Yazar arşivleri: Av. Dilek Yavuz Uysal

Feragat Nedir?

Feragat Nedir?
Feragat Nedir?

Feragat Nedir? – İzmir Avukat

Feragat kesin hüküm doğuran usulü bir işlemdir. Basit anlatımıyla feragat davacının davadaki talep ve istemlerinden vazgeçtiğini bildirmesidir. Feragat, davanın açılmasından, hükmün kesinleşmesine kadar olan süre içerisinde yapılabilir. feragat ile dava dilekçesinde talep edilen taleplerin tamamından vazgeçebileceği gibi, taleplerin bir kısmından vazgeçmek de mümkündür. Feragat Nasıl Yapılır? HMK madde 319 düzenlemesine göre feragatin dilekçe ile veya sözlü olarak yapılması mümkündür. Sözlü feragat yalnızca yargılama esnasında yapılabilir. Aksi durumlarda yapılacak tüm feragatlerin yazılı yapılması zorunludur. Feragat dilekçesinin ilgili mahkemeye sunulması ile veya yargılama sırasında sözlü olarak feragat edildiğinin beyan edilmesi ile hüküm doğurur. Feragatte dikkat edilmesi gereken; feragat işleminin kayıtsız ve şartsız olmasıdır. herhangi bir şarta bağlanan feragat talepleri mahkemece dikkate alınmayacaktır. Bu sebeple davadan feragat esnasında da hukuki destek almak önemlidir. UYAP sistemi aracılığıyla taraflar, ilgililer ve vekilleri, güvenli elektronik imza ile imzalanmış belgeleri ilgili mahkemeye ya da hukuk dairesine gönderebilmektedir. HMK ve HMK yönetmeliği uyarınca, UYAP üzerinden belge gönderilebilir ve diğer tüm işlemler yapılabilir.

Hukuki Düzenlemeleri İnceleyecek Olursak:

Feragat, delillerin toplanmasına ilişkin ara kararın gereğinin yerine getirilmesinden önce gerçekleşirse, tarifedeki vekâlet ücretinin yarısına, daha sonra gerçekleşirse tamamına, davacı aleyhine hükmedilir.(Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi m. 6)

Feragat, davacının mahkemeye hitaben yapacağı tek taraflı, açık bir irade açıklaması ile gerçekleşir. Bunun için karşı tarafın mahkemenin rızasına gerek yoktur. (m. 309/2)

Davacı, vereceği bir dilekçe ile ya da yargılama (duruşma, keşif vs. diğer yargılama işlemleri) sırasında sözlü olarak bu beyanda bulunabilir (m. 309); bu beyan tutanağa yazılır ve okunarak davacıya imza ettirilir. (m. 154/3-c)

Mahkemeye hitaben yapılmayan, mahkeme dışı feragat, feragat eden tarafından kabul edilmezse geçerli değildir. Feragatte bulunan bir avukat ise, vekaletnamesinde açık yetkisinin bulunması gerekir. (m. 74)

Feragat, kay1tsiz şartsız olmalıdır, şarta bağlı feragat geçerli değildir. Ancak, şarta bağlı feragat, bir sulh teklifi olarak değerlendirilebilir. Şarta bağlı feragat yapılamamakla birlikte, davadan tamamen veya kısmen feragat mümkündür. (m. 307)

Feragatin İstisnası

Davadan feragate ilişkin düzenlemeler 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda

‘’Davaya Son Veren Taraf İşlemleri’’ üst başlığı ile madde 307 ve devamında bulunur. Madde düzenlemesinden de anlaşılacağı üzere feragat hakkı davacıya tanınmış bir haktır. Kural olarak tüm davalar açısından feragat beyanında bulunmak mümkündür. Ancak bu durumun birkaç istisnası mevcuttur. İstisnai durumlara örnek olarak hakimlere karşı açılan tazminat davaları söylenebilir.

Davadan Feragatin Sonuçları Davadan feragat sonuçları ile ilgili düzenlemeler HMK madde 311’de bulunur. Madde düzenlemesine göre feragat beyanında bulunmanın ardından mahkemenin verdiği karar kesin hüküm niteliğindedir. Feragat beyanında bulunan davacı, aleyhinde hüküm verilmiş yani davayı kaybetmiş kabul edilir. Bunun sonucu olarak da yargılama giderlerini ödemekle yükümlü hale gelir. Kısmi feragat halinde ödenecek yargılama giderleri feragatin kismi bölümü açısından ayrıca değerlendirmeye tabi olur. Feragatten Vazgeçme Mümkün Müdür? Davacı şekle uygun sözlü veya dilekçe ile feragat beyanında bulunduktan sonra bu feragatten dönemez. Davacı, feragatin hile, hata, ikrah nedeniyle yapıldığını ve bu nedenle feragatten dönmek istediğini ayrı bir “feragatten fesih davası” açarak ileri sürebilir. Davadan tamamen feragat edilmesiyle taraflar arasındaki uyuşmazlık son bulmuş olur. Davacı esas hakkındaki hakkından vazgeçmiş kabul edilir. Feragat üzerine mahkemenin verdiği karar kesin hüküm niteliğinde olduğundan davacının aynı davayı tekrar açması mümkün olmaz. Tekrar açması halinde ise kesin hüküm gerekçesiyle dava reddedilecektir.

Davadan Feragat Halinde Yergılama Giderleri

Harçlar Kanunu’nun 22. Maddesi’ne göre, davadan feragat eden davacı, karar ve ilam harcının 2/3’sini ödeyecektir. Feragat , delillerin toplanmasına ilişkin ara kararın yerine getirilmesinden önce yapılırsa tarife ile belirlenen vekalet ücretinin yarısına; daha sonra yapılmışsa tamamına hükmedilir.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Nişanın Bozulması

Nişanın Bozulması

Nişanın Bozulması – İzmir Avukat

Nişanlanma; iki kişinin birbirleriyle evleneceklerini karşılıklı olarak vaat etmeleri şeklinde gerçekleşen bir ön sözleşmedir. Türk Hukuku’na göre geçerli bir nişandan söz edilebilmesi için iki kurucu unsur vardır. Bunlar karşılıklı evlenme vaadi ile kişilerin ayrı cinsiyetten olmalarıdır.

Nişanlanma aile hukuku konularından biri olup Türk Medeni Kanunu’nda 118-123’te düzenlenmektedir. Evlenmenin hukuki bir geçerlilik şekli var iken; nişanlanmanın kendine özgü bir şekli bulunmamaktadır.Herhangi bir imza veya merasime bağlı olma zorunluluğu bulunmamaktadır.

Ayrıca belirtmek gerekir ki nişanlanma yaşı da kanunlarımızca düzenlenmemiştir. Ancak ayırt etme gücüne sahip olmayan tam ehliyetsizlerin gerçekleştirmiş oldukları nişanlanma; TMK’nın 15.maddesinde belirtilen ‘’Kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, ayırt etme gücü bulunmayan kimsenin fiilleri hukuki sonuç doğurmaz’’ düzenlemesi gereğince hükümsüz olacaktır.

Küçük ve kısıtlıların durumu TMK m.118/2’de‘’Nişanlanma, yasal temsilcilerin rızası olmadıkça küçüğü ve kısıtlıyı bağlamaz.’’şeklindedir.. Hem ayırt etme gücüne sahip küçüklerin hem de ayırt etme gücüne sahip kısıtlıların kendilerine sadakat yükümlülüğü gibi birçok yükümlülük yükleyen bir nişanlanma sözleşmesi yapabilmeleri için, yasal temsilcilerinin onayı gerekmektedir. Bu onay bulunmadığı takdirde, sınırlı ehliyetsizin yaptığı nişanlanma sözleşmesi yasal temsilcinin icazetine kadar askıda kalır.

Kanun Hükümleri Şöyledir:

A. Nişanlanma Madde 118- Nişanlanma, evlenme vaadiyle olur. Nişanlanma, yasal temsilcilerinin rızası olmadıkça küçüğü veya kısıtlıyı bağlamaz.

B. Nişanlılığın hükümleri I. Dava hakkının bulunmaması Madde 119- Nişanlılık, evlenmeye zorlamak için dava hakkı vermez. Evlenmeden kaçınma hâli için öngörülen cayma tazminatı veya ceza şartı dava edilemez; ancak yapılan ödemeler de geri istenemez.

Nişanın bozulmasının sonuçları I. Maddî tazminat Madde 120- Nişanlılardan biri haklı bir sebep olmaksızın nişanı bozduğu veya nişan taraflardan birine yükletilebilen bir sebeple bozulduğu takdirde; kusuru olan taraf, diğerine dürüstlük kuralları çerçevesinde ve evlenme amacıyla yaptığı harcamalar ve katlandığı maddî fedakârlıklar karşılığında uygun bir tazminat vermekle yükümlüdür. Aynı kural nişan giderleri hakkında da uygulanır. Tazminat istemeye hakkı olan tarafın ana ve babası veya onlar gibi davranan kimseler de, aynı koşullar altında yaptıkları harcamalar için uygun bir tazminat isteyebilirler.

II. Manevî tazminat Madde 121- Nişanın bozulması yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.

III. Hediyelerin geri verilmesi Madde 122- Nişanlılık evlenme dışındaki bir sebeple sona ererse, nişanlıların birbirlerine veya ana ve babanın ya da onlar gibi davrananların, diğer nişanlıya vermiş oldukları alışılmışın dışındaki hediyeler, verenler tarafından geri istenebilir. Hediye aynen veya mislen geri verilemiyorsa, sebepsiz zenginleşme hükümleri uygulanır. IV. Zamanaşımı Madde 123- Nişanlılığın sona ermesinden doğan dava hakları, sona ermenin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Özetleyecek Olursak :

Türk Medeni Kanunu’na göre, geçerli bir nişanlılık ilişkisi kurulduğunun kabulü için aşağıdaki şartların gerçekleşmesi gerekmektedir;

  • Nişanlanacak kişilerin nişanlanma ehliyetine sahip olması; nişanlanmak için evlenmede olduğu gibi belli bir yaş sınır olmasa da yine de tarafların ayırt etme gücüne sahip olması şartı aranmaktadır.
  • Nişanlanma yönünde açık veya örtülü iradelerinin olması,
  • Nişanlanma önünde hukuksal engellerin bulunmaması; Kesin evlenme engellerinin bulunduğu hallerde nişanlanma da evleviyetle hükümsüz sayılır. Örneğin taraflardan birinin hâlihazırda bir başkasıyla evli olması, her iki tarafın aynı cinsiyetten olması gibi hallerde nişanlanma da geçersizdir.

Nişanlılığın Sona Ermesi

Nişanlılık ölüm gibi doğal sebeplerle sona erebildiği gibi, nişanlılar arasında geçen olaylar veya diğer engeller sebebiyle sona erebilir. Herhangi bir sebep olmaksızın da taraflardan biri nişanlılık ilişkisini dilediği zaman sonlandırabilir ya da karşılıklı anlaşmayla nişanlılığa son verilebilir. Nişanlılığa kimin hangi sebeple son verdiğinin daha sonra açılacak davalarda önem arz etmesi nedeniyle bu hususa dikkat edilmesi gerekmektedir. Aşağıda nişanlılığın sona erme sebeplerinden bazılarına yer verilmiştir;

  • Evlenme: Nişanlanmanın arzu edilen ve beklenen sonucu ve asıl amacı olan evlilik gerçekleştiği takdirde nişanlılık sona erer. Nişanlılardan birisinin başka birisiyle evlendiği durumlarda da nişanlanma sona erer.
  • Ölüm veya Gaiplik: Nişanlılardan birinin ölmesi veya gaipliğine karar verilmiş olması hallerinde nişanlanma kendiliğinden sona erer.
  • Çifte Nişanlanma: Nişanlılardan birisi, başka bir kişiyle nişanlandığı takdirde de nişanlılık ilişkisi sona erer. Bu durumda yeniden nişanlanan tarafın nişanı bozduğu kabul edilir.
  • Şartın gerçekleşmemesi: Nişanlanma belli bir şarta bağlı olarak yapılmış ve bu şart gerçekleşmemişse nişanlılık ilişkisine son verilebilir. Örneğin, bu yıl üniversiteden mezun olma şartıyla verilen evlenme vaadinden bu şartın gerçekleşmemesi halinde dönülmesi mümkündür.
  • Evlenme Engelinin Ortaya Çıkması: Nişanlanma bir evlenme vaadi olduğundan, kesin bir evlenme engelinin ortaya çıktığı hallerde nişanlılık ilişkisi kendiliğinden ortadan kalkar.
  • İmkansızlık Hali: Nişanlılardan birisinin cinsiyet değiştirmesi üzerine nişanlılık ilişkisi kendiliğinden sona erer.
  • Anlaşma: Nişanlılar aralarında anlaşarak nişanlılığı her zaman sona erdirebilirler.
  • İrade Bozukluğu Hali: Nişanlılardan birisinin kendisinin hile, aldatma veya tehdit ile nişanlandığını, aslında nişanlanma yönünde sağlıklı bir iradesinin olmadığını ileri sürerek nişanlılığı sona erdirmesi mümkündür.
  • Nişanın Bozulması(Nişanın Atılması): Nişanlılardan birisinin evlenmek istememesi nedeniyle hiçbir neden göstermeksizin nişanlılığa son vermesi halinde nişan bozulur.

Haklı bir neden yokken nişanın taraflardan biri tarafından bozulması veya nişanın taraflardan birine yüklenebilecek kusurlu davranış nedeniyle bozulması hallerinde diğer tarafın maddi tazminat isteme hakkı vardır. Söz konusu tazminat, dürüstlük kuralları çerçevesinde ve evlenme amacıyla yaptığı harcamalar ve katlandığı maddi fedakarlıkların karşılığı olarak görülmektedir. Yine aynı şekilde nişan giderleri de maddi tazminat davası kapsamında istenebilir. Maddi tazminat kapsamında istenebilecek harcamalara örnek vermek gerekirse, oturulacak bir alınması veya kiralanması, eve masraf yapılması, mobilya-beyaz eşya alınması, davetiye bastırılması, düğün mekanına para ödenmesi hallerinde bu masraflar karşı taraftan istenebilir.

Benzer ilginizi çekebilecek yazılarımız;

İzmir Boşanma Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Ortak Velayet

Ortak Velayet

Ortak Velayet – İzmir Avukat

Ortak velayet düzenlenmesi incelenirken bu bağlamda öncelikle iç hukukumuzdaki yasal düzenlemelere bakmak gerekir. İç hukukumuzda konumuzla ilgili yasal düzenlemeler aşağıdaki gibidir.

Mahkeme boşanma veya ayrılığa karar verirken, olanak bulundukça ana ve babayı dinledikten ve çocuk vesayet altında ise vasinin ve vesayet makamının düşüncesini aldıktan sonra, ana ve babanın haklarını ve çocuk ile olan kişisel ilişkilerini düzenler.

Velayetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin çocuk ile kişisel ilişkisinin düzenlenmesinde, çocuğun özellikle sağlık, eğitim ve ahlâk bakımından yararları esas tutulur. Bu eş, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorundadır(TMK m. 182/1-2). Ergin olmayan çocuk, ana ve babasının velayeti altındadır. Yasal sebep olmadıkça velayet ana ve babadan alınamaz. Hâkim vasi atanmasına gerek görmedikçe, kısıtlanan ergin çocuklar da ana ve babanın velayeti altında kalırlar(TMK m. 335). Evlilik devam ettiği sürece ana ve baba velayeti birlikte kullanırlar.

Ortak hayata son verilmiş veya ayrılık hâli gerçekleşmişse hâkim, velayeti eşlerden birine verebilir. Velayet, ana ve babadan birinin ölümü hâlinde sağ kalana, boşanmada ise çocuk kendisine verilen tarafa aittir”(TMK m.336). Ana ve baba evli değilse velayet anaya aittir.

Ana küçük, kısıtlı veya ölmüş ya da velâyet kendisinden alınmışsa hâkim, çocuğun menfaatine göre, vasi atar veya velâyeti babaya verir(TMK m.337).

Görüleceği üzere, Türk hukuk sisteminde ortak velayete ilişkin kanuni bir düzenleme bulunmamaktadır. Fakat Türk Medeni Kanun’unda velayete ilişkin düzenlemelerde velayetin anne ya da babadan sadece biri tarafından kullanılması gerektiğine ilişkin de bir düzenleme yoktur.

Hal böyle olunca, ortak velayet hususu Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 20.02.2017 tarihli, 2016/15771 E. ve 2017/1737 K. sayılı Kararı ile Türk Hukuku’nda uygulama alanı bulmuştur. Yargıtay uluslararası sözleşmeleri ve günün koşullarını düşünerek görüş değişikliğine giderek ortak velayet konusunda şartlar mevcutsa olumlu karar verilebileceği konusunda karar kılmıştır.

Yukarıda değindiğimiz Yargıtay kararı bu konuyu aydınlatan ve süreci başlatan bir karardır. Bu karara bakıldığında özetle; “……Değinilen iç hukukumuz ve kamu düzeni kavramı ile ilgili açıklamalara göre somut olay değerlendirildiğinde “ortak velayet” düzenlenmesinin, Türk kamu düzenine “açıkça” aykırı olduğunu ya da Türk toplumunun temel yapısı ve temel çıkarlarını ihlal ettiğini söylemek mümkün değildir…..” şeklindedir.

Kararda ortak velayetin açıkça kamu düzeni ve toplumun temel çıkarına aykırılık oluşturmayacağı netleştirilmiş olmuştur. Böylelikle ortak velayette en temel gözetimin çocuğun üstün yararının olacağı anlaşılmış olmuştur. 2016 tarihinde verilen bu kararın ardından ortak velayetin Türk kamu düzenine aykırı olmadığı görüşleri hâkimiyet kazanmış fakat bu konuda bir kanun değişikliği yapılmamıştır. Dolayısıyla Yargıtay kararı gereği ortak velayete hüküm verilmesinin yolu açılmış olmakla beraber bu konuda henüz kanuni düzenleme bulunmamaktadır.

Ortak Velayet Kararının Şartları Nelerdir?

Bu konuda somut olayın özelliklerine göre farklı şartlar olabileceğini belirtmekle birlikte genel olarak şu şartları sıralayabiliriz;

  • Eşlerin ortak velayet konusunda anlaşmış olmaları gerekir, eşler bu hususta kendi aralarında anlaşamazsa menfaat çatışmasına neden olan bu durum nedeniyle ortak velayet verilmesi mümkün olmayacaktır.
  • Ortak velayet verilmesinde çocuğun üstün yararı olmalıdır. Yani ortak velayet halinde çocuğun yararına olmayacak durumlar ve karışıklıklar olması açıkça anlaşılıyor ise ortak velayet verilemez. Bu husus özellikle Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 20 Kasım 1989 tarihinde kabul edilen Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesine dayanmaktadır.
  • Eşler arasında aile içi şiddet olayları sebebiyle boşanma sebepleri olmamalıdır. Nitekim şiddetin olduğu bir ailede boşanmadan sonra da ortak velayet müessesinin uygulanması mümkün değildir.
  • Taraflardan birinin alkol uyuşturucu bağımlılığı ya da kötü tarzda yaşam sürmesi gibi durumların varlığında da ortak velayet mümkün değildir.
  • Tarafların ekonomik sosyal ve kültürel durumları gözetilerek ortak velayete uygun olup olmadığı tespit edilmeli ve mutlaka ortak velayetin uygunluğu hakkında uzman görüşlerine de başvurulmalıdır.
  • Sürecin ilerleyebilir olması ve gelecekteki muhtemel sorunlarda çözüm bulunabilmesi açısından kapsamlı bir protokol yapılmış olmalıdır.

Ortak Velayet Halinde Nafaka Ödemesi Yapılır Mı ?

Ortak velayet konusunda bir anlaşmaya varılması nafaka ödenmesi konusunda karar verilmesine engel değildir. Taraflardan ekonomik olarak daha güçlü olan tarafın diğer tarafa uygun bir nafaka ödenmesi kararlaştırılabileceği gibi taraflar kendi aralarında da nafaka hususunda bir anlaşmaya varabilirler.

Benzer ilginizi çekebilecek yazılarımız;

İzmir Boşanma Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Ruhsata Aykırı Kaçak Yapı

Ruhsata Aykırı Kaçak Yapı

Ruhsata Aykırı Kaçak Yapı – İzmir Avukat

3194 sayılı İmar Kanunu’nun 21. maddesine göre, belediye veya il özel idaresinden ruhsat almadan yapı yapmak yasaktır. İlgili kanundaki yapı ruhsatı alınmadan yapılan her türlü inşaat ve yapı ise kaçak yapı olarak adlandırılır. Kaçak yapı, inşaat aşamasında ortaya çıkabileceği gibi; inşaatın tamamlanmasından sonra da ortaya çıkabilir. Örneğin bitmiş olan inşaat sonrasında mülk sahibinin ruhsata aykırı şekilde camlarını genişletmesi ruhsata aykırılık yaratacağı için kaçak yapıya örnektir.

Mevzuatı İnceleyecek Olursak:

Madde 21 – Bu Kanunun kapsamına giren bütün yapılar için 26 ncı maddede belirtilen istisna dışında belediye veya valiliklerden yapı ruhsatiyesi alınması mecburidir. Ruhsat alınmış yapılarda herhangi bir değişiklik yapılması da yeniden ruhsat alınmasına bağlıdır. Bu durumda; bağımsız bölümlerin brüt alanı artmıyorsa ve nitelik değişmiyorsa ruhsat, hiçbir vergi, resim ve harca tabi olmaz. Ancak; derz, iç ve dış sıva, boya, badana, oluk, dere, doğrama, döşeme ve tavan kaplamaları, elektrik ve sıhhi tesisat tamirleri ile çatı onarımı ve kiremit aktarılması ve yönetmeliğe uygun olarak mahallin hususiyetine göre belediyelerce hazırlanacak imar yönetmeliklerinde belirtilecek taşıyıcı unsuru etkilemeyen diğer tadilatlar ve tamiratlar ruhsata tabi değildir. Belediyeler veya valilikler mahallin ve çevrenin özelliklerine göre yapılar arasında uyum sağlamak, güzel bir görünüm elde etmek amacıyla dış cephe boya ve kaplamaları ile çatının mal- zemesini ve rengini tayin etmeye yetkilidir. Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce yapılmış olan yapılar da bu hükme tabidir.

Kaçak Yapının Hukuki Yaptırımları Uygulaması:

Ruhsat alınmadan yapılan ruhsatsız yapılar, ruhsatlı yapılardaki ruhsat ve eklerine aykırı olarak yapılan yapı ve esaslı tadilatlar “kaçak yapı” veya “imara aykırı yapı” olarak nitelendirilmekte ve bu yapıların sahiplerine kanunlarda öngörülen cezalar verilmektedir.

Ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı kaçak yapı yapıldığı tespit edildiğinde bina inşaat aşamasında ise, ilk olarak belediye veya il özel idaresinin ilgili fen elemanları tarafından 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 32. maddesi uyarınca yapı tatil tutanağı düzenlenir ve bu tutanakla o andaki inşaat durumu tespit edilerek inşaat mühürlenir. Ayrıca, yapının imar mevzuatına aykırı olduğuna dair bilgi, tapu kayıtlarının beyanlar hanesine kaydedilmek üzere ilgili idaresince tapu dairesine en geç yedi gün içinde yazılı olarak bildirilir.

Daha sonra, imar mevzuatına aykırı yapı yapma eylemi nedeniyle 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 42. maddenin 2. fıkrasına göre imar para cezası verilir. Yapı tatil tutanağı düzenlendikten sonra verilen süre verildiyse bu süre içinde, süre verilmediyse en fazla bir ay içinde imara aykırı yapı için ruhsat alınmaz veya imara aykırılık giderilmez ise kaçak yapı hakkında aynı Kanun’un 32. maddeye göre yıkım kararı alınır.

Son olarak imara mevzuatına aykırı yapı sahibi hakkında Türk Ceza Kanunu’nun 184. maddesinde düzenlenen imar kirliliğine neden olma suçu nedeniyle Asliye Ceza Mahkemesinde ceza davası açılır.

Danıştay 14. Dairesinin 31.05.2018 tarih ve E:2015/5796, K:2018/4311 sayılı kararında;
“Olayda; dava konusu encümen kararının dayanağı olan 20/06/2014 günlü yapı tatil tutanağı incelendiğinde, söz konusu yapı tatil tutanağında yapının durumunun “binanın taban alanı genişletilerek yol ve komşu çekme mesafesine tecavüz edildiği, galeri boşluğu kapatılarak odaya dönüştürüldüğü, projede olmayan 2. bodrum kat yapıldığı, örtü amaçlı çatı yükseltilerek bir kısmında çatı arası mekanlar oluşturulduğu” şeklinde tespit edildiği ancak ruhsat ve eki projelere aykırılığın, ölçümlerinin somut ve ayrıntılı olarak saptanmadığı yapıda bulunan aykırılıkların hali hazırdaki durumunun ayrıntılı bir şekilde tespit edilmediği” gerekçesiyle yapı tatil tutanağının, yıkım kararının ve 222.677,00 TL idari para cezasının hukuka aykırı olduğuna karar verilmiştir.
 
Danıştay 14. Dairesinin 27.02.2019 tarih ve E:2018/5803, K:2019/1436 sayılı kararında;
“Bu durumda; yukarıda bahsedilen kat karşılığı inşaat sözleşmesine göre “ruhsata aykırılıkları yapan” kişi olan yüklenici firma, imar para cezasının muhatabı olacağından, bu hususta araştırma yapılarak ona göre para cezası tesis edilmesi gerekirken, arsa sahibi davacılar adına para cezası verilmesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık görülmemiştir.”
 
Danıştay 14. Dairesinin 27.01.2015 tarih ve E:2014/9878, K;2015/407 sayılı kararında;
“Olayda davalı idare tarafından dava konusu yapının tamamına yıkım kararı verilmiş olup; uyuşmazlık konusu yapının 471,5 m2’lik kısmı için yapı ruhsatı ve yapı kullanma izni belgesi alınmış olması nedeniyle, sadece ruhsatsız olan kısımlar için yıkım (ve para cezası) kararı alınabileceğinden ruhsatlı olan kısmı da kapsar şekilde yıkım (ve para cezası) kararı alınmasında hukuki isabet görülmemiştir.”

Kira ve Taşınmaz Hukukuna İlişkin Diğer Yazılarımız İçin;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Tapu Kayıtlarının Düzeltilmesi Davası

Tapu Kayıtlarının Düzeltilmesi Davası

Tapu Kayıtlarının Düzeltilmesi Davası – İzmir Avukat

Tapu kavramı, bir taşınmaza ilişkin bilgileri ve hak sahiplerini gösteren resmi bir belgeyi ifade eder. Tapu sicil müdürlüğünce verilen tapu belgeleri, hepimizin bildiği üzere taşınmazın kime ait olduğu başta olmak üzere bir takım bilgiler içerir. Bu bilgilerde bazı hata bulunabilir. Böyle bir durumda tapu kaydının düzeltilmesi davası açılması gerekebilir.

Taşınmaz malikinin isminin soy isminin veyahut diğer kimlik bilgilerinin, kadastro tespiti ile veya tapuya tescil sırasında yanlış, hatalı veya eksik kaydedilmesi sonucunda malikler veya mirasçıları tapu kaydının düzeltilmesini gerek ilgili tapu müdürlüğünden gerekse dava yolu ile hatanın veya eksikliğin düzeltilmesini talep edebilirler.

Türk Medeni Kanunu Madde 1027- İlgililerin yazılı rızaları olmadıkça, tapu memuru, tapu sicilindeki yanlışlığı ancak mahkeme kararıyla düzeltebilir. Düzeltme, eski tescilin terkini ve yeni bir tescilin yapılması biçiminde de olabilir. Tapu memuru, basit yazı yanlışlıklarını, Cumhurbaşkanınca çıkarılan yönetmelik uyarınca re’sen düzeltir. Her ne kadar re’sen düzenleme şeklinde bir yol belirtilmişse de uygulamada tapuya başvurmadan veya dava açılmadan düzeltme işlemleri yapılmamaktadır.

Talep İle Tapu Kaydının Düzeltilmesi

Bu yolu seçen malik veya malikin ölümü ile yasal mirasçıları taşınmazın bağlı olduğu tapu müdürlüğüne tapu kaydındaki hatanın, eksikliğin düzeltilmesini talep edebilir.

Tapu Müdürlüğüne Talepte Bulunurken;

  1. Malikin Kimlik Fotokopisi, Bir Adet Fotoğrafı, Mirasçıları Işlemi Yapacaklarsa Bunlara Ek Olarak Mirasçılık Belgesi,
  2. Taşınmazın Ada, Parsel Bilgilerini Içerir Tapu Senedi Veya Tapu Kaydı Bunların Olmaması Durumunda Malikin Veya Mirasçıların Sözlü Beyanı,
  3. Muhtarlıktan Alınmış Fotoğraflı Ilmühaber,
  4. Düzeltmeye Yarar Diğer Ek Ve Evrakları Ellerinde Bulundurmaları Gerekmektedir.

Tapu Müdürlüğü tapu kaydının düzeltilmesi işlemi sonrasında belli oranda harç ve döner sermaye ücreti almaktadır. Ancak yapılan hatalar, eksiklikler veya yanlışlıklar tapu veya kadastro müdürlüğünden kaynaklanmış ise bu durumda harç ve döner sermaye ücreti talep edilmez.

Tapu Müdürlüğüne Yapılan Talebin Reddi Halinde: Tapu Müdürlüğünün, düzeltme talebini reddetmesi durumunda başvuran kişinin adresine tebliğ Eder. Tebliğden itibaren 15 gün içinde tapu ve kadastro bölge müdürlüğüne itiraz edileceğini de cevap yazısında bildirir. Tebliğden itibaren 15 gün içinde itiraz yolu açıktır.

Dava İle Tapu Kaydının Düzeltilmesi

Tapu kayıtlarında kimlik bilgilerinin düzeltilmesi davaları 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 382. Maddesinde

Belirtilen çekişmesiz yargı işlerindendir. Bu davalar, taşınmazın aynına ilişkin bulunduğundan H.M.K. uyarınca taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde açılır.

Açılan bu davada herhangi bir zamanaşımı bulunmamakla birlikte malik veya mirasçılar her zaman bu davayı açabilirler. Önemli olan husus taşınmazın bağlı olduğu sulh hukuk mahkemesinde davanın açılacak olmasıdır. Dava çekişmesiz yargı türü olsa da davalı olarak tapu müdürlüğüne karşı davanın yöneltilmesi gerekmektedir.

Tapudaki yanlış satış nasıl düzeltilir?

Tapuda yanlış satış yapılması durumunda hatanın boyutuna göre işlem yapılır. Örneğin isim yanlışlığı gibi durumlarda yukarıdaki prosedür uygulanabilir. Ancak daha büyük hatalarda tapu iptali davası açılabilmektedir. Bu durumda taşınmazın bağlı bulunduğu yerdeki asliye hukuk mahkemesinde açılmalıdır.

Tapu kaydı düzeltilmesi davasında zaman aşımı şartı nedir?

Hukukumuzda zaman aşımı kavramı, bir hakka ilişkin dava açma gibi hakların süresini belirleyen bir husustur. Konumuz olan tapu kaydının düzeltilmesi davasına ilişkin ise bir zaman aşımı süresi bulunmamaktadır. Bu nedenle dava açarken zaman aşımı olması gibi bir durum söz konusu değildir.

Kira ve Taşınmaz Hukukuna İlişkin Diğer Yazılarımız İçin;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Mirasta Denkleştirme Davası

Mirasta Denkleştirme Davası

Mirasta Denkleştirme Davası – İzmir Avukat

Mirasta denkleştirme, miras bırakanın sağlığında, mirasçısının ondan karşılıksız olarak aldığı malları ve kıymetleri aynen veya karşılığını geri vermesinden ve bunların mirasın taksimi sırasında hesaba katılmasından ibaret bir işlemdir.

Mirasta denkleştirme (iade), miras bırakanın öncelikle alt soyları arasındaki eşitliğin sağlanmasına, daha geniş olarak bütün mirasçılar arasındaki denkliği sağlamaya yönelik bir amaç taşır. Denkleştirmenin amacı, yasal mirasçılar arasında, miras bırakanın sağlığında bunlardan birine veya bazılarına yaptığı kazandırmalarla bozulan eşitliği, yeniden meydana getirmektir. Bu anlamda, mirasta denkleştirme sadece yasal mirasçılar için geçerlidir.

Denkleştirmeye Tabi Olan ve Olmayan Durumlar:

Miras bırakan tarafından yapılmış bulunan kazandırmanın, denkleştirmeye tabi olabilmesi için,

  • Miras bırakanın ivazsız (karşılıksız) bir kazandırma olmalıdır.
  • Kazandırma sağlar arası bir nitelik taşımalıdır.
  • Kazandırmada miras bırakanın kendi malvarlığından yapılmalıdır.
  • Kazandırmanın kazandırmadan yararlanan yasal mirasçının miras payına mahsuben yapıldığı miras bırakanın iradesinden anlaşılması gerekir.

Yasal denkleştirmeye tabi kazandırmalar; çeyiz, kuruluş sermayesi verme, malvarlığını devretme, borçtan kurtulma vb. şeklinde ifade edilen diğer kazandırmaların özellik ve niteliklerinden hareketle, alt soyun ekonomik bağımsızlığını kazanmasına, devam ettirmesine ve ilerletmesine hizmet eden ve onun hayatta daha iyi bir yer elde etmesini sağlamak amacı güden kazandırmalar anlaşılır.

Türk medeni kanunun 674 hükmünde Miras bırakanın çocuklarına yaptığı eğitim ve öğrenim masrafları denkleştirmeden muaf olacağını ancak alışılmış ölçüleri aşan miktarda yapılan masraflar denkleştirmeye tabi tutulacağı belirtilmiştir.

Olağan Hediyeler ile evlenme giderleri iadeye tabi değildir. TMK 675 olağan hediyelerin iadeye tabi olmadığını belirtmiştir. Olağan hediye kavramına ise doğum günü kutlaması, bir çocuğun dünyaya gelmesi, sınavlarda başarılı olması, okulu bitirmesi, yılbaşı kutlaması, bayram harçlıkları gibi bağışlamalar olağan hediye sayılır.

Yine medeni kanunumuzun 675. Maddesinde Olağan hediyeler ile evlenme sırasında yapılan geleneğe uygun giderlerin de denkleştirmeden muaf tutulacağı hükme alınmıştır.

İade edilecek mal varlığı yönünden seçim hakkı davalınındır; davalı ister aynen iade eder, isterse bedelini öder. Miras payının aşan kısmının davalıda kalması miras bırakanın iradesinden anlaşılıyorsa, aşan kısım için iade istenemez. Denkleştirme, denkleştirme anındaki değere göre yapılır. Denkleştirmede sebepsiz zenginleşme hükümleri uygulanır. Islah olmadıkça ya da terditli dava açılmamışsa kendiliğinden tenkis davasına dönüşmez. (Y14HD-K.2019/3584)

Denkleştirme ile Tenkisin Farkları

  1. Denkleştirmeye konu kazandırma tümüyle terekeye iade edilirken tenkise tabi kazandırma tasarruf oranını aştığı kadarıyla indirilir.
  2. Denkleştirmeye tabi kazandırmalar miras bırakanın yalnızca sağlığında yapmış olduğu kazandırmalar iken tenkise tabi kazandırmalar kural olarak ölüme bağlı kazandırmalar olup istisnaen bazı hallerde sağlararası kazandırmalar tenkis edilir.
  3. Tenkis talebi, saklı paylı mirasçıdan diğer bir mirasçıya ileri sürülebileceği gibi saklı payı ihlal eden bağışlamayı alan 3.kişiye karşı da ileri sürülebilir.
  4. Tenkis davasını sadece saklı payı olan mirasçı açabilir. Denkleştirmeyi ise saklı payı olsun olmasın miras hakkı olan herkes açabilir.

Altsoy ve altsoy dışındaki kanuni mirasçıların durumları ve farkları

Altsoy ve altsoy dışındaki kanuni mirasçıların hukuki durumları birbirinden farklıdır.

Muris hiçbir şey bildirmemiş olduğu takdirde, altsoy dışındaki kanuni mirasçıların mirasta iade mükellefiyetleri yoktur. Murisin iradesi anlaşılamadığında altsoy dışında kalan mirasçıların iade mükellefiyetlerinin olmadığı varsayılır. Altsoy dışındaki kanuni mirasçıya karşı ileri sürülen mirasta denkleştirme taleplerinde ise ispat yükü talebi ileri süren mirasçı üzerindedir. Karinenin aksini iddia eden ispatla mükelleftir. Altsoy ve altsoy dışında ispat külfetinin yer değiştirdiğine dikkat etmek gerekir.

Altsoy ve Altsoy Dışındaki Kanuni Mirasçıların Durumları ve Farkları

Altsoy ve altsoy dışındaki kanuni mirasçıların hukuki durumları birbirinden farklıdır.

Muris hiçbir şey bildirmemiş olduğu takdirde, altsoy dışındaki kanuni mirasçıların mirasta iade mükellefiyetleri yoktur. Murisin iradesi anlaşılamadığında altsoy dışında kalan mirasçıların iade mükellefiyetlerinin olmadığı varsayılır. Altsoy dışındaki kanuni mirasçıya karşı ileri sürülen mirasta denkleştirme taleplerinde ise ispat yükü talebi ileri süren mirasçı üzerindedir. Karinenin aksini iddia eden ispatla mükelleftir. Altsoy ve altsoy dışında ispat külfetinin yer değiştirdiğine dikkat etmek gerekir.

Miras Hukukuna İlişkin İlginizi Çekebilecek Diğer Çalışmalarımız;

İzmir Miras Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

İş Kazası Nedir?

İş Kazası Nedir? – İzmir Avukat

5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 13. maddesine göre;

a) Sigortalının işyerinde bulunduğu sırada,
b) İşveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle,
c) Bir işverene bağlı olarak çalışan sigortalının, görevli olarak işyeri dışında başka bir yere gönderilmesi nedeniyle asıl işini yapmaksızın geçen zamanlarda,
d) Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamındaki emziren kadın sigortalının, iş mevzuatı gereğince çocuğuna süt vermek için ayrılan zamanlarda,
e) Sigortalıların, işverence sağlanan bir taşıtla işin yapıldığı yere gidiş gelişi sırasında,

meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen engelli hâle getiren olaydır.

İş Kazalarının Nedenleri:

1.İşçiden Kaynaklanan Sebeplere Örnekler

  • İşi Bilinçsiz Yapmak,
  • Dalgınlık ve Dikkatsizlik
  • Makina Koruyucularını Çıkarmak
  • Tehlikeli Hızla Çalışmak
  • Görevi Dışında İş Yapmak
  • İş Disipline Uymamak
  • İşe Uygun Makina Kullanmamak
  • Yetkisiz ve İzinsiz Olarak Tehlikeli Bölgede Bulunmak
  • Kişisel Koruyucuları Kullanmamak
  • Tehlikeli Hızda Araç Kullanmak

2. İşverenden Kaynaklanan Sebeplere Örnekler

  • Tehlikeli Yükseklikte İstifleme – Kapatılmamış Boşluklar – İşyeri Düzensizliği – Koruyucusuz Makina, Tezgahlar – Parlayıcı Patlayıcı Maddeler
  • İşçilere işin yapılması ve işyerinin gerekliliği ile ilgili gerekli eğitimleri vermemek
  • İşin niteliği ile ilgili gerekli koruyucu ve önleyici ekipmanları, kıyafetleri temin etmemek

İş Kazası Unsurları

1. Sigortalı Olma

2. Bir Kazanın Var Olması

3. İşçinin Zarara Uğraması

4. Uygun İlliyet Bağının Olması

İlliyet Bağını Kesen Durumlar:

1) İşçinin ağır kusuru

2) 3. kişinin ağır kusuru

3) Mücbir sebep (Tahmin edilemeyen ve engellenmesi mümkün olmayan durumlar)

İş kazası meydana geldiğinde ne yapılmalı?

İşveren tarafından, o yer yetkili kolluk kuvvetlerine derhal ve SGK’ya da en geç kazadan sonraki üç işgünü içinde,

Sigortalı bakımından ise; kendisi tarafından, bir ayı geçmemek şartıyla rahatsızlığının bildirim yapmaya engel olmadığı günden sonra üç işgünü içinde, iş kazası bildirgesi ile doğrudan ya da taahhütlü posta ile SGK’ya bildirilmesi zorunludur.

Eğer iş kazası işverenin kontrolü dışındaki yerlerde meydana gelmiş ise, bildirim süreleri iş kazasının öğrenildiği tarihten itibaren başlar.

Kuruma bildirilen olayın iş kazası sayılıp sayılmayacağı hakkında bir karara varılabilmesi için gerektiğinde, Kurumun denetim ve kontrol ile yetkilendirilen memurları tarafından veya Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanlığı iş müfettişleri vasıtasıyla soruşturma yapılabilir. Bu soruşturma sonunda yazılı olarak bildirilen hususların gerçeğe uymadığı ve olayın iş kazası olmadığı anlaşılırsa, Kurumca bu olay için yersiz olarak yapılmış bulunan ödemeler, ödemenin yapıldığı tarihten itibaren gerçeğe aykırı bildirimde bulunanlardan tahsil edilir.

İş Göremezlik Türleri

Geçici İş Göremezlik: Bir iş kazası veya meslek hastalığı sonucu bedensel veya ruhsal bir zarara uğrayan işçinin geçici olarak çalışamamasıdır.

Kalıcı İş Göremezlik: İşçinin iş kazası veya meslek hastalığı sonucu uğradığı bedensel veya ruhsal zarar sebebiyle meslekte kazanma ve çalışma gücünde sürekli nitelikte bir azalmanın doğması halidir. Örneğin: Gitar çalan kişinin bir parmağını kaybettiği zaman çalışma gücü daha az oranda azalırken, kişi meslekte kazanma gücünü çok büyük oranda kaybeder.

İlgili Yargıtay Kararları:

Bir iş yerinde yıkanma yerleri, yani sigortalıların kişisel vücut temizliğinin yapıldığı yerlerin işyeri olarak kabul edildiğine göre, işverenin işyerinde çalışan ve geceleri de işyerinde kalan sigortalılar için özel yıkanma yerleri hazırlamadığı bu nedenle kazalı sigortalının zorunlu olarak işyerinin yakınında bulunan “dereye” girerek yıkandığı yeri işyeri eklentisi saymış ve derede meydana gelen olayı iş kazası saymıştır. (Yarg. GHK. 6.07.2005 tarih ve 2005/10-444, 2005/449 sayılı kararı)

Makina şefi ve yönetici olan sigortalının,işçilere gerekli talimatı verip kendisinin de ocağa doğru gittiği, ölüsünün yaklaşık bir saat kadar sonra derede bulunduğu, ölümünün başın alın bölgesine çekiçle vurulmuş iki darbenin sonucu beyin kanamasından olduğu, ölmeden önce 25 metre uzaklıktaki dereye kadar yürüdüğü, otopsi raporunda üstün olasılığın, başka bir şahısça yapılmış olabileceği fenni kanı olarak tespit edilmiştir. Savcılık soruşturması, olayın intihar mı yoksa, cinayet mi olduğu konusuna açıklık getirememiştir. Varılan bu sonuca göre;sigortalının işyerindeyken, kendisini hemen veya sonradan beden veya ruhça arızaya uğratan bir olay, başkaca hiçbir koşul aranmaksızın Sosyal Sigortalar açısından iş kazası sayılacaktır. (Yarg.9.H.D.78/8413E.)

Bunun dışında,nasıl işyerinde meydana gelen kazaların nedenleri üzerinde durulmuyorsa, işveren tarafından yürütülmekte olan iş dolayısıyla işyerinin dışına çıkan işçi de, herhangi bir nedenle kazaya uğrarsa bu kazanın da iş kazası olarak nitelendirilmesi gerekir. (Yargıtay21HD.,5.7.2004,6443/6691)

İş Hukuku Kapsamında Hazırladığımız Diğer Çalışmalarımız;

İzmir İş Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Vasiyetname İle İlgili Hukuki Danışmanlık

Vasiyetname İle İlgili Hukuki Danışmanlık – İzmir Miras Avukat

Genel bir giriş yapacak olursak, medeni kanun vasiyet yapabilmek için kişinin ayırt etme gücüne sahip bulunmasını ve on beş yaşını doldurmuş bulunmasını şart koşmuştur. Miras bırakan kişi, tasarruf özgürlüğünün sınırları içerisinde mal varlığının tamamı ya da bir kısmı üzerinde vasiyetname veya miras sözleşmesi yolu ile tasarrufta bulunabilir. Bu vesile ile miras bırakanın mirası üzerinde tasarruf etmediği kısmın yasal mirasçılarına kalacağını belirtmekte fayda vardır. Vasiyet, resmi şekilde ya da miras bırakan kişinin (murisin) el yazısı ile veya sözlü olarak yapılabilir.  

Aşağıda bulunan linklerden vasiyet türlerine ilişkin detaylı bilgilere ulaşabilirsiniz.

Miras paylaşımı vasiyetnamede bulunan miras hakkındaki detaylara göre paylaştırılır. Vasiyetname ile ilgili hukuki danışmanlık kapsamında, Miras avukatı olarak kişilere en uygun olan vasiyetname türünü tercih ederek vasiyetname hazırlama ve ölümden sonra, mal paylaşımını sağlayabilmek adına gerekli işlemleri başlatıyoruz. Miras avukatı görevini üstlenip, tüm hukuki detayları kontrol ederek, yasal yollara göre miras paylaşımının nasıl yapılması gerektiği konusunda bu konuyla ilişkisi olan kişileri bilgilendiriyoruz.  

Vasiyetnamenin düzenlenmemesi durumunda miras bırakan kişinin eşinin ve miras bırakan kişinin annesinin, babasının bu mirastan faydalanması olağan bir durumdur. Yasalara göre miras hakkına sahip olan kişilerin mirasçı olarak kendi haklarını savunması olağan bir durum olarak nitelendirilmektedir. Bu durumlara göre gerekli aksiyonları alıp, müvekkilimizin mağduriyetini giderebiliyoruz. 

Vasiyetnamenin İptali Talep Edilebilir mi? 

Aşağıdaki sebeplerle ölüme bağlı bir tasarrufun iptali için dava açılabilir: 

  1. Tasarruf miras bırakanın tasarruf ehliyeti bulunmadığı bir sırada yapılmışsa 
  2. Tasarruf yanılma, aldatma, korkutma veya zorlama sonucunda yapılmışsa 
  3. Tasarrufun içeriği, bağlandığı koşullar veya yüklemeler hukuka veya ahlâka aykırı ise 
  4. Tasarruf kanunda öngörülen şekillere uyulmadan yapılmışsa. 

İptal davası, tasarrufun iptal edilmesinde menfaati bulunan mirasçı veya vasiyet alacaklısı tarafından açılabilir. Dava, ölüme bağlı tasarrufun tamamının veya bir kısmının iptaline ilişkin olabilir. İptal davası, ölüme bağlı tasarrufla kendilerine, eşlerine veya hısımlarına kazandırma yapılanların tasarrufun düzenlenmesine katılmalarının yol açtığı sakatlığa dayandığı takdirde tasarrufun tamamı değil, yalnız bu kazandırmalar iptal edilir. Bu minvalde, miras hukuku vasiyetname ile ilgili hukuki danışmanlık almaksızın işlemlerin başlatılması durumunda en çok hak kayıplarının yaşanmasına sebebiyet veren hukuk dalıdır.  

Vasiyetname İle İlgili Hukuki Danışmanlık Kapsamında: 

Miras hukuku içinde yer alan vasiyetnamenin hazırlanması konusunda miras hukuku alanında çalışan avukatlarla süreci yürüterek, ileriki aşamada yaşanması muhtemel olan hukuki sorunları önlemiş olursunuz. Miras hukuku, ağırlıklı olarak çalışma alanlarımız arasındadır. İzmir’de miras davalarına baktığımız ve edindiğimiz tecrübeyi güncel hukuki mevzuatla birleştirerek miras statünüzün/haklarınızın belirlenmesi ile miras davası sırasında en iyi şekilde temsil edilmeniz hususunda gerekli hukuki desteği vermekteyiz. Miras hukuku ile ilgili olarak internet sitemiz üzerinden avukatlarımıza soru yöneltip miras süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile ilgili ücret ve masrafları konusunda ücretsiz ön bilgi alabilirsiniz. Vasiyetname düzenlenmesi konusunda hukuki destek almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz. 

Miras Hukukuna İlişkin İlginizi Çekebilecek Diğer Çalışmalarımız;

İzmir Miras Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

İzmir Anlaşmalı Boşanma Avukatı

İzmir Anlaşmalı Boşanma Avukatı

İzmir Anlaşmalı Boşanma Avukatı – İzmir Avukat

Aile bireyleri arasındaki ilişkileri düzenlemesi ve bu ilişkilerin toplumu şekillendirmesi göz önüne alındığında bu hukuk dalı hassas ve uzmanlık gerektiren bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Söz konusu hassasiyetin ve Aile Hukuku’nun öneminin farkında olan büromuz, ailevi ilişkiler alanında uzman psikologlar ve psikiyatrist kişilerden gerekli danışmanlık ve eğitimleri almak suretiyle müvekkillerine Aile Hukuku alanında hukuki ve avukatlık hizmeti vermektedir. Boşanma davası, mal rejimi ve mal paylaşımı davaları, soy bağı ve velayet davaları, nafaka davaları, vesayet ve kayyımlığa dair yasal danışmanlık ve avukatlık hizmeti büromuzun başlıca faaliyetlerdir. 

Tek celsede sonuçlanan anlaşmalı boşanma davalarında Adalet Bakanlığı’nın belirlediği dava sonuçlanma süresi toplamda 40 gündür. Boşanma kararının nüfus kayıtlarına geçme süresi ise 7 gündür. Anlaşmalı boşanma davası için başvuran taraflara mahkeme günü tayin edilir.  Anlaşmalı boşanma avukatının dosyadaki görevi, duruşma gününün erken bir zamana tayin edilmesini sağlamak, protokolün eksiksiz ve müvekkilin menfaatine olacak şekilde hazırlamak, boşanmaya karar verilmesi durumunda söz konusu kararın resmiyet kazanması için süreci hızlandırmak, boşanma kararını nüfus-tapu gibi resmi kurumlara bildirmek olarak sıralanabilir. Bu minvalde anlaşmalı boşanma avukatı süreci hızlandıracağı gibi müvekkilin menfaatine olacak şekilde protokolü titizlikle hazırlayacaktır. 

Başlıklı yazılarımızla anlaşmalı boşanma süreci ile ilgili detaylı bilgiye ulaşabilirsiniz. 

Avukat, taraflar ile konuştuktan ve gerekli incelemeleri yaptıktan sonra taraflara anlaşmalı boşanma protokolü imzalatır. Avukatın anlaşmalı boşanma davasındaki en önemli rolü davanın daha hızlı ve daha kaliteli bir şekilde geçmesini sağlamaktır. Anlaşmalı boşanma protokolü imzalatan anlaşmalı boşanma avukatı, süreci en iyi şekilde takip ederek hak kayıplarının önüne geçecektir.  

Benzer ilginizi çekebilecek yazılarımız;

İzmir Boşanma Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

İş Hukukunda Deliller

İş Hukukunda Deliller

İş Hukukunda Deliller – İzmir İş Hukuku Avukatı

Bir davanın tarafı olan herkes, kanunda belirtilen süre ve usule uygun olarak ispat hakkına sahiptir. Medeni Kanun’da da, kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her birinin hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlü olduğu kuralına yer verilmiştir. İddianın ispatına yönelik Medeni Kanunda yer alan genel kurala paralel düzenlemeye Hukuk Muhakemeleri Kanununda da yer verilmiştir. Hukuk Muhakemeleri Kanununda ispat yükünün, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa ait olduğu düzenlenmiştir.  

İspat yükü ise HMK’nun 190. maddesinde Türk Medeni Kanunu’nun 6. maddesine paralel şekilde düzenlenmiş olup, “iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan lehine hak elde eden taraf” ispatla yükümlüdür. Ancak maddede aksinin özel kanunlarda öngörülmüş olabileceğini belirtmiştir. 

HMK 194. maddede vakıaları somutlaştırma yükü getirilmiştir. Gerekçede, genel geçer ifadelerle, somut vakıalara dayanmadan dava açılıp yürütülemeyeceği belirtilmiştir. Örneğin davacının uzun süre işyerinde çalıştığı ve yasal haklarının ödenmediği belirtilerek, feshin kim tarafından ve ne şekilde yapıldığı açıklanmaksızın kıdem, ihbar, izin, fazla çalışma vs işçilik alacaklarının talebi yasaya uygun değildir. Böyle bir durumda hakimin HMK 31. Madde kapsamında davayı aydınlatması gerekir. 

İş hukuku uyuşmazlıklarında taraflar iddialarını pek çok ispat aracı ile ortaya koymaya çalışırlar. Bunlardan sıklıklar karşımıza çıkanlar şöyle sıralanabilir:  Sgk kayıtları, bilirkişi, tanık, yemin, ücret bordroları, fazla çalışmaya ilişkin imzalatılan evraklar, ibraname, iş sözleşmesi,  Hukuk Muhakemeleri Kanununa göre senet, kesin hüküm bulunmaması, ikrar ve yemin kesin delil sayılmaktadır. Tanık, bilirkişi, keşif ve uzman görüşü ise takdiri delillerdir. Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, bilirkişinin görüşünün alınmasına karar verir.  Hakim, bilirkişi tarafından hazırlanmış olan rapora göre karar vermek zorunda değildir. Gerekçelerini ortaya koyarak farklı kararlar da verebilir.  

İş hukukunda en önemli ispat vasıtalarından birisi tanıktır. Yazılı delilin haricinde ispat aracı olarak iş yerindeki işleyişi en iyi bilen ve bütün olaylara duyu organlarıyla vakıf olan kişi tanıktır. Bu sebeple iş hukukunda tanık delilinin ayrı bir yeri vardır. Davacının davasında yer verdiği tanığın davalı ile husumetli olması durumunda o tanığın beyanına itibar edilemez. Özellikle iş yerinde çalışmayan, çalışma koşullarını bilmeyen, iş yeri uygulamalarının farkında olmayan ve işleyiş hakkında bilgisi bulunmayan tanığın ifadeleri karara esas alınmamalıdır. Bu durumda böyle bir tanığın ifadelerine itibar edilmeyecek ve davacının başka delili yoksa dava ne yazık ki reddedilecektir. 

Örneklemek Gerekirse; 

  • İşçinin çalışma süresinin ispatı, fazla çalışma süresinin ispatı, tatil günlerinde çalıştığının ispatı ve aldığı ücretin miktarının ispatı işçiye aittir. Ancak işçinin ücretinin ödendiğinin, ücretli izinlerini kullandığının, fazla çalıştırma yaptırılmış olup da bu çalışmaya ilişkin fazla çalışma ücretlerinin ödendiğinin ispatı ise işverene aittir.  
  • İstifa belgesi ile ibranameyi baskı altında imzaladığını iddia eden taraf bunu ispat etmek zorunda kalacaktır. Açılan bir davada irade fesadına uğratılıp istifa belgelerinin zorla imzalatıldığını, ya da bu belgelerin mobbing altında ve işini kaybetme korkusuyla imzaladığını iddia eden işçinin bu iddiasını ispat yükü kendisine aittir. Aksi bir durumda dava ispat yokluğu sebebiyle reddedilecek ve işçi hak kaybına uğrayacaktır. İbranamenin noterde düzenlenmesi ile aksi sabit oluncaya kadar bu ibraname geçerli bir delil kabul edilir. 
  • Çalışma süresinin belirtilen biçimlerde ihtilaflı olduğu hallerde, işveren yönünden bu yöndeki sigorta kayıtları başlı başına çalışmanın bu yönde yapıldığı yönünde aksi kanıtlanabilir karine teşkil eder. 

İş Hukuku Kapsamında Hazırladığımız Diğer Çalışmalarımız;

İzmir İş Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079