geçerli sağlık sigortası
Adres Kayıt Sistemine kayıtlı olduğunu gösteren belge
Kalınacak Yeri Gösterir Belge
Başvuru yaparken veya gerekli belgeler konusunda hata yapmamak için mutlaka uzman bir avukat ile çalışılması önerilir. Aksi halde süreç, başvurunuzun reddi ve vize sürenizin sona ermesi ile sonuçlanırsa deport olma ihtimali oldukça yüksektir. Bu durumda hem deportun kaldırılması hem de yeniden başvuru için birçok işlem, zaman ve maliyet söz konusu olacaktır.
Başvuru Reddedilirse Ne Yapılması Gerekir?
İkamet izni talebinin reddi, iznin uzatılmaması veya iptali, yabancıya ya da yasal temsilcisine veya avukatına tebliğ edilir. Tebligatta, yabancının karara karşı itiraz haklarını etkin şekilde nasıl kullanabileceği ve bu süreçteki diğer yasal hak ve yükümlülükleri de yer alır. Ayrıca ikamet izni başvurusunun reddedilmesi halinde 6 ay içerisinde aynı kalış amacıyla başvuru yapılamamaktadır. Yasal süreniz devam etmekteyse farklı bir kalış amacıyla başvuruda bulunabilirsiniz. Yabancıların sınır dışı edilmesine ilişkin detaylı yazımızı okumak için buraya tıklayabilirsiniz.
Boşanma davalarında en çok karşılaşılan problemlerden bir tanesi de boşanma davası öncesinde ve boşanma davası açıldıktan sonra bir eşin diğer eşten mal kaçırması halinde ne yapılması gerektiği sorunudur. 2002 yılının Ocak ayında yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu kural olarak eşlerin evlilik birliği içinde edindikleri mal varlıkları üzerinde yarı yarıya hak sahibi olmalarını kabul eder. TMK md. 223 gereğince yasal mal rejimi devam ederken “her eş, yasal sınırları içerisinde kişisel malları ile edinilmiş mallarını yönetme, bunlardan yararlanma ve bunlar üzerinde tasarrufta bulunma hakkına sahiptir”.
Eş, diğer eşin onayı olmaksızın kişisel ve edinilmiş malları üzerinde tasarruf yetkisine sahiptir, başkasına devredebilir. Ancak bu hakkın kötüye kullanılmasını engellemek amacıyla kanun bazı hükümler koymuştur. TMK madde 229 gereğince aşağıda sayılı değerler katılma alacağına eklenecektir. Bunlar:
1. Eşlerden birinin mal rejiminin sona ermesinden önceki bir yıl içinde diğer eşin rızası olmadan, olağan hediyeler dışında yaptığı karşılıksız kazandırmalar,
2. Bir eşin mal rejiminin devamı süresince diğer eşin katılma alacağını azaltmak kastıyla yaptığı devirler.
Bu tür kazandırma veya devirlere ilişkin uyuşmazlıklarda mahkeme kararı, davanın kendisine ihbar edilmiş olması koşuluyla, kazandırma veya devirden yararlanan üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilir. Boşanma davasının açılması ile birlikte hakim, eşlerin barınmasına ve iaşesine ilişkin kararları re’sen almak zorundadır. Ancak, uygulamada bu kural çok fazla işletilmiyor. Boşanma davası açılan eşin malvarlığı üzerine tedbir koyulmak isteniyorsa bunun için mutlaka mal varlığının tasfiyesi davası da açılmalı. Boşanma davasında istenecek maddi ve manevi tazminatlar yahut nafaka için eşin malvarlığı üzerine tedbir konulması yanlıştır. Yine mal kaçırma ihtimalinin olduğu durumlarda eş, mahkemeye başvurarak diğer eşin malları üzerindeki tasarruf hakkını kısıtlayabilme hakkına da sahiptir.
Eşten Mal Kaçırmak Suç Mudur?
Türk Ceza Kanunu’nda eşten mal kaçırma özel bir suç türü olarak düzenlenmemiştir. Dolayısıyla boşanma davasında mal kaçıran eşin cezası şudur şeklinde bir ifade doğru olmayacaktır. Ancak yine de eşin hangi yolla mal kaçırdığını irdelemek gerekir. Zira özel olarak ‘mal kaçırma’ fiili suç teşkil etmese de eşten mal kaçırma yolları arasında TCK’da suç niteliğinde yer alan fiiller olabilir. Bu fiillere şu örnekler verilebilir:
Taraflardan biri diğer eşten mal kaçırabilmek için karşı tarafı dolandırmış olabilir. Bu halde mal kaçıran eşin TCK 157 hükmüne göre cezalandırılması mümkün hale gelecektir. TCK m. 157 hükmüne göre; “Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adlî para cezası verilir.”
Eşlerden biri sahte bir vekâletname düzenleyerek diğer eş üzerindeki mal varlığı değerlerini kaçırabilir. Bu halde resmî belgede sahtecilik suçu işlenmiş olacaktır. TCK m. 204/1’e göre; “Bir resmî belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmî belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmî belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
Eşlerden biri mallarını satmak/bağışlamak istemeyen diğer eşi bu hususa zorlamak için tehdit etmiş olabilir. TCK m. 106/1’e göre; “Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
Yukarıda örneklerle de ifade ettiğimiz üzere kendi başına TCK da düzenlenmemekle beraber eşten mal kaçırma amacının gerçekleşebilmesi için başkaca suçlar işlenmiş olabilir. Bu halde suçu işleyen eşin TCK da düzenlenen fiilden ötürü cezalandırılması mümkündür.
Boşanma Davası Sırasında Mal Kaçırmaya İlişkin Önlem
Sadece boşanma davasının açılmış olması eşten mal kaçırmayı engelleyen bir durum değildir. Bu halde ‘mal rejiminin tasfiyesi davası’ gündeme gelecektir. Mal rejiminin tasfiyesi davası boşanma kararının kesinleşmesi ile birlikte açılabilir. Ayrıca boşanma davası açıldığında mal rejimi tasfiyesi davası da açılabilir ancak bu durumda boşanma davasına bakan hakim davaları birbirinden ayırır.
Mal rejiminin tasfiyesine ilişkin dava boşanma davasının devamından ötürü bekletici mesele yapılır. Kısaca hakim boşanma davası sonuçlanıncaya kadar mal rejiminin tasfiyesine ilişkin davanın bekletilmesine karar verir. Hakim ayrıca mal paylaşımına yönelik dava için mallara ihtiyati tedbir koyabilir. Bu ihtiyati tedbirle beraber mal paylaşımı yapılıncaya kadar diğer eşin mal kaçırmasının önü kesilmiş olur.
Boşanmadan Önce 1 yıl İçinde Satılan Mallara İlişkin Önlem
Boşanma davası açılmadan 1 yıl öncesine kadar eşlerin üçüncü bir kişi lehine yaptığı olağandışı karşılıksız kazandırmalar mal rejimi tasfiyesi sırasında mevcut mallar arasında sayılıp tasfiyeye tabi olmaktadır. Zira bu olağandışı karşılıksız kazandırmalar diğer eşten mal kaçırma niyetiyle yapılmış mallardan sayılır.
Boşanmada mal kaçırmaya ilişkin bir Yargıtay kararında şu ifadeler yer almaktadır:
“…Tasfiyeye konu olan iki taşınmazın da, boşanma dava tarihinden yaklaşık 5,5 ay önce 15.11.2011 tarihinde aynı gün davalı eşin kardeşi olan diğer davalı …’ye tapuda satış yoluyla devredildiği anlaşıldığına göre, yapılan devirlerin davacının katılma alacağını azaltma amacıyla yapıldığının kabulü gerekir…” (Yargıtay 8. HD. T. 24.10.2018, E. 2016/14281 K. 2018/17838)
Yukarıda Yargıtay kararında da ifade edildiği üzere tasfiyeden 5.5 ay önce satılan mallar tasfiyeye dahil sayılmıştır.
Tercihlerinizi ve tekrar ziyaretlerinizi hatırlayarak size en uygun deneyimi sunmak için web sitemizde çerezleri kullanıyoruz. “Tümünü Kabul Et” seçeneğine tıklayarak TÜM çerezlerin kullanımına izin vermiş olursunuz. Ancak, kontrollü bir onay vermek için "Çerez Ayarları"nı ziyaret edebilirsiniz.
Bu web sitesi, siz sitemizde gezinirken deneyiminizi geliştirmek için çerezlerden faydalanır. Bunlardan gerekli olarak sınıflandırılan çerezler, web sitesinin temel işlevlerinin çalışması için gerekli olduğu için tarayıcınızda saklanır. İnternet sitemizi nasıl kullandığınızı analiz etmemize ve anlamamıza yardımcı olan üçüncü taraf çerezlerinden de faydalanmaktayız. Bu çerezler yalnızca sizin izniniz ile sizin tarayıcınızda saklanacaktır. Ayrıca bu çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz de mevcuttur. Ancak bu çerezlerden bazılarını devre dışı bırakmak, tarama deneyiminizi etkileyebilir.
Web sitesinin düzgün çalışması için gerekli çerezler kesinlikle gereklidir. Bu çerezler, web sitesinin temel işlevlerini ve güvenlik özelliklerini anonim olarak sağlar.
Çerez
Süre
Açıklama
cookielawinfo-checkbox-advertisement
1 year
GDPR Çerez İzni eklentisi tarafından belirlenen bu çerez, "Reklam" kategorisindeki çerezler için kullanıcı onayını kaydetmek için kullanılır.
cookielawinfo-checkbox-analytics
11 months
Bu çerez, GDPR Çerez İzni eklentisi tarafından ayarlanır. Çerezler, "Analitik" kategorisindeki çerezler için kullanıcı onayını saklamak için kullanılır.
cookielawinfo-checkbox-functional
11 months
Bu çerez, GDPR Çerez İzni eklentisi tarafından ayarlanır. Çerezler, "İşlevsel" kategorisindeki çerezler için kullanıcı onayını saklamak için kullanılır.
cookielawinfo-checkbox-necessary
11 months
Bu çerez, GDPR Çerez İzni eklentisi tarafından ayarlanır. Çerezler, "Zorunlu" kategorisindeki çerezler için kullanıcı onayını saklamak için kullanılır.
cookielawinfo-checkbox-others
11 months
Bu çerez, GDPR Çerez İzni eklentisi tarafından ayarlanır. Çerezler, "Diğer" kategorisindeki çerezler için kullanıcı onayını saklamak için kullanılır.
cookielawinfo-checkbox-performance
11 months
Bu çerez, GDPR Çerez İzni eklentisi tarafından ayarlanır. Çerezler, "Performans" kategorisindeki çerezler için kullanıcı onayını saklamak için kullanılır.
CookieLawInfoConsent
1 year
İlgili kategorinin varsayılan düğme durumunu ve CCPA durumunu kaydeder. Yalnızca birincil çerez ile koordineli olarak çalışır.
viewed_cookie_policy
11 months
Çerez, GDPR Çerez İzni eklentisi tarafından ayarlanır ve kullanıcının çerez kullanımına izin verip vermediğini saklamak için kullanılır. Herhangi bir kişisel veri saklamaz.
İşlevsel çerezler, web sitesinin içeriğinin sosyal medya platformlarında paylaşılması, geri bildirimlerin toplanması ve diğer üçüncü taraf özellikleri gibi belirli işlevlerin yerine getirilmesine yardımcı olur.
Performans çerezleri, ziyaretçiler için daha iyi bir kullanıcı deneyimi sunmaya yardımcı olan web sitesinin temel performans indekslerini anlamak ve analiz etmek için kullanılır.
Çerez
Süre
Açıklama
spu_conversion_7750
7 gün
Bu çerez, WP POPUPS eklentisi tarafından ayarlanır. İnternet sitesi ziyaretçilerine yönelik aydınlatma metni sayfasında yer alan pop-up'ın kapatılıp kapatılmadığını takip eder.
spu_conversion_7751
7 gün
Bu çerez, WP POPUPS eklentisi tarafından ayarlanır. Hizmet alan kişilere yönelik aydınlatma metni sayfasında yer alan pop-up'ın kapatılıp kapatılmadığını takip eder.
spu_conversion_7752
7 gün
Bu çerez, WP POPUPS eklentisi tarafından ayarlanır. Çalışan adaylarına yönelik aydınlatma metni sayfasında yer alan pop-up'ın kapatılıp kapatılmadığını takip eder.
Analitik çerezler, ziyaretçilerin web sitesiyle nasıl etkileşime girdiğini anlamak için kullanılır. Bu çerezler, ziyaretçi sayısı, hemen çıkma oranı, trafik kaynağı vb. ölçümler hakkında bilgi sağlamaya yardımcı olur.
Çerez
Süre
Açıklama
_ga
2 Yıl
Google Analytics tarafından yüklenen _ga çerezi, ziyaretçi, oturum ve kampanya verilerini hesaplar ve ayrıca sitenin analiz raporu için site kullanımını takip eder. Çerez, bilgileri anonim olarak saklar ve benzersiz ziyaretçileri tanımak için rastgele oluşturulmuş bir sayı atar.
_ga_5TB63MEG1H
2 yıl
Bu çerez, Google Analytics tarafından yüklenir.
CONSENT
2 years
YouTube, bu çerezi gömülü youtube videoları aracılığıyla ayarlar ve anonim istatistiksel verileri kaydeder.
Reklam çerezleri, ziyaretçilere alakalı reklamlar ve pazarlama kampanyaları sağlamak için kullanılır. Bu çerezler, web sitelerinde ziyaretçileri izler ve özelleştirilmiş reklamlar sağlamak için bilgi toplar.
Çerez
Süre
Açıklama
VISITOR_INFO1_LIVE
5 months 27 days
Kullanıcının yeni veya eski oynatıcı arayüzünü alıp almayacağını belirleyen bant genişliğini ölçmek için YouTube tarafından ayarlanan bir çerez.
YSC
session
YSC çerezi, Youtube tarafından ayarlanır ve Youtube sayfalarındaki gömülü videoların görüntülenmelerini takip etmek için kullanılır.
yt-remote-connected-devices
never
YouTube, bu çerezi, gömülü YouTube videosunu kullanan kullanıcının video tercihlerini depolamak için ayarlar.
yt-remote-device-id
never
Gömülü YouTube videosunu kullanarak kullanıcının video oynatıcı tercihlerini saklar