Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik veya Aşağılama

Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik
Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik

Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik | İzmir Ceza Avukatı | Av. Mustafa Yolcu

Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik Suçu

5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu Madde 216- “(1) Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik Suçunun oluşabilmesi için bir takım unsurların tamamlanması gerekmektedir. Söz konusu suç kapsamında, düşmanlığa yönelten aleni bir tahrikin varlığı gibi, bu tahrik neticesinde kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin de ortaya çıkması gerekmektedir. Suçun bir ırk, din, mezhep gibi farklılığa yönelik bir aşağılama olarak işlenmesi durumunda ise altı aydan bir yıla kadar hapis cezası öngörülmüştür.

Halkı Tahrik

Madde gerekçesinde de açıklandığı üzere; suçu oluşturan “tahrik”, soyut saygısızlık ve reddin ötesinde, bir halk kesimine karşı düşmanca tavırlar gösterilmesini sağlamaya veya bu tür tavırları pekiştirmeye objektif olarak elverişli olmalıdır. Fail sübjektif olarak da bu amacı gütmeli, halk kesimini kin ve nefrete tahrik etmelidir. Bu kapsamda salt yüz çevirme, soyut bir red veya saygısızlık ifade eden bir davranışta bulunma veya bu yönde sözler sarf etme, suçun gerçekleşmesi bakımından yeterli değildir. Fiilin suç teşkil etmesi için bunların ötesinde, ağır ve yoğun bir tarzda kin ve düşmanlığa tahrikin var olması gerekir. Diğer bir tabirle etkili bir şiddet çağrısı ya da nefret söylemi içermelidir. Failin fiili, adet ve şahıs olarak muayyen olmayan toplum kesimi üzerinde kin ve nefret duygularının oluşumuna veya mevcut duyguların pekişmesine etkide bulunmalıdır.

Somut Tehlikenin Varlığı

Kanun koyucu da uygulamada oluşan tereddütleri gidermek ve suçun somut tehlike suçu niteliğini vurgulamak üzere eski ceza kanunumuzda yer alan, “kamu düzeni için tehlikeli olabilecek bir şekilde” ifadesi, yeni Türk Ceza Kanunu ile “kamu güvenliği için açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması hâlinde” şeklinde değiştirilmiştir.

Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik Suçu Emsal Yargıtay Kararları

Somut olayda; davaya konu bildiri bir bütün olarak ele alınıp değerlendirildiğinde, içeriği itibariyle toplumda hiçbir tepki meydana gelmediği, açık ve yakın bir tehlikenin mevcut olmadığı, bu nedenle ifade özgürlüğü kapsamında kalıp 5237 sayılı TCK’nın 216. maddesindeki tanımlanan suçun unsurlarının oluşmadığı ve sanığın beraatine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı biçimde mahkûmiyetine karar verilmesi yasaya aykırılık teşkil eder” (Yargıtay 8.CD., 04.06.2012 2010/12318, 2012/18956).

“kamu güvenliği açısından açık, yakın ve somut bir tehlikenin saptanamaması karşısında, suçun unsurlarının oluşmadığı, AİHS’nin 10. maddesi ve AİHM’nin yerleşik içtihatları dikkate alındığında olayın ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesinin gerektiği gözetilmeden, soyut tehlikeden ve sanığın eylemi ile bağlantısı belirlenemeyen terör olaylarından bahisle yazılı şekilde mahkumiyet hükmü kurulması yasaya aykırıdır” (Yargıtay 8.CD., 28.12.2011,2011/14850, 2011/18205).

“Sanığın, …konuşma sonrasında herhangi bir olay yaşanmadığı gibi yakın bir tehlikenin varlığından da söz edilemeyeceği, AİHS’nin 10. maddesi ve AİHM’nin yerleşik içtihatları birlikte değerlendirildiğinde sanığın eyleminin şiddet içermeyip, ifade özgürlüğü sınırları içerisinde kaldığından atılı suçun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi kanuna aykırılık teşkil eder” (Yargıtay HGK,29.02.2012, 2010/7607, 2012/6296).

“… Gazetenin trajının az olduğu ve Malatya’da bu yazı ile bağlantılı olarak bir olay da meydana gelmediği gerekçeleriyle… sanıkların beraatlerine karar verilmesi”, Y 8. CD. 7.11.2002, 2002/9667 E, 2002/10406 K

“… yazı… içeriği itibariyle toplumda hiçbir tepki meydana gelmediği… TCK’nın 216. maddesinde tanımlanan suçun unsurlarının oluşmadığı” …Kaldı ki, açık ve yakın tehlike bakımından 5237 sayılı TCY.nın 216. Maddesinin gerekçesi nazara alındığında, gerek rapor nedeniyle gerekse basın açıklaması sonrasında ortaya çıkan somut bir tehlike de söz konusu değildir. Toplum kesimleri arasında oluşmuş ve ortaya çıkan bir infial, herhangi bir taşkınlık saptanmamış, kamu güvenliğini bozan herhangi bir somut olgu da meydana gelmemiştir. , Y 8. CD, 13.3.2012, 2009/16578 E, 2012/7989 K

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirsiniz.

İlginizi çekebilecek diğer çalışmalarımız;

İzmir Ceza Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Tehdit Suçu & Cezası

Tehdit Suçu & Cezası | İzmir Ceza Avukatı

Tehdit Suçu & Cezası

tehdit

isim, Arapça tehdīd

Gözdağı

Türk Ceza Kanunu Madde 106 kapsamında düzenlenen tehdit suçu, bir kişinin vücut bütünlüğü veya mal varlığı gibi hak ve özgürlüklerine yönelik bir kötülük gerçekleştirilmesi suçu olarak belirtilebilir. İlgili kanun maddesi kapsamında bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikayeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.

Tehdit Suçunun Nitelikli Halleri

Tehdidin;

  • Silahla,
  • Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle,
  • Birden fazla kişi tarafından birlikte,
  • Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak, İşlenmesi halinde, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

Tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya malvarlığına zarar verme suçunun işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ceza verilir.

Tehdit Suçuna İlişkin Emsal Kararlar

“Ben Yanarsam, Sen İki Kat Yanarsın”

Yargıtay 13. Ceza Dairesi 2016/11384 E. 2017/27 K.

Sanık … hakkında Tehdit suçu bakımından, sanığın, mağdura cep telefonu vasıtası ile gönderdiği mesajda “bak abi ben ne kadar yanarsam sen iki kat yanarsın, benden demesi” şeklindeki sözlerle gerçekleştirdiği tehdit eyleminin TCK’nın 106/1-2. cümlesindeki sair tehdit suçunu oluşturduğu, bu suçun takibinin şikayete tabi olduğu, mağdurun da şikayetçi olmadığı gözetilmeden, aynı Kanunun 106/1-1. cümlesi uyarınca mahkumiyet hükmü kurulması… Bozmayı gerektirmiş…

Mağdurun Gıyabında Gerçekleştirilen Tehdit Eyleminde Silah Teşhir Edilmesi Nitelikli Hal İçin Yeterli Değildir.

Yargıtay 4. Ceza Dairesi 2014/4071 E. 2016/8906 K.

Tehdit suçunun nitelikli hali olan silahla tehdidin kabulü için; silahın, tehdit suçunda bizzat mağdura yönelik olarak görüp hissedilebileceği ve mağdurun üzerindeki etkisini artıracak biçimde teşhiri veya kullanılmasının yanında, mağdurun evi, arabası gibi daimi kullanımında olan eşyalarında hasar, iz, emare gibi belirtiler oluşturacak ve bu suretle tehdidin mağdurun üzerinde meydana getirdiği korkunun etkisini artıracak tarzda kullanılması gerekir. Bu nedenle, mağdurun yokluğunda gerçekleşen tehdit eyleminde, salt silah teşhir edilmiş olması, suçun nitelikli halinin oluşumu için yeterli sayılamayacaktır.

Alkol ve Öfke Tehdit Suçunun Oluşmasında Kastı Kaldırmaz

Yargıtay 4. Ceza Dairesi 2013/26045 E., 2015/37565 K.

Kavga ve tartışma sırasında haksız bir fiilin kendisinde husule getirdiği şiddetli öfke ve elemin (gazabın) failin iradesini etkileyen bir etken olarak kusur yeteneğinde meydana getirdiği azalma nedeniyle koşulları varsa ancak yasal indirim nedeni olarak kabul edilebilmesi olanaklı ise de, önceden ilke boyutunda kastı kaldıran ve suçun oluşumunu engelleyen bir husus olarak kabulü mümkün değildir. Bu açıklamalar doğrultusunda, sanığın mağduru “seni bu gece keserim, poliste çağırsan onlar gelene kadar seni çoktan kesmiş olurum, parçalarını bile bulamazlar” biçimindeki sözlerle tehdit ettiğinin kabul edilmesi karşısında, alkol ve öfkenin suç kastını kaldırmayacağı, tehdit suçunda tasarlama öğesinin bulunmadığı, söylenen sözlerin objektif olarak elverişli ve yeterli olması nedeniyle olayda tehdit suçunun oluştuğu gözetilmeden, kanuni olmayan gerekçeyle beraat kararı verilmesi… Kanuna aykırı…

Ağzıma Geleni Söyledim Suçu Kabul Etmek Anlamına Gelecektir

Yargıtay 4. Ceza Dairesi 2015/22450 E.,  2015/36963 K.

Sanığın, “ağzıma geleni söyledim” biçimindeki tevilli ikrarı ile mağdurun soruşturma ve kovuşturma aşamalarındaki tutarlı beyanları karşısında, sanığın üzerine atılı tehdit suçunu işlediği sabit olduğu halde yerinde olmayan gerekçeyle beraatine karar verilmesi, Kanuna aykırı ve O Yer Cumhuriyet Savcısı’nın temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden HÜKMÜN BOZULMASINA

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile iletişime geçebilir misiniz.

İlginizi çekebilecek diğer çalışmalarımız;

İzmir Ceza Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

HAGB Nedir?

HAGB Nedir?

HAGB Nedir? | İzmir Ceza Avukatı

İçindekiler

HAGB (Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması) Nedir?

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı anlamına gelmekte olan HAGB, Ceza Muhakemesi Kanunu Madde 231 kapsamında düzenlenmiştir.

Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl (2) veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi durumunda, belirli bir süre boyunca sanık tarafından başkaca bir suç işlenmemesi gerekmektedir. Sanığın HAGB süresi içerisinde başkaca bir suçtan hüküm giymesi durumunda HAGB kararı verilen dosyada belirtili ceza da tekrar gündeme gelir.

HAGB Kararının Şartları

HAGB kararının verilebilmesi için;

  1. Sanığın daha önce kasıtlı herhangi bir suçtan ceza almamış olması,
  2. Kovuşturmanın gerçekleştirilmekte olduğu mahkeme tarafından, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceğinin düşünülmesi,
  3. Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi, gerekir.
  4. HAGB kararı verilebilmesi için bu hususun ayrıca sanık tarafından kabul edilmesi gerekir.

HAGB Kararının Sonuçları

Açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde, mahkûm olunan hapis cezası ertelenemez ve kısa süreli olması halinde seçenek yaptırımlara çevrilemez. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi halinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tâbi tutulur. Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez. Bu süre içinde bir yıldan fazla olmamak üzere mahkemenin belirleyeceği süreyle, sanığın denetimli serbestlik tedbiri olarak;

  1. Bir meslek sahibi olmaması halinde, meslek sahibi olmasını sağlamak amacıyla bir eğitim programına devam etmesine,
  2. Bir meslek sahibi olması halinde, bir kamu kurumunda veya özel olarak aynı meslek veya sanatı icra eden bir başkasının gözetimi altında ücret karşılığında çalıştırılmasına,
  3. Belli yerlere gitmekten yasaklanmasına, belli yerlere devam etmek hususunda yükümlü kılınmasına ya da takdir edilecek başka yükümlülüğü yerine getirmesine,
    karar verilebilir.
    Denetim süresi içinde dava zamanaşımı durur.

HAGB Kararı Süresince Yeni Bir Suç İşlenmesi Durumunda

Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir.

Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir.

HAGB Kararına Karşı İtiraz

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına 7 gün içerisinde itiraz edilebilir. HAGB kararı kapsamında itiraz mercii ve süresi belirtilir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak bir soruşturma veya kovuşturmayla bağlantılı olarak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından istenmesi halinde, bu maddede belirtilen amaç için kullanılabilir.

HAGB Aleyhe Bozma/Değiştirme Yasağı

Aleyhe bozma/değiştirme yasağı yalnızca sanık lehine temyiz veya istinaf başvurusu yapıldığında hükmün sanık aleyhine sonuç doğuracak şekilde değiştirilememesidir. Örneğin, tehdit suçu nedeniyle sanık bir yıl hapis cezasına mahkum edilmiş ve yalnızca sanık lehine istinaf başvurusu yapılmışsa; istinaf mahkemesi sanığa az ceza verildiği kanaatinde olsa bile aleyhe bozma/değiştirme yasağı nedeniyle hükmü bozamayacaktır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz halinde, aleyhe bozma/değiştirme yasağı ilkesi dikkate alınır. Yargıtay kararlarında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kanun yoluna sanık lehine başvurulduğunda, bozma üzerine verilecek cezanın ilk verilen cezadan daha fazla olamayacağını kabul etmektedir

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirsiniz.

İlginizi çekebilecek diğer çalışmalarımız;

İzmir Ceza Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Bilinçli Taksir Nedir?

Bilinçli Taksir Nedir?

Bilinçli Taksir Nedir? | İzmir Ceza Avukatı

Av. Mustafa Yolcu

Bilinçli Taksir Nedir?

Bir suçun işlenmesi failin suç hareketini kasten (bilerek ve isteyerek) yapması veya taksirle eylemi gerçekleştirmesi ile ortaya çıkar. Bilinçli taksir ise failin “öngördüğü” neticeyi istememesine rağmen, kural ihlali yaparak veya şans, kişisel yetenek vb. etkenlere güvenerek hareket etmesi ile neticenin gerçekleşmesidir.

Örneğin, sollama yasağı bulunan bir yolda sollama yaparak ölüme neden olan kişi bilinçli taksirle ölüme neden olma suçu nedeniyle cezalandırılır. Zira burada fail söz konusu neticenin gerçekleşmesini istemese de meydana gelecek neticeyi öngörebilmektedir.

5237 sayılı TCK’ya göre suç; kural olarak “kast” ile işlenir. Kanun bir fiilin taksirle işlenen hallerini açıkça suç olarak kabul etmedikçe, taksirle işlenen fiil suç olarak kabul edilemez. Örneğin, mala zarar verme suçu kasten işlenebilen bir suçtur. Bir kimsenin arabasına kasten taş atan fail, TCK m.151 gereği mala zarar verme suçu nedeniyle cezalandırılır. Ancak, söndürülmeden pencereden atılan sigara bir arabanın camından içeri girip yanmasına neden olsa bile, mala zarar verme suçu taksirle işlenebilen bir suç olmadığından fail cezalandırılamaz. Fail açısından sadece özel hukuk bakımından tazminat sorumluluğu doğar.

Bilinçli Taksirle İşlenen Suçun Cezası Nedir?

Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksirin varlığından bahsetmiştir. Bu halde, taksirli suça ilişkin ceza üçte birden yarısına kadar artırılır. Örneğin, taksirle öldürme suçu nedeniyle 3 yıl hapis cezasına hükmedilecekse, bilinçli taksir halinde suçun cezası 4,5 yıla kadar çıkabilecektir. Zira bilinçli taksir durumunda fail meydana gelecek neticeyi öngörebilmekte ve bu neticenin meydana gelmesini göze alarak suç oluşturan hareketi gerçekleştirmektedir.

Bilinçli Taksirle İşlenen Suçlara Bazı Örnekler Şu Şekildedir:

Alkollü araç kullanarak trafik kazası nedeniyle ölüme neden olma, kırmızı ışıkta geçerek bir araçla çarpışarak ölüme neden olma, failin odasındaki masa üzerinde dolu bir tabanca bırakması  herhangi bir kişinin o tabanca ile yaralanabileceğini öngörebilir durumda olması, diğer unsurlarının da bulunması koşuluyla taksirin varlığı için yeterlidir. Kırmızı ışıkta geçen sürücünün sebep olduğu yaralanma neticesinden bilinçli taksirle sorumlu tutulabilmesi için, örneğin kalabalık yol durumunu ve trafik ışıklarını ya da kavşağa giriş yapmakta olan bir başka aracı fark etmiş olması ve dolayısıyla zararlı bir neticenin meydana gelebileceğini öngörmüş olması gerekir.

Bilinçli taksirle ilgili olarak dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta, failin neticeyi öngörmüş olması ile neticenin öngörülebilir nitelikte olması hususlarının karıştırılmamasıdır. Öngörmek yüksek bir tehlikenin göstergesidir, zira somut bir duruma ilişkindir. Bu itibarla, zararlı neticenin öngörüldüğünün kabul edilmesi için, failin genel olarak tehlikeli bir davranışı gerçekleştirdiğinin farkında olması yeterli değildir; kendi davranışının belirli bir süje açısından yarattığı somut tehlikeyi zihninde canlandırmış olması gerekir. Örneğin yoldan geçip geçmeyeceği tam olarak belli olmayan birini görmesine rağmen yavaşlamayan ya da dar ve çok sayıda insanın bulunduğu bir sokakta aracını çok hızlı bir şekilde süren; davranış kurallarının kendisine yavaşlamasını emrettiğinin farkında olup, muhtemel zararlı sonuçları yetenekleri sayesinde engelleyebileceği inancıyla hareket eden sürücünün durumunda olduğu gibi.

Öğreti ve Yargıtay Kararlarına Göre Taksirin Unsurları Şunlardır;

  • Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
  • Hareketin iradiliği,
  • Neticenin iradi olmaması,
  • Hareketle netice arasında nedensellik bağının bulunması,
  • Neticenin öngörülebilir bir netice olmasına rağmen bu neticenin fail tarafından öngörülmemesi şeklinde belirtilmiştir.

Bilinçli Taksire İlişkin Örnek Yargıtay Kararı:

“Olası kast ve bilinçli taksir öngörme unsuru itibariye örtüşmesine rağmen, isteme unsuru bakımından ayrılmaktadır. Olası kastı bilinçli taksirden ayıran özellik, mümkün ya da muhtemel olarak öngörülen neticenin kabullenilmesi, failin öngördüğü tipik neticenin meydana gelmeyeceğine yönelik bir güveni olmadan hareket etmesidir. Başka bir anlatımla, fail öyle ya da böyle herhalde hareketi gerçekleştirirdim diyorsa olası kast, neticenin gerçekleşeceğini bilseydim hareketi gerçekleştirmezdim, diyorsa bilinçli taksir söz konusudur. Basit taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırıcı ölçüt; taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörememesi, bilinçli taksir halinde ise bu neticeyi öngörmüş olmasıdır. Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü halde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü halde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin hali, bunu öngörmemiş olan kimsenin hali ile bir tutulamayacağından, neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun, bu sonucu meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür.” (Yargıtay 12. Ceza Dairesi,  2017/257 Esas, 2018/12091 K. ve 12.12.2018 Tarih)

Sonuç olarak failin öngördüğü neticenin gerçekleşmeyeceğini ümit ederek hareket etmesine rağmen neticenin gerçekleşmesi halinde bilinçli taksirin varlığından bahsedebiliriz. Kanaatimizce kast, failin iç dünyasıyla ilgili olduğu için failin bunu dış dünyaya yansıtma hareketlerine bakılarak somut olayın koşullarına göre her olay açısından değerlendirme yapılmalıdır.

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirsiniz.

İlginizi çekebilecek diğer çalışmalarımız;

İzmir Ceza Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Eşler Arası Cebri İcra Yasağı

Eşler Arası Cebri İcra Yasağı

Eşler Arası Cebri İcra Yasağı | İzmir Aile Hukuku Avukatı | Av. Mustafa Yolcu

Eşler Arası Cebri İcra Yasağı

Eşler arası cebri icra yasağı eşlerin birbirlerine karşı olan borçları sebebi ile, birbirlerine karşı icra takibi gerçekleştirememeleri olaraf ifade edilebilir. Söz konusu yasak eski medeni kanunu madde 165 ve devamı hükümlerinde düzenlenmiş olup; yürürlükte olan yeni medeni kanun ile kaldırılmıştır.

Yeni Türk Medeni Kanunu Madde 193 “Kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, eşlerden her biri diğeri ve üçüncü kişilerle her türlü hukukî işlemi yapabilir.” şeklinde düzenlenmiştir.

Yargıtay 14.Hukuk Dairesi 2003/8009 E. 2004/895 K.

Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 17.2.2002 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil istenmesi üzerine yapılan muhakeme sonunda; davanın reddine dair verilen 16.4.2003 günlü hükmün Yargıtay’ca, duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle (….) gereği düşünüldü. Dava, evlilik birliği içerisinde, ortak kazançla edinilen dava konusu taşınmazın üçüncü kişiye muvazaalı olarak satıldığı iddiasına dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, evlilik birliğinin devam ettiği, Medeni Kanunun 244. maddesi uyarınca eşler arasında paylaşmalı mal ayrılığı rejiminin kabul edilmediği, bu nedenle davacının aktif husumet ehliyetinin bulunmadığı gerekçeleri ile davanın reddine karar verilmiştir. Hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir. Dava konusu taşınmaz 4721 sayılı Medeni Kanunun yürürlüğe girdiği 1.1.2002 tarihinden önce edinilmiş olup dava konusu taşınmaz yönünden mal ayrılığı rejimi devam etmektedir. 743 sayılı Medeni Kanunun 165. maddesinde; eşler arasında cebri icra yasağı düzenlenmiş ise de birbirlerine karşı hukuki ilişkiler nedeniyle dava açamayacaklarına ilişkin bir düzenleme getirilmemiştir. Aynı şekilde 4721 sayılı Medeni Kanunda da dava açma yasağı bulunmamaktadır. Belirtilen nedenle eşlerin birbirleri ile yaptıkları hukuki tasarrufları nedeniyle dava açma olanakları bulunmakta olup işin esasına girilerek tüm deliller toplandıktan sonra oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. Sonuç: Yukarıda yazılı nedenlerle. davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer hususların incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının yatırana geri verilmesine, 17.2.2004 gününde oybirliği ile karar verildi.

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirsiniz.

Benzer ilginizi çekebilecek yazılarımız;

İzmir Boşanma Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Apartman Yöneticisinin Görevleri

Apartman Yöneticisinin Görevleri

Apartman Yöneticisinin Görevleri | İzmir Avukat | Av. Mustafa Yolcu

Apartman Yöneticisinin Görevleri Nelerdir?

Apartman yöneticisinin görevleri kanun ile belirlenmiş olmakla birlikte, yönetim planı ile bir takım ek yükümlülükler de düzenlenebilmektedir. Apartman yöneticisinin en temel görevi aslında kat malikleri kurulunu temsil etmek olarak belirtilebilir. Bu görevin yanı sıra Kat Mülkiyeti Kanunu kapsamında, apartman yöneticisinin görevleri üç maddede toplanmıştır. Bunlar;

  1. Genel Yönetim İşlerinin Görülmesi
  2. Defter Tutma ve Belgeleri Saklama Yükümlülüğü
  3. İşletme Projesi Hazırlama Yükümlülüğü
    olarak belirtilebilir.

1- Genel Yönetim İşlerinin Görülmesi:

Kat Mülkiyeti Kanunu Madde 35 – Yöneticinin görevleri, yönetim planında belirtilir; yönetim planında aksine hüküm olmadıkça, yönetici aşağıdaki işleri görür:

  • a) Kat malikleri kurulunca verilen kararların yerine getirilmesi;
  • b) Ana gayrimenkulün gayesine uygun olarak kullanılması, korunması, bakımı ve onarımı için gereken tedbirlerin alınması;
  • c) Ana gayrimenkulün sigorta ettirilmesi;
  • d) Ana gayrimenkulün genel yönetim işleriyle korunma, onarım, temizlik gibi bakım işleri ve asansör ve kalorifer, sıcak ve soğuk hava işletmesi ve sigorta için yönetim planında gösterilen zamanda, eğer böyle bir zaman gösterilmemişse, her takvim yılının ilk ayı içinde, kat maliklerinden avans olarak münasip miktarda paranın toplanması ve bu avansın harcanıp bitmesi halinde, geri kalan işler için tekrar avans toplanması;
  • e) Ana gayrimenkulün yönetimiyle ilgili diğer bütün ödemelerin kabulü, yönetim dolayısiyle doğan borçların ödenmesi ve kat malikleri tarafından ayrıca yetkili kılınmışsa, bağımsız bölümlere ait kiraların toplanması;
  • f) Ana gayrimenkulün tümünü ilgilendiren tebligatın kabulü;
  • g) Ana gayrimenkulü ilgilendiren bir sürenin geçmesinden veya bir hakkın kaybına meydan vermeyecek gerekli tedbirlerin alınması;
  • h) Ana gayrimenkulün korunması ve bakımı için kat maliklerinin yararına olan hususlarda gerekli tedbirlerin, onlar adına alınması;
  • i) Kat mülkiyetine ilişkin borç ve yükümlerini yerine getirmeyen kat maliklerine karşı dava ve icra takibi yapılması ve kanuni ipotek hakkının kat mülkiyeti kütüğüne tescil ettirilmesi;
  • j) Topladığı paraları ve avansları yatırmak ve gerektiğinde almak üzere muteber bir bankada kendi adına ve fakat ana gayrimenkulün yönetici sıfatı gösterilmek suretiyle, hesap açtırılması;
  • k) Kat malikleri kurulunun toplantıya çağırılması.
  • l) Ana gayrimenkulde bulunan asansörlerin güvenli bir şekilde işletilmesinin sağlanması amacıyla aylık bakımları ile yıllık kontrollerinin ilgili teknik düzenlemelere uygun şekilde yaptırılması ve bu işlemlere ilişkin ücretlerin ödenmesi.
    Kat Mülkiyeti Kanununun 34 üncü maddesinde belirtilen şartları taşımasına rağmen yönetici ataması yapılmayan ana gayrimenkulde, birinci fıkrada sayılan işlerin yaptırılmasından kat malikleri müştereken sorumludur.

2- Defter Tutma ve Belgeleri Saklama Yükümlülüğü

Kat Mülkiyeti Kanunu Madde 36 – Yönetici, kat malikleri kurulunun kararlarını protokolleri, yapılan ihtar ve tebligatın özetini ve tarihlerini ve bütün giderleri, 32 nci maddede sözü geçen deftere tarih sırasıyla yazmaya ve bu defteri ve giderlerin belgeleriyle diğer bütün belgeleri bir dosyada saklamaya mecburdur. Bu defterin, her takvim yılının bitmesinden başlayarak bir ay içinde yönetici tarafından notere kapattırılması mecburidir. Bu maddede yazılı görevleri yerine getirmeyen yöneticiye 33 üncü maddenin son fıkrasında yazılı cezalar uygulanır.

3- İşletme Projesi Hazırlama Yükümlülüğü

Kat Mülkiyeti Kanunu Madde 37 – Kat malikleri kurulunca kabul edilmiş işletme projesi yoksa, yönetici gecikmeksizin bir işletme projesi yapar. Bu projede özellikle:

  • a) Ana gayrimenkulün bir yıllık yönetiminde tahmini olarak gelir ve gider tutarları;
  • b) Tüm giderlerden her kat malikine, Kat Mülkiyeti Kanununun 20 nci maddesindeki esaslara göre düşecek tahmini miktar;
  • c) Tahmini giderlerle diğer muhtemel giderleri karşılamak üzere her kat malikinin 20 nci maddedeki esaslara göre vermesi gereken avans tutarı;
    Gösterilir.

Bu proje, kat maliklerine veya bağımsız bölümden fiilen yararlananlara, imzaları karşılığında veya taahhütlü mektupla bildirilir. Bildirimden başlayarak yedi gün içinde projeye itiraz edilirse durum kat malikleri kurulunda incelenir ve proje hakkında, karar verilir, gerekirse yeni bir proje hazırlanır. Kesinleşen işletme projeleri veya kat malikleri kurulunun işletme giderleri ile ilgili kararları, İcra ve İflas Kanununun 68 inci maddesinin 1 inci fıkrasında belirtilen belgelerden sayılır.

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirsiniz.

Kira ve Taşınmaz Hukukuna İlişkin Diğer Yazılarımız İçin;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Toplu İş Hukuku Nedir?

Toplu İş Hukuku Nedir?

Toplu İş Hukuku Nedir? | İzmir İş Hukuku Avukatı | Av. Mustafa Yolcu

Toplu İş Hukuku Nedir?

Ülkemiz yasal süreçlerinde sıklıkla işçi ve işverenler arasında kıdem, ihbar tazminatı veya fazla mesai alacağı gibi işçilik alacaklarını konu alan birçok uyuşmazlık yaşanmaktadır. Bu bahsi geçen uyuşmazlıklar gibi işçi ve işveren arasında imzalanan iş sözleşmesi veya yasal mevzuatın uygulamasına ilişkin uyuşmazlıklar bireysel iş hukuku adı altında incelenmektedir.

Toplu iş hukuku ise işveren ve işçiler arasında meydana gelen toplu uyuşmazlıkları incelemekte olup; bu uyuşmazlıklar işçi topluluğunun bir bütününü veya belirli bir grubunu ilgilendirmektedir. Toplu iş hukuku, işveren, işçi sendikası ve işveren sendikası arasındaki ilişkileri düzenlemekte ve sınırları çizmektedir.

Toplu iş hukuku süreçlerine, sendikanın kuruluşu ve yetkileri gibi süreçler örnek olarak gösterilebilir. Toplu iş hukukundan kaynaklanan uyuşmazlıklar genellikle ortak menfaatlerin çelişmesi neticesinde ortaya çıkmaktadır.

Toplu iş hukukuna ilişkin düzenlemeler 6356 Sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu kapsamında düzenlenmektedir.

5356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş İlişkileri Kanunu’ndan doğan davalar aşağıdaki gibi örneklendirilebilir.

  • İşyerinin dahil olduğu iş kolunun belirlenmesine ilişkin davalar,
  • Sendika ve konfederasyonların genel kurul kararlarının iptali istemli davalar,
  • Sendika ve konfederasyonların yönetim kurulu kararlarının iptali istemli davalar,
  • Sendika disiplin kurulu kararlarının iptaline ilişkin davalar,
  • Sendika denetim kurulu kararlarının iptaline ilişkin davalar,
  • Sendika üyeliğinin reddi kararlarının iptaline ilişkin davalar,
  • Sendika üyeliğinin ihraç kararlarının iptaline ilişkin davalar,
  • Sendika yöneticiliğinin güvencesine ilişkin davalar,
  • İşyeri sendika temsilcisinin güvencesine ilişkin davalar,
  • Sendikaya üye olup olmama oüzguürluügğuü güvencesine ve sendikal tazminata ilişkin davalar,
  • Sendika ve konfederasyonların yönetim kurullarının işten el çektirilmesi ve kayyum tayinine ilişkin davalar,
  • Sendika yöneticilerinin ücret, yolluk, tazminat ve yıllık izin alacağına ilişkin davalar,
  • Sendika aidat alacağına ilişkin davalar,
  • Sendikalar Kanunu’nun uygulanmasından doğan diğer davalar,
  • İşletme niteliğinin tespitine ilişkin davalar,
  • Toplu iş sözleşmesinin hükmüne ve art etkisine ilişkin davalar,
  • Toplu iş sözleşmesinde değişiklik yapan protokollerin geçerliliğine ilişkin davalar,
  • İş kolu istatistiklerine ilişkin itiraz davaları,
  • Yetki tespitlerine itiraz davaları,
  • Toplu iş sözleşmesinin hükümsüzlüğünün tespitine ilişkin davalar,
  • Toplu iş sözleşmesinin yorumuna ilişkin davalar,
  • Toplu iş sözleşmesinden doğan alacak, tazminat ve cezai şarta ilişkin davalar,
  • Grev ve lokavta ilişkin davalar,

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirsiniz.

İş Hukuku Kapsamında Hazırladığımız Diğer Çalışmalarımız;

İzmir İş Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Kıdem Tazminatı Nedir?

Kıdem Tazminatı Nedir?

Kıdem Tazminatı Nedir? | İzmir İş Hukuku Avukatı

Kıdem Tazminatı Nedir?

İşyerinde en az bir yıl süre ile çalışan işçiye kanunda belirtilen diğer koşulları da sağlaması durumunda işçinin işe başladığı tarihten itibaren iş sözleşmesi devamı süresince her geçen tam yıl için işverence işçiye 30 günlük ücreti tutarında ödenen tazminata kıdem tazminatı denir. İş sözleşmesi sona ermeden , iş ilişkisinin sonlandırılacağı düşüncesi ile kıdem tazminatı olarak yapılan hiçbir ödeme kıdem tazminatı olarak kabul edilemez.

Kıdem Tazminatının Şartları Nelerdir?

İş hukuku düzenlemelerinin genel yaklaşımı olan işçiyi koruma ve işçi lehine yorum anlayışı, kıdem tazminatında da karşımıza çıkmaktadır. İşçi lehine bir uygulama  olan kıdem tazminatının elde edilebilmesi bazı şartların birlikte gerçekleşmiş olmasına bağlıdır. Bu şartları şu şekilde özetleyebiliriz:

1.İşçi ile İşveren Arasında Geçerli Bir İş Sözleşmesinin Varlığı Gereklidir.

Burada önemle belirtmemiz gerekir ki kıdem tazminatı alabilmek için iş sözleşmesinin yazılı olması önem taşımaz. Kıdem tazminatı davasında gerçekteki iş ilişkisi araştırılır ve bu ilişki hukuka uygun her türlü ispat aracı ile ispat edilebilir.

2.İşçi, İşyerinde En Az 1 Tam Yıl Çalışmış Olmalıdır.

Bir yıllık sürenin başlangıcı için, işçinin fiili olarak işe başladığı tarih esas alınır. Ayrıca aynı işveren nezdinde 1 yıllık sürenin tamamlanmış olmasına bakılır. Bununla beraber aynı işyeri/holding/ iş ortaklığı içerisinde farklı işverenler altında çalışılmış olması süre bakımından kesintiye neden olmaz. Söz konusu bu bir yıllık süreye tatiller, raporlar vs. de dahil edilir. Ancak grev – lokavt süresi içerisinde çalışılmayan kısımlar olduysa bu süreler kıdeme esas süreye eklenmez.

3.İş sözleşmesinin çi tarafından haklı bir nedenle sona ermesi gerekmektedir.

İş sözleşmesinin çoğu sona erme şekli için işçinin kıdem tazminatına hak kazanması söz konusu olur. Bunlardan yalnızca işverenin İş Kanunu m.25/2’ye dayalı haklı nedenle (Ahlak ve iyiniyete aykırılık ) fesih yapması ve işçinin herhangi bir sebep olmaksızın istifa etmesi hallerinde işçi kıdem tazminatına hak kazanamayacaktır. Ayrıca, işçi iş sözleşmesini haklı nedenle sona erdirmesinin dışında gerekli şekil şartına uygun , istifa sebeplerini açıklayıcı bir dilekçe ile işten ayrılmalıdır. Bu nedenle her zaman yapılması gerektiğini söylediğimiz gibi işçinin istifa sürecinin başından itibaren deneyimli bir avukatın yardımına başvurması önem taşır.

Hangi Hallerde Kıdem Tazminatı Alınır?

Kıdem tazminatının kazanılabilmesi için iş sözleşmesinin kanunda sayılan biçimlerle sona ermiş olması gerekir. İş sözleşmesini fesheden işveren ise, işçi iş sözleşmesinin 25/2’ye göre feshi dışındaki tüm fesih hallerinde kıdem tazminatına hak kazanır. Çoğu sona erme hallerinde bu hakkın verileceği öngörülmüştür ama her türlü sona erme halinde verilmez. Kıdem tazminatına hak kazanılabilmesi için iş sözleşmesinin işçinin ‘kusuruyla’ sona ermemiş olması gerekir. Ancak burada bahsettiğimiz kusur Borçlar Kanunu anlamında bir kusur değildir. Burada kusurdan bahsedilebilmesi için işçinin işyeri içinde veya dışında işverene karşı bir eylemi olmalıdır. Örneğin işçi verimsiz çalıştığında işveren işçinin verimsizliğini ispatladığında madde 18’e göre geçerli nedenle sözleşmeyi feshedebilecektir. Burada sözleşme işçiden kaynaklanan bir nedenle feshedilmiştir. Yani işçinin sona ermede kusuru vardır denilebilir çünkü işin devamı için verimsiz çalışmıştır. Ama kıdem tazminatına gene de hak kazanacaktır. O sebeple buradaki kusur kavramı Borçlar Kanunu anlamında anlaşılmamalıdır. Buradaki kusur kelimesi daha çok İş Kanunu m. 25/2’ye dayanan fiilleri içermektedir. ( İş Kanunu Madde 25/2 ye örnek : İşçinin, işyerinde yedi günden fazla hapisle cezalandırılan ve cezası ertelenmeyen bir suç işlemesi, işçinin işverenin başka bir işçisine cinsel tacizde bulunması , işçinin, işverenin güvenini kötüye kullanmak, hırsızlık yapmak, işverenin meslek sırlarını ortaya atmak gibi doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlarda bulunması, işçinin yapmakla ödevli bulunduğu görevleri kendisine hatırlatıldığı halde yapmamakta ısrar etmesi gibi. )

İş Kanunu m. 25/2 diye bahsettiğimiz fesih hali, işverenin haklı nedenle iş sözleşmesini feshettiği durumlardan biridir. Ancak tüm haklı nedenle fesih hallerini değil; yalnızca işçinin ahlak ve iyiniyet kurallarına uymayan davranışları dolayısıyla işten haklı nedenle çıkarıldığı fesih halini ifade eder. Burada söz konusu “ahlak ve iyiniyet kuralları” genel manada kullanılmış bir tabir değildir. Bahsettiğimiz 25/2 düzenlemesi bu kuralları saymak suretiyle düzenlemiştir.

İş Sözleşmesinin İşçi Tarafından Sona Erdirildiği Durumlarda

İşçinin kıdem tazminatına hak kazanabilmesi için bir yıllık çalışma süresini doldurmuş olmasının yanında iş sözleşmesinin de kanunda sınırlı olarak sayılmış belirli sebeplerle sona ermiş olması gerekir. İşçi iş sözleşmesini madde 17’ye göre sonlandırdığı zaman, yani istifa ederek sonlandırdığında, kıdem tazminatına hak kazanamayacaktır. Madde 24/1-2-3’e göre haklı nedenle feshettiği vakit hak kazanacaktır.

Ortada işçi için bir haklı fesih nedeni varsa, işçi bu haklı nedene dayanarak istifa etmeli ve kıdem tazminatına hak kazanmalıdır.

İşçinin istifa etmesi, işverenin mobbing uygulaması nedeni ile gerçekleşmişse artık durum farklıdır. Yani bu durumda sanki işçi istifa etmemiş de işveren işten çıkarmış gibi sonuç doğacağı için işçi kıdem tazminatına hak kazanabilir. Ancak burada mobbing iddiasında bulunan işçi bunu ispatlamalıdır. Mobbing  davaları konusunun önemli ayrıntıları hakkında bilgi edinmek için Mobbing ile ilgili yazımızı okuyabilirsiniz.

İş Sözleşmesinin İşveren Tarafından Feshedildiği Durumlarda

İşverenin hemen hemen tüm fesih hallerinde işçi kıdem tazminatına hak kazanabilecektir. Yine 1 yıllık çalışma süresinin dolmuş olması şartı burada da yer almaktadır. Yukarıda da ifade edildiği üzere tek istisna İş Kanunu m. 25/2’ye dayanılarak yapılan işveren tarafından haklı nedenle fesih halidir. 25/2 haricinde ister geçerli nedenle fesih yapılsın ister 25. maddedeki diğer nedenlere dayanılarak fesih yapılsın, ister ikale suretiyle fesih yapılsın 1 yıllık çalışma süresini doldurmuş olan işçi kıdem tazminatına hak kazanır.

Hayatını Kaybeden İşçinin Mirasçılarına Kıdem Tazminatı Ödenir Mi?

Ölen işçinin mirasçıları mahkemeden mirasçı olduklarını gösteren kararı alıp işverene vermek suretiyle ölen işçinin mirasçıları, işçinin ölüm tarihinden itibaren 5 yıllık süre içerisinde kıdem tazminatını talep edebilirler. Ancak 5 yıllık süre düzenlemesi, 2017 yılında getirilmiştir. Buna göre 2017 yılından önce ölüm olayının gerçekleşmesi halinde, 10 yıllık zamanaşımı işleyecektir. Örneğin 2016 yılında hayatını kaybeden işçi için kıdem tazminatı davası açma süresi 2026 yılında sona erecektir. Önemle belirtmeliyiz ki, eğer mirasın açılması söz konusu olmadıysa mirasçıların tamamı birlikte hareket ederek, kıdem tazminatı alacağını talep etmelidirler. Bu kapsamda işveren miras açılmadan kıdem tazminatı ödeme yaparsa, yapılacak ödeme mirasçılardan sadece birinin değil tamamının mülkiyetinde olacaktır.

Emeklilik Hakkıyla İstifa Edenlerin Durumu Nedir?

Emeklilik şartlarını yerine getiren işçiler, Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan (SGK) ‘kıdem tazminatı alabilir’ yazısını temin ederek işverene verip, istifa ederse kıdem tazminatı alabilirler.

Örneğin: emekli olabilmek için sigortalılık süresi ile prim ödeme gün sayısını tamamlamış ancak yaştan dolayı bekleyenler sosyal güvenlik kurumundan bu durumlarını belgeleyen yazı alıp işverenlerine vermek suretiyle kıdem tazminatlarının ödenmesini işverenden talep edebilirler.

Kıdem Tazminatında Zamanaşımı Var Mıdır?

Kıdem tazminatı Borçlar Kanunu uyarınca 10 yıllık zamanaşımına tabidir.

2021 Yılı İçin Kıdem Tazminatı

Toplu sözleşmelerle ve hizmet akitleriyle belirlenen kıdem tazminatlarının yıllık miktarı, Devlet Memurları Kanunu’na tabi en yüksek Devlet memuruna 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre bir hizmet yılı için ödenecek azami emeklilik ikramiyesini geçemez. Bu nedenle kıdem tazminatı tavanı her yıl memur maaş katsayılarında meydana gelen değişikliğe göre değişmektedir.

  • 2021 yılında asgari geçim indiriminin hesaplanmasında esas alınacak brüt asgari ücret tutarı 3.577,50 TL’dir.
  • 1/7/2021 tarihinden itibaren işçilere ödenecek kıdem tazminatının yıllık tavan tutarı ise 8.284,51 TL’dir.

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirsiniz.

İş Hukuku Kapsamında Hazırladığımız Diğer Çalışmalarımız;

İzmir İş Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Apartman Yöneticisi Nasıl Seçilir?

Apartman Yöneticisi Nasıl Seçilir?

Apartman Yöneticisi Nasıl Seçilir? | İzmir Avukat | Av. Mustafa Yolcu

Apartman Yöneticisi Nasıl Seçilir?

Apartman Yöneticisinin Kat Malikleri Tarafından Seçilmesi

634 Sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu kapsamında kanun koyucu ikili bir çoğunluk öngörmekte olup; apartman yöneticisi seçiminde hem arsa payı hem de kat maliklerinin çoğunluğunun sağlanması gerekmektedir. İlk toplantıda çoğunluk sağlanamasa dahi ikinci toplantıda da bu çoğunluğun sağlanması gerekmektedir.

Apartman yöneticisi bir yıl süre ile seçilmekte olup; kat malikleri tarafından yapılacak kanuni yıllık toplantılarda yeniden seçilebilirler. Apartman yöneticisinin bir yıllık görev süresinin tamamlanması akabinde kurul tarafından yeni bir yönetici seçilene dek apartman yöneticisi yetkilerini kullanmaya devam edebilir.

634 Sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu Madde 34

  1. Kat malikleri, ana gayrimenkulün yönetimini kendi aralarından veya dışardan seçecekleri bir kimseye veya üç kişilik bir kurula verebilirler; bu kimseye (Yönetici), kurula da (Yönetim kurulu) denir.
  2. Ana gayrimenkulün sekiz veya daha fazla bağımsız bölümü varsa, yönetici atanması mecburidir.
  3. Ana gayrimenkulün bütün bölümleri bir kişinin mülkiyetinde ise, malik kanunen yönetici durumundadır.
  4. Yönetici, kat maliklerinin, hem sayı hem arsa payı bakımından çoğunluğu tarafından atanır.
  5. Yönetici her yıl kat malikleri kurulunun kanuni yıllık toplantısında yeniden atanır; eski yönetici tekrar atanabilir.
  6. Kat malikleri Ana gayrimenkulün yönetiminde anlaşamaz veya toplanıp bir yönetici atayamazlarsa, o gayrimenkulün bulunduğu yerin sulh mahkemesince, kat maliklerinden birinin müracaatı üzerine ve mümkünse diğerleri de dinlendikten sonra, gayrimenkule bir yönetici atanır. Bu yönetici, aynen kat maliklerince atanan yöneticinin yetkilerine sahip ve kat maliklerine karşı sorumlu olur.
  7. Sulh mahkemesince atanan yönetici, bu atanma üzerinden altı ay geçmedikçe, kat malikleri kurulunca değiştirilemez Ancak haklı bir sebep çıkarsa, onu atamış olan sulh mahkemesi, değiştirmeye müsaade edebilir.
  8. Yönetici atanırken kendisiyle yapılan sözleşmede, teminat göstermesi şart edilebilir; sözleşmede böyle bir şart olmasa bile, haklı bir sebebin çıkması halinde, kat malikleri kurulu, yöneticiden teminat göstermesini isteyebilir.
  9. Yöneticinin ad ve soyadı ile iş ve ev adresinin ana gayrimenkulün kapısı yanına veya girişte görülecek bir yere çerçeve içinde asılması mecburidir. Bu yapılmazsa, yöneticiden veya yönetim kurulu üyelerinin her birine, ilgilinin başvurması üzerine aynı mahkemece, elli Türk Lirasından ikiyüzelli Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir.

Apartman Yöneticisinin Mahkeme Tarafından Seçilmesi

Kat malikleri tarafından apartman yöneticisi seçilememesi durumunda (tarafların anlaşamaması, kimsenin görevi istememesi vs.) apartman yöneticisiz kalabilmekte olup; bu gibi durumlarda kat malikleri tarafından mahkemeye başvuruda bulunarak hakim tarafından müdahale gerçekleştirilmesi talep edilebilmektedir. Kat Mülkiyeti Kanunu Madde 34/6 kapsamında sulh hukuk mahkemesi tarafından yönetici atanabilmesi için öncelikle kat malikleri kurulu yapılarak gerekli sürecin tamamlanması ve netice itibari ile bir yöneticinin seçilememiş olması gerekmektedir.

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirsiniz.

Kira ve Taşınmaz Hukukuna İlişkin Diğer Yazılarımız İçin;

Dini Değerleri Aşağılama Suçu

Dini Değerleri Aşağılama Suçu

Dini Değerleri Aşağılama Suçu | İzmir Ceza Avukatı

1. Dini Değerleri Aşağılama Suçu Nedir?

Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama başlıklı Türk Ceza Kanunu 216. maddesi Uyarınca:

Madde 216- (1) Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.” hükümleri yer almaktadır.

2. Nasıl Şikayet Edilir?

Yukarıdaki kanun maddesi kapsamında; sosyal medyada milli ve manevi değerlere saldırı ile sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak yapılan hakaret ve saldırıların yer aldığı internet siteleri ile karşılaşılması durumunda emniyet ihbar hattı vasıtasıyla bu internet adreslerini bildirebileceğiniz gibi, en yakın kolluk birimine ya da savcılığa da durumu yazılı veya sözlü olarak ihbar edebilirsiniz.

3. Nasıl Oluşur?

Türkiye’de yargıya yönelik siyasi müdahaleler ve siyasi iktidarların yargı eliyle muhalefeti baskılamak ve toplumsal hakimiyetini güçlendirme çabaları maalesef yeni değil. Ancak son yıllarda bu tür müdahalelerde giderek artan, daha önce görülmemiş boyutta bir artış yaşandığı,  siyasi muhalefeti sindirmek için kullanılan bir araç haline dönüştüğü de yadsınamaz bir gerçek olarak karşımıza çıkmakta. Burada dikkat edilmesi gereken ayrım, dini değerleri aşağılama suçu olduğu düşünülen eylemin ifade özgürlüğü ve eleştiri hakkı kapsamında olup olmadığı noktasıdır. Zira, herkes istediği dine inanmak veya inanmamakta serbesttir. Bu serbesti, bir başka inancı aşağılamak veya o inanca tabii kişileri aşağılamak eylemlerini oluşturuyorsa karşımıza suç olarak çıkmaktadır. Örneğin, sosyal medyada fazlaca takipçisi olan bir kişinin bir dinle alakalı yazıyı paylaşarak ‘‘ aptallar buna inanıyor musunuz gerçekten? ” gibi bir yazı paylaşarak o dine inanan kişileri aşağıladığını ve kitleleri kin ve nefrete sürüklediğini söylemek mümkündür. Fakat eleştiri sınırları çerçevesinde bu kişinin kendince doğru olmadığını düşündüğü bir yazıyı paylaşması, beğenmesi suç kapsamında değildir. Zira bu kişinin dini değerleri aşağılamaya çalıştığından bahsedilemez. Bu sebeple ifade özgürlüğü ve suç ayrımı dikkatli yapılmalıdır.

4. Suçun Unsurları Nedir?

Son yıllarda bu kapsamda açılan çok sayıda dava incelendiğinde belli yasa maddelerinin özellikle ön plana çıktığı görülmekte.  “Cumhurbaşkanına hakaret” suçunu düzenleyen Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 299. maddesi, “örgüt üyeliği” suçunu düzenleyen TCK 314. maddesi ve “örgüt propagandası” suçunu düzenleyen Terörle Mücadele Kanunu’nun (TMK) 7. maddesi bu kapsamda ilk akla gelen maddelerden. Özellikle son yıllarda bu listeye yeni bir maddenin daha eklendiğini gözlemliyoruz: “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama” suçunu düzenleyen TCK 216. maddesi.

Madde metninden anlaşıldığı üzere üç tip suç düzenlenmiştir. İlk fıkrada, “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” şeklinde bir suç tipi tanımlanmışken, ikinci ve üçüncü fıkralarda “halkın bir kesimini aşağılama” ve “halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri aşağılama” şeklinde suç tiplerine yer verilmiştir. Her fıkrada düzenlenen suçların farklı unsurları vardır. Ancak üç suç tipi için de kamu barışının korunmaya çalışıldığı anlaşılmaktadır. Kısaca bu suçların unsurlarını açıklamak gerekirse; İlk fıkrada yer alan “Halkı kin ve düşmanlığa sevk etme” suçunu işlediği iddia edilen failin “tahrik” amacı gütmesi zorunludur. Suçun oluşması bakımından bu tahrikin “kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlike ortaya çıkarması” gerekmektedir. İkinci fıkrada tanımlanan suç için de aynı şekilde kamu barışının korunması amaçlandığı söylenebilir. Bu suç tipi ile halkın bir kesiminin diğer kesimine karşı kin ve düşmanlık duymasının önüne geçilmek istenmektedir. Böylece kamu barışını korumak amaçlanmaktadır. Üçüncü fıkrada yine dini değerleri aşağılama suçunun oluşabilmesi için kamu barışını bozmaya elverişli olması şartı koyulmaktadır.

5. Tutuklama Yapılabilir Mi?

Dini değerleri aşağılama suçu için kanunen tutuklama tedbirine başvurulamamaz. Bu suç tipinde, ilk fıkrada zikredilen dışındaki suçlar açısından hüküm altına alınan ceza miktarları bakımından tutuklama yasağı bulunmaktadır. Zira Ceza Muhakemesi Kanunu madde 100/4’e göre, hapis cezası üst sınırı iki seneyi geçmeyen suçlarda tutuklama kararı verilemez. Ayrıca aynı maddenin ilk fıkrasında da işin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez hükmü bulunmaktadır. Bu haliyle bu suç tipi açısından ilk fıkra hariç diğer fıkrada tanımlanan suçlar için tutuklama kararı verilmesi kanuna aykırıdır. Bu ölçülülük de somut olgularla ortaya konulan tehlikenin seviyesine göre olacaktır. Bu seviyenin çok yoğun ve açık olması gerekmektedir. Günümüzde bu suç isnadına dayanılarak verilen tutuklama kararlarının kanuna aykırı olduğu açıktır.

6- Avukat Tutmalı Mıyım?

İfade özgürlüğünün, kamu düzeninin korunması karşısında ağır bastığı; ifade özgürlüğüne ancak somut olgularla kamu barışının bozulduğunun ortaya konulması şartıyla, kamu barışının korunması ve demokratik toplumda gerekli olması durumunda müdahale edilebileceği insanlık birikiminin tartışmasız gerçeğidir.

 Dini değerleri aşağılama suçunda ne yazık ki avukat olmadan yapılan savunmalarda bireysel durumlardan bahsedilerek etkin pişmanlıktan söz edilmekte ise de hukuki eğitimin getirmiş olduğu bilgi ve tecrübe ile bu hususta ilgili kanun maddeleri, içtihatlar ve benzer durumlar mahkemeye sunularak savunmalar yapılmaktadır. Bu sebeple avukat ile savunma yapmanın gerekliliği ortadadır. Zira ifade özgürlüğünün sınırlarından, incelenmesi gereken delillere kadar bireysel savunma yaparak olayı anlatmak yetersiz kalacağı aşikardır. Zaten olay ihbar sureti ile adli makamlara intikal ederek yargılama başlamıştır. Burada yapılması gereken ; iddianamedeki suç maddelerine nokta atışlar yaparak detaylı bir savunmak hazırlamaktır. Hatta ve hatta, bu hususta hakkınızda yargılama yapılmasından önce ifadeye çağrıldığınız esnada bir avukat ile anlaşarak ifade sürecini de birlikte yürütmeniz lehinize olacaktır.

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirsiniz.

İlginizi çekebilecek diğer çalışmalarımız;

İzmir Ceza Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079