Kategori arşivi: Genel

Tekerrür Ne Demek?

Tekerrür Ne Demek?

Tekerrür Ne Demek? | Av. Dilek Yavuz Uysal

Tekerrür Ne Demek?

Tekerrür, kelime anlamı olarak “tekrarlama” anlamına gelmektedir. 

Daha önceden işlemiş olduğu bir suçtan dolayı kesin bir hükümle mahkûm olmuş bir kimsenin, bu mahkûmiyetin kesinleş­mesinden sonra kanunda öngörülen süre geçmeden yeni bir suçu işle­mesi halidir. Burada ikinci suçu işleyen şahsa mükerrir denir.

Kişilerin ilk kez suç işledikten sonra, iki veya daha fazla suç işle­melerinin birçok sebepleri bulunmaktadır. Bu sebepler özel ve genel olarak ikiye ayrılabilir. Suçluluğun sebeplerinden olan sefalet, serseri­lik vb. gibi durumlar aynı zamanda tekerrürün genel sebeplerini oluş­tururlar. Bunların yanında, cezaevlerinin durumu, suçluların tam ola­rak ıslah edilememeleri, cezaevinden çıkan kişilerin sosyal hayata ka­rışmakta zorluk çekmeleri, cezaevinden sonra mahkûmlara psikoloji, sosyal ve ekonomik yardımların yapılamaması gibi nedenler ise, te­kerrürün özel sebepleri arasında sayılabilir.

Tekerrürün Koşulları

  • Tekerrürün ilk koşulu suçun işlenmesinden önce kesinleşmiş bir ceza mahkumiyeti olmasıdır. 

Dolayısıyla, suç işlenmeden önce kesinleşmiş bir hapis cezası veya adli para cezasının bulunması gerekir. İşlenen suçun cezasının infaz edilmiş olmasının önemi bulunmamaktadır.

  • Tekerrürün ikinci koşulu mahkumiyetin kesinleşmesinden sonra, tekerrür süreleri içerisinde bir suç işlenmesidir. 

Tekerrür süresi beş yıldan fazla süreyle hapis cezasına mahkûmiyet halinde, bu cezanın infaz edildiği tarihten itibaren beş yıl, beş yıl veya daha az süreli hapis ya da adlî para cezasına mahkûmiyet halinde, bu cezanın infaz edildiği tarihten itibaren üç yıldır. İşlenen suçun bahsettiğimiz süreler içerisinde işlenmesi gerekir.

  • Üçüncü koşul ise tekerrür yasağının bulunmamasıdır. 

Bu bakımdan taksirle işlenen suçlar ile kasten işlenen suçlar arasında, sırf askeri suçlarla diğer suçlar arasında ve istisnalar dışında yabancı ülkede verilen hükümlerde tekerrür hükümleri uygulanmaz (TCK 58/3). Ayrıca suçu işlediği sırada on sekiz yaşını doldurmamış olanlar bakımından tekerrür hükümleri uygulanmaz (TCK 58/5).

Tekerrünün Sonuçları

Tekerrürün ilk sonucu tekerrür halinde, sonraki suça ilişkin kanun maddesinde seçimlik olarak hapis cezasıyla adli para cezası öngörülmüşse, hapis cezasına hükmolunmasıdır. İkinci sonucu ise tekerrür halinde sanığa tekerrürlere özgü infaz rejimi uygulanır. Bu durumda ise tekerrür halinde, işlenen suçtan dolayı mahkûm olan kimsenin koşullu salıverilme süresi, ilk defa suç işleyenlere göre daha uzundur. Üçüncü sonucu ise tekerrür halinde cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbiri uygulanması zorunludur. Bu denetimli serbestlik süresi, cezanın infazından sonra başlamak üzere 1 yıldan az olamaz. Duruma göre bu sürenin 5 yıla kadar uzatılması da söz konusu olabilir. Eğer belirtilen hükümlere uyulmazsa, bu kez de 3 aya kadar zorlama hapsi tatbik edilebilir. Hâkim kararında sanığın mükerrir olduğunu ve sanık hakkında denetimli serbestlik uygulanacağını belirtmek zorundadır.   

İlk suçu kesinleşmiş olan biri için suçta tekerrür hükümlerinin uygulanması için mükerrirlere özgü infaz rejimi bulunur. Bunun en büyük özelliği şartla salıverilme koşullarında kendisini gösterir. Bu kapsamda hükümlünün toplam cezasının 2/3’ünü değil, 3/4’ünü ceza infaz kurumunda geçirmesi gerekir. Ancak ikinci kez tekerrür hükümleri uygulanmış ise koşullu salıverme düzenlemesinden yararlanmak mümkün olmaz.

Özetlemek gerekirse, tekerrürün sonuçlarından ilki hapis cezasıyla adli para cezasının seçimlik olması durumunda hapis cezasının seçilmesi zorunluluğudur. İkinci sonucu ise mükerrirlere özgü infaz rejiminin uygulanmasıdır. Üçüncü sonucu ise, hükümlü hakkında denetimli serbestlik tedbiri uygulanması olarak karşımıza çıkmaktadır. 

Tekerrüre Esas Olmayan Mahkûmiyetler

765 sayılı TCK’nın 87. maddesinde tekerrüre esas olmayan mah­kûmiyetler sayılmıştır. Bu maddeye karşılık olarak 5237 sayılı TCK’nın 58/4. maddesi düzenlemesi yapılmıştır. Bu maddede sayılanlar sınırlı sayıdadır, genişletilmesi olanağı bulunmamaktadır. 

– Kabahatler: Kabahatler Kanunu’nda tekerrür hü­kümlerine yer verilmemiştir. O halde kabahatler, hem kendi araların­da tekerrüre esas teşkil etmezler, hem de TCK’da düzenlenen suç ile tekerrüre esas olmazlar. Daha açık bir deyişle, sanığın işlediği eylem kabahat ise veya daha sonradan kabahate dönüştürülmüş ise, tekerrü­re esas olmayacaktır. Örneğin saldırgan sarhoşluk önceden 765 sayılı TCK’da düzenlenmiş bir suç idi. Şimdi kabahat olarak düzenlenmiştir, bu nedenle yeni düzenlemede kabahat olduğundan tekerrür hüküm­lerinin uygulanması söz konusu olmayacaktır. 765 sayılı TCK döne­minde kabahat olarak düzenlenen bir eylemin, YTCK döneminde suç olarak düzenlenmesi durumunda, anılan mahkûmiyetin de tekerrüre esas alınamayacağını söylemek mümkündür.

– Yabancı ülke mahkemelerinden verilen hükümler tekerrüre esas alınamaz: Bu sistemin esası yabancı mahkeme kararına tekerrür bakımından etki tanınmasının mülkilik ilkesine aykırı olup, bu etki­yi tanıyan ülkenin egemenlik haklarını zedeleyeceği düşüncesinden kaynaklanmaktadır. Ancak uluslararası yükümlülükler nedeniyle bi­lişim çağıyla birlikte bu ilkenin katı olarak uygulanması hususu kaldırılmış; bu akım doğrultusunda 5237 sayılı Kanun’la bu kuralın istisna­ları da genişletilmiştir. 

Yabancı ülke mahkemesinin verdiği ka­rarın, tekerrüre esas olmayacağı kuralının istisnalarını sayarsak;

  • Kasten öldürme suçları,
  • Kasten yaralama suçları,
  • Yağma suçları,
  • Dolandırıcılık suçları,
  • Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçları,
  • Parada veya kıymetli damgada sahtecilik suçları

Buna göre, yabancı bir ülkede işlenen yukarıda sayılan suçlar, Türkiye’de tekerrüre esas alınabilecektir. Bu suçlara teşebbüs edilme­si halinde veya bu suçların nitelikli hallerinin işlenmesi durumunda da, Türk mahkemelerince tekerrüre esas alınacaklardır.

Bazı durumlarda ise Türk Ceza Kanunu verilen mahkumiyet kararlarını tekerrüre esas almaz. Şöyle ki;

  • Kabahatler
  • Yabancı mahkemelerde verilen hükümler: Kasten öldürme, kasten yaralama, yağma, dolandırıcılık, uyuşturucu ve uyarıcı madde imal ve ticareti suçları, parada ve kıymetli evrakta sahtecilik hariç işlenen suçlar tekerrüre esas alınmayacaktır.
  • Kasıtlı suçlar kasıtlı suçlara, taksirli suçlar taksirli suçlara tekerrür yönünden esas olabilir: Deyim yerindeyse önceki suç kasıtlı bir suçsa sonraki suçta kasıtlı bir suç olmalı, önceki suç taksirli bir suçsa sonraki suç da taksirli bir suç olmalıdır.
  • Türk Ceza Kanunu’ nun tekerrürü esas alan kanun hükmü uyarınca fiili işlediği sırada 18 yaşını doldurmamış olan kimselerin işlediği suçlar dolayısıyla tekerrür hükümleri uygulanmaz.
  • Sırf askeri suçlarla askeri olmayan suçlar arasında tekerrür hükümleri uygulanmaz.

Yukarıda değinilen tekerrür çeşidi genel anlamıyla tekerrürdür. Ancak bir suçu ikinci kezden daha fazla işleme durumu olduğunda farklı bir tekerrür durumundan bahsedilmektedir. Şöyle ki; sanık hakkında ikinci suçu işledikten sonra tekerrür hükümleri uygulandıktan sonra ve bu tekerrür hükümleri uygulandıktan sonra kişi yeniden bir suç işlerse bu duruma “ikinci tekerrür” adı verilmektedir. Bu suç ikinci suçun infazından itibaren tekerrür süresi içinde işlenmelidir. Bu durumda artık hükümlü hakkında koşullu salıverme hükümleri uygulanamayacaktır.

Konuya ilişkin uzman ekibimizden danışmanlık almak için tarafımız ile iletişime geçebilirsiniz.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Vasi Ne Demek? Vesayet Hakkında Tüm Merak Edilenler

Vasi Ne Demek? | Hukuk Sözlüğü | İzmir Hukuk Bürosu | İzmir Avukat

18 Yaşını doldurmamış kişilere kanunen “Reşit olmayan küçükler” denilmektedir.  Bu kişilere ya da bazı durumlarda ergin olan kişiler için atanan yasal temsilcilere vasi adı verilmektedir. Bir başka anlatımla, kanuni hakların kısıtlanması için tüm şartları taşıyan kişilere vasi atanır. Hak ehliyeti ve fiil ehliyetine sahip olmayan kişilere vasi atanarak hukuki işlemleri yapma imkanı olarak da tanımlanabilir. Hak ehliyeti ve fiil ehliyeti ile bunların kısıtlanma durumlarına ilişkin yazımıza buradan ulaşabilirsiniz.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda düzenlenen vesayet, kişinin kendisi tarafından da mahkemeden talep edilebilir.

VESAYET ŞARTLARI

Türk Medeni Kanunu tarafından belirtilen şartlar arasında bazı durumlar vasi atanması için gereklidir. Özellikle vasi atanması adına ergin ya da çocuk olmasına ilişkin bazı şartlar da yer almaktadır. Boşanma sonrasında velayetin anne ve babadan kaldırılması sonucu vasi tüm çocuklara ve doğacak çocuklara atanabilir.

Şartlar;

  • Yaşın küçük olması
  • Kısıtlılık 
  • Hürriyeti bağlayıcı ceza
  • Kişinin talebidir. 

Küçüklerin Vesayet Altına Alınması

Küçükler 18 yaş altı olan çocukları ifade eden bir tanımdır. Küçüğün anne ve babası tarafından korunmadığının tespiti, velayetin ağır olarak ihlal edilmesi çocuğun vesayet altına alınmasını gerektirir. Anne ve babanın çocuğun yanında bulunmaması, çocukların korunmasının mümkün olmadığı durumlarda çocukların kişilik ve maddi haklarını korumaya yönelik vasi atanır. Aynı zamanda devlet yetkilileri tarafından vesayet altına alınması gereken bir durumla karşılaşılması halinde idari makamlara, mahkemelere ve görevli vesayet makamlarına bildirerek çocuğun vesayet altına alınmasını sağlayabilir.

Kısıtlılık Sebebi İle Vesayet

Kısıtlılık halleri; akıl hastalığı, korunmaya muhtaç, toplumu tehlikeye sokan davranışlar gibi durumlardır. Akıl hastalığı ya da zayıflığı nedeni ile şahsi işlerini yapamayan, bakımında yardım gerektiren, toplumsal güvenliği tehdit eden davranışlarda bulunan kişiler vesayet altına alınmalıdır. Bunun yanı sıra madde bağımlılığı, kötü yaşam, malvarlığını doğru kullanamama, savurganlık, alkol bağımlılığı, ailesini maddi manevi sıkıntıya düşürme gibi durumlarda vesayet altına alınır.

Vesayet Altına Alma İşlemleri

Vesayet altına alınması için öncelikle ilgili dinlenir, bilirkişi raporu alınır. Kişinin alkol ya da uyuşturucu bağımlığı gibi durumlarda kişi dinlenmek zorundadır. Akıl sağlığı zayıf olan ya da akıl hastalığı bulunan kişi için resmi sağlık raporu zorunludur. Kurul raporuna göre hâkim tarafından karar verilir. Diğer aşama ilan aşamasıdır. Kısıtlama kararı kesinleştikten sonra, kısıtlının ikamet adresi, nüfusa kayıtlı olduğu yere ilan yapılır. İyi niyetli üçüncü kişiler ilandan önce olumsuz durumlardan etkilenmez.

Yetkili ve Görevli Mahkeme

Vesayet davasında yetkili mahkemeleri, küçüğün ya da kısıtlının ikamet ettiği yer mahkemesidir. Görevli mahkeme ise Sulh Hukuk Mahkemesi olarak belirtilmiştir. Vesayet altına alınan kişilerin adres değişikliği vesayet makamından izin alınmadığı sürece değiştirilemez. Yerleşim yeri değişikliğinde ise yetki yeniden farklı vesayet dairesine geçiş olur. Kısıtlanan kişinin yeni yerleşim yerinde yeniden ilan olunmalıdır.

Vesayet Makamına Şikâyet ve İtiraz 

Vasinin olumsuz yöndeki fiillerine karşın, vesayet altında olan kişi tarafından şikâyette bulunulabilir. Örneğin vasi atanan kişi aleyhine işlemlerde bulunuyor veya vasi atanan kişinin hukuki çıkarlarına yönelik çalışmalar gerçekleştirilmiyorsa vasiliğin kaldırılması için dava açmak mümkündür. Vesayet makamından gelen kararlara da itiraz edilebilir. Kararın kişilere tebliğinden 10 gün içerisinde itiraz hakkı bulunmaktadır.

Vesayet Makamında İzne Tabii Hususlar

Vesayet makamı Sulh Hukuk Mahkemesi olarak belirlenmiştir. Bazı işlemler için kısıtlanmasına karar verilen kişi için vasi atanmış olsa da, kısıtlanan kişinin hukuken korunabilmesi için yapılacak işlemlerde mahkemeden izin almak zorunludur.

Bu durumlar;

  • Taşınmaz alım satımı
  • Yönetim, işletme giderleri haricinde bulunan taşınır, hak, değer alımı, satımı, devir ve rehin işlemleri
  • Olağan yönetim harici yapı işleri
  • Ödünç verme ya da alma
  • Kambiyo taahhüdü
  • 1 yıl ya da daha uzun süreçte ürün, 3 yıl daha fazla süreç için kira sözleşmesi yapılması
  • Sanat ya da meslek ile ilgilenmesi
  • Dava açma, sulh, tahkim, konkordato
  • Mal rejimi sözleşmesi, miras paylaşımı, miras payının devri
  • Borç ödemeden aciz beyanları
  • Çıraklık sözleşmesi
  • Hayat sigortası
  • Eğitim, bakım, sağlık kurumuna yerleşme işlemleri
  • Yerleşim yeri değişikliği

Tüm bu işlemler Sulh Hukuk Mahkemesi vesayet makamı tarafından alınacak izin ile yapılabilir. Görüldüğü üzere vesayet altına alınan kişilerin bu anlamda, başkası tarafından maddi manevi istismar edilmesinin önüne geçilmektedir.

Konuya ilişkin danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirsiniz.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Nihai Karar Ne Demek?

Nihai Karar Ne Demek? | Hukuk Sözlüğü | İzmir Hukuk Bürosu | İzmir Avukat

1. isim Herhangi bir konuda alınan son karar.

2. isim, hukuk Yargılama sonunda verilen karar.

Nihai karar, hukuk yargılama süreçlerinde sıklıkla karşılaşabilecek olduğunuz ifadelerden olup; mahkeme tarafından iddia ve savunmaların dinlenmiş olduğu, gerekli incelemelerin tamamlandığı ve akabinde karar verilmiş olduğunu ifade edilmektedir. Hüküm olarak da ifade edilmesi mümkündür. Bu kapsamda yerel mahkeme kararları örnek gösterilebilir.

Yasal Mevzuat

6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu

MADDE 294- (1) Mahkeme, usule veya esasa ilişkin bir nihai kararla davayı sona erdirir. Yargılama sonunda uyuşmazlığın esası hakkında verilen nihai karar, hükümdür.

Mahkeme Kararları

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi E. 2014/22690 K. 2016/1147

“Hüküm, iş mahkemesinden verilmiştir. 5521 Sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 7. maddesine göre, iş mahkemelerinde şifahi yargılama usulü uygulanır. 8. maddesine göre, iş mahkemelerinden verilmiş bulunan nihai kararların 8 gün içinde temyizinin yapılması gerekir ise de…”

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2016/15673 E.,  2017/7515 K.

Hüküm, HMK’nun 294. maddesinin 1. fıkrasında da tanımlandığı gibi yargılama sonunda uyuşmazlığın esası hakkında verilen nihai karardır. Diğer bir deyişle davayı esastan çözen, taraflar arasındaki uyuşmazlığı sona erdiren bir karardır. Hükmün anlamı, verilmesi ve tefhimi, kapsamı, yazılması, imza edilmesi, korunması ve ilamın alınması 6100 sayılı HMK’nun 294 – 302. maddelerinde düzenlenmiştir. Yargılamaya son veren ve hakimin davadan elini çekmesi sonucunu doğuran kararları nihai karar olup, hakim davadan elini çeker ve verdiği karardan dönemez, onu değiştiremez. Nihai kararlar kanun yoluna götürülebilir, kanun yoluna götürülüp üst mahkemece bozulmadıkça hakimin, nihai kararla sonuçlandırmış olduğu davaya tekrar bakması mümkün değildir.

Nihai Karar ve Kesin Karar

Burada belirtilmesi gereken önemli bir nokta da kesin karar kavramı ile karıştırılmaması gerektiğidir. Nihai karar akabinde, kanunen bir engel bulunmaması durumunda taraflar olağan kanun yollarına başvuruda bulunulabilir (örneğin istinaf kanun yolu veya temyiz başvurusu). Fakat kesin karar akabinde olağan kanun yollarına başvuruda bulunulması mümkün değildir.

Hukuki danışmanlık için uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirsiniz.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Layihalar Teatisi Nedir?

Layihalar Teatisi Nedir? | Hukuki Bilgi | Hukuk Sözlüğü | Hukuk Bürosu | İzmir Avukat

Layihalar Teatisi Ne Demek?

layiha

(la:yiha, l ince okunur), Arapça lāyiḥa

1. isim, eskimiş Herhangi bir konuda bir görüş ve düşünceyi bildiren yazı:
      “Yazılacak raporlarım, layihalarım var gibi bahanelerle İstanbul’a bile inmezmiş.” – Abdülhak Şinasi Hisar

2. isim, eskimiş, hukuk Tasarı.


teati

isim, eskimiş, (tea:ti:), Arapça teʿāṭī

Karşılıklı alıp verme.

Karşılıklı dilekçe alıp verme aşaması olarak da ifade edebileceğimiz, uygulamada dilekçe teatisi olarak da ifade edilen layihalar teatisi, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu kapsamında davacı ve davalı taraflar arasındaki dilekçe süreçlerini ifade etmektedir. Bu süreç dava dilekçesi ile başlamakta, cevap dilekçesi arsından replik ve düplik dilekçelerinin de sunulması ile tamamlanmaktadır. Layihalar teatisinin tamamlanması ile ön inceleme süreci başlamaktadır.

İddia ve Savunmanın Genişletilmesi

Hukuk Muhakemeleri Kanunu Madde 141 kapsamında iddia ve savunmaların layihalar teatisi kapsamında genişletilebileceği ifade edilmiştir. Dilekçelerin sunulması sürecinin tamamlanması ile birlikte iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı söz konusu olacaktır. Bu kurala istisna olarak layihalar teatisinin tamamlanması akabinde ıslah yolu ile veya karşı tarafından açık muvafakati ile de iddia ve savunmanın genişletilmesi mümkündür.

Madde 141- (1) Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez. (2) İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır

Hukuk Muhakemeleri Kanunu

Davanın Temel Aşamaları

  • Davanın Açılması
  • Dilekçelerin Teatisi
  • Ön İnceleme
  • Tahkikat
  • Sözlü Yargılama
  • Hüküm
  • Kanun Yollarına Başvuru
  • Kesin Hüküm

Mahkeme Kararları

Yargıtay Hukuk Genel Kurul Kararı E: 2014/13-856, K: 2016/523

“Yargılamanın etkin ve makul bir süre içinde bitirilmesi için delil gösterilmesi dilekçelerin teatisi (dava, cevap, cevaba cevap ve ikinci cevap) aşamasına hasredilmiştir. buna göre, dilekçelerin teatisi aşamasında herhangi bir delil bildirmeyen davacı veya davalıya ön inceleme duruşmasında delillerini bildirmesi için yeni bir süre verilmesine imkân bulunmamaktadır.”

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2016/16711 E.,  2019/1338 K.

Bir davada haklı çıkabilmek için soyut veya genel hatlarıyla bir iddiayı ortaya koymak yeterli değildir. Aynı zamanda bu iddiaların, ispata elverişli hale getirilerek zaman, mekân ve içerik olarak somutlaştırılması gerekir. En azından iddianın araştırılabilmesine yönelik somut bilgi ve açıklamaların sunulması gerekir. İddia somutlaştırıldıktan sonra hâkim ve karşı taraf, bunun üzerinden savunma ve yargılama yapabilecektir. Soyut iddialar ve vakıalar üzerinden değerlendirme yapılması mümkün değildir. Somutlaştırma yükü, genel anlamda tarafların açıklama ödevinin bir parçası ve layihalar teatisi aşamasındaki tezahür şeklidir. Somutlaştırma yükü, basit yargılama ve kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda da geçerlidir.

Hukuki uyuşmazlıklarınıza ilişkin uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirsiniz.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

2021 Yılı İstinaf & Temyiz Parasal Sınırı

2021 istinaf sınırı

İstinaf Sınırı | Temyiz Sınırı | 2021 Yılı İstinaf & Temyiz Parasal Sınırı | Hukuki Bilgi | İzmir Avukatlık | İzmir Hukuk Bürosu

İSTİNAFİSTİNAFİSTİNAFTEMYİZTEMYİZTEMYİZ
MahkemeYasal Dayanak & Süre01.01.2020 Tarihinden İtibaren01.01.2021 Tarihinden İtibarenYasal Dayanak & Süre01.01.2020 Tarihinden İtibaren01.01.2021 Tarihinden İtibaren
İcra Hukuk Mahkemeleriİcra İflas Kanunu Madde 363 / 10 Gün12.600 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için istinaf kanun yoluna gidilebilir.13.740 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için istinaf kanun yoluna gidilebilir.İcra İflas Kanunu Madde 364 / 2 Hafta72.070 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için temyiz kanun yoluna gidilebilir.78.360 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için temyiz kanun yoluna gidilebilir.
İş Mahkemeleri7036 Sayılı İş Mahkemeleri Kanunu Madde 7 / 2 Hafta5.390 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için istinaf kanun yoluna gidilebilir.5.880 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için istinaf kanun yoluna gidilebilir.7036 Sayılı İş Mahkemeleri Kanunu Madde 7 / 2 Hafta72.070 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için temyiz kanun yoluna gidilebilir.78.360 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için temyiz kanun yoluna gidilebilir.
Asliye Hukuk, Aile, Tüketici, Sulh Hukuk ve Kadastro Mahkemeleri6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Madde 341 ve 345 / 2 Hafta5.390 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için istinaf kanun yoluna gidilebilir.5.880 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için istinaf kanun yoluna gidilebilir.6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Madde 361 ve 362 / 2 Hafta72.070 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için temyiz kanun yoluna gidilebilir.78.360 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için temyiz kanun yoluna gidilebilir.
İstinaf ve temyiz edilebilirlik sınırları ve süreleri hükmün verildiği tarihe göre değişmektedir.

2021 istinaf sınırı

Bazı özel durumlar ;

  • Tüketici Mahkemeleri, 01.2021 tarihi sonra ilçelerde 7.550 – TL’yi aşan, illerde ve Büyükşehir statüsünde olmayan illerin merkezlerinde 11.330 TL’yi aşan uyuşmazlıklarda görevlidir. Konuya ilişkin bknz: Tüketici Hakeme Heyeti Başvuru
  • Senetle ispat sınırı 01.01.2021 tarihinden sonra 4.880 – TL olacaktır. Konuya ilişkin bknz: Senetle İspat
  • Temyizde duruşma sınırı 01.01.2020 tarihinden sonra 117.960 – TL olacaktır.
  • Manevi tazminat davalarında, verilen kararlara karşı, miktar veya değere bakılmaksızın istinaf kanun yoluna başvuruda bulunulabilinir.

Mahkeme Kararları

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2018/14464 E.  ,  2018/10188 K.

Yukarıda tarih ve numarası yazılı Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki davacı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :26.9.2004 tarih ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanuna paralel olarak, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun temyiz ve karar düzeltmeye ilişkin hükümlerinde değişiklik yaparak istinaf ve temyiz ile ilgili hükümleri yeniden düzenleyen 18.3.2005 tarih ve 5311 sayılı Kanun ile İcra İflas Kanunu’na eklenen geçici 7. maddeye göre, 5311 sayılı Kanun hükümleri Bölge Adliye Mahkemelerinin göreve başladığı 20.07.2016 tarihinden sonra verilen kararlar hakkında uygulanır. 
2.3.2005 tarih ve 5311 sayılı Kanunun 25.maddesi ile değişik 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 364/1.maddesine göre Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesince verilen ve miktar ve değeri Onbin Türk Lirası’nı geçen nihai kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabilir. Bu hükümde öngörülen kesinlik sınırı, 24.11.2016 tarih ve 6763 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile kırk bin Türk Lirası’na çıkarılmıştır. 
Somut olayda, Bölge Adliye Mahkemesinin 19/06/2018 karar tarihine göre uyuşmazlık konusu değerin, yukarıda belirtilen kesinlik sınırını geçmediği anlaşıldığından
, anılan Bölge Adliye Mahkemesi kararının temyiz kabiliyeti yoktur. 
5311 sayılı Kanunla değişik İİK.nun 364/1-2. maddeleri ve 6100 sayılı HMK’nun 366.maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken aynı Kanunun 352.maddesi uyarınca temyiz başvuru talebinin (REDDİNE), 18/10/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2018/14444 E. ,  2018/10189 K.

Yukarıda tarih ve numarası yazılı Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki davacılar tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :
26.9.2004 tarih ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanuna paralel olarak, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun temyiz ve karar düzeltmeye ilişkin hükümlerinde değişiklik yaparak istinaf ve temyiz ile ilgili hükümleri yeniden düzenleyen 18.3.2005 tarih ve 5311 sayılı Kanun ile İcra İflas Kanunu’na eklenen geçici 7.maddeye göre, 5311 sayılı Kanun hükümleri Bölge Adliye Mahkemelerinin göreve başladığı 20.07.2016 tarihinden sonra verilen kararlar hakkında uygulanır. 
2.3.2005 tarih ve 5311 sayılı Kanunun 25.maddesi ile değişik 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 364/1.maddesine göre Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesince verilen ve miktar ve değeri Onbin Türk Lirası’nı geçen nihai kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabilir. Bu hükümde öngörülen kesinlik sınırı, 24.11.2016 tarih ve 6763 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile kırk bin Türk Lirası’na çıkarılmıştır. 
Somut olayda, Bölge Adliye Mahkemesinin 07/06/2018 karar tarihine göre uyuşmazlık konusu değerin, yukarıda belirtilen kesinlik sınırını geçmediği anlaşıldığından, anılan Bölge Adliye Mahkemesi kararının temyiz kabiliyeti yoktur. 
5311 sayılı Kanunla değişik İİK.nun 364/1-2. maddeleri ve 6100 sayılı HMK’nun 366.maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken aynı Kanunun 352.maddesi uyarınca temyiz başvuru talebinin (REDDİNE), 18/10/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Teksif İlkesi Nedir?

Teksif İlkesi Nedir?

Teksif İlkesi Nedir? | Hukuki Bilgi | Hukuk Bürosu | İzmir Avukat

teksif

isim, eskimiş, (teksi:fi), Arapça teks̱īf

Yoğunlaştırma, sıklaştırma, koyulaştırma.

Taraflar, yargılama kapsamında dayanmakta oldukları vakıaları, iddia ve savunma nedenlerini yasal mevzuat kapsamında belirtili sınırlar içerisinde belirli bir süre içerisinde ileri sürmelidir. Söz konusu zaman dilimi dışında ileri sürülen vakıa ve deliller kural olarak mahkeme tarafından yargılamada delil olarak kabul edilmez. Cevaba cevap dilekçesinden sonra davacı, davalının rızası olmaksızın davasını genişletemez ve değiştiremez. Davalı ise ikinci cevap dilekçesini mahkemeye sunduktan sonra, davacının rızası olmaksızın iddia ve savunmasını genişletemez ve değiştiremez. Bu hususun bir istisnası ıslah makamıdır.

6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu

Madde 25- (1) Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz. (2) Kanunla belirtilen durumlar dışında, hâkim, kendiliğinden delil toplayamaz.

Madde 141- (1) Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez. (2) İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır.

YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ E. 2017/109 K. 2017/64

6100 sayılı HKM’nın 25. maddesine göre Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamayacağından (teksif ilkesi- maddi vakıa ile bağlılık) davacının iddaa etmediği “hergün 1,5 saat daha fazla çalışma” olduğunun kabulü anılan ilkeye aykırıdır.” gerekçesi ile bozulmuştur.

Hukuki uyuşmazlıklarınız için bizim ile iletişime geçebilirsiniz.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Alkol Yasağı ve Sair Yasaklar

Alkol Yasağı ve Sair Yasaklar

Alkol Yasağı ve Sair Yasaklar | İzmir Hukuk Bürosu | İzmir Avukat

29 Nisan 2021 Perşembe günü saat 19.00’dan itibaren 17 Mayıs 2021 Pazartesi günü saat 05.00’e kadar sürecek olan tam kapanma döneminde uygulanacak tedbirler tam kapanmanın üzerinden bir hafta geçmesine rağmen hala netlik kazanabilmiş değil. 5 Mayıs 2021 tarihi itibariyle neden kola serbestken ice tea satışının yasak olduğu (asılsız bir tartışma) ya da sigara temel ihtiyaçtan sayılırken kalemin temel ihtiyaç sayılmaması tartışılmaktadır.

26.04.2021 tarihinde içişleri bakanlığı tarafından yayınlanan genelgede bir takım yasaklar ve istisnaları sayılmış, Ancak genelgede açıkça yer almamasına rağmen sözlü talimatlarla içki satışlarına ambargo uygulanmıştır. Bunun üzerine halktan tepkiler gelmiş, Türkiye Tekel Bayileri Platformu Başkanı Özgür Aybaş twitter hesabından içki satışının yasak olmadığına dair paylaşımda bulunmuş ve zincir marketler de içki satışına devam etmiştir. Ancak bu başkaldırı çok kısa sürmüş İçişleri Bakanı Süleyman Soylu açıklama yaparak içki satışının yasak olduğunu belirtmiştir.

İşbu düzenlemeler öngörülebilirlik ve hukuki belirlilik açısından ciddi sorunlar içermekte ve kısıtlamaların kanunla öngörülme koşulunu da taşımamaktadır.

Bu yazımızda içki satışı yasağının kanuniliğini değerlendireceğiz.

İçki yasağı ile kısıtlanan temel hak ve özgürlüklerden Anayasa Madde 17 Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı, Madde 20 Özel hayatın gizliliği, Madde 24 Din ve vicdan hürriyeti” sayılabilir. Ayrıca bu yasağın Müslümanlar için önemli olan Ramazan Ayı içerisinde yapılması ve yasaklarda Ramazan ayı dikkate alınarak bir takım düzenlemeler yapılması Anayasamızın 2. Maddesinde düzenlenen ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin özünü oluşturan laiklik ilkesiyle de çeliştiği söylenebilir.

İçki yasağının temel hak ve özgürlüklere müdahale oluşturduğunu tespit ettikten sonra temel hak ve özgürlüklerin hangi koşullarda sınırlandırabileceğini tespit etmek gerekir. Buna göre, Anayasa Madde 13’e göre “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz”. Anayasanın 13. Maddesinin de belirttiği üzere temel ve özgürlükler ancak kanunla sınırlanabilir. Yürütme organları, kanuni yetkisi olmaksızın temel hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı önlemler alamaz. Bunun tek istisnası olağanüstü hal dönemleridir. Olağanüstü hal dönemlerinde cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile hak ve özgürlüklere bir takım sınırlandırmalar getirilebilir. Ancak olağanüstü hal ancak cumhurbaşkanı tarafından ilan edilir ve resmi gazetede yayınlanması gerekir. Ülkemizde ise 13 Mart 2020 tarihinden itibaren Covid-19’la mücadele kapsamında bir dizi kısıtlamalar uygulanmakta olmasına rağmen henüz bir olağanüstü hal ilan edilmiş değildir. Olağanüstü hal ilan edilse bile temel hak ve özgürlükler keyfiyete sebebiyet verecek biçimde sınırlandırılması mümkün değildir.

1982 Anayasası’nın 13. Maddesi uyarınca “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” 13. Madde temel hak ve özgürlükleri sınırlandırmanın da sınırlarını çizmiştir. Buna göre temel hak ve özgürlüklerin kullanımı sınırlandırıldığında bile;

  • temel hak ve hürriyetlerin özüne dokunulmamalıdır,
  • temel hak ve hürriyetler Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak sınırlandırılmalıdır,
  • temel hak ve hürriyetler kanunla sınırlandırılmalıdır,
  • sınırlamaların Anayasanın sözüne ve ruhuna aykırı olmaması gerekmektedir,
  • sınırlamaların demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmaması gerekmektedir,
  • sınırlamaların laik Cumhuriyetin gereklerine aykırı olmaması gerekmektedir,
  • sınırlamaların ölçülülük ilkesine aykırı olmaması gerekmektedir.

Sonuç olarak, hiçbir koşulda temel hak ve özgürlüklere yapılacak kısıtlamanın genelge ya da devlet erkinin sözlü beyanları ile yapılması mümkün değildir. Bu durum hem kanunilik ilkesine aykırıdır hem de idare yasamanın yerine geçerek işlem yaptığı için fonksiyon gaspıdır. İdarenin fonksiyon gaspı işlemleri, yok hükmünde sayılır. Sınırları ve gerekçesi belli olmayan bu yasaklar barolar, birlikler ve vatandaşlar tarafından çoktan yargı yoluna taşınmıştır. Yasakların bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesinin önüne gelmesi halinde de AYM’nin kanunilik ve laiklik ilkesine aykırılık sebebiyle ihlal kararları vereceğini düşünmekteyiz.

Av. Oya KALFA


  • [1] Aslan, Volkan: COVID-19 Salgını Sebebiyle Uygulanan Sokağa Çıkma Kısıtlamalarının 1982 Anayasası’na Uygunluğu, İstanbul Hukuk Mecmuası, 2020,
  • [2] Çakır, Hüseyin Melih (2010). “Danıştay Kararları Çerçevesinde Yokluk Teorisi”. İstanbul: Academia. Erişim tarihi: 4 Mayıs 2021.

Hukuki uyuşmazlıklarınıza yönelik danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirsiniz.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Fiil Ehliyeti Nedir?

Fiil Ehliyeti Nedir

Fiil Ehliyeti Nedir | Fiil Ehliyeti Ne Demektir? | İzmir Hukuk Bürosu | İzmir Avukat | Hukuki Bilgi

Fiil Ehliyeti Nedir?

Fiil Ehliyeti Nedir? Fiil ehliyeti, kişinin bizzat fiil ve işlemleriyle lehine haklar, aleyhine ise borçlar oluşturabilme yeteneğidir. Aktif bir ehliyettir. Hakların kullanılmasını ifade eder. Yani bir kişi tam ve sağ doğarak kanunun öngördüğü hukuki haklarını elde eder; hak ehliyetine sahip olur. Fiil ehliyeti ise bu hakları bizzat kullanabilmek  anlamına gelir. Her ne kadar tam ve sağ doğum hak ehliyeti için yeterli olsa da, fiil ehliyeti bazı durumlarda kısıtlanabilir, kaldırılabilir. Yani bir kişinin fiil ehliyetine sahip olması için kanun koyucu tarafından bu hakkın kullanılmasına engel teşkil edecek bir hukuki durumda olmaması şartı aranmıştır.

Fiil ehliyetine sahip olmanın üç temel şartı vardır.

Gerçek kişilerin dava ehliyetini incelerken, medeni hakları kullanma ehliyetine uygun olarak bir ayrım yapmak gerekir. Ayırt etme gücüne sahip, ergin olan ve kısıtlı bulunmayan her gerçek kişi tam dava ehliyetine sahiptir. Tam dava ehliyetine sahip olanlar bizzat dava açabilir ve açtığı davayı yürütebilir; kendilerine karşı açılan davayı takip edebilir. Fiil ehliyetine sahip olan kişilerin kısıtlı olmaması gerektiğinden yukarıda da bahsetmiştik. Bu hali ile, fiil ehliyetine dava ehliyeti de diyebiliriz.

Dava ehliyeti, kişinin kendisinin veya yetkili kılacağı bir temsilci (vekil) aracılığı ile bir davayı takip etme ve usul işlemlerini yapabilme yeteneğidir (HMK m. 71; AK m. 36/3). Zira dava ehliyeti, medeni hakları kullanma ehliyetine göre belirlenir. Yani fiil (medeni hakları kullanma) ehliyetine sahip olan bütün gerçek ve tüzel kişiler, dava ehliyetine de sahiptir (m. 51) Denilmektedir.

  1. Ayırt Etme Gücüne Sahip Olmak: Kişinin davranış ve işlemlerinin neden sonuç ilişkisini bilebilme ve etkilerini önceden görebilme yeteneğidir. (12 yaş ve üstü)
  2. Ergin Olmak: Kanunda belirtilen yaş sınırını atlamaktır. Buna yasal erginlik denir.
  3. Kısıtlı Olmamak: Kısıtlılık; Bir kimsenin medeni kullanma yetkisinin (Fiil ehliyetinin) mahkeme tarafından kaldırılmasıdır. Kısıtlılık hali mahkeme kararı ile olur. Yukarıdaki üç şartı sağlayan kişiler tam ehliyetli kabul edilir.

Peki Ergin Olma Halleri ve Kısıtlılık Halleri Nelerdir?

Ergin Olmak: Dört şekilde gerçekleşir.

  1. Yasal Erginlik: Kişilerin 18 yaşını doldurması halinde kazanılan erginliktir.
  2. Evlilik Yoluyla Erginlik: 17 yaşını doldurmuş kişilerin anne ve babalarının izniyle evlenmeleri halinde. (Mahkeme kararı gerekmez)
  3. Zorunlu Evlilik Yoluyla Erginlik: 16 yaşını doldurmuş olanların mecburiyet karşısında evlenmeleri halinde. (Mahkeme kararı gereklidir)
  4. Yargı Yoluyla Erginlik: 15 yaşını doldurmuş kişilerin anne ve babanın istemesi ile mahkeme kararı ile ergin olmaları. (Yaşın büyütülmesi)

Kısıtlılık Halleri Nelerdir?

Kısıtlılık; Bir kimsenin medeni kullanma yetkisinin (Fiil ehliyetinin) mahkeme tarafından kaldırılmasıdır. Kısıtlılık hali mahkeme kararı ile olur.

Fiil Ehliyetini Sınırlayan Halleri Aşağıdaki Şekilde Özetleyebiliriz:

a) Yaş Gereği Medeni kanunda kişilerin bazı haklara yaşları gereği ehil olmayacağı düzenlenmiştir.

  • Türk Medeni Kanunu Madde 124.- Erkek veya kadın on yedi yaşını doldurmadıkça evlenemez. 
  • Türk Medeni Kanunu Madde 502.- Vasiyet yapabilmek için ayırt etme gücüne sahip ve on beş yaşını doldurmuş olmak gerekir.
  • Türk Medeni Kanunu Madde 503.- Miras sözleşmesi yapabilmek için ayırt etme gücüne sahip ve ergin olmak, kısıtlı bulunmamak gerekir.
  • Türk Medeni Kanunu Madde 307.- Evli olmayan kişi otuz yaşını doldurmuş ise tek başına evlat edinebilir.
  • Yine, kişinin kendi dinini tayin edebilmesi için ergin olması istenir. Vasi olmak için de ergin olunmalıdır.
  • Türk Medeni Kanunu Madde 413.- Vesayet makamı, bu görevi yapabilecek yetenekte olan bir ergini vasi olarak atar.
  • Miras sözleşmesi ve vasiyet arasındaki fark : İkisi de ölüme bağlı tasarruftur. Biri sözleşmedir diğeri tek taraflı hukuki işlemdir.

b) Cinsiyet

Türk Medeni Kanunu Madde 132.- Evlilik sona ermişse, kadın, evliliğin sona ermesinden başlayarak üçyüz gün geçmedikçe evlenemez. Buna iddet müddeti denir . Bu düzenlemenin nedeni neseb karışıklığının engellenmesidir. Babalık karinelerinin çatışmasını önlemek amaçlanmıştır. Bu üç yüz gün, evlilik boşanma ile sona ermişse hakimin kararından sonra , ölümle sonlanmışsa ölüm tarihi itibariyle , evliliğin hakim tarafından iptali verilmişse iptal kararı verildiği günden sonra sayılmaya başlanır. Gaiplikte ise kişiden son haberin alındığı veya ölüm tehlikesi içinde kaybolduğu günden sonra üç yüz günlük süre hesaplanmaya başlar. Bu üç yüz günlük süre doğmadan kadın doğum yaparsa veya kendisi eski eşiyle evlenmek isterse bu üç yüz günlük iddet süresi zaten ortadan kalkar . Kadının gebe olmadığını bugün basit bir kan testi ile saptayabiliyoruz . Kadının hekim raporuyla gebe olmadığı saptanırsa bu durumda hakime müracaat ederek bu sürenin kaldırılması istenebilir .

Başka bir fark da soy bağının reddinin sadece kocaya ait olmasıdır.Kadın için böyle bir durum söz konusu değildir. Çünkü çocuğu doğuran kadın , anadır. Bu mutlak bir ilkedir.

Anayasa madde 41 der : ” Evlilikte kadın ve erkek eşittir. ”

Türk Medeni Kanunu Madde 185.- Evlenmeyle eşler arasında evlilik birliği kurulmuş olur. Eşler, bu birliğin mutluluğunu elbirliğiyle sağlamak ve çocukların bakımına, eğitim ve gözetimine beraberce özen göstermekle yükümlüdürler. Eşler birlikte yaşamak, birbirine sadık kalmak ve yardımcı olmak zorundadırlar.

Türk Medeni Kanunu Madde 186.- Eşler oturacakları konutu birlikte seçerler.Birliği eşler beraberce yönetirler.Eşler birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıkları ile katılırlar.

Bunun istisnasını da madde 187 de görüyoruz : Kadın, evlenmekle kocasının soyadını alır; ancak evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuruyla kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabilir. Daha önce iki soyadı kullanan kadın, bu haktan sadece bir soyadı için yararlanabilir. Veya dilerse dava açarak kendi kızlık soyadını kullanmaya da devam edebilir.

Evlilik dışı doğan çocuğun velayeti annededir. Çocukla babası arasında soybağı bulunsa dahi bunun verilmesi mümkün değildir. Evlilik içi doğan çocuğun velayetine hem annesi he babası birlikte sahiptirler.

c) Yabancılık Türk vatandaşı olmama bazı sınırlamalara tabi olur . En önemlisi yabancıların gönüllerince Türkiye’de taşınmaz mal sahibi olamamasıdır. Buna müsaade edilirse devletlerden daha zengin olan şirketler gelir ve ülkeyi bir şekilde komple satın alırlar . Bu yüzden Tapu Kanunumuzda ve çeşitli kanunlarımızda sınırlandırmalar mevcuttur.

d) Ayırt Etme Gücü Bu güce sahip olmayan kişiler şahsen kullanılması gereken hakları kullanamazlar . Bu hakları onlar adına yasal temsilcileri de kullanamazlar . Ancak bu sıkı sıkıya kişiye bağlı hakları kullanamaması onun çok aleyhine bir durum yaratıyorsa bu durumda elbette yasal temsilcisi onun adına bu hakkı kullanabilmelidir. Evlenen bir kişinin daha sonra ayırt etme gücünü kaybetmesi ile birlikte kocası da bunu bahane edip eşi aldatma , dövme , sövme gibi durumlara maruz bırakıyorsa bu durumda yasal temsilci bu kişi adına bir boşanma davası açabilmektedir.

e) Akıl Hastalığı Madde 133.- Akıl hastaları, evlenmelerinde tıbbi sakınca bulunmadığı resmi sağlık kurulu raporuyla anlaşılmadıkça evlenemezler.Bu kişilerin velayet hakkı kaldırıldığı gbi vasilik sfatı da sona erer.

f) Haysiyetsiz Hayat Sürme Bu kişiler, vasi olarak atanamaz.

g) Bir suçtan dolayı mahkumiyet  Bu kişiler, resmi bir vasiyetnamenin düzenlenmesine tanık olarak katılamaz .

h)Yabancı Mahkeme Kararlarının Uygulanması Türkiye’de meydana gelmiş bir olaya yabancı bir hukuk uygulanabilir. Bu da bazı farklar yaratabilir.

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için tarafımız ile iletişime geçebilirsiniz.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Hak Ehliyeti Nedir?

Hak Ehliyeti Nedir? | Hak Ehliyeti Ne Demek? | İzmir Avukat | İzmir Hukuk Bürosu | Efes Hukuk Bürosu

Hak Ehliyeti Nedir

Hak Ehliyeti: Medeni Kanun’da bir insanın sağ ve tam doğmak şartıyla hak ve borç sahibi olabilme iktidarı olarak tanımlanmaktadır. Nitekim Türk Medeni Kanunu m.8/1, “her insanın hak ehliyeti vardır.” hükmüne amirdir.

 İnsanlar tam ve sağ doğmak kaydıyla anne karnına düştüğü andan itibaren hak ehliyeti kazanır. Tam ve sağ doğmak olarak kanun koyucu bunu özellikle belirtmiş olduğu için henüz anne karnındaki ceninin hakları olmadığını söylemek mümkündür. Bu ayrım, sağlık hukukunda karşımıza çıkmaktadır. Örneğin annenin doğum esnasında doktor hatası ile bebeğini kaybetmesi durumunda sadece anne tarafından bir hak talebi söz konusu olur. Zira cenin tam ve sağ olarak henüz dünyaya gelmediği için hak ehliyeti dolayısı ile haklarını kullanma yetisi yoktur. Hak ehliyeti kanunen vazgeçilemeyen bir ehliyet türüdür. Kısaca anlam olarak, hukuki hakların kazanılmasını ifade eder.

Hak Ehliyeti Hangi Hallerde Sınırlanır?

Türk Medeni Kanunu’ndaki bazı hükümler bazı haklara sahip olabilmeyi, yaş, cinsiyet, evlilik, yabancılık, ayırt etme gücüne sahip olup olmama, akıl hastalığının olması, mahkumiyet gibi durumlar açısından sınırlandırmıştır.

Yaş bakımından yapılan sınırlamalara örnek olarak;

  • Evlenme ehliyetinin erkek ve kadın ayrımı yapılmaksızın 17 yaşını doldurmakla kazanılması (TMK m.124),
  • Vasiyetname yapma ehliyetinin 15 yaşını doldurmuş kişilere tanınması (TMK m.502),
  • Evlat edinme hakkına 30 yaşını tamamlamış kişilerin sahip olması (TMK m.307),
  • Vasi olmak için ergin olmanın gerekmesi (TMK m.413) verilebilir.

Cinsiyet bakımından yapılan sınırlamalara örnek olarak;

  • Kadının önceki evliliğinin herhangi bir sebeple sona ermesinden itibaren 300 gün geçmeden yeniden evlenmesi yasaklanmıştır. (TMK m.132)
  • Soybağının reddi sadece kocaya tanınmış bir hak olup, anaya böyle bir hak tanınmamıştır. (TMK m.286)

Hak Ehliyeti Sınırlamalarında Diğer Özel Durumlar

Evlilikte evlenen kadın, aksini talep etmedikçe kocasının soyadını almak zorundadır.

Yabancıların taşınmaz mülkiyeti kazanmaları özel bazı kayıt ve şartlara bağlıdır.

Ayırt etme gücü bulunmayanlar, kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan yararlanamadıkları için bu haklara sahip olma ehliyeti kısıtlanmış bulunmaktadır.

Akıl hastaları, ayırt etme gücüne sahip olsalar dahi evlenmelerinde tıbbi sakınca bulunmadığı resmi sağlık kurulu raporlarıyla da anlaşılmadıkça evlenemezler.

Bir cezaya mahkum olup da kamu hizmetinden yasaklanan mahkûm, resmi vasiyetname düzenlenmesinde tanıklık yapamaz.(TMK m.536/1)

Görüldüğü üzere hak ehliyetine, sağ olarak doğmuş olan her insanın sahip olmasına karşın hak ehliyeti bazı hallerde sınırlanabilmektedir.

Konuya ilişkin detaylı bilgi için tarafımız ile iletişime geçebilirsiniz.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Ultra Vires İlkesi

Ultra Vires İlkesi

Ultra Vires İlkesi | Ultra Vires Nedir | Ultra Vires ne Demektir | Av. Mustafa Yolcu

Ultra Vires Nedir?

Latince “ultra vires”, ‘güçlerin/yetkinin ötesinde’ anlamına gelmektedir. Ultra vires kavramı, yasal yetki veya güç gerektiren ancak daha sonra gerekli yetkinin dışında veya yetki olmaksızın gerçekleştirilen bir eylemi tanımlamak için kullanılır.

Ticaret Hukuku Kapsamında Ultra Vires Yasağı Nedir?

6762 Sayılı Eski Türk Ticaret Kanunu kapsamında “ticaret şirketleri hükmi şahsiyeti haiz olup şirket mukavelesinde yazılı işletme mevzuunun çevresi içinde kalmak şartiyle bütün hakları iktisap ve borçları iltizam edebilirler.” hükmüne yer verilmişti. Söz konusu madde ile şirketin amaç ve konusu kapsamında sayılan hususlar dışında hak sahibi olamayacağı ve borç altına giremeyeceği düzenlenmekteydi. Bir başka ifade ile eski TTK’ya göre, anonim şirketler esas sözleşmelerinde sayılan işletme konuları dışında kalan ticari bir işlemi yapılamamakta olup; bu kurala “ultra vires” denilmekteydi. Ultra vires kapsamında örneğin bir anonim şirket işletme konusu içinde otel işletmeciliği yoksa uygun şartlarda satışa çıkarılan bir oteli işletmek üzere satın alamamaktaydı. Oteli satın alabilmek için ise genel kurul toplantısı yapmak ve esas sözleşmesindeki işletme konularına otel işletmeciliğini de ekletmek durumunda kalıyordu. Bu süre içinde de otelin bir başkası tarafından satın alınmış olması durumunda karşısına çıkan bu fırsattan anılan kural nedeniyle yararlanamamış oluyordu.

6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu‘nun yürürlüğe girmesi ile “Ultra Vires” Yasağı kalkmış olup; tüzel kişilerin hak ehliyetinin sınırları genişlemiştir. Artık işletme konususun hak ehliyetini belirleyen bir unsur olmadığı belirtilmektedir. 6102 Sayılı Yeni TTK ile “ultra vires” diye adlandırılan bu kuralı kaldırmış olup; 1 Temmuz 2012 tarihinden itibaren bir anonim şirket, esas sözleşmesindeki işletme konuları arasında örneğin otel işletmeciliği yer almasa bile satışa çıkarılan oteli alabilecek hale gelmiştir.

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için tarafımız ile iletişime geçebilirsiniz.

Ticaret Hukukuna ilişkin diğer ilginizi çekebilecek çalışmalarımız;

İzmir Ticaret Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079