Kategori arşivi: Genel

Ceza Davaları Ne Kadar Sürer?

Ceza Davaları Ne Kadar Sürer?
Ceza Davaları Ne Kadar Sürer?

Ceza Davaları Ne Kadar Sürer? | İzmir Ceza Avukatı

Ceza Dosyalarında Davaları Ne Kadar Sürer

Yargı sistemimizde süreçlerinin yavaşlığı sebebi ile çeşitli uygulamalar yürürlüğe sokularak farklı çözümler aranmaktadır. Yargıda hedef süre uygulaması da bu uygulamalardan bir tanesidir. Yargılama sürelerinde hedef sürelerin belirlenmesi ile uygulanmasına dair usul ve esasları düzenleyen “Soruşturma, Kovuşturma veya Yargılama Hedef Sürelerinin Belirlenmesi ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik” ise 23.06.2017 tarihli 3015 sayılı Resmi Gazete ’de yayımlanmış ve 01.09.2017 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Söz konusu yönetmelik kapsamında sürelerin belirlenmesinde dikkat edilecek kriter ve usuller düzenlenmiştir. Adalet Bakanlığı nezdinde yapılan çalışmalarda ceza davalarının tamamı için ise 10 – 13 aylık ortalama hedef süreler belirlenmiştir.

Uygulamaya bakıldığında ise Asliye Ceza Mahkemelerinin ortalama görülme süresi 289 gün, Ağır Ceza Mahkemelerinin görülme süresi ise 260 gün olarak görülmektedir. Bu kapsamda mahkeme öncesi gerçirilecek soruşturma süresi de dahil edilir ise tüm bu sürecin 2 ila 3 yıl sürmesi beklenebilir.

Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü – Adli İstatistikler 2021
Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü – Adli İstatistikler 2021

Ceza Mahkemelerinin Yoğunluğu

Mahkeme TürüToplamGeçen Yıldan DevirGelenBozularak GelenKarara BağlananGelecek Yıla Devir
Toplam3 110 3711 316 0641 684 483109 8241 757 7591 352 612
Ağır Ceza399 110168 951211 52918 630233 369165 741
Asliye Ceza2 204 335966 0991 156 37281 8641 208 422995 913
İcra Ceza411 409142 705264 6874 017261 910149 499
Çocuk80 08632 34443 1194 62345 11934 967
F. Sinai Haklar Ceza7 6283 4553 8393344 7052 923
Çocuk Ağır Ceza7 8032 5104 9373564 2343 569
Mahkeme türüne göre ceza mahkemelerindeki dava sayısı, 2019

“Ceza mahkemelerinin son on yıllık çalışma trendine bakıldığında; gelen dava sayısında azalma olduğu görülmektedir. 2010 yılında ceza mahkemelerine gelen dava sayısı (geçen yıldan devir, yıl içinde açılan ve bozularak gelen toplam dava sayısı) 3 129 326 iken, %0,6′ lık azalma ile 2019 yılında 3 110 371 olmuştur.”

Ceza Mahkemelerinden Çıkan Karar Oranları

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık için uzman ekibimiz ile iletişime geçin.

İlginizi çekebilecek diğer çalışmalarımız;

İzmir Ceza Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Soybağının Kurulması

Soybağının Kurulması

Soybağının Kurulması | İzmir Avukat

Av. Dilek Yavuz Uysal

1. Soybağı Nedir?

Soybağı, Türk Dil Kurumunca : “Baba soyundan gelen bağ olarak ve kan bağı” olarak tanımlanmıştır. Hukuk sistemimize göre ise, tanımın aksine sadece kan ile değil; anne ve baba ile farklı şartlarda kurulmaktadır. Bunun için öncelikli olarak soybağının öneminden bahsetmek gerekmektedir.

2. Soybağının Önemi:

Soybağının kurulmasında temel ilke çocuğun (yararı) üstün menfaatidir.

 AY m. 17’de “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir”. hükmü amirdir.  Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi  (BMÇHS) m. 3/I uyarınca ise ”Kamusal ya da özel sosyal yardım kuruluşları, mahkemeler, idari makamlar veya yasama organları tarafından yapılan ve çocukları ilgilendiren bütün faaliyetlerde, çocuğun yararı temel düşüncedir.” Denilmektedir.  Zira soybağı, bir çocuğun birey olarak toplumda yer alması ve hukuki haklara sahip olması için gerekli temel koşuldur. Buna örnek olarak, soybağı çocuğun soyadının, vatandaşlığının ve aile kütüklerinde yazılacağı yerin belirlenmesinde esas alınır.Bir çocuğun soybağının değiştirilmesi onun hayatını, aile bağlarını, vatandaşlığını, ileride doğacak olan veya doğmuş miras haklarını belirlemede rol oynar.

3. Soybağının Kurulması

Medeni Kanun m. 282 soybağının kurulması ” Çocuk ile ana arasında soybağı doğumla kurulur .” Demektedir. Bu halde, anne ve çocuk arasındaki soybağının kurulması için doğum yeterlidir.  Taşıyıcı annelik durumunda , çocuk ile taşıyıcı anne arasında kurulan soybağı tartışmalıdır. Genetik bağa üstünlük tanıyan görüşe göre: Çocuğu doğuran kadının anne olması aksi ispat edilebilir bir karinedir, yumurtanın çocuğa doğuran kadına ait olmadığının ispat edilmesi halinde anneliğin iptali mümkündür ve çocuk yumurtanın sahibi olan kadına bağlanabilir. Taşıyıcı annelik konusunda hukuki soybağı bakımından hangi görüş benimsenirse benimsensin, çocuğun yumurta sahibi kadın veya taşıyıcı anne ile ilgili bilgileri öğrenme hakkının varlığı kabul edilmelidir. Çocuğun kökenini öğrenme hakkı ise soybağı ile ilgili bu tartışmadan bağımsız değerlendirilmelidir.

Çocuk ile baba arasında soybağı ise ana ile evlilik, tanıma veya hakimin hükmü (soybağı davaları ve evlat edinme yolu) ile kurulur. Bu itibarla baba ve çocuk arasındaki soybağının kurulmasını evlilik içinde doğum ve evlilik dışı doğum olarak ayırmak mümkündür.

A. Evlilik içinde doğan çocuklarda baba ile soybağının kurulması

MK m. 282/II uyarınca ” Çocuk ile baba arasında soybağı, ana ile evlilik, tanıma veya hâkim hükmüyle kurulur” Bu durumda, baba ile çocuk arasındaki soybağının kurulabilmesi için seçenekler aşağıdaki şekildedir.

1. Ana ile evlilik :

İlk durumda, evlendikten sonra çocuğun doğması durumunda doğumla birlikte soybağı kurulur. İkinci durumda da , evlilik öncesi anne hamile kalmıştır fakat sonradan baba ile anne evlenmiştir. Bu durumlarda ana ile evlilik durumunda soybağı kurulur.

2. Tanıma :

MK m. 285 f. ”Evliliğin sona ermesinden başlayarak üçyüz gün içinde doğan çocuğun babası kocadır.” Bu durum babalık karinesidir. Tanıma evlilik dışı doğan çocuklara karşı yapılır. Tanıma tek taraflı bir irade beyanıdır. Tanıma beyanı ile soybağı geçmişe yönelik olarak kurulur. Tanıma beyanının yapıldığı andan itibaren değil çocuğun doğduğu andan itibaren soybağı kurulur. Tanımanın geçerli olabilmesi için kanunda ki şekil şartlarına uyulması gerekmektedir. Tanıma beyanı herhangi bir anda yapılabilir. Belli bir süreye bağlı olmayan bu beyan doğumdan sonraki herhangi bir zamanda yapılabilir. Çocuğun zina sonucu doğması ya da evlenmelerine engel teşkil bulunan kişilerin evlilikleri neticesinde doğması tanıma beyanının yapılmasına engel değildir. Tanıma beyanı kişiye sıkı suretle bağlı bir haktır. Bu yüzden tanımayı baba bizzat yapmalıdır.

4. Babalık Hükmü :

Çocuk evlilikten önce ya da ayrı yaşama sırasında ana rahmine düşmüşse baba ve çocuğun dava hakkı mevcuttur. Babalık hükmü ile soybağının kurulabilmesi için aynı diğer iki durumda olduğu gibi çocuğun bir başka erkekle soybağının bulunmaması gerekmektedir. Ana veya çocuk ayrı ayrı babalık davası açabilecekleri gibi tek bir dava da açabilirler. Babalık davası açma hakkı kişiye sıkı suretle bağlı bir haktır.

Özel durumlar:

Evlilik içinde veya herhangi bir nedenle evliliğin sona ermesinden başlayarak 300 gün içinde doğan çocuklar babanın soyadını alır ve aile kütüklerinde babalarının hanesine yazılır. Çocuk , evliliğin sona ermesinden başlayarak 300 gün içinde doğmuş ve ana da bu arada yeniden evlenmiş olursa​, ikinci evlilikteki koca baba sayılır. Bu karine çürütülürse ilk evlilikteki koca baba sayılır. Bu karinenin mevcudiyeti durumunda ise soybağının kurulması veya soybağının reddi davası açılmalıdır.

B. Evlilik Dışında Doğan Çocuklar

​Evlilik dışında veya evliliğin sona ermesinden itibaren 300 günden sonra doğan veya baba tarafından mahkeme kararı ile reddedilen çocuk, annenin bekarlık hanesine, annenin soyadı ve onun bildireceği baba adı ile tescil edilir. Anne hala bir başkası ile evliyse, evlilik öncesi başka erkekten olan çocuğu annenin bekarlık hanesine, bekarlık soyadı ve annenin bildireceği baba adı ile tescil edilir. Evlilik dışında doğan çocuğun, anne ve babasının birbiriyle evlenmesi halinde ise soybağı kendiliğinden düzelir.

Çocuk evlilik dışında Türk babadan ve yabancı anneden doğarsa düzenleme farklıdır:

  1. Babanın anne ile evlenmesi sonucunda; Türk Medeni Kanununun 292 nci maddesine göre kendiliğinden evlilik içinde doğan çocuklara ilişkin hükümlere tâbi olacağından Türk vatandaşı olur ve baba hanesine tescil edilir.
  2. Annenin veya çocuğun istemi üzerine; Türk Medeni Kanununun 301 inci maddesi uyarınca mahkemece soybağının belirlenmesi ya da Türk Medeni Kanununun 295 inci maddesi uyarınca çocuğun tanınması halinde, soybağının kurulması sonucunda babasına bağlı olarak doğumundan itibaren Türk vatandaşı olur. Bu durumda babasının hanesine baba soyadıyla tescil edilir.

C. Evlat Edinme

Soybağı, doğumun dışında ayrıca evlat edinme yoluyla da kurulur. Fakat evlat edinebilmek için çocuk açısından ve evlat edinmek isteyen kişi/kişiler açısından bazı kanuni şartlar öngörülmüştür. Bunları maddeleyecek olursak:

  • En az bir yıl bakılmış ve eğitilmiş olması
  • Küçüğün yararı
  • Diğer çocukların yararlarının hakkaniyete aykırı zedelenmemesi
  • Evlat edinecek kişi ile çocuk arasında en az 18 yaş fark
  • Küçüğün Rızası (ayırt etme gücü (aeg) varsa aranır)
  • Anne – babanın  rızası ( kesin ve açık şarta bağlanmaz) Rızanın aranmadığı haller MK m. 311: Kim ya da nerede olduğu bilinmiyor/ayırt etme gücünden sürekli olarak yoksun / özen yükümlülüğünü yerine getirmiyorsa rıza aranmaz.
  • Vesayet dairelerinin izni (küçük vesayet altında ise)

Tüm bu anlatılanlara ek olarak: Evlat edinme işleminde şartlar kişilerin evli olup olmamasına göre de değişir.

Evlat edinen:

  • Evli ise, MK m. 306 uyarınca evli çift 5 yıldır evli olmalı  ya da en az 30 yaşında olmalıdır.
  • Evli değilse, MK m. 307 uyarınca evlat edinecek kişi 30 yaşında ve aeg sahibi olmalıdır.

Görüldüğü üzere soybağının kurulması ve tespiti, çocuğun yaşamını tamamı ile etkileyen bir husustur. Çocukla kişisel ilişki kurulmasıi çocuk yararına nafaka tayini, çocuğun miras hakkı , çocuğun velayet hakkı gibi birçok husus soybağı ile doğrudan ilgilidir. Bu sebeple soybağının tesisi hususunda dikkatli davranılmalıdır. Sürece ilişkin detaylı bilgi almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Benzer ilginizi çekebilecek yazılarımız;

İzmir Boşanma Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Trafik Kazası Sebebi İle Tazminat

Trafik Kazası Tazminat | Av. Dilek Yavuz Uysal

Av. Dilek Yavuz Uysal

Trafik Kazası Sebebi İle Tazminat

Meydana gelen trafik kazaları sebebiyle mağdur olan kişiler veya yakınları hem sigorta şirketine hem de kazaya karışan kişiye  karşı açarak tazminat kazanabilmektedir. Tazminat davalarındaki taleplerin ayrımı, meydana gelen kazanın yaralanmalı , ölümlü olup olmadığına göre değişecektir. Tazminat miktarının bir üst sınırı olmamakla birlikte, tazminat davasının kazanılması noktasında kusur tespiti yapılarak hüküm kurulmaktadır. Bir başka anlatımla, davayı açan ve tazminat talebinde bulunan tarafın trafik kazasının meydana gelmsindeki kusuru fazla ise (asli kusurlu) bu durumda açmış olduğu dava reddedilecektir. Detaylandıracak olursak:

Ölümlü trafik kazalarında; Ölen kişinin yakınları, ölen kişinin desteğinden yoksun kaldıkları için destekten yoksun kalma tazminatı ile cenaze ve defin masrafları adı altında maddi tazminat talep edebilir. Ayrıca ölen kişinin yakınları duydukları elem, acı ve üzüntü nedeniyle manevi tazminat talep edebilirler.

Yaralanmalı trafik kazalarında; Yaralanmalı trafik kazalarında, kaza neticesinde yaralanan kişinin yaşamı devam ettiği için yakınlarının destekten yoksun kalma tazminatı yoktur. Trafik kazası neticesinde kazada yaralanan kişi, tedavi gördüğü süreç içerisinde çalışamadığı için mahrum kaldığı gelirlerin tazminini , kaza dolayısı ile yapılan tedaviye ilişkin giderleri, ilaç ve hastane masraflarını , bakıcı masraflarını isteyebilir. Ayrıca kaza nedeniyle yaşadığı elem ve ızdırap için manevi tazminat talep edebilirler. Hastane masraflarında yargıtayın özel hastanede tedavi görülmesi acil ve elzem değilse devlet hastanesi yerine özel hastanede tedavi edilmesinin tazminat kalemi olmayacağı görüşünü hatırlatalım. Zira devlet hastanelerinde de yapılabilecek kontrol ve muayenelerin özel hastanede yaptırılması maddi tazminat miktarını arttırmaya yönelik olduğu için kötüniyetli kabul edilmektedir. Trafik kazası neticesinde kişi ağır yaralıysa yaralanan kişinin yakınları sadece ”manevi tazminat” davası açabilirler.

Sakatlanmalı trafik kazalarında; Kişi sakatlık oranına ve tüm ömrünün geri kalanına göre meydana gelecek iş gücü kaybına yönelik zararını, tedavi masraflarını maddi tazminat olarak talep edebilecek ve duyulan acı ve ızdırap nedeniyle de manevi tazminata hak kazanabilecektir. Burada meydana gelen sakatlığın oranı tazminat oranını belirleyecektir.

Sadece Sigortaya Dava Açılabilir mi?

Karayolları Trafik Kanunu madde 97 uyarınca  “ Zarar gören, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde doğrudan doğruya sigortacıya karşı dava da açılabilir” hükmünü ihtiva etmektedir. Bu sebeple trafik kazası sonucunda sakatlanan veya engelli sağlık raporu bulunan kişiler bakımından her ne kadar başvuru yoluyla tazminat almak mümkünse de ; gerçek zarar her zaman sigorta şirketlerinin yaptığı hesaplamadan çok daha yüksek çıkmaktadır. Açılacak dava neticesinde Yargıtay’ın hesap kriterleri ve adli tıp raporları doğrultusunda tazminat hesaplamaları yapılmasında mağdurların yararı bulunmaktadır. Zira sigorta şirketlerin teklifleri ile açılan dava neticesinde hesaplanan miktar arasında bazen iki kata yakın fark olmaktadır. Burada araç sigorta ve kaskosu yapılırken, uygun fiyatlı tekliflere yönelmek yerine trafik kazalarında maddi ve manevi tazminat olarak da güvence veren şirketlerle poliçe yapmanın önemini de belirtmiş olalım.

Trafik Kazası Sebebi İle Tazminat Davalarında İşleyiş:

Trafik kazası sebebiyle tazminat davası en az bir motorlu aracın katıldığı bir kazada ölüm, yaralanma gibi bedensel zararlar ile üçüncü kişilere ait ev, araba, arazi, gibi malvarlıklarında meydana gelen zararların giderilmesi amacıyla zarara uğrayan kişiler tarafından trafik kazasında sorumluluğu bulunanlara karşı açılan bir tazminat davası türüdür. Trafik kazalarında haksız fiili bizzat işleyenler dışında da tazminat sorumluları vardır. Aracın sürücüsü, aracın sahibi, aracın işleteni ve sigorta şirketi. Bu sebeple, tazminat sebebi ile dava açılacağı zaman davayı bu kişilerin hepsine karşı yöneltmek gerekmektedir. Aksi taktirde dava taraf yoksunluğu sebebi ile reddedilir. Trafik kazası maddi ve manevi tazminat davasında zamanaşımı ise 10 yıldır. Yani trafik kazasının gerçekleştiği günden başlayacak şekilde, 10 yıl içerisinde dava açılabilir. Trafik kazasından kaynaklanan tazminat davalarında görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesi yetkili mahkeme ise kazanın meydana geldiği yer, zarar görenin ikamet ettiği yer mahkemesi veya sigorta şirketinin merkezinin bulunduğu yer mahkemesidir.

Trafik Kazası Sebebi İle Ceza Davasında İşleyiş

Trafik kazası meydana geldiği zaman,  kazanın oluş şekli, yer, saati ve kazaya karşışan kişi veya araçların kazanın meydana gelmesindeki kusurunu belirleyen bir rapor oluşturulur ve ceza davası açılır. Dava esnasında tarafların iddia ve savunmaları dinlendikten sonra kusurun tespiti için bir kez daha kusur tespit raporu alınır. Alınan iki rapor arasında çelişki varsa giderilir. Yoksa, açılan ceza davasında şüphelinin ağır kusurlu olması durumunda cezaya hükmedilir. Verilen ceza düşük miktarda dahi olsa, şüpheli hakkında beraat dışında bir hüküm kurulmuş ise, bu mahkeme ilamına dayanılarak tazminat davası açılır. Bir başka anlatımla, kazada kusursuz veya tali, az kusurlu olan taraf; bu ilam ile tazminat talebinde bulunur.

Trafik kazası nedeniyle bir suç meydana gelirse ceza zamanaşımı süreleri de uygulanır (KTK 109/2). Trafik kazalarında yaralanma varsa taksirle adam yaralama suçu; ölüm varsa taksirle adam öldürme suçu meydana gelir. Trafik kazası neticesinde ölüm veya yaralama varsa, ceza kanununda o suç için öngörülen dava zamanaşımı süresi ne ise, maddi ve manevi tazminat davası açma süresi de odur. Ceza kanunundaki temel dava zamanaşımı süresi geçse bile, ceza davası devam ediyorsa, yani ceza hukukundaki “uzamış dava zamanaşımı” devreye girmişse, ceza davası devam ettiği müddetçe herhangi bir zamanaşımı süresine bağlı olmadan trafik kazası nedeniyle tazminat davası açılabilir.

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirsiniz.

Aşağıdaki Çalışmalar İlginizi Çekebilir

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Apartman Yöneticisinin Görevleri

Apartman Yöneticisinin Görevleri

Apartman Yöneticisinin Görevleri | İzmir Avukat | Av. Mustafa Yolcu

Apartman Yöneticisinin Görevleri Nelerdir?

Apartman yöneticisinin görevleri kanun ile belirlenmiş olmakla birlikte, yönetim planı ile bir takım ek yükümlülükler de düzenlenebilmektedir. Apartman yöneticisinin en temel görevi aslında kat malikleri kurulunu temsil etmek olarak belirtilebilir. Bu görevin yanı sıra Kat Mülkiyeti Kanunu kapsamında, apartman yöneticisinin görevleri üç maddede toplanmıştır. Bunlar;

  1. Genel Yönetim İşlerinin Görülmesi
  2. Defter Tutma ve Belgeleri Saklama Yükümlülüğü
  3. İşletme Projesi Hazırlama Yükümlülüğü
    olarak belirtilebilir.

1- Genel Yönetim İşlerinin Görülmesi:

Kat Mülkiyeti Kanunu Madde 35 – Yöneticinin görevleri, yönetim planında belirtilir; yönetim planında aksine hüküm olmadıkça, yönetici aşağıdaki işleri görür:

  • a) Kat malikleri kurulunca verilen kararların yerine getirilmesi;
  • b) Ana gayrimenkulün gayesine uygun olarak kullanılması, korunması, bakımı ve onarımı için gereken tedbirlerin alınması;
  • c) Ana gayrimenkulün sigorta ettirilmesi;
  • d) Ana gayrimenkulün genel yönetim işleriyle korunma, onarım, temizlik gibi bakım işleri ve asansör ve kalorifer, sıcak ve soğuk hava işletmesi ve sigorta için yönetim planında gösterilen zamanda, eğer böyle bir zaman gösterilmemişse, her takvim yılının ilk ayı içinde, kat maliklerinden avans olarak münasip miktarda paranın toplanması ve bu avansın harcanıp bitmesi halinde, geri kalan işler için tekrar avans toplanması;
  • e) Ana gayrimenkulün yönetimiyle ilgili diğer bütün ödemelerin kabulü, yönetim dolayısiyle doğan borçların ödenmesi ve kat malikleri tarafından ayrıca yetkili kılınmışsa, bağımsız bölümlere ait kiraların toplanması;
  • f) Ana gayrimenkulün tümünü ilgilendiren tebligatın kabulü;
  • g) Ana gayrimenkulü ilgilendiren bir sürenin geçmesinden veya bir hakkın kaybına meydan vermeyecek gerekli tedbirlerin alınması;
  • h) Ana gayrimenkulün korunması ve bakımı için kat maliklerinin yararına olan hususlarda gerekli tedbirlerin, onlar adına alınması;
  • i) Kat mülkiyetine ilişkin borç ve yükümlerini yerine getirmeyen kat maliklerine karşı dava ve icra takibi yapılması ve kanuni ipotek hakkının kat mülkiyeti kütüğüne tescil ettirilmesi;
  • j) Topladığı paraları ve avansları yatırmak ve gerektiğinde almak üzere muteber bir bankada kendi adına ve fakat ana gayrimenkulün yönetici sıfatı gösterilmek suretiyle, hesap açtırılması;
  • k) Kat malikleri kurulunun toplantıya çağırılması.
  • l) Ana gayrimenkulde bulunan asansörlerin güvenli bir şekilde işletilmesinin sağlanması amacıyla aylık bakımları ile yıllık kontrollerinin ilgili teknik düzenlemelere uygun şekilde yaptırılması ve bu işlemlere ilişkin ücretlerin ödenmesi.
    Kat Mülkiyeti Kanununun 34 üncü maddesinde belirtilen şartları taşımasına rağmen yönetici ataması yapılmayan ana gayrimenkulde, birinci fıkrada sayılan işlerin yaptırılmasından kat malikleri müştereken sorumludur.

2- Defter Tutma ve Belgeleri Saklama Yükümlülüğü

Kat Mülkiyeti Kanunu Madde 36 – Yönetici, kat malikleri kurulunun kararlarını protokolleri, yapılan ihtar ve tebligatın özetini ve tarihlerini ve bütün giderleri, 32 nci maddede sözü geçen deftere tarih sırasıyla yazmaya ve bu defteri ve giderlerin belgeleriyle diğer bütün belgeleri bir dosyada saklamaya mecburdur. Bu defterin, her takvim yılının bitmesinden başlayarak bir ay içinde yönetici tarafından notere kapattırılması mecburidir. Bu maddede yazılı görevleri yerine getirmeyen yöneticiye 33 üncü maddenin son fıkrasında yazılı cezalar uygulanır.

3- İşletme Projesi Hazırlama Yükümlülüğü

Kat Mülkiyeti Kanunu Madde 37 – Kat malikleri kurulunca kabul edilmiş işletme projesi yoksa, yönetici gecikmeksizin bir işletme projesi yapar. Bu projede özellikle:

  • a) Ana gayrimenkulün bir yıllık yönetiminde tahmini olarak gelir ve gider tutarları;
  • b) Tüm giderlerden her kat malikine, Kat Mülkiyeti Kanununun 20 nci maddesindeki esaslara göre düşecek tahmini miktar;
  • c) Tahmini giderlerle diğer muhtemel giderleri karşılamak üzere her kat malikinin 20 nci maddedeki esaslara göre vermesi gereken avans tutarı;
    Gösterilir.

Bu proje, kat maliklerine veya bağımsız bölümden fiilen yararlananlara, imzaları karşılığında veya taahhütlü mektupla bildirilir. Bildirimden başlayarak yedi gün içinde projeye itiraz edilirse durum kat malikleri kurulunda incelenir ve proje hakkında, karar verilir, gerekirse yeni bir proje hazırlanır. Kesinleşen işletme projeleri veya kat malikleri kurulunun işletme giderleri ile ilgili kararları, İcra ve İflas Kanununun 68 inci maddesinin 1 inci fıkrasında belirtilen belgelerden sayılır.

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirsiniz.

Kira ve Taşınmaz Hukukuna İlişkin Diğer Yazılarımız İçin;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Apartman Yöneticisi Nasıl Seçilir?

Apartman Yöneticisi Nasıl Seçilir?

Apartman Yöneticisi Nasıl Seçilir? | İzmir Avukat | Av. Mustafa Yolcu

Apartman Yöneticisi Nasıl Seçilir?

Apartman Yöneticisinin Kat Malikleri Tarafından Seçilmesi

634 Sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu kapsamında kanun koyucu ikili bir çoğunluk öngörmekte olup; apartman yöneticisi seçiminde hem arsa payı hem de kat maliklerinin çoğunluğunun sağlanması gerekmektedir. İlk toplantıda çoğunluk sağlanamasa dahi ikinci toplantıda da bu çoğunluğun sağlanması gerekmektedir.

Apartman yöneticisi bir yıl süre ile seçilmekte olup; kat malikleri tarafından yapılacak kanuni yıllık toplantılarda yeniden seçilebilirler. Apartman yöneticisinin bir yıllık görev süresinin tamamlanması akabinde kurul tarafından yeni bir yönetici seçilene dek apartman yöneticisi yetkilerini kullanmaya devam edebilir.

634 Sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu Madde 34

  1. Kat malikleri, ana gayrimenkulün yönetimini kendi aralarından veya dışardan seçecekleri bir kimseye veya üç kişilik bir kurula verebilirler; bu kimseye (Yönetici), kurula da (Yönetim kurulu) denir.
  2. Ana gayrimenkulün sekiz veya daha fazla bağımsız bölümü varsa, yönetici atanması mecburidir.
  3. Ana gayrimenkulün bütün bölümleri bir kişinin mülkiyetinde ise, malik kanunen yönetici durumundadır.
  4. Yönetici, kat maliklerinin, hem sayı hem arsa payı bakımından çoğunluğu tarafından atanır.
  5. Yönetici her yıl kat malikleri kurulunun kanuni yıllık toplantısında yeniden atanır; eski yönetici tekrar atanabilir.
  6. Kat malikleri Ana gayrimenkulün yönetiminde anlaşamaz veya toplanıp bir yönetici atayamazlarsa, o gayrimenkulün bulunduğu yerin sulh mahkemesince, kat maliklerinden birinin müracaatı üzerine ve mümkünse diğerleri de dinlendikten sonra, gayrimenkule bir yönetici atanır. Bu yönetici, aynen kat maliklerince atanan yöneticinin yetkilerine sahip ve kat maliklerine karşı sorumlu olur.
  7. Sulh mahkemesince atanan yönetici, bu atanma üzerinden altı ay geçmedikçe, kat malikleri kurulunca değiştirilemez Ancak haklı bir sebep çıkarsa, onu atamış olan sulh mahkemesi, değiştirmeye müsaade edebilir.
  8. Yönetici atanırken kendisiyle yapılan sözleşmede, teminat göstermesi şart edilebilir; sözleşmede böyle bir şart olmasa bile, haklı bir sebebin çıkması halinde, kat malikleri kurulu, yöneticiden teminat göstermesini isteyebilir.
  9. Yöneticinin ad ve soyadı ile iş ve ev adresinin ana gayrimenkulün kapısı yanına veya girişte görülecek bir yere çerçeve içinde asılması mecburidir. Bu yapılmazsa, yöneticiden veya yönetim kurulu üyelerinin her birine, ilgilinin başvurması üzerine aynı mahkemece, elli Türk Lirasından ikiyüzelli Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir.

Apartman Yöneticisinin Mahkeme Tarafından Seçilmesi

Kat malikleri tarafından apartman yöneticisi seçilememesi durumunda (tarafların anlaşamaması, kimsenin görevi istememesi vs.) apartman yöneticisiz kalabilmekte olup; bu gibi durumlarda kat malikleri tarafından mahkemeye başvuruda bulunarak hakim tarafından müdahale gerçekleştirilmesi talep edilebilmektedir. Kat Mülkiyeti Kanunu Madde 34/6 kapsamında sulh hukuk mahkemesi tarafından yönetici atanabilmesi için öncelikle kat malikleri kurulu yapılarak gerekli sürecin tamamlanması ve netice itibari ile bir yöneticinin seçilememiş olması gerekmektedir.

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirsiniz.

Kira ve Taşınmaz Hukukuna İlişkin Diğer Yazılarımız İçin;

Sanık Ne Demek?

Sanık Ne Demek

Sanık Ne Demek? | İzmir Ceza Avukatı

Sanık Ne Demek?

sanık

isim, hukuk

Suçlu olduğu sanılarak mahkemeye sevk edilmiş kimse, maznun:

Sanık ceza yargılaması süreçlerinde, savcılık tarafından hazırlanan iddianamenin mahkeme tarafından kabul edilmesinden sonra hakkında suç işlediği şüphesi duyulan kişiye verilen isimdir. İddianamenin kabulü öncesinde bu kişiye şüpheli ismi verilmekte iken, iddianamenin kabulü ile birlikte sanık adını alır.

Sanığın Hakları Nelerdir?

YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ E. 2016/7026 K. 2017/3341

“Savunma hakkı ile ilgili yasal düzenleme, tarafı olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve yerleşik yargısal uygulamalara bakıldığında;

CMK’nın 176. maddesinde, iddianamenin sanığa tebliği ve duruşmaya çağrılmasına yer verilmiş olup, “çağrının tebliği ile duruşma günü arasında en az bir hafta süre bulunması gerekir.” Şeklinde, sanıklara savunma için en az bir haftalık süre öngörülmüştür. Bu süreye riayet edilmemesi halinde CMK 190/2 maddesi uyarınca sanığa ve müdafiine “duruşmaya ara verilmesini” isteme hakkının olduğu bildirilecektir. Sanığın mazeretsiz olarak duruşmaya gelmemesi veya geçerli bir nedene dayalı olmaksızın sorgusunun yapılamaması halinde, delillerin ortaya konulmasına engel teşkil etmeyecektir.( CMK 206/1 m)

Deliller ortaya konulduktan sonra tartışmada söz, sırası ile katılana, vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa, müdafiine veya kanuni temsilcisine verilir. Hükümden önce son söz sanığa aittir.” ( CMK 216. m) Bu düzenleme ile delillerin ne şekilde tartışılacağı ve söz alma sırası gösterilmiştir.

Anayasanın 36/1 maddesinde, “herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” denilerek, savunma hakkı vurgulanmıştır.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında: “Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.

Sözleşmesinin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasında ise:

“Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir:

  1. Kendisine karşı yöneltilen suçlamanın niteliği ve sebebinden en kısa sürede, anladığı bir dilde ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek;
  2. Savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olmak;
  3. Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafinin yardımından yararlanmak; eğer avukat tutmak için gerekli maddî olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek…” şeklinde adil yargılama ilkelerine yer verilmiştir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin içtihatlarına göre adil yargılama ilkelerine dair kriterler aşağıdaki başlıklar halinde toplanabilir.

  1. Yargılamanın makul süre içinde sonuçlandırılabilmesi ve kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme önünde yargılanma hakkının tanınması,
  2. Yargılamanın istisnalar hariç aleni olarak yapılması,
  3. Hakkaniyete uygun yargılama yapılması,
  4. Suçsuzluk karinesine riayet edilmesi,
  5. İsnadı öğrenme hakkının sağlanması,
  6. Savunmayı hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma hakkı, bu hakkın kullanımının sağlanmasında dosyanın hacmine ve delillerin çeşitliliğine bağlı olarak makul bir sürenin verilmesini gerektirmektedir. Savunmayı hazırlamak için gerekli kolaylıklara sahip olma dava dosyasının içeriğinde yer alan delillere erişebilme imkanını içermektedir. Bu hak sadece müdafiiye değil sanığa da tanınmalıdır.
  7. Kendi kendine savunma veya bir müdafiinin hukuki yardımından yararlanma hakkı,
  8. Duruşma sırasında tanıklara soru sorabilme ve delilleri Cumhuriyet savcısı ile eşit koşullarda tartışabilme imkanının sağlanmasıdır. Bu hakkın kullanılmasında sınırlandırılmalar sözkonusu olabilmektedir. Sanığın duruşma salonunda bulunmasının sakıncalı olması (CMK. 200. md.), önceden dinlenen tanığın duruşma sırasında tekrar dinlenememesi (CMK. 211. md.), gizli belge incelenmesi (CMK. 125. md.), açık olarak dinlenilmeleri kendileri ve Devlet açısından tehlike oluşturan tanıkların gizli olarak dinlenmeleri (CMK. 47, 58. md.) sayılabilir.

Adil yargılama ilkelerinden tartışma konusu olan savunma hakkının üzerinde durmak gerekecektir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi “hakkaniyete uygun yargılama” kavramından hareket ederek adil yargılamanın zımni gereklerini saptamıştır. Bu gereklerden en önemlisi Anayasanın 36. maddesinde de açıkça ifade edilmiş olan “savunma hakkı“dır. Ceza yargılamasındaki savunma haklarının güvence altına alınması demokratik toplumun temel bir ilkesidir. Bu sebeple Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine göre, Ludi/İsviçre ve Artico/İtalya davalarında verilen kararlarda da belirtilmiş olduğu üzere, hakkaniyete uygun bir yargılamanın gerçekleştirilmesi için yargılamanın yürütülmesi sırasında alınan önlemlerin, savunma hakkının yeterince ve tam olarak kullanılması ile uyumlu olması ve bu hakların teorik ve soyut değil, etkili ve pratik olacak şekilde yorumlanması gerekmektedir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan “hakkaniyete uygun yargılama” kavramı, aynı maddenin (3) numaralı fıkrasında yer alan “suç isnat edilmiş kişi“nin asgari haklarıyla doğrudan bağlantılıdır. Hakkında bir suç isnadı olan kişiye tanınmış anılan fıkradaki haklar, numaralı fıkrada yer alan hakkaniyete uygun yargılama ilkesinin somut görünümleridir. Fakat hakkaniyete uygun yargılama çerçevesindeki haklar ve ilkeler, (3) numaralı fıkradaki kapsamlı olmayan listedeki minimum haklarla sınırlı değildir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Asadbeyli ve Diğerleri/Azerbaycan kararında belirtilmiş olduğu üzere, (3) numaralı fıkrada yer alan asgari şüpheli/sanık hakları, (1) numaralı fıkrada koruma altına alınmış olan daha genel nitelikteki “hakkaniyete uygun yargılanma” hakkının özel görünüm şekilleridir. Bu sebeple Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan özel güvencelerin, (1) numaralı fıkrada yer alan “hakkaniyete uygun yargılanma hakkı” ışığında değerlendirilmesi gerekir. Diğer taraftan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Pélissier ve Sassi/Fransa kararında da belirtildiği üzere, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (a-e) bentlerinde düzenlenen güvenceler arasında da bağ bulunmakta olup bunlardan her biri yorumlanırken diğerleri de dikkate alınmalıdır. Bu sebeple yalnızca (3) numaralı fıkrada sayılan haklara uygun olarak yapılan bir ceza yargılamasının, (1) numaralı fıkrada yer alan “hakkaniyete uygun yargılanma hakkı” ışığında değerlendirilmeden, hakkaniyete uygun ve dolayısıyla adil olduğu söylenemez.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (a) bendinde hakkında bir suç isnadında bulunulan kişinin “Kendisine karşı yöneltilen suçlamanın niteliği ve sebebinden ayrıntılı olarak haberdar edilmek” hakkı, kişinin savunmasını hazırlayabilmesi için getirilmiş bir güvencedir. 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında güvence altına alınmış olan hakkaniyete uygun yargılanma hakkı ışığında, (3) numaralı fıkranın (a) bendi, cezai konularda hakkaniyete uygun bir yargılama yapılmasının temel ön koşulu olarak şüpheli veya sanığa detaylı bilgi verilmesini öngörmektedir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (a) bendi, bilgilendirmenin şekline dair herhangi bir yükümlülük içermemekle birlikte bu güvence, şüpheliye veya sanığa hakkındaki “suçlamayı bildirme” konusunda özel bir çaba gösterilmesi gerekliliğine işaret etmektedir. Bu sebeple (a) bendi uyarınca sanığa verilecek bilgi, kendisinin hangi fiil sebebiyle suçlandığını ve bu fiilin hukuki nitelemesinin ne olduğunu içermeli ve detaylı olmalıdır. Ceza kovuşturmasında esaslı bir yeri olan iddianamenin tebliğ edilmesiyle, sanığın, yazılı bir biçimde, suçlamaların maddi ve hukuki temelinden resmi olarak haberdar olduğu kabul edilmektedir.

Ayrıca, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinin (a) bendi ile hakkında bir suç isnadında bulunulan kişinin “Savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olmak” hakkına yer verilen (b) bentlerinin birbiriyle bağlantılı olduğunu; suçlamanın nedeni ve niteliği hakkında bilgilendirilme hakkının, şüphelinin veya sanığın savunmasını hazırlama hakkı ışığında değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir.

Savunmanın hazırlanması için gerekli zamana sahip olma hakkı, Anayasanın 36. maddesinde belirtilen “meşru vasıta ve yollardan yararlanmak” kavramının kapsamındadır. Bu hak gereğince sanığa ve müdafiine savunma için gerekli hazırlıkları yapabilecekleri zamanın verilmesi gerekmektedir.”

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirsiniz.

İlginizi çekebilecek diğer çalışmalarımız;

İzmir Ceza Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Soyadının Değiştirilmesi Davası

Soyadının Değiştirilmesi Davası

Soyadının Değiştirilmesi Davası | İzmir Hukuk Bürosu

Dava Şartları: 

Soyadı değiştirme davasının temel şartı olarak haklı bir sebep ileri sürülmelidir. Kanunda haklı sebepler sayılmamıştır. Bunlar daha çok Yargıtay kararları ile belirlenir. Bu nedenle mahkemenin haklı sebep olduğuna karar verdiği her sebeple değiştirilebilir. Haklı sebep olması halinde soyadı değiştirmenin şartları yerine getirilmiş olur.

Uygulamada sıkça karşılaşılan  haklı sebepler şunlardır:

  • Soyadı kanununa aykırı olması
  • Gülünç olması
  • Genel ahlaka aykırı olması
  • Kişinin dini değerleriyle çelişmesi
  • Kişinin sosyal hayatını ve iş hayatını olumsuz etkileyecek bir anlama sahip olması
  • Kötü hatırlanan bir olay ya da kişiyi hatırlatması
  • Kişinin çevresi tarafından başka bir soyadıyla tanınıyor olması
  • Baba veya anneyle ailesel sorunlar yaşanması sebebiyle soyadının değiştirmek istenmesi

Dava Açmadan Soyadı Değişikliği 

Soyadı değişikliği kural olarak mahkemede dava ile gerçekleştirilebilir. Fakat Nüfus Hizmetleri Kanunu ek geçici 8. maddesi bu duruma bir istisna getirmiştir. Maddeye göre Soyadı Kanunu’nun 3. maddesine aykırı olan soyadları ile basit yazım hatası veya düzeltme işareti kullanılmaması sebebiyle anlam değişikliğine uğramış olan soyadları dava açmadan, nüfus müdürlüğünde değiştirilebilir. Ancak bu uygulama belli bir süre için geçerlidir. 24/12/2022  tarihine kadar bu kapsamdaki soyadları soyadı değiştirme davası açılmadan nüfus müdürlüğünden değiştirilebilir.

2525 Sayılı Soyadı Kanunu Madde 3: “Rütbe ve memuriyet, aşiret ve yabancı ırk ve millet isimleriyle umumi edeplere uygun olmayan veya iğrenç ve gülünç olan soyadları kullanılamaz.”

Yeni düzenleme ile belirli bir süreye kadar Soyadı Kanunu’nun 3. maddesine aykırı olanlar nüfus müdürlüğünden değiştirebilecektir. 

Dava Süreci:

Dava kural olarak nüfus idaresine karşı açılmaktadır. Soyisim değiştirme davalarında sık sık yanlış kişiye karşı dava açıldığı görülmektedir. Bu durumda hem dava maliyeti artacak hem de zaman kaybı ortaya çıkacaktır. Böyle bir sonuçla karşı karşıya kalmamak adına soyadı değiştirme davasının avukat aracılığı ile açılması doğru olacaktır. 

Soyadı değişikliği davasında mahkemenin davayı kabul etmesi sonucunda kesinleşen karar, Basın İlan Kurumu’na gönderilerek ilan ettirilir.

Basın İlan Kurumu ilanın yayınlandığı gazeteyi mahkemeye gönderir. Mahkeme bunun ardından kesinleşmiş kararı bu kez nüfus idaresine bildirir. Bu işlem de tamamlanınca soyadı değiştirilen kişi nüfus idaresine giderek yeni soyadının yer aldığı kimliğini alabilir.

Soyadı Değiştirme Davası Ne Kadar Sürer? 

Soyadı değiştirme süresi mahkemelerin yoğunluğuna göre değişkenlik gösterebilir. Ortalama olarak ilk duruşma iki ile dört ay arasında verilmektedir. Genelde tek celsede karar verilmektedir. Tek celsede karar verilebilmesi için tüm usuli işlemlerin doğru yerine getirilmesi ve emniyet müzekkeresinin de takibi şarttır.

Soyadının Değiştirilmesine İtiraz: 

Soyadının değişmesi başka bir kişiye zarar verebilir. Soyadı değişikliği nedeniyle menfaati zedelenen, bu karardan zarar gören kişiler soyadı değişikliği kararına itiraz edebilir. Karar verildiğinden itibaren bir yıl içerisinde soyadı değişikliği kararına itiraz edilmelidir. Bu süre geçtikten sonra itiraz etmek mümkün değildir.

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirsiniz.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Web Tapu Nedir?

Web Tapu Nedir?

Web Tapu Nedir? | İzmir Hukuk Bürosu | İzmir Avukat | Efes Hukuk Bürosu

Web tapu sistemi, Tapu ve Kadastro Müdürlüklerine  gitmeden randevu almaya olanak sağlayan bir sistemdir. Tapu işlemi yapacak kişiler telefonlarından 181’ i tuşlayarak veya web tapu üzerinden kolayca randevu oluşturabilir. 

Tapu Genel Müdürlükten yapılan açıklamada, covid-19’a yönelik olarak alınan tedbir ile başlayan  online randevu sistemi ile tapu işlemleri yapacak kişilerin kolayca randevu oluşturmasına olanak sağlandığı belirtildi. 

Tapu ve Kadastro Müdürlüklerine başvurular ‘Web-Tapu’ sistemi üzerinden (https://webtapu.tkgm.gov.tr), yabancı uyruklular dahil olmak üzere işlem (randevu) talepleri ise ‘Alo-181’ çağrı merkezi aracılığıyla veya ‘www.tkgm.gov.tr‘ adresinden online olarak gerçeklestirilebiliyor.

Müdürlüklere randevusuz ve “Web-Tapu” üzerinden yapılmayan başvuruların kabul edilmeyeceği de açıklamada yer almakta. “Web-Tapu” üzerinden alınan başvurularda randevu gün ve saati kısa mesaj yolu ile taraflara bildirilmekte olup vatandaşların sadece imza aşamasında müdürlüklere gitmesi yeterlidir. 

Örneğin, taşınmaz satışı yapacak kişiler randevularını oluşturduktan sonra belirlenen gün ve saatte tapuda buluşarak sadece imza ve ödeme aşamalarını gerçekleştirerek ilgili satışı yapabiliyor. 

Bunun dışında resmi geçerliliği bulunan tapu senedi, ipotek belgesi ve tapu kayıt örnekleri de web tapu sistemi üzerinden alınabiliyor. Web tapu ana sayfasında, vatandaşların işlemlerini nasıl yapabileceğine ilişkin ayrıntılı bilgiler mevcut.

Son yapılan güncelleme ile Tapu Senedi sureti ve Taşınmaz Kayıt örnekleri de internet üzerinden alınabilir oldu. Tapu senedi ücreti 66,5 TL, taşınmaz kayıt örneği ücreti de 14 TL olarak belirlendi. Vatandaşlar Web-tapu sistemine e-devlet şifresiyle girerek, buradan tapu işlemlerini başlatıp gerekli evrakları sisteme yükleyebiliyor.

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirsiniz.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Usulsüz Tebligat Nedir?

Usulsüz Tebligat Nedir?

Usulsüz Tebligat Nedir? | İzmir Hukuk Bürosu

Usulsüz tebligat, Tebligat Kanunu‘nun 32. ve yönetmeliğin 52. maddesi ile düzenlenmiştir. İlgili hükümlere göre tebliğ, usulüne aykırı yapılmış bile olsa muhatap herhangi bir şekilde tebliği öğrenmişse tebliğ geçerli olacaktır. Ancak muhatap usulsüz tebliğden hiç haberdar olmazsa tebligat yapılmamış sayılacaktır. Ayrıntılı inceleyecek olursak; 

İcra hukukunda tebliği gereken işlemlerden bazıları tebliğ edilmedikçe veya usulüne uygun olarak yapılmadıkça tamamlanmış sayılmaz. Bu nedenle, tamamlanması tebliğe bağlı işlemler tamamlanmadıkça kendisine bağlı sonuçları doğurmaz. İlgili kanunlarda belirtilen usullere uyulmadan yapılan tebliğ işlemi, usulsüz tebligattır. 

Örneğin;

  • Tüzel kişinin yetkili olmayan temsilcisine, 
  • Husumet ilişkisi içinde olanlara,
  • Birlikte oturmayan aile ferdine, 
  • Dış görünüşe göre 15 yaşından küçük olanlara,
  • Vekil varken asile yapılan tebligatlar,
  • Tebliğ imkansızlığında kapıya yapıştırma işleminin yapılmaması ve tebliğ evrakının muhtar veya zabıtaya değil komşuya verilmesi gibi hallerde usulsüz tebligattan söz edilir.

Tebligat Kanunu M. 16’ya göre Kendisine tebliğ yapılacak şahıs adresinde bulunmazsa tebliğ kendisi ile aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır.

Ancak bu tebligatın usulüne uygun olabilmesi için tebliğ yapılacak kişinin o anda adreste bulunmadığının tespiti ve zarfa yazılması gerekir. Sadece «aynı konutta oturan eşine tebliğ edildi» denilmesi usulsüzdür. ( 12. HD.22.09.2016 E. 2016/23356, K.2016/19462)

Tüzel kişilerde ise; Tebligat zarfına temsilcinin olmadığı, evrak memurunun bulunmadığı mutlaka yazılmalıdır. Bu husus belirtilmeden doğrudan «daimi işçisine tebliğ edildi» ibaresi yazılması usulsüzdür. Tebligat yapılacak adres geçici olarak kapalı ise ve adres ticaret sicil adresi ise muhtara tebliğ edilir. Tebligat yapılacak adres kalıcı olarak kapalı ise merciye iade edilir. TK M. 35’e göre tebligat yolu izlenir.

USULSÜZ TEBLİGAT ŞİKAYETİ 

TK Madde 32 – Tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa bile, muhatabı tebliğe muttali olmuş ise muteber sayılır. Muhatabın beyan ettiği tarih, tebliğ tarihi addolunur.

Takipten haberdar olduğumuz (dosyaya vekalet sunma, işlem yapma vs.) anda artık tebligat geçerli sayılacağından bu tarihten itibaren 7 gün içerisinde icra hukuk mahkemesine şikayette bulunmak gerekir.

Şikayet dilekçemizin netice-i talep kısmında, tebliğ tarihinin muttali olunan tarih olarak kabul edilmesine ve yapıldı ise itirazın kabulü ile takibin durdurulmasına karar verilmesi istenir. Dilekçede karşı taraf borçlu gösterilir.

  • Önemli bir husus: Usulsüz tebligat bildirimi ile birlikte borca da itiraz edilmek istenirse, icra mahkemesinin kararı beklenmeksizin, tebliğe muttali olunduğu anda yani öğrenme tarihimizden itibaren yasal süresi içinde borca itiraz edilmelidir. Uygulamada usulsüz tebligat şikayetinden bulunurken söz konusu borca itiraz edilmemesi hak kayıplarına sebebiyet vermektedir. Bu itibarla icra dosyalarının bir avukatla takibi elzemdir.

Son olarak belirtmek gerekir ki, tebligat kanununa göre usulsüz bir tebligattan borçlunun haberdar olması durumunda tebligatın geçerli olduğundan yukarıda da bahsetmiştik. Bu itibarla, “ Tebligat usulsüz olsa bile borçlu vekili uyaptan vekaletname sunmuş ise,  vekaletnamenin icra dairesince onaylandığı tarihte borçlu vekili ıttıla etmiş  sayılır.” 

İlgili karar: Yargıtay 12 HD. 2019/11629 E.,2020/3376 K

Konuya ilişkin uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirsiniz.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

İdari İzin Nedir?

İdari İzin Nedir

İdari İzin Nedir? | İdari İzinden Kimler Faydalanabilir? | İş Hukuku Avukatı | İzmir Hukuk Bürosu

İdari İzin Nedir?

Uygulamada sıklıkla karşılaşılan idari izin, devlet memurlarına yönelik düzenlenmiş bir izin türüdür. Söz konusu izin 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu‘na tabii devlet memurlarına tanınmıştır. İdari izin, yıllık izinden farklı olarak devlet memuru tarafından değil; Bakanlar Kurulu kararı neticesinde kullandırılmaktadır. İdari izin, özel sektör çalışanlarını kapsamamaktadır. Bu kapsamda resmi tatillerden farklılık teşkil etmektedir.

Mahkeme Kararları

YARGITAY 7. HUKUK DAİRESİ E. 2013/4569 K. 2013/12140

Davalı işveren davacının iş sözleşmesinin devamsızlık sebebiyle haklı sebeple feshettiğini savunmuştur. Gerçekten davacı iddiası ile de sabit olduğu üzere davacı 30 Eylül 2008 Salı, 1 Ekim 2008 Çarşamba ve 2 Ekim 2008 Perşembe tarihlerinde olan R. Bayramı sonrası 3 Ekim 2008 Cuma günü normal çalışma olmasına rağmen memurlara idari izin verildiği, kendisinin de idari izinli olduğunu zannettiği için işe gelmediğini kabul etmektedir. Yine davacının da kabulünde olduğu gibi davalı işveren davacıyı ertesi gün olan cumartesi günü işe gelmesi konusunda uyarmış ancak davacı şehir dışında olduğu için işe gelemeyeceğini beyan etmiştir. Devletin almış olduğu idari izin memur çalışanlara yönelik olup özel işyerlerinde çalışan işçileri kapsamaz. Davacı, işverenin cuma günü için idari izin verdiğini de kanıtlamış değildir. Bütün bu olgularla davacının izinsiz ve mazeretsiz iki gün üst üste devamsızlık yaptığı sabittir. Böyle olunca devamsızlığa dayanan işveren feshi haklı olup davacının kıdem ve ihbar tazminatı isteğinin reddine karar vermek gerekirken kabulü bozmayı gerektirmiştir.

YARGITAY 22. HUKUK DAİRESİ E. 2017/2560 K. 2017/4157

İdari izinli günler resmi tatil olmadığından sürelerin durması ya da ilk iş gününe kadar uzaması sözkonusu değildir.

YARGITAY CEZA GENEL KURULU E. 2013/5-17 K. 2013/372

Öte yandan Ceza Genel Kurulunun 22.6.2010 gün ve 119-155 Sayılı kararında da belirtildiği üzere. Başbakanlık genelgesi uyarınca 12 Aralık 2008 Cuma günü hizmetlerin aksamaması açısından gerekli tedbirin alınması ve asgari seviyede personelin bulundurulması kaydıyla idari izin günü olarak belirlenmiş ise de, bu günün resmi tatil olmaması sebebiyle süreler ve bu bağlamda temyiz süresi işlemeye devam etmektedir.

Konuya ilişkin danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirsiniz.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079