Sağlık Çalışanlarının Hakları Nelerdir?

Sağlık Çalışanlarının Hakları
Sağlık Çalışanlarının Hakları

 Sağlık Çalışanlarının Hakları Nelerdir? | İzmir Sağlık Avukatı | Av. Dilek Yavuz Uysal

Sağlık Çalışanlarının Hakları Nelerdir?

Her türlü çalışma alanında ve meslekte olduğu gibi sağlık çalışanlarının gerek özel gerek resmi kurumlarda kendilerini koruyucu nitelikte olan hukuki hakları mevcuttur. Bu haklar, tüm sağlık alanında çalışanlar için düzenlenmiştir.

Sağlık çalışanlarının hakları eğitim hayatından başlamak üzere mesleğin icrasında ve hasta ile kurulan ilişkide olmak üzere pek çok alanda düzenleme bulmuştur. Örneğin  nitelikli bir eğitim görme ve kendini yenileme hakkı, çağdaş bilimsel tıp olanaklarını uygulama hakkı, etik ilkelere bağlılık hakkı, baskı altında kalmadan mesleklerini uygulama hakkı ve kendi değerlerine ters düşen durumlardan kaçınma hakkı gibi yasal haklar başta gelmektedir. Bununla birlikte kendilerinin ve ailelerinin sağlığını koruma hakkı, yeterli bir gelir düzeyi talep etme hakkı, yönetsel süreçlere katılma hakkı, tanıklıktan çekilme hakkı, hastayı reddetme hakkı ve iyileştirme garantisi vermeme hakkı da sağlık personelinin ve doktorların hukuki hakları arasında yer alan diğer maddelerdir.

Bu sebeple bir sağlık çalışanı veya hekim, eğitimden başlamak üzere mesliğini icra ederken her aşamada bu haklara sahip olup, uygulanmasını talep edebilir. Örneğin bir sağlık çalışanı olan hemşire hastayı reddetme hakkına sahiptir. Nasıl ki tedavi alacak olan bireylerin doktorunu seçme hakkı varsa, aynı şekilde sağlık çalışanının da hastayı reddetme hakkı mevcuttur.

Tıp alanında benimsenen evrensel temel etik ilkeleri şunlardır:

  • Yararlılık ilkesi
  • Zarar vermeme ilkesi
  • Adalet ilkesi
  • Özerklik ilkesi

Sağlık Çalışanlarının Haklarını Maddeler Halinde Belirterek Bazılarını Açıklayacak Olursak:

  1. Yeterli Eğitim Alma ve Sürekli Mesleki Gelişim Hakkı
    Hekimler ağır mesleki, etik ve hukuki sorumlulukları üstlenebilmeleri için yeterli ve nitelikli bir eğitim alma hakkına sahiptir. Farklı tıp fakülteleri ve eğitim kurumlarındaki pratisyen ve uzman hekim eğitimlerinin standardizasyonu sağlanmalı ve yetişen hekimlere/uzmanlara eğitimde eşit fırsatlar verilmelidir.
  2. Yeterli Ücret Alma Hakkı
    Hekimler, aldıkları eğitim, harcadıkları emek ve üstlendikleri mesleki risklere uygun yeterli bir ücret alma hakkına sahiptirler.
  3. Mesleğini Serbestçe İcra Etme Hakkı
    Kural olarak hekimin, hastanın vücut bütünlüğü üzerinde, dokunarak tıbbi bakımdan müdahalede bulunması hukuk kurallarına uygundur. Çünkü böyle bir davranışın temel amacı hastanın hayatını kurtarmaktır. İnsanın sağlıklı yaşamasını sağlamaktır. Hastaya tıbbi bakımdan dokunarak yapılan müdahalede hastayı iyileştirme amacının yanında sonucun iyileşmeyle bitmemesinde, kural olarak hukuka aykırılık yoktur.
    Fakat, hastanın tedavinin geç uygulanması sonucunda ölmesi veya zarar görmesi durumunda, hekimin tıp açısından sürekli uygulanan tedavi yöntemlerinden ayrılarak başka bir yöntemi hastaya uygulaması sonucu hastanın zarar görmesi durumunda hekim sorumlu olur.
  4. Modern Teknoloji ve Bilimi Kullanma Hakkı
  5. Yönetimsel Kararlara Katılma Hakkı
    Hekimler, çalıştıkları sağlık kurumundaki yönetimsel kararlara görüş beyan etme, eleştiri ve önerilerde bulunma katılma hakkına sahiptir.
  6. Hastayı Reddetme Hakkı
  7. Konsültasyon İsteme Hakkı
    Hekimler tıbbi, etik ve hukuki gerekçelerle hastası için bir başka hekim(ler)den konsültasyon isteme hakkına sahiptir.
  8. Hastasına Yeterli Zaman Ayırma Hakkı
  9. Sağlığını Koruma ve Mesleki Risklerden Korunma Hakkı
    Hekimden kendi değerlerine ters düşen (mesleki bilgisi, tıp etiği, hukuk, vicdan) işlemler talep edilemez.
  10. Tanıklıktan Kaçınma Hakkı
  11. Tedaviyi Belirleme Hakkı
    Hekim, bir hastalığın tedavisinde uygulanabilecek standart yöntemlerden herhangi birini tercih etmekte serbesttir (Tıbbi Deontoloji Tüzüğü m.6). Hekim hastası için uygun bulmadığı bir tedaviyi uygulamaya zorlanamaz.
  12. Bilgi Alma ve Tavsiye ve Tedavisine Uyumu İsteme Hakkı
    Hekimler, hastalarından doğru bilgi alma, tedavi için önerdikleri ilaçların uygun şekilde kullanılmasını ve diğer tavsiyelere uyulmasını isteme hakkına sahiptir.
  13. Cezalandırma Eylemlerinde Bulunmama Hakkı
    Hekim herhangi bir kişinin cezalandırılması eyleminde (ölüm cezası, işkence) aktif görev almaya zorlanamaz.

olarak sıralayabiliriz.

Sağlık çalışanlarının haklarının korunması için sağlık kurumlarındaki işverenler ve yöneticiler iş sağlığı ve güvenliği risklerini en aza indirmek için gerekli tüm önleyici ve koruyucu önlemlerin alınmasını sağlamak amacıyla tüm sorumluluğu almalıdırlar. Buna bir örnek, hastanenin başhekimi, hastanede çalışan doktorun haklarını gözetir şekilde koruyucu ve önleyici tedbirleri almalıdır. Saldırgan bir hasta yakını varsa ve bu hasta yakını hastanede görev yapan hekimle sorun yaşıyorsa, başhekim , hekimi koruyucu önlemleri almalıdır. Hekimin hastayı reddetme ve mesleğini serbestçe icra etme hakkına saygı duyularak hastane güvenliğini bu konuda harekete geçirmelidir.

Türkiye Tabipler Birliği, yukarıdaki hakların kullanılabilmesi için hekimlerin çalıştıkları kurumların sorumluluğuna vurgu yapar. Sağlık hizmeti sunan ve finanse eden kurumları, hekimlerin haklarını gözetmeye ve klinik karar verme süreçlerinde mesleki bağımsızlıklarına saygı göstermeye çağırır.

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirsiniz.

İlginizi çekebilecek diğer çalışmalarımız;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Taşınmaz Satış Vaadi Sözleşmesi

Taşınmaz Satış Vaadi Sözleşmesi | İzmir Gayrimenkul Avukatı | Av. Mustafa Yolcu

Taşınmaz Satış Vaadi Sözleşmesi Nedir

Taşınmaz satış vaadi sözleşmesi hukukumuzda bir ön sözleşme olarak kabul edilmektedir. Bu sözleşmenin tarafları, birbirlerinden sözleşmeye konu taşınmazın satışının yapılmasını talep etme hakkına sahiptir. Burada hem alıcı, hem de satıcının satış talebinde bulunması mümkündür.

Taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin temlik edilebilir olduğu kabul edilmektedir. Bir başka ifade ile sözleşme kapsamında doğan hak ve yükümlülükler devrolunabilir.

Taşınmaz satış vaddi sözleşmesi, hem paylı mülkiyette hem de iştirak halinde mülkiyette gerçekleştirilebilir. Ancak iştirak halinde mülkiyette sözleşmenin yerine getirilmesi, söz konusu halin sonra ermesi ile mümkündür.

Aynı taşınmaza yönelik birden fazla satış vaadi gerçekleştirilmesi durumunda, eski tarihli olan sözleşmeye öncelik tanınmalıdır.

Şekil Şartı

Taşınmaz Satış Vaadi Sözleşmesi, satış sözleşmesi yapmaya yetkili olan tapu memurları ile noterler tarafından yapılabilir.

Borçlar Kanunu

Madde 29- Bir sözleşmenin ileride kurulmasına ilişkin sözleşmeler geçerlidir. Kanunlarda öngörülen istisnalar dışında, önsözleşmenin geçerliliği, ileride kurulacak sözleşmenin şekline bağlıdır.

Noterlik Kanunu

Madde 60 – Noterlerin görevleri:… Gayrimenkul satış va’di sözleşmesi yapmak.

Madde 89 – Niteliği bakımından tapuda işlem yapılmasını gerektiren sözleşme ve vekaletnamelerle, vasiyetname, mülkiyeti muhafaza kaydı ile satış, gayrimenkul satış va’di, vakıf senedi, evlenme mukavelesi, evlat edinme ve tanıma, mirasın taksimi sözleşmesi ve diğer kanunlarda öngörülen sair işlemler bu fasıl hükümlerine göre düzenlenir.

Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun

Madde 41- (1) Ön ödemeli konut satışının tapu siciline tescil edilmesi, satış vaadi sözleşmesinin ise noterde düzenleme şeklinde yapılması zorunludur. Aksi hâlde satıcı, sonradan sözleşmenin geçersizliğini tüketicinin aleyhine olacak şekilde ileri süremez.

Zamanaşımı

Taşınmaz mal satış vaadi sözleşmesinden doğan davalar için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmemiştir. Türk Borçlar Kanunu kapsamında on yıllık genel zamanaşımı süresi uygulanır ve bu süre sözleşmenin ifa olanağının doğması ile işlemeye başlar.

Emsal Mahkeme Kararları

YARGITAY 14. HUKUK DAİRESİ E. 2015/6890 K. 2018/747

Mahkemece, satış vaadi sözleşmesinin düzenlendiği tarihte davaya konu taşınmazın davalı adına tapuda kayıtlı olmadığı, bu sebeple düzenlenen satış vaadi sözleşmesinin geçersiz olduğu, bu sözleşme uyarınca tapu iptali ve tescil davası açılamayacağı, ayrıca sözleşmenin düzenlendiği tarih ile dava tarihi arasında 20 yıllık kazandırıcı zamanaşımı süresinin dolmadığı, böylelikle TMK’nın 713/2 maddesindeki şartların da gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

YARGITAY 14. HUKUK DAİRESİ E. 2013/8243 K. 2013/12094

Kaynağını 818 Sayılı Borçlar Kanununun 22. maddesinden alan taşınmaz satış vaadi sözleşmeleri, Borçlar Kanununun 213. maddesiyle Türk Medeni Kanununun 706. ve Noterlik Kanununun 89. maddesi hükümleri uyarınca noter önünde re’sen düzenlenmesi gereken, bir başka anlatımla geçerliliği resmi şekil şartına bağlı kılınan, tam iki tarafa borç yükleyen ve kişisel hak sağlayan sözleşme türüdür. Vaat alacaklısı, taşınmaz satış vaadi sözleşmesiyle mülkiyet devir borcu yüklenen satıcıdan edim yerine getirilmediğinde 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununun 716. maddesi uyarınca açacağı tapu iptali ve tescil davasında borcun hükmen yerine getirilmesini isteyebilir.

Malikin satış vaadi sözleşmesine konu yaptığı taşınmazla ilgili olarak sonradan bir başka kişiye satış vaadinde bulunması mümkündür. Böyle durumlarda şahsi hakların yarışması söz konusudur. Kural olarak da sözleşme geçersiz olmadıkça veya feshedilmedikçe yarışan şahsi haklarda kadimlik ilkesi geçerli olduğundan önceki tarihli olanına değer tanınır. Davalıların murisi İ. oğlu H. G.’le yapılan satış vaadi sözleşmesi 5.5.1993 tarihlidir. Davacı A. oğlu H. G. ile yapılan satış vaadi sözleşmesi ise 27.3.1996 tarihlidir. Tarafların aynı köylü ve yakın akraba olmaları nazara alındığında taşınmazların davalıların murisi tarafından satın alındığını davacının bilmesi gerektiği anlaşıldığından eski tarihli olan şahsi hakka öncelik tanınması gerekirken daha önce kesinleşmiş olan mahkeme kararı sebebiyle mülkiyetin tescilden önce kazanılacağı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, bu sebeple hükmün bozulması gerekmiştir.

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirsiniz.

Kira ve Taşınmaz Hukukuna İlişkin Diğer Yazılarımız İçin;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Yıllık İzin Süreleri

Yıllık İzin Süreleri | İzmir İş Avukatı | Av. Mustafa Yolcu

Yıllık İzin Nedir?

İşyerinde işe başladığı günden itibaren, deneme süresi de içinde olmak üzere, en az bir yıl çalışmış olan işçilere ücretli olarak verilen izne yıllık izin denir. (İş Kanunu Madde 53). Taraflarca ücretli izin hakkından vazgeçilemez.

Yıllık Ücretli İzin Süreleri

Bir Yıldan Beş Yıla Kadar KıdemBeş Yıldan On Beş Yıla Kadar KıdemOn Beş Yıldan Fazla Kıdem
En Az 14 Gün En Az 20 Gün En Az 26 Gün

Yıllık Ücretli İzin Yönetmeliği – İzin Süresinin Tespiti

Madde 9 — İşçinin izin süresi, iznini hak ettiği tarihteki hizmet süresine ve 4857 sayılı Kanunun 55 inci maddesine göre belirlenir. İşyerinde işe başladığı günden itibaren deneme süresi de içinde olmak üzere en az bir yıl çalışmış olan işçilere yıllık ücretli izin verilir. Yıllık ücretli izin hakkından vazgeçilemez.İşçilere verilecek yıllık ücretli izin süresi, hizmet süresi;

  • a) Bir yıldan beş yıla kadar (beş yıl dahil) olanlara on dört günden,
  • b) Beş yıldan fazla onbeş yıldan az olanlara yirmi günden,
  • c) Onbeş yıl (dahil) ve daha fazla olanlara yirmi altı günden,
    az olamaz.

Yer altı işlerinde çalışan işçilerin yıllık ücretli izin süreleri dörder gün arttırılarak uygulanır.

Ancak, onsekiz ve daha küçük yaştaki işçilerle elli ve daha yukarı yaştaki işçilere verilecek yıllık ücretli izin süresi yirmi günden az olamaz.

Yıllık İzin Uygulaması

  • İşveren, yıllık ücretli iznini kullanan her işçiye, yıllık izin dönemine ilişkin ücretini ilgili işçinin izine başlamasından önce peşin olarak ödemek veya avans olarak vermek zorundadır.
  • Yıllık ücretli izin işveren tarafından bölünemez.
  • Yıllık izin süreleri, tarafların anlaşması ile bir bölümü on günden aşağı olmamak üzere bölümler halinde kullanılabilir.
  • İşveren tarafından yıl içinde verilmiş bulunan diğer ücretli ve ücretsiz izinler veya dinlenme ve hastalık izinleri yıllık izne mahsup edilemez.
  • Yıllık ücretli izin günlerinin hesabında izin süresine rastlayan ulusal bayram, hafta tatili ve genel tatil günleri izin süresinden sayılmaz.
  • Yıllık ücretli izinleri işyerinin kurulu bulunduğu yerden başka bir yerde geçirecek olanlara istemde bulunmaları ve bu hususu belgelemeleri koşulu ile gidiş ve dönüşlerinde yolda geçecek süreleri karşılamak üzere işveren toplam dört güne kadar ücretsiz yol izni vermek zorundadır.
  • İşveren tarafından iş sözleşmesinin feshedilmesi halinde bildirim süresi ile işçiye verilmesi zorunlu yeni iş arama izinleri, yıllık ücretli izin süreleri ile iç içe giremez.
  • İşveren, işyerinde çalışan işçilerin yıllık ücretli izinlerini gösterir izin kayıt belgesi tutmak zorundadır.
  • İşçi hak ettiği yıllık ücretli iznini, kullanmak istediği zamandan en az bir ay önce işverene yazılı olarak bildirir.
  • Aynı tarihe rastlayan izin isteklerinde; işyerindeki kıdem ve bir önceki yıl iznini kullandığı tarih dikkate alınarak öncelikler belirlenir.

Yıllık İzin Hesaplamasına Dahil Edilen Süreler

Aşağıdaki süreler yıllık ücretli izin hakkının hesabında çalışılmış gibi sayılır:

  • a) İşçinin uğradığı kaza veya tutulduğu hastalıktan ötürü işine gidemediği günler (Ancak, İş Kanunu 25 inci maddenin (I) numaralı bendinin (b) alt bendinde öngörülen süreden fazlası sayılmaz.).
  • b) Kadın işçilerin doğumdan önce ve sonra çalıştırılmadıkları günler.
  • c) İşçinin muvazzaf askerlik hizmeti dışında manevra veya herhangi bir kanundan dolayı ödevlendirilmesi sırasında işine gidemediği günler (Bu sürenin yılda 90 günden fazlası sayılmaz.).
  • d) Çalışmakta olduğu işyerinde zorlayıcı sebepler yüzünden işin aralıksız bir haftadan çok tatil edilmesi sonucu olarak işçinin çalışmadan geçirdiği zamanın onbeş günü (işçinin yeniden işe başlaması şartıyla).
  • e) İş Kanunu Madde 66 kapsamında düzenlenen çalışma süresinden sayılan haller
  • f) Hafta tatili, ulusal bayram, genel tatil günleri.
  • g) Röntgen muayenehanelerinde çalışanlara pazardan başka verilmesi gereken yarım günlük izinler.
  • h) İşçilerin arabuluculuk toplantılarına katılmaları, hakem kurullarında bulunmaları, bu kurullarda işçi temsilciliği görevlerini yapmaları, çalışma hayatı ile ilgili mevzuata göre kurulan meclis, kurul, komisyon ve toplantılara yahut işçilik konuları ile ilgili uluslararası kuruluşların konferans, kongre veya kurullarına işçi veya sendika temsilcisi olarak katılması sebebiyle işlerine devam edemedikleri günler.
  • ı) İş Kanunu Ek 2 nci madde kapsamında İşçiye; evlenmesi veya evlat edinmesi ya da ana veya babasının, eşinin, kardeşinin, çocuğunun ölümü hâlinde üç gün, eşinin doğum yapması hâlinde verilen izin ile işçilerin en az yüzde yetmiş oranında engelli veya süreğen hastalığı olan çocuğunun tedavisinde, hastalık raporuna dayalı olarak ve çalışan ebeveynden sadece biri tarafından kullanılması kaydıyla, bir yıl içinde toptan veya bölümler hâlinde on güne kadar verilen izinler
  • j) İşveren tarafından verilen diğer izinler ile kısa çalışma süreleri.
  • k)İşçiye verilmiş bulunan yıllık ücretli izin süresi.

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirsiniz.

İş Hukuku Kapsamında Hazırladığımız Diğer Çalışmalarımız;

İzmir İş Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Apartman Yöneticisinin İbrası

Apartman Yöneticisinin İbrası

Apartman Yöneticisinin İbrası | İzmir Avukat | Av. Mustafa Yolcu

Apartman Yöneticisinin İbrası

Yasal olarak yıllık gerçekleştirilen kat malikleri kurulunda yöneticinin ibrasına ilişkin oylama yapılır. Burada tüm kat maliklerinin sayı ve arsa payı çoğunluğu gözetilerek karar alınması yeterli olacaktır. Burada ibra, yöneticiye gerçekleştirmiş olduğu görevi sebebi ile herhangi bir hukuki veya cezai sorumluluğun yüklenmeyeceği anlamına gelmektedir. Ancak kimi Yargıtay kararlarında yöneticinin ilk bakışta anlaşılamayabilecek işlemlerine ilişkin yapılan ibranın geçerliliği söz konusu olmamaktadır. Yöneticinin ibrası gerçekleştirilmez ise, bu kişi hakkında hukuki ve cezai yasal yollara başvurulması ise mümkündür.

ibra

isim, hukuk, (ibra:), Arapça ibrāʾ

Aklama, temize çıkarma.

Emsal Mahkeme Kararları

YARGITAY 18. HUKUK DAİRESİ E. 2015/10204 K. 2016/10114

Kat Mülkiyeti Yasasının 38 maddesine göre yönetici kat maliklerine karşı aynen bir vekil gibi sorumlu olup, aynı yasanın 39. maddesine göre de kat maliklerine hesap vermekle yükümlüdür. Yöneticinin kat malikleri kurulunca ibra edilmiş olması onu, yöneticilik yaptığı dönemde usulsüz yaptığı harcamalar ve zimmetine geçirdiği paralar nedeniyle kat maliklerine verdiği zararlardan dolayı sorumluluktan kurtarmaz. Buna göre mahkemece yöneticinin sorumluluğunu gerektiren bir hususun ortaya çıkması halinde kat malikleri ya da yeni yönetim tarafından açılabilecek bir davada inceleme konusu yapılacak bir konuda bilirkişi raporu alınıp yönetimin zimmetinde para bulundurduğu gerekçesi ile yukarıdaki açıklamalarda gözardı edilerek hukuki bir sonuç doğurmayan yöneticinin ibrasına ilişkin kararın iptaline karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.

YARGITAY 18. HUKUK DAİRESİ E. 2012/3952 K. 2012/7022

Kat Mülkiyeti Yasası‘nın 38. maddesine göre, yönetici kat maliklerine karşı aynen bir vekil gibi sorumlu olup, 39. maddeye göre de hesap vermekle yükümlüdür. Davalılar kat malikleri kurulunca 25.05.2008 tarihli kararla ibra edilmişlerse de, bu ibra yöneticilerin zimmetinde olan paraların hesabı görülerek yapılmış bir ibra değildir. İlk bakışta bilinmeyen ve anlaşılamayan sonradan yapılacak inceleme ile saptanabilecek bir borç ibra kapsamında sayılamaz. Somut olayda bazı kat malikleri aleyhine yürütülen icra takip dosyalarında eksik tahsilatların bulunduğu, bu dosyaların yenilenerek tahsilat yapılabileceği bilirkişi raporu ile saptanmasına karşın eksik tahsil edildiği ileri sürülen aidat alacakları ile ilgili olarak raporda herhangi bir inceleme yapılmamıştır. Bu nedenle, davalıların yönetimde görevli oldukları döneme ait tüm defter, makbuz ve faturalarla, banka hesapları ayrıntılı olarak incelenip iddiaların doğruluğunun araştırılması gerekirken, yeterli inceleme yapılmaksızın 25.05.2008 tarihli kat malikleri kurulu toplantısında yönetim ve denetim faaliyet raporlarının oyçokluğu ile ibra edildiği, yöneticiden ayrıca hesap istenemeyeceğinden söz eden rapora itibar edilerek ve kat malikleri kurulunun ibra kararına dayanılarak davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirsiniz.

Kira ve Taşınmaz Hukukuna İlişkin Diğer Yazılarımız İçin;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Yağma Suçu Nedir?

Yağma Suçu Nedir

Yağma Suçu Nedir | İzmir Ceza Avukatı | Av. Mustafa Yolcu

Yağma Nedir?

Yağma başkasının zilliyetliğindeki taşınabilir malı zilliyedin rızası olmadan faydalanmak amacıyla cebir veya tehdit kullanarak almaktır.

yağma 
(ya’ğma), Farsça yaġmā
1. isim Birçok kişinin zor kullanarak ele geçirdikleri malı alıp kaçması, talan:
      “Yağma ve hırsızlıkla güvenlik ve huzuru bozmaktadır.” – Falih Rıfkı Atay
2. isim, tarih Akıncıların düşman topraklarına yaptıkları baskın, çapul.
3. sıfat Baskın veya zor kullanarak elde edilmiş olan.

Yağmanın temel şeklinin düzenlendiği 5237 sayılı TCK’nun 148/1. maddesi uyarınca; kişinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştirileceği ya da malvarlığı bakımından büyük bir zarara uğratılacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur bırakılması yağma suçunu oluşturur. Suç anılan değerlere yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit veya cebir kullanılması suretiyle gerçekleşir.

Yağma; başkasının zilyetliğindeki taşınabilir malın, zilyedin rızası olmadan faydalanmak amacıyla cebir veya tehdit kullanmak suretiyle alınması olduğundan “zor yoluyla hırsızlık”, bir kişiye karşı kullanılan icbar araçlarıyla haksız bir menfaat elde etmek şeklinde de tanımlanmıştır.

765 sayılı TCK’nda “gasp” olarak adlandırılan yağma, esasında cebir veya tehdit kullanmak suretiyle yapılan hırsızlıktan ibarettir. Hırsızlık ile yağma suçları aynı ortak unsurlara sahip olup, ayrıldıkları tek nokta ya da başka bir deyişle yağmanın, hırsızlığa oranla sahip olduğu ilave unsur, malı almak için cebir veya tehdit kullanılmasıdır.

Yağma suçu amaç ve araç hareketlerden oluşan bir suçtur. İlk önce almayı gerçekleştirmek için araç hareketler olan cebir veya tehdit kullanılır, sonrasında bu cebir ve tehdidin etkisiyle malın alınması veya tesliminin sağlanması ile suç tamamlanır.

Yağma, tehdit veya cebir kullanma ile hırsızlık suçlarının bir araya gelmesiyle oluşmuş bileşik bir suç olduğundan birden çok hukuki değeri korumaktadır. Kendisini oluşturan suçların korudukları hukuki değerler olan kişi özgürlüğü, vücut dokunulmazlığı, zilyetlik ve mülkiyet yağma suçunun da koruduğu hukuksal değerlerdir.

Türk Ceza Kanunu Kapsamında Yağma Suçu

Türk Ceza Kanunu – Yağma

Madde 148- (1) Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya malın alınmasına karşı koymamaya mecbur kılan kişi, altı yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Cebir veya tehdit kullanılarak mağdurun, kendisini veya başkasını borç altına sokabilecek bir senedi veya var olan bir senedin hükümsüz kaldığını açıklayan bir vesikayı vermeye, böyle bir senedin alınmasına karşı koymamaya, ilerde böyle bir senet haline getirilebilecek bir kağıdı imzalamaya veya var olan bir senedi imha etmeye veya imhasına karşı koymamaya mecbur edilmesi halinde de aynı ceza verilir.
(3) Mağdurun, herhangi bir vasıta ile kendisini bilmeyecek ve savunamayacak hale getirilmesi de, yağma suçunda cebir sayılır.

Yağma Suçunun Nitleikli Halleri

Türk Ceza Kanunu – Nitelikli yağma
Madde 149- (1) Yağma suçunun;

  • a) Silahla,
  • b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle,
  • c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
  • d) Yol kesmek suretiyle ya da konutta, işyerinde veya bunların eklentilerinde,
  • e) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
  • f) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,
  • g) Suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla,
  • h) Gece vaktinde,
    İşlenmesi halinde, fail hakkında on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(2) Yağma suçunun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.

Yağma Suçunda Daha Az Cezayı Gerektiren Haller

Türk Ceza Kanunu – Daha Az Cezayı Gerektiren Hal
Madde 150- (1) Kişinin bir hukuki ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla tehdit veya cebir kullanması halinde, ancak tehdit veya kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
(2) Yağma suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilebilir.

Yağma Suçuna İlişkin Yargıtay Kararları

1 TL DEĞERİNDE YAĞMA

YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ E. 2014/5642 K. 2016/7335

Sanık … ile temyizin konusu olmayan sanık …’nun, mağdurun üzerini ve çantasını aramaksızın, sanık …’a verdiği, 1,00.-TL alan sanığın bu parayı daha az bularak biraz daha istediği, mağdurun olumsuz yanıt vermesi üzerine hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilen diğer sanık …’nun mağdurdan para istediği, mağdurun yine olumsuz yanıt vermesi üzerine “yahu elli kuruş ver de şu köşeden soğuk su alayım çok susadım” diyerek mağdurdan yalnızca 0.50 Kuruş para daha istedikleri, mağdurun yine olumsuz yanıt vermesi üzerine mağdurdan aldıkları 1,00.-TL ile yetinerek eylemlerini sonlandırdıklarının anlaşılması karşısında,suçun işleniş biçimi, olayın özelliği, özgülenen kastı ve suça konu değerin azlığı dikkate alınarak sanık hakkında TCK’nın 150/2. maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi…

5 TL DEĞERİNDE YAĞMA

YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ E. 2016/2113 K. 2016/3543

Katılan Medine Yerdelen’in torunu olup aynı evde ikamet eden sanığın olay günü babaannesini basit tıbbi müdahale ile giderebilir şekilde yaraladıktan sonra üzerindeki 5.-TL parayı zorla aldığı ancak başkaca herhangi bir malvarlığı değerine yönelik girişimi bulunmadığının anlaşılması karşısında, sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 150/2.maddesi ile uygulama yapılması gerekirken delillerin taktir ve tayininde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması, Bozmayı gerektirmiş…

Yağma Ve Silahlı Tehdit Arasındaki Ayrım

YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ E. 2014/8746 K. 2017/4397

Sanık hakkında yakınan …’e yönelik kasten yaralama ve tehdit suçları yönünden kurulan mahkumiyet hükümlerine dair temyiz itirazlarının incelenmesine gelince; Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak; Olay günü saat: 20.00 sıralarında sanık …’ın gayri resmi eşi olan diğer sanık … ile birlikte, yakınan …’ın birlikte oturduğu yakınan …’in evine gittikleri, annesi Hamdiye’den bankadaki parasını çekip vermesini istediği, aldığı olumsuz yanıt üzerine çıkan tartışmada, “parayı bana vereceksin o bankadaki paran benim olacak, yoksa seni öldürürüm” diyerek elindeki bıçakla saldırdığı annesi yakınan …’ın korkup bir odaya sığınarak bu yerin kapısını da arkadan kilitlediği; olaylar sırasında yakınan …’in müdahale etmek istediği, sanık …’in yakınan Suzan’ın karnına tekme atarak yere düşürdüğü ve sol kulağına da yumruk vurduğu, adı geçen mağdurun sanığı evin dışına çıkarıp kapıyı kapattığı; dışarıda kalan sanığın öfkeyle kapıyı taşlamaya başladığı, yakınan Suzan’ın yaşananları telefonla eşine haber vermesi üzerine, yaklaşık bir saat sonra diğer yakınan …’in de olay yerine geldiği, sanık …’i göremediği, ancak sanığın geri gelip yakınan Tarık’la da tartışmaya başladığı ve elindeki bıçakla üzerine gidip hakaret ettikten sonra evi terkettiği olayda; sanığın yakınanlar … ve …’e yönelik sübut bulan eyleminin bir bütün halinde tek yağmaya kalkışma suçunu oluşturduğu dikkate alınmadan, sanık hakkında ayrıca yakınan …’e yönelik olarak tehdit ve etkili eylem suçlarından da mahkumiyet kararı verilmesi… Bozmayı gerektirmiş…

Yağma Ve Hırsızlık Arasında Fark

YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ E. 2012/11903 K. 2014/20394

Yerel mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü: Oluş ve dosya içeriğine göre, olay tarihinde yakınanın pazara çıktığı, için de cep telefonu, 250 TL para ve kartlarının olduğu el çantasını poşete koyduğu, bir süre pazarda alışveriş yaptığı, dönerken bir ara yere çömelip elindeki poşetleri düzeltmek istediği, bu esnada sanığın aniden koşarak gelip, yakınanın elindeki İçinde el çantası bulunan poşeti aldığı, yakınanın bu poşeti sanığın elinden geri almak için zorladığı, ancak sanığın poşeti çekmeye devam ettiği sırada yakınanın yere düşerek basit tıbbi müdahale ile giderilecek şekilde yaralandığının anlaşılması karşısında; eylemin yağma suçunu oluşturacağı gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması, Bozmayı gerektirmiş, sanık Nurullah savunmanı ile o yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle istem gibi (BOZULMASINA),

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirsiniz.

İlginizi çekebilecek diğer çalışmalarımız;

İzmir Ceza Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Menfi Tespit Nedir?

Menfi Tespit Nedir? | İzmir Avukat

6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Madde 106 Uyarınca- “(1) Tespit davası yoluyla, mahkemeden, bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesi talep edilir. (2) Tespit davası açanın, kanunlarda belirtilen istisnai durumlar dışında, bu davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararı bulunmalıdır. (3) Maddi vakıalar, tek başlarına tespit davasının konusunu oluşturamaz. “Şeklinde düzenlenmiştir.

Madde metninden de anlaşılacağı üzere bir hukuki hakkın ya da hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun belirlenmesi ; bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesi mahkemeden tespit davası yolu ile talep edilebilir. Tespit davasının 2 türü vardır. Bunlar menfi tespit davası ve müspet tespit davasıdır. Örnek vermek gerekirse , ev sahibi olduğumuzu ve kiracının evi kötü durumda bıraktığını düşünelim. Bu durumda maddi zararlarımızı talep etmek için öncelikle mevcut zararın tespitinin yapılması gerekmektedir. Dava sonucunda verilen karar, kesin tespit niteliğinde olacaktır. Bu sebeple verilen karar, delil olarak kullanılabilir.

Menfi Tespit Davası Nedir?

Menfi tespit davası, icra takibi borçlusunun borcunu ödemeden önce herhangi bir borcu olmadığını tespit ettirmek için açtığı davadır. Bu dava ile takip borçlusu, borçlu olmadığını ispat edip hakkındaki icra takibini iptal ettirmeyi istemektedir. İcra İflas Kanunu’ na göre borçlu, icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu olmadığına ilişkin iddiaları varsa bu davayı açabilir. Örneğin borcumuzun olmadığı halde tarafımıza icra takibi yapılırsa , böyle bir borcun önceden olduğu, fakat bu borcu ödediğimizi ispat etmek için menfi tespit davası açmamız gerekmektedir.

İcra takibinden önce alacaklının elinde borçlu aleyhine ispat yeteneği olan bir belge varsa menfi tespit davası açılabilmektedir. Borçlu ie borç ilişkisindeki sakatlıklar ile alakalı menfi tespit davası açılabilir. Takipten önce açılan menfi tespit davası açmak ise , icra takibinin yapılmasını engellememektedir. Kısacası açılmış olan bu dava icra işleyişini durdurmaz. Yüzde on beş tutarında teminat karşılığında icra takibinin durdurulması hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir. İhtiyati tedbire ilişkin yazımızı buradan inceleyebilirsiniz.

İcra takibinden sonra açılan menfi tespit davası icra takibini durdurmamaktadır. Ancak borçlu tarafından alacaklıya ödenecek paranın gecikmeden kaynaklı zararını karşılamak üzere yatırılacak olan en az yüzde on beş tutarındaki teminat bedeli yatırılarak ihtiyati tedbir yoluyla icra veznesindeki paranın alacaklıya verilmesi engellenebilir.

Menfi Tespit Davası Zamanaşımı

Menfi tespit davası için kanunda herhangi bir zamanaşımı düzenlenmemiştir. Fakat , borçlunun borçlu olmadığı hukuki nedene göre zamanaşımı süresi söz konusu olabilir. Bu da somut olay nezdinde değerlendirilmelidir. İrade bozukluklarında yapılan sözleşmeler, bu durumların ortadan kalktığı zamandan itibaren 1 yıl içinde dava açılmalıdır. Abonelik sözleşmelerine ilişkin uyuşmazlıklarda ise bu süre 10 yıldır.

Dava Süreci Nasıl İşler?

Menfi tespit davasının alacaklı lehine sonuçlanması halinde ihtiyati tedbir kararı kalkar. Buna dair hükmün kesinleşmesi halinde alacaklı ihtiyati tedbir dolayısıyla alacağını geç almış bulunmaktan doğan zararları varsa bunları da borçlu tarafından gösterilen teminattan alır. Alacaklının uğradığı zarar , aynı davada takdir olunarak karara bağlanır. Söz konusu zarar yüzde yirmiden aşağı tayin edilemez.

 Borçluyu menfi tespit davası açmak zorunda bırakan alacaklının takibinin haksız ve kötü niyetli olduğu anlaşılması halinde ise boçlunun talebi üzerine, dava sebebi ile uğradığı zarar da alacaklıdan tahsiline karar verilir. Hesaplanan zarar, haksızlığı anlaşılan takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olamaz. Fakat bazı durumlarda borçlu, dava kapsamında tedbir kararı almamış olabilir. Bu durumda   ödenmek durumunda kalınan bir para söz konusu olmuş fakat gerçekte böyle bir boç bulunmuyorsa davaya istirdat davası olarak devam edilir.

Menfi Tespit Davası Görevli Mahkeme

Menfi tespit davalarında, açılacak olan davanın içeriğine göre görevli mahkeme belirlenir. Örneğin kambiyo senetlerine dayalı bir alacak ise görevli mahkeme davalı bedeline göre görevli mahkeme sulh hukuk mahkemesi veya asliye hukuk mahkemesi olacaktır. Menfi tespit ve istirdat davaları, takibi yapan icra dairesinin bulunduğu yer mahkemesinde açılabilir. Ayrıca davalının yerleşim yeri mahkemesinde de açılabilir. Bu sebeple menfi tespit davasına konu bir durumda mutlaka usul araştırması yapılarak yetkili ve görevli mahkeme tespit edilmelidir.

Mahkeme Harç ve Masrafları

Bu dava türünde  ödenecek olan mahkeme harcı ise, dava bedeli üzerinden hesaplanır yani nispi harçtır. Bu sebeple mahkeme masrafları hakkında net bir bilgi vermek mümkün değildir. Söz konusu paranın miktarına göre hesaplanmalıdır. Aynı şekilde vekalet ücreti de dava sonunda yasal oranlara göre dava bedeli üzerinden hesaplanacaktır.

Söz konusu dava konusunda özetle  borç ilişkisinin hukuki dayanağı olup olmadığı tespit edilecek ve tahsil için gerekli işlemler yapılacaktır. Hak kaybına uğramamak için iki tarafın da alanında uzman avukat tarafından temsil edilmesi gerekmektedir.

İlginizi çekebilecek benzer çalışmalarımız;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Banka Hesaplarına Haciz Koyma

Banka Hesaplarına Haciz Koyma

Banka Hesaplarına Haciz Koyma | İzmir İcra Avukatı

Yapılan icra takibi kesinleştiğinde borcun tahsili için , borçlunun mallarına , bankada mevcut parasına, taşınmazlarına haciz koyma aşamasına geçilir. Bu hacizle birlikte, dosya borcunun kapatılması hedeflenir. Fakat  bazı alacak türleri haczedilemez. Örneğin, herhangi bir hacizle karşı karşıya kalındığında ölünceye kadar bakma alacaklısının bakma alacağı, manevi tazminat alacağı, devredilmesi mümkün olmayan intifa hakları, oturma hakkı, önalım hakkı, aile yurdu veya konutu, anne babanın çocuk malları üzerindeki hakları haczedilemez. Bu yazımızda anlatacağımız banka hesaplarına haciz seçeneği ise alacağın tahsili yollarından uygulamada en sık tercih edilen yöntemlerden biri banka hesaplarına haciz koyma yöntemidir. Zira borçlunun banka hesabında para bulunması halinde, taşınmazlardaki gibi satış prosedürlerine gerek kalmaksızın alacağın tahsili mümkündür.

Süreç Nasıl İşler?

Borçlunun, 3.kişi bankadaki mevduat alacağı menkul hükmünde (İK’nun 106/2) olup haciz müzekkeresi ile haczedilebileceği gibi İİK’nun 89. maddesine uygun olarak düzenlenen haciz ihbarnamesi ile de haczedilebilir. İİK 89. Maddenin amacı, borçlunun üçüncü kişilerde bulunan mal ve alacaklarını haczetmektir. Bu suretle, başkasına karşı olan alacağına el konularak dosya borcunun kapatılması hedeflenir.

İcra takibi kesinleşen alacaklı bunun için öncelikle hangi yolu tercih ettiğine karar verdikten sonra talebini icra dairesine yöneltmelidir. Örneğin, alacaklı borçlunun banka hesaplarına haciz koymak istiyorsa bankalara haciz müzekkeresi yazılmasını icra dairesinden talep etmelidir. İcra dairesi, talep masrafı ödendiğinde bankalara müzekkereler yazarak dosya borcunu ve dosya bilgilerini belirtir. Müzekkereyi alan banka veya bankalar ise  borçlunun banka hesabında dosya borcunu karşılar tutarda miktar mevcut ise, dosya borçlusunun mevcut olan tüm banka hesaplarına haciz blokesi koyar ve durumu icra dairesine geri bildirir. Bu talep ile icra takibi başlattığınız borçlunun bankalarda bulunan mevduatına (parasına) haciz koyabilir ve koyduğunuz bu hacze müteakip, alacağınız kadarını icra dosyanıza isteyebilirsiniz. Borçlunun bankalarda mevduatı bulunduğunu düşünüyorsanız, banka hesaplarına haciz talebi alacağınızın tahsilini hızlandıracak en pratik yoldur.

Banka Hesaplarıma Konulan Haczi Nasıl Öğrenebilirim?

Tarafınıza karşı yapılmış bir icra takibi olmuşsa bu konuda en doğru bilgiyi icra takibinin başlatıldığı daireden alabilirsiniz.  Bunun dışında, icra takibi başka bir şehirden başlatılmış ise veya icra dairesine gitme imkanınız bulunmuyorsa banka hesabınızda/hesaplarınızda haciz olup olmadığını E-Devlet ve GİB internet sitelerinden de öğrenebilirsiniz.

Banka Hesaplarımı Kullanamıyorum Banka Haczini Nasıl Kaldırabilirim?

İcra borcu sebebi ile banka hesaplarına haciz konulan kişiler, dosya borcunu ödemeden hacizlerin kalkması mümkün değildir. Dosya borcunun ödenmesi ile birlikte de hacizlerin fekki(kaldırılması) icra dairesinden talep edilmeli ve dosya kapatılmalıdır. İcra dosyasınd borç kalmadıktan sonra, icra dairesi talebiniz üzere haciz koyan bankalara tekrar müzekkere yazarak dosya borcunun ödendiğini bildirecek ve hcizlerin kaldırılmasını isteyecektir. İcra dosyalarının kapatılması esnasında güncel borç tutarı önemlidir. Dosyada tek bir kuruş borç kalsa dahi icra dosyasının kapatılması mümkün değildir. Bu sebeple , ödeme yapılacağında icra dairesinden güncel borç tutarını öğrenmek faydalı olacaktır. İcra dosyası kapatılırken izlenecek yolları öğrenmek için ilgili yazımıza buradan ulaşabilirsiniz. 

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirsiniz.

İlginizi çekebilecek benzer çalışmalarımız;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Yoksulluk Nafakası Nedir?

Yoksulluk Nafakası Nedir?

Yoksulluk Nafakası Nedir? | İzmir Boşanma Avukatı

Yoksulluk Nafakası Nedir?

Yoksulluk nafakası, boşanma ile sonlanan evlilik sebebiyle yoksulluğa düşecek olan ve diğer eşe oranla daha az kusurlu olan eşin mahkeme aracılığıyla karşı taraftan talep ettiği bir nafaka türüdür. Yani bu nafaka türünde eşler, kendileri için nafaka talep etmektedir.

Türk Medeni Kanunu Madde 175’te yoksulluk nafakasına ilişkin bazı özellikler düzenlenmiştir:
(1) Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir.
(2) Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz.

Yoksulluk Nafakası Şartları Nelerdir?

1. Boşanma kararı verilmiş olmalıdır ve bu kadar kesinleşmiş bir karar olmalıdır.
Boşanma kararının kesinleşme şerhi adı verilen şerh ile kesinleşmesinden bahsedilmektedir. Boşanma kararı istinaf/temyiz aşamasında olmamalıdır.

2. Nafaka talep eden eş, yoksulluğa düşecek olmalıdır.
Örneğin her iki eşin de meslek sahibi olması, çalışıyor olması durumunda boşanırken birbirlerinden yoksulluk nafakası talep edemeyeceklerdir. Zira boşanma ile yoksulluğa düşmeyecekleri aşıktadır.

3. Yoksulluğa düşecek olan eş nafaka için talepte bulunmalıdır.
Örneğin çocuklarını yetiştirmek için işini bırakan bir anne eş ve çalışıp aileye bakan bir baba eş olsun. Bu durumda anne eşin boşanma ile yoksulluğa düşecek olması muhtemeldir. Bu nafakayı alması içinse talepte bulunmalıdır. Hakim, kendiliğinden durum ve şartları inceleyerek nafakaya hükmedemez.

4. Nafaka talep eden eşin kusuru, kendisinden nafaka talep edilen eşin kusurundan fazla olmamalıdır.
Örneğin boşanma sebebi şiddet ise, şiddet uygulayan taraf nafaka talep edemeyecektir.

5. Hükmedilecek nafaka miktarı, nafaka yükümlüsü olan eşin maddi gücüne oranlı olacak şekilde belirlenmelidir.
Aylık 4.000,00 TL maaş alan eşten, aylık 1.500,00 TL nafaka talebi maddi güçle orantısızdır.

Yukarıda sayılan şartların gerçekleşip gerçekleşmediği, boşanma davasının kesinleştiği tarihe göre değerlendirilmektedir.

Yoksulluk Nafakası Nasıl Talep Edilir?

Yoksulluk nafakası, aşağıda belirtilen üç şekilde talep edilebilmektedir:

  1. Boşanma istemi ile aynı dava dilekçesinde,
  2. Boşanma davası devam ederken sözlü olarak,
  3. Boşanma davası sonuçlandıktan sonra bağımsız bir dava ile

Yoksulluk Nafakası Ne Kadar Olur?

Yoksulluk nafakasının miktarı konusunda maktu bir tarife belirlenmemiştir. Yine aynı şekilde kanun hesaplama konusunda bir formül ortaya koymamıştır. Bu konuda hakime takdir yetkisi tanınmıştır. Belirlenecek miktarın alt sınırı bulunmadığı gibi üst sınırı da bulunmamaktadır.
Nafaka miktarının belirlenmesi birçok faktöre bağlıdır. Bunlardan en önemlisi de tarafların ekonomik durumlarıdır. Nafaka miktarı, yoksulluk tehlikesiyle karşılaşan eşin bu tehlikeden kurtulmasını sağlayacak miktarda olmalıdır. Yoksulluk kavramına ve bu kavramın kapsamına değinmiştik. Buradan çıkan sonuç ise kişilerin kültür, ulaşım, sağlık ve eğitim gibi ihtiyaçları yani hayat biçimleri de nafaka miktarının belirlenmesinde önemli bir etkendir. Ancak bu miktar belirlenirken nafaka ödeyecek olan tarafın mali gücü de göz önüne alınır. Nitekim nafaka miktarı, nafaka ödeyecek olan tarafın mali gücüyle orantılı olmalıdır.  Örneğin nafaka miktarı, nafaka ödeyen kişinin yoksulluk tehlikesiyle karşılaşmasına sebep olmamalıdır.
Birçok etmen göz önünde tutulacak, bilirkişilerden yardım alınacak ve miktar hakim tarafından nihai olarak belirlenecektir.

Yoksulluk Nafakasının Kaldırılması Nasıl Olur?

Yoksulluk nafakası kural olarak süresiz bir nafakadır. Ancak belirli şartların gerçekleşmesi halinde sona ermesi mümkündür. Yoksulluk nafakasının sorumluluğu bakımından, beş adet sona erme nedeni sayabiliriz:

1) Nafaka alacaklısının ölümü ile sona erebilir. 

İrat şeklinde ödenen nafaka, taraflardan birinin ölmesi ile ortadan kalkar. Nafaka alacağı kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan oluğu için alacaklının ölmesi halinde mirasçılar tarafından istenmesi mümkün değildir. Ancak mirasçılar nafaka alacağının muaccel kısmının ödenmesini isteyebilmektedirler.

2) Nafaka alacaklısının yeniden evlenmesi ile sona erebilir.

Yeniden evlenen tarafın alacaklı olan taraf olması gerekmektedir. Eğer nafaka borçlusu yeniden evlenirse bu nafaka bakımından sona erme sebebi değildir. Nafaka alacaklısı yeniden evlenip boşandığı takdirde ilk eşinden kesilen yoksulluk nafakasının bağlanmasını isteme hakkına sahip değildir. Sadece yeni boşandığı eşinden yoksulluk nafakası talep etme hakkına sahip olacaktır.

3) Nafaka alacaklısının resmi olarak evlenmemiş olmasına karşın biriyle evliymiş gibi hayat sürmesiyle sona erer.

Nafaka borçlusu açacağı bir dava ile mahkemeden durumun tespit edilmesini isteyebilir.

4) Nafaka alacaklısının yoksulluğunun ortadan kalkması ile sona erebilir.

Maddi durumunun iyileşmesi, yeni bir işe girmesi, yüklü bir miras sahibi olması gibi durumlarla artık nafakaya ihtiyacı kalmayabilir.

5) Alacaklının haysiyetsiz bir yaşam sürüyor olması nedeniyle sona erebilir. 

Haysiyetsiz yaşam sürmeden anlaşılması gereken ahlaki değerlere aykırı bir yaşam sürmektir. Örneğin kişinin kadın ticareti yapması, uyuşturucu bağımlısı olması, alkolik olması gibi durumlarda nafaka kesilebilir. Bu durumun devamlı olması ve nafaka borçlusu açısından onur kırıcı bir davranış olması gerekmektedir.

Nafaka borçlusu açacağı bir dava ile mahkemeden yukarıdaki durumların tespit edilmesini isteyebilir. Tespitle birlikte nafakaya son verilir.

Nafakanın verilmesi ve sona erdirilmesi talepleriniz için detaylı bilgi ve hukuki danışmanlık için bizimle iletişime geçin.

Benzer ilginizi çekebilecek yazılarımız;

İzmir Boşanma Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Zorla Getirme Kararı Nedir?

Zorla Getirme Kararı Nedir?

Zorla Getirme Kararı Nedir | İzmir Ceza Avukatı

Zorla Getirme Kararı Nedir?

Zorla getirme kararı hakimlerin ya da savcıların davanın ya da soruşturmanın ilerlemesini sağlamak ve maddi gerçeği açığa çıkarmak için dosya ile ilgili kişileri adli merciler önünde dinleyebilmek ya diğer delilleri toplayabilmek için verdiği bir karardır. Sanık, şüpheli, müşteki, şikayetçi, mağdur, tanık veya bilirkişi gibi kişiler hakkında zorla getirme kararı verilebilir. Genel olarak zorla getirme kararı verilmeden önce yukarıda sayılan kişilere usulüne uygun bir davetiye çıkarılır. Bu davetiye taraflara tebliğ edilir. Davetiyede, davete riayet edilmediği takdirde zorla getirme kararı çıkartılacağı belirtilir. Usulüne uygun tebliğ edilmiş bir davetiye olmasına rağmen belirtilen günde ifade vermeye teşrif etmeyen kişiler hakkında zorla getirme kararı verilir. Genel usul bu olmakla beraber zorla getirme kararı öncesi davetiye çıkartılması bir zorunluluk değildir. Hiçbir çağrı yapılmadan doğrudan zorla getirme kararı da çıkartılabilir. Zorla getirme kararı terimi yerine, “ihzar müzekkeresi” veya “ihzar celbi” terimleri de kullanılmaktadır. Zorla getirme müessesi CMK ve HMK’da düzenlendiği için hem ceza hem hukuk yargılamasında kullanılabilir.

Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK)
Tanıkların Çağrılması
Madde 43 –
(1) Tanıklar çağrı kâğıdı ile çağrılır. Çağrı kâğıdında gelmemenin sonuçları bildirilir. Tutuklu işlerde tanıklar için zorla getirme kararı verilebilir. Zorla getirme kararı ile çağrılan şüpheli veya sanık derhal, olanak bulunmadığında yol süresi hariç en geç yirmi dört saat içinde çağıran hâkimin, mahkemenin veya Cumhuriyet savcısının önüne götürülür ve sorguya çekilir veya ifadesi alınır.
Sanığın Zorla Getirilebilmesi
Madde 199 –
(1) Mahkeme, sanığın hazır bulunmasına ve zorla getirme kararı veya yakalama emriyle getirilmesine her zaman karar verebilir.  

Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)
Çağrıya Uyma Zorunluluğu
Madde 245-
(1) Kanunda gösterilen hükümler saklı kalmak üzere, tanıklık için çağrılan herkes gelmek zorundadır. Usulüne uygun olarak çağrıldığı hâlde mazeret bildirmeksizin gelmeyen tanık zorla getirtilir, gelmemesinin sebep olduğu giderlere ve beş yüz Türk Lirasına kadar disiplin para cezasına hükmolunur. Zorla getirtilen tanık, evvelce gelmemesini haklı gösterecek sebepleri sonradan bildirirse, aleyhine hükmedilen giderler ve disiplin para cezası kaldırılır.    

Zorla getirme kararı, istenen işlemin yapılması için gerekli süre kadar uygulanabilir. İşlem yapıldıktan sonra zorla getirme kararı herhangi bir işlem yapılmasına gerek kalmadan kendiliğinden kalkar. Özelikle günü belli zorla getirme kararlarında; Örneğin, iş mahkemesi hakimi iş davasında duruşmada tanık olarak dinlemek için bir kişi hakkında zorla getirme kararı yazdığında, zorla getirme kararında hangi gün ve saatte dinlemek istediğini de belirtir. Hakim iş davasının 20.01.2021 tarihli duruşmasında, bir sonraki duruşmada dinlenilmek üzere bir tanık hakkında zorla getirme kararı yazdığında bir sonraki duruşma da 15.06.2021 tarihinde ise bu zorla getirme kararı sadece 20.01.2021 ile 15.06.2021 tarihleri arasında uygulanabilir. 15.06.2021 tarihinde tanık getirilememiş olsa bile işbu zorla getirme kararı kendiliğinden kalkacaktır. Gerekir ise yeni karar verilmesi gerekir.

Zaman zaman günü belirsiz zorla getirme kararı da verilebilir. Böyle bir durumda  hakkında zorla getirme kararı verilen kişi yakalandığı anda işlemin yapılacağı yerde veya adliyede hazır bulundurulur. Bu tarz bir zorla getirme kararında kişinin özgürlüğüne fiili bir müdahale gerçekleştiği için zorla getirilen hakkında kanunların öngördüğü tutulma ve serbest bırakılma sürelerine uyulması gerekir. CMK madde 164 fıkra 4 e göre; zorla getirme kararı ile çağrılan kişi derhal, olanak bulunmadığında yol süresi hariç en geç 24 saat içinde çağıran hâkimin, mahkemenin veya Cumhuriyet savcısının önüne götürülür ve sorguya çekilir veya ifadesi alınır.

Zorla Getirme Kararı Prosedürü

Mahkeme zorla getirme kararı alınan kişiye en yakın karakola müzekkere yazarak, kişinin ifadeye davet edilmesini ister. Karakoldaki polis memurları da hakkında zorla getirme kararı düzenlenen kişiyi (tanık müşteki, sanık, bilirkişi) telefonla arayarak ya da kişinin evine giderek ifade vermeye davet eder ancak zorla getirme ifadesinden yanlış anlaşılabileceği gibi genellikle zorla bir yakalama yapılmaz.

Zorla getirme kararı ile kişinin konut dokunulmazlığı ihlal edilemez. Örneğin, hakkında zorla getirme kararı bulunan kişiyi için herhangi bir konuta giden polis veya jandarma konut içerisine girme yetkisini haiz değildir. Konut dokunulmazlığı suçu oluşmaksızın ev araması yapılabilmesi için ayrı bir arama kararı alınması gerekir. Eğer kişi kamuya açık alanlarda bulunur ise, yani sokakta, parkta, hastanede, okulda, alışveriş merkezinde bulunduğunda zorla getirme kararı kişi alıkonularak da yerine getirilebilir.

Zorla getirme kararları GBT’de çıkmaz. Ancak zorla getirme kararına uyulmadığı takdirde polisler tarafından tutanak tutulur. Eğer çok fazla tutanak tutulur ve hakim de kişiyi dinleme konusunda ısrarcı olursa zorla getirme kararı yakalama kararına dönüşebilir. Yakalama kararının prosedürü zorla getirme kararından farklıdır ve yakalama kararı GBT’de çıkar.

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirsiniz.

İlginizi çekebilecek diğer çalışmalarımız;

İzmir Ceza Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Sıra Cetveline İtiraz

Sıra Cetveline İtiraz | İzmir İcra Avukatı

Sıra Cetveline İtiraz Davası

İcra dairesi tarafından alacaklıların sıraya konularak yayınlandığı belgeye sıra cetveli denmekte olup; bir alacaklı icra dairesi tarafından hazırlanan sıra cetvelindeki alacağın miktarı ve sırasına itiraz etmek istiyorsa bunu İcra İflas Kanunu Madde 235 kapsamında açacağı bir dava ile gerçekleştirmek zorundadır. Bu davada davacı itiraz etmekte olan alacaklı, davalı ise alacağına veya sırasına itiraz edilendir.

2004 Sayılı İcra İflas Kanunu

Madde 235 – “Sıra cetveline itiraz edenler, cetvelin ilanından itibaren on beş gün içinde iflasa karar verilen yerdeki ticaret mahkemesine dava açmaya mecburdurlar. 223 üncü maddenin üçüncü fıkrası hükmü mahfuzdur. Bu davaya bakan mahkeme, davacının isteği halinde ikinci alacaklılar toplantısına katılıp katılmaması ve ne nispette katılması gerektiği konusunda 302nci maddenin altıncı fıkrasına kıyasen on beş gün zarfında karar verir. İtiraz eden, talebinin haksız olarak ret veya tenzil edildiğini iddia ederse dava masaya karşı açılır. Muteriz başkasının kabul edilen alacağına veya ona verilen sıraya itiraz ediyorsa davasını o alacaklı aleyhine açar. Bir alacağın terkini hakkında açılan dava kazanılırsa, bu alacağa tahsis edilen hisse dava masrafları da dahil olduğu halde sıraya bakılmaksızın alacağı nispetinde itiraz edene verilir ve artanı da diğer alacaklılara sıra cetveline göre dağıtılır. Dava basit yargılama usulü ile görülür. Ancak, itiraz alacağın esas veya miktarına taalluk etmeyip yalnız sıraya dair ise şikayet yoluyla icra mahkemesine arz olunur.”

Sıra Cetveline İtiraz Süresi

2004 Sayılı İcra İflas Kanunu Madde 235 kapsamında ilan tarihinden itibaren 15 günlük hak düşürücü bir süre ön görülmüş olup; sıra cetveline itiraz davasının bu süre içerisinde açılması gerekmektedir.

Yetkili Mahkeme

Sıra cetveline itiraz davaları yasal süresi içerisinde iflasa karar verilen yer ticaret mahkemesinde açılmalıdır.

Emsal Mahkeme Kararları

YARGITAY 23. HUKUK DAİRESİ E. 2015/3239 K. 2015/8329

Haciz yolu ile takiplerde düzenlenen sıra cetveline itiraz davalarında ise, kıyasen uygulanması gereken İİK’nın 235/3. maddesi uyarınca sıra cetvelinin iptaline değil, davalıya ayrılan payın, yargılama giderleri ve vekalet ücreti de dahil olmak üzere öncelikle davacıya ödenmesine, artan kısım bulunması halinde, davalıya bırakılmasına karar verilmesi gerekir. Sıra cetveline itiraz davaları sonunda verilen hüküm, sadece davanın tarafları bakımından sonuç doğurur ve verilen kabul kararı ile durumun tespiti ile yetinilmeyip, eda hükmü kurulmalıdır.Mahkemece, sıra cetveline alacağın esas ve miktarına yönelik olan muvazaa iddiası ile itirazda bulunulduğu kabul edilerek, hüküm kurulduğuna göre, davalıya ayrılan payın, yargılama giderleri ve vekalet ücreti de dahil olmak üzere öncelikle davacının alacaklı olduğu icra dosyalarına ödenmesine, artan kısım bulunması halinde davalıya bırakılmasına karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde, açıklanan ilkeyi tam olarak karşılamayacak şekilde hüküm kurulması hatalı olmuştur. Diğer yandan, İİK’nın 142/1. maddesi hükmüne göre “Cetvel suretinin tebliğinden yedi gün içinde her alacaklı takibin icra edildiği mahal mahkemesinde alakadarlar aleyhine dava etmek suretiyle cetvel münderecatına itiraz edebilir”. Bu hükümle, sıra cetvelinde yer alan bir alacaklının, pay ayrılmış diğer alacaklıların alacağının esas ve miktarına itiraz etmeleri düzenlenmiştir. Sıra cetveline itiraz davasında takip borçlusunun alacaklı sıfatı bulunmadığından ve kendisine pay ayrılmadığından davalı sıfatı bulunmamaktadır. Bu davalar, davalı alacaklı ile dava dışı olması gereken borçlu arasında alacağın muvazaalı oluşturulduğu ve davacı alacaklıdan mal kaçırma amacı güdüldüğü iddiasına dayalı davalardır. Somut olayda davacının, borçluyu da hasım olarak gösterdiği anlaşıldığından mahkemece, borçlu ile ilgili davanın, bu davalının pasif husumet sıfatı bulunmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmemesi doğru olmamıştır. …hükmün BOZULMASINA…

YARGITAY 23. HUKUK DAİRESİ E. 2015/8167 K. 2017/3666

Mahkemece, iddia, savunma ve dosya kapsamına göre, alacağın 4.sıraya kaydedildiğine dair iflas idaresi kararının yetki belgesi ile yetkilendirilen davacı vekili Avukat …22.02.2013 tarihinde tebliğ edildiği halde davanın İİK’nın 235. maddesine uyarınca hak düşürücü süreden sonra 12.03.2013 tarihinde açıldığı gerekçesiyle, davanın reddine dair verilen karar, davacı vekilinin temyiz istemi üzerine, Dairemizin 10.06.2015 tarih ve 2015/623 E., 2015/4435 K. sayılı ilamıyla, onanmıştır.

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirsiniz.

İlginizi çekebilecek benzer çalışmalarımız;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079