Kategori arşivi: Genel

Feragat Nedir?

Feragat Nedir?
Feragat Nedir?

Feragat Nedir? – İzmir Avukat

Feragat kesin hüküm doğuran usulü bir işlemdir. Basit anlatımıyla feragat davacının davadaki talep ve istemlerinden vazgeçtiğini bildirmesidir. Feragat, davanın açılmasından, hükmün kesinleşmesine kadar olan süre içerisinde yapılabilir. feragat ile dava dilekçesinde talep edilen taleplerin tamamından vazgeçebileceği gibi, taleplerin bir kısmından vazgeçmek de mümkündür. Feragat Nasıl Yapılır? HMK madde 319 düzenlemesine göre feragatin dilekçe ile veya sözlü olarak yapılması mümkündür. Sözlü feragat yalnızca yargılama esnasında yapılabilir. Aksi durumlarda yapılacak tüm feragatlerin yazılı yapılması zorunludur. Feragat dilekçesinin ilgili mahkemeye sunulması ile veya yargılama sırasında sözlü olarak feragat edildiğinin beyan edilmesi ile hüküm doğurur. Feragatte dikkat edilmesi gereken; feragat işleminin kayıtsız ve şartsız olmasıdır. herhangi bir şarta bağlanan feragat talepleri mahkemece dikkate alınmayacaktır. Bu sebeple davadan feragat esnasında da hukuki destek almak önemlidir. UYAP sistemi aracılığıyla taraflar, ilgililer ve vekilleri, güvenli elektronik imza ile imzalanmış belgeleri ilgili mahkemeye ya da hukuk dairesine gönderebilmektedir. HMK ve HMK yönetmeliği uyarınca, UYAP üzerinden belge gönderilebilir ve diğer tüm işlemler yapılabilir.

Hukuki Düzenlemeleri İnceleyecek Olursak:

Feragat, delillerin toplanmasına ilişkin ara kararın gereğinin yerine getirilmesinden önce gerçekleşirse, tarifedeki vekâlet ücretinin yarısına, daha sonra gerçekleşirse tamamına, davacı aleyhine hükmedilir.(Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi m. 6)

Feragat, davacının mahkemeye hitaben yapacağı tek taraflı, açık bir irade açıklaması ile gerçekleşir. Bunun için karşı tarafın mahkemenin rızasına gerek yoktur. (m. 309/2)

Davacı, vereceği bir dilekçe ile ya da yargılama (duruşma, keşif vs. diğer yargılama işlemleri) sırasında sözlü olarak bu beyanda bulunabilir (m. 309); bu beyan tutanağa yazılır ve okunarak davacıya imza ettirilir. (m. 154/3-c)

Mahkemeye hitaben yapılmayan, mahkeme dışı feragat, feragat eden tarafından kabul edilmezse geçerli değildir. Feragatte bulunan bir avukat ise, vekaletnamesinde açık yetkisinin bulunması gerekir. (m. 74)

Feragat, kay1tsiz şartsız olmalıdır, şarta bağlı feragat geçerli değildir. Ancak, şarta bağlı feragat, bir sulh teklifi olarak değerlendirilebilir. Şarta bağlı feragat yapılamamakla birlikte, davadan tamamen veya kısmen feragat mümkündür. (m. 307)

Feragatin İstisnası

Davadan feragate ilişkin düzenlemeler 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda

‘’Davaya Son Veren Taraf İşlemleri’’ üst başlığı ile madde 307 ve devamında bulunur. Madde düzenlemesinden de anlaşılacağı üzere feragat hakkı davacıya tanınmış bir haktır. Kural olarak tüm davalar açısından feragat beyanında bulunmak mümkündür. Ancak bu durumun birkaç istisnası mevcuttur. İstisnai durumlara örnek olarak hakimlere karşı açılan tazminat davaları söylenebilir.

Davadan Feragatin Sonuçları Davadan feragat sonuçları ile ilgili düzenlemeler HMK madde 311’de bulunur. Madde düzenlemesine göre feragat beyanında bulunmanın ardından mahkemenin verdiği karar kesin hüküm niteliğindedir. Feragat beyanında bulunan davacı, aleyhinde hüküm verilmiş yani davayı kaybetmiş kabul edilir. Bunun sonucu olarak da yargılama giderlerini ödemekle yükümlü hale gelir. Kısmi feragat halinde ödenecek yargılama giderleri feragatin kismi bölümü açısından ayrıca değerlendirmeye tabi olur. Feragatten Vazgeçme Mümkün Müdür? Davacı şekle uygun sözlü veya dilekçe ile feragat beyanında bulunduktan sonra bu feragatten dönemez. Davacı, feragatin hile, hata, ikrah nedeniyle yapıldığını ve bu nedenle feragatten dönmek istediğini ayrı bir “feragatten fesih davası” açarak ileri sürebilir. Davadan tamamen feragat edilmesiyle taraflar arasındaki uyuşmazlık son bulmuş olur. Davacı esas hakkındaki hakkından vazgeçmiş kabul edilir. Feragat üzerine mahkemenin verdiği karar kesin hüküm niteliğinde olduğundan davacının aynı davayı tekrar açması mümkün olmaz. Tekrar açması halinde ise kesin hüküm gerekçesiyle dava reddedilecektir.

Davadan Feragat Halinde Yergılama Giderleri

Harçlar Kanunu’nun 22. Maddesi’ne göre, davadan feragat eden davacı, karar ve ilam harcının 2/3’sini ödeyecektir. Feragat , delillerin toplanmasına ilişkin ara kararın yerine getirilmesinden önce yapılırsa tarife ile belirlenen vekalet ücretinin yarısına; daha sonra yapılmışsa tamamına hükmedilir.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Ortak Velayet

Ortak Velayet

Ortak Velayet – İzmir Avukat

Ortak velayet düzenlenmesi incelenirken bu bağlamda öncelikle iç hukukumuzdaki yasal düzenlemelere bakmak gerekir. İç hukukumuzda konumuzla ilgili yasal düzenlemeler aşağıdaki gibidir.

Mahkeme boşanma veya ayrılığa karar verirken, olanak bulundukça ana ve babayı dinledikten ve çocuk vesayet altında ise vasinin ve vesayet makamının düşüncesini aldıktan sonra, ana ve babanın haklarını ve çocuk ile olan kişisel ilişkilerini düzenler.

Velayetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin çocuk ile kişisel ilişkisinin düzenlenmesinde, çocuğun özellikle sağlık, eğitim ve ahlâk bakımından yararları esas tutulur. Bu eş, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorundadır(TMK m. 182/1-2). Ergin olmayan çocuk, ana ve babasının velayeti altındadır. Yasal sebep olmadıkça velayet ana ve babadan alınamaz. Hâkim vasi atanmasına gerek görmedikçe, kısıtlanan ergin çocuklar da ana ve babanın velayeti altında kalırlar(TMK m. 335). Evlilik devam ettiği sürece ana ve baba velayeti birlikte kullanırlar.

Ortak hayata son verilmiş veya ayrılık hâli gerçekleşmişse hâkim, velayeti eşlerden birine verebilir. Velayet, ana ve babadan birinin ölümü hâlinde sağ kalana, boşanmada ise çocuk kendisine verilen tarafa aittir”(TMK m.336). Ana ve baba evli değilse velayet anaya aittir.

Ana küçük, kısıtlı veya ölmüş ya da velâyet kendisinden alınmışsa hâkim, çocuğun menfaatine göre, vasi atar veya velâyeti babaya verir(TMK m.337).

Görüleceği üzere, Türk hukuk sisteminde ortak velayete ilişkin kanuni bir düzenleme bulunmamaktadır. Fakat Türk Medeni Kanun’unda velayete ilişkin düzenlemelerde velayetin anne ya da babadan sadece biri tarafından kullanılması gerektiğine ilişkin de bir düzenleme yoktur.

Hal böyle olunca, ortak velayet hususu Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 20.02.2017 tarihli, 2016/15771 E. ve 2017/1737 K. sayılı Kararı ile Türk Hukuku’nda uygulama alanı bulmuştur. Yargıtay uluslararası sözleşmeleri ve günün koşullarını düşünerek görüş değişikliğine giderek ortak velayet konusunda şartlar mevcutsa olumlu karar verilebileceği konusunda karar kılmıştır.

Yukarıda değindiğimiz Yargıtay kararı bu konuyu aydınlatan ve süreci başlatan bir karardır. Bu karara bakıldığında özetle; “……Değinilen iç hukukumuz ve kamu düzeni kavramı ile ilgili açıklamalara göre somut olay değerlendirildiğinde “ortak velayet” düzenlenmesinin, Türk kamu düzenine “açıkça” aykırı olduğunu ya da Türk toplumunun temel yapısı ve temel çıkarlarını ihlal ettiğini söylemek mümkün değildir…..” şeklindedir.

Kararda ortak velayetin açıkça kamu düzeni ve toplumun temel çıkarına aykırılık oluşturmayacağı netleştirilmiş olmuştur. Böylelikle ortak velayette en temel gözetimin çocuğun üstün yararının olacağı anlaşılmış olmuştur. 2016 tarihinde verilen bu kararın ardından ortak velayetin Türk kamu düzenine aykırı olmadığı görüşleri hâkimiyet kazanmış fakat bu konuda bir kanun değişikliği yapılmamıştır. Dolayısıyla Yargıtay kararı gereği ortak velayete hüküm verilmesinin yolu açılmış olmakla beraber bu konuda henüz kanuni düzenleme bulunmamaktadır.

Ortak Velayet Kararının Şartları Nelerdir?

Bu konuda somut olayın özelliklerine göre farklı şartlar olabileceğini belirtmekle birlikte genel olarak şu şartları sıralayabiliriz;

  • Eşlerin ortak velayet konusunda anlaşmış olmaları gerekir, eşler bu hususta kendi aralarında anlaşamazsa menfaat çatışmasına neden olan bu durum nedeniyle ortak velayet verilmesi mümkün olmayacaktır.
  • Ortak velayet verilmesinde çocuğun üstün yararı olmalıdır. Yani ortak velayet halinde çocuğun yararına olmayacak durumlar ve karışıklıklar olması açıkça anlaşılıyor ise ortak velayet verilemez. Bu husus özellikle Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 20 Kasım 1989 tarihinde kabul edilen Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesine dayanmaktadır.
  • Eşler arasında aile içi şiddet olayları sebebiyle boşanma sebepleri olmamalıdır. Nitekim şiddetin olduğu bir ailede boşanmadan sonra da ortak velayet müessesinin uygulanması mümkün değildir.
  • Taraflardan birinin alkol uyuşturucu bağımlılığı ya da kötü tarzda yaşam sürmesi gibi durumların varlığında da ortak velayet mümkün değildir.
  • Tarafların ekonomik sosyal ve kültürel durumları gözetilerek ortak velayete uygun olup olmadığı tespit edilmeli ve mutlaka ortak velayetin uygunluğu hakkında uzman görüşlerine de başvurulmalıdır.
  • Sürecin ilerleyebilir olması ve gelecekteki muhtemel sorunlarda çözüm bulunabilmesi açısından kapsamlı bir protokol yapılmış olmalıdır.

Ortak Velayet Halinde Nafaka Ödemesi Yapılır Mı ?

Ortak velayet konusunda bir anlaşmaya varılması nafaka ödenmesi konusunda karar verilmesine engel değildir. Taraflardan ekonomik olarak daha güçlü olan tarafın diğer tarafa uygun bir nafaka ödenmesi kararlaştırılabileceği gibi taraflar kendi aralarında da nafaka hususunda bir anlaşmaya varabilirler.

Benzer ilginizi çekebilecek yazılarımız;

İzmir Boşanma Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Munzam Zarar Nedir?

Munzam Zarar Nedir?

Munzam Zarar Nedir? İzmir Avukat

Munzam Zarar Nedir?

munzam

Arapça munżamm

1. sıfat, eskimiş Katılmış, ulanmış, eklenmiş.

2. isim, eskimiş Katma, ekleme, ek.

Munzam, Türk Dil Kurumu’na göre eklenmiş, katılmış anlamına gelmektedir. Munzam zarar, alacaklının borcunun faizile birlikte ödenmesi durumunda dahi bu ödenen bedelin üzerinde bir zarara uğraması halinde söz konusu olmaktadır. Borçlunun kusuru sabebile uğramış olduğu bu munzam zarar aynı zamanda aşkın zarar olarak da ifade edilmektedir.

Munzam zarara örnek olarak bir alacağın tahsili için alacaklı tarafından yapılmış olan ihtar veya mahkeme tespit giderleri, alacaklının başkasına olan borcunu ödeyememesi sebebi ile meydana gelen cezai şart ödemeleri, alacaklının yoksun kalmış olduğu kazanç örnek verilebilir.

Türk Medeni Kanunu – Aşkın Zarar

Madde 122- Alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı da gidermekle yükümlüdür. Temerrüt faizini aşan zarar miktarı görülmekte olan davada belirlenebiliyorsa, davacının istemi üzerine hâkim, esas hakkında karar verirken bu zararın miktarına da hükmeder.

Munzam Zararın Şartları

Munzam zarardan bahsedilebilmesi için somut olayda;

  • Asıl Alacağın Mevcut Olması
  • Borçlunun Temerrüde Düşümüş Olması
  • Munzam Zararın Oluşmasından Borçlunun Sorumlu Olması
    gerekmektedir.

Munzam Zararın İspatı

Yasal mevzuat ve temel hukuk ilkeleri çerçevesinde, munzam zararın ispatı bu zarara uğramış olduğu ve zararının giderilmesini talep eden alacaklı tarafından gerçekleştirilmelidir. Alacaklı yasal süreç kapsamında bu zararının somut bir şekilde ortaya koyabilmekle yükümlüdür.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Vekaletsiz İşgörme

Vekaletsiz İşgörme

Vekaletsiz İşgörme – İzmir Avukat

İşin Görülmesi

Vekaletsiz işgörme, işgören kişinin herhangi bir temsil yetkisi, sorumluluğu veya yükümlülüğü olmamasına karşılık iş sahibi kimse adına veya yerine bir işi gerçekleştirmesi olarak tanımlanabilir. Örneğin başkasının duvarını, o kişinin haberi ve talebi olmaksızın onaran kişi bu duruma örnek gösterilebilir.

Vekaletsiz İşgörme, yasal mevzuatımızda Türk Borçlar Kanunu Madde 526 ve devamında düzenlenmiştir.

Vekâleti olmaksızın başkasının hesabına işgören, o işi sahibinin menfaatine ve varsayılan iradesine uygun olarak görmekle yükümlüdür. (Madde 526)

Vekaletsiz İşgörmenin Türleri Nelerdir?

Vekaletsiz işgörme, doktrinde genellikle gerçek vekaletsiz işgörme ve gerçek olmayan vekaletsiz işgörme olarak iki başlık altında incelenmektedir. Gerçek vekâletsiz işgörme, caiz ve caiz olmayan olmak üzere; gerçek olmayan vekâletsiz işgörme ise iyiniyetli ve kötüniyetli olarak yine kendi içlerinde ikiye ayrılmaktadır.

  • Gerçek Vekaletsiz İşgörme
    • Caiz
      İşgören yetkili veya yükümlü olmaksızın işsahibi için gerekli olan bir işi onun menfaatine ve varsayılan iradesine uygun olarak görürse, bunun yanında işgörme fiili iş sahibinin geçerli bir yasaklamasına da aykırı değilse caiz gerçek vekâletsiz işgörmenin varlığından bahsedilir.
    • Caiz Olmayan
      İşgörenin müdahalesi işsahibinin menfaati için gerekli değilse veya işsahibinin geçerli bir yasaklamasına rağmen işgören müdahalede bulunmuşsa bu durumda caiz olmayan gerçek vekâletsiz işgörme söz konusu olur.
  • Gerçek Olmayan Vekaletsiz İşgörme
    • İyiniyetli
      Bir başkasının hukuk alanına müdahale ettiğini bilmeyen veya bilmek zorunda olmayan işgörenin, bu işgörme dolayısıyla kendisine yarar sağlaması halinde ise iyiniyetli gerçek olmayan vekâletsiz işgörme söz konusu olur.
    • Kötüniyetli
      İşgörenin bir başkasının hukuk alanına müdahale ederek onun işini haksız bir surette kötüniyetli olarak kendi menfaatine görmesine kötüniyetli gerçek olmayan vekâletsiz işgörme denir.

Sorumluluk

Kanun kapsamında vekaletsiz işgören kimse öncelikle her türlü ihmal ve ayıbından sorumlu tutulmakta olup; bu kurala bir takım istisnalar getirilmiştir.

Vekâletsiz işgören, her türlü ihmalinden sorumludur. Ancak, işgören bu işi, işsahibinin karşılaştığı zararı veya zarar tehlikesini gidermek üzere yapmışsa, sorumluluğu daha hafif olarak değerlendirilir. İşgören, işsahibinin açıkça veya örtülü olarak yasaklamış olmasına karşın bu işi yapmışsa ve işsahibinin yasaklaması da hukuka veya ahlaka aykırı değilse, beklenmedik hâlden de sorumlu olur. Ancak, işgören o işi yapmamış olsaydı bile, bu zararın beklenmedik hâl sonucunda gerçekleşeceğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur. (Madde 527)

İşgörenin Ehliyetsizliği

İşgören, sözleşme ehliyetinden yoksunsa, yaptığı işlemden ancak zenginleştiği ölçüde veya iyiniyetli olmaksızın elinden çıkardığı zenginleşme miktarıyla sorumlu olur. Haksız fiillerden doğan daha kapsamlı sorumluluk saklıdır. (Madde 528)

İşin İşsahibinin Menfaatine Yapılması Hâlinde

İşsahibi, işin kendi menfaatine yapılması hâlinde, işgörenin, durumun gereğine göre zorunlu ve yararlı bulunan bütün masrafları faiziyle ödemek ve gördüğü iş dolayısıyla üstlendiği edimleri ifa etmek ve hâkimin takdir edeceği zararı gidermekle yükümlüdür. Bu hüküm, umulan sonuç gerçekleşmemiş olsa bile, işi yaparken gereken özeni göstermiş olan işgören hakkında da uygulanır. İşgören, yapmış olduğu giderleri alamadığı takdirde, sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre ayırıp alma hakkına sahiptir. (Madde 529)

İşin İşgörenin Menfaatine Yapılması Hâlinde

İşsahibi, kendi menfaatine yapılmamış olsa bile, işgörmeden doğan faydaları edinme hakkına sahiptir; ancak zenginleştiği ölçüde, işgörenin masraflarını ödemek ve giriştiği borçlardan onu kurtarmakla yükümlüdür. (Madde 530)

İşin İşsahibi Tarafından Uygun Bulunması Hâlinde

Vekaletsiz olarak gerçekleştirilen işin, iş sahibi kişi tarafından kabul edilmesi durumunda iş sanki iş sahibi tarafından talep edilmiş gibi hareket edilir ve kanunlarda düzenlenen vekalet hükümleri uygulanır. (Madde 531)

Kaynakça
Türk Borçlar Kanunu
Vekaletsiz İşgörme – Ümmühan KAYA, Doktora Tezi (Ankara 2020)

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

2022 Kira Artış Düzenlemesi

2022 Kira Artış Düzenlemesi

2022 Kira Artış Düzenlemesi – İzmir Avukat

1. Düzenlemeden Kimler Yararlanacak? 

Kira artışlarını yüzde 25 ile sınırlayan düzenleme Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu’ndan geçerek yasalaştı. Düzenleme, yasanın yürürlüğe girdiği tarih ve daha sonraki tarihlerde yapılan konut kira sözleşmelerini kapsayacak ve 1 Temmuz 2023’e kadar geçerli olacak. Resmi gazetede 11.06.2022 tarihinde yayımlanan değişiklik, bu günü ve sonrasında yapılacak kira artışına etki etmekte. İlgili düzenlemeden yalnızca konut kiracıları yararlanabiliyor. İşyeri kiralarında TÜFE uygulaması devam edecek. 

Bu minvalde, 11.06.2022 tarihinden önce yapılan konut ve işyeri kira artışlarında TÜFE esas alınacak. Yalnızca kira sözleşmesinin yenilenme dönemi 11.06.2022 tarihi ve sonrası olan konut kiracıları için %25 lik uygulama söz konusu olacak

2. Düzenleme Ne Şekildedir? 

Resmi Gazete’de yayımlanan kararda, MADDE 4- 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununa aşağıdaki geçici madde eklenmiştir. 

“GEÇİCİ MADDE 1- Konut kiraları bakımından bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih ilâ 1/7/2023 (bu tarih dâhil) tarihleri arasında yenilenen kira dönemlerinde uygulanacak kira bedeline ilişkin anlaşmalar, bir önceki kira yılına ait kira bedelinin yüzde yirmi beşini geçmemek koşuluyla geçerlidir. Bir önceki kira yılının tüketici fiyat endeksindeki oniki aylık ortalamalara göre değişim oranının yüzde yirmi beşin altında kalması halinde değişim oranı geçerlidir. Bu kural, bir yıldan daha uzun süreli kira sözleşmelerinde de uygulanır. Bu oranları geçecek şekilde yapılan sözleşmeler, fazla miktar yönünden geçersizdir. Bu fıkra hükmü, 344 üncü maddenin ikinci fıkrası uyarınca hâkim tarafından verilecek kararlar bakımından da uygulanır.” 

MADDE 5- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. 

Şeklindedir. Bu durumda, iş yeri kiraları bakımından kanunda yer alan Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) oranındaki artış kuralının uygulanmaya devam edilecektir. 

3. Düzenlemenin Eksik Yanları: 

Kanun metninde yapılan atıf (TBK 344/2) kira sözleşmesinde kira artışına ilişkin bir maddenin bulunmadığı sözleşmelerle ilgilidir. Halbuki kira sözleşmelerinde, kira artışına ilişkin madde bulunmayan bir konut kira sözleşmesine rastlamak neredeyse imkânsızdır.  Bu minvalde, kanun metninde bir düzenleme yapılması beklenmekte. Zira düzenleme mevcut hali ile uygulamada sorunlara yol açıp tahliye taahhüdü olan ev sahiplerinin kiracılarını çıkarmasının da önünü açıyor. Çünkü kira sözleşmesinde kira artışına ilişkin önceden belirlenen artış şekli varsa ( yüzdelik oran, üfe, tüfe gibi) ev sahiplerinin TÜFE oranını uygulamasında kanunen bir yanlış bulunmamakta. 

Kira ve Taşınmaz Hukukuna İlişkin Diğer Yazılarımız İçin;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Nisbi Vekalet Ücreti Nedir?

Nisbi Vekalet Ücreti Nedir

Nisbi Vekalet Ücreti Nedir?

nispi

(nispi:), Arapça nisbī

1. sıfat, eskimiş Birbirine göre (olan), önceki duruma göre:
      Bugün hastada nispi bir iyileşme var.

2. sıfat, eskimiş, felsefe Göreceli:
      Zenginlik, fukaralık nispi durumlardır.

Nispi kelimesi Türk Dil Kurumu tarafından birbirine göre ve göreceli olarak tanımlanmatadır. Yasal süreçlere ilişkin sıklıkla duymakta olduğumuz nisbi vekalet ücreti de aslında değeri yargılama konusu parasal değere göre hesaplanması gereken olan vekalet ücreti anlamında kullanılmaktadır.

Yargılama süreçlerinde vekalet ücreti maktu ve nisbi olarak ikiye kategoride incelenmekte olup; nisbi vekalet ücreti özellikle yargılama değerinin para ile ölçülebilen durumlarda söz konusu olmaktadır. Maktu vekalet ücretine ilişkin yazımızı buraya tıklayarak inceleyebilirsiniz.

Nisbi vekalet ücretleri Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin üçünü kısmı ile düzenlenmektedir. Nispi ücrette üst sınır, dava veya hükmolunacak şeyin değeri veyahut paranın %25’ini geçemez şeklindedir. Bu tavan miktarı aşan sözleşmeler geçersiz değil ancak tavan miktarla sınırlı olarak hüküm doğuracaktır

Ayrıca parasal bir değeri olan dava konusu uyuşmazlıklarda nisbi vekalet ücretinin, davanın görüldüğü mahkemeye göre belirlenen maktu ücretin miktarından az olmaması gerekmektedir.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Maktu Vekalet Ücreti Nedir?

Maktu Vekalet Ücreti Nedir?

maktu

(maktu:), Arapça maḳṭūʿ

1. sıfat, eskimiş Kesik.

2. sıfat, eskimiş Kesin olarak değeri biçilmiş.

3. sıfat, eskimiş Ölçü ile satılmayan, götürü.

Maktu kelimesi Türk Dil Kurumu tarafından kesin olarak değeri biçilmiş olarak tanımlanmatadır. Yasal süreçlere ilişkin sıklıkla duymakta olduğumuz maktu vekalet ücreti de aslında değeri belirli olan vekalet ücreti anlamında kullanılmaktadır.

Yargılama süreçlerinde vekalet ücreti maktu ve nisbi olarak ikiye kategoride incelenmekte olup; maktu vekalet ücreti özellikle yargılama değerinin para ile ölçülemediği veya yargılama konusunun parasal bir karşılığı olmadığı durumlarda söz konusu olmaktadır. Nisbi vekalet ücretine ilişkin yazımızı buraya tıklayarak inceleyebilirsiniz.

Maktu vekalet ücretleri Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi ile düzenlenmektedir.

Ayrıca altı çizilmesi gereken bir husus da vekalet ücreti belirlenirken nisbi vekalet ücretine tabii dosyalarda vekalet ücretinin maktu ücretin altında olmaması gerektiğidir.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Tebligat Nedir?

Tebligat Nedir?

Tebligat Nedir? – İzmir Avukat

Tebligat, resmi kurumlar veya kişiler tarafından, resmi bir işlemle ilgili olarak gönderilen evraktır. Tebliğ etmek kelimesinden yola çıkarak, ‘ulaştırma, iletme’ anlamlarına gelir. Tebligatlar belirli bir süre için geçerlidir.

Bir kişinin bir devlet işi ile ilgili ifadesine, bir konu veya durum hakkında şahitlik etmesine, görgü tanıklığı yapmasına ihtiyaç duyulursa kişiye devlet kanalı ile tebligat göndermek mümkündür. Tebligat, her konu ile ilgili olabilir. Davalar, hacizler, icra takipleri ve ifade alma gibi konularda sıkça kullanılmaktadır. Hangi resmi kurumdan gönderildiği ve ne kadar sürede işlemin yapılması gerektiği tebligat üzerinde belirtilir.

Tebligat Kanunu Madde 10 – Tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır. Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır. Şu kadar ki; kendisine tebliğ yapılacak şahsın müracaatı veya kabulü şartı ile her yerde tebligat yapılması caizdir.

E-tebligat Nedir?

E-Tebligat (elektronik tebligat), tebligatı yapan birim tarafından düzenlenen tebligatın elektronik adreslere tebliğ edilmesini sağlar. Bu tebliğ, fiziki ortamda yapılan tebligat ile aynı işleve sahiptir. E-Tebligat başvurusu yapabilmek için internet üzerinden bir başvuru formu doldurulmalıdır. Hem gerçek kişiler hem de tüzel kişiler, e-Tebligat başvurusu yapabilmektedir. 

Elektronik platformda tebliğ almak zorunda olanlar, 7201 sayılı kanunun 7.maddesinin A bendinde sayılmıştır. Bunlar;

  1. 5018 sayılı kanunun 1,2,3 ve 4 nolu cetvellerinde bulunan kamu idareleri,
  2. İlgili kanunda bahis geçen mahalli idareler,
  3. Özel kanunlar ile kurulmuş diğer kamu kurumları,
  4. KİT’ler bağlı ortaklıklar, müesseseler ve işletmeler,
  5. Sermayesinin yarısından fazla kısmı kamuya ihtisas edilmiş ortaklıklar,
  6. Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları (barolar vb.),
  7. Özel hukuk tüzel kişileri,
  8. Noterler,
  9. Avukatlar,
  10. Arabulucu ve bilirkişiler vb şeklindedir.

Tebligat Adresi Ne Demektir?

E-Tebligat adresi, PTT tarafından gerçek kişiler için kimlik bilgileri; tüzel kişiler için tabi oldukları sistem bilgileri esas alınarak tek ve benzersiz şekilde oluşturulmaktadır. E-Tebligat adresi, UETS’ye kaydedilen tebligat adresidir ve ücretli değildir.

Tebliğ Nasıl Yapılır?

Tebligatın nasıl yapılacağı, 7201 Sayılı Kanunun 1. ve 2. maddesinde belirtilmiştir. Bu maddelere göre tebliğ, Posta ve Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğü veya yetkili/görevli memurlar tarafından yapılmakta; istisna veya acil durumlarda bizzat memur aracılığıyla da yapılmaktadır.

21/2 Tebligat Nedir?

Tebligat Kanunu’nun 21/2. maddesinde “Gösterilen adres muhatabın adres kayıt sistemindeki adresi olup, muhatap o adreste hiç oturmamış veya o adresten sürekli olarak ayrılmış olsa dahi, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza karşılığında teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırır. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır.” ibaresi yer almaktadır. Bu ibareye göre uygulamada 21/2 tebligat olarak bilinen tebligat usulü, muhatabın adres kayıt sistemindeki adresine tebligat yapılması halidir. 21/2 tebligat usulü doğru biçimde uygulanmadığı takdirde usulsüz tebligat hali söz konusu olacaktır. Bu yüzden somut olayda 21/2 tebligat şartlarının irdelenmesi oldukça önemlidir.

Adınıza Çıkarılan Tebligatın Muhtara/İhtiyar Heyeti Üyelerine/Kolluk Kuvvetine Teslim Edilmesi Ne Anlama Gelir?

Muhatabına veya muhatap adına almaya yetkili kişilere teslimi mümkün olmayan tebliğ evrakı adrese haber kağıdı bırakılarak muhtar, ihtiyar heyeti üyeleri veya kolluk kuvvetine teslim edilerek tebligat muhatabına yapılmış sayılır.

Adresinizde Hazır Bulunmadığınız Takdirde Tebligatınız Kimlere Teslim Edilebilir?

Tebligat yapılacak kişi adresinde bulunmaz ise tebliğ o adreste muhatapla aynı konutta oturan kişiye veya muhatabın aynı adreste oturan hizmetçisine de yapılabilir.

Tebligatın Nerede Olduğu Sorgulanabilir Mi?

PTT tebligat sorgulama işlemi PTT’nin resmi sitesinden yapılabileceği gibi e-devlet üzerinden de yapılabilmektedir. İnternet üzerinden barkod girilerek sorgulama yapılabilmesi vatandaşlar açısından da büyük kolaylık sağlamaktadır. Böylelikle kendilerine mahkemeler veya resmi kurumlar aracılığıyla gönderilen belgelerin nerede olduğu barkod numarası yazılarak internet üzerinden sorgulanabilecektir.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Tespit Davası Nedir?

Tespit Davası Nedir

Tespit Davası Nedir? – İzmir Avukat

Tespit davası bir hakkın ya da hukuki ilişkinin varlığının, yokluğunun veya bir belgenin sahte olup olmadığının mahkemelerce belirlenmesi için açılan davaların genel adıdır. Bu dava yoluyla mahkemelerden bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının veya yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesi talep edilir.

Bu doğrultuda en genel anlamda; Tespit davasının işlevi, bir hukuki ilişkinin sadece var olup olmadığının tespiti olup; bundan ileri yönde bir hüküm verilmez. Tespit davaları, davalıyı bir şey yapmaya zorlamaz; bir şeylerden kaçınmaya, vermeye, ödemeye mahkum etmez. Sadece üzerinde şüphe olan bir hak ya da hukuki bir ilişkinin var olup olmadığı tespit edilir. Örnek vermek gerekirse, kiracının taşınmazı tahliye etmesini istemek, borç verilen otuz bin liranın iadesini talep etmek tespit davasının değil; eda davasının konusudur. Buna karşılık yazılı şekilde yapılmamış olan kira sözleşmesinin varlığının belirlenmesi ise tespit davasının konusudur.

Tespit davası genel olarak Hukuk Muhakemeleri Kanunu 106. maddede düzenlenmiştir. HMK 106. maddede tespit davası açan davacının, istisnai durumlar haricinde bu davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararının bulunması gerektiği şartı vardır. Bu bakımdan tespit davaları gelecek zamanda meydana gelecek bir hukuki ilişkinin varlığı ya da yokluğu için açılamaz.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu 106 ‘ya göre:

(1) Tespit davası yoluyla, mahkemeden, bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesi talep edilir.

(2) Tespit davası açanın, kanunlarda belirtilen istisnai durumlar dışında, bu davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararı bulunmalıdır.

(3) Maddi vakıalar, tek başlarına tespit davasının konusunu oluşturamaz.

Tespit Davasının Şartları Nelerdir?

  1. Konu Bakımından: Tespit davasının konusunu ancak hak veya hukuki ilişkiler oluşturur. Her çeşit hukuki ilişki tespit davasının konusu olabilir. Örneğin; alacak-borç ilişkileri, ayni haklar, zilyetlik, aile hukuku ilişkileri, babalık ilişkisinin tespiti, miras hakkının tespiti, mirasta saklı pay varlığının tespiti, firma üzerindeki haklar, herhangi derneğe, kulübe, kooperatife üyelik hakkının varlığının tespit edilmesi gibi.
  • Hukuki Yarar Bakımından: Tespit davasının ikinci şartı, hukuki yarardır. Yani, davacının tespit davasına konu edilen hukuki ilişkisinin hemen tespit edilmesinde hukuki yararının bulunması şarttır. Bu hukuki yararının bulunması da şu aşağıdaki üç şartın birlikte varlığına bağlıdır:
  • Davacının bir hakkı veya hukuki durumu güncel bir tehlike ile tehdit edilmiş olmalı;
  • Bu tehdit nedeniyle, davacının hukuki durumu tereddüt içinde olmalı ve bu husus davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunmalı;
  • Tespit hükmü, bu tehlikeyi ortadan kaldırmaya elverişli olmalıdır.

Böylece hukuki yarar, açılan her türlü dava bakımından dava şartı olarak düzenlenmiş olup mahkemeye yönelik her usuli işlem için de varlığı aranmıştır. Örneğin kanun yoluna başvuruda, delil tespitinde, yargılanmanın yenilenmesinde başvuran tarafın hukuki yararının bulunması gerekmektedir. Yukarıdaki şartlar dava şartı olup bu şartlar mevcut değilse tespit davası açılamaz.

Delil Tespiti de Tespit Davasının Bir Türüdür. Aşağıdaki Durumlar Delil Tespiti Talebine Örnek Dava Konularıdır :

1.Kararlaştırılan yükümlülüklerine yerine getirilip getirilmediği ( Eksik İşler )

2.Kararlaştırılan yükümlülüklerin sözleşme ve kanununa göre yerine getirilip getirilmediği ( Ayıplı İşler )

3.Taahhüt edilenin taahhüt edilen tarihte bitirilip bitirilemeyeceği,

4.Kentsel Dönüşüm kapsamında binanın yıkılıp yıkılmadığı,

5.Şirket mallarının kaçırılıp kaçırılmadığı.

Tespit Davasında Hangi Mahkeme Görevlidir?

Tespit davasında hangi mahkemenin görevli olacağı hususu tespit edilmesi istenen hukuki ilişki veya hakka göre değişiklik göstermektedir. Bu konuda görevli tek bir mahkeme yoktur. Örneğin; kira bedelinin tespiti davasında Sulh Hukuk Mahkemeleri görevliyken, işçinin hizmet tespiti davalarında İş Mahkemeleri görevlidir. Kambiyo senetlerine dayalı olan bir alacak ise görevli bulunan mahkeme, davalı bedelinin kapsamına göre görevli mahkeme asliye ceza mahkemesi ya da sulh hukuk mahkemesi olacaktır.

Tespit davası  müspet (olumlu) tespit davası, ikincisi ise menfi (olumsuz) tespit davası olmak üzere iki çeşittir. Müspet tespit davası, hak veya hukuki ilişkinin varlığının iddia edilmesi ancak karşı tarafın inkar etmesi halinde açılan dava türüdür. Menfi tespit davası ise hak veya hukuki ilişkinin olmadığı, ancak karşı tarafın olduğunu iddia etmesi üzerine açılan davadır. Gerek davanın açılacağı yetkili ve görevli mahkemenin belirlenmesi gerekse dava dilekçesinin hukuki norm ve kurallara yazılması her davada olduğu gibi tespit davalarında da şarttır. Bu sebeple uzman bir avukat aracılığı ile yürütülmesi gerekmektedir. Detaylı bilgi ve hukuki yardım almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Şirketlerde Avukat Bulundurma Zorunluluğu

Avukat Bulundurma Zorunluluğu

Şirketlerde Avukat Bulundurma Zorunluluğu – İzmir Avukat

Avukat Bulundurma Zorunluluğu Nedir?

Avukatlık Kanunu Madde 35 ile belirli tüzel kişilerin avukat bulundurma zorunluluğu düzenlenmiştir. Bu kişilerin kendi bünyelerinde veya anlaşmalı olarak dışarıdan bir avukat ile çalışmaları zorunludur. Bir başka ifade ile dışarıdan sözleşmeli olarak avukatlık hizmeti alınabileceği gibi, kendi bünyelerinde sigortalı bir avukat çalıştırılması ile de bu yükümlülük yerine getirilebilir.

Kimler Avukat Bulundurmak Zorundadır?

Türk Ticaret Kanununun 272 nci maddesinde ön görülen esas sermaye miktarının beş katı veya daha fazla esas sermayesi bulunan anonim şirketler ile üye sayısı yüz veya daha fazla olan yapı kooperatifleri için söz konusu zorunluluk öngörülmüştür.

  • Belirli sermaye miktarı üzerinde sermayeye sahip anonim şirketler
  • Üye sayısı 100’den fazla olan yapı kooperatifleri

Limited Şirketlerde Avukat Bulundurma Zorunluluğu Mevcut Mudur?

Hayır, yasal mevzuat kapsamında limited şirketler ve adi şirketler için avukat bulundurma zorunluluğu düzenlenmemiştir. Her ne kadar yasal zorunluluk olmasa da ileride daha yüksek bedelli zararlar ile karşılaşılmaması açısından düzenli olarak avukatlık desteği alınmasını tavsiye ederiz.

2022 Yılı Avukat Bulundurma Zorunluluğuna Aykırılığın Cezası Nedir?

Avukatlık Kanunu Madde 35 kapsamında Cumhuriyet Savcısı tarafından sözleşmeli avukat tayin etmedikleri her ay için, sanayi sektöründe çalışan onaltı yaşından büyük işçiler için suç tarihinde yürürlükte bulunan, asgarî ücretin iki aylık brüt tutarı kadar idarî para cezası verilir.

2022 yılı brüt asgrai ücret 5.004 TL olarak belirlenmiş olup; ilgili madde kapsamında 2022 yılı için avukat bulundurmamanın yaptırımı 10.008-TL olarak belirlenecektir.

İlgili Mevzuat

Avukatlık Kanunu

Madde 35 – Kanun işlerinde ve hukuki meselelerde mütalaa vermek, mahkeme, hakem veya yargı yetkisini haiz bulunan diğer organlar huzurunda gerçek ve tüzel kişilere ait hakları dava etmek ve savunmak, adli işlemleri takip etmek, bu işlere ait bütün evrakı düzenlemek, yalnız baroda yazılı avukatlara aittir. Baroda yazılı avukatlar birinci fıkradakiler dışında kalan resmi dairelerdeki bütün işleri de takip edebilirler. Dava açmaya yeteneği olan herkes kendi davasına ait evrakı düzenleyebilir, davasını bizzat açabilir ve işini takip edebilir. Ancak, Türk Ticaret Kanununun 272 nci maddesinde ön görülen esas sermaye miktarının beş katı veya daha fazla esas sermayesi bulunan anonim şirketler ile üye sayısı yüz veya daha fazla olan yapı kooperatifleri sözleşmeli bir avukat bulundurmak zorundadır. Bu fıkra hükmüne aykırı davranan kuruluşlara Cumhuriyet savcısı tarafından sözleşmeli avukat tayin etmedikleri her ay için, sanayi sektöründe çalışan onaltı yaşından büyük işçiler için suç tarihinde yürürlükte bulunan, asgarî ücretin iki aylık brüt tutarı kadar idarî para cezası verilir. Hukuk ve Ceza Muhakemeleri Usulleri kanunları ile diğer kanun hükümleri saklıdır.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079