Yazar arşivleri: Av. Dilek Yavuz Uysal

Deneme Süreli Çalışma

Deneme Süreli Çalışma

Deneme Süreli Çalışma | İzmir Avukat

Deneme Süresi Nedir?

Deneme süresi olarak belirlenen süre, işçinin çalışma şartlarını görmesi, işi yapabilme becerisi konusunda fikir edinmesi, sözleşmede yer alan iş tanımı ile somut durumun birbirine uyumunu test edebilmesi için uygulanan süredir. İşveren tarafından ise bu süre, işçinin verilen işi yapabilme yeteneğini ve verimini ölçmeye yarar. Deneme süresi ile işveren işçinin işe ve işin niteliklerine uyum sağlayıp sağlayamayacağı yönünde kanaat edinir.

Deneme Süreli Çalışma Nedir?

İşçi ile işveren arasındaki iş sözleşmesinin, sözleşmeyi devam ettirip ettirmeme kararının belirli bir süre sonrasında verilmesine imkân sağlanan sözleşmelere deneme süreli iş sözleşmesi olarak isimlendirilmektedir.

4857 sayılı İş Kanunu’nun 15. Maddesinde düzenlenmiş olup Kanun’un ilgili maddesi şu şekildedir: ‘’Taraflarca iş sözleşmesine bir deneme kaydı konulduğunda, bunun süresi en çok iki ay olabilir. Ancak deneme süresi toplu iş sözleşmeleriyle dört aya kadar uzatılabilir. Deneme süresi içinde taraflar iş sözleşmesini bildirim süresine gerek olmaksızın ve tazminatsız feshedebilir. İşçinin çalıştığı günler için ücret ve diğer hakları saklıdır.”

Deneme süresi, iş sözleşmesine konulacak bir hükümle; işçinin çalışma şartlarını görmesi, sözleşme ile üstlenilen işin somut duruma uygunluğu ve işi yapabilme becerisini anlaması, işverenin ise işçinin sözleşme ile üstlendiği işi yapabilme yeteneğini ve verimini ölçen bir süredir. Yargıtay, iş sözleşmesi taraflar arasında karşılıklı güvene dayalı sürekli borç ilişkisi kurduğu için işçinin meslekî bilgi ve becerisini, çalışma şekli ile işyerine uyumu ve davranışlarını öğrenme bakımından belli bir süre denenmesinde işverenin korunmaya değer bir menfaati bulunduğu görüşünü benimsemektedir.

Deneme Süreli Çalışmanın Şartları Nelerdir ?

  • 1. Deneme süresinde dahi olsa işçinin sigortası yapılmalıdır.
  • 2. Deneme süresi iş sözleşmesinde açıkça belirtilmelidir.
  • 3. Deneme süresi sonunda iş ilişkisi kurulmazsa işçi bir gün dahi çalışmış olursa olsun ücret alacağı ödenmelidir.
  • 4. Deneme süresi en fazla 2 ay olarak düzenlenebilir. Toplu iş sözleşmelerinde bu süre 4 aydır.
  • 5. Her iki taraf da deneme süresi içerisinde sözleşmeyi tazminatsız ve cezai şartsız fesih edebilir.
  • 6. Deneme süreli iş sözleşmesi içerisinde belirtilen deneme süresi içerisinde tüm hakları geçerli olmaktadır.

Deneme süreli iş sözleşmesi, deneme süresinin sonunda kendiliğinden sona erer. Ancak işçi, deneme süresi sonrası çalıştırılmaya devam ettiriliyorsa, bu sözleşme belirsiz süreli iş sözleşmesi niteliğinde başından itibaren tek bir sözleşmeye dönüşecektir (BK m.430/f.2)

Deneme süresi boyunca çalışan tüm işçiler kendilerine verilen özlük ve işçilik haklarından faydalanabilirler. Yapılan çalışmalar karşılığında ücret alma, istediği bir sendikaya üye olmak, izin haklarından yararlanmak gibi haklarını kullanabilirler.

Deneme süresi başladıktan sonra, işçinin çeşitli nedenlerle çalışamaması durumunda deneme süresi amacına ulaşmamış olduğundan, işçinin mazeretli olarak işe devam etmediği süreler kadar deneme süresi uzatılabilir. Bu durum yasal bir zorunluluk olmayıp, sözleşmelerde tarafların bu hükmü eklemeleri halinde geçerli olacaktır.

İşçinin işe başladığı ilk günden itibaren bir yıllık sürenin doldurulması halinde yıllık izin hakkı elde edileceğinden, deneme süresi de bu bir yıllık süreye dahil edilerek hesaplama yapılacaktır. Ayrıca deneme süresi işçinin kıdemi yönünden de dikkate alındığından, kıdem tazminatı hesaplamalarında bu sürenin de hizmet süresine dahil edilerek hesaplama yapılması gerekmektedir.

Deneme süreli iş sözleşmesi; yazılı olarak düzenlenmesi gereken sözleşmeler arasında sayılmamıştır. Bir başka deyişle, deneme süreli iş sözleşmesinin yazılı olarak düzenlenmesi şart değildir. Ancak ispat bakımından, deneme süresinin yazılı olarak belirlenmesi mühimdir. Zira deneme süresinin yazılı olarak belirlenmesi, onun varlığını ispat edecektir.

Deneme süreli iş sözleşmesinin temel sonucu şudur: Deneme süresinde olmak kaydıyla hem işçi hem de işveren, iş sözleşmesini bildirim süresini beklemeksizin ve tazminatsız olarak feshedebilir. İşçinin çalıştığı günler için hak ettiği ücret ile diğer hakları saklıdır. Bunun dışında deneme süresi taraflara iş ilişkisinin nasıl olacağı yönünde fikir verir.

Yargıtay Kararlarında Deneme Süresinin Yazılı Belirlenmesi:

Zira, kurala aykırı bir durumu iddia eden, iddiasını ispatla yükümlüdür. Deneme süreli iş sözleşmesinin şekli konusunda yasada açık bir hüküm bulunmamaktadır. Ancak özellikle ispat yükü açısından yazılı yapılması gerekir. Yazılı yapılması geçerlilik şartı değil, ispat şartıdır…” (9 Hukuk, 2009/13019 K.)

“… Dosya içeriğine göre davacı ile davalı işveren arasında belirli süreli 6 aylık iş sözleşmesi imzalandığı ve sözleşmenin 7. Maddesinde 4857 sayılı İş Kanunu’nun 15. Maddesi koşullarına uygun deneme süresi konulduğu anlaşılmaktadır. Davacının iş sözleşmesi deneme süresi sona ermeden feshedilmiştir. Deneme süresi içindeki fesih nedeni ile davacı ihbar tazminatına hak kazanamaz. İhbar tazminatının reddi yerine yazılı şekilde kabulü hatalı olup bozmayı gerektirmiştir…” (9 Hukuk, 2011/14882 K.)

İş Hukuku Kapsamında Hazırladığımız Diğer Çalışmalarımız;

İzmir İş Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Mülkiyeti Muhafaza Kaydı İle Satış

Mülkiyeti Muhafaza Kaydı İle Satış | İzmir Avukat

1. Mülkiyeti Muhafaza Kaydı İle Satış Nedir?

Menkul(taşınır) bir malın başkasına devri yapılırken, devri yapan kişi malın mülkiyetinin kendisinde kalmasını sağlamak isterse ‘’mülkiyeti muhafaza kaydı ile satış sözleşmesi’’ yapılmalıdır. Böyle bir durumu sağlamak için sözleşme ile yapılan satışa da mülkiyeti muhafaza kaydıyla satış ismi verilir. Mülkiyeti muhafaza kaydıyla satış sözleşmesi, bir satış sözleşmesi dolayısıyla alıcıya teslim edilen mal üzerinde bir şartın gerçekleşmesine kadar -satış bedelinin tamamı alıcı tarafından satıcıya ödenene kadar- satıcının mülkiyetinin devam etmesi hususunda tarafların anlaşmasıdır.

2. Mülkiyeti Muhafaza Kaydı İle Satışın Şartları Nelerdir?

Söz konusu satışın geçerli sayılması, sözleşmenin alıcının ikametgâhındaki noterlikçe onanması ve özel kütüğüne kaydedilmesiyle mümkün olur. Ancak bu noktada belirtmek gerekir ki; hayvan ve taşınmaz satışlarında mülkiyeti muhafaza kaydıyla satış sözleşmesi yapılamaz. Bu sözleşme yalnızca taşınırlar için yapılabilir.

Kanuni Düzenlemeyi İnceleyecek Olursak:

4721 sayılı TMK, MADDE 764-a. Başkasına devredilen bir malın mülkiyetinin saklı tutulması kaydı, ancak resmi şekilde yapılacak sözleşmenin devralanın yerleşim yeri noterliğinde özel siciline kaydedilmesiyle geçerli olur. Hayvan satışlarında mülkiyeti saklı tutma sözleşmesi yapılamaz.

b. Taksitle satış/ MADDE 765- Taksitle mal satan kimse, bu satımlara ilişkin özel hükümlere uymak koşuluyla, mülkiyeti saklı tutma sözleşmesine dayanarak, sattığı malın geri verilmesini isteyebilir.

6098 sayılı TBK MADDE 253- Taksitle satış, satıcının, satılan taşınırı alıcıya satış bedelinin ödenmesinden önce teslim etmeyi, alıcının da satış bedelini kısım kısım ödemeyi üstlendikleri satıştır. Taksitle satış sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça geçerli olmaz. Malın satıcının ticari faaliyeti kapsamında satılması hâlinde, sözleşmede aşağıdaki hususlar belirtilir:

  • 1. Tarafların adı ve yerleşim yeri.
  • 2. Satışın konusu.
  • 3. Satılanın peşin satış bedeli.
  • 4. Taksitle ödeme sebebiyle belirtilecek ilave bedel.
  • 5. Toplam satış bedeli.
  • 6. Alıcının nakden veya aynen üstlendiği diğer bütün edimler.
  • 7. Peşinat ve taksitlerin tutarı ile vadesi ve ikiden az olmamak üzere taksit sayısı.

Mülkiyeti saklı tutma sözleşmesine genellikle taksitle satışta (TBK 253 v.d.) rastlanmaktadır. Satıcı taşınır malını bu kayıtla sattığı takdirde, malı alıcıya teslim etse dahi malın mülkiyetini kendisinde saklamaktadır. Malın mülkiyetinin satıcıda kalmaya devam ediyor olması ile de, mal bedelinin alıcı tarafından ödenmemesi riskine karşı satıcı lehine bir nevi teminat işlevi görmektedir.

3.Mülkiyeti Muhafaza Kaydıyla Satılan Malların Haczi Mümkün Müdür?

Eğer bir araç mülkiyeti muhafaza kaydı ile alınmışsa ve bu aracın trafik kaydına alıcı kimsenin alacaklısı tarafından haciz konulmuşsa, satıcı istihkak iddiasında bulunabilir. Fakat bu iddiada bulunabilmek bazı şartlara bağlanmıştır. Taksitlerin ödenmesinde temerrüde düşülmesi ve bundan dolayı satıcının fesih hakkını kullanması yönünde olan iki şart bir arada olmalıdır.

Mülkiyeti muhafaza kaydı sözleşmesindeki alıcı taksitleri ödememiş ve temerrüde düşmüş ise mülkiyet henüz alıcıya-(borçluya) geçmeyeceğinden ve satıcı sözleşmeyi feshederek aldıklarını iade edeceğine ilişkin seçeneği ileri sürmemiş ise bu durumda davalı takip alacaklısı ancak ödenmeyen taksitleri satıcıya ödeyerek araçların mülkiyetinin borçluya geçişini sağladıktan sonra sözleşme konusu araçların haczini ve satışını isteyebilir. Bu halde; istihkak davası tarihi itibariyle aşamalara ilişkin İstinaf Mahkemesi Kararı uygulaması şu şekildedir;

Konya BAM 7. HD. E.2020 / 194 K.2020 / 271 T.12.02.2020

  • ‘’ Öncelikle “mülkiyeti muhafaza kaydı sözleşmesinde belirtilen senedin tamamının borçlu alıcı tarafından ödenip ödenmediğinin araştırılarak aracın mülkiyetinin alıcıya geçip geçmediğinin değerlendirilmesi,
  • Senet bedeli ödenmemişse; satıcının fesih hakkını kullanıp kullanmayacağının tespit edilmesi,
  • Satıcı fesih hakkını kullanmak isterse; bu durumda herkes aldığını geri vermekle yükümlü olacağından, satıcının peşin aldığı bedeli icra dosyasına yatırması için süre verilmesi, ( aracın trafik kaydında başkaca hacizler olduğu da gözetilerek sıra cetveli yapılmak üzere), verilen süre içerisinde paranın icra veznesine depo edilmesi halinde aracın mülkiyet durumu tespit edilerek sonuca göre karar verilmesi yine satıcı fesih hakkını kullanmak istememesi halinde ise; bu durumda haciz koyduran takip alacaklısına sözleşme gereği ödenmesi gereken bakiye borcu satıcıya ödemek üzere mahkeme veznesine depo etmesi için mehil verilmesi ve bu bedelin mahkeme veznesine verilen süre içerisinde depo edilip edilmemesi durumlarında oluşacak sonuca göre (mülkiyeti muhafaza kayıtlı sözleşmesinin feshinin gerçekleşip gerçekleşmediği, aracın mülkiyeti kime ait olacağı) bir karar verilmesi gerekir. ‘’

4. Mülkiyeti Muhafaza Kaydıyla Satılan Malların Tekrar Satışı Olur Mu?

Mülkiyeti muhafaza kaydıyla satış sözleşmesi söz konusu ise, alıcı satış bedeli ile olan taksitleri vadeleri geldiğinde ödüyorsa, alacaklı, ilgili malın haczedilip satılması talebinde bulunamaz. Alıcı kişi malın satış bedelini vade zamanında ödeyemez hale gelirse bu durumda satıcı kişi sözleşmeyi feshedebilir. Fesih halinde önceden ödenen taksitler iade edilir. Bunun dışında satışın iptali için dava açmak da mümkündür. Dava açılacaksa, gidilmesi gereken mercii aksine bir düzenleme olmadıkça Asliye Hukuk Mahkemesi’dir.

Diğer yandan satıcı, alıcıya karşı keşide edeceği fesih ihbarnamesiyle makul bir süre vererek göstereceği adrese aracın iadesini istemelidir. İadenin gerçekleşmemesi halinde Ceza Muhakemesi Kanunu md. 158 ve Türk Ceza Kanunu md. 155/1 uyarınca şikâyette bulunarak suça konu araç yönünden de yakalama kararı talep edebilir.

5. Mülkiyeti Muhafaza Kaydıyla Satışı Yapılmış Ve Bu Araç İle Bir Kaza Meydana Gelmişse Durum Ne Olacaktır?

Karayolları trafik Kanunu mülkiyeti muhafaza kaydıyla aracı satın alan kişinin “işleten” sayıldığını hüküm altına almıştır. Bu durumda, aracı mülkiyeti muhafaza kaydıyla satış

yapan kişinin sorumluluğu ortadan kalkmakta; aracı satın alan kişi kazadan sorumlu olmaktadır. İlgili Yargıtay Kararı şu şekildedir:

Yargıtay 17. Hukuk Dairesi E. 2010/4956 K. 2010/7486 T. 30.9.2010

‘’ Bu durumda mahkemece olay tarihinde aracın işleteninin araç mülkiyeti muhafaza kaydı ile satın alan davalı H. E. olması davalı H. T.’ın işleten sıfatı ve hukuki sorumluluğunun bulunmaması gözetilerek davalı H. T. hakkındaki davanın husumet sebebiyle reddine karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu biçimde hüküm kurulması doğru görülmemiştir. ‘’

Kira ve Taşınmaz Hukukuna İlişkin Diğer Yazılarımız İçin;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Destekten Yoksun Kalma Tazminatı

Destekten Yoksun Kalma Tazminatı

Destekten Yoksun Kalma Tazminatı | İzmir Avukat

Destekten yoksun kalma tazminatı, ölenin destek verdiği kişilerin ölüm nedeniyle uğrayacakları maddi zararları için verilen tazminat davası türüdür. Talep edilen bu maddi tazmin ile birlikte manevi zararın talebi de mümkündür.

Destekten yoksun kalma tazminatı Türk Borçlar Kanunu’nun 53. maddesinde düzenlenmiştir. TBK’nın 53/1-3 ‘e gore : “Ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar.” olarak tanımlanmıştır. Diğer bir tanımla; “Ölen kişinin yaşarken destek verdiği kişilerin aldığı desteğin ölüm sebebiyle ortadan kalkması sebebiyle destek alanların uğradıkları zarardır.”  Şeklinde düzenlenmiştir.

Destekten yoksun kalma tazminatı ölüm olayı üzerine, mirasçılık sıfatı ile ilgisi olmaksızın, yardımdan yoksun kalanların şahsında doğan bir zarardır. Destekten yoksun kalma tazminatını talep hakkı , ölen kişiden intikal eden bir hak olmayıp talep sahibinin şahsından doğan bağımsız bir haktır.

Destekten Yoksun Kalma Tazminatının Kapsamı

1. Manevi Tazminat

Destekten yoksun kalma maddi tazminat davasıyla birlikte, ayrıca manevi tazminat da talep edilebilir. TBK m. 56/2’de “Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir” hükmü bulunmaktadır. Manevi tazminatın amacı olay nedeniyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi olduğundan manevi tazminat miktarı belirlenirken; kaza tarihi, olayın meydana geliş şekli, kusur durumu ve tarafların sosyal ve ekonomik durumları birlikte dikkate alınmalıdır.

2. Maddi Tazminat

Destekten yoksun kalma tazminatı, bir maddi tazminat türü olup, zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır. Uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hakim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler (TBK m.50) Ölenin desteğinden yoksun kalan kişiler, ölenin tüm çalışma hayatı süresi boyunca kendilerine sağlayacağı destekten mahrum kalmaları nedeniyle oluşan her türlü maddi zararlarının tazmin edilmesini isteyebilirler. Ölen kişinin destek süresi boyunca yakınlarına sağlayabileceği maddi karşılık hesaplanarak yakınlarına destekten yoksun kalma tazminatı olarak verilmelidir.

Destekten Yoksun Kalma Tazminatı Nasıl Hesaplanır?

Destekten yoksun kalma tazminatının değerinin tespitinde belirli kıstaslar kullanılır. Ölen kişinin ekonomik imkanları ve bu imkanlar vasıtasıyla elde ettiği ya da ölmeseydi elde edeceği gelir tespit edilmeye çalışılması bunlardan biridir. Ölenin gelirinin tespitinde maaş bordroları bunlar yoksa meslek odalarından sorularak tespit edilecek gelir hesaba katılır. Ölenin gelirinin bu yollarla tespiti mümkün değilse emsal ücret tespit edilmeye çalışılmalıdır. Yine tazminatın hesaplanmasında yaşam süresi göz önüne alınır. Ölen evliyse, çocukları varsa veya bekar olmakla birlikte anne ve babasını destekliyorsa bunlarda destekten yoksun kalma tazminatının hesaplanmasında dikkate alınır. Destekten yoksun kalma tazminatı hesaplaması teknik bir konudur. Örneğin tazminat bedeli ölen kırk yaşında ise kalan ortalama ömrünün belirlenmiş tablolardan tespiti yapılarak ödenecek tazminatta dikkate alınır.

Yetkili ve Görevli Mahkeme:

6100 sayılı HMK’nın 2. maddesi ile de dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın şahıs varlığına ilişkin davalarda Asliye Hukuk Mahkemesi görevli kabul edilmiştir. Aksine bir düzenleme olmadığı sürece Asliye Hukuk Mahkemesi görevlidir. Ancak aykırı düzenleme var ise görevli mahkemeyi ona göre belirlemek gerekir. Bu anlamda durumun özelliklerine göre özellikle Asliye Ticaret Mahkemesi ile İş Mahkemesinin görevine bakmak gerekir. Asliye Ticaret Mahkemelerinin görevi 6102 sayılı TTK’nın 4. maddesinde düzenlenmiştir. Düzenleme ile her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ile çekişmesiz yargı işleri ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın TTK’da öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava kabul edilmiştir. Ticari davalarda ise Asliye Ticaret Mahkemesi görevli kabul edilmiştir. Bu anlamda davanın usulden reddedilmemesi için bir avukattan hukuki destek almak önemlidir.

Vücut dokunulmazlığının ihlalinden kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı davalarında yetkili mahkeme HMK’nın 6. maddesi kapsamında genel yetkili mahkeme olup davalı gerçek kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri veya davalı tüzel kişinin merkezinin bulunduğu yer mahkemesidir. Davalının birden fazla olması halinde davada HMK 7. madde gereği davalılardan her birinin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir.

Destekten Yoksun Kalma Tazminatında Zamanaşımı :

Destekten yoksun kalma tazminatı isteminin zamanaşımı süresi, haksız fiilden kaynaklı zararlarda TBK m. 72 gereği, zararın ve tazminat yükümlüsünün öğrenilmesinden itibaren 2 yıldır. Tazminat yükümlüsü veya zarar sonradan öğrenilse bile, her halükarda destekten yoksun kalma nedeniyle maddi ve manevi tazminat davası açma hakkı 10 yılda zamanaşımına uğrar.

İlgili Yargıtay Kararları:

(Yargıtay 4.Hukuk Diaresi’nin  2018/2928 E., 2019/2868 K., ve 15.05.2019 tarihli kararı): Destekten yoksun kalma tazminatının amacı, ölen kişinin yardımlarından kaza tarihinde ve/veya gelecekte mahrum kalacak kişinin zararının giderilmesidir. Bu kapsamda talepte bulunacak kişinin, ölenin mirasçısı olması şartı bulunmamaktadır. Nitekim bu husus 6098 sayılı TBK md.53’te de “ölenin desteğinden yoksun kalan kişiler” olarak açıkça belirtilmiş olup “mirasçı” kavramı kullanılmamıştır. Kaldı ki; destekten yoksun kalan kişinin mirası reddetmesi halinde de destekten yoksun kalma tazminatı talep etme hakkı bulunmaktadır.

(Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 2007/5604 E., 2008/4057 K. sayılı ve 27.03.2008 tarihli kararı) : “Destekten yoksun kalma tazminatının amacı, desteğini kaybeden kimsenin ölümle sonuçlanan olaydan önceki sosyal ve ekonomik hayat seviyesini devamını sağlayacak bir paranın ödettirilmesidir. Destek sayılabilmek için yardımın yalnızca parasal nitelikte bulunması zorunlu değildir. Eylemli ve düzenli olarak yapılan hizmet edimleri de bir kimsenin destek sayılabilmesi için yeterlidir.” ifadesine yer verilmiştir. Dolayısıyla yapılan yardım sadece para ile ölçülebilen bir değer olarak sınırlandırılmayacaktır.

(Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 2015/6467 E., 2018/214 K. sayılı ve 18.01.2018 tarihli kararı🙂 somut olayda; desteğin ve kardeşinin babasının destekten önce vefat ettiği, sağ kalan kardeşin 15 yaşında olduğu, kardeşlerin birlikte yaşadığı, ölen kardeşin bekar olduğu ve desteğin diğer kardeşin geçimine destek olması nedeni ile belli bir süre ile sağ kalan kardeşin tazminat talep etme hakkı olduğu belirtilmiştir.

Aşağıdaki Çalışmalar İlginizi Çekebilir

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

İşçinin Haklı Sebep İle Feshi

İşçinin Haklı Sebep İle Feshi

İşçinin Haklı Sebep İle Feshi | İzmir Avukat

İşçinin Haklı Sebep İle Feshi

İşçinin haklı nedenle fesih hakkını kullanmasının şartları 4857 Sayılı İş Kanunun 24. Maddesinde, işverenin haklı nedenle fesih hakkının kullanmasının şartları ise aynı kanunun 25. Maddesinde belirtilmiştir. Bu olay ve durumlar, bu yolla fesih hakkını kullanan taraf için iş akdinin devamını objektif dürüstlük kuralları uyarınca kendisinden beklenilemeyecek şekilde çekilmez kılmalıdır. Bu hallerde kanun, taraflara haklı nedenle fesih hakkını kullanma olanağı sağlayarak çekilmez hale gelen sürekli borç ilişkisini sonlandırma imkanı tanımıştır.

4857 sayılı İş Kanunu fesih konusunu her açıdan ele almış, işçi ve işverenin hangi durumlarda, hangi gerekçelerle iş akdini feshedebileceğini açıkça anlatmıştır. İş Kanunu işçinin iş akdini derhal ve kıdem tazminatına hak kazanarak feshedebileceği durumları açıkça belirtmiştir. İlgili maddede belirtilen durumlardan en az birinin gerçekleşmesi durumunda işçi ihbar süresi ve ihbar tazminatı söz konusu olmadan, kıdem tazminatını almayı hak ederek derhal iş akdini feshedebilir.

4857 Sayılı İş Kanunu Madde 24:

Kanun koyucu, işçinin haklı nedenle derhal fesih hakkına ilişkin durumları 3 sebep altında şu şekilde sıralamıştır:

1. Sağlık Sebepleri:

Sağlık sebeplerine ilişkin haklı nedenle derhal fesih hakkı, ikiye ayrılarak şu şekilde incelenmiştir.

a) İş sözleşmesinin konusu olan işin yapılması işin niteliğinden doğan bir sebeple işçinin sağlığı veya yaşayışı için tehlikeli olursa: Burada dikkat edilmesi gereken husus; sağlık sebebi herhangi bir sağlık sebebi olmamalı, iş sözleşmesinin konusu olan işin yapılması ile ilgili bir sağlık sebebi olmalıdır. Netice itibariyle o işin yapılması, işçinin yaşayışı bakımından tehlike arz ederse, bu bir haklı neden oluşturur.

b) İşçinin sürekli olarak yakından ve doğrudan buluşup görüştüğü işveren yahut başka bir işçi bulaşıcı veya işçinin işi ile bağdaşmayan bir hastalığa tutulursa. İşçinin sağlık sebepleriyle iş sözleşmesini haklı olarak feshedebilmesi için, işin niteliğinden kaynaklanan bir tehlikenin varlığı ve bu durumun işçinin sağlığı ve yaşayışı için tehdit oluşturması gerekir. Burada işçinin hastalığa yakalanmış olması şart değildir. Sağlığı tehdit eden bir tehlikenin varlığı ve bunun işin niteliğinden doğması yeterlidir.

2. Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri:

a)İşveren iş sözleşmesi yapıldığı sırada bu sözleşmenin esaslı noktalarından biri hakkında yanlış vasıflar veya şartlar göstermek yahut gerçeğe uygun olmayan bilgiler vermek veya sözler söylemek suretiyle işçiyi yanıltırsa

b) İşveren işçinin veya ailesi üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak şekilde sözler söyler, davranışlarda bulunursa veya işçiye cinsel tacizde bulunursa haklı sebeple feshi oluşur. Yargıtay, bu gibi durumlar için belge aranamayacağını kabul etmektedir. Kişi olayların kronolojik gidişatına göre, inandırıcı bir şekilde yukarıdaki bentte bulunan fiillerden birine maruz kaldığını, ortaya koyabiliyorsa ve tanıklar da bunu destekler nitelikte beyanda bulunuyorsa, ispatın sağlandığını kabul etmektedir.

c) İşveren işçiye veya ailesi üyelerinden birine karşı sataşmada bulunur veya gözdağı verirse, yahut işçiyi veya ailesi üyelerinden birini kanuna karşı davranışa özendirir, kışkırtır, sürükler, yahut işçiye ve ailesi üyelerinden birine karşı hapsi gerektiren bir suç işlerse yahut işçi hakkında şeref ve haysiyet kırıcı asılsız ağır isnat veya ithamlarda bulunursa,

Yukarıdaki fiillerden biri veya birkaçı, işçi veya ailesi üyelerinden herhangi birine karşı işlendiğinde işbu haklı sebep oluşacaktır.

d) İşçinin diğer bir işçi veya üçüncü kişiler tarafından işyerinde cinsel tacize uğraması ve bu durumu işverene bildirmesine rağmen gerekli önlemler alınmazsa,

İş sağlığı ve güvenliği kapsamında değerlendirebileceğimiz bir benttir. İşveren işçinin beden ve ruh sağlığının korunması için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür.

e) İşveren tarafından işçinin ücreti kanun hükümleri veya sözleşme şartlarına uygun olarak hesap edilmez veya ödenmezse,

Ödenmeyen ücretin az veya çok olmasının bir önemi yoktur. Ücretin tam olarak ödenmesi asıldır. İşveren işçinin ücretini eksik ödeyemeyeceği gibi 62.madde gereği yazılı muvafakat olmadıkça ücretten kesinti de yapamaz.

Örneğin, işverenin işçiye fazla mesai ücretini ödememesi durumunda karşımıza çıkmaktadır. İşveren, işçiye fazla mesai ücretini ödemediğinde işçinin de iş sözleşmesini haklı sebeple feshetme hakkı vardır.

f) Ücretin parça başına veya iş tutarı üzerinden ödenmesi kararlaştırılıp da işveren tarafından işçiye yapabileceği sayı ve tutardan az iş verildiği hallerde, aradaki ücret farkı zaman esasına göre ödenerek işçinin eksik aldığı ücret karşılanmazsa, yahut çalışma şartları uygulanmazsa

İşverenin işçiye ücretini zamanında ve kararlaştırılan tutarda ödemesi gereğinin bir sonucu olarak, işçiye kararlaştırılan ücretin karşılığı olan iş verilmelidir. Verilmediği takdirde, bu gerekçe ile işçinin ücretinden kesinti yapılamaz. Ve işçiye, iş yerinde geçerli çalışma şartları uygulanmalıdır. Bu iki sebepten herhangi biri var olduğu takdirde işbu haklı sebep oluşacaktır.

3. Zorlayıcı sebepler:

İşçinin çalıştığı işyerinde bir haftadan fazla süre ile işin durmasını gerektirecek zorlayıcı sebepler ortaya çıkarsa, işçi haklı sebeple derhal fesih hakkını kullanabilir.

İşçi Haklı Nedenle Derhal Fesih Hakkını Hangi Sürede Kullanmalıdır?

4857 sayılı İş Kanunu’nun 26.maddesi’nde derhal fesih hakkını kullanma süresi düzenlenmiştir. İşçinin, ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan hallere dayanarak haklı nedenle derhal fesih hakkı, bu çeşit davranışlarda bulunulduğunun öğrenilmesinden başlayarak 6 iş günü ve herhalde fiilin gerçekleşmesinden itibaren 1 yıl sonra sona ermektedir.

Kanun koyucu, burada işçinin haklı nedenle fesih hakkını, işverene karşı tehdit vasıtası olarak kullanılmasının önüne geçmek istemiştir. Zira işçi haklı nedenle fesih hakkını kullanmak istiyorsa süresi içerisinde kullanmalıdır. Aksi halde fesih hakkı düşer ve mahkeme resen göz önünde bulundurur.

Yargıtay, cinsel taciz sebebi ile iş sözleşmesinin feshedilmesi durumları bakımından, tacize uğrayan kişinin bu durumu hemen söyleyebilmesinin mümkün olamayabileceğini kabul etmektedir. Kişinin eşinden, çevresinden korkabileceği ihtimalinin değerlendirilmesi gerektiğini kabul etmektedir. Dolayısıyla 6 iş günlük sürenin bu gibi hallerde dikkate alınmaması gerektiğini kabul etmektedir.

İşçi, feshi gerçekleştirirken haklı bir nedene dayanmamış ve geçerli bir sebebi de olmadan iş sözleşmesini feshetmiş ise, bu takdirde işçinin istifa etmiş olması durumu olarak değerlendirilmektedir. İstifa iradesinin karşı tarafa ulaşmasıyla birlikte iş ilişkisi sona erer. İstifanın işverence kabulü zorunlu değilse de, işverence dilekçenin işleme konulmamış olması ve işçinin de işyerinde çalışmaya devam etmesi halinde gerçek bir istifadan söz edilemez. Bununla birlikte istifaya rağmen tarafların belirli bir süre daha çalışma yönünde iradelerinin birleşmesi halinde kararlaştırılan sürenin sonunda iş sözleşmesinin ikale yoluyla sona erdiği kabul edilmektedir.

 Makalemizdeki bilgiler sadece bilgilendirme amaçlıdır. Önemle bilinmesi gerekir ki iş davaları teknik davalar olup, mağdur olmamak adına yargılamanın alanında tecrübeli bir avukat ile takibi büyük önem taşımaktadır.

İlgili Yargıtay Kararları:

Yargıtay 9. HD 2005/1443 E. 2005/4551 K Sayılı kararında “İncelenen dosya ve bilgilere göre davacı işçinin tespit edilen farklı iki tarihte aylık ziyaret planındaki ünitelere gitmesi gerekirken gitmediği anlaşılmıştır. Bu durum işçinin kusurlu davranışından kaynaklanmış ancak İş Kanununun 25. Maddesinde belirtilen derhal fesih hakkı veren sebeplerden olmamakla birlikte işçinin ve işyerinin normal yürüyüşünü olumsuz etkileyen hallerden olup iş ilişkisinin sürdürülmesini işveren açısından önemli ve makul ölçüler içinde beklenemeyeceğinden feshin geçerli sebeplere dayandığı kabul edilerek davacı işçinin işe iade talebinin reddine karar vermiştir.” Görüldüğü üzere işçinin davranışına bir değer biçilmiş ve haklı neden ağırlığında olmasa da geçerli neden olarak kabul edilmiş ve işçinin işe iade talebinin reddine karar verilmiştir.

Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 11.02.2020 tarihli kararı:

İşçinin mevcut sağlık durumunun iş yerinin yoğunluğu gözetilerek ve işverenin işçiyi gözetme borcu da dikkate alınarak, işyerinin özellikleri, çalışma koşulları, yapılan işin özellikleri bir bütün halinde değerlendirilmelidir.  Koşulların işçi yönünden oluşup oluşmadığı, işçinin yaptığı işin sağlığını doğrudan etkileyip etkilemediği ve sağlık sorunlarının işyerinde çalışmaya engel olup olmadığı, işçinin sağlığı ve yaşayışı için risk oluşturup oluşturmadığı araştırılmalıdır.  İşçinin davalıya ait işyerinde çalışmasında bir sakınca bulunup bulunmadığı belirlenmeli, yazılı başvuruya gerek olmadığından davacıya sağlık durumuna uygun verilebilecek başka işler olup olmadığı davalı işyerinde keşif yapılmak suretiyle tespit edilerek ve tüm deliller bir arada yeniden değerlendirilerek oluşacak sonuca ve dosya kapsamına göre kıdem tazminatı yönünden bir karar verilmelidir.

Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 27.11.2019 tarihli kararı:

 Davalı işverenin tacizi önleyecek ve sonrasında tacizcinin cezalandırılmasını sağlayacak şekilde gerekli adımları atmadığı anlaşılmakta olup davacı işçinin iş sözleşmesini 4857 Sayılı yasanın 24/II-b maddesine göre haklı nedenle feshettiği sonucuna varılarak kıdem tazminatının kabulüne karar verilmesi gerekir.

Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 04.02.2020 tarihli kararı:

Haklı fesihte davacının fesihten önce işverene feshi ihbarda bulunması gerekmediği gibi işyerini terk suretiyle eylemli fesihte bulunabileceği de göz önüne alındığında, Mahkeme gerekçesinin isabetsiz olduğu, alacakların ödenmemesi haklı nedenle fesih sebebi olarak belirtilmiş olup davacının iş sözleşmesini haklı sebeple feshettiği kabul edilmek suretiyle kıdem tazminatı talebinin kabulüne karar verilmesi gerekirken talebin reddine karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir

İş Hukuku Kapsamında Hazırladığımız Diğer Çalışmalarımız;

İzmir İş Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Gece Çalışması, Fazla Mesai

Gece Çalışması Fazla Mesai

Gece Çalışması Fazla Mesai | İzmir Avukat

İş Hukukunda gece mesaisi olarak düzenlenen çalışma aralığı, gece süresi en geç saat 20.00’de başlayarak en erken saat 06.00’ya kadar geçen ve herhalde en fazla onbir saat süren dönem olarak belirlenmiştir.

Kanuni Düzenleme:

4857 Sayılı İş Kanunu‘nun gece süresi ve gece çalışmalarını düzenleyen 69. Maddesine göre; ”Çalışma hayatında “gece” en geç saat 20.00’de başlayarak en erken saat 06.00’ya kadar geçen ve herhalde en fazla onbir saat süren dönemdir. Bazı işlerin niteliğine ve gereğine göre yahut yurdun bazı bölgelerinin özellikleri bakımından, çalışma hayatına ilişkin “gece” başlangıcının daha geriye alınması veya yaz ve kış saatlerinin ayarlanması, yahut gün döneminin başlama ve bitme saatlerinin belirtilmesi suretiyle birinci fıkradaki hükmün uygulama şekillerini tespit etmek yahut bazı gece çalışmalarına herhangi bir oranda fazla ücret ödenmesi usulünü koymak veyahut gece işletilmelerinde ekonomik bir zorunluluk bulunmayan işyerlerinde işçilerin gece çalışmalarını yasak etmek üzere yönetmelikler çıkartılabilir. İşçilerin gece çalışmaları yedibuçuk saati geçemez. ”

Gece Mesaisinde Fazla Çalışma Nasıl Oluşur?

Kanunen gece çalışması belli işlerde ve işyerlerinde veya zorunlu durumlarda yaptırılabilmektedir. Çalışma süresinin yarısından çoğu gece dönemine rastlayan bir işçinin çalışması gece çalışması sayılır. Gece mesai süresi 7,5 saatten fazla olamaz ve fazla çalışma yaptırılamaz.

İşyerlerinde 7,5 saati geçen sürede gece çalışması uygulamada sıklıkla yapılmaktadır. Bu durumda işçinin gece çalışması 7,5 saati geçiyorsa işçiye fazla çalışma ücreti ödenmek zorundadır. Yani haftalık çalışma süresi 45 saati geçmese de gece çalışmasının 7,5 saati geçtiği durumlarda fazla çalışma ücreti ödenmelidir.

6645 Sayılı Torba Yasa çerçevesinde, 7.5 saatten fazla çalışma hususundaki yasak (gece süresince), çalışanın fazla mesai konusunda kendi rızasının bulunduğunu yazılı olarak belirtmesi halinde, turizm, sağlık ve özel güvenlik sektörlerinde çalışan işçiler için kaldırılmıştır.

Gece Çalışmasında Mesai Ücreti Ne Kadardır?

 Her bir saat fazla çalışma için verilecek mesai ücret normal çalışma ücretinin saat başına düşen miktarının yüzde elli yükseltilmesi suretiyle ödenir.

Gece Çalışması Nasıl Belirlenir?

Çalışma süresinin yarısından çoğu gece dönemine rastlayan bir işçinin çalışması, gece çalışması sayılır. Bunun dışında 4857 sayılı İş Kanunu’nun 69. maddesinde Çalışma hayatında “gece” en geç saat 20.00’de başlayarak en erken saat 06.00’ya kadar geçen ve her halde en fazla onbir saat süren dönem olarak tanımlanmıştır. İşçinin çalışma süresinin yarısından fazlası bu zaman diliminde geçiyorsa yapılan çalışma gece çalışması olarak değerlendirilecektir. bu durumda 7,5 saati aşan kısım fazla çalışma olarak kabul edilecek ve bu süreye fazla çalışma ücreti ödenecektir

Gece Çalıştırılması Yaptırılamayacak Kişiler:

  1. Gece dönemine denk düşen 20.00-06.00 saatleri arasındaki işçi postalarında, 18 yaşını doldurmamış çocuk ve genç işçilere gece çalışması yaptırılamaz.
  2. Kadın çalışanlar, gebe olduklarının sağlık raporuyla tespitinden itibaren doğuma kadar geçen sürede gece çalışmaya zorlanamaz.
  3. Yeni doğum yapmış çalışanın doğumu izleyen bir yıl boyunca gece çalıştırılması yasaktır. Bu sürenin sonunda sağlık ve güvenlik açısından sakıncalı olduğunun sağlık raporu ile belirlendiği dönem boyunca gece çalıştırılmaz.
  4. Gebe veya emziren çalışan günde yedi buçuk saatten fazla çalıştırılamaz.
  5. Engelli işçinin gece vardiyasında çalıştırılmamasına yönelik İş Kanununda herhangi bir hüküm bulunmamaktadır.  Ancak engelli işçinin gece çalışmasına engel bir durumu olduğuna dair sağlık kurulu raporu varsa gece çalışması yaptırılamaz.

İlgili Yargıtay Kararları:

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 02.07.2015 tarih ve 2015/17642 E, 2015/24006 K, sayılı kararında; 

“…Günlük kanuni çalışma süresinin yarısından çoğu gece dönemine rastlayan çalışma gece çalışması sayılır. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 69. maddesinde “Çalışma hayatında “gece” en geç saat 20.00’de başlayarak en erken saat 06.00’ya kadar geçen ve her halde en fazla onbir saat süren dönemdir.” şeklindeki hüküm mevcuttur. Bu hükümler dikkate alındığında, davacının 20:00-08:00 saatleri arasında geçen 12 saatlik çalışmasının 20:00-06:00 saatleri arasındaki 10 saatlik kısmı, yani yarısından fazlası gece çalışması olduğundan, 20:00-08:00 saatleri arasındaki çalışmasının tamamının gece çalışması sayılması gerekir. Buna göre, 1,5 saatlik ara dinlenme, 20:00-08:00 saatleri arasındaki 12 saat çalışmadan düşülerek, günlük fiili çalışma 10,5 saat ve 7,5 saatlik gece çalışmasının kanuni sınırını aşan fazla mesai süresi de 10,5-7,5=günlük 3 saat olarak belirlenmesi gerekir. Günlük fazla mesai süresini 1,5 saat olarak hesaplayan bilirkişi raporuna itibar edilerek hüküm kurulması hatalıdır…”

Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 01.07.2013 tarihli ve 2013/3898 E. ve 2013/12354 K. sayılı kararında;

”İşçilerin gece çalışmaları günde 7.5 saati geçemez. Bu durum günlük çalışmanın, dolayısıyla fazla çalışmanın sınırını oluşturur.Gece çalışmaları yönünden, haftalık 45 saat olan yasal çalışma sınırı aşılmamış olsa da günde yedi buçuk saati aşan çalışmalar için fazla çalışma ücreti ödenmelidir. Dairemizin kararları da bu yöndedir.Somut olayda, mahkemece davacının 20 gün çalışıp 10 gün izin yapması nedeniyle haftalık çalışma saatlerinin sınırların altında kaldığından bahisle fazla mesai ücreti alacağı bulunmadığına karar verilmiştir. Ancak dinlenen tanıkların “Vardiyanın birisi akşam 19.00 da başlayıp sabah 07.00’de biterdi” yönündeki beyanlarından davacının gece vardiyasındaki çalışma süresinin yasal sınır olan 7.5 saatin üstünde olduğu anlaşılmaktadır…”

İş Hukuku Kapsamında Hazırladığımız Diğer Çalışmalarımız;

İzmir İş Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Belirsiz Alacak Davası Nedir?

Belirsiz Alacak Davası Nedir?

Belirsiz Alacak Davası Nedir? | İzmir Avukat

Davanın açıldığı tarihte alacağın miktar veya değerinin tam olarak belirlenmesinin imkansız olduğu durumlarda asgari bir miktar ya da değer üzerinden açılan dava türüne belirsiz alacak davası denir. Belirsiz alacak davası 1.10.2011 tarihinde yürürlüğe girmiş olup Hukuk Muhakemeleri Kanununun 107. maddesinde bir dava türü olarak düzenlenmektedir.

Belirsiz alacak davasının getirdiği en önemli etkin koruma, usul ekonomisi ve hak arama özgürlüğünü hizmet etmesidir. Bununla birlikte davacının yüksek yargılama giderlerini katlanma ve dava konusu hakkın zamanaşımına uğrama riskinin azaltılması hedeflenir. Alacağın hangi hallerde belirsiz, hangi hallerde belirli veya belirlenebilir olduğu hususunda kesin bir nitelendirme yapılması mümkün olmayıp; her dava ve alacak bakımından somut olayın özelliklerine göre sonuca gidilmesi gereklidir.

6100 sayılı Kanunun 107. maddesine göre,

  1. Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.
  2. Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.
  3. Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.”

Belirsiz Alacak Davasının Açılabilme Şartları:

  1. Talep Sonucunun Miktarının Belirlenmesinin İmkansız veya Davacıdan Beklenemeyecek Olması:
    1. Talep Sonucunun Belirlenmesinin İmkansız Olması
    2. Talep Sonucunun Belirlenmesinin Davacıdan Beklenemeyecek Olması
  2. Dava Dilekçesinde Geçici Talep Sonucunun Belirtilmesi
  3. Talep Sonucunun Kesin Olarak Belirlenmesi

Belirsiz Alacak Davası Açmanın Avantajları Nedir?

  • Belirsiz alacak davası açmanın amacı, başta yüksek yargılama gideri ödemekten kurtulmak olabilir. Zira alacağın tam miktarı üzerinden hesaplanacak harç başta davacı tarafa külfet olacaktır. Belirsiz olan alacak, belirlenebilir hale geldiği zaman eksik olan harç tamamlanır.
  • Belirsiz alacak davası açmanın bir başka avantajı ise yanlış ve eksik veya fazla talepte bulunma riskinden kurtulmaktır. Zira belirsiz olarak açılmayan dava türlerinde, hükmedilecek alacak miktarı, dava dilekçesindeki talep miktarından fazla ise karşı tarafa vekalet ücreti ödemek durumunda kalınır. Belirsiz alacak davası açan taraf talep sonucunu davalının muvafakatine bağlı olmadan artırabilir.
  • Bir başka avantajı ise bu dava türleri zamanaşımını keseceği için alacak yönünden zamanaşımı sebebiyle kayıplar yaşamayacaktır.
  • Belirsiz alacak davasında talep arttırımı yapılabileceği gibi; ıslah yoluna da başvurulabilir. Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarının tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu durumlarda iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davacı davanın başında belirtmiş olduğu talebini arttırabilir.

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2016/26476E , 2020/7547 K ve 14.09.3939 tarihli kararında; öncelikle belirsiz alacak davasını tanımlamış ve bu davanın açılabilmesi için aranan temel ölçütleri vurgulamıştır. Buna göre;

  1. Davanın açıldığı tarihi itibari ile uyuşmazlığı konu alacağın miktarı veya değeri tam ve kesin olarak belirlenemiyor olmalıdır.
  2. İşbu belirleme hali objektif olarak imkansızlığa dayanmalıdır. Bir başka anlatımla gerekli dikkat ve özen gösterilmesine rağmen miktar veya değerin belirlenmesi davacıdan beklenemeyecek olmalıdır. Dava değerinin tespiti için incelenmesi gereken belgelere davanın açıldığı tarihte ulaşılamaması ya da bu belgelerin karşı tarafın elinde bulunması gibi haller bu durumu örnek gösterilebilir.
  3. Taraflar arasında alacak miktarı bakımından uyuşmazlık bulunması talep sonucunun belirlenmesi davacıdan beklenemeyecek olması anlamına gelmez.
  4. Özellikle iş hukuku yargılamasında alacağın belirsiz olup olmadığı her bir talep için ayrı ayrı değerlendirilmelidir aynı dava dilekçesinde talep yığılması şeklinde bazı alacaklar için belirsiz alacak davası, bazıları için ise kısmi dava açılabilir.
  5. Kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, ücret alacaklarının ve yıllık izin ücretinin miktarları çalışan tarafından bilinebileceği için kural olarak belirsiz alacak davasına konu edilemez. Ancak hesabın unsurları olan sosyal hakların örneğin yemek ulaşım yardımı gibi miktarının belirlenmesi işveren kayıtlarına bağlıysa veya bu tutarlar yargılama ile belirlenebilecek ise kıdem ve ihbar tazminatı da belirsiz alacak davasına konu edilebilir. Bir başka anlatımla yukarıda belirtildiği gibi her dava ve talep ayrı ayrı değerlendirilmelidir.

Yargıtay ayrıca alacağın belirli veya belirlenebilir nitelikte olması durumunda, belirsiz alacak davası açılarak bu davanın sağladığı imkanlardan yararlanmanın mümkün olmadığını belirtmiştir. Bu kabulden hareketle, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarı yahut değeri belirlenebilir durumdaysa dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Gabin Nedir?

Gabin Nedir?

Gabin Nedir? | İzmir Avukat

Tanım olarak gabin nedir? “Aşırı yararlanma” anlamına gelmektedir. Bir sözleşmede karşılıklı olarak ifa edilen edimler arasındaki açık bir şekilde olan oransızlığı anlatmaktadır. Gabin durumunda taraflardan birinin zayıf durumundan kaynaklı olarak diğer tarafın bu durumdan yararlanmak istemesi sebebiyle aşırı yararlanma gerçekleşen tarafa oransızlığın giderilmesini isteme hakkı veren hukuki bir düzenlemedir. Bu şekilde sözleşmedeki tarafların edim dengesini sağlanmaya ve sözleşme özgürlüğünün kötüye kullanılmasının önüne geçilmeye çalışılır.

Sözleşme Özgürlüğü ve Sınırları:

Borçlar hukukunda kabul edilen genel ilke sözleşme serbestisidir. Bu ilke uyarınca kişiler, aralarındaki sözleşme içeriğini kanunda öngörülen sınırlar içerisinde serbestçe belirleyebilirler. Sözleşme hükümlerini istedikleri şekilde oluşturabilir, karşılıklı olarak istedikleri borcu yüklenebilirler. BK. 27. Maddesine göre;

kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veyakonusu imkânsız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür. Sözleşmenin bir kısmının bu nedenlerle hükümsüz olması, tüm sözleşmeyi hükümsüz hale getirmez. Ancak, hükümsüz kalan kısımlar sözleşmenin temellerini oluşturuyorsa, yani bu hükümler olmaksızın sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılıyorsa, sözleşme tamamen hükümsüz olur.

Gabinin Unsurları:

Gabinin unsurları kanunda sınırlı sayıda sayılmıştır. Bunlar sözleşmede taraflardan birinin zor durumda kalması, deneyimsizliği iken karşı tarafın bundan yararlanmaya çalışması da diğer bir unsurudur. Bununla birlikte, bu zor durumda kalma, kişinin şahıs veya malvarlığını tehdit eden bir durumla karşımıza çıkmaktadır.

Gabinin Oluşması İçin;

  1. Edimler arasında açık orantısızlık bulunması
  2. Bu orantısızlık, taraflardan birinin zor durumda kalmasından, düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden kaynaklanmalı,
  3. Diğer taraf, zarar gören tarafın bu halinden yararlanmış olmalıdır.

Kanun Maddesini İnceleyeccek Olursak:

Türk Borçlar Kanunu III. Aşırı yararlanma

MADDE 28- Bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık varsa, bu oransızlık, zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilir. Zarar gören bu hakkını, düşüncesizlik veya deneyimsizliğini öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş yıl içinde kullanabilir.

Gabinin Sonuçları:

Bir sözleşmede gabin söz konusu ise, sözleşme iptal olacak, edimler yerine getirilmeyecek ve varsa alınanlar da iade edilecektir. Bazı durumlarda ise örneğin kişinin malvarlığının artık elden çıkması gibi; bu durumlarda da gabine dayalı olarak dava açılacaktır.  Örnekle açıklayacak olursak, bir tapu iptal ve tescil davası için taşınmazın bulunduğu yer olan asliye hukuk mahkemesine başvurulacaktır. Gabin davası açılırken talebin tam ve doğru bir şekilde belirtilmesi, kanun maddeleri ve Yargıtay kararları ile desteklenmesi gerekmektedir.

Kanunumuzda gabin için bir ve beş yıllık süreler hak düşürücü süre olarak öngörülmüştür. Bir yıllık sürenin başlangıcı deneyimsizliğinden yararlanan kişinin bunu öğrenmesinden itibaren başlamakla birlikte her halükarda sözleşmenin kurulduğu andan itibaren beş yıl içinde gabin iddiası öne sürülmelidir.

Gabin ile İlgili Yargıtay Kararları:

T.C. YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ E. 2012/10938 K. 2012/10436 T. 01.10.2012:

Gabinden söz edilebilmesi için objektif unsur olan aşırı orantısızlıkla birlikte bir tarafın darda kalma, tecrübesizlik, düşüncesizlik hallerinin bulunması ve diğer tarafın da yararlanmak, sömürmek kastını taşıması şeklinde iki subjektif unsurun gerçekleşmesi gerekmektedir. Gabinin varlığı sömürülene 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşmeyle bağlı olmadığını bildirmek ve iptal davası açmak hakkı tanıyıp iddiasını her türlü delille ispat ile verdiklerini geri isteme hakkı tanır. Bununla birlikte gabin davası sürecinde öncelikle objektif unsurların üzerinde durulmalı, objektif unsur ispatlandığı takdirde kişilik, yaş, sağlık durumu, ekonomik gücü gibi subjektif unsurlar derinliğine araştırılmalıdır.

T.C. Yargıtay 1. Hukuk Dairesi Esas No:2014/2376 Karar No:2015/3233 K. Tarihi:4.3.2015:

Miras bırakanın ölüm tarihine bakıldığında terekesi elbirliği mülkiyetine tabiidir. Davada davacı dışında başka mirasçılar da bulunmaktadır. Terekeye karşı açılan mülkiyetten kaynaklanan haksız fiil niteliğindeki ehliyetsizlik, vekaletin kötüye kullanılması, hata, hile, gabin gibi davalarda tüm mirasçıların bir arada hareket etmesi, davayı birlikte açmaları yahut mirasçılardan birinin terekeye aide şeklinde dava açması halinde de tüm mirasçıların davada temsil edilmesi gerekmektedir. Ancak somut olayda davacılar hata-hile-gabin nedenlerine dayalı dava açmış olsa da davanın dinlenme olanağının bulunduğunu söylemek mümkün değildir.

T.C. Yargıtay 4.Hukuk Dairesi 25.1.1949 T. 1949/611 E. 1949/231 K.:

“Dava: Gabin, hata ve hile sebebi ile sözleşmenin feshi talebinden ibaret bulunmasına göre her biri Borçlar Kanunu’nun başka başka hükümlerine tabi gabin, hata ve hileden hangisine istinat ettiği davacıdan sorularak davası tavzih ettirilmek ve ondan sonra duruşma yapılmak lazımdır. Hükmün BOZULMASINA,”

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Araç Değer Kaybı Nedir?

Araç Değer Kaybı Nedir?

Araç Değer Kaybı Nedir? | İzmir Avukat

Bir trafik kazası meydana geldiğinde, aracın ikinci el piyasasındaki yerini temel alarak kazadan önceki ve kazadan sonraki araç fiyat farkına, araç değer kaybı ismi verilir. Sigorta şirketleri bu kaybın özellikle talep edilmiş olmadığı durumlarda bu zararı karşılamazlar.

Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası olan sigortacı, kaza esnasında hatalı olan araç sahibinin sorumluluklarına müteselsilen ortak olmaktadır. Türk Ticaret Kanununun 1409. maddesine göre kusurlu olan tarafın trafik sigortası hasarı ve değer kaybını telafi etmekle yükümlüdür.

Yine Karayolları Trafik Kanununun 85. maddesine göre motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olur. İlgili kanun maddeleri uyarınca; karşı tarafın kusuru ile meydana gelen kazalarda aracın değer kaybını kusurlu araç sahibinden, sürücüsünden ve kusurlu aracın Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortası yani Trafik Sigortasından talep edilir. Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortası Poliçesi ile sigortacı, kusurlu araç sahibinin sorumluluğuna müteselsilen ortaktır.

Araç değer kaybını talep etmek için belli başlı şartlar mevcuttur. Bunlar:

  1. İlk olarak değer kaybı talepleri için kaza tarihinden itibaren 2 yıllık zamanaşımı vardır. Yani kaza tarihinden itibaren 2 yıl geçmişse artık değer kaybı tazminatı adı altında bir talepte bulunmak mümkün olmayacaktır. Bu süre Borçlar Kanunu’nun 72. maddesine dayandırılmaktadır.
  2. Kaza tek taraflı olarak yaşanmışsa veya çok taraflı olsa dahi değer kaybına uğrayan aracın sürücüsü %100 kusurluysa, yine değer kaybı tazminatı talep etmek mümkün değildir.
  3. Eğer araç daha önceden aynı yerden hasar almışsa değer kaybı tazminatı talep edilemez. Bu durumda aracın geçmiş tramer kayıtlarına bakmak gereklidir.
  4. Araç yaşının maksimum 36 olması, araç kilometresinin maksimum 160.000 olması ayrıca aracın hurdaya çıkmamış olması da şarttır.

Araç Değer Kaybı Nedir & Nasıl Hesaplanır?

Bu noktada ilk olarak aracın üretildiği tarih önem taşımaktadır. Aracın yaşına göre değerinde düşüş meydana gelmektedir. Bunun yanı sıra daha önce kaza yapıp yapmadığı da son derece önemlidir. Diğer bir önemli husus ise aracın ne kadar kilometre yol yaptığıdır. Kısa zamanda çok yol yapan araçlar aynı süreçte daha düşük kilometreli araçlara göre daha fazla değer kaybı yaşamaktadır. Son olarak aracın trafiğe çıkış tarihi ve pazar değeri de hesaplama sırasında önem taşımaktadır. Daha pahalı araçlar daha büyük değer kaybı yaşamaktadır. Hesaplamaya esas noktaları maddeleştirirsek:

  1. Aracın marka ve modeli
  2. Aracın üretim tarihi
  3. Aracın kaza anındaki kilometresi
  4. Aracını kaza tarihi itibariyle muadillerinin ikinci el piyasasındaki rayiç değeri
  5. Aracın hasar geçmişi
  6. Aracın trafiğe çıkış tarihi

Araç Değer Kaybı Kimden Talep Edilir?

Değer kaybı, karşı tarafın kusuru oranında, karşı tarafın sigortasından, araç malikinden (aracın sahibi), araç sürücüsünden (yani aracı o anda kullanan kişi) istenir. Araçta kaza sonucunda bir değer kaybı oluşmuşsa önce sigortaya başvuru zorunludur. Sigortaya başvuru için gerekli belgeleri toplayıp, bir başvuru formu göndermeniz gerekmektedir. Bu belgeler; trafik kaza tutanağı, ifade tutanağı, varsa görgü tanık tutanakları , araç kaza fotoğrafları, araç ruhsatı ve taleptir. Sigorta şirketi başvurunuza 15 gün içerisinde dönmek zorundadır.

Eğer sigorta şiketinden herhangi bir yanıt almaz veya olumsuz dönüş alırsanız ya da miktara ilişkin anlaşmazlık yaşamanız halinde ise sigorta tahkim komisyonuna başvurulur. Sigorta tahkim komisyonu denilen bu kamu kurumu “Asliye Hukuk Mahkemeleri” yerine karar verebilen, yetkili, kanunlar ile yetkilendirilmiş, resmi ve ciddi bir kuruluştur. Bu kuruluşa bir avukata başvurmak kaydıyla yapacağınız detaylı bir başvuru ile müracaatta bulunarak hakkınızı talep edebilirsiniz Ardından komisyonun sitesinden takip ederek dilekçenizin akabinde verilecek duruşma gününü öğrenebilirsiniz. Ayrıca tüm bu yukarıdakilerden değil de doğrudan ‘Asliye Hukuk Mahkemesine‘ dava açarak da hakkınızı aramanız mümkündür.

Bir kaza meydana geldikten sonra hatası olmayan tarafın kasko sigortası varsa bile kasko sigortası aracın uğramış olduğu değer kaybını karşılamamaktadır. Bu durumda değer kaybı yaşayan aracın sahibi kaza esnasında hatası bulunan tarafın sigorta şirketine karşı dava açmak zorundadır. Ancak burada dava açabilmek için ön şart öncelikle zarar verenin sigorta şirketine zararın tanzimi için başvurulmasıdır. Sigorta şirketine başvurulmadan açılan davalar mahkemelerce dava şartı yokluğundan reddedilmektedir.

Haksız fiilden kaynaklanan değer kaybına ilişkin tazminat davalarında görevli mahkeme, genel hukuk mahkemesi olan asliye hukuk mahkemesidir. Ancak dava sigorta şirketine karşı da açılacaksa görevli mahkeme Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesi uyarınca Asliye Ticaret Mahkemesi olacaktır. Konuya ilişkin detaylı bilgi almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

4857 sayılı İş Kanunu 25. Madde

4857 sayılı İş Kanunu 25. Madde

4857 sayılı İş Kanunu 25. Madde | İzmir Avukat

İş sözleşmesinin bildirimsiz olarak feshine imkan veren haklı sebeplerin ortaya çıkması durumunda iş sözleşmesi kendiliğinden sona ermediğinden, iş sözleşmesini fesih hakkı kazanan tarafın bu hakkını kullanarak sözleşmeyi sona erdirmesi gerekmektedir. Feshin “bildirimsiz” olmasının nedeni, bu bildirimin iş sözleşmesini anında (derhal) sona erdirmesidir. Bildirimsiz fesih, taraflardan birinin iş sözleşmesini haklı nedenlerle derhal sona erdirmesidir. Bu fesih türü, belirli nedenlerin ortaya çıkması sonucunda sözleşmeyi sürdürmesi kendisinden beklenemeyecek olan tarafın sözleşmeden kurtulmasına imkan sağlamaktadır. Belirli veya belirsiz süreli iş sözleşmeleri sınırlı sayıdaki bazı nedenlerin gerçekleşmesi durumlarda işveren tarafından bildirimsiz olarak (derhal) feshedebilir.

4857 Sayılı Kanun Madde 25

Kanun maddesini inceleyecek olursak:

4857 Sayılı Kanun Madde 25 – Süresi belirli olsun veya olmasın işveren, aşağıda yazılı hallerde iş sözleşmesini sürenin bitiminden önce veya bildirim süresini beklemeksizin feshedebilir:

I- Sağlık sebepleri:

  • a) İşçinin kendi kastından veya derli toplu olmayan yaşayışından yahut içkiye düşkünlüğünden doğacak bir hastalığa yakalanması veya engelli hâle gelmesi durumunda, bu sebeple doğacak devamsızlığın ardı ardına üç iş günü veya bir ayda beş iş gününden fazla sürmesi. (1)
  • b) İşçinin tutulduğu hastalığın tedavi edilemeyecek nitelikte olduğu ve işyerinde çalışmasında sakınca bulunduğunun sağlık kurulunca saptanması durumunda.
  • (a) alt bendinde sayılan sebepler dışında işçinin hastalık, kaza, doğum ve gebelik gibi hallerde işveren için iş sözleşmesini bildirimsiz fesih hakkı; belirtilen hallerin işçinin işyerindeki çalışma süresine göre 17 nci maddedeki bildirim sürelerini altı hafta aşmasından sonra doğar. Doğum ve gebelik hallerinde bu süre 74 üncü maddedeki sürenin bitiminde başlar. Ancak işçinin iş sözleşmesinin askıda kalması nedeniyle işine gidemediği süreler için ücret işlemez.

II- Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri:

  • a) İş sözleşmesi yapıldığı sırada bu sözleşmenin esaslı noktalarından biri için gerekli vasıflar veya şartlar kendisinde bulunmadığı halde bunların kendisinde bulunduğunu ileri sürerek, yahut gerçeğe uygun olmayan bilgiler veya sözler söyleyerek işçinin işvereni yanıltması.
  • b) İşçinin, işveren yahut bunların aile üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak sözler sarfetmesi veya davranışlarda bulunması, yahut işveren hakkında şeref ve haysiyet kırıcı asılsız ihbar ve isnadlarda bulunması.
  • c) İşçinin işverenin başka bir işçisine cinsel tacizde bulunması.
  • d) İşçinin işverene yahut onun ailesi üyelerinden birine yahut işverenin başka işçisine sataşması, işyerine sarhoş yahut uyuşturucu madde almış olarak gelmesi ya da işyerinde bu maddeleri kullanması.
  • e) İşçinin, işverenin güvenini kötüye kullanmak, hırsızlık yapmak, işverenin meslek sırlarını ortaya atmak gibi doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlarda bulunması.
  • f) İşçinin, işyerinde, yedi günden fazla hapisle cezalandırılan ve cezası ertelenmeyen bir suç işlemesi.
  • g) İşçinin işverenden izin almaksızın veya haklı bir sebebe dayanmaksızın ardı ardına iki işgünü veya bir ay içinde iki defa herhangi bir tatil gününden sonraki iş günü, yahut bir ayda üç işgünü işine devam etmemesi.
  • h) İşçinin yapmakla ödevli bulunduğu görevleri kendisine hatırlatıldığı halde yapmamakta ısrar etmesi.
  • ı) İşçinin kendi isteği veya savsaması yüzünden işin güvenliğini tehlikeye düşürmesi, işyerinin malı olan veya malı olmayıp da eli altında bulunan makineleri, tesisatı veya başka eşya ve maddeleri otuz günlük ücretinin tutarıyla ödeyemeyecek derecede hasara ve kayba uğratması.

III- Zorlayıcı sebepler: İşçiyi işyerinde bir haftadan fazla süre ile çalışmaktan alıkoyan zorlayıcı bir sebebin ortaya çıkması.

IV- İşçinin gözaltına alınması veya tutuklanması halinde devamsızlığın 17 nci maddedeki bildirim süresini aşması.

İşçi feshin yukarıdaki bentlerde öngörülen sebeplere uygun olmadığı iddiası ile 18, 20 ve 21 inci madde hükümleri çerçevesinde kanun yoluna başvurabilir. 24 ve 25 inci maddelerde gösterilen ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan hallere dayanarak işçi veya işveren için tanınmış olan sözleşmeyi fesih yetkisi, iki taraftan birinin bu çeşit davranışlarda bulunduğunu diğer tarafın öğrendiği günden başlayarak altı iş günü geçtikten ve her halde fiilin gerçekleşmesinden itibaren bir yıl sonra kullanılamaz. Ancak işçinin olayda maddi çıkar sağlaması halinde bir yıllık süre uygulanmaz. Bu haller sebebiyle işçi yahut işverenden iş sözleşmesini yukarıdaki fıkrada öngörülen süre içinde feshedenlerin diğer taraftan tazminat hakları saklıdır.

İş Arama İzni

İşverenin haklı nedenle derhal fesih hakkında işveren için haklı bir sebebin varlığı olduğu gibi tanımdan da anlaşılacağı üzere bildirim sürelerine uymaksızın derhal fesih yetkisi vardır. Bu sebeple, derhal feshe sebep olacak durumlarda işçiye iş arama izni verilmesine gerek yoktur. Fakat kanun her ne kadar, işverene derhal fesih yetkisi vermiş olsa dahi, işçinin savunma hakkının kısıtlanmaması amacıyla yapılacak fesih bildiriminin yazılı olarak yapılarak işçiye makul bir savunma hakkı tanınması gereklidir.

İş sözleşmesinin işveren tarafından geçerli sebeple feshi söz konusu olduğunda ise, tıpkı işçi gibi işveren de bildirim sürelerine uymalıdır. İşverenin burada bir başka yükümlülüğü ise işçiye iş arama izni verme noktasındadır. İş arama izni , 27. Maddede düzenlenmiş olup, bildirim süreleri içinde işveren, işçiye yeni bir iş bulması için gerekli olan iş arama iznini iş saatleri içinde ve ücret kesintisi yapmadan vermeye mecburdur. İş arama izninin süresi günde iki saatten az olamaz ve işçi isterse iş arama izin saatlerini birleştirerek toplu kullanabilir. Ancak iş arama iznini toplu kullanmak isteyen işçi, bunu işten ayrılacağı günden evvelki günlere rastlatmak ve bu durumu işverene bildirmek zorundadır. İşveren yeni iş arama iznini vermez veya eksik kullandırırsa o süreye ilişkin ücret işçiye ödenir. İşveren, iş arama izni esnasında işçiyi çalıştırır ise işçinin izin kullanarak bir çalışma karşılığı olmaksızın alacağı ücrete ilaveten, çalıştırdığı sürenin ücretini yüzde yüz zamlı öder

Sözleşmenin feshine rağmen bazı durumlarda ihbar öneli ve tazminatı uygulanmamaktadır.

  • Yasanın tanıdığı hak gereği 24 ve 25. maddeler gereği gerçekleşen fesihler ile
  • Askerlik,
  • Emeklilik,
  • Kadın işçinin evlilik nedeniyle bir yıl içinde işten ayrılma hallerinde yalnızca kıdem tazminatı doğmakta olup tarafların ihbar öneline uyması gerekmemektedir.

Yargıtay Kararı Örnekleri:

  1. “Hasta olmadığı halde topluca viziteye çıkma eylemine katılan işçinin hizmet akdinin işverence ihbarsız ve tazminatsız olarak feshinde yasaya aykırılık yoktur.” Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 12.11.1991 tarih ve E.1991/12613, K.1991/14228 sayılı kararı.
  2. “İşverenin açıkça izin vermediği durumda, işçinin izin verilmiş gibi işyerinden ayrılması iş akdinin haklı nedenlerle feshini gerektirir.” Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 30.11.1998 tarih ve E.1998/15055, K.1998/16955 sayılı kararı.
  3. “Bir kısım işçilerin işi yavaşlatma, verilen işi yapmama gibi eylemlerde bulundukları müteaddit defalar noterlik tarafından yapılan tespitlerle, işyeri kayıtlarıyla ve tutanaklarla anlaşılması durumunda işveren tarafından gerçekleştirilen feshin haklı nedene dayandığı kabul edilmelidir.” Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 14.03.2002 tarih ve E.2002/5209, K. 2002/4183 sayılı kararı.
  4.  “İşçinin, işverenin işi ve işyeri ile ilgili hukuken haklı menfaatlerini korumak, zarar verici veya risk altına sokabilecek davranışlarından kaçınmak sadakat borcunun bir gereğidir. Bu borca aykırı davranmak “haklı nedenle fesih” halini oluşturur.” Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 04.04.2000 tarih ve E. 2000/2465, K. 2000/4716 sayılı kararı.
  5.  “Görev yerini terk eden gece bekçisinin iş sözleşmesinin feshi, haklı bir nedene dayanır; kendisinin fazla çalıştırılması, ara dinlenmesi yapmaması bu olguyu ortadan kaldırmaz.” Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 15.03.2004 tarih ve E.2003/16002, K.2004/5072 sayılı kararı.

Konuya ilişkin danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirsiniz.

İş Hukuku Kapsamında Hazırladığımız Diğer Çalışmalarımız;

İzmir İş Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Suç İçin Anlaşma Suçu, TCK 316

Suç İçin Anlaşma Suçu, TCK 316

TCK 316, Suç İçin Anlaşma Suçu | İzmir Avukat

Suç için anlaşma suçu devletin egemenliğine, Anayasal düzenine karşı suç işleme konusunda anlaşmayı kapsar. Bu suç tipinin oluşması için, sadece bu konuda bir  anlaşmanın gerçekleşmesi yeterli olup; anlaşmadan kasıt iradelerin birleşmesidir.

Bu anlamda işlenmesi planlanan suçun neticelenmesi gerekmez. Bu suç türünü teşebbüs ve iştirak hükümlerinden ayıran noktada budur. Türk Ceza Kanunu‘ndaki diğer suç tipleri için bir suçun işlenmesi için sadece anlaşmaya varmak, anlaşma konusu suç açısından bir hazırlık hareketidir. Eğer anlaşma konusu suçun icrasına başlanmamışsa, bu anlaşma sebebi ile iştirak ve teşebbüs hükümlerinden hareketle cezaya hükmedilemeyecektir.  Ancak, bu madde kapsamına giren suçlar açısından farklı bir yol izlenmiştir. Madde kapsamına giren suçların işlenmesi hususunda anlaşmaya varılması, bu suçlardan bağımsız başlı başına suç olarak tanımlanmıştır.

Bu madde kapsamına giren suçların icrasına başlanmamış olsa bile, bu suçları işlemeye yönelik bir hazırlık hareketi mahiyetindeki anlaşma dolayısıyla cezaya hükmedilebilecektir. Ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren bu suç tipinde dava zamanaşımı süresi 15 yıldır.

Türk Ceza kanunu Madde 316- (1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçlardan herhangi birini elverişli vasıtalarla işlemek üzere iki veya daha fazla kişi, maddi olgularla belirlenen bir biçimde anlaşırlarsa, suçların ağırlık derecesine göre üç yıldan oniki yıla kadar hapis cezası verilir.

(2) Amaçlanan suç işlenmeden veya anlaşma dolayısıyla soruşturmaya başlanmadan önce bu ittifaktan çekilenlere ceza verilmez.

Bu maddede yer alan suç sadece bir anlaşmanın gerçekleştirilmesiyle oluşmaktadır. Anlaşmadan maksat, iki veya daha fazla kişinin madde metninde gösterildiği üzere, maddî olgularla belirlenen bir biçimde, bir irade birleşmesine varmış olmalarıdır. Suçun işlenmesinde kullanılacak vasıtalar hakkında da anlaşmanın gerçekleşmesi gereklidir. Anlaşma konularından birisini oluşturan “elverişli vasıta”dan suçun işlenmesinde kolaylık sağlayan her türlü gereçleri anlamak gereklidir. Ancak suçun işlenmesinde anlaşanların, vasıtayı da saptamış olmaları gerekir. Maddede yer alan anlaşmanın “maddî olgularla belirlenen bir biçimde olması” ibaresi, suçun oluştuğunu kabul edebilmek için bulunması gerekli delillerin niteliğine işaret etmektedir.

Örnek vermek gerekire, darbe suçları” olarak bilinen Anayasayı ihlal, Yasama organına veya Hükümete karşı suçların; ortada örgütlü bir yapılanma olmaksızın asker ve kolluk hiyerarşisi içerisinde bir araya gelip anlaşan kişilerin, sahip oldukları silah ve teçhizat vasıtasıyla işlenebileceği, bu durumda TCK m.314’e göre unsurları oluşmayan silahlı örgüt suçu değil, TCK m.316’da düzenlenen suç için anlaşma suçunun ortaya çıkacağını söylemek mümkündür.

Suç için anlaşarak işlenmesi için icra hareketine başlanmadan anlaşmadan çekilme halinde çekilen kişiye ceza verilmeyecektir. Ancak suç için anlaşma adına soruşturma başlatıldığı zaman çekilen kişi, etkin pişmanlık hükmünden yararlanamayacaktır. Suç için anlaşma suçunda etkin pişmanlık hükmü getirilmiş olsa da görüldüğü üzere sadece belli şartlarda etkin pişmanlık hükmü uygulanabilecektir.

Konuya ilişkin danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirsiniz.

İlginizi çekebilecek diğer çalışmalarımız;

İzmir Ceza Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079