Yazar arşivleri: Av. Dilek Yavuz Uysal

İşçinin Gerçek Ücretinin Tespiti

İşçinin Gerçek Ücretinin Tespiti
İşçinin Gerçek Ücretinin Tespiti

İşçinin Gerçek Ücretinin Tespiti – İzmir İş Hukuku Avukatı

İş sözleşmesinin tarafları, asgarî ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hallerde ücretin miktarı, işçinin kişisel özellikleri, işyerindeki ya da meslekteki kıdemi, meslek unvanı, yapılan işin niteliği, iş sözleşmesinin türü, işyerinin özellikleri, emsal işçilere o işyerinde ya da başka işyerlerinde ödenen ücretler, örf ve adetler göz önünde bulundurularak belirlenir. 

Uygulamada daha az vergi veya harç ödemek amacıyla ödenen gerçek ücret bordroya yansıtılmamakta, düşük gösterilmektedir. İşçinin ücret bordrolarını ihtirazi kayıt koymaksızın imzalaması ödenen gerçek ücretin bu miktarda olduğunu göstermez. Bu durumda işçinin yaptığı işin niteliği, hizmet süresi, iş tecrübesi ile işyerinin özellikleri, aynı veya benzer işlerde çalışan işçilere ödenen ücretler göz önüne alınarak, alabileceği ücretle ilgili meslek odası veya kuruluşundan yahut işçi veya işveren sendikalarından sorularak ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek işçinin gerçek ücretinin belirlenmesi gerekir.  

Kayıt dışı istihdam olarak nitelendirilen söz konusu çalıştırma, iki şekilde ortaya çıkabilmektedir. Bunlardan birincisi, işçinin tamamen kayıt dışı çalıştırılmasıdır. Buna göre işveren, fiilen işçi çalıştırmasına rağmen bu çalışmaya ilişkin olarak herhangi bir beyanda bulunmamakta ve sistemde fiilen çalışmakta olan işçi çalışan olarak değil  işsiz olarak görünmektedir. Diğer bir ifadeyle, işveren tarafından kayıt dışı çalıştırılan işçi her ne kadar hukuken “işçi” ve “sigortalı” olarak nitelendirilse de devlet nezdinde işçi ve işveren arasında herhangi bir ilişki görünmemektedir. Bu şekilde çalışma şekli kuşkusuz hukuka aykırı olup işveren açısından hem para cezalarının ve belirli devlet borçlarının hem de tazminat borçlarının doğmasına sebebiyet verecektir. 

Her ne kadar kısa vadede işveren açısından çok cazip bir tercih olarak gözükse de işçinin ücretinin eksik beyan edilmesi, işverene uzun vadede çok daha fazla yük ve maliyet yaratacaktır. İşverenin bu hukuksuz uygulamasının herhangi bir şekilde ortaya çıkması durumunda, işverenin ödemek zorunda kalacağı idari para cezaları ile prim borçları, kısa vadede elde etmeye çalıştığı kârı, ciddi bir zarara dönüştürecektir. 

İşçinin sosyal güvenlik primlerinin eksik yatırılması, işçi açısından haklı nedenle fesih sebebi teşkil eder. İşçinin iş sözleşmesini bu sebebe bağlı olarak feshetmesi durumunda işçi, varsa diğer zararlarının tazmini yanında, bir yıllık kıdem şartını tamamlamışsa ayrıca kıdem tazminatına da hak kazanır. 

Yargıtay Kararları: 

  • Gerçek ücretin ise, işçinin kıdemi, yaptığı işin özelliği ve niteliğine göre işçiye ödenmesi gereken ücret olduğu, işyeri veya sigorta kayıtlarına geçmiş ücret olmadığı Yargıtay’ın yerleşmiş görüşlerindendir. (21.HD.26.09.2000, 5270-6115) 
  • Nitelikli olmayan işçiler açısından imzalı bordroların davacıyı bağlayıcılığı kabul edilmekte ise de, nitelikli işçiler için bu bağlayıcılıktan söz edilemez. (9.HD.01.02.1999, 18841-1158) (İBD.1999/2-463) 
  • Usta işçinin gerçek ücretinin araştırılması gerekir. Ustalık isteyen bir işte asgari ücretin üstünde bir ücretle çalışan işçinin tazminatı ve ücret alacağının asgari ücret üzerinden değil, gerçek ücreti üzerinden hesaplanması gerekir.(9.HD.22.10.1987, 8912-9447) (İş ve Hukuk,1988/189-24,no:1983) 
  • Nitelikli işler açısından, imzalı dahi olsa, ücret bordroları bağlayıcı değildir. Davacı işçi uzun süreden beri aynı işyerinde ustabaşı olarak çalıştığına göre, ücret ve tazminat hesaplarının asgari ücret üzerinden yapılması isabetsizdir. Asgari ücret üzerinden düzenlenen bordrolarda davacının imzasının bulunmasının, nitelikli işçiler açısından bağlayıcılığı söz konusu olamaz.(9.HD. 03.10.2000, 8614-13106, no: 71) (Yasa H.D.2001/1-163,no:71) 
  • İşçinin yaptığı işe ve kıdemine göre, bordrolara yansımayan gerçek ücreti araştırılmalıdır. Zararlandırıcı sigorta olayına maruz kalan işçinin vasıflı işçi olduğu dosya içerisinden anlaşılmaktadır. Öte yandan işçinin yaşı, yaptığı işin niteliği ve kıdemi nazara alındığında, asgari ücretle çalışması hayatın olağan akışına ve yaşam deneyimlerine uygun olmayacağından, bordrodaki ücretin gerçek ücreti yansıttığı söylenemez. Hal böyle olunca davacının yaptığı iş, kıdemi ve yaşı nazara alınarak emsalinin aldığı ücretin ilgili meslek kuruluşlarından saptanarak buna göre tazminatın hesaplanması gerekir. Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın ücret bordrolarındaki ücretin esas alınması suretiyle tazminatın hesaplanması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.(21.HD.29.09.1998, 5889-6025) 

İş Hukuku Kapsamında Hazırladığımız Diğer Çalışmalarımız;

İzmir İş Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Ayrılık Davası

Ayrılık Davası

Ayrılık Davası – İzmir Avukat

Türk Medeni Kanunu, boşanma davası açmaya hakkı olan eş için bir imkan daha getirerek, bu eşin dilerse ayrılık davası da açabileceğini ve evliliği sona erdirmeden tarafların ayrı yaşamalarına imkan tanınmasını talep edebileceğini düzenlemiştir.  

Ayrılık davası ile, mahkemece belirlenecek olan ayrılık süresi içerisinde evlilik birliğinin yeniden kurulmasına imkan sağlanır. Türk Medeni Kanunu (TMK) Madde 167 ve devamında ayrılık davasının ne olduğu, şartları ve sonuçları belirtilmiştir. İnceleyecek olursak; 

Türk Medeni Kanunu (TMK) Madde 167– ‘’Boşanma davası açmaya hakkı olan eş, dilerse boşanma, dilerse ayrılık isteyebilir.’’ 

Yetki,

Madde 168- Boşanma veya ayrılık davalarında yetkili mahkeme, eşlerden birinin yerleşim yeri veya davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer mahkemesidir.  

Geçici önlemler

Madde 169- Boşanma veya ayrılık davası açılınca hâkim, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri re’sen alır.  

Boşanma veya ayrılık

Madde 170- Boşanma sebebi ispatlanmış olursa, hâkim boşanmaya veya ayrılığa karar verir. Dava yalnız ayrılığa ilişkinse, boşanmaya karar verilemez. Dava boşanmaya ilişkinse, ancak ortak hayatın yeniden kurulması olasılığı bulunduğu takdirde ayrılığa karar verilebilir.  

Ayrılık Süresi

Madde 171- Ayrılığa bir yıldan üç yıla kadar bir süre için karar verilebilir. Bu süre ayrılık kararının kesinleşmesiyle işlemeye başlar.  

Ayrılık Süresinin Bitimi

Madde 172- Süre bitince ayrılık durumu kendiliğinden sona erer. Ortak hayat yeniden kurulmamışsa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir. Boşanmanın sonuçları düzenlenirken ilk davada ispatlanmış olan olaylar ve ayrılık süresinde ortaya çıkan durumlar göz önünde tutulur. 

Ayrılık Davası Açmadaki Amaç Nedir? 

Ayrılık davası, evliliklerinde sorunlar bulunan ancak evliliklerini boşanma ile sona erdirmek istemeyenler eşlerin başvurdukları ve belirli süre ayrı yaşanması yönünde karar verilmesi talepli bir davadır. Ayrılık davası, boşanmak istemeyen ama beraber de yaşamak istemeyen eş için düşünülmüş bir yoldur. Davada amaç, evliliğin devamını sağlayabilmek için eşlere zaman tanınmasından ibarettir. Günümüzde geçerliliği çok bulunmasa da ailenin korunmasını amaçlayan kanun koyucu, ayrılık ile ilgili hükümlere medeni kanunda yer vermiştir. 

Ayrılık Kararı Ne Kadar Süre İçin Verilebilir? 

Boşanmak isteyen eş tarafından talep edilen ayrılık kararının, hâkim tarafından uygun görülmesi hâlinde 1 ile 3 yıl arasında ayrılık süresi verilir. Ayrılık kararına istinaden bu süre kararın kesinleşmesi ile başlar. Türk Medeni Kanunu’nun 171. Maddesi gereğince; ayrılık süresi 1 yıldan başlayarak 3 yıla kadar bir süre belirlenir. Ayrılık kararının kesinleşme tarihi, başlama süresini gösterir. Bu kapsamda hâkim, en az bir yıl, en fazla üç yıl süreyi vicdani kanaatine göre belirleyerek evliliği tatil edecektir. Hâkim tarafından belirlenecek bu süre,   sürenin dolması ile birlikte kendiliğinden ortadan kalkmaktadır. Hükmedilen ayrılık süresi uzatılamayacağı gibi, ikinci bir ayrılık süresi de verilemez. 

Ayrılık kararının sona ermesine rağmen ortak hayat kurulamamışsa eşlerden her biri kusurlu olup olmadığına bakılmaksızın boşanma davası açabilir. Açılacak bu boşanma davasında boşanmanın sonuçlarına karar verilirken, ayrılığa konu olan olaylar ve ayrılık süresinde ortaya çıkan durumlar göz önünde tutulur. Ayrılık kararı verilmesi durumunda ortak yaşam tatil edildiği için, taraflardan birisinin ayrılık kararı içerisinde müşterek konuttan ayrılması terk anlamına gelmeyecektir. 

Ayrılık Davasında Nafaka, Velayet ve Tazminat Durumu 

Ayrılık davası açılınca hâkim, davanın devamı süresince gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri re’sen alır. 

Dava sonunda ayrılık kararı verilmesi durumunda hâkim, tarafların var ise müşterek çocuklarının velayetinin kime ait olacağı ve ayrılık süresi içerisinde velayet kendisine verilmeyen eşin, müşterek çocuklar ile ne şekilde ilişki kuracağını düzenler. Yine ayrılık kararı verilmesi durumunda hâkim, tarafların ekonomik durumu, müşterek çocukların ihtiyaçları ve sosyo-ekonomik hayat standartlarını göz önüne alarak uygun şekilde nafakaya hükmedecektir. Boşanma anlamına gelmeyen bu dava türünde tazminat düzenlemesi mevcut değildir. Fakat ayrılık süresince ekonomik anlamda maddi zorluk çekecek taraf olacaksa bu tarafa nafaka hükmedilir. 

Bunun yanı sıra müşterek çocuklara ödenmesi gereken iştirak nafakası da haklar arasında yer almaktadır. Ayrılık kararında verilen geçici velayeti alan eş tarafından çocuklara iştirak nafakası talep edilebilir. İştirak nafakası, boşanma kararının kesinleşmesi sonucu alınan nafakadır. Ayrılık kararında ise iştirak nafakası bulunmamaktadır. Bu nedenle tedbir nafakası miktarı belirlenirken müşterek çocukların yaşı ve sayısı dikkate alınmaktadır. Nafaka miktarı ve süresi ayrılık kararında yer almaktadır. Nafakanın bitimi ise ayrılık kararı süresinin bitmesi hâlinde sona ermektedir. Ayrılık kararında çocukların üstün yararı korunmaya devam eder. Öncelikle çocuklar için hangi koşullar daha iyi ise velayetin o koşullarda yaşayan ebeveyne verilmesi kararlaştırılır. Velayeti alan eşe ise nafaka ödenmesi istenir. 

Ayrılık Kararı ile Boşanma Kararının Farkları Nelerdir? 

Ayrılık kararı ile boşanma kararının hukuki sonuçları tamamen farklıdır. Boşanma kararı sonrasında eşler arasındaki evlilik birliği sona erer. Buna rağmen ayrılık kararı sonrasında eşler arasındaki evlilik birliği, belirli bir süre için tatil edilmiş olur. Bu sebeple boşanma kararı sonrasında eşler, birbirlerine mirasçı olamazken, ayrılık davalarında eşlerin birbirlerine mirasçılıkları devam edecektir. Yine boşanma kararı sonrasında eşlerin birbirlerine sadakat borcu kalmaz. Ayrılık kararı verilmesi durumunda ise eşlerin sadakat borçları devam etmektedir. Benzer şekilde boşanma kararı sonrasında kadın kendi soyadını taşıyacak olmasına rağmen; ayrılık kararı sonrasında kadın kocasının soyadını taşımaya devam edecektir. Daha önce de belirttiğimiz gibi ayrılık davasındaki amaç, evlilik birliğinin yeniden kurulması için taraflara imkan sağlanmasıdır. Eşlerin tüm birlikteliklerini ve ortak hayatlarını bir anda boşanarak yıkmamaları için tercih edilen bu yol sayesinde; tarafların evliliklerinin üzerine daha sağlıklı ve mantıklı bir şekilde düşünmeleri amaçlanır. 

Ayrılık Davası ile İlgili Yargıtay Kararları 

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2011/3-635, K. 2011/688, T. 23.11.2011:  ”Ayrılık durumunda evlilik birliği hukuken devam ettiğine göre, eşler birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıkları ile katkıda bulunmak durumundadır. Özellikle ayrı yaşam hakkını kazanan kadın için tedbir nafakası verilmesinin yıllardır kabul gördüğü; ayrı yaşayan eşin ekonomik durumu iyi olsa dahi az veya çok katkıda bulunulacağı; kadının gelir durumunun ancak takdir edilecek nafaka miktarına etkili olabileceği görüşü benimsenerek, sonuçta davacı kadın yararına tedbir nafakasına hükmedilmesi gerekir…” 

 Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 2012/16486 E, 2013/2713 K, 31.01.2013 T.  “ Dava ayrılığa ilişkin ise boşanmaya karar verilemez. Böyle bir talep halinde de ayrılık kararı verilebilmesi için “ortak hayatın yeniden kurulması olasılığının mevcut olup olmadığına” bakılmaz, boşanma sebebinin ispatlanmış olması yeterlidir.” 

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, 2012/16486 E, 2013/2713 K, 31.01.2013 T.  “ Dava ayrılığa ilişkin ise boşanmaya karar verilemez. Böyle bir talep halinde de ayrılık kararı verilebilmesi için “ortak hayatın yeniden kurulması olasılığının mevcut olup olmadığına” bakılmaz, boşanma sebebinin ispatlanmış olması yeterlidir.” 

Benzer ilginizi çekebilecek yazılarımız;

İzmir Boşanma Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

El Yazılı Vasiyetname

El Yazılı Vasiyetname – İzmir Avukat

Vasiyetname, kişinin ölümünden sonra malvarlığının ne şekilde tasfiye edileceği ve mirasının ne şekilde paylaştırılacağı yönünde sözlü veya yazılı olarak beyanda bulunulan bir çeşit ölüme bağlı tasarruftur. Yalnızca kanuna ve usule uygun olarak düzenlenen bir vasiyetname, murisin iradesine uygun şekilde sonuç doğurur. Ayrıca kişinin vasiyetname ile çocuğunu tanıması veya vakıf kurması ya da mevcut bir vakfa bağışta bulunması gibi hususlar da mümkündür. 

El yazısı ile vasiyetname Türk Medeni Kanunun 538. maddesinde düzenlenmiştir. Miras bırakan kişinin tamamını el yazısı ile oluşturduğu tek taraflı gerçekleşen ve ölüme bağlı olarak sonuç doğuran saklı paylar dışındaki mirasın paylaşımına yönelik düzenlenebilen vasiyetname türüdür. 

Vasiyetname resmi, el yazılı, sözlü olmak üzere üç şekilde yapılabilir. Vasiyetnamenin bir türü olan el yazısı vasiyetname, üç tür arasında yapılması en kolay ve masrafsız vasiyetname olduğundan tercih edilmektedir. El yazılı vasiyetname hiçbir resmi memurun katılmasına gerek olmaksızın vasiyetçi tarafından tek başına düzenlenebilmektedir. Vasiyetçi vasiyetname yaparken aşağıda sıralanan şartlara uymak zorundadır: 

Şartları: 

1. Bütün vasiyetname başından sonuna kadar el yazısı ile yazılmış olmalıdır.  

Herhangi bir makine ile el yazılı vasiyetname yazılamaz. Buradaki amaç kişinin el yazısının ayırt edici olması ve vasiyetnamenin gerçekten o kişi tarafından hazırlanıp hazırlanmadığı, tasarrufların o kişi tarafından yapılıp yapılmadığının anlaşılabilmesidir 

2. Vasiyetçi yıl, ay, günü göstermek suretiyle vasiyetnamede tarihi de el yazısı ile yazmalıdır.  

Bu sayede vasiyetçinin vasiyetnameyi yaptığı tarihte vasiyetnamenin geçerlilik şartlarından olan ayırt etme gücüne sahip olup olmadığı tespit edilir. Bunun yanında birden fazla vasiyetname olması halinde hangi vasiyetnamenin önce hangisinin sonra yapıldığının ve hangi vasiyetnamenin geçerli olduğunun belirlenmesi sağlanmış olur. 

3. Vasiyetçi vasiyetnameye el yazısı ile imzasını atmalıdır. 

Mühür veya herhangi bir alet vasıtası ile imza, parmak basma ve benzeri şekilde imza şartının sağlanmış olması mümkün değildir. Bu tür vasiyetnamelerde imza şekil şartı olup, mühür ve benzeri kullanımlar imza şartının geçerliliğini ortadan kaldırmaz. Üçüncü kişiler tarafından yapılan eklemeler sonuç doğurmaz ve miras bırakanın düzenlemeleri geçerliliğini korur. İmza vasiyetnamenin en sonuna, son satırın altına atılmalıdır. 

4. El yazısı ile hazırlanmış vasiyetname notere, sulh hakimine veya yetkili memura bırakılabilir. 

Bu husus zorunlu değildir ve vasiyetnamenin geçerliliğini etkilememektedir. Vasiyetçi vasiyetnamesini kendi de saklayabilir. 

Bütün bu şartları sağlayan vasiyetname vasiyetçinin ölümünden sonra hüküm ve sonuçlarını doğuracaktır. Yani, vasiyetçinin vasiyetnamesi ile mal bıraktığı kişiler vasiyetçi hayattayken bu mallara yönelik herhangi bir talepte bulunamaz. Vasiyetçi de hayattayken istediği zaman yeni bir vasiyetname yapıp önceki vasiyetnamesinden dönerek bu kişilere mal bırakmaktan vazgeçebilir. İlk vasiyetnamede mal bırakılmış olan kişiler yeni bir vasiyetname ile önceki vasiyetnameden dönülmesine müdahale edemez. 

El yazılı vasiyetname üç vasiyetname arasında en kolay vasiyetname türü olsa da Türk Medeni Kanunu’nda el yazılı vasiyetname düzenlenmesinde uyulması aranan şartlar göründüğü kadar basit değildir ve bir şartın gerçekleştirilmesindeki en ufak hata  vasiyetnamenin iptal edilmesi sonucunu doğurabilmektedir. Vasiyetnameler, çok ciddi şekil şartlarına tabiidir. Dolayısıyla her ne kadar makalemizde kanun ve uygulamaya ilişkin detaylı bilgi veriyor olsak da mutlaka bir miras avukatı vasıtasıyla profesyonel hukuki destek almanızı tavsiye ediyoruz. 

Miras Hukukuna İlişkin İlginizi Çekebilecek Diğer Çalışmalarımız;

İzmir Miras Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Kiralanan Taşınmazda Tadilat

Kiralanan Taşınmazda Tadilat

Kiralanan Taşınmazda Tadilat – İzmir Avukat

Borçlar Kanuna göre; “Kira sözleşmesi, kiraya verenin bir şeyin kullanılmasını veya kullanmayla birlikte ondan yararlanılmasını kiracıya bırakmayı, kiracının da buna karşılık kararlaştırılan kira bedelini ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.” Doğal olarak iki tarafın yapmış olduğu bu sözleşmede her iki tarafın da birbirlerine karşı bir takım ödev ve yükümlülükleri vardır. 

Türk Borçlar Kanunu kiraya verenin kiralanan taşınmazda tadilat ve yapacağı değişikliklerde bu yetkisiyle birlikte, sınırlı olarak da olsa kiracıya bu hakkı tanımıştır. Yenilik; yapılan faaliyet neticesinde eskiye oranla daha iyi ve nitelikli hale getirmektir. Bu tanımdan yapılan faaliyetin nitelikle bağlantılı olduğu görünmektedir.  Örnek olarak ; pencerelerin, ısıtma cihazının daha iyi olanla değiştirilmesi olabilir.  

A- Ev Sahibinin Değişiklik Yapması 

1)Yapılacak Değişiklik Kira Sözleşmesinin Feshini Gerektirmemeli 

 Kanunumuzda yer alan “kira sözleşmesinin feshini gerektirmeyen” kısmının “kira ilişkisi feshedilmemişse” şeklinde okunması gerektiği savunulmaktadır. 

 Örneğin TBK. 350 b.2’de yer alan yeniden inşa esaslı onarımlar böyledir. Eğer kiralanan taşınmazda tadilat ve yapılacak değişiklikler kira sözleşmesini sona erdirecek nitelikte ise kiraya veren sözleşme süresi bitmeden bu değişiklik ve yenilikleri yapamaz. 

2) Kiracının Katlanabileceği Şekilde Olmalı 

Kiraya verinin yapacağı yenilik ve değişikliklerin, kiracı tarafından katlanabilir nitelikte olması gerekmektedir. Kiraya verence yapılan yenilik ve değişikliklerin kiracı tarafından katlanılıp katlanılamayacağının değerlendirmesinin objektif ölçülere göre yapılması gerektiği savunulmaktadır. Yani burada bakılacak olan husus kiracının bu yenilik ve değişiklikler karşısındaki durumudur. Bu durum incelenirken, girişilen faaliyetin süresi, kiracının düşeceği durum, etkileme alanı ve göreceği ekonomik karşılık gibi hususlara bakılması gerekmektedir. Bunun gibi kriterler incelendikten sonra ise sonuç olarak kiracının kullanım hakkı olağanüstü sınırlanmakta ise kiracının katlanabilirlik durumu gerçekleşmemiş demektir. 

3. Dürüstlük Kuralına Uygun Olmalı 

Kanunda yer alan “Kiracının menfaatlerinin gözetmekle yükümlü olunması” kısmı TMK. 2 de yer alan dürüstlük kuralının somutlaşmış hali olarak ele alınmaktadır. Yani kiraya veren kiralanan taşınmazda tadilat ve yapacağı değişikliklerde dürüstlük kuralı gereği olarak kiracının menfaatlerini gözetecektir. Örneğin uygulamada kira ilişkisinin sonlandırmak için ev sahiplerinin, kiralanan taşınmazdaki kombiyi kendisi kullanacağı için alarak yerine eski veya sorunlu bir kombi cihazı koyduğu görülmektedir. Bu gibi uygulamalar, dürüstlük kuralına aykırı olacağı gibi kiracının da katlanmasını imkansız hale getirmektedir. 

B-Oluşan Zararın Tazmini 

Kiralık bir işyerinde bu kiralanan taşınmazda tadilat ve yapacağı değişiklikler sırasında gelirde bir azalma olmuşsa bu miktarda zarar kapsamında istenebilecektir. Ayrıca, yapılan yenilik ve değişiklikler sonradan ortaya çıktığından kiralananda değer artışı olsa da aksi asıl sözleşmede belirtilmedikçe kiracıdan ek bir bedel istenemez. 

C-Kiracının Rızası 

Kiraya verenin vereceği rıza, yenilik ve değişiklik çalışmalarından önce verilebileceği gibi, çalışmalar sırasında ve çalışmalar bittikten sonra da verilebilir. Yazılı şekil şartı, taraflara da ispat kolaylığı sağlamaktadır. Kira sözleşmesi herhangi bir şekle tabi olmadığı halde, kiralananda değişiklik ve yenilik yapılması yazılı şekle tabidir. Bu durumda, kira sözleşmesi sözlü yapılmış bile olsa, kiralananda tadilat,  yenilik ve değişiklik yapılması için yazılı şekil şartı aranmaktadır. Kiraya veren onay verip vermeme hususunda serbest olduğundan, yenilik ve değişikliğin kapsamını da kendisi belirler. Yenilik ve değişiklik için verilen onayın kapsamının kiracı tarafından aşılmaması gerekir. Dolayısıyla kiraya veren, vermiş olduğu onayı belirli şartlara bağlayabilir. Kiracı, kiraya verenin bu şartlarına uymak zorundadır. 

D- Kiracının Değişiklik Yapma Hakkı 

Kiracı, kiraya verenin rızası dışında yenilik ve değişiklikler yapması halinde masrafları kendisine ait olmak üzere, kiralananı sözleşmeye uygun şekilde eski durumuna getirmek zorundadır. Kiraya veren fesih hakkından ayrı olarak, kiraya veren rıza dışı yapılan yenilik ve değişikliklere nedeniyle genel hükümlere göre tazminat isteyebilir. 

Kiraya verenin onayı ve kabulü için, adi yazılı sekil şartının yerine getirilmesi yeterlidir. Kiracı, yalnızca kiraya verenin yazılı rızasıyla kiralananda yenilik ve değişiklik yapabilir. Bu hüküm emredici olup yazılı sekil şartı bir geçerlilik şartı olmaktadır. 

E- Rıza Dışı Yapılan Değişiklik Sonrası Değer Artışı 

 Rıza dışı yapılan yenilik ve değişiklik nedeniyle kiralanan eşyada bir değer artısı meydana gelmişse, kiracı bundan dolayı herhangi bir hak talep edemez. Buna karşılık yapılan yenilik ve değişiklik nedeniyle, kiralananda bir değer azalması meydan gelmişse, kiracı bunu tazmin etmek zorundadır. Buna karşılık, yenilik ve değişikliklere rıza gösteren kiraya veren, aksi yazılı olarak kararlaştırılmadıkça kiralananın eski durumuyla geri verilmesini isteyemez. Bu, kiracıyı kiralananı hangi durumda teslim almışsa o durumda teslim etme yükümlülüğünden kurtarır. Ancak taraflar, aralarında yazılı olarak anlaşmak şartıyla kiracının kiralananda ortaya çıkan değer artısını isteyebileceğini kararlaştırabilirler. Bunun yanında kiracı, kiralananda yaptığı yenilik ve değişiklikleri bunlar kiralananın bütünleyici parçası haline gelmemiş olması koşuluyla söküp alma hakkını haizdir. 

Kira ve Taşınmaz Hukukuna İlişkin Diğer Yazılarımız İçin;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Resmi Vasiyetname

Resmi Vasiyetname – İzmir Avukat

Vasiyetname yapabilmek için öncelikle on beş yaşını doldurmuş olmak ve ayrıt etme gücüne sahip olmak gerekir (MK.m.502). Vasiyetname yapılırken miras bırakanın uyması gereken şekil kuralları ile bazı sınırlamalar bulunmaktadır. Miras bırakan terekenin üzerinde sınırsız tasarruf hakkına sahip değildir. Miras bırakanın ölüme bağlı tasarruf hakkı, yani vasiyetname düzenleme hakkı, “saklı paylı mirasçıların saklı paylarını” ihlal etmemelidir. Miras bırakan, ancak bu saklı paylara dokunmayacak şekilde tasarrufta bulunabilir. 

Vasiyetname, kişinin ölümünden sonra malvarlığının ne şekilde tasfiye edileceği ve mirasının ne şekilde paylaştırılacağı yönünde sözlü veya yazılı olarak beyanda bulunulan bir çeşit ölüme bağlı tasarruftur. Yalnızca kanuna ve usule uygun olarak düzenlenen bir vasiyetname, murisin iradesine uygun şekilde sonuç doğurur. Ayrıca kişinin vasiyetname ile çocuğunu tanıması veya vakıf kurması ya da mevcut bir vakfa bağışta bulunması gibi hususlar da mümkündür. 

Vasiyetname resmi, el yazılı, sözlü olmak üzere üç şekilde yapılabilir.  Resmi vasiyetname, resmi memur tarafından iki tanığın katılmasıyla düzenlenir. Vasiyetnameyi düzenleyecek resmi memur; Sulh hakimi, noter veya kanunda kendisine yetki verilmiş diğer bir görevli olabilir. Ancak kanunda sayılan bazı kişiler vasiyetnamenin hazırlanmasında resmi görevli memur veya tanık olarak bulunamazlar. Bunlar; fiil ehliyeti bulunmayanlar, kamu hizmetinden yasaklılar, okur-yazar olmayanlar, miras bırakanın eşi, alt ve üst soy kan hısımları, kardeşleri, bunların eşleridir (MK. m. 536). 

Bunlardan birinin resmi memur veya tanık olarak katıldığı resmi vasiyetname şekil yönünden sakat olur ve iptali istenebilir. Ayrıca resmi vasiyetname ile; vasiyetname düzenlenmesine katılan resmi memur veya tanıklar, bunların alt soy-üst soy hısımları, kardeşleri ve bu kişilerin eşlerine bir kazandırmada bulunulamaz (MK. m.536/ll). Bu kişilere resmi vasiyetname yolu ile kazandırmada bulunulması halinde, ölüme bağlı tasarrufun tamamı değil, sadece bu kısmın iptali gerekir (MK. m. 558). 

Türk Medeni Kanunu’nda iki türlü resmi vasiyetname şekli yer almaktadır:  Bunlar “okunarak ve imzalanarak yapılan” ve “okunmadan ve imzalanmadan yapılan” vasiyetnameler olarak ikiye ayrılır: 

1.Okunarak ve İmzalanarak –TMK 533,534 

Resmi vasiyetname ile ölüme bağlı tasarrufta bulunmak isteyen vasiyetçi öncelikle son arzularını resmi memura yazılı veya sözlü olarak bildirir. Resmi memur soracağı sorularla vasiyetnameyi vasiyetçinin iradesine uygun olacak şekilde anlaşılır hale getirir. Resmi memur tarafından hazırlanan vasiyetname incelenmesi için vasiyetçiye verilir, vasiyetçi iradesine uygun bulursa metni imzalar. Bu imza mutlaka vasiyetçinin el yazısı ile olmalıdır. Mühür kullanmak ve parmak basmak yeterli değildir; vasiyetnamenin iptali sebebidir. Vasiyetçinin imzasından sonra resmi memur tarihi de yazarak metni imzalar. Resmi memur da imzasını attıktan sonra vasiyetçi vasiyetnameyi okuduğunu ve metnin son arzularına uygun olduğunu resmi memur ve iki tanık önünde beyan eder. Son olarak tanıklar da vasiyetçinin, resmi vasiyetname metnini kendilerinin önünde okumuş olduğunu ve vasiyetnamenin son arzularına uygun olduğunu beyan ettiğini, vasiyetçiyi tasarrufa ehil gördüklerini açıklayıp şerh verdikten sonra vasiyetnameyi imzalarlar. Böylece bu birinci türdeki resmi vasiyetname geçerli bir şekilde düzenlenmiş olur. 

2.Okunmadan İmzalanmadan – TMK 535 

Okuma yazma bilmeyenler ve hastalık veya körlük gibi sebeplerle okuma yazma iktidarından yoksun olanlar, vasiyetnameyi okuyup imzalayamayacaklarından bu ikinci tür resmi vasiyetnameyi yapabilirler. İkinci tür resmi vasiyetnamenin birinci tür resmi vasiyetnameden farkı resmi memur ve tanıkların vasiyetnamenin düzenlenmesinde daha çok rol oynamalarıdır. Yine birinci tür resmi vasiyetnameye benzer şekilde vasiyetçi son arzularını resmi memura bildirir. Resmi memur vasiyetnameyi hazırlar. Fakat birinci türden farklı olarak vasiyetçi okuma yazma bilmediğinden bu defa vasiyetname bizzat resmi memur tarafından iki tanık önünde vasiyetçiye okunur. Daha sonra vasiyetçi okunan vasiyetnamenin iradesine uygun olduğunu iki tanık önünde resmi memura beyan eder. Akabinde resmi memur vasiyetnameye tarihi yazıp vasiyetnameyi imzalar. Bundan sonra vasiyetçinin vasiyetnameyi imzalaması gerekmez. Zaten okuma yazma bilmediğinden imza atması da vasiyetçiden beklenmez. Son aşamada tanıklar, vasiyetçinin vasiyet ehliyetine sahip olduğunu, vasiyetname metninin kendi önlerinde resmi memurlar tarafından vasiyetçiye okunduğunu, okunan metnin vasiyetçinin son arzularına uygun olduğunu şerh verirler ve vasiyetnameyi imzalarlar. 

İşte miras bırakanın ölümünden sonra mallarının, gerçekten son arzularına uygun şekilde mirasçılara geçmesini sağlamasının en güvenceli yolu yukarıda açıklanmış olan iki tür resmi vasiyetnameden birini kanunda belirtilen koşullara uygun olarak yapmaktır. Vasiyetnameler, çok ciddi şekil şartlarına tabiidir. Dolayısıyla her ne kadar makalemizde kanun ve uygulamaya ilişkin detaylı bilgi veriyor olsak da mutlaka bir miras avukatı vasıtasıyla profesyonel hukuki destek almanızı tavsiye ediyoruz. 

Miras Hukukuna İlişkin İlginizi Çekebilecek Diğer Çalışmalarımız;

İzmir Miras Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Vasiyetten Dönme

Vasiyetten Dönme

Vasiyetten Dönme – İzmir Avukat

Vasiyet Nedir?  

Vasiyet: bir kimsenin, kendisinin ölümünden sonra yapılmasını istediği ve yerine getirilmesi gereken şey ya da şeyler olarak tanımlanmaktadır. Vasiyet yapan kişinin yapmış olduğu vasiyetinden vazgeçmesi ise kanunlarımızda vasiyetten dönme olarak tanımlanmaktadır. Vasiyetçi her zaman vasiyetinden dönebilir. Vasiyetnamede, dönülemeyeceği açıkça yazılı olsa da bu madde hükümsüzdür.  

Vasiyetten Dönme Şekilleri :  

Kanunumuzda, miras bırakanın yaptığı vasiyetten çeşitli surette dönebileceği açıkça öngörülmüştür. Bunlar yeni vasiyetname ile dönme, yok etme ile sonraki tasarruflarla dönmedir. 

1. Yeni Vasiyetname ile 

TMK m. 542 : “Miras bırakan, vasiyetname için kanunda öngörülen şekillerden birine uymak suretiyle yeni bir vasiyetname yaparak önceki vasiyetnameden her zaman dönebilir. Vasiyetnamenin tamamından veya bir kısmından dönülebilir.” 

Vasiyet için yasada öngörülen şekillerden herhangi birisi seçilerek vasiyetten dönülmesi mümkündür. Örneğin resmi vasiyetten, el yazısı ile düzenlenmiş vasiyetle dönülebileceği gibi, el yazısı ile yapılmış vasiyetten de resmi vasiyet şekliyle dönülebilir. Yoksa resmi vasiyetten ancak resmi vasiyetle ya da el yazılı vasiyetten ancak el yazılı vasiyetle dönülecek diye bir kural ve zorunluluk yoktur. 

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 15.11.1982-/8099/8586 s. Kararına göre; “Vasiyetçi, vasiyet için kanunda öngörülen şekillerden biriyle vasiyetnameden her zaman dönebilir. (MK.m.489) Öyleyse bir kimse resmi vasiyetnameden, dilerse el yazısı ile ya da şifahi vasiyet yoluyla dönebileceği gibi, el yazısı ile vasiyetnameden ise resmi vasiyetle dönebilir. Bu hususta takdir hakkı vasiyetçiye aittir.’’ 

2.Yok Etme ile 

TMK m.543: “Miras bırakan, yok etmek suretiyle de vasiyetnameden dönebilir. Kaza sonucunda veya üçüncü kişinin kusuruyla yok olan ve içeriğinin aynen ve tamamen belirlenmesine olanak bulunmayan vasiyet hükümsüz kalır. Tazminat isteme hakkı saklıdır.“ 

Vasiyet, miras bırakanın iradesiyle yok edilmemekte, ancak kaza veya üçüncü kişinin kusuru sonucu yok edilmektedir. Örneğin üçüncü bir kişinin kast ve taksirli davranışı ile yok olabilir. Bu gibi durumlarda vasiyetnamenin içeriğini tespit olanağı araştırılmalıdır. Çünkü murisin son arzularını yerine getirmek gayesi esastır. İçerik tespit olanağı araştırılmadan vasiyetnamenin hükümsüzlüğü kabul edilemez. Yasal düzenleme de (TMK m.543/2) bu husus açıkça öngörülmüştür. Bu nedenle kaza sonucunda veya üçüncü kişinin kusuruyla yok olan ve içeriğinin aynen veya tamamen belirlenmesine imkân bulunmayan vasiyetname hükümsüz kalır. Vasiyetnamenin içinde yazılı olanlar ve biçim yönü, her çeşit delille ispatlanabilir. 

Bazı hallerde ise miras bırakan yanlışlıkla vasiyetnameyi yok edebilir veya okunamaz hale getirebilir. Bu durumda vasiyetnameyi düzenleme iradesini göstermiş miras bırakanın vasiyetnamesinden dönmek istemediği açıktır. Dolayısıyla bırakmış olduğu vasiyetnamenin geçerlidir. Bilindiği üzere resmi vasiyetnameden dönmek için miras bırakanın elindeki nüshayı yok etmesi yeterli değildir. Çünkü resmi makamlar nezdinde bırakmış olduğu vasiyetnamenin onaylı sureti bulunmaktadır. Kişinin ölümü halinde bu vasiyetnamenin metni önem arz edecektir. Dolayısıyla resmi şekilde düzenlenen vasiyetnameden yok etme yolu ile dönmek mümkün olmayacaktır. Miras bırakan, önceki vasiyetnamesinden feragat ettiğine dair dilekçesini, resmi vasiyetnamesinin saklı tutulduğu makama sunmalıdır. 

El yazılı olarak düzenlenen vasiyetnamede ise, vasiyetnamenin belirli bir kısmının miras bırakan tarafından yırtılması veya bir kısmının üzerinin çizilerek paraflanması ile vasiyetnamenin ilgili kısmından dönülebilir. Sözlü vasiyetname istisnai olarak düzenlendiğinden ve düzenlenmesi sonrasında miras bırakanın ölmesini yahut yeni bir vasiyetname düzenleyemeyecek halde olmasını gerektirdiğinden sözlü vasiyetnameden de yok etme yolu ile dönülmesi mümkün değildir. Dolayısıyla yok etme yolu ile vasiyetnameden dönülmesi usulü yalnızca el yazılı vasiyetname bakımından mümkündür. 

3.Sonraki Tasarruflar / Zımnen : 

TMK m.544- “Miras bırakan, önceki vasiyetnamesini ortadan kaldırmaksızın yeni bir vasiyetname yaparsa, kuşkuya yer bırakmayacak surette önceki vasiyetnameyi tamamlamadıkça, sonraki vasiyetname onun yerini alır. Belirli mal bırakma vasiyetnamede aksi belirtilmedikçe, miras bırakanın sonradan o mal üzerinde bu vasiyetle bağdaşmayan başka bir tasarrufta bulunmasıyla ortadan kalkar.” 

Örneğin vasiyetnameye konu taşınmazın sonradan miras bırakan tarafından bir başkasına satılmış olması işlemi örtülü dönmedir. 

4.Farklı Tarihli Vasiyetnamelerin Birbiriyle Bağdaşmaması 

Miras bırakanın farklı tarihleri vasiyetnameleri çıkabilir. Bu durumda vasiyetname içeriklerine bakmak gerekir. Zıt içerikli vasiyetlerden sonraki tarihlisi geçerlidir. Örneğin miras bırakan evini oğluna vasiyet etmişse daha sonra aynı evi kızına vasiyet etmişse, iki vasiyet arasında tezat vardır ve sonraki vasiyetle ilkinden tamamen dönüldüğü sonucuna ulaşılır. Çünkü yeni yapılan vasiyetname kuşkuya yer bırakmayacak suretle önceki vasiyeti tamamlamadıkça, sonraki vasiyet onun yerini alır. 

Miras Hukukuna İlişkin İlginizi Çekebilecek Diğer Çalışmalarımız;

İzmir Miras Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Mirasçılıktan Çıkarma

Mirasçılıktan Çıkarma – İzmir Avukat

Mirasçılıktan çıkarma, bazı koşullarda saklı paylı mirasçıları saklı paylarından da yoksun bırakma olarak tanımlanabilir. Mirasçılıktan çıkarılan saklı paylı mirasçılar mirastan pay alamaz. Saklı pay kavramı için buraya tıklayarak detaylı yazımızı inceleyebilirsiniz.

Mirastan çıkarma uygulaması yalnız saklı paylı mirasçılar için uygulama alanı bulur. Bu durum miras bırakanın saklı payı olmayan yasal ya da iradi mirasçıları kendi iradesi ile mirastan mahrum bırakma imkânının olmasından kaynaklanır.  Ancak şu hususa dikkat çekilmelidir ki, miras sözleşmesi ile mirasçı atanan kişilerin durumu da saklı paylı mirasçılara benzer. Şöyle ki, miras bırakan miras sözleşmesinden tek taraflı olarak dönemez. Bu halde mirasçılıktan çıkarmak için gerekli şartlar mevcutsa miras bırakan ölüme bağlı tasarruf olan vasiyet ile tek taraflı olarak miras sözleşmesinden dönerek kişiyi mirasçılıktan çıkarabilir.

Mirasçılıktan çıkarma sıkı şartlara bağlanmıştır. Kural olarak miras bırakan saklı paylı mirasçılar olan eş ve alt soyun saklı payları üzerinde tasarrufta bulunamaz. Başka bir ifadeyle, mirastan çıkarma şartları mevcut değilse miras bırakan istemese de saklı paylı mirasçılar saklı paylarını alır. Miras bırakan saklı paylar haricinde kalan kısım üzerinde istediği gibi tasarrufta bulunabilir.

Medeni Kanun’un Mirasçılıktan Çıkarma İle İlgili Hükümlerini İncelersek:

I. Sebepleri

Madde 510- Aşağıdaki durumlarda miras bırakan, ölüme bağlı bir tasarrufla saklı paylı mirasçısını mirasçılıktan çıkarabilir:

1. Mirasçı, miras bırakana veya miras bırakanın yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse,

2. Mirasçı, miras bırakana veya miras bırakanın ailesi üyelerine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemişse.

II. Hükümleri

Madde 511- Mirasçılıktan çıkarılan kimse, mirastan pay alamayacağı gibi; tenkis davası da açamaz.

Miras bırakan başka türlü tasarrufta bulunmuş olmadıkça, mirasçılıktan çıkarılan kimsenin miras payı, o kimse miras bırakandan önce ölmüş gibi, mirasçılıktan çıkarılanın varsa altsoyuna, yoksa miras bırakanın yasal mirasçılarına kalır.

Mirasçılıktan çıkarılan kimsenin altsoyu, o kimse miras bırakandan önce ölmüş gibi saklı payını isteyebilir.

III. İspat yükü

Madde 512- Mirasçılıktan çıkarma, miras bırakan ancak buna ilişkin tasarrufunda çıkarma sebebini belirtmişse geçerlidir.

Mirasçılıktan çıkarılan kimse itiraz ederse, belirtilen sebebin varlığını ispat, çıkarmadan yararlanan mirasçıya veya vasiyet alacaklısına düşer.

Sebebin varlığı ispat edilememiş veya çıkarma sebebi tasarrufta belirtilmemişse tasarruf, mirasçının saklı payı dışında yerine getirilir; ancak, miras bırakan bu tasarrufu çıkarma sebebi hakkında düştüğü açık bir yanılma yüzünden yapmışsa, çıkarma geçersiz olur.

IV. Borç ödemeden aciz sebebiyle mirasçılıktan çıkarma

Madde 513- Miras bırakan, hakkında borç ödemeden aciz belgesi bulunan altsoyunu, saklı payının yarısı için mirasçılıktan çıkarabilir. Ancak, bu yarıyı mirasçılıktan çıkarılanın doğmuş ve doğacak çocuklarına özgülemesi şarttır.

Miras açıldığı zaman borç ödemeden aciz belgesinin hükmü kalmamışsa veya belgenin kapsadığı borç tutarı mirasçılıktan çıkarılanın miras payının yarısını aşmıyorsa, mirasçılıktan çıkarılanın istemi üzerine çıkarma iptal olunur.

Mirasçılıktan Çıkarmanın Hukuki Sonuçları :

Mirasçılıktan çıkarma ölüme bağlı bir tasarrufla gerçekleştirilebilir. Ölüme bağlı tasarruf, vasiyetname olabileceği gibi miras sözleşmesi de olabilir; ancak çoğunlukla karşımıza vasiyetname çıkmaktadır. Miras bırakan tercih ettiği ölüme bağlı tasarrufu yaparken, saklı pay mirasçısını hangi sebeple mirasçılıktan çıkardığını açıkça belirtmelidir. Bu sebep açık olmalı, somut olaylara ve delillere dayanmalıdır.

  1. Mirasçılıktan çıkarılan kimse mirasa ilişkin haklarını kaybetmektedir. Türk Medeni Kanunu’nun 511. maddesi bunu, “mirastan çıkarılan kimse mirastan pay alamadığı gibi tenkis davası da açamaz” şeklinde ifade etmiştir. Miras bırakan saklı paylı mirasçısını payının tamamı için ıskat edebileceği gibi mirasın bir kısmı üzerinde de yapabilmektedir.
  2. Mirasçılıktan çıkarılma sonucu miras hakkını kaybeden kimse miras bırakandan önce ölmüş gibi muamele görür. Miras bırakan başka türlü tasarrufta bulunmadıkça, mirastan çıkarılan kimsenin yasal payı, mirasçılıktan çıkarılan kimsenin altsoyu (çocuğu) varsa o kimselere şayet yoksa miras bırakanın yasal mirasçılarına kalmaktadır. Mirasçılıktan çıkarılan kimsenin altsoyu, o kimse miras bırakandan önce ölmüş gibi saklı payını isteyebilir.
  3. Miras bırakan mirasçısını mirasçılıktan çıkardıktan sonraki süreçte affetmiş olabilir; ancak af, kendiliğinden ölüme bağlı tasarrufu hükümsüz hale getirmez. Miras bırakan iradesini başka bir ölüme bağlı tasarrufla açıklarsa bu durum mirasçılıktan çıkarmayı hükümsüz hale getirir. Bu hususta farklı bir pencere olarak, miras bırakan mirasçılıktan çıkardığı kişiyi sağlığında affetmiş olmakla birlikte af iradesini ölüme bağlı tasarrufla açıklamamış; fakat aile bağlarını bu kişiyle yeniden kurmuşsa, bu kişinin TMK m.512/III uyarınca tenkis davası açma hakkının olduğu ve bu davayı açarak saklı payını alabileceği söylenebilir.
  4. Mirasçılıktan çıkarma tasarrufundan vazgeçen miras bırakan daha sonra aynı sebebe dayanarak mirasçıyı mirastan çıkaramaz.
  5. Türk Medeni Kanunun 513.maddesine göre, miras açıldığı zaman aciz vesikasının hükmü kalmamışsa yahut aciz vesikasının içerdiği borç mirasçının miras payının yarısını aşmıyorsa çıkarma tasarrufu iptal edilir.
  6. Mirastan ıskat edilen (mirasçılıktan çıkarılan) mirasçı, miras bırakanın hiçbir borcundan sorumlu olmaz. Mirasçı miras bırakanın mirası kaynaklı hiçbir hak ve menfaatten yararlanamayacağı gibi hiçbir borçtan da sorumlu değildir.

İlgili Yargıtay Kararları:

Yargıtay 14. Hukuk Dairesi, 2019/805 E., 2019/7396 K. sayılı kararı; “Mirastan çıkarmada miras bırakan; mirasçı, miras bırakana veya miras bırakanın yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse, miras bırakana veya miras bırakanın ailesi üyelerine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemişse ölüme bağlı bir tasarrufla saklı paylı mirasçısını mirasçılıktan çıkarabilir. Mirasçılıktan çıkarılan kimse, mirastan pay alamaz. Mirasçılıktan çıkarılan kimsenin miras payı, o kimse miras bırakandan önce ölmüş gibi, mirasçılıktan çıkarılanın varsa altsoyuna, yoksa miras bırakanın yasal mirasçılarına kalır. Mirasçılıktan çıkarılan kimsenin altsoyu, o kimse miras bırakandan önce ölmüş gibi saklı payını isteyebilir” şeklindedir.

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 2019/5571 E. , 2021/471 K. sayılı 26.01.2021 tarihli kararı: ‘’ … mirasçının, miras bırakana karşı mükellef olduğu ailevi görevlerini kusurlu davranışlarla yerine getirmemesi,  mirasçının miras bırakan ve aile üyelerine kötü davranması ve kötü sözler sarf etmesi, bayramlarda arayıp sormaması ve aile sırlarını ifşa etmesi gibi durumların ailevi görevlerin ağır bir şekilde ihlal edilmesi neticesinde değerlendirerek miras bırakanın bu sebeplerle mirasçılıktan çıkarma hakkı bulunduğu… ‘’

Miras Hukukuna İlişkin İlginizi Çekebilecek Diğer Çalışmalarımız;

İzmir Miras Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Evlatlıkların Miras Hakkı

Evlatlıkların Miras Hakkı

Evlatlıkların Miras Hakkı – İzmir Avukat

Evlatlık İlişkisi:

Kan bağına dayanan soybağı, adından da anlaşılacağı üzere, ana-baba ve çocuk arasındaki kan bağına dayanmaktadır. Ana yönünden soybağı, çocuğun doğumuyla birlikte kendiliğinden kurulmaktadır. Baba yönünden soybağı ise, evlilik birliği devam ederken veya evlilik birliğinin sona ermesinden itibaren üç yüz gün içinde doğan çocuklarda doğum ile kurulduğu gibi, babanın anayla sonradan evlenmesi, babanın yapmış olduğu tanıma ve babalık davasında hâkim kararı ile de kurulabilmektedir. Tabiî ki, bunun için ana-baba ve çocuk arasında kan bağı bulunması zorunludur. Evlât edinme ise, kan bağına dayanmayan yapay bir soybağı ilişkisidir. Bu ilişki, hukuki yolla kurulur.

Miras İlişkisi:

Doğrudan kanun koyucu tarafından miras hakkına sahip olan kişiler vardır. Bunlar şu  şekilde sıralanabilir. Kan hısımlığı bulunanlar, evlatlığı ve altsoyu, miras bırakan kişinin eşi, devlet. Görüldüğü üzere evlatlık olan kişi, kanun koyucu tarafından miras hakkına sahip kişilerden sayılmıştır.

Evlatlığın Miras Hakkı:

Evlatlık ve altsoyunun, miras bırakan yani evlat edinenin mirasından pay alabilmeleri için aşağıdaki koşulların gerçekleşmiş olması gerekir. Bunlar;

  1. Evlat edinenin ölmesi,
  2. Evlat edinenin ölümü anında, evlatlık ilişkisinin geçerli olması,
  3. Evlatlık ilişkisinin devam ediyor olmasıdır.

Evlat edinme işlemleri devam ederken, evlat edinmek isteyen kişi ölürse, işlem tamamlanmadığından geçerli bir evlatlık ilişkisi ölüm anında kurulmamış olacağından bu durumda evlatlık ve alt soyun mirasçılığı söz konusu olmaz. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararına göre evlatlık sözleşmesinin feshi ve evlatlık ilişkisinin kaldırılması hakkında açılan davanın görülmesi sırasında evlat edinen şahsın ölümü halinde yasal ve hukuki halefleri olan mirasçılar davayı takip ve sonuçlandırmak hakkına sahiptir.

Evlatlığın mirasçılık hakkı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 314 ve 500.maddelerinde düzenlenmiştir.

TMK m.314:“Ana ve babaya ait olan haklar ve yükümlülükler evlat edinene geçer. Evlatlık, evlat edinenin mirasçısı olur. Evlatlık küçük ise evlat edinenin soyadını alır. Evlat edinen isterse çocuğa yeni bir ad verebilir. Ergin olan evlatlık, evlat edinilme sırasında dilerse evlat edinenin soyadını alabilir.

Eşler tarafından birlikte evlat edinilen ve ayırt etme gücüne sahip olmayan küçüklerin nüfus kaydına ana ve baba adı olarak evlat edinen eşlerin adları yazılır.

Evlatlığın, miras ve başka haklarının zedelenmemesi, aile bağlarının devam etmesi için evlatlığın naklen geldiği aile kütüğü ile evlat edinenin aile kütüğü arasında her türlü bağ kurulur. Ayrıca evlatlıkla ilgili kesinleşmiş mahkeme kararı her iki nüfus kütüğüne işlenir.

Evlat edinme ile ilgili kayıtlar, belgeler ve bilgiler mahkeme kararı olmadıkça veya evlatlık istemedikçe hiçbir şekilde açıklanamaz.”

TMK m.500: ‘’ Evlâtlık ve altsoyu, evlât edinene kan hısımı gibi mirasçı olurlar. Evlâtlığın kendi ailesindeki mirasçılığı da devam eder. Evlât edinen ve hısımları, evlâtlığa mirasçı olmazlar.’’

Kanuni düzenlemeden yararlanılabilmesi için öncelikle evlatlık ilişkisinin hukuken  kurulmuş olması gerekir. Evlat edinme işleminden önce doğmuş olsun ister de evlat edinme sonrasında doğmuş olsun evlatlığın tüm alt soyu da evlat edinenin mirasçısı olarak kabul edilir. Evlatlığın gerçekleştiği anda evlatlık olarak alınan kişinin çocuklarının ya da çocuğunun reşit durumda olması dahi bu durumunda etki eden bir sebep olmaz ve mirasta hak sahibi olarak sayılırlar. Evlatlığın mirasçılığı ise sınırlı olup tek taraflıdır. Evlatlığın ölümü halinde yasal mirasçıları sadece onun alt soyu ve kan hısımları olarak kabul edilir.

Evlatlıkla İlgili Düzenlemeler:

  1. Evlatlığın mirasçılığı, aynı zamanda öz anne ve babasından da devam eder. Böylelikle hem evlat edinene hem de öz anne – babasına mirasçı olabilmektedir.
  2. Evlatlık yalnızca kendisini evlat edinen kişinin mirasçısı olabilir. Onun eşinin veyahut başka bir akrabasının mirasçısı olamaz. Bu onu diğer kan hısımlığına dayanan mirasçılıktan ayıran bir özelliktir.
  3. Evlatlığın, kendisini evlat edinenden önce vefat ettiğini varsayarsak da evlat edinen evlatlığın mirasçısı olamaz. Bu halde evlatlık tek taraflı mirasçılık getirir. Yani evlat edinen ve hısımları evlatlığa mirasçı olamayacaktır.

Evlatlık Mirasçılıktan Çıkarılabilir Mi?

Evlatlık olarak kabul edilen kişi ile kişinin öz çocuğu aynı miras hakkına sahiptir. Evlatlığın ya da mirasçısı olarak kabul edilen kişilerin mirastan yoksun bırakılabileceğine dair içeriğe Medenin Kanunun 510.maddesinde rastlamak mümkündür. Maddeye göre;

“Aşağıdaki durumlarda miras bırakan ölüme bağlı bir tasarrufla saklı paylı mirasçısını mirasçılıktan çıkarabilir.

  1. Mirasçı, miras bırakana veya miras bırakanın yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemiş ise;
  2. Mirasçı, miras bırakana veya miras bırakanın ailesi üyelerine karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemiş ise”

Yukarıda yer alan hükümler uyarınca evlatlık olarak alınan kişide öz olarak evlat kabul olan kan hısımlığı bulunan kişi de aynı ölçüde mirastan çıkarılma durumu ile karşılaşabilmektedir. Bu hükümler çerçevesinde evlatlık olan kişinin ağır suç unsuru olarak ifade edilen duruma eşlik etmesi gerekir.

İlgili Yargıtay Kararı: Yargıtay 14.Hukuk Dairesi de 2017/2282 Esas, 2021/892 Karar sayılı ve 15.02.2021 tarihli kararında “4721 Sayılı Türk Medeni Kanunun 314/2. maddesine göre evlatlık evlat edinene mirasçı olur. Aynı kanunun 500. maddesi hükmüne göre ise evlatlık ve alt soyu sadece evlat edinen yönünden kan hısımı gibi mirasçı olur. Evlat edinenin kendi miras bırakanlarından daha önce ölmesi halinde evlatlığın evlat edinenin miras bırakanlarına mirasçı olacağına ilişkin yasada bir hüküm bulunmamaktadır.” demektedir.

Miras Hukukuna İlişkin İlginizi Çekebilecek Diğer Çalışmalarımız;

İzmir Miras Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Hacze İştirak Nedir?

Hacze İştirak Nedir?

Hacze İştirak Nedir – İzmir Avukat

Borçluya ait bir malı önce haczeden alacaklının haczine, aynı borçlunun alacaklılarının da bu hacze katılmasıdır. Aynı mal için, birden fazla haciz konulması hâlinde hacze iştirak gündeme gelir. Hacze takipli iştirak olabileceği gibi, yasada belirtilen nedenlerin varlığı hâlinde hacze takipsiz iştirak de mümkündür.

Hacze iştirak, satılan malın bedeli icra veznesine girinceye kadar istenebilir. İcra Müdürü hacze iştirak talebinde bulunanın haciz isteme yetkisinin gelip gelmediğini inceler. Haciz isteme yetkisi gelmiş ise, İİK’nın 100. maddesindeki koşulların varlığı hâlinde talebi kabul eder. Haciz isteme hakkı, ödeme emrinin tebliğ tarihinden itibaren bir sene geçmekle düşer. Haciz talebi kanuni müddeti içinde yapılmaz veya geri alındıktan sonra bu müddet içinde yenilenmezse de dosya işlemden kaldırılır. Bu durumda sadece takip dosyası işlemden kaldırılır, takip düşmez. Yenileme talebi üzerine alacaklı aynı takip dosyası üzerinden yeniden haciz isteyebilir.

Hacze İştirak Usulü:

İcra İflas Kanunu Madde 100 – İlk haciz üzerine satılan malın tutarı vezneye girinceye kadar aynı derecede hacze iştirak edebilecek alacaklılar :

1- İlk haciz ilâmsız takibe müstenitse takip talebinden ve ilâma istinat ediyorsa dava ikamesinden mukaddem yapılmış bir takip üzerine alınan aciz vesikasına,

2- Yukarıki fıkrada yazılı tarihlerden önce açılmış bir dava üzerinden alınan ilama,

3- Aynı tarihlerden mukaddem tarihli resmî veya tarih ve imzası tasdikli bir senede,

4- Aynı tarihlerden mukaddem tarihli resmi dairelerin veya yetkili makamların yetkileri dahilinde ve usulüne göre verdikleri makbuz veya vesikaya istinat eden alacaklılardır. Bu suretle iştirak halinde icra dairesi müracaat üzerine aynı derecedeki alacaklıların bütün alacaklarına yetecek nisbette ilave suretile hacizler yapar. Bunların haricindeki alacaklılar ancak evvelki dereceden artacak bedeller için hacze iştirak edebilirler.

Dolayısıyla hacze iştirakin şartları şu şekilde özetlenebilir;

1.Hacze iştirak edecek alacaklı borçluya karşı bir takip başlatmış ve bu takibi kesinleştirmiş olmalıdır. Dolayısıyla alacaklı, haciz isteme yetkisine sahip olmalıdır.

2.Hacze iştirak edecek alacaklının alacağı ilk haciz ilamsız takibe dayanıyorsa, ilk haczin takip talebinden önce; ilk haciz ilamlı takibe dayanıyorsa ilamın verilmiş olduğu davanın açıldığı tarihten önce doğmuş olmalıdır.

3.Alacak kanunda sayılan belgelerden birine dayanmalıdır. Bu bağlamda alacak aşağıda sayılan belgelerden biriyle ispat edilmelidir.

4. İlk haciz ilamsız takipse takip talebinden ve ilamlı takipse dava tarihinden önce yapılmış bir takip üzerine alınan aciz vesikası, dava üzerine alınan ilam, dava tarihinden önceki tarihli resmi veya tarih ve imzası tasdikli bir senet, dava tarihinden önceki tarihli resmi dairelerin veya yetkili makamların yetkileri dahilinde ve usulüne göre verdikleri makbuz veya belge.

Hacze İştirakta İtiraz Usulü:

Hacze iştirak etmek isteyen alacaklı iştirak talebinde bulunduğunda icra dairesi, borçlu ve alacaklılara iştirak talebini bildirir. Zira bu durumdan aleyhine olacak şekilde borçlu ve alacaklı etkilenecektir. Borçlu veya alacaklılar; bu talebin kendilerine tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde itiraz etmezlerse hacze iştirak talebi kesinleşir. İtiraz ve dava prosedürü borçlunun eşinin evlilik ilişkisinden kaynaklı alacakları; velayet, vesayet altındaki küçüğün vasi veya veliden kaynaklanan alacakları bakımından geçerlidir. İtiraza ilişkin açılacak davaya basit yargılama usulüne göre bakılır.

Hacze İştirak İle İlgili Yargıtay Kararları

YARGITAY 23. HUKUK DAİRESİ E. 2015/6843 K. 2017/3309 T. 20.11.2017

Kamu alacağının hacze iştiraki açısından ilk haczin dayandığı alacağın niteliği ile ilgili bir ayrım yapılmadığından ilk haczin dayandığı alacak hangi sebepten doğarsa doğsun kamu alacağı için satıştan önce haciz konulmuşsa ilk hacze iştirak eder. Üçüncü kişiden sonra birden çok kamu alacaklısı tarafından haciz konulması halinde, haciz sahibi bütün kamu alacaklılarının ilk hacze iştirakinin kabulü gerekir.

YARGITAY 23. HUKUK DAİRESİ E. 2016/1096 K. 2017/977 T. 30.3.2017

Asıl ve birleşen davalar sıra cetveline şikayete ilişkindir. Mahkemece, dosya kapsamına göre, asıl dosyada şikayet olunana 44. sırada yer verildiği, adı geçen şikayetçinin kendisinden öncekilerin sırasına itiraz etmediği, şikayete konu sıra cetveli iptal edilse dahi bu şikayetçiye pay ayrılmayacağından, şikayetinde hukuki yararı bulunmadığı; birleşen dosyada şikayetçi icra dosyalarındaki tarihlerin hatalı olduğunu iddia etmiş ise de takip borçlularının sürelerden feragat etmesinin üçüncü kişilere tesir etmeyeceği, ödeme süresinin dolduğu gün itibariyle ihtiyati haczin kesin hacze dönüşeceği, alacağının dayanağı olan belgelerin de İİK’nın 100. maddesi anlamında hacze iştirak hakkı vermeyeceği; diğer birleşen dosyada şikayetçi vergi dairesinin şikayetinde haklı olduğu, 6183 Sayılı Yasa’nın 21. maddesine göre ilk hacze iştirak hakkı bulunduğu gerekçesiyle, asıl ve birleşen bir dosyadaki şikayetlerin reddine, diğer birleşen dosyadaki şikayetin kabulüyle sıra cetvelinin iptaline karar verilmesi usul ve yasaya uygundur.

YARGITAY 23. HUKUK DAİRESİ E. 2015/6450 K. 2016/4302 T. 3.10.2016

Dava, sıra cetveline şikayete ilişkindir. 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 69. maddesinde; “Her amme idaresi, diğer bir amme idaresi tarafından yapılan hacizlere, amme alacağı bu haciz tarihinden önce tahakkuk etmiş olmak şartiyle, haczedilen mallardan herhangi biri paraya çevrilinceye kadar iştirak edebilir. Hacze iştirak halinde, hacizli malın bedelinden ilk önce haczi yapan dairenin alacağı tahsil olunur. Artanı hacze iştirak tarihi sırası ile alacaklarına mahsup edilmek üzere, hacze iştirak eden dairelere ödenir.” hükmünü içermektedir. Somut olayda Karaman İcra Müdürlüğünün dosyasında düzenlenen sıra cetvelinde Karaman Vergi Dairesinin hacizleri şikayetçinin haczinden öncedir. Bu nedenle öncelikle ödenmesi gerekir. Sıra cetvelinin bu nedenle iptali gerekirken garameye tabi tutulması doğru görülmemiştir.

İlginizi çekebilecek benzer çalışmalarımız;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Apartman ve Site Yönetiminde Hukuki Danışmanlık

Site Yönetiminde Hukuki Danışmanlık

Site Yönetiminde Hukuki Danışmanlık – İzmir Avukat

Apartman yönetimi toplu yaşamın huzurla işleyişi için önem taşıyan meselelerden birisidir. Bu alanda çok fazla hukuki danışmanlık ve avukatlık hizmeti talep edilir zira olağan hayatın sağlıklı bir şekilde ilerlemesi önemlidir.  

Site-Apartman Yönetimi Nasıl Kurulur? 

Yönetim, apartman veya site sakinleri tarafından kendi içlerinde seçilebileceği gibi dışarıdan bir kişiyi veya bir şirketi seçmek suretiyle de oluşturulabilir. Yönetici atayabilmek”için sayı ve arsa payı çoğunluğu ile karar verilmesi gerekmektedir. Tek kişi yönetici atanabileceği gibi üç kişilik bir yönetim kurulu da atanabilir. Eğer söz konusu binada sekiz veya sekizin üstünde bağımsız bölüm mevcutsa yönetici atamak zorunlu hale gelir. Yönetici , yıllık olarak arsa payı ve sayı çoğunluğu ile atanır. Eğer taraflar anlaşamazlarsa, yönetici sulh hakimince tayin edilir.  

Apartman ve site yönetimleri belirttiğimiz üzere dışarıdan profesyonel olarak alınabilmektedir. Eğer bu şekilde dışarıdan alınan bir hizmet söz konusu ise bu şirketin veya kişilerin muhakkak hukuki bir destek alıp almadıkları da kontrol edilmelidir. Zira yönetimin bu şekilde dışarıdan destekle alınıyor olması işleyişin düzenli olması adına yapılır. Bu gibi meselelerde dışarıdaki yönetimi denetlemek her zaman mümkün olmayabilir. Bu minvalde hukuki yardım olmaksızın sorun yaşamamak mümkün değildir. Site yönetimi hizmeti veren kuruluşlar da aynı şekilde deneyim sahibi bir avukatın hukuki desteğine başvurmalıdır. 

Bu konu ile ilgili temel mevzuat Kat Mülkiyeti Kanunudur. Bu kanunda ortak yaşam alanları ile ilgili hukuki kurallar yer almaktadır. Buna göre bir apartman veya sitede ortaya çıkan her problemin muhakkak hukuki bir çözümü vardır.  Ama uygulamada çoğu zaman yaşanan problemlerin hukuki bir çözümü olmadığı düşünülmekte ve apartman site şeklindeki toplu yaşam alanları sorunlarla dolu yerler haline gelmektedir. Bu sorunların önüne geçmek için yapılacak en önemli şey deneyim sahibi bir avukattan site yönetimi avukatlığı hizmeti almaktır. 

Site- Apartman Yönetimi Avukatı Neler Yapar? 

Yönetimin özelliklerine, hukuki olarak takip edilmesi gereken rutin işlere, malik ve kiracılar ile apartman veya site yönetiminin hak ve yükümlülüklerine, yönetim planına ve uygulamada görülen problemlere ilişkin hukuki destek sağlanır. Hukuki danışmanlık alan sakinleri kanun maddeleri uyarınca yapılabilecekleri hakkında bilgilendirir. Aidat ödemelerini zamanında yapmayan sakinler hakkında güncel mevzuata göre işlemleri yürütür. Site veya apartman yönetiminde hukuki danışmanlık ihtiyaçlar çerçevesinde maliklerin talebine göre belirlenir. Verilen danışmanlıklar aylık olarak belirlenmekte ve sözleşme ile düzenlenmektedir. Avukatlık sözleşmesi, kat malikleri ve hukuki danışmanlık sağlayan avukat arasında yapılmaktadır. Yapılacak işlerin konusu sözleşmede belirtilmelidir. 

Site- Apartman Yönetimi Nasıl Avukatlık Vekaleti Verebilir? 

 Genel dava vekaletnamesi verilmesi yeterlidir. Vekaletname çıkarılması için alınacak kararla birlikte kararda yetkilendirilecek olan yönetim kurulu üyesi karar defteri ile birlikte notere giderek vekaletname çıkaracaktır. 

Tarafımızca Sunulan Hukuki Hizmetler: 

Sunulan hukuki danışmanlık hizmetleri site veya apartman yönetiminde ihtiyaçlar çerçevesinde maliklerin talebine göre belirlenir. Bu minvalde avukatın görevi, ortak yaşam alanındaki huzurun teminatı görevini üstlenmektir. Sıkça talep edilen hukuki danışmanlıkları örnekleyecek olursak: 

  • 1-Borç ve yükümlülüklerini yerine getirmeyen kat malikleri ve üçüncü şahıslar hakkında; noter kanalıyla ihtarname çekilmesi, icra takibi yapılması, ilgili davaların açılması, 
  • 2- Site yönetimi tarafından yapılacak hizmet sözleşmelerinin hazırlanması ve lehe olan koruyucu hükümlerin eklenmesine yönelik hukuki destek sunulması, 
  • 3-Sitelerde yönetimsel anlamda uzlaşılamayan durumlarda müşterek paydada uzlaşma sağlanması, 
  • 4-Talep halinde ödenmeyen genel giderler ve aylık aidatlara yönelik ihtarname çekilmesi, cebri icra kanalıyla tahsili, 
  • 5-Kapıcı, bahçıvan, güvenlik görevlisi, temizlik elemanlarının işe alınması, hizmet sözleşmelerinin hazırlanması,  
  • 6- Toplantılara katılma  
  • 7- Kat maliklerinin kiracıları ile ilgili yaşadığı sorunlara hukuki destek verme şeklinde en çok talep edilen maddelerle örneklenebilir. 

Kira ve Taşınmaz Hukukuna İlişkin Diğer Yazılarımız İçin;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079