Kategori arşivi: Genel

İnanç Sözleşmesi Nedir?

İnanç Sözleşmesi Nedir?
İnanç Sözleşmesi Nedir?

İnanç Sözleşmesi Nedir – İzmir Avukat

İnanç Sözleşmesi Nedir?

Yasal mevzuatımız kapsamında düzenlenmemiş olmakla birlikte, uygulamada sıklıkla karşılaşılan inanç sözleşmesi veya inançlı işlem, inanan ve inanılan arasında yapılan, tarafların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı işlemin sona erme sebeplerini ve hak konusu şeyin inanılan tarafından inana geri verilmesini düzenleyen bir sözleşme türüdür. Bir başka ifade ile inanç sözleşmeleri, tarafların karşılıklı iradelerine uygun bulunduğu için, onlara karşılıklı borç ve sorumluluk yükleyen geçerli sözleşmelerdir.

Örneğin, yabancıların gayrimenkul satın alamasının sınırlı olduğu bir durumda yabancı ülke vatandaşı bir şahıs bir Türk vatandaşı üzerinden gayrimenkul satın alarak, bunun kanunen mümkün olması durumunda gayrimenkulün kendi üzerine devrine ilişkin bir inançlı işlem sözleşmesi gerçekleştirebilir. Uygulamada mal kaçırma amacı ile de benzer örneklerinin uygulandığı sıklıkla görülmektedir.

İnanç Sözleşmesi İspat Koşulları

İnançlı işleme dayalı olup dinlenilirliği kabul edilen iddiaların ispatı, şekle bağlı olmayan yazılı delildir. İnanç sözleşmesi olarak adlandırılan bu belgenin sözleşmeye taraf olanların yada inanılanın imzasını içermesi gereklidir.

İlgili Yargıtay Kararları

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi Esas: 2020/ 1483 Karar: 2021 / 3922

Dava, inançlı işlem hukuki nedenine dayalı miras payı oranında açılan tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.

…Somut olayda; dava konusu taşınmazlar terekeye göre üçüncü kişi konumundaki davalı …’e onun tarafından da davacılar gibi mirasçı olan ve kayıt maliki davalı …’e devredilmiştir. Böyle bir durumda iptal ve tescil isteği mirasçılar arasında olduğu için pay oranında istekte bulunulabileceğinde herhangi bir kuşku bulunmamaktadır.

Öte yandan; bilindiği üzere inanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir. Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.

Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek ve iade edilmek üzere, mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar.

Diğer bir anlatımla, bu işlemle borçlu, alacaklısına malını rehin edecek, yani yalnızca sınırlı ayni bir hak tanıyacak yerde, malının mülkiyetini geçirerek rehin hakkından daha güçlü, daha ileri giden bir hak tanır.

Sözleşmenin ve buna bağlı temlikin, değinilen bu özellikleri nedeniyle, taşınmazı inanç sözleşmesi ile satan kimsenin artık sadece, ödünç almış olduğu parayı geri vererek taşınmazını kendisine temlik edilmesini istemek yolunda bir alacak hakkı; taşınmazı, inanç sözleşmesi ile alan kimsenin de borcun ödenmesi gününe kadar taşınmazı başkasına satmamak ve borç ödenince de geri vermek yolunda yalnızca bir borcu kalmıştır.

Diğer bir bakış açısıyla taşınmazın mülkiyeti inanılana (alacaklıya) geçmiştir. Taşınmazda inanarak satanın (borçlu) mülkiyet hakkı kalmadığı gibi, alıcının bu mülkiyet hakkı üzerinde kurulmuş olan bir rehin hakkından da söz edilemez.

Bu durumda; gayrimenkul rehni bakımından geçerliliği olan 4721 s. Türk Medeni Kanununun (TMK) 873. maddesinin inanç sözleşmelerine dayalı temlike konu taşınmazlar bakımından uygulama yeri olmadığı da kuşkusuzdur. Nitekim bu düşünce Hukuk Genel Kurulunun 23.05.1990 gün ve l990/1-202-315 sayılı kararında da aynen benimsenmiştir.

Bilindiği gibi, inanç sözleşmeleri, tarafların karşılıklı iradelerine uygun bulunduğu için, onlara karşılıklı borç yükleyen ve alacak hakkı veren geçerli sözleşmelerdir. (818 s. Borçlar Kanunu 818 s. Borçlar Kanununun (BK). m.; 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 97. m.) Anılan sözleşmelerde, taraflar, sözleşmenin kendilerine yüklediği hak ve borçları belirlerken, inançlı işlemin sona erme sebeplerini; devredilen hakkın inanılan tarafından inanana iade şartlarını, bu arada tabii ki süresini de belirleyebilirler. Bunun dışında, akde aykırı davranışın yaptırımına da sözleşmelerinde yer verebilirler. Buna dair akit hükümleri de TBK’nin 26 ve 27. maddelerine aykırılık teşkil etmediği sürece geçerli sayılır.

İnanç sözleşmesine ve buna bağlı işlemle alacaklı olan taraf, ödeme günü gelince alacağını elde etmek için dilerse; teminat için temlik edilen şeyi “ ifa uğruna edim “ olarak kendisinde alıkoyabileceği gibi; o şeyi, açık artırma yoluyla veya serbestçe satıp satış bedelinden alma yoluna da başvurabilir. Bu sonuçlar kendine özgü bu akdin tabiatında mevcuttur. Sözleşme ile öngörülen ifa süresi içerisinde, sırf sözleşmeyi imkansız kılmak amacıyla muvazaalı olarak yapılan temliklerin yasal koruma altında tutulamayacağı izahtan varestedir. Meri hukuk sistemimizde herhangi bir düzenleme olmamasına karşın, inanç sözleşmelerinin yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde uygulama yeri bulan kendine özgü bir müessese olduğu, öğreti ve uygulamada kabul edilegelen bir olgudur.

İnanç sözleşmelerinin tarafları arasında, onların gerçek iradelerini ve akitten amaçladıklarını yansıtması bakımından geçerli olduğu; taraflarına Borçlar Kanunu çerçevesinde nispi haklarını talep etme olanağını verdiği tartışmasızdır.

Burada üzerinde durulması gereken husus, taşınmaz mallar yada şekle bağlı akitlerde inanç sözleşmelerinin ne gibi hukuki sonuç doğuracağıdır. Diğer bir anlatımla, sözleşmede öngörülen koşulların gerçekleşmesi halinde, taşınmaz mülkiyetinin naklinin sebebini oluşturup oluşturmayacağıdır.

Bilindiği üzere; uygulamada mesele, 05.02.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile ilişkilendirilip, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir.

Söz konusu kararda; eski hukuka göre mümkün ve geçerli olan muvazaa ve nam-ı müstear iddialarının, Medeni Kanunun yürürlüğünden sonra taşınmaz mallar hakkında dinlenip dinlenemeyeceği tartışılmıştır.

Anılan kararda; çeşitli sebep ve amaçlarla bir taşınmaz kaydına gerçek malik yerine başka bir nam ve bir sözleşmede akitlerden biri yerine üçüncü bir şahsın gösterilmesinin mümkün olduğu, bu gibi hallerde vekilin kendi namına ve müvekkili hesabına yaptığı tasarruflarda olduğu gibi hukuki bir durum veya herhangi bir maksatla üçüncü şahıslardan gerçeği gizleme gayesi güdülebileceği, “kötüniyetli ve haksız gizlemeler” dışında, belirtilen olasılıklara göre açılacak bir davanın, gerçekten, ya mevcut bir hakka dayanarak bir el değiştirme veya bir hakkın korunması niteliğini taşıyacağı; bu durumun da, temsil ve vekalet ilişkisinde, mülkiyette halefiyet esası olarak kabul edilmiş bir husus olup, halefiyeti düzeltme amacıyla öncelikle mülkiyetin vekile aidiyeti düşünülse bile, temsil hükümlerine aykırı olduğundan bunun korunması ve devamına hükmolunamayacağı, zira TBK’nin 509. maddesindeki “Vekilin, kendi adına ve vekâlet veren hesabına gördüğü işlerden doğan üçüncü kişilerdeki alacağı, vekâlet verenin vekile karşı bütün borçlarını ifa ettiği anda, kendiliğinden vekâlet verene geçer.” hükmünün bu düşünceyi doğruladığı, öte yandan gerek taşınır, gerek taşınmaz mallara ilişkin olsun nam-ı müstear hadiselerinde, meselenin bir istihkak ve mülkiyet davası niteliğini geçemeyeceğinden, ne resmi senet, ne de şekil meselesinin bahse konu olamayacağı, meselenin akitte ve isimde muvazaayı kapsamına alan TBK’nin 19.maddesi kapsamında düşünülmesinin kanunun amacına uygun düşeceğine, değinildikten sonra sonuçta, nam-ı müstear davalarının dinlenebilir ve yazılı delil ile ispatının mümkün olduğuna, hükmolunmuştur.

İçtihadı Bileştirme kararlarının konularıyla sınırlı, sonuçlarıyla bağlayıcı bulunduğu tartışmasızdır. Nam-ı müstear için düzenleme getiren 1947 tarihli kararın, teminat amacıyla temlike dair inanç sözleşmelerini kapsadığı da kuşkusuzdur. Uygulamada anılan sözleşmeler gerek özü, gerek işleyişi açısından, genelde muvazaa, özelde ise nam-ı müstear başlıkları altında nitelendirilegelmektedir.

Belirtilen İçtihadı Birleştirme Kararında da değinildiği üzere; inanç sözleşmeleri bir yandan mülkiyeti nakil borcu doğurması bakımından tarafları bağlayıcı, diğer yandan, mülkiyetin naklinin sebebini teşkil etmesi açısından tasarruf işlemlerini bünyesinde barındıran sözleşmelerdir. Bu durumda koşulların oluşması halinde taşınmaz mülkiyetini nakil özelliğini taşıdığı kabul edilmelidir.

İçtihadı Birleştirme kararının sonuç bölümünde ifade olunduğu üzere, inançlı işleme dayalı olup dinlenilirliği kabul edilen iddiaların ispatı, şekle bağlı olmayan yazılı delildir. İnanç sözleşmesi olarak adlandırılan bu belgenin sözleşmeye taraf olanların yada inanılanın imzasını içermesi gereklidir. Bunun dışındaki bir kabul, hem İçtihadı Birleştirme kararının kapsamının genişletilmesi, hemde taşınmazların tapu dışı satışlarına olanak sağlamak anlamını taşıyacağından kendine özgü bu sözleşmelerle bağdaştırılamaz.

Bunun yanında; hukukumuzda diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları, satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlama düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 2. maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988. ve 989. maddelerinin ve tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.

Tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden, iktisapta bulunan kişinin iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten, bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse, diğer yanda ise kendisi için maddi hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır. Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta şeklen iyi niyetli gözükeni değil gerçekten iyi niyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.

Nitekim bu görüşten hareketle, “kötü niyet iddiasının def’i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı” ilkeleri 8.11.1991 tarih 1990/4 esas 1991/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşler de aynı doğrultuda gelişmiştir.

Hemen belirtmek gerekir ki, yukarıda belirtilen ilkelere göre inançlı işlem iddiası yazılı delille ispat edilmesi gerekir ise de; somut olayda inançlı işlem ile kendisine temlik yapılan ilk el davalı …’in, gerek dosyaya sunduğu dilekçe, gerekse duruşmadaki temlikin inançlı işlem ile yapıldığı yönündeki açık beyanı, maddi olgu olarak inançlı işlem iddiasını ispat için yeterlidir.

Böyle bir durumda, ilk el …den devralan davalı …, mirasbırakanın mirasçılarından olduğuna göre, durumu bilen ya da bilmesi gereken kişi olduğu için iyiniyetli temlik aldığı iddiasında bulunması mümkün değildir. Kaldı ki; ilk el …, inançlı işlemin varlığını kabul ederken davalı …’e yapılan temlikin de inançlı işlemle yapıldığını belirtmektedir.

Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.

Sonuç: Davacılar …, …, …, …, …’un yerinde görülen temyiz itirazının kabulü ile 6100 sayılı HMK’nın 371/1-a maddesi gereğince Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi kararının BOZULMASINA, HMK’nın 373/2. maddesi gereğince dosyanın kararı veren Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 14/09/2021 tarihinde oybirliğiyle kesin olarak karar verildi. (¤¤)

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Bilgi Edinme Hakkı

Bilgi Edinme Hakkı – İzmir Avukat

Bilgi Edinme Hakkı Nedir?

3. nesil haklardan olan bilgi edinme hakkı, bireylerin kamu kurum ve kuruluşlarının görevleri dolayısıyla edindikleri bilgileri erişim hakkıdır. Bilgi edinme hakkı özellikle demokrasi ve şeffaflık ilkesinin gereği gibi uygulanması açısından oldukça önemli bir yere sahiptir.

Bilgi edinme hakkı kamu kurum ve kuruluşlarında halihazırda mevcut olan somut bilgi ve belgeleri kapsamaktadır. Tüm vatandaşlar bilgi edinme hakkına sahiptir, yabancılar ise vatandaşı oldukları devletler ile aktedilen karşılıklılık ilkesi kapsamında bu haktan yararlanabilir.

Bilgi Edinme Hakkı Başvurusu Neleri İçermelidir?

Bilgi edinme başvuruları, başvuru sahibinin adı ve soyadı, imzası, oturma yeri veya iş adresini, başvuru sahibi tüzelkişi ise tüzel kişinin unvanı ve adresi ile yetkili kişinin imzasını ve yetki belgesini içeren dilekçe ile yapılır. Bu başvuru, kişinin kimliğinin ve imzasının veya yazının kimden neşet ettiğinin tespitine yarayacak başka bilgilerin yasal olarak belirlenebilir olması kaydıyla elektronik ortamda veya diğer iletişim araçlarıyla da yapılabilir.

Kurumların Cevap Süresi Nedir?

Kurum ve kuruluşlar, usulüne uygun başvuru üzerine istenen bilgi veya belgeye erişimi, 15 iş günü içinde sağlamakla yükümlüdür.Ancak istenen bilgi veya belgenin, başvurulan kurum ve kuruluş içindeki başka bir birimden sağlanması; başvuru ile ilgili olarak bir başka kurum ve kuruluşun görüşünün alınmasının gerekmesi veya başvuru içeriğinin birden fazla kurum ve kuruluşu ilgilendirmesi durumlarında bilgi veya belgeye erişim 30 iş günü içinde sağlanır. Fakat bu durumda, sürenin uzatılması ve bunun gerekçesinin, başvuru sahibine yazılı olarak ve 15 iş günlük sürenin bitiminden önce bildirilmesi gereklidir.

Bilgi Edinme Hakkının Kullanılması Kapsamında Bir Ücret Söz Konusu Mudur?

Bilgi edinme hakkı kapsamında erişimine imkânsağlananilk on sayfalarının kopyaları için, postala- ma maliyeti dahil herhangi bir ücret alınmaz.

Anayasa

Madde 74 – Vatandaşlar ve karşılıklılık esası gözetilmek kaydıyla Türkiye’de ikamet eden yabancılar kendileriyle veya kamu ile ilgili dilek ve şikayetleri hakkında, yetkili makamlara ve Türkiye Büyük Millet Meclisine yazı ile başvurma hakkına sahiptir. Kendileriyle ilgili başvurmaların sonucu gecikmeksizin, dilekçe sahiplerine yazılı olarak bildirilir. Herkes, bilgi edinme ve kamu denetçisine başvurma hakkına sahiptir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bağlı olarak kurulan Kamu Denetçiliği Kurumu idarenin işleyişiyle ilgili şikâyetleri inceler. Kamu Başdenetçisi Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından gizli oyla dört yıl için seçilir. İlk iki oylamada üye tamsayısının üçte iki ve üçüncü oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğu aranır. Üçüncü oylamada salt çoğunluk sağlanamazsa, bu oylamada en çok oy alan iki aday için dördüncü oylama yapılır; dördüncü oylamada en fazla oy alan aday seçilmiş olur. Bu maddede sayılan hakların kullanılma biçimi, Kamu Denetçiliği Kurumunun kuruluşu, görevi, çalışması, inceleme sonucunda yapacağı işlemler ile Kamu Başdenetçisi ve kamu denetçilerinin nitelikleri, seçimi ve özlük haklarına ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir.

Bilgi Edinme Hakkı Kanunu

MADDE 4. — Herkes bilgi edinme hakkına sahiptir. Türkiye’de ikamet eden yabancılar ile Türkiye’de faaliyette bulunan yabancı tüzel kişiler, isteyecekleri bilgi kendileriyle veya faaliyet alanlarıyla ilgili olmak kaydıyla ve karşılıklılık ilkesi çerçevesinde, bu Kanun hükümlerinden yararlanırlar. Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerden doğan hak ve yükümlülükleri saklıdır.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Sınırlı Ayni Haklar

Sınırlı Ayni Haklar

Sınırlı Ayni Haklar | İzmir Avukat

ayni hak, 

isim, hukuk

Taşınır veya taşınmaz üzerinde doğrudan doğruya egemenlik yetkisi veren ve herkese karşı ileri sürülebilen haklar.

Sınırlı ayni haklar, kişiye eşya üzerinde sınırlı yetkiler sağlayan ayni haklardır. Sınırlı ayni haklar mülkiyeti sınırlayıcı bir özelliği sahiptir. Sınırlı ayni haklar eşya üzerinde sağladığı yetkilere göre 3 gruba ayrılır.

a. İrtifak Hakları

Malikin eşya üzerinde kullanma ve yararlanmayla ilgili yetkilerinin bir kısmını veya tamamını hak sahibine sağlayan ya da malikin mülkiyetin içeriğindeki yetkilerden bazılarını kullanmasını hak sahibi yararına yasaklayan haklardır.

b. Rehin Hakları

Hak sahibinin bir alacağını güvence altına alan ve alacak ödenmediği takdirde rehin verilen malın satılması suretiyle elde edilecek paradan alacağın karşılanması yetkisini sağlayan haklardır.

c. Taşınmaz Yükü

Taşınmaz yükü, bir taşınmaz malikinin taşınmazı dolayısıyla, o taşınmaza karşılık olmak üzere diğer bir kimse lehine bir şey vermek veya yapmakla yükümlü tutulmasıdır.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Ayni Hak Nedir?

Ayni Hak Nedir?

Ayni Hak Nedir? | İzmir Avukat

ayni hak, 

isim, hukuk

Taşınır veya taşınmaz üzerinde doğrudan doğruya egemenlik yetkisi veren ve herkese karşı ileri sürülebilen haklar.

Ayni Hak Nedir?

Mal anlamına gelen ayn kelimesi ile üretilen, ayni hak kavramı eşyalara ilişkin kişilerin sahip olduğu hakları ifade etmek için kullanılmaktadır. Özet ile eşyaya ilişkin haklar olarak ifade edilebilir.

Hukukumuzda ayni hakların üç temel özelliği mevcuttur.

  • Ayni hak eşya üzerinde kurulur.
  • Ayni hak eşya üzerinde doğrudan hakimiyet sağlar.
    TMK m. 683/1 hükmüne göre, ‘Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir.’
  • Ayni hak herkese karşı ileri sürülebilen bir haktır.
    TMK m. 683/2 hükmüne göre, ‘Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir.’

Sınırlı Ayni Haklar

Sınırlı ayni haklar, kişiye eşya üzerinde sınırlı yetkiler sağlayan ayni haklardır. Sınırlı ayni haklar mülkiyeti sınırlayıcı bir özelliği sahiptir. Sınırlı ayni haklar eşya üzerinde sağladığı yetkilere göre 3 gruba ayrılır.

  • İrtifak Hakları
  • Rehin Hakları
  • Taşınmaz Yükü

Sınırsız Ayni Haklar

Kişiye eşya üzerinde en geniş yetkiler sağlayan ayni haktır. TMK m. 683/1’ e göre, ‘ Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir.’

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Destekten Yoksun Kalma Tazminatı

Destekten Yoksun Kalma Tazminatı

Destekten Yoksun Kalma Tazminatı | İzmir Avukat

Destekten yoksun kalma tazminatı, ölenin destek verdiği kişilerin ölüm nedeniyle uğrayacakları maddi zararları için verilen tazminat davası türüdür. Talep edilen bu maddi tazmin ile birlikte manevi zararın talebi de mümkündür.

Destekten yoksun kalma tazminatı Türk Borçlar Kanunu’nun 53. maddesinde düzenlenmiştir. TBK’nın 53/1-3 ‘e gore : “Ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar.” olarak tanımlanmıştır. Diğer bir tanımla; “Ölen kişinin yaşarken destek verdiği kişilerin aldığı desteğin ölüm sebebiyle ortadan kalkması sebebiyle destek alanların uğradıkları zarardır.”  Şeklinde düzenlenmiştir.

Destekten yoksun kalma tazminatı ölüm olayı üzerine, mirasçılık sıfatı ile ilgisi olmaksızın, yardımdan yoksun kalanların şahsında doğan bir zarardır. Destekten yoksun kalma tazminatını talep hakkı , ölen kişiden intikal eden bir hak olmayıp talep sahibinin şahsından doğan bağımsız bir haktır.

Destekten Yoksun Kalma Tazminatının Kapsamı

1. Manevi Tazminat

Destekten yoksun kalma maddi tazminat davasıyla birlikte, ayrıca manevi tazminat da talep edilebilir. TBK m. 56/2’de “Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir” hükmü bulunmaktadır. Manevi tazminatın amacı olay nedeniyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi olduğundan manevi tazminat miktarı belirlenirken; kaza tarihi, olayın meydana geliş şekli, kusur durumu ve tarafların sosyal ve ekonomik durumları birlikte dikkate alınmalıdır.

2. Maddi Tazminat

Destekten yoksun kalma tazminatı, bir maddi tazminat türü olup, zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır. Uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hakim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler (TBK m.50) Ölenin desteğinden yoksun kalan kişiler, ölenin tüm çalışma hayatı süresi boyunca kendilerine sağlayacağı destekten mahrum kalmaları nedeniyle oluşan her türlü maddi zararlarının tazmin edilmesini isteyebilirler. Ölen kişinin destek süresi boyunca yakınlarına sağlayabileceği maddi karşılık hesaplanarak yakınlarına destekten yoksun kalma tazminatı olarak verilmelidir.

Destekten Yoksun Kalma Tazminatı Nasıl Hesaplanır?

Destekten yoksun kalma tazminatının değerinin tespitinde belirli kıstaslar kullanılır. Ölen kişinin ekonomik imkanları ve bu imkanlar vasıtasıyla elde ettiği ya da ölmeseydi elde edeceği gelir tespit edilmeye çalışılması bunlardan biridir. Ölenin gelirinin tespitinde maaş bordroları bunlar yoksa meslek odalarından sorularak tespit edilecek gelir hesaba katılır. Ölenin gelirinin bu yollarla tespiti mümkün değilse emsal ücret tespit edilmeye çalışılmalıdır. Yine tazminatın hesaplanmasında yaşam süresi göz önüne alınır. Ölen evliyse, çocukları varsa veya bekar olmakla birlikte anne ve babasını destekliyorsa bunlarda destekten yoksun kalma tazminatının hesaplanmasında dikkate alınır. Destekten yoksun kalma tazminatı hesaplaması teknik bir konudur. Örneğin tazminat bedeli ölen kırk yaşında ise kalan ortalama ömrünün belirlenmiş tablolardan tespiti yapılarak ödenecek tazminatta dikkate alınır.

Yetkili ve Görevli Mahkeme:

6100 sayılı HMK’nın 2. maddesi ile de dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın şahıs varlığına ilişkin davalarda Asliye Hukuk Mahkemesi görevli kabul edilmiştir. Aksine bir düzenleme olmadığı sürece Asliye Hukuk Mahkemesi görevlidir. Ancak aykırı düzenleme var ise görevli mahkemeyi ona göre belirlemek gerekir. Bu anlamda durumun özelliklerine göre özellikle Asliye Ticaret Mahkemesi ile İş Mahkemesinin görevine bakmak gerekir. Asliye Ticaret Mahkemelerinin görevi 6102 sayılı TTK’nın 4. maddesinde düzenlenmiştir. Düzenleme ile her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ile çekişmesiz yargı işleri ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın TTK’da öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava kabul edilmiştir. Ticari davalarda ise Asliye Ticaret Mahkemesi görevli kabul edilmiştir. Bu anlamda davanın usulden reddedilmemesi için bir avukattan hukuki destek almak önemlidir.

Vücut dokunulmazlığının ihlalinden kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı davalarında yetkili mahkeme HMK’nın 6. maddesi kapsamında genel yetkili mahkeme olup davalı gerçek kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri veya davalı tüzel kişinin merkezinin bulunduğu yer mahkemesidir. Davalının birden fazla olması halinde davada HMK 7. madde gereği davalılardan her birinin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir.

Destekten Yoksun Kalma Tazminatında Zamanaşımı :

Destekten yoksun kalma tazminatı isteminin zamanaşımı süresi, haksız fiilden kaynaklı zararlarda TBK m. 72 gereği, zararın ve tazminat yükümlüsünün öğrenilmesinden itibaren 2 yıldır. Tazminat yükümlüsü veya zarar sonradan öğrenilse bile, her halükarda destekten yoksun kalma nedeniyle maddi ve manevi tazminat davası açma hakkı 10 yılda zamanaşımına uğrar.

İlgili Yargıtay Kararları:

(Yargıtay 4.Hukuk Diaresi’nin  2018/2928 E., 2019/2868 K., ve 15.05.2019 tarihli kararı): Destekten yoksun kalma tazminatının amacı, ölen kişinin yardımlarından kaza tarihinde ve/veya gelecekte mahrum kalacak kişinin zararının giderilmesidir. Bu kapsamda talepte bulunacak kişinin, ölenin mirasçısı olması şartı bulunmamaktadır. Nitekim bu husus 6098 sayılı TBK md.53’te de “ölenin desteğinden yoksun kalan kişiler” olarak açıkça belirtilmiş olup “mirasçı” kavramı kullanılmamıştır. Kaldı ki; destekten yoksun kalan kişinin mirası reddetmesi halinde de destekten yoksun kalma tazminatı talep etme hakkı bulunmaktadır.

(Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 2007/5604 E., 2008/4057 K. sayılı ve 27.03.2008 tarihli kararı) : “Destekten yoksun kalma tazminatının amacı, desteğini kaybeden kimsenin ölümle sonuçlanan olaydan önceki sosyal ve ekonomik hayat seviyesini devamını sağlayacak bir paranın ödettirilmesidir. Destek sayılabilmek için yardımın yalnızca parasal nitelikte bulunması zorunlu değildir. Eylemli ve düzenli olarak yapılan hizmet edimleri de bir kimsenin destek sayılabilmesi için yeterlidir.” ifadesine yer verilmiştir. Dolayısıyla yapılan yardım sadece para ile ölçülebilen bir değer olarak sınırlandırılmayacaktır.

(Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 2015/6467 E., 2018/214 K. sayılı ve 18.01.2018 tarihli kararı🙂 somut olayda; desteğin ve kardeşinin babasının destekten önce vefat ettiği, sağ kalan kardeşin 15 yaşında olduğu, kardeşlerin birlikte yaşadığı, ölen kardeşin bekar olduğu ve desteğin diğer kardeşin geçimine destek olması nedeni ile belli bir süre ile sağ kalan kardeşin tazminat talep etme hakkı olduğu belirtilmiştir.

Aşağıdaki Çalışmalar İlginizi Çekebilir

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Belirsiz Alacak Davası Nedir?

Belirsiz Alacak Davası Nedir?

Belirsiz Alacak Davası Nedir? | İzmir Avukat

Davanın açıldığı tarihte alacağın miktar veya değerinin tam olarak belirlenmesinin imkansız olduğu durumlarda asgari bir miktar ya da değer üzerinden açılan dava türüne belirsiz alacak davası denir. Belirsiz alacak davası 1.10.2011 tarihinde yürürlüğe girmiş olup Hukuk Muhakemeleri Kanununun 107. maddesinde bir dava türü olarak düzenlenmektedir.

Belirsiz alacak davasının getirdiği en önemli etkin koruma, usul ekonomisi ve hak arama özgürlüğünü hizmet etmesidir. Bununla birlikte davacının yüksek yargılama giderlerini katlanma ve dava konusu hakkın zamanaşımına uğrama riskinin azaltılması hedeflenir. Alacağın hangi hallerde belirsiz, hangi hallerde belirli veya belirlenebilir olduğu hususunda kesin bir nitelendirme yapılması mümkün olmayıp; her dava ve alacak bakımından somut olayın özelliklerine göre sonuca gidilmesi gereklidir.

6100 sayılı Kanunun 107. maddesine göre,

  1. Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.
  2. Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.
  3. Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.”

Belirsiz Alacak Davasının Açılabilme Şartları:

  1. Talep Sonucunun Miktarının Belirlenmesinin İmkansız veya Davacıdan Beklenemeyecek Olması:
    1. Talep Sonucunun Belirlenmesinin İmkansız Olması
    2. Talep Sonucunun Belirlenmesinin Davacıdan Beklenemeyecek Olması
  2. Dava Dilekçesinde Geçici Talep Sonucunun Belirtilmesi
  3. Talep Sonucunun Kesin Olarak Belirlenmesi

Belirsiz Alacak Davası Açmanın Avantajları Nedir?

  • Belirsiz alacak davası açmanın amacı, başta yüksek yargılama gideri ödemekten kurtulmak olabilir. Zira alacağın tam miktarı üzerinden hesaplanacak harç başta davacı tarafa külfet olacaktır. Belirsiz olan alacak, belirlenebilir hale geldiği zaman eksik olan harç tamamlanır.
  • Belirsiz alacak davası açmanın bir başka avantajı ise yanlış ve eksik veya fazla talepte bulunma riskinden kurtulmaktır. Zira belirsiz olarak açılmayan dava türlerinde, hükmedilecek alacak miktarı, dava dilekçesindeki talep miktarından fazla ise karşı tarafa vekalet ücreti ödemek durumunda kalınır. Belirsiz alacak davası açan taraf talep sonucunu davalının muvafakatine bağlı olmadan artırabilir.
  • Bir başka avantajı ise bu dava türleri zamanaşımını keseceği için alacak yönünden zamanaşımı sebebiyle kayıplar yaşamayacaktır.
  • Belirsiz alacak davasında talep arttırımı yapılabileceği gibi; ıslah yoluna da başvurulabilir. Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarının tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu durumlarda iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davacı davanın başında belirtmiş olduğu talebini arttırabilir.

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2016/26476E , 2020/7547 K ve 14.09.3939 tarihli kararında; öncelikle belirsiz alacak davasını tanımlamış ve bu davanın açılabilmesi için aranan temel ölçütleri vurgulamıştır. Buna göre;

  1. Davanın açıldığı tarihi itibari ile uyuşmazlığı konu alacağın miktarı veya değeri tam ve kesin olarak belirlenemiyor olmalıdır.
  2. İşbu belirleme hali objektif olarak imkansızlığa dayanmalıdır. Bir başka anlatımla gerekli dikkat ve özen gösterilmesine rağmen miktar veya değerin belirlenmesi davacıdan beklenemeyecek olmalıdır. Dava değerinin tespiti için incelenmesi gereken belgelere davanın açıldığı tarihte ulaşılamaması ya da bu belgelerin karşı tarafın elinde bulunması gibi haller bu durumu örnek gösterilebilir.
  3. Taraflar arasında alacak miktarı bakımından uyuşmazlık bulunması talep sonucunun belirlenmesi davacıdan beklenemeyecek olması anlamına gelmez.
  4. Özellikle iş hukuku yargılamasında alacağın belirsiz olup olmadığı her bir talep için ayrı ayrı değerlendirilmelidir aynı dava dilekçesinde talep yığılması şeklinde bazı alacaklar için belirsiz alacak davası, bazıları için ise kısmi dava açılabilir.
  5. Kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, ücret alacaklarının ve yıllık izin ücretinin miktarları çalışan tarafından bilinebileceği için kural olarak belirsiz alacak davasına konu edilemez. Ancak hesabın unsurları olan sosyal hakların örneğin yemek ulaşım yardımı gibi miktarının belirlenmesi işveren kayıtlarına bağlıysa veya bu tutarlar yargılama ile belirlenebilecek ise kıdem ve ihbar tazminatı da belirsiz alacak davasına konu edilebilir. Bir başka anlatımla yukarıda belirtildiği gibi her dava ve talep ayrı ayrı değerlendirilmelidir.

Yargıtay ayrıca alacağın belirli veya belirlenebilir nitelikte olması durumunda, belirsiz alacak davası açılarak bu davanın sağladığı imkanlardan yararlanmanın mümkün olmadığını belirtmiştir. Bu kabulden hareketle, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarı yahut değeri belirlenebilir durumdaysa dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Gabin Nedir?

Gabin Nedir?

Gabin Nedir? | İzmir Avukat

Tanım olarak gabin nedir? “Aşırı yararlanma” anlamına gelmektedir. Bir sözleşmede karşılıklı olarak ifa edilen edimler arasındaki açık bir şekilde olan oransızlığı anlatmaktadır. Gabin durumunda taraflardan birinin zayıf durumundan kaynaklı olarak diğer tarafın bu durumdan yararlanmak istemesi sebebiyle aşırı yararlanma gerçekleşen tarafa oransızlığın giderilmesini isteme hakkı veren hukuki bir düzenlemedir. Bu şekilde sözleşmedeki tarafların edim dengesini sağlanmaya ve sözleşme özgürlüğünün kötüye kullanılmasının önüne geçilmeye çalışılır.

Sözleşme Özgürlüğü ve Sınırları:

Borçlar hukukunda kabul edilen genel ilke sözleşme serbestisidir. Bu ilke uyarınca kişiler, aralarındaki sözleşme içeriğini kanunda öngörülen sınırlar içerisinde serbestçe belirleyebilirler. Sözleşme hükümlerini istedikleri şekilde oluşturabilir, karşılıklı olarak istedikleri borcu yüklenebilirler. BK. 27. Maddesine göre;

kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veyakonusu imkânsız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür. Sözleşmenin bir kısmının bu nedenlerle hükümsüz olması, tüm sözleşmeyi hükümsüz hale getirmez. Ancak, hükümsüz kalan kısımlar sözleşmenin temellerini oluşturuyorsa, yani bu hükümler olmaksızın sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılıyorsa, sözleşme tamamen hükümsüz olur.

Gabinin Unsurları:

Gabinin unsurları kanunda sınırlı sayıda sayılmıştır. Bunlar sözleşmede taraflardan birinin zor durumda kalması, deneyimsizliği iken karşı tarafın bundan yararlanmaya çalışması da diğer bir unsurudur. Bununla birlikte, bu zor durumda kalma, kişinin şahıs veya malvarlığını tehdit eden bir durumla karşımıza çıkmaktadır.

Gabinin Oluşması İçin;

  1. Edimler arasında açık orantısızlık bulunması
  2. Bu orantısızlık, taraflardan birinin zor durumda kalmasından, düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden kaynaklanmalı,
  3. Diğer taraf, zarar gören tarafın bu halinden yararlanmış olmalıdır.

Kanun Maddesini İnceleyeccek Olursak:

Türk Borçlar Kanunu III. Aşırı yararlanma

MADDE 28- Bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık varsa, bu oransızlık, zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilir. Zarar gören bu hakkını, düşüncesizlik veya deneyimsizliğini öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş yıl içinde kullanabilir.

Gabinin Sonuçları:

Bir sözleşmede gabin söz konusu ise, sözleşme iptal olacak, edimler yerine getirilmeyecek ve varsa alınanlar da iade edilecektir. Bazı durumlarda ise örneğin kişinin malvarlığının artık elden çıkması gibi; bu durumlarda da gabine dayalı olarak dava açılacaktır.  Örnekle açıklayacak olursak, bir tapu iptal ve tescil davası için taşınmazın bulunduğu yer olan asliye hukuk mahkemesine başvurulacaktır. Gabin davası açılırken talebin tam ve doğru bir şekilde belirtilmesi, kanun maddeleri ve Yargıtay kararları ile desteklenmesi gerekmektedir.

Kanunumuzda gabin için bir ve beş yıllık süreler hak düşürücü süre olarak öngörülmüştür. Bir yıllık sürenin başlangıcı deneyimsizliğinden yararlanan kişinin bunu öğrenmesinden itibaren başlamakla birlikte her halükarda sözleşmenin kurulduğu andan itibaren beş yıl içinde gabin iddiası öne sürülmelidir.

Gabin ile İlgili Yargıtay Kararları:

T.C. YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ E. 2012/10938 K. 2012/10436 T. 01.10.2012:

Gabinden söz edilebilmesi için objektif unsur olan aşırı orantısızlıkla birlikte bir tarafın darda kalma, tecrübesizlik, düşüncesizlik hallerinin bulunması ve diğer tarafın da yararlanmak, sömürmek kastını taşıması şeklinde iki subjektif unsurun gerçekleşmesi gerekmektedir. Gabinin varlığı sömürülene 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşmeyle bağlı olmadığını bildirmek ve iptal davası açmak hakkı tanıyıp iddiasını her türlü delille ispat ile verdiklerini geri isteme hakkı tanır. Bununla birlikte gabin davası sürecinde öncelikle objektif unsurların üzerinde durulmalı, objektif unsur ispatlandığı takdirde kişilik, yaş, sağlık durumu, ekonomik gücü gibi subjektif unsurlar derinliğine araştırılmalıdır.

T.C. Yargıtay 1. Hukuk Dairesi Esas No:2014/2376 Karar No:2015/3233 K. Tarihi:4.3.2015:

Miras bırakanın ölüm tarihine bakıldığında terekesi elbirliği mülkiyetine tabiidir. Davada davacı dışında başka mirasçılar da bulunmaktadır. Terekeye karşı açılan mülkiyetten kaynaklanan haksız fiil niteliğindeki ehliyetsizlik, vekaletin kötüye kullanılması, hata, hile, gabin gibi davalarda tüm mirasçıların bir arada hareket etmesi, davayı birlikte açmaları yahut mirasçılardan birinin terekeye aide şeklinde dava açması halinde de tüm mirasçıların davada temsil edilmesi gerekmektedir. Ancak somut olayda davacılar hata-hile-gabin nedenlerine dayalı dava açmış olsa da davanın dinlenme olanağının bulunduğunu söylemek mümkün değildir.

T.C. Yargıtay 4.Hukuk Dairesi 25.1.1949 T. 1949/611 E. 1949/231 K.:

“Dava: Gabin, hata ve hile sebebi ile sözleşmenin feshi talebinden ibaret bulunmasına göre her biri Borçlar Kanunu’nun başka başka hükümlerine tabi gabin, hata ve hileden hangisine istinat ettiği davacıdan sorularak davası tavzih ettirilmek ve ondan sonra duruşma yapılmak lazımdır. Hükmün BOZULMASINA,”

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

2022 Yılı Uzlaştırmacı Tarifesi

2022 Yılı Uzlaştırmacı Tarifesi | İzmir

31 Aralık 2021 Cuma günü Resmi Gazetede yayınlanan 2022 Yılı Uzlaştırmacı Asgari Ücret Tarifesi Kapsamında uzlaştırmacılık ücretlerinde 2022 rakamları belirlendi. Tebliğ’in 8. Maddesi ile gröevleri kapsamında uzlaştırmacılara ödenecek olan miktarlar düzenlenmiştir.

2022 YIlı Uzlaştırmacı Asgari Ücret Tarifesi Tebliği

Tarife MADDE 8 –

  •  Bu Tarifeye göre verilecek uzlaştırmacı ücretleri aşağıda gösterilmiştir:
    • a) Uzlaştırma sürecinin teklif aşamasında olumsuz sonuçlanması hâlinde; 200-300 TL,
    • b) Uzlaştırma sürecinin olumlu sonuçlanması halinde;
      • 1) 2-3 kişinin uzlaştırılması durumunda 601-803 TL,
      • 2) 4-6 kişinin uzlaştırılması durumunda 803-1003 TL,
      • 3) 7-9 kişinin uzlaştırılması durumunda 1003-1203 TL,
      • 4) 10 ve daha fazla kişinin uzlaştırılması durumunda 1203-1404 TL,
    • c) Uzlaştırma sürecinin olumsuz sonuçlanması hâlinde;
      • 1) 2-3 kişinin taraf olması durumunda 300-400 TL,
      • 2) 4-6 kişinin taraf olması durumunda 400-500 TL,
      • 3) 7-9 kişinin taraf olması durumunda 500-601 TL,
      • 4) 10 ve daha fazla kişinin taraf olması durumunda 601-700 TL,
        arasında ücret ödenir.
2021 Rakamları2022 Rakamları
Uzlaştırma sürecinin teklif aşamasında olumsuz sonuçlanması hâlinde; 160-240 TL,
Uzlaştırma sürecinin teklif aşamasında olumsuz sonuçlanması hâlinde; 200-300 TL,
Uzlaştırma sürecinin olumlu sonuçlanması halinde;
1) 2-3 kişinin uzlaştırılması durumunda 481-642 TL,
2) 4-6 kişinin uzlaştırılması durumunda 642-802 TL,
3) 7-9 kişinin uzlaştırılması durumunda 802-962 TL,
4) 10 ve daha fazla kişinin uzlaştırılması durumunda 962-1123 TL,
Uzlaştırma sürecinin olumlu sonuçlanması halinde;
1) 2-3 kişinin uzlaştırılması durumunda 601-803 TL,
2) 4-6 kişinin uzlaştırılması durumunda 803-1003 TL,
3) 7-9 kişinin uzlaştırılması durumunda 1003-1203 TL,
4) 10 ve daha fazla kişinin uzlaştırılması durumunda 1203-1404 TL,
Uzlaştırma sürecinin olumsuz sonuçlanması hâlinde;
1) 2-3 kişinin taraf olması durumunda 240-320 TL,
2) 4-6 kişinin taraf olması durumunda 320-400 TL,
3) 7-9 kişinin taraf olması durumunda 400-481 TL,
4) 10 ve daha fazla kişinin taraf olması durumunda 481-560 TL,
arasında ücret ödenir.
Uzlaştırma sürecinin olumsuz sonuçlanması hâlinde;
1) 2-3 kişinin taraf olması durumunda 300-400 TL,
2) 4-6 kişinin taraf olması durumunda 400-500 TL,
3) 7-9 kişinin taraf olması durumunda 500-601 TL,
4) 10 ve daha fazla kişinin taraf olması durumunda 601-700 TL,
arasında ücret ödenir.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

GDPR Nedir?

GDPR Nedir? | İzmir KVKK Avukatı

GDPR Nedir?

General Data Protection Regulation‘ın kısaltması olan GDPR dilimize Genel Veri Koruma Tüzüğü olarak çevrilebilir. 20 Temmuz 2018: GDPR, Avrupa Ekonomik Alanı içerisindeki devletlerde için de geçerli hale getirildi.

GDPR Kapsamı

Genel Veri Koruma Tüzüğü, Avrupa Birliği içerisinde olan veri sorumluları ile veri işleyenlerin sorumlulukları ve ilgili kişileri haklarını kapsamaktadır. Yönetmelik ayrıca Avrupa Birliği bünyesinde yerleşik kişilerin verilerini işleyen, Avrupa Birliği dışındaki şirketleri de kapsamaktadır.

Yaptırımlar

Genel Veri Koruma Tüzüğü kapsamında ihlal gerçekleştiren veri sorumluları 20 milyon euro’ya ya da şirketin yıllık cirosunun %4’üne kadar varan para cezası uygulanabilir.

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Tanıkla İspat Sınırı 2023

Tanıkla İspat Sınırı 2023 | İzmir Avukat

TUİK tarafından yapılan açıklamalara göre Cumhurbaşkanı, Vergi Usul Kanunu kaynaklı artırma veya azaltma yetkisini kullanmazsa 2023 yılında vergi ve harçlar yüzde 122.93 oranında artacak.  Aşağıdaki tablo kapsamında Cumhurbaşkanı tarafından müdahale edilmemesi halinde 2023 yılına ilişkin rakam hesaplanmıştır.

Geçtiğimiz yıl kasım ayında Resmi Gazetede yayınlanan Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği (Sıra No: 533) ile vergi, harç ve ceza tutarları için yeniden değerleme oranı 2022 yılı için % 36,20 (otuz altı virgül yirmi) olarak tespit edilmişti.

Bu orana göre Tanıkla İspat Sınırı 2022 yılı parasa sınırlarında aşağıda gösterildiği şekilde artışa gidilmiştir.

Senede Karşı Tanıkla İspat Sınırı

Hukuk Muhakemeleri Kanunu kapsamında senede bağlı her çeşit iddiaya karşı ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler ikibinbeşyüz Türk Lirasından (2022 yılı için 6.640 TL) az bir miktara ait olsa bile tanıkla ispat olunamaz. (Madde 201) Söz konusu kanun maddesinde yer verilen değer her yıl güncellenmektedir.

2017201820192020202120222023
2.590 TL2.960 TL3.660 TL4.480 TL4.880 TL6.640 TL14.807-TL*
tahmin
edilen

Tanık İle İspat Parasal Sınırının İstisnaları

Aşağıdaki hallerde yukarıda belirtilen sınırlar altında kalınmasına rağmen tanık dinletilebilir.

HMK Madde 203

(1) Aşağıdaki hâllerde tanık dinlenebilir:

  • a) Altsoy ve üstsoy, kardeşler, eşler, kayınbaba, kaynana ile gelin ve damat arasındaki işlemler.
  • b) İşin niteliğine ve tarafların durumlarına göre, senede bağlanmaması teamül olarak yerleşmiş bulunan hukuki işlemler.
  • c) Yangın, deniz kazası, deprem gibi senet alınmasında imkânsızlık veya olağanüstü güçlük bulunan hâllerde yapılan işlemler.
  • ç) Hukuki işlemlerde irade bozukluğu ile aşırı yararlanma iddiaları.
  • d) Hukuki işlemlere ve senetlere karşı üçüncü kişilerin muvazaa iddiaları.
  • e) Bir senedin sahibi elinde beklenmeyen bir olay veya zorlayıcı bir nedenle yahut usulüne göre teslim edilen bir memur elinde veya noterlikte herhangi bir şekilde kaybolduğu kanısını kuvvetlendirecek delil veya emarelerin bulunması hâli.

Hukuki danışmanlık almak için iletişime geçebilirsiniz.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079