Yazar arşivleri: Av. Mustafa Yolcu

Nihai Karar Ne Demek?

Nihai Karar Ne Demek?

Nihai Karar Ne Demek? | Hukuk Sözlüğü | İzmir Hukuk Bürosu | İzmir Avukat

1. isim Herhangi bir konuda alınan son karar.

2. isim, hukuk Yargılama sonunda verilen karar.

Nihai karar, hukuk yargılama süreçlerinde sıklıkla karşılaşabilecek olduğunuz ifadelerden olup; mahkeme tarafından iddia ve savunmaların dinlenmiş olduğu, gerekli incelemelerin tamamlandığı ve akabinde karar verilmiş olduğunu ifade edilmektedir. Hüküm olarak da ifade edilmesi mümkündür. Bu kapsamda yerel mahkeme kararları örnek gösterilebilir.

Yasal Mevzuat

6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu

MADDE 294- (1) Mahkeme, usule veya esasa ilişkin bir nihai kararla davayı sona erdirir. Yargılama sonunda uyuşmazlığın esası hakkında verilen nihai karar, hükümdür.

Mahkeme Kararları

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi E. 2014/22690 K. 2016/1147

“Hüküm, iş mahkemesinden verilmiştir. 5521 Sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 7. maddesine göre, iş mahkemelerinde şifahi yargılama usulü uygulanır. 8. maddesine göre, iş mahkemelerinden verilmiş bulunan nihai kararların 8 gün içinde temyizinin yapılması gerekir ise de…”

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2016/15673 E.,  2017/7515 K.

Hüküm, HMK’nun 294. maddesinin 1. fıkrasında da tanımlandığı gibi yargılama sonunda uyuşmazlığın esası hakkında verilen nihai karardır. Diğer bir deyişle davayı esastan çözen, taraflar arasındaki uyuşmazlığı sona erdiren bir karardır. Hükmün anlamı, verilmesi ve tefhimi, kapsamı, yazılması, imza edilmesi, korunması ve ilamın alınması 6100 sayılı HMK’nun 294 – 302. maddelerinde düzenlenmiştir. Yargılamaya son veren ve hakimin davadan elini çekmesi sonucunu doğuran kararları nihai karar olup, hakim davadan elini çeker ve verdiği karardan dönemez, onu değiştiremez. Nihai kararlar kanun yoluna götürülebilir, kanun yoluna götürülüp üst mahkemece bozulmadıkça hakimin, nihai kararla sonuçlandırmış olduğu davaya tekrar bakması mümkün değildir.

Nihai Karar ve Kesin Karar

Burada belirtilmesi gereken önemli bir nokta da kesin karar kavramı ile karıştırılmaması gerektiğidir. Nihai karar akabinde, kanunen bir engel bulunmaması durumunda taraflar olağan kanun yollarına başvuruda bulunulabilir (örneğin istinaf kanun yolu veya temyiz başvurusu). Fakat kesin karar akabinde olağan kanun yollarına başvuruda bulunulması mümkün değildir.

Hukuki danışmanlık için uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirsiniz.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Layihalar Teatisi Nedir?

Layihalar Teatisi Nedir? | Hukuki Bilgi | Hukuk Sözlüğü | Hukuk Bürosu | İzmir Avukat

Layihalar Teatisi Ne Demek?

layiha

(la:yiha, l ince okunur), Arapça lāyiḥa

1. isim, eskimiş Herhangi bir konuda bir görüş ve düşünceyi bildiren yazı:
      “Yazılacak raporlarım, layihalarım var gibi bahanelerle İstanbul’a bile inmezmiş.” – Abdülhak Şinasi Hisar

2. isim, eskimiş, hukuk Tasarı.


teati

isim, eskimiş, (tea:ti:), Arapça teʿāṭī

Karşılıklı alıp verme.

Karşılıklı dilekçe alıp verme aşaması olarak da ifade edebileceğimiz, uygulamada dilekçe teatisi olarak da ifade edilen layihalar teatisi, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu kapsamında davacı ve davalı taraflar arasındaki dilekçe süreçlerini ifade etmektedir. Bu süreç dava dilekçesi ile başlamakta, cevap dilekçesi arsından replik ve düplik dilekçelerinin de sunulması ile tamamlanmaktadır. Layihalar teatisinin tamamlanması ile ön inceleme süreci başlamaktadır.

İddia ve Savunmanın Genişletilmesi

Hukuk Muhakemeleri Kanunu Madde 141 kapsamında iddia ve savunmaların layihalar teatisi kapsamında genişletilebileceği ifade edilmiştir. Dilekçelerin sunulması sürecinin tamamlanması ile birlikte iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı söz konusu olacaktır. Bu kurala istisna olarak layihalar teatisinin tamamlanması akabinde ıslah yolu ile veya karşı tarafından açık muvafakati ile de iddia ve savunmanın genişletilmesi mümkündür.

Madde 141- (1) Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez. (2) İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır

Hukuk Muhakemeleri Kanunu

Davanın Temel Aşamaları

  • Davanın Açılması
  • Dilekçelerin Teatisi
  • Ön İnceleme
  • Tahkikat
  • Sözlü Yargılama
  • Hüküm
  • Kanun Yollarına Başvuru
  • Kesin Hüküm

Mahkeme Kararları

Yargıtay Hukuk Genel Kurul Kararı E: 2014/13-856, K: 2016/523

“Yargılamanın etkin ve makul bir süre içinde bitirilmesi için delil gösterilmesi dilekçelerin teatisi (dava, cevap, cevaba cevap ve ikinci cevap) aşamasına hasredilmiştir. buna göre, dilekçelerin teatisi aşamasında herhangi bir delil bildirmeyen davacı veya davalıya ön inceleme duruşmasında delillerini bildirmesi için yeni bir süre verilmesine imkân bulunmamaktadır.”

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2016/16711 E.,  2019/1338 K.

Bir davada haklı çıkabilmek için soyut veya genel hatlarıyla bir iddiayı ortaya koymak yeterli değildir. Aynı zamanda bu iddiaların, ispata elverişli hale getirilerek zaman, mekân ve içerik olarak somutlaştırılması gerekir. En azından iddianın araştırılabilmesine yönelik somut bilgi ve açıklamaların sunulması gerekir. İddia somutlaştırıldıktan sonra hâkim ve karşı taraf, bunun üzerinden savunma ve yargılama yapabilecektir. Soyut iddialar ve vakıalar üzerinden değerlendirme yapılması mümkün değildir. Somutlaştırma yükü, genel anlamda tarafların açıklama ödevinin bir parçası ve layihalar teatisi aşamasındaki tezahür şeklidir. Somutlaştırma yükü, basit yargılama ve kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda da geçerlidir.

Hukuki uyuşmazlıklarınıza ilişkin uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirsiniz.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Faturaya İtiraz

Faturaya İtiraz

Faturaya İtiraz | Ticaret Avukatı | İzmir Hukuk Bürosu | İzmir Avukat | Efes Hukuk Bürosu

Fatura Nedir?

fatura

isim, ticaret, (fatu’ra), İtalyanca fattura

Satılan bir malın cinsini, miktarını ve fiyatını bildirmek için satıcının alıcıya verdiği hesap pusulası:

Faturaya Nasıl İtiraz Edilir?

Türk Ticaret Kanunu

Madde 21- (1) Ticari işletmesi bağlamında bir mal satmış, üretmiş, bir iş görmüş veya bir menfaat sağlamış olan tacirden, diğer taraf, kendisine bir fatura verilmesini ve bedeli ödenmiş ise bunun da faturada gösterilmesini isteyebilir. (2) Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır. (3) Telefonla, telgrafla, herhangi bir iletişim veya bilişim aracıyla veya diğer bir teknik araçla ya da sözlü olarak kurulan sözleşmelerle yapılan açıklamaların içeriğini doğrulayan bir yazıyı alan kişi, bunu aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde itirazda bulunmamışsa, söz konusu teyit mektubunun yapılan sözleşmeye veya açıklamalara uygun olduğunu kabul etmiş sayılır.

Yukarıda yer verili Türk Ticaret Kanunu Madde 21/2 kapsamında düzenlenmiş olduğu üzere faturayı teslim alan kişinin, faturanın kendisine ya da fatura içeriğine 8 gün içerisinde itiraz etme hakkı mevcuttur. Yasal mevzuatımız kapsamında faturaya gerçekleştirilecek itirazın hangi usul kapsamında yapılması gerektiği açıkça düzenlenmemiş olmakla birlikte söz konusu itirazın gerçekleştirildiğine ilişkin ispat yükü faturayı teslim alan kişide olması sebebi ile; noter aracılığı ile, güvenli elektronik imza ile, telgraf ya da iadeli taahhütlü mektup gibi güvenilir uygulamalar aracılığı ile itirazın gerçekleştirilmesi ispat kolaylığı sağlayacaktır. Ayrıca önemle belirtmek gerekir ki, her iki tarafın da tacir olması durumunda Türk Ticaret Kanunu Madde 18/3. kapsamında taraflar bir takım özel şekilde şartlara tabi tutulmaktadır.

Mahkeme Kararları

Yargıtay 15. Hukuk Dairesi E. 2014/2108 K. 2014/5205

Tarafların iddia ve savunmaları ile dosya kapsamından; taraflar arasında, davalıya ait 8 adet cihazın kalibrasyon bakımı ve sensör değişikliği konusunda akdi ilişkinin kurulduğu sabittir. Uyuşmazlık, iş bedelinden kaynaklanmaktadır. Davacının düzenlediği fatura, tebliğ edilip davalının defterlerine kayıt edilmiş ise de; somut olayda uygulanması gerekli 6762 sayılı TTK’nın 23. maddesine göre 8 gün içerisinde e-posta yoluyla itiraz edildiğinden fatura içeriğinin kesinleştiğinden bahsetmek mümkün değildir.

Yargıtay 23. Hukuk Dairesi 2016/8580 E.,  2020/635 K.

Bir mal ve hizmet alımı nedeniyle düzenlenen faturaya muhatabın 8 gün içinde itiraz hakkı bulunmaktadır. Bu süre içinde faturaya itiraz edilmezse faturanın içeriği kabul edilmiş sayılır. Faturanın muhatap tarafından ticari defterlere işlenmesi aynı zamanda hizmetin veya malın alındığına karine teşkil eder. İtiraza uğramayan ve ticari kayıtlara da işlenmiş olan fatura bedelinin karşı tarafa ödenmesinden kaçınılamaz… Karşı dava açısından kabule göre ise; 8 gün içinde itiraza uğramayan faturalar içerik açısından kesinleştiğine ve bu faturalar davalı karşı davacı ticari kayıtlarında işlenip ödendiğine göre sehven ödeme iddiasında bulunulması mümkün olmadığının düşünülmemesi doğru değildir.

Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 2019/1984 E.,  2020/62 K.

Taraflar arasında yazılı bir sözleşme bulunmamakla birlikte davalı aşamalardaki beyanları ile akdi ilişkinin varlığını kabul etmiştir.
Bir faturayı alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır (TTK 21/2). Süresi içinde itiraz edilmeyerek kesinleşen faturadaki alacakla ilgili olarak, itiraz süresi geçtikten sonra, faturaların doğrudan iade edilmesi veya iade faturası kesilmesi alacağın varlığını ortadan kaldıran bir sonuç doğurmayacaktır. Faturaya itiraz edilmemesi sözleşme ilişkisini kanıtlamaz ise de, sözleşme ilişkisinin kanıtlanması halinde, bu sözleşme gereğince düzenlenmiş olan ve süresinde itiraz edilmeyen faturadaki miktar kesinleşir. Somut olayda davacı tarafından düzenlenen ve takibe dayanak yapılan 16.03.2014 tarihli faturanın 20.03.2012 tarihli ihtarname ekinde davalıya 22.03.2012 tarihinde tebliğ edildiği ancak davalı tarafından faturaya yasal süresinde itiraz edildiğinin kanıtlanamadığı anlaşılmaktadır.

Yargıtay 15. Hukuk Dairesi E. 2017/1537 K. 2017/3585

Fatura, emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır (213 Sayılı VUK 229. md.). Ticari işletmesi bağlamında bir mal satmış, üretmiş, bir iş görmüş veya bir menfaat sağlamış olan tacirden, diğer taraf, kendisine bir fatura verilmesini ve bedeli ödenmiş ise bunun da faturada gösterilmesini isteyebilir” (TTK 21/1). Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır (TTK 21/2). Fatura düzenleyen tacirin TTK’nın 21/2. maddede belirtilen karineden yararlanabilmesi için fatura tanzim edenle, adına fatura tanzim edilen arasında akdî ilişki bulunması, faturanın akdin ifasıyla ilgili olarak düzenlenmesi gerekir. Fatura sözleşmenin kurulması safhasıyla ilgili olmayıp ifasına dair olduğundan öncelikle temel bir borç ilişkisinin varlığı şarttır. Bu sebeple faturanın TTK’nın 21. maddesi gereğince kesinleşmiş ve tarafları bağlayıcı olduğunun kabul edilebilmesi için, fatura konusu işle ilgili yanlar arasında sözleşme yapıldığının yasal delillerle kanıtlanması ve bedeli uyuşmazlık konusu işin de kabul edilebilir yeterlikte iş sahibine teslim edildiğinin yüklenici tarafından kanıtlanmış olması zorunludur. Sadece faturanın karşı tarafa tebliğ edilmiş ve itiraz edilmemiş olması yanlar arasında akdî ilişkinin kurulmuş ve iş bedelinin istenebilir olduğunu kanıtlamaz.

Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; davacı faturaya dayalı icra takibi yapmış ve itiraz üzerine de dava açmış olup taraflar arasında yazılı sözleşme bulunmadığı gibi diğer kesin delillerle de akdî ilişki ispatlanamamıştır. Alacak miktarına göre akdî ilişkinin tanıkla ispatlanması mümkün olmadığı gibi davalının açık rızası ve delil başlangıcı niteliğinde belge de bulunmadığından tanık beyanlarına dayalı olarak akdî ilişkinin varlığı ispatlanamaz. Davalı tacir ise de davacı tacir değildir. Tacir olmayan davacı, tacir olan davalının ticari defterlerine münhasır delil olarak da dayanmamıştır. Bu sebeple davalının yapılan tebliğe rağmen ticari defterlerini sunmamış olması sebebiyle de akdî ilişkinin kurulduğu ispatlanmış sayılamaz. Davacı tacir olmadığından TTK’nın 21. maddedeki ispat karinesinden yararlanamayacağı gibi, akdî ilişki de ispatlanmış da olmadığından düzenlenen fatura sebebiyle de alacağın varlığı sabit kabul edilemez. Bu durumda davalıya husumet yöneltilmesini mümkün kılan sözleşme ilişkisi kanıtlanmamış olduğundan davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, kararın temyiz eden davalı yararına bozulması gerekmiştir.

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için tarafımız ile iletişime geçebilirsiniz.

Ticaret Hukukuna ilişkin diğer ilginizi çekebilecek çalışmalarımız;

İzmir Ticaret Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

2021 Yılı İstinaf & Temyiz Parasal Sınırı

2021 istinaf sınırı

İstinaf Sınırı | Temyiz Sınırı | 2021 Yılı İstinaf & Temyiz Parasal Sınırı | Hukuki Bilgi | İzmir Avukatlık | İzmir Hukuk Bürosu

İSTİNAFİSTİNAFİSTİNAFTEMYİZTEMYİZTEMYİZ
MahkemeYasal Dayanak & Süre01.01.2020 Tarihinden İtibaren01.01.2021 Tarihinden İtibarenYasal Dayanak & Süre01.01.2020 Tarihinden İtibaren01.01.2021 Tarihinden İtibaren
İcra Hukuk Mahkemeleriİcra İflas Kanunu Madde 363 / 10 Gün12.600 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için istinaf kanun yoluna gidilebilir.13.740 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için istinaf kanun yoluna gidilebilir.İcra İflas Kanunu Madde 364 / 2 Hafta72.070 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için temyiz kanun yoluna gidilebilir.78.360 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için temyiz kanun yoluna gidilebilir.
İş Mahkemeleri7036 Sayılı İş Mahkemeleri Kanunu Madde 7 / 2 Hafta5.390 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için istinaf kanun yoluna gidilebilir.5.880 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için istinaf kanun yoluna gidilebilir.7036 Sayılı İş Mahkemeleri Kanunu Madde 7 / 2 Hafta72.070 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için temyiz kanun yoluna gidilebilir.78.360 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için temyiz kanun yoluna gidilebilir.
Asliye Hukuk, Aile, Tüketici, Sulh Hukuk ve Kadastro Mahkemeleri6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Madde 341 ve 345 / 2 Hafta5.390 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için istinaf kanun yoluna gidilebilir.5.880 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için istinaf kanun yoluna gidilebilir.6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Madde 361 ve 362 / 2 Hafta72.070 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için temyiz kanun yoluna gidilebilir.78.360 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için temyiz kanun yoluna gidilebilir.
İstinaf ve temyiz edilebilirlik sınırları ve süreleri hükmün verildiği tarihe göre değişmektedir.

2021 istinaf sınırı

Bazı özel durumlar ;

  • Tüketici Mahkemeleri, 01.2021 tarihi sonra ilçelerde 7.550 – TL’yi aşan, illerde ve Büyükşehir statüsünde olmayan illerin merkezlerinde 11.330 TL’yi aşan uyuşmazlıklarda görevlidir. Konuya ilişkin bknz: Tüketici Hakeme Heyeti Başvuru
  • Senetle ispat sınırı 01.01.2021 tarihinden sonra 4.880 – TL olacaktır. Konuya ilişkin bknz: Senetle İspat
  • Temyizde duruşma sınırı 01.01.2020 tarihinden sonra 117.960 – TL olacaktır.
  • Manevi tazminat davalarında, verilen kararlara karşı, miktar veya değere bakılmaksızın istinaf kanun yoluna başvuruda bulunulabilinir.

Mahkeme Kararları

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2018/14464 E.  ,  2018/10188 K.

Yukarıda tarih ve numarası yazılı Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki davacı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :26.9.2004 tarih ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanuna paralel olarak, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun temyiz ve karar düzeltmeye ilişkin hükümlerinde değişiklik yaparak istinaf ve temyiz ile ilgili hükümleri yeniden düzenleyen 18.3.2005 tarih ve 5311 sayılı Kanun ile İcra İflas Kanunu’na eklenen geçici 7. maddeye göre, 5311 sayılı Kanun hükümleri Bölge Adliye Mahkemelerinin göreve başladığı 20.07.2016 tarihinden sonra verilen kararlar hakkında uygulanır. 
2.3.2005 tarih ve 5311 sayılı Kanunun 25.maddesi ile değişik 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 364/1.maddesine göre Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesince verilen ve miktar ve değeri Onbin Türk Lirası’nı geçen nihai kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabilir. Bu hükümde öngörülen kesinlik sınırı, 24.11.2016 tarih ve 6763 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile kırk bin Türk Lirası’na çıkarılmıştır. 
Somut olayda, Bölge Adliye Mahkemesinin 19/06/2018 karar tarihine göre uyuşmazlık konusu değerin, yukarıda belirtilen kesinlik sınırını geçmediği anlaşıldığından
, anılan Bölge Adliye Mahkemesi kararının temyiz kabiliyeti yoktur. 
5311 sayılı Kanunla değişik İİK.nun 364/1-2. maddeleri ve 6100 sayılı HMK’nun 366.maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken aynı Kanunun 352.maddesi uyarınca temyiz başvuru talebinin (REDDİNE), 18/10/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2018/14444 E. ,  2018/10189 K.

Yukarıda tarih ve numarası yazılı Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki davacılar tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :
26.9.2004 tarih ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanuna paralel olarak, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun temyiz ve karar düzeltmeye ilişkin hükümlerinde değişiklik yaparak istinaf ve temyiz ile ilgili hükümleri yeniden düzenleyen 18.3.2005 tarih ve 5311 sayılı Kanun ile İcra İflas Kanunu’na eklenen geçici 7.maddeye göre, 5311 sayılı Kanun hükümleri Bölge Adliye Mahkemelerinin göreve başladığı 20.07.2016 tarihinden sonra verilen kararlar hakkında uygulanır. 
2.3.2005 tarih ve 5311 sayılı Kanunun 25.maddesi ile değişik 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 364/1.maddesine göre Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesince verilen ve miktar ve değeri Onbin Türk Lirası’nı geçen nihai kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabilir. Bu hükümde öngörülen kesinlik sınırı, 24.11.2016 tarih ve 6763 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile kırk bin Türk Lirası’na çıkarılmıştır. 
Somut olayda, Bölge Adliye Mahkemesinin 07/06/2018 karar tarihine göre uyuşmazlık konusu değerin, yukarıda belirtilen kesinlik sınırını geçmediği anlaşıldığından, anılan Bölge Adliye Mahkemesi kararının temyiz kabiliyeti yoktur. 
5311 sayılı Kanunla değişik İİK.nun 364/1-2. maddeleri ve 6100 sayılı HMK’nun 366.maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken aynı Kanunun 352.maddesi uyarınca temyiz başvuru talebinin (REDDİNE), 18/10/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Teksif İlkesi Nedir?

Teksif İlkesi Nedir?

Teksif İlkesi Nedir? | Hukuki Bilgi | Hukuk Bürosu | İzmir Avukat

teksif

isim, eskimiş, (teksi:fi), Arapça teks̱īf

Yoğunlaştırma, sıklaştırma, koyulaştırma.

Taraflar, yargılama kapsamında dayanmakta oldukları vakıaları, iddia ve savunma nedenlerini yasal mevzuat kapsamında belirtili sınırlar içerisinde belirli bir süre içerisinde ileri sürmelidir. Söz konusu zaman dilimi dışında ileri sürülen vakıa ve deliller kural olarak mahkeme tarafından yargılamada delil olarak kabul edilmez. Cevaba cevap dilekçesinden sonra davacı, davalının rızası olmaksızın davasını genişletemez ve değiştiremez. Davalı ise ikinci cevap dilekçesini mahkemeye sunduktan sonra, davacının rızası olmaksızın iddia ve savunmasını genişletemez ve değiştiremez. Bu hususun bir istisnası ıslah makamıdır.

6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu

Madde 25- (1) Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz. (2) Kanunla belirtilen durumlar dışında, hâkim, kendiliğinden delil toplayamaz.

Madde 141- (1) Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez. (2) İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır.

YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ E. 2017/109 K. 2017/64

6100 sayılı HKM’nın 25. maddesine göre Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamayacağından (teksif ilkesi- maddi vakıa ile bağlılık) davacının iddaa etmediği “hergün 1,5 saat daha fazla çalışma” olduğunun kabulü anılan ilkeye aykırıdır.” gerekçesi ile bozulmuştur.

Hukuki uyuşmazlıklarınız için bizim ile iletişime geçebilirsiniz.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Şua İzni Nedir?

Şua İzni Nedir

Şua İzni Nedir? | İş Hukuku | İşçi Avukatı | İzmir Hukuk Bürosu | İzmir Avukat | Efes Hukuk Bürosu

Şua İzni Nedir?

şua

isim, eskimiş, fizik, (şua:), Arapça şuʿā

Işın.

Yukarıda da belirtmiş olduğumuz üzere şua kavramı ışın anlamına gelmekte olup; şua izni kavramına uygulamada sağlık izni de denilmektedir. Şua izni ise sağlık kuruluşlarının radyolojik ışınlara maruz kalınan veya maruz kalma riski yüksek olan bölümlerinde çalışan sağlık personeline yıllık izin hakkına ek olarak dört hafta tatil hakkı veren izin olarak ifade edilebilir.

Yasal Mevzuat Kapsamında Şua İzni

Madde 103 – “Hizmetleri sırasında radyoaktif ışınlarla çalışan personele, her yıl yıllık izinlerine ilaveten bir aylık sağlık izni verilir.

657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu

Madde 24 “Bu gibi müesseselerde, her röntgen mütahassısının veya röntgen ve radyom ile iştigal eden kimsenin senede dört hafta muntazaman devamlı tatil yapması mecburidir.”

Radyoloji, Radyum ve Elektrikle Tedavi ve Diğer Fizyoterapi Müesseseleri Hakkında Tüzük

Şua İzninden Kimler Faydalanabilir?

Radyoloji, Radyum ve Elektrikle Tedavi ve Diğer Fizyoterapi Müesseseleri Hakkında Tüzük’te çalışma şartlarına ve izinlere ilişkin düzenlemeler özel ya da kamu ayrımı yapılmamış olup; “Röntgen ve radyom lâboratuvarlarında çalışan bütün mütahassıs ve müstahdemleri” kavramına yer verilmiştir. Tüzük bu hali ile tüm sağlık personelini kapsamaktadır. Dolayısıyla, özel kuruluşlara radyoloji laboratuarlarında İş Kanununa tabi olarak çalışan radyoloji hekimlerin de Anılan Tüzüğün 24. maddesinde tanımlandığı şekilde sağlık izni / şua izni kullanması zorunludur.

Mahkeme Kararları

YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ E. 2012/26612 K. 2014/22311

…3153 sayılı Kanuna dayanılarak, Bakanlar Kurulunun 2/10857 sayı 27.04.1939 tarihli Kararnamesiyle yürürlüğe konulan, 06.05.1939 tarih 42013 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Radyoloji, Radyom ve Elektrikle Tedavi Müesseseleri Hakkında Tüzük 21. maddesinde “Röntgen ve radyom ile daimi olarak günde beş saatten fazla çalışılamaz. Röntgen muayenehanelerinde pazardan maada ayrıca bir gün daha öğleden sonra tatil yapılmalıdır.” hükmü; 24. maddesinde, “Bu gibi müesseselerde, her röntgen mütahassısının veya röntgen ve radyom ile iştigal eden kimsenin senede dört hafta muntazaman devamlı tatil yapılması mecburidir.” hükmü düzenlenmiştir.

30.01.2010 tarih ve 27478 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren, 5947 sayılı Üniversite ve Sağlık Personelinin Tam Gün Çalışmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 9. maddesiyle, 3153 sayılı Kanuna eklenen, ek madde 1 hükmünde “İyonlaştırıcı radyasyonla teşhis, tedavi veya araştırmanın yapıldığı yerler ile bu iş veya işlemlerde çalışan personelin haftalık çalışma süresi 35 saattir.” şeklinde düzenleme yapılmıştır.

Somut olayda, dava dilekçesinde davacı işçinin, davalıya ait hastanede, anjiyo laboratuvarı sağlık memuru olarak çalıştığı iddia edilmiş; davalı tarafça davacının KVC personeli olduğu savunulmuştur. İş sözleşmesinde, davacının görevi KVC personeli olarak belirlenmiştir. Davacı tanıklarınca, davacının hastanede anjiyo laboratuarında personel olarak görev yaptığı beyan edilmiş; davalı tanıklarınca ise, davacının anjiyo bölümünde çalıştığı bildirilmiştir. Mahkemece davacının mesleği ve işyerinde fiilen yaptığı iş yeterli derecede aydınlatılmaksızın, davacının 3153 sayılı Kanun ve ilgili tüzüğü uyarınca fazla çalışma ücretine ve şua yıllık izin ücretine hak kazandığının kabulü hatalıdır. Öncelikle, davacının mesleğine ilişkin, diploma ve sair mesleki yetkinlik belgesinin davacı taraftan celp edilmesi gereklidir. Ardından, taraf tanıklarının beyanlarına yeniden başvurularak, davacının hastanede fiilen yaptığı iş ve işlemler hakkındaki bilgi ve görgüleri ayrıntılı şekilde tespit edilmelidir. Eksiklikler giderildikten sonra, alanında uzman kişilerden oluşturulacak bilirkişi kurulu aracılığıyla yapılacak incelemeyle, davacının hastanede yaptığı iş değerlendirilerek, 3153 sayılı Kanun ve Radyoloji, Radyom ve Elektrikle Tedavi Müesseseleri Hakkında Tüzüğün yukarıda açıklanan maddeleri kapsamında bulunup bulunmadığı kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenmelidir. Neticeye göre, dava konusu alacaklara hak kazanıp kazanmadığı değerlendirilmelidir. Anılan nedenle, eksik araştırma ve incelemeyle yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir…

YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ E. 2010/3062 K. 2012/9626

Şua izni alacağına yasal faiz yerine mevduat faizi yürütülmesi hatalıdır. Fazla çalışma ve şua izni alacağından sigorta primleri kesilmez. Ancak 1.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 Sayılı Kanunun 80/c ve 105. maddeleri uyarınca ücretin eki niteliğindeki bu ödemeler, 1.10.2008 tarihinden itibaren sigorta prim kesintisine tabidir. Fazla çalışma ve şua izni alacağı ödeme tarihinde işçinin işinden ayrılmış olup olmadığına bakılmaksızın hak edilen yıl içinde o yerde veya aynı idare, teşekkül ve müesseseye ait muhtelif yerlerde geçen hizmetlerinin toplamı oranında ve son çalıştığı yerde ödenir. İşçi tam yıl çalışmamış ise, fazla çalışma ve şua izni o yıl için kıstelyevm esasına göre hesaplanıp ödenecektir. İşçinin fazla çalışma ve şua izni alacağına esas olacak çalışma süresinin hesaplanmasında iş sözleşmesinin devamı müddetine rastlayan yasal ve idari izinler, hastalık izinleri, hafta tatili ile ulusal, bayram ve genel tatil günleri, çalışılmış gibi hesaba katılır. Fazla çalışma ve şua izni alacakları nete çevrilirken SSK primi kesintisi yapılmaması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için tarafımız ile iletişime geçebilirsiniz.

İş Hukuku Kapsamında Hazırladığımız Diğer Çalışmalarımız;

İzmir İş Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Ödeme Taahhütnamelerinde Şekil Şartları

Ödeme Taahhütnamelerinde Şekil Şartları

Ödeme Taahhütnamelerinde Şekil Şartları | İcra Hukuku | İcra Avukatı

Ödeme Taahütnamesi Nedir?

Ödeme taahhütnamesi, icra süreçlerinde 2004 sayılı İcra İflas Kanunu (İİK) m. 111 kapsamında hazırlanan bir taahhütnamedir. Ödeme taahhütnamesinin imzalanması ile birlikte icra takibi derhal durdurulur ve borçlu taahhütname kapsamında borcunu belli süreler zarfında ödemeyi taahhüt eder ve taahhütnamesine aykırılık halinde borçlunun tazyik hapsi ile karşılaşacağını kabul eder.

  • Asıl alacağın brüt asgarî ücretin üzerinde olması gerekir.
  • Yapılan hesaplamanın icranın hesabıyla aynı olması gerekir.
  • Alacak kalemlerinin tek tek yazılması gerekir. (Taahhüt tutanağında toplam borç miktarının, işleyen ve işleyecek faizin, vekalet ücreti, icra harç ve giderlerinin birlikte belirlenerek borçlunun taahhüdüne esas olan miktarın açıkça gösterilmesi gerekmektedir.)
  • Takip öncesi işlemiş faiz, takip tarihinden taahhüt tarihine kadar işleyen faiz, taahhüt tarihinden ödeme tarihine kadar işleyecek faizin ayrı ayrı ve açıkça gösterilmesi gerekir.
  • Makbuzsuz giderlerin hesaplamaya dahil edilmemesi gerekir.
  • Taahhüdün esas icra müdürlüğünden alınması gerekir.
  • Tebligat sadece borçlu vekiline değil, borçluya da yapılmalıdır.
  • Taahhüde uyulmaması durumunda hukukî ve cezaî neticelerinin ne olduğu açık ve net olarak belirtilmelidir.
  • Ödeme günlerinin iş günü olarak belirlenmesi gerekir.
  • Taahhüt alınabilmesi için icra takibinin kesinleşmesi şart. İcra takibi kesinleşmeden alınan ve ihtiyatî hacizde alınan taahhütler geçersizdir.
  • Taahhüdün alacaklı tarafından ilk ödeme tarihine kadar kabul edilmesi gerekir.

Yasal Mevzuat

İcra İflas Kanunu

Madde 111 – Borçlu alacaklının satış talebinden evvel borcunu muntazam taksitlerle ödemeği taahüt eder ve birinci taksiti de derhal verirse icra muamelesi durur. Şukadar ki borçlunun kafi miktar malı haczedilmiş bulunması ve her taksitin borcun dörtte biri miktarından aşağı olmaması ve nihayet aydan aya verilmesi ve müddetin üç aydan fazla olmaması şarttır. Borçlu ile alacaklının borcun taksitlendirilmesi için icra dairesinde yapacakları sözleşme veya sözleşmelerin devamı süresince 106 ve 150/e maddelerindeki süreler işlemez. Ancak bu sözleşme veya sözleşmelerin toplam süresinin on yılı aşması hâlinde, aştığı tarihten itibaren süreler kaldığı yerden işlemeye başlar. Taksitlerden biri zamanında verilmezse icra muamelesi ve süreler kaldığı yerden devam eder.

Madde 340 – 111 inci madde mucibince veya alacaklının muvafakati ile icra dairesinde kararlaştırılan borcu ödeme şartını, makbul bir sebep olmaksızın ihlal eden borçlunun, alacaklının şikâyeti üzerine, üç aya kadar tazyik hapsine karar verilir. Hapsin tatbikine başlandıktan sonra borçlu borcun tamamını veya o tarihe kadar icra veznesine yatırmak zorunda olduğu meblağı öderse tahliye edilir; ödemelerini tekrar keserse, hakkında tazyik hapsine yeniden karar verilir. Ancak, bir borçtan dolayı tazyik hapsinin süresi üç ayı geçemez.

Mahkeme Kararları

Yargıtay 19. Ceza Dairesi E:2017/1481 K:2017/2585

Dosya kapsamına göre, 2004 sayılı Kanun’un 340. maddesi gereğince taahhüdü ihlal suçunun oluşması için taahhüt tutanağında toplam borç miktarının, işleyen ve işleyecek faizin, vekalet ücreti, icra harç ve giderlerinin birlikte belirlenerek borçlunun taahhüdüne esas olan miktarın açıkça gösterilmesi gerektiğinden, 03/07/2014 tarihli ödeme taahhüdünde işlenen faiz 641,426,15 Türk lirası olarak belirtilmiş ise de, bu faizin hangi dönemleri kapsadığı, icra takibinin kesinleştiği tarihten taahhüt tarihine kadar işlemiş ve taahhüt tarihinden son ödeme tarihine kadar işleyecek faiz olup olmadığı konusunda herhangi bir açıklık olmadığı gibi, alacaklının son ödeme tarihine kadar işleyecek faizden feragat beyanının da yer almadığı ve bu nedenlerle işleyen ve işleyecek faiz miktarının taahhüt tutanağında ayrı ayrı gösterilmemesi nedeniyle belirsizlik bulunduğundan taahhüdün geçerli olmadığı anlaşılmakla, sanığın üzerine atılı suçun unsurlarının oluşmaması nedeniyle itirazın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediği gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla gereği görüşülüp düşünüldü…

Yargıtay 19.Ceza Dairesi 2016/ 9666 E. 2016 / 20446 K.

Borçlu ve alacaklı tarafından kararlaştırılan taksitle ödeme taahhüdünü ihtiva eden tutanağın hukuken geçerli olabilmesi için borçlunun, alacaklının ve icra müdürü veya yardımcısı ya da katibin imzası ile düzenlenme tarihini taşıması, ödenmesi taahhüt edilen borcun toplam miktarını açıkça göstermesi şarttır. İcra müdürlüğü yetkilisinin tutanağı imzalaması, İcra ve İflas Kanunu’nun 8. maddesi gereğince tutanağın aleniyeti ve ispat kuvvetinin gereğidir. İmza sözleşmenin değil, tutanağın geçerlilik şartıdır. İcra müdürü taahhütte taraf olmadığından taahhüdün içeriğine müdahale edemez. İcra müdürünün borçlu ve alacaklı tarafından kararlaştırılan ödeme taahhüdüne kamu alacağı olan “% 9,48 oranında taahhüt damga vergisinin tahsili ile” şerhini yazarak taahhütnameyi imzalaması ve bu şartın yerine getirilmemesi ödeme taahhütnamesini geçersiz hale getirmez. Bu itibarla, usulüne uygun olarak düzenlenmiş ödeme taahhüdünü ihlal eden sanık hakkındaki mahkemenin kararında bir isabetsizlik bulunmadığından, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma isteminin REDDİNE, 14.07.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”

Konuya ilişkin uyuşmazlıklarınız kapsamında uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirsiniz.

İlginizi çekebilecek benzer çalışmalarımız;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Ultra Vires İlkesi

Ultra Vires İlkesi

Ultra Vires İlkesi | Ultra Vires Nedir | Ultra Vires ne Demektir | Av. Mustafa Yolcu

Ultra Vires Nedir?

Latince “ultra vires”, ‘güçlerin/yetkinin ötesinde’ anlamına gelmektedir. Ultra vires kavramı, yasal yetki veya güç gerektiren ancak daha sonra gerekli yetkinin dışında veya yetki olmaksızın gerçekleştirilen bir eylemi tanımlamak için kullanılır.

Ticaret Hukuku Kapsamında Ultra Vires Yasağı Nedir?

6762 Sayılı Eski Türk Ticaret Kanunu kapsamında “ticaret şirketleri hükmi şahsiyeti haiz olup şirket mukavelesinde yazılı işletme mevzuunun çevresi içinde kalmak şartiyle bütün hakları iktisap ve borçları iltizam edebilirler.” hükmüne yer verilmişti. Söz konusu madde ile şirketin amaç ve konusu kapsamında sayılan hususlar dışında hak sahibi olamayacağı ve borç altına giremeyeceği düzenlenmekteydi. Bir başka ifade ile eski TTK’ya göre, anonim şirketler esas sözleşmelerinde sayılan işletme konuları dışında kalan ticari bir işlemi yapılamamakta olup; bu kurala “ultra vires” denilmekteydi. Ultra vires kapsamında örneğin bir anonim şirket işletme konusu içinde otel işletmeciliği yoksa uygun şartlarda satışa çıkarılan bir oteli işletmek üzere satın alamamaktaydı. Oteli satın alabilmek için ise genel kurul toplantısı yapmak ve esas sözleşmesindeki işletme konularına otel işletmeciliğini de ekletmek durumunda kalıyordu. Bu süre içinde de otelin bir başkası tarafından satın alınmış olması durumunda karşısına çıkan bu fırsattan anılan kural nedeniyle yararlanamamış oluyordu.

6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu‘nun yürürlüğe girmesi ile “Ultra Vires” Yasağı kalkmış olup; tüzel kişilerin hak ehliyetinin sınırları genişlemiştir. Artık işletme konususun hak ehliyetini belirleyen bir unsur olmadığı belirtilmektedir. 6102 Sayılı Yeni TTK ile “ultra vires” diye adlandırılan bu kuralı kaldırmış olup; 1 Temmuz 2012 tarihinden itibaren bir anonim şirket, esas sözleşmesindeki işletme konuları arasında örneğin otel işletmeciliği yer almasa bile satışa çıkarılan oteli alabilecek hale gelmiştir.

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için tarafımız ile iletişime geçebilirsiniz.

Ticaret Hukukuna ilişkin diğer ilginizi çekebilecek çalışmalarımız;

İzmir Ticaret Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

GBT Nedir?

GBT Nedir?

GBT Nedir? | GBT Ne Demektir? | Genel Bilgi Toplama | İzmir Ceza Avukatı | Av. Mustafa Yolcu

GBT Nedir?

Genel Bilgi Toplamanın kısaltması olan GBT kavramı üzerinde hukuki anlamda pek çalışma olmayan bir kurum olup; söz konusu usul ve uygulama bir kanun veya yönetmelik kapsamında değil resmi gazetede yayımlanmamış 29.03.2005 tarihli İçişleri Bakanlığı Kaçakçılık, İstihbarat, Harekat ve Bilgi Toplama Daire Başkanlığı Bilgi Toplama Yönergesi ile düzenlenmiştir.

GBT Kapsamında Hangi Veriler İşlenmektedir?

GBT sistemine kişilerin, kimlik bilgileri ile haklarındaki yakalama emirleri, yurt dışına çıkış yasağı kararları ve derdest kovuşturma bilgileri ile kesinleşmiş mahkûmiyet hükümleri işlenmektedir. GBT uygulaması yapılmasındaki amaç, “Hakkında yakalama emri ya da zorla getirme kararı verilmiş olan kişileri tespit etmek” olarak ön plana çıkmaktadır.

Genel Bilgi Toplama kapsamında elde edilen veriler:

  • Doğum tarihi, doğum yeri ve TCKN gibi kimlik bilgileri,
  • Kişi hakkında açılmış dava ve hükümler,
  • Kişi hakkında verilen adli uygulama tedbir ve kararları,
  • Şahıs erkek ise askerliğini yapıp yapmadığı

GBT İşleminin Kapsamı

Bilgi Toplama Yönergesi’nin 7. maddesinin A2 bendi ve 9. maddesinin a fıkrası hükümlerine göre; arama kararı bulunmadığı veya yakalanmış olduğu halde belirli bazı suçlardan dolayı kişiler hakkında genel bilgi toplama programına bilgi kaydedilecektir.

GBT Kaydının Silinmesi

Kaçakçılık, İstihbarat, Harekat ve Bilgi Toplama Daire Başkanlığı’nın GBT veri tabanlarında haklarında bilgi tutulduğunu öğrenen kişiler, GBT kayıtlarının silinmesi için İçişleri Bakanlığı’na başvurarak cevaba göre haklarındaki idari işlemin iptali için İdare Mahkemelerine dava açmaları gerekmektedir.

GBT Sorgulamasından Kaçmak

GBT sorgulamasından kaçma durumunda somut olaya göre Türk Ceza Kanunu kapsamında görevi yaptırmamak için direnme suçunun unsurlarının oluşup oluşmadığı incelenmelidir. Yerleşik Yargıtay kararlarında yalnızca sözlü olarak işbirliği gerçekleştirilmemesi kapsamında bu suçun oluşmayacağı ifade edilmektedir. Suçun unsurları kapsamında bir tehdit unsurunun da mevcut olması gerektiği vurgulanmaktadır.

Ayrıca GBT’den kaçma kapsamında; polisin kanunlara uygun olarak aldığı tedbirlere karşı gelme, direnme veya görev yapmasını engelleme söz konusu olur ise durumun niteliğine göre; polisin koruma altına alma, uzaklaştırma ya da yakalama ve gerekli kanuni işlemleri yapma yetkisi mevcuttur.

Mahkeme Kararları

GBT Kaydının Sorulması Mümkündür. GBT Kayıtlarının Paylaşılması Neticesinde Göreve İlişkin Sırrın Açıklanması Suçu Oluşmaz

Yargıtay 5. Ceza Dairesi E:2014/10023 K: 2018/90

Başka bir soruşturma kapsamında CMK’nın 135. maddesi uyarınca iletişiminin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınmasına karar verilen …’ın, … İl Emniyet Koruma Şube Müdürü olan sanık … ile yaptığı telefon görüşmesi sırasında yakını olan … hakkında arama kaydı olup olmadığı hususunda bilgi talep etmesi üzerine sanık …’in polis memuru olan …’yü aradığı ve GBT sorgulaması yapmasını istediği, …’den…’ın aranan şahıslardan olmadığını öğrendikten sonra da …’ı arayarak bu bilgiyi verdiği iddia ve kabul olunan olayda, Suç tarihinde hakkında arama kaydı bulunmayan …’ın, bizzat veya avukatı aracılığıyla emniyet birimlerine başvurarak, sanık tarafından …’a iletilen bilgiyi alabileceği, dolayısıyla “hakkında arama kaydı bulunmadığına ilişkin bu bilginin TCK’nın 258. maddesinde sayılan “gizli kalması gereken belge, karar, emir ve diğer tebligat niteliğinde değerlendirilemeyeceği, bu itibarla somut olayda göreve ilişkin sırrın açıklanması suçunun unsurları itibariyle oluşmayacağı…

GBT Kaydının Silinmemesi Durumunda Özel Hayata Saygı Hakkı İhlalidir

Anayasa Mahkemesi Genel Kurul Başvuru Numarası: 2014/5671

Başvurucu 30/6/2006 tarihinde Genel Bilgi Toplama (GBT) Sisterni’nde bulunan kaydının silinmesi talebiyle Emniyet Genel Müdürlüğüne müracaat etmiştir. Başvurucunun dilekçesi idarenin ilgili birimleri tarafından başvurucu hakkındaki adli sicil kaydının düzenlendiği İzmir İl Emniyet Müdürlüğüne iletilmiştir. İzmir İl Emniyet Müdürlüğünün 8/8/2006 tarihli yazısıyla Bilgi Toplama Yönergesi (Yönerge) gereğince başvurucu hakkındaki bilgi formlarının iptal edilemeyeceği belirtilmiştir. Bu yazı başvurucuya 26/7/2006 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu, GBT sisteminde bulunan kaydının silinmesi amacıyla İçişleri Bakanlığı aleyhine Ankara 9. İdare Mahkemesinde iptal davası açmıştır. Mahkeme, 11/4/2008 tarihli kararıyla davayı reddetmiştir. Mahkeme kararında İçişleri Bakanlığı Kaçakçılık İstihbarat, Harekat ve Bilgi Toplama Dairesi (KİHBİ) Başkanlığınca çıkarılan 29/3/2005 tarihli Yönerge’de yer alan hükümlere yer verilmiştir. Kararda; kamu güvenliğinin ve suç ve suçluyla mücadelenin etkin şekilde sağlanması amacıyla Yönerge ile bazı suç tiplerinden hüküm giyenler hakkında GBT sistem kaydının nasıl tutulacağının düzenlendiği, Yönerge’nin 9. maddesinin (b) bendinde hırsızlık suçunun da bu suç türleri arasında gösterildiği belirtilmiştir. Bu nedenle hırsızlık suçundan cezalandırılan başvurucu hakkında tutulan GBT sisteminden kaydının silinmesi için yapılan başvurunun reddine ilişkin işlemin hukuka aykırı olmadığı ifade edilmiştir. Başvurucunun temyiz istemi Danıştay Onuncu Dairesinin 23/5/2012 tarihli kararıyla reddedilerek hüküm onanmıştır. Başvurucunun karar düzeltme istemi aynı Dairenin 12/2/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Nihai karar, başvurucuya 2/4/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 17/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. … Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

Detaylı Okuma İçin;

Konuya ilişkin hukuki uyuşmazlıklarınıza ilişkin tarafımız ile iletişime geçebilirsiniz.

İlginizi çekebilecek diğer çalışmalarımız;

İzmir Ceza Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Affectio Societatis Nedir?

Affectio Societatis Nedir?

Affectio Societatis Nedir? | Affectio Societatis Ne Demek | Av. Mustafa Yolcu

Affectio Societatis Nedir?

Latince kökenli, “affectio socialetatis“, birkaç tüzel veya gerçek kişinin tek bir varlıkta birleşmeye yönelik ortak iradesi olarak ifade edilebilir.

Türk Borçlar Kanunu ve öğreti kapsamında ortaklığın oluşması için; kişi, sözleşme, sermaye, ortak amaç ve ortak amaca ulaşmak için eşit ve aktif ortak çaba (Affectio Societatis) unsurlarının bir arada olması gerektiği ifade edilmektedir. Bu kapsamda yasal mevzuatta yer almamasına karşılık öğreti ile birlikte kabul edilen affectio socialetatis şirketlerin kuruluşlarındaki asli unsurlardan biridir. Söz konusu unsur ağırlıklı olarak şahıs şirketlerinde kendisini göstermekte ise de, sermaye şirketlerinde de yansımaları mevcuttur. Buna örnek olarak azından, ortakların, şirketin amacının gerçekleşmesini önleyici veya zorlaştırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü gösterilebilir.

Toparlamak gerekir ise, her şirket ortağının üzerine düşen görevi, bilinçli ve özen dikkat sorumluluklarına uygun biçimde yerine getirmesi ilkesidir. Kanunda gösterilmemiş olsa dahi bu ilke şirketler için olmazsa olmaz unsurlardandır. Şirketin feshi ya da ortağın çıkarılması durumlarında bu ilkenin çiğnenmesi haklı sebep oluşturacaktır. Şirket işlerinde her ortak aktif rol almalıdır. Şirketin amaçlarına aykırı hareket edilmemeli, şirketin gelişmesi ve amacın gerçekleştirilmesi için gerekli özen ve dikkat gösterilmelidir.

İlgili Mahkeme Kararları

YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ E. 2015/17444 K. 2016/12349

Keza, adi ortaklıkta, ortakların ortaklık işlerini denetlemesi ve yönetmesi söz konusu olur. Denetleme ve yönetme özellikle müşterek amaç uğruna birlikte çaba ( affectio societatis ) ile yakın bağlantı içerisindedir. Oysa, sonuca katılmalı ödünç sözleşmesinde; ödünç verenin, yönetme ve denetleme yetkisi kural olarak bulunmaz.

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi E.2015/5696 K. 2015/18222

Doktrinde adi şirket –ortaklık-, sözleşmeyle kurulan ve bir müşterek amacın elde edilmesine hizmet eden kişi birliği olarak tanımlanmaktadır (Poroy/Tekinalp/Çamoğlu, Ortaklıklar ve Kooperatif Hukuku. İstanbul 2003. s. 26). Bu tanımlardan adi şirketin –ortaklığın- unsurları; kişi, sözleşme, katılım payı, amaç, affectio societatis (müşterek gayeye ulaşmak için birlikte çalışmak unsuru) şeklinde belirtilebilir (Barlas, Nami, Adi Ortaklık Temeline Dayalı Sözleşme İlişkileri, İstanbul, 1998 s.13).

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi E: 2015/11269 K: 2015/19675

Bundan başka, sonuca katılmalı ödünç ile adi ortaklığı birbirinden ayırmada bazı emareler de söz konusudur. Bunlardan en önemlisi, hukuksal ilişkiye nakti edimi ile katılan kişinin zarara katılıp katılmamasıdır. Şayet, bir zarara katılma söz konusu ise, adi ortaklık, aksi takdirde sonuca katılmalı ödünç sözleşmesinin varlığından sözedilir. Bilhassa, paranın geri alınması bir ayni veya şahsi teminat ile temin edilmiş ise; sonuca katılmalı, ödünç sözleşmesinin varlığından daha da emin olmak gerekir. Adi ortaklıkta, ortakların ortaklık işlerini denetlemesi ve yönetmesi söz konusu olur. Denetleme ve yönetme özellikle affectio societatis (ortak amaç için çalışma) ile yakın bağlantı içerisindedir. Oysa, sonuca katılmalı ödünç sözleşmesinde; ödünç verenin, yönetme ve denetleme yetkisi kural olarak bulunmaz. Ancak, ödünç verene denetleme yetkisi tanınması, sonuca katılmalı ödünç sözleşmesinin hukuksal yapısına ters düşmez. Bu nedenle, sadece denetleme yetkisi tanınan hallerde, bu yetki sınırı ise sonuca katılmalı, ödünç sözleşmesinin varlığı düşünülebilir. Buna karşılık denetleme yetkisi geniş ise ve özellikle bu yetki yanında yönetim yetkisi de tanınmış ise, bu durumda adi ortaklık lehine bir belirtiden söz edilebilir. Keza, ilişkinin sona ermesinin tabi olduğu rejimde taraflar arasındaki ilişkinin niteliğinin belirlenmesinde önemli olabilir. Özellikle nakit ile katılanın ölümünün ilişkiyi sona erdirmesi, fesih hakkının tanınması ve sair şekillerde kişiliğin ön plana çıkması da adi ortaklığın varlığına delalet eder. (Adi Ortaklık,Doç.Dr.Oruç Hami Şener, Ankara, 2008, sayfa ;122-125 ) Somut olayda, düzenlenen sözleşmede zarara katılma söz konusu olmadığı gibi, ödünç verilen para da verilen bonolar ile temin edilmiştir. Diğer deyiş ile, bu olayda, sonuca katılmalı bir ödünç sözleşmesi söz konusudur. Ayrıca, anılan sözleşmede, adi ortaklığın zorunlu unsuru olan müşterek amaç ve affectio societatis(ortak amaç için çalışma) unsurları da yoktur.

Hukuki uyuşmazlıklarınıza ilişkin detaylı bilgi için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079