Kategori arşivi: Genel

Araç Değer Kaybı Nedir?

Araç Değer Kaybı Nedir?
Araç Değer Kaybı Nedir?

Araç Değer Kaybı Nedir? | İzmir Avukat

Bir trafik kazası meydana geldiğinde, aracın ikinci el piyasasındaki yerini temel alarak kazadan önceki ve kazadan sonraki araç fiyat farkına, araç değer kaybı ismi verilir. Sigorta şirketleri bu kaybın özellikle talep edilmiş olmadığı durumlarda bu zararı karşılamazlar.

Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası olan sigortacı, kaza esnasında hatalı olan araç sahibinin sorumluluklarına müteselsilen ortak olmaktadır. Türk Ticaret Kanununun 1409. maddesine göre kusurlu olan tarafın trafik sigortası hasarı ve değer kaybını telafi etmekle yükümlüdür.

Yine Karayolları Trafik Kanununun 85. maddesine göre motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olur. İlgili kanun maddeleri uyarınca; karşı tarafın kusuru ile meydana gelen kazalarda aracın değer kaybını kusurlu araç sahibinden, sürücüsünden ve kusurlu aracın Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortası yani Trafik Sigortasından talep edilir. Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortası Poliçesi ile sigortacı, kusurlu araç sahibinin sorumluluğuna müteselsilen ortaktır.

Araç değer kaybını talep etmek için belli başlı şartlar mevcuttur. Bunlar:

  1. İlk olarak değer kaybı talepleri için kaza tarihinden itibaren 2 yıllık zamanaşımı vardır. Yani kaza tarihinden itibaren 2 yıl geçmişse artık değer kaybı tazminatı adı altında bir talepte bulunmak mümkün olmayacaktır. Bu süre Borçlar Kanunu’nun 72. maddesine dayandırılmaktadır.
  2. Kaza tek taraflı olarak yaşanmışsa veya çok taraflı olsa dahi değer kaybına uğrayan aracın sürücüsü %100 kusurluysa, yine değer kaybı tazminatı talep etmek mümkün değildir.
  3. Eğer araç daha önceden aynı yerden hasar almışsa değer kaybı tazminatı talep edilemez. Bu durumda aracın geçmiş tramer kayıtlarına bakmak gereklidir.
  4. Araç yaşının maksimum 36 olması, araç kilometresinin maksimum 160.000 olması ayrıca aracın hurdaya çıkmamış olması da şarttır.

Araç Değer Kaybı Nedir & Nasıl Hesaplanır?

Bu noktada ilk olarak aracın üretildiği tarih önem taşımaktadır. Aracın yaşına göre değerinde düşüş meydana gelmektedir. Bunun yanı sıra daha önce kaza yapıp yapmadığı da son derece önemlidir. Diğer bir önemli husus ise aracın ne kadar kilometre yol yaptığıdır. Kısa zamanda çok yol yapan araçlar aynı süreçte daha düşük kilometreli araçlara göre daha fazla değer kaybı yaşamaktadır. Son olarak aracın trafiğe çıkış tarihi ve pazar değeri de hesaplama sırasında önem taşımaktadır. Daha pahalı araçlar daha büyük değer kaybı yaşamaktadır. Hesaplamaya esas noktaları maddeleştirirsek:

  1. Aracın marka ve modeli
  2. Aracın üretim tarihi
  3. Aracın kaza anındaki kilometresi
  4. Aracını kaza tarihi itibariyle muadillerinin ikinci el piyasasındaki rayiç değeri
  5. Aracın hasar geçmişi
  6. Aracın trafiğe çıkış tarihi

Araç Değer Kaybı Kimden Talep Edilir?

Değer kaybı, karşı tarafın kusuru oranında, karşı tarafın sigortasından, araç malikinden (aracın sahibi), araç sürücüsünden (yani aracı o anda kullanan kişi) istenir. Araçta kaza sonucunda bir değer kaybı oluşmuşsa önce sigortaya başvuru zorunludur. Sigortaya başvuru için gerekli belgeleri toplayıp, bir başvuru formu göndermeniz gerekmektedir. Bu belgeler; trafik kaza tutanağı, ifade tutanağı, varsa görgü tanık tutanakları , araç kaza fotoğrafları, araç ruhsatı ve taleptir. Sigorta şirketi başvurunuza 15 gün içerisinde dönmek zorundadır.

Eğer sigorta şiketinden herhangi bir yanıt almaz veya olumsuz dönüş alırsanız ya da miktara ilişkin anlaşmazlık yaşamanız halinde ise sigorta tahkim komisyonuna başvurulur. Sigorta tahkim komisyonu denilen bu kamu kurumu “Asliye Hukuk Mahkemeleri” yerine karar verebilen, yetkili, kanunlar ile yetkilendirilmiş, resmi ve ciddi bir kuruluştur. Bu kuruluşa bir avukata başvurmak kaydıyla yapacağınız detaylı bir başvuru ile müracaatta bulunarak hakkınızı talep edebilirsiniz Ardından komisyonun sitesinden takip ederek dilekçenizin akabinde verilecek duruşma gününü öğrenebilirsiniz. Ayrıca tüm bu yukarıdakilerden değil de doğrudan ‘Asliye Hukuk Mahkemesine‘ dava açarak da hakkınızı aramanız mümkündür.

Bir kaza meydana geldikten sonra hatası olmayan tarafın kasko sigortası varsa bile kasko sigortası aracın uğramış olduğu değer kaybını karşılamamaktadır. Bu durumda değer kaybı yaşayan aracın sahibi kaza esnasında hatası bulunan tarafın sigorta şirketine karşı dava açmak zorundadır. Ancak burada dava açabilmek için ön şart öncelikle zarar verenin sigorta şirketine zararın tanzimi için başvurulmasıdır. Sigorta şirketine başvurulmadan açılan davalar mahkemelerce dava şartı yokluğundan reddedilmektedir.

Haksız fiilden kaynaklanan değer kaybına ilişkin tazminat davalarında görevli mahkeme, genel hukuk mahkemesi olan asliye hukuk mahkemesidir. Ancak dava sigorta şirketine karşı da açılacaksa görevli mahkeme Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesi uyarınca Asliye Ticaret Mahkemesi olacaktır. Konuya ilişkin detaylı bilgi almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Kişinin Dokunulmazlığı, Anayasa Madde 17

Kişinin Dokunulmazlığı, Anayasa Madde 17

Anayasa Madde 17 | İzmir Avukat

Kişi dokunulmazlığı hakkı bireyin sahip olduğu en temel haklardandır. Kişinin rızası olmadan vücut bütünlüğüne dokunulamaz. Kişinin rızası durumu ise yapılan müdahaleyi hukuka uygun hale getirecektir. Bazı durumlarda ise rıza olmaksızın kişinin zorla tıbbi müdahaleye tabi tutulduğu ya da rızasının varsayıldığı kabul edilmektedir.

Anayasa Madde 17 – ”Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz. Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”

 Meşru müdafaa hali, yakalama ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi, bir tutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi, bir ayaklanma veya isyanın bastırılması  veya olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin uygulanması sırasında silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda meydana gelen öldürme fiilleri, birinci fıkra hükmü dışındadır.

Beden Muayenesi ve Vücuttan Örnek Alma İşlemleri:

Suç işlediğinden şüphe edilen kişi hakkında, kişilik değerlerine özellikle de vücut bütünlüğü değerine doğrudan etki eden birtakım önlemlerin alınması gerekmektedir. Bu önlemler Ceza Muhakemesi Kanunu’ndan kaynaklanan kişiler üzerinde beden muayenesi yapılması ve vücudundan örnek alınması işlemleridir. CMK m. 75’te şüpheli veya sanığın beden muayenesi ve vücudundan örnek alınması, m. 76’da da diğer kişilerin beden muayenesi ve vücudundan örnek alınması hükme bağlanmıştır. Vücuttan örnek alma işlemi, vücut bütünlüğüne bir müdahale oluşturduğundan, şüpheli veya sanığa yüklenen suçun ağırlığı ile başvurulacak işlem arasında bir dengenin, bir oranın bulunması gerekli olup, 75. maddede üst sınırı iki yıldan az hapis cezası öngörülen suçlarda, şüpheli veya sanığın vücudundan kan, saç, tırnak, tükürük ve benzeri biyolojik örnekler alınamayacağı düzenlenmiştir.

Bunun uygulamadaki bir başka örneği ise DNA testleridir. Özellikle soy bağına ilişkin davalarda -örneğin babalık davası gibi- DNA testinin zorunlu olup olmadığı sorusu sıkça sorulmaktadır. Türk Medeni Kanunu 284/2’ye göre: “Taraflar ve üçüncü kişiler soy bağının belirlenmesinde zorunlu olan ve sağlıkları yönünden tehlike yaratmayan araştırma ve incelemeleri rıza göstermekle yükümlüdür. Davalı, hâkimin öngördüğü araştırma ve incelemeye rıza göstermezse hakim durum ve koşullara göre bundan beklenen sonucu onun aleyhine doğmuş sayabilir.” Şeklinde düzenlenmiştir. İlaveten Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 18.10.2018 tarihli kararında açıkça soy bağının tespiti için yapılacak inceleme hakkında tarafların kan ve doku alınmasına katlanma zorunluluğu olduğu yönünde görüş bildirmiştir. Hal böyle olunca kamu düzenine ilişkin olan babalık iddiası hakkında doğru sonucun elde edilebilmesi için örnek verecek taraflar hakkında, artık vücut dokunulmazlığının ihlali olduğundan bahsedilemeyecektir.

Konuya ilişkin danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirsiniz.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

İştirak Nedir?

İştirak Nedir?

İştirak Nedir? | İzmir Avukat

İştirak nedir? Katılma, ortak olma olarak bilinen iştirak, ceza hukukunda düzenlenen uygulamalardan biridir. Ceza hukuku alanında suça iştirak etmek ise  en temel hali ile suçun birden çok kişi ile birlikte işlenmesi olarak ifade edilebilir. Bu durumda suçu işleyen faillere, müşterek ( birlikte hareket eden,sorumlu olan) fail denilmektedir.

Müşterek faillik, 5237 sayılı TCK’nın 37 nci maddesinde düzenlenen bir faillik türüdür. Maddenin gerekçesinde yer alan “Müşterek faillikte, birlikte suç işleme kararının yanı sıra, fiil üzerinde ortak hâkimiyet kurulduğu için, her bir suç ortağı fail statüsündedir” şeklindeki açıklama, maddenin ilk fıkrasında düzenlenen iştirak türünün müşterek faillik olduğunu göstermektedir. Müşterek faillik birden çok kişinin kanunda tanımlanan suçu , müştereken yani ortaklaşa gerçekleştirmesi anlamına gelmektedir ki burada tanımlanan müştereken ifadesi fiil üzerinde iştirak anlamında ciddi oranda anlaşma zorunluluğu olarak anlaşılmalıdır. Müşterek hareketlerin, iki veya daha fazla kişi tarafından üzerinde mutabık kalınan ve belirli bir suçu işleme anlamında karşılıklı bir anlaşmaya dayanan ortak bir suç işleme kararı gerektirdiğini ifade etmek gerekir. Suça iştirak için kasten ve hukuka aykırı işlenmiş bir fiilin varlığı yeterlidir. Suçun işlenişine iştirak eden her kişi, diğerinin cezalandırılmasını önleyen kişisel nedenler göz önünde bulundurulmaksızın kendi kusurlu fiiline göre cezalandırılır .

Suça iştirakin söz konusu olması için, suça iştirak eden kişinin bu suça katılma irade ve bilinciyle hareket etmesi gerekmektedir.Ancak kast için bilme ve isteme unsurlarının bulunmasının gerektiği gibi, suça iştirak bakımından da yalnızca suça katılma bilinci yeterli olmayıp, aynı zamanda suça katılma iradesi de gerekir. Suç tamamlandıktan sonra suça iştirak söz konusu olamayacağı için, iştirak iradesi, icra hareketlerinden önce veya en geç icra hareketleri esnasında gerçekleşmiş olmalıdır. İştirak iradesi açık olarak ortaya konulabileceği gibi zımni olarak da iştirak iradesinin varlığı ortaya konulabilir. Örneğin; kasten yaralama suçu bakımından, suçun faili mağdura müessir fiil uygularken, hiçbir şey söylemeyip mağdurun kollarını tutarak faile yardımcı olan kişi, kasten yaralama suçuna iştirak etmiş olur.

TCK md.37’de düzenlenen faillik, “müşterek faillik” ve “dolaylı faillik” olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Kanun tanımına bakacak olursak:

Müşterek Faillik Suretiyle Suça İştirak (TCK m.37/1): Müşterek faillik, suçun vücut bulması için suçun işlenmesine katılan her bir failin eyleminin zorunlu katkısına ihtiyaç duyulması halinde söz konusu olur. Müşterek faillik açısından kilit nokta suça katılanların fiil üzerinde müşterek hakimiyet kurmasıdır. Örneğin, hırsızlık suçu işlemek üzere anlaşan iki kişiden biri olay yerinde gözcü olmuş, diğeri de malları çalmışsa, müşterek faillik suretiyle suça iştirak ettiklerinden her bir fail işlenen suçun ceza miktarı ile cezalandırılacaktır.

Dolaylı Faillik Suretiyle Suça İştirak (TCK m.37/2): Dolaylı faillik, kişinin başkasını araç olarak kullanarak suç işlemesi halinde söz konusu olur. Dolaylı fail, asıl fail gibi cezalandırılır. Örneğin, yaşı küçük çocuğu kullanarak kasten adam öldürme suçunun işlenmesinin sağlanması halinde, dolaylı fail, asıl fiili işleyen kişi gibi cezalandırılır.

Faillik dışında diğer suça iştirak hali de 5237 sayılı TCK’nın 38. maddesinde “azmettirme” ve 39. maddesinde “yardım etme şeklinde düzenlenmiştir. Bu kişilerin suçtan sorumluluğu faillikte olduğu gibi doğrudan kendi fiilinden kaynaklanmamaktadır. İnceleyecek olursak:

Suça Azmettirme Suretiyle İştirak (TCK m.38): Suça azmettirme, belli bir suçu işleme konusunda henüz bir düşüncesi olmayan bir kişinin başkası tarafından ikna, telkin veya diğer bir suretle bu suçu işlemeye karar vermesinin sağlanmasıdır. Suça azmettirme, “şeriklik” biçimlerinden biridir. Azmettiren kişi, suç teşkil eden fiili işleyecek kişinin karar almasında önemli bir rol üstlendiğinden azmettiren de işlenen suçun cezası ile cezalandırılır.

Azmettiren olma için için aşağıdaki iki fiilden birinin  gerçekleşmiş olması gerekir:

1. Hiç suç işleme düşüncesi olmayan birine telkinde bulunarak o suçu işleme kararı almasını sağlamak bunlardan biridir. Failde suç işleme düşüncesi olmamalı yahut kesinleşmemelidir. Yani kişi zaten suç işleme konusunda ciddi bir düşünceye varmışsa bu kişinin azmettirilmesi söz konusu olmaz.

2. Henüz bir suçu işleme konusunda kesin karar almamış ama kafasında da bir miktar bu konuda düşünce bulunan bir kişiyi düşüncelerini pekiştirmek suretiyle ikna etmek. Failin suçu işlemesi için azmettirilmesi yani ikna edilmesi gerekir. O suçu işlemeye sevk etme davranışları bulunmalıdır. Bu davranışlar açıktan veya örtülü olabilir.

Suça Yardım Etme Suretiyle İştirak (TCK m.39): Suça yardım etme, suç işleme kararını vermiş olan kişinin suçu işlemesine maddi veya manevi katkıda bulunmayı ifade eder. Suça yardım etme de “şeriklik” biçimlerinden biridir. Örneğin, kişinin suçu işlemesi kararının doğru ve gerekli olduğunu söyleyerek suçu işleyene teşvik etme, kasten adam öldürme veya kasten yaralama suçu için silah temin etme veya olaydan sonra faili saklayacağını söylemek tipik suça yardım etme şekilleridir. Suça yardım etme hükümleri uygulanan fail TCK md. 39’a göre işlenen suçun cezası üzerinden belli oranlarda ceza indiriminden yararlanır.

Bir suçun işlenmesinde fail derecesinde olmayıp fakat faile yardım etme şeklinde suça katılmaya suça yardım ve yataklık denir.

Suça yardım etme yani suça yardım ve yataklık şu hallerde söz konusu olur:

  1. Kişiyi suç işlemeye teşvik etmek (manevi yardım)
  2. Kişide zaten olan suç işleme kararını kuvvetlendirmek (manevi yardım)
  3. Kişiye suçu işlenmesi halinde sonrasında yardımda bulunacağı vaadinde bulunmak (manevi yardım)
  4. Suçun nasıl işleneceği ile ilgili yol – yöntem göstermek (manevi yardım)
  5. Suçun işlenmesinde kullanılan araç gereçleri kişiye sağlamak (maddi yardım)
  6. Suçun öncesinde veya sonrasında yardımda bulunarak icrasını kolaylaştırmak (maddi yardım)

İştirakle İlgili Yargıtay Kararlarını İnceleyecek Olursak:

1. Yağma Suçunu Birlikte İşleme

“Sanıklar ……..ların eylemin gerçekleştirilmesi sırasında sanık M… K… ile birlikte mağdurun etrafını sardıkları, sanık M…’nın bıçakla tehdit ederek cep telefonunu aldığı sırada el ve işbirliği ile hareket etmek suretiyle yağma suçunun işlenmesine katıldıkları ve bu şekilde fiili birlikte gerçekleştirdiklerinin anlaşılması karşısında; haklarında 5237 sayılı TCK’nın 37/1. maddesi ile uygulama yapılması gerektiği gözetilmeden, yazılı gerekçe ile aynı Yasanın 39/2-c. maddesi ile cezalarından indirim yapılması, karşı temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır” (Yarg. 6.CD., 28.05.2012, 2008/22543, 2012/11237).

2. Suçun İşlenmesi Sırasında Failin Yanında Bulunup Manevi Destek Verme

“Sanık H… Y…’in, dayısı mağdur A…’yi öldürmeye karar verdiği bu yönde sanık E… ile birlikte mağdurun bulunduğu kahvehaneye gittikleri, araçtan inen sanıklardan H… Y…’in önde ve silahlı, E…’ın ise H…’ın arkasında ve silahsız olduğu, içeriye giren sanık H… Y…’in, tabancayla mağdur A…’ye ateş ettiği ve sol uyluğundan yaraladığı, mağdurun kendisini masanın altına saklanması üzerine sanığın ateş etmeye devam ettiği, ancak atışlardan bir kısmının o sırada arkadaşlarıyla oyun oynayan maktul V… ve mağdur Ş…’ye isabet ettiği, sonrasında sanıkların geldikleri araçla birlikte kaçtıkları olayda; Sanık E…’ın, sanık H… Y…’e suçun işlenmesi sırasında yanında bulunup manevi destek vermek suretiyle yardım ettiği anlaşıldığı halde, TCK’nın 39/2-c maddesi uyarınca cezalandırılması yerine, eyleme TCK’nın 37/1.maddesi kapsamında katıldığının kabulüyle yazılı şekilde hüküm kurulması yasaya aykırıdır” (Yarg. 1.CD, 08.05.2012, 2011/4702, 2012/3681).

3. Suçun İşlenişine Doğrudan Katılma

“Sanıklar S… ve E…’in sanık O…’la birlikte mağdurenin direncinin kırılmasına hizmet edecek bir şekilde mağdureyi zorla arabaya bindirip, hepsinin iştirak ettiği araba yolculuğunu da birlikte gerçekleştirerek iki ayrı eve uğradıktan sonra mağdurenin en son tutulduğu eve götürmek şeklindeki eylemleri ile sanık M… A…’nın mağdurenin evden ayrılma yönündeki iradesini bertaraf edip direncini kırmak için tutulduğu evde mağdureyi dövmek ve kötü muamelede bulunmak suretiyle ortaya çıkan eyleminden TCK’nın 37/1. maddesi anlamında doğrudan birlikte fail olarak sorumlu tutulmalarının gerektiği gözetilmeksizin TCK’nın 39/2-e maddesi uygulanmak suretiyle eksik ceza tayini yapıldığı görülmüştür” (Yarg. 14.CD., 10.10.2011, 2011/413, 2011/606).

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirsiniz.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Islah Nedir?

Islah Nedir?

Islah Nedir? | İzmir Avukat

Islah etme: iyileştirme, düzeltme, daha iyi duruma getirme anlamındadır. Hukuki anlamda davanın ıslahı ise, yine tanımındaki gibi yorumlanabilir. Taraflardan birinin yaptığı usul işlemin bir kısmının veya tamamının düzeltilmesi ıslah olarak tanımlanır. Yani, ıslah karşı taraf ve mahkemenin uygun bulması gerekmeksizin tek taraflı irade açıklamasıyla dava ile ilgili unsurlar üzerinde değişiklik yapılması anlamına gelmektedir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 176. Maddesinde ‘Taraflardan her biri, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir’ hükmü ile yer almaktadır. Davanın ıslahı ile dava dilekçesine eklemek istediği bir şeyi eklemeyi unutan bir kişi bunu ekleme imkânı bulmaktadır. Bunun yanı sıra usul işlemlerinin düzeltilebilmesi imkânın sağlanması veya eksikliklerin tamamlanabilmesi davanın ıslahı ile sağlanabilmektedir. Böylece yargılama içerisinde usul eksiklikleri gibi, hatalar gibi nedenlerin oluşturabildiği hak kayıplarının engellenmesi sağlanmaktadır.

Islahın Şartları;

  1. Islaha elverişli bir işlem bulunmalı,
  2. Taraflarca öne sürülmüş bir ıslah talebi olmalı,
  3. Islah talebi süresi içinde gerçekleştirilmelidir.

(HMK m.176/2 uyarınca taraflar yalnızca bir kez ıslah yoluna başvurabilir.)

Islah Süresi;

1.   Mahkemece verilecek süre içerisinde ıslah yapılarak gerekli harç tamamlanmalıdır.  Verilen süre içerisinde ilgili işlemler yapılmadığı takdirde ıslah talebinden vazgeçilmiş sayılacağı ihtarı yapılmış ise, hem ıslah talebi hem de gerekli masrafların yatırılması verilen süre içerisinde gerçekleştirilmelidir. Talepte bulunulmasına rağmen harç yatırılmadığı takdirde de ıslah yapılmamış gibi geçersiz hale gelir.

6100 Sayılı HMK’nun 181. maddesinde, “(1) Kısmen ıslaha başvuran tarafa, ıslah ettiği usul işlemini yapması için bir haftalık süre verilir. Bu süre içinde ıslah edilen işlem yapılmazsa, ıslah hiç yapılmamış gibi davaya devam edilir.” hükmü bulunmaktadır. Bu yasa maddesine göre ıslahın 1 haftalık sürede yapılması gerekmekte olup yasa maddesindeki 1 haftalık süre kanundan kaynaklanan kesin süredir.

Yargıtay Kararı İle İnceleyecek Olursak:

Somut olayda, mahkeme, kısmi dava olarak açılan davada, davacı vekiline ıslah için 10.01.2014 tarihinde süre vermiş, ıslah ise 1 haftalık süre geçtikten sonra 10.02.2014 tarihinde yapılmıştır. Bu itibarla süresinde yapılmayan ıslaha değer verilmesi hatalı olmuştur.’ (Yargıtay 22. HD, 6.7.2017 tarih 2015/16593 Esas, 2017/16240 Karar sayılı ilamı)

 “Mahkemece, dava konusu edilen işçilik alacaklarının miktarının tespiti ile ilgili bilirkişi hesap raporu alınmıştır. Davacı vekili bilirkişi raporunun dosyaya sunulmasından sonra 20.09.2012 tarihli duruşmada rapora bir itirazının olmadığını, ıslah için süre talep ettiğini belirtmiştir. Bunun üzerine mahkemece aynı tarihli duruşmada;

“1-Davacı vekiline dava dilekçesini ıslah etmesi harçlandırması ve karşı yana tebliğ ettirmesi hususunda duruşma gününden 5 gün öncesine kadar kesin süre verilmesine,

2- Davalı vekilinin rapora karşı itirazlarının davacı vekilinin ıslah dilekçesini sunduktan sonra karar verilmesine,

Duruşmanın bu nedenle 26/12/2012 günü saat 10.00’a bırakılmasına karar verildi.” şeklinde oluşturulan ara kararı ile davacı vekiline ıslah yapmak üzere bir sonraki duruşma günü olan 26.12.2012 tarihinden beş gün öncesine kadar süre vermiştir.

Bu ara karar gereği davacı vekili, 02.10.2012 harç ve havale tarihli ıslah dilekçesi ile dava konusu ettiği alacakların miktarını bilirkişi raporu doğrultusunda arttırmıştır. Islah dilekçesi davalı … vekiline 12.10.2012 tarihinde tebliğ edilmiş; davalı vekili 23.10.2012 havale tarihli dilekçesi ile ıslaha karşı itirazlarını sunmuştur.

…….Bu hâlde, davacı vekili mahkemece kendisine verilen süre içinde kısmen ıslaha başvurup harcını yatırdıktan sonra ıslah dilekçesinin karşı tarafa tebliğini de sağladığına göre, artık bu şekilde mahkeme ara kararına uygun biçimde gerçekleştirilen ıslaha değer verilmesi gerekir. Hâl böyle olunca, yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararı onanmalıdır.” ( Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2015/3666 Esas, 2018/244 Karar sayılı ilamı)

2.  Islah, kural olarak tahkikatın sonuna kadar yapılabilir. (HMK m.177/1) Yani mahkeme açılan dava ile ilgili karar verinceye dek her aşamada ıslah yapılabildiği söylenebilir.

Kısmen Islah Nedir?

HMK Madde 181: ‘’Kısmen ıslaha başvuran tarafa, ıslah ettiği usul işlemini yapması için bir haftalık süre verilir. Bu süre içinde ıslah edilen işlem yapılmazsa, ıslah hiç yapılmamış gibi davaya devam edilir.’’

Davanın kısmen ıslah edilmesi, genellikle iş davalarında karşımıza çıkar. Örneğin, belirsiz alacak talebi ile açılan bir iş davasında bilirkişi raporunun alınması ile birlikte işçi açısından artık alacaklar belirlenebilir hale gelmektedir. Bu durumda işçi, taleplerini kısmen ıslah ederek arttırabilir. Başka bir anlatımla, aslında hukuki sebep ve deliller hala aynı olmakla birlikte; talep edilen miktar ıslah sureti ile arttırılır. Yani verilen süre içerisinde gerekli harçların yatırılması halinde davanın kısmen ıslahı da mümkündür.

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirisiniz.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Ses Kayıtlarının Delil Niteliği

Ses Kayıtlarının Delil Niteliği | İzmir Avukat

Delil: Delil, hukuki işlemlerde bir şeyi teyit etmeye yönelik kullanılan ipuçlarıdır. Bu ipuçları, karara varılırken hangi ispatların dikkate alınması veya hangilerinin dikkate alınmaması gerektiğini belirler. Delillerle yapılan somut olayı soyut kanun hükmüne uydurma faaliyetine ise ispat denir.

Ses Kayıtlarının Delil Niteliği:

Bir dava esnasında, iddiada bulunan taraf iddiasını ispat etmek için usule ve yasaya uygun her türlü delile başvurabilir. Buna göre ses, video vb. kayıtlar da dava dosyasına delil olarak sunulabilir. Burada önemli olan dava dosyasına sunulan ses, video vb. kayıtların “usule ve yasaya uygun” olarak elde edilip edilmediğidir. Ses kayıtlarının delil niteliği, usule ve yasaya uygun şekilde elde edilmesi, casus yazılımlar, hukuksuz dinlemeler, tehdit veya baskı altında alınması gibi hallerin bulunmamasını gerektirir. Hukuki sınırlar içerisinde elde edilen ses kaydı, video kaydı ve benzeri kayıtlar, boşanma davaları da dâhil tüm davalarda delil olarak kullanılabilir.Burada en çok sorulan sorulardan biri whatsapp yazışmalarının delil olup olamayacağı hususudur. Tıpkı ses kayıtları gibi, sosyal medyadaki yazışmalar, whatsapp yazışmaları da usulüne uygun olarak elde edilmişse delil niteliği vardır.

Ne var ki, Yargıtay yapmış olduğu değerlendirmelerde yalnızca bir ses, video ve benzeri kayıtlar ile bir vakıanın ispat edilebilmesinin mümkün olamayabileceğini ifade etmiştir. Buna göre sunulan ses ve görüntü kayıtlarının başkaca deliller ile de desteklenmesine ihtiyaç bulunmaktadır. Bu sebeple, alınan bı kayıtların davayı tek başına ispata yeterli olduğunu söylemek mümkün değildir.

Bir delilin hukuka aykırı olarak yaratılması halinde bu delilin bir iddianın ispatında delil olarak kullanılması mümkün değildir. Bu çerçevede ses veya video kayıtlarının, birbirine eklenmesi, değiştirilmesi, bazı bölümleri çıkartılması veya içeriklerinin farklılaştırılması, tehdit ve baskı içerisinde alınması hallerinde ses kayıtlarının delil niteliğinden bahsetmek mümkün olamayacaktır. İlaveten, söz konusu ses veya görüntü kaydına ilişkin delillerin belli başlı şartlarda alınmasında hukuka uygunluk olduğunu söylemekte fayda vardır. Bu şartlar aşağıda detaylı olarak bahsedilecektir. Bunun dışında kalan, iki kişinin normal telefon görüşmesinin bir dava dosyasına sunulması delil niteliği taşımayacağı gibi suç oluşturacağını hatırlatmakta da fayda görüyoruz. Zira teknolojinin ilerlemesi ile birlikte özelikle cep telefonlarına ses kayıt programları indirerek görüşmeleri kayıt altına almanın suç olduğunu söylememiz gerekmekte.

Yargıtay uygulamasında göre, aşağıdaki şartların tümü bir arada gerçekleştiği takdirde elde edilen delil hem özel hukuk hem de ceza hukuku anlamında ses kayıtlarının delil niteliğinin olduğu yani hukuka uygun delil olarak kabul edildiği anlamına gelecektir. Bunlar;

  1. Suç veya haksız saldırı, “tesadüfen” veya “ani gelişen bir olay” şeklinde cereyan etmelidir. Tesadüfi veya ani gelişmeyen bir olay nedeniyle sistematik ve planlı bir şekilde delil oluşturmak amacıyla yapılan ses, fotoğraf veya video kayıtları suç teşkil eder.
  2. İşlenen suç nedeniyle o anda kolluk güçlerine başvurma imkânından yoksun olması gerekir. Kolluk güçlerine başvurarak kanıtların elde edilmesi mümkünse yapılan kayıtlar hukuka aykırı hale gelir.
  3. Kaybolma olasılığı bulunan kanıtların kaybolmasını engelleme ve yetkili makamlara sunarak güvence altına almak amacıyla bu kayıtlar yapılmalıdır. Kayıtların üçüncü kişilerle paylaşılması veya bu amaçla yapılması suç teşkil eder.
  4. Ses, görüntü veya video kaydı yapan kişinin kendisine veya yakınlarına karşı işlenmekte olan (cinsel taciz, cinsel saldırı, hakaret, tehdit, iftira veya şantaj gibi) bir suç söz konusu olduğunda ya da kendisine veya aile birliğine yönelen, onurunu zedeleyen, haksız bir saldırıyı önlemek için kayıt yapması gerekir. Kendisine veya bir yakınına karşı işlenen herhangi bir suç veya suç teşkil etmese de haksız saldırı yokken yapılan her türlü kayıt hukuka aykırı olup ses kayıtlarının delil niteliği yoktur.

Yargıtay Kararlarından Örnekler:

  • 8. Ceza Dairesi, 2009 tarihli bir kararında “Sanığın tanıklık yaptığı dosyadaki hazırlık ve mahkeme beyanları arasında çelişki bulunmadığı, katılan ile yaptığı konuşmanın katılan tarafından gizli olarak kasete kaydedildiğinden hukuka aykırı delil niteliğinde olup, hükme esas alınamayacağı” yönündeki ilk derece mahkemesinin gerekçesini yerinde bulmuştur. Söz konusu kararın, suçun aydınlatılması sürecinde gizli olarak yapılan iletişim kayıtların hukuka aykırılığına vurgu yaptığı söylenmelidir.
  • Diğer taraftan, 2. Ceza Dairesi, dinleme kararı olmaksızın sövme ve tehdit içeren telefon görüşmesinin şikâyetçi tarafından kayda alınmasını hukuka aykırı bulan ilk derece mahkemesi kararını bozarak, böyle bir durumda şikâyetçinin gizlice kayıt yapabileceği ve sanığa ait olduğu ortaya konulduğu müddetçe kayıtların hukuka uygun bir delil olarak kabul edilebileceği yönünde bir sonuca varmıştır.
  • Ceza Genel Kurulu 21.6.2011 tarihli emsal kararında , iletişimin diğer tarafını oluşturan kimselerce yapılan telefon kaydının, “özel hayata ve hayatın gizli alanına karşı bir suç oluşturmadığı, nitekim eylemin bir başkasının özel hayatına müdahale niteliğinde olmadığını” belirtmiştir. Öncelikle mağdur tarafından yapılan iletişim kaydının özel hayata müdahale niteliği taşımamasının, “suçun” oluşmamasına bağlanması kanımızca eksikliktir. Nitekim, bu şekilde gerçekleştirilen iletişim kayıtlarının “kişilik hakları ve haberleşme hürriyeti” karşısında, kural olarak “haksız bir fiil” olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.

O halde Yargıtay, kendisine karşı işlenmekte olan suça ilişkin delil elde etmek amacıyla yapılan kaydın hukuka uygunluğunu iki temel koşula bağlamıştır bunları aşağıdaki şekilde belirtmek mümkündür.

  • Bir daha kanıt elde etme olanağının bulunmaması ve
  • Yetkili makamlara başvurma imkânının olmadığı ani gelişen durumların varlığı.

Ayrıca belirtmek gerekir ki, dedektiflik bürolarının sistematik ve planlı bir şekilde özel hayatı ihlal edecek şekilde fotoğraf çekmesi, ses kaydı alması veya video kaydı yapması da suç teşkil eder. Suç işlenerek elde edilen materyaller ise hiçbir şekilde delil olarak kullanılamaz.

Konuya ilişkin hukuki danışamanlık almak için uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirsiniz.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru

Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru | İzmir Avukat

Bireysel Başvuru Nedir?

Bireysel başvuru, herkesin Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddiasıyla başvurabileceği bir hak arama yoludur.

Nasıl Başvuru Yapılır?

Bireysel başvuru, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nde (İçtüzük) belirtilen şartlara uygun biçimde ve bireysel başvuru formu kullanılarak resmî dilde yapılır.

Başvuru Formunu Nereden Temin Edebilirim?

6/11/2018 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan İçtüzük değişikliğiyle bireysel başvuru formu yenilenmiştir. Başvuru formunun örneği, İçtüzük ekinde (EK-1) bulunmaktadır. Ayrıca Anayasa Mahkemesinin internet sitesinde yer almaktadır.

Bireysel Başvuru Formunu Pdf Formatında İndirmek İçin Tıklayınız. 

Başvuru Formunda Hangi Bilgiler Yer Almalıdır?

Başvuru formuna aşağıdaki belgelerin ya da onaylı örneklerinin eklenmesi zorunludur:

  • Kanuni temsilci veya avukat vasıtasıyla takip edilen başvurularda başvurucuyu temsile yetkili olduğuna dair mevzuata uygun belge.
  • Harcın ödendiğine dair belge.
  • Başvuru bizzat yapılmış ise başvurucunun kimliğini tespite yarar resmî belgenin onaylı örneği.
  • Tüzel kişi adına kanuni temsilcinin başvurması hâlinde, başvuru tarihi itibarıyla temsile yetkili olunduğunu gösteren resmî belgenin onaylı örneği.
  • Nihai karar ya da işlemi öğrenme tarihini gösteren belge.
  • Başvuruda ileri sürülen hak ihlali iddialarını temellendirecek belgelerin onaylı örnekleri.
  • Tazminat talebi varsa uğranılan zarar ve buna ilişkin belgeler.
  • Olağan ve olağanüstü kanun yolu başvuru dilekçelerinin onaylı örnekleri.
  • Başvuru süresinde yapılamamışsa varsa mazereti ispatlayan belgeler.
  • Adli yardım talebi varsa başvurucunun yargılama giderlerini karşılayabilecek durumda olmadığını gösteren mali durumuna ilişkin belgeler ile mevzuatta adli yardım talebinde bulunabilmek için öngörülen diğer belgeler.

Başvurucu, İçtüzük’ün 59. maddesinin (3) numaralı fıkrasındaki belgeleri herhangi bir nedenle sunamaması hâlinde bunun gerekçelerini belirterek varsa buna ilişkin bilgi ve belgeleri başvuru formuna ekler. Mahkeme, mazereti kabul etmesi hâlinde ve gerekli gördüğü takdirde bu bilgi ve belgeleri resen toplar.

Bireysel Başvuru Yapmak İçin Nereye Müracaat Edilebilir?

Bireysel başvurular, Anayasa Mahkemesine doğrudan müracaatla ya da mahkemeler veya yurt dışı temsilcilikler vasıtasıyla yapılabilir.

Bireysel Başvurunun Bizzat Yapılması Zorunlu Mudur?

Bireysel başvuru bizzat başvurucu, kanuni temsilcisi ya da avukatı tarafından yapılabilir. Avukat veya kanuni temsilci aracılığıyla yapılan başvurularda başvurucuyu temsile yetkili olunduğuna dair mevzuata uygun belgenin başvuru formuna eklenmesi zorunludur.

Bireysel Başvuru Harca Tabi Midir? Anayasa Mahkemesi 2022 Bireyse Başvuru Ücreti

Bireysel başvurular harca tabidir. 2022 yılı için harç miktarı 664,11 TL’dir. Başvuru formuna harcın ödendiğine dair belgenin eklenmesi zorunludur.

Başvuru Ne Zaman Karara Bağlanır?

Bireysel başvurular, geliş sırasına göre incelenerek karara bağlanır. Ancak Anayasa Mahkemesi, başvuruların konuları itibarıyla önemini ve aciliyetini gözönünde bulundurarak tespit ettiği kriterler çerçevesinde farklı bir inceleme sıralaması belirleyebilir.

Anayasa Mahkemesinin Bireysel Başvuruda Konu Bakımından Yetkisi Nedir?

Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru incelemelerinin konusu, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddialarıdır. Ancak yasama işlemleri ve düzenleyici idari işlemler aleyhine doğrudan yapılan başvurular ile Anayasa Mahkemesi kararlarıyla Anayasa’nın yargı denetimi dışında bıraktığı işlemler bireysel başvuru incelemelerinin kapsamı dışındadır.

Anayasa Mahkemesinin Bireysel Başvuruda Kişi Bakımından Yetkisi Nedir?

Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir. Kamu tüzel kişileri bireysel başvuru yapamaz. Özel hukuk tüzel kişileri sadece tüzel kişiliğe ait haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilir. Yalnızca Türk vatandaşlarına tanınan haklarla ilgili olarak yabancılar bireysel başvuru yapamaz.

Anayasa Mahkemesinin Bireysel Başvuruda Yer Bakımından Yetkisi Nedir?

Anayasa’nın 148. ve 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesi uyarınca işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle bireysel başvuruda bulunulan kamu gücü faaliyeti, Türkiye Cumhuriyeti devletine ait veya onun adına kullanılmış olmalıdır. Bu anlamda ancak Türkiye Cumhuriyeti devletinin kamu gücü kullanan organlarına atfedilebilir şekilde gerçekleşmiş temel hak ve özgürlük ihlalleri bireysel başvuru konusu olabilir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin yer bakımından yetkisi, Türkiye Cumhuriyeti devletine ait veya onun adına kullanılmış kamu gücü faaliyetinin etki alanına göre belirlenir.

Anayasa Mahkemesinin Bireysel Başvuruda Zaman Bakımından Yetkisi Nedir?

Anayasa Mahkemesi 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler.

Bireysel Başvuru Ne Kadar Süre İçerisinde Yapılmalıdır?

Bireysel başvurunun başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir. Bireysel başvuru yapılırken mevzuata ilişkin yukarıdaki bilgilerle yetinilmemesi, başvuru süresine ilişkin Anayasa Mahkemesinin içtihatlarının dikkate alınması önemle tavsiye edilmektedir. Mahkemenin içtihadına Kararlar Bilgi Bankası’ndan (www.kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/) ulaşılabilir.

Adli Tatilde Süreler İşlemeye Devam Edebilir Mi?

Anayasa Mahkemesi adli tatile tabi değildir. Mahkeme, adli tatil döneminde çalışmaya devam ettiği için başvuru süresi ile verilen diğer süreler işlemeye devam eder.

Bir Temel Hakkın İhlal Edildiği Tespit Edildiğinde Anayasa Mahkemesi Hangi Kararları Alabilir?

Bireysel başvuru incelemesi sonucunda bir temel hak ve hürriyetin ihlal edildiğine karar verildiğinde ayrıca ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemez. İhlalin bir mahkeme kararından kaynaklandığı tespit edilirse:

  • İhlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. İlgili mahkeme, ihlal kararında açıklanan ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde yeniden yargılama yapar ve mümkünse dosya üzerinden ivedilikle karar verir.
  • Yapılan inceleme sonunda, başvurucunun bir hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi hâlinde yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığı takdirde başvurucu lehine uygun bir tazminata hükmedilebilir.
  • Tazminat miktarının tespitinin, daha ayrıntılı bir incelemeyi gerektirmesi hâlinde, bu konu karara bağlanmaksızın genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü – Adli İstatistikler 2021

Kaynak: https://www.anayasa.gov.tr/tr/kurumsal-iletisim/sikca-sorulan-sorular/

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirsiniz.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

2023 İstinaf & Temyiz Sınırı

2023 İstinaf & Temyiz Sınırı

2023 İstinaf & Temyiz Sınırı | İzmir Avukat

24 Kasım 2022 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanan Vergi Usul Kanunu Genel tebliği (Sıra No:542) ile vergi, harç ve ceza tutarları için yeniden değerleme oranı 2022 yılı için %122,93 (yüz yirmi iki virgül doksan üç) olarak tespit edilmiştir.

İlgili yargılama sınırları Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca tespit ve ilân edilen yeniden değerleme oranında artırılarak uygulanır. Bu suretle idarî para cezasının hesabında bir Türk Lirasının küsuru dikkate alınmaz.

Bu orana göre 2023 yılı parasa sınırlarında aşağıda gösterildiği şekilde artışa gidilmiştir.

2023 İstinaf & Temyiz Sınırı

İSTİNAF İSTİNAF TEMYİZ TEMYİZ
MahkemeYasal Dayanak & Süre 01.01.2023 Tarihinden İtibaren Yasal Dayanak & Süre 01.01.2023 Tarihinden İtibaren
İcra Hukuk Mahkemeleriİcra İflas Kanunu Madde 363 / 10 Gün41.710 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için istinaf kanun yoluna gidilebilir. İcra İflas Kanunu Madde 364 / 2 Hafta238.730 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için temyiz kanun yoluna gidilebilir.
İş Mahkemeleri7036 Sayılı İş Mahkemeleri Kanunu Madde 7 / 2 Hafta17.830 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için istinaf kanun yoluna gidilebilir. 7036 Sayılı İş Mahkemeleri Kanunu Madde 7 / 2 Hafta238.730 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için temyiz kanun yoluna gidilebilir.
Asliye Hukuk, Aile, Tüketici, Sulh Hukuk ve Kadastro Mahkemeleri6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Madde 341 ve 345 / 2 Hafta 17.830 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için istinaf kanun yoluna gidilebilir. 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Madde 361 ve 362 / 2 Hafta238.730 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için temyiz kanun yoluna gidilebilir.
İdare & Vergi Mahkemeleri2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu Madde 4520.060- TL aşan uyuşmazlıklar için istinaf kanun yoluna gidilebilir.2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu Madde 46581.840 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için temyiz kanun yoluna gidilebilir.
İstinaf ve temyiz edilebilirlik sınırları ve süreleri hükmün verildiği tarihe göre değişmektedir.

2022 İstinaf & Temyiz Sınırı

İSTİNAF İSTİNAF TEMYİZ TEMYİZ
MahkemeYasal Dayanak & Süre 01.01.2022 Tarihinden İtibaren Yasal Dayanak & Süre 01.01.2022 Tarihinden İtibaren
İcra Hukuk Mahkemeleriİcra İflas Kanunu Madde 363 / 10 Gün18.710 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için istinaf kanun yoluna gidilebilir. İcra İflas Kanunu Madde 364 / 2 Hafta107.090 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için temyiz kanun yoluna gidilebilir.
İş Mahkemeleri7036 Sayılı İş Mahkemeleri Kanunu Madde 7 / 2 Hafta8.000 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için istinaf kanun yoluna gidilebilir. 7036 Sayılı İş Mahkemeleri Kanunu Madde 7 / 2 Hafta 107.090 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için temyiz kanun yoluna gidilebilir.
Asliye Hukuk, Aile, Tüketici, Sulh Hukuk ve Kadastro Mahkemeleri6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Madde 341 ve 345 / 2 Hafta 8.000 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için istinaf kanun yoluna gidilebilir. 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Madde 361 ve 362 / 2 Hafta 107.090 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için temyiz kanun yoluna gidilebilir.
İstinaf ve temyiz edilebilirlik sınırları ve süreleri hükmün verildiği tarihe göre değişmektedir.

Eski Tarihli Parasal Sınırlar

Yılİstinaf SınırıTemyiz SınırıTemyizde Suruşma Sınırı
01.10.2011- 02.12.20161.500 TL25.000 TL60.000 TL
02.12.2016- 31.12.20163.000 TL40.000 TL60.000 TL
20173.110 TL41.530 TL62.290 TL
20183.560 TL47.530 TL71.300 TL
20194.400 TL58.800 TL88.210 TL
20205.390 TL72.070 TL108.120 TL
20215.880 TL78.630 TL117.960 TL
20228.000 TL107.090 TL160.660 TL

Senede Karşı Tanıkla İspat Yasağı

Hukuk Muhakemeleri Kanunu kapsamında senede bağlı her çeşit iddiaya karşı ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler ikibinbeşyüz Türk Lirasından (2023 yılı için 14.800 TL) az bir miktara ait olsa bile tanıkla ispat olunamaz. (Madde 201) Söz konusu kanun maddesinde yer verilen değer her yıl güncellenmektedir.

2017201820192020202120222023
2.590 TL2.960 TL3.660 TL4.480 TL4.880 TL6.640 TL14.800 TL

Hukuki danışmanlık almak için iletişime geçebilirsiniz.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Tutanak Tutulurken Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar

Tutanak nasıl tutulur

Tutanak Nasıl Tutulur | İzmir Avukat

Tutanak Nedir?

tutanak,

1. isim Meclis, kurul, mahkeme vb. yerlerde söylenen sözlerin olduğu gibi yazıya geçirilmesi, tutulga, zabıt, zabıtname.

2. isim Belgelenmesi gereken bir durumu tespit edenler tarafından imzalanan belge, zabıt varakası.

3. isim Birçok kimsenin imzaladığı rapor, mazbata.

Tutanak Nasıl Tutulur?

  1. Tutanak tutulurken öncelikle, tutanağın niteliğine göre bir başlık atılmalıdır.
  2. Tutanak kapsamında olayın tarih ve lokasyonu tarif edilerek başlanabilir.
  3. Olayın ne şekilde gerçekleşmiş olduğu kronolojik olarak anlatılır. Burada sade ve anlaşılabilir bir dil kullanılması çok önemlidir.
  4. Tutanak konusu olaya tanık olan kişiler ve deliller de belirtilerek, tutanak tamamlanır.
  5. Tutanak tarih atılarak tamamlanır.
  6. Tutanak tutan kişi ve şahitler tarafından imzalanarak tamamlanır. Burada en az bir şahit olması önemlidir. Ayrıca, tutanak ıslak imza ile imzalanmalıdır. Tutanağın bir sayfadan fazla olması halinde bütün sayfalara sayfa numarası verilerek sayfa sonlarına tutanak imzacılara tarafından imza atılmalıdır.

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2014/811 E. 2015/14090 K.

Davacının iş akdi bu dilekçe üzerine 12.11.2008 tarihli disiplin kurulu ile feshedilmiştir. Disiplin kurulu kararında davacının gemide huzursuzluk çıkardığı ve argo konuştuğu belirtilmiş ve işveren bu hususu ispat hususunda iki adet tutanak ibraz etmiş isede bu tutanakların içeriğinin doğruluğunu ispat edememiştir. İşveren haklı fesih sebebini ispatlayamadığından davacının iş sözleşmesinin işverence feshi haksız olup, davacı bakiye süre ücret alacağı talep etmekte haklıdır.

Konuya ilişkin danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirsiniz.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Sebepsiz Zenginleşme Nedir?

Sebepsiz Zenginleşme Nedir?

Sebepsiz Zenginleşme Nedir? | İzmir Avukat

Sebepsiz Zenginleşme

Sebepsiz Zenginleşme kavramı, Türk Borçlar Kanunu Madde 77 kapsamında “Haklı bir sebep olmaksızın, bir başkasının malvarlığından veya emeğinden zenginleşen, bu zenginleşmeyi geri vermekle yükümlüdür.” şeklinde düzenlenmiştir. Bu yükümlülük, maddi kazanımın geçerli olmayan veya gerçekleşmemiş ya da sona ermiş bir sebebe dayanması durumunda doğmuş olur.

Borçlanmadığı edimi kendi isteğiyle yerine getiren kimse, bunu ancak, kendisini borçlu sanarak yerine getirdiğini ispat ederse geri isteyebilir. Zamanaşımına uğramış bir borcun ifasından veya ahlaki bir ödevin yerine getirilmiş olmasından kaynaklanan zenginleşmeler geri istenemez. Borç olmadığı hâlde ödenmiş olan edimin geri istenmesine ilişkin diğer kanun hükümleri saklıdır.

Sebepsiz zenginleşen (borçlu kimse), zenginleşmenin geri istenmesi sırasında elinden çıkmış olduğunu ispat ettiği kısmın dışında kalan kazanımları geri vermekle yükümlüdür. Zenginleşen borçlu, zenginleşmeyi iyiniyetli olmaksızın elden çıkarmışsa veya elden çıkarırken ileride geri vermek zorunda kalabileceğini hesaba katması gerekiyorsa, zenginleşmenin tamamını geri vermekle yükümlüdür. (TBK Madde 79)

Zenginleşen borçlu bu süreç kapsamında iyiniyetli ise, yaptığı zorunlu ve yararlı giderleri, geri verme isteminde bulunandan isteyebilir. Zenginleşen borçlu iyiniyetli değilse, zorunlu giderlerinin ve yararlı giderlerinden sadece geri verme zamanında mevcut olan değer artışının ödenmesini isteyebilir. Zenginleşen borçlu, iyiniyetli olup olmadığına bakılmaksızın, diğer giderlerinin ödenmesini isteyemez. Ancak, kendisine karşılık önerilmezse, o şey ile birleştirdiği ve zararsızca ayrılması mümkün bulunan eklemeleri geri vermeden önce ayırıp alabilir.

Zenginleşmenin Geri İstenemediği Durumlar

Hukuka veya ahlaka aykırı bir sonucun gerçekleşmesi amacıyla verilen şey geri istenemez. Ancak, açılan davada hâkim, bu şeyin devlete mülkiyetine geçirilmesine karar verebilir.

Zamanaşımı

Sebepsiz zenginleşmeden doğan alacağı talep etme hakkı, ilgili alacaklının bu durumu öğrenmiş olduğu tarihten başlayarak iki yıl ve her hâlde sebepsiz zenginleşmenin gerçekleştiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Zenginleşme, zenginleşenin bir alacak hakkı kazanması suretiyle gerçekleşmişse diğer taraf, istem hakkı zamanaşımına uğramış olsa bile, her zaman bu borcunu ifadan kaçınabilir.

Yargıtay Kararları

YARGITAY 23. HUKUK DAİRESİ E. 2012/2873 K. 2012/4261

“Sebepsiz Zenginleşme Kapsamında Temerrüt Şartı Yoktur”

-Dava, nedensiz zenginleşme iddiasına dayalı alacak istemine ilişkin olup, sebebsiz zenginleşmeden kaynaklanan iade borcunda, temerrüt için ayrıca alacaklının ihtarının aranması gereğini düzenleyen bir yasa hükmü bulunmamaktadır. Sorun, sebepsiz zenginleşme ve temerrüt kavramlarının hukuksal yapı ve nitelikleri, hukukun genel ilkeleri ve bilimsel görüşler çerçevesinde çözüme kavuşturulmalıdır. Müşterek hukukun “Gaspeden daima temerrüt halindedir” şeklindeki genel ilkesi, günümüzde de uygulama yerine sahiptir. Bu ilkeye göre, haksız fiilin faili ve sebepsiz zenginleşen daima temerrüt halinde bulunduğu için zaten gerçekleşmiş olan temerrüdü sağlamak üzere alacaklının bunlara ayrıca bir ihtarda bulunması gerekmez. Haksız iktisap tarihinden itibaren temerrüt faizi yürütülmelidir. (Yargıtay 11. H.D’nin 17.11.1997 tarih ve 7469/8241; 08.10.2001 tarih ve 4464/7553; 17.06.2002 tarih ve 2756/6224; 23.07.2007 tarih ve 960/3318; YHGK’nun 13.11.1991 tarih ve 11-303/567; 17.12.2003 tarih ve 13-787/774 sayılı kararları bu yöndedir.) Doktrinde de genellikle, gerçekleşen sebepsiz zenginleşme hallerinde, zenginleşme anından iade anına kadar faiz istenebileceği, bu faizin BK. 63. maddesinde öngörülen “zenginleşmede iade” kapsamı içinde olduğu benimsenmektedir.

Somut olayda, nedensiz zenginleşme anından itibaren faize hak kazanan davacının, davalıyı bir ihtarla temerrüde düşürmesi gerekmediğinden, nedensiz zenginleşmenin oluştuğu ödeme tarihi olan 18.08.2003 tarihinden itibaren faize hükmedilmesi gerekirken, gerekçe gösterilmeksizin faizin dava tarihinden başlatılması doğru görülmemiştir.

YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ E. 2011/12926 K. 2011/18158

Kural olarak, B.K.nun 62 nci maddesi gereğince, borç olmayanı rızasıyla ödeyen kimse yanlışlığa düştüğünü ispat ettiği takdirde ödediğini geri isteyebilir. Bu madde de belirtilen yanlışlık eda ile ilgili olup, edada bulunanda bağışlama irade ve arzusunun bulunmadığını gösteren bir yanılmadır. Başka bir deyişle davacı idarenin hataya düşmeseydi, davalıya edada bulunmayacağı anlamına gelmektedir.
HGK’nun 5.12.1984 tarih. 1982/13-387 E – 1984/997 K. sayılı kararıyla herhangi bir şart tasarrufa dayanmayan salt hatalı ödemelerin idare tarafından B.K.nun sebepsiz zenginleşme kurallarına göre geri istenebileceği açıklanmıştır. Bu durumda mahkemece; uzman bilirkişi aracılığıyla davalıya yapılan fazla ödeme sebebiyle davacının almaya hak kazandığı miktarın araştırılarak, alınacak rapor sonucuna göre karar verilmesi gerekir.
Herhangi bir şart tasarrufa dayanmayan salt hatalı ödemenin Borçlar Hukukunun haksız iktisap kuralları çerçevesinde istenip istenemeyeceği tartışılmadan yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirsiniz.

Ticaret Hukukuna ilişkin diğer ilginizi çekebilecek çalışmalarımız;

İzmir Ticaret Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Tekzip Ne Demek?

Tekzip Ne Demek? | İzmir Avukat

tekzip, 

isim, (tekzi:bi), Arapça tekẕīb

Yalanlama

Tekzip veya “Düzeltme ve Cevap Hakkı”, 5187 Sayılı Basın Kanunu Madde 14 ile düzenlenmiş olup; süreli yayınlar aracılığı ile kişilerin şeref ve haysiyetini ihlal eder nitelikte bulunan gerçeğe aykırı yayımlara yönelik kişilere söz konusu ihlali gerçekleştiren yayınlarda kendi metinlerini yayımlama hakkı tanımaktadır.

Tekzip Metni;

  • İhali gerçekleştiren yayın, süreli bir yayın olmalı
  • Tekzip Metni ihlalden iki ay içerisinde gönderilmeli
  • Tekzip metninde suç unsuru veya üçüncü kişilerin hukuken korunan menfaatlerine aykırı unsurlar yer almamalı
  • Tekzip metni, ihlale konu yazıdan uzun olmamalı; ihlale konu içerik yirmi satırdan az veya bir görsel ise cevap otuz satırı geçmemeli

Tekzip metnini teslim alan yayınlar günlük süreli yayınlarda en geç üç gün içerisinde, diğer süreli yayınlarda ise teslim tarihinden üç gün geçmesinden sonraki ilk nüshada, ilgili ihlalin gerçekleştirildiği yayının yer aldığı sayfa ve sütunda, aynı pınlılar ve aynı şekilde, hiçbir düzeltme ve ekleme yapılmaksızın yayımlanmalıdır.

Süreli yayının birden fazla yerde basılması halinde, düzeltme ve cevap yazısı, düzeltme ve cevap hakkının kullanılmasına sebebiyet veren eserin yayımlandığı bütün baskılarda yayımlanmalıdır.

Düzeltme ve cevap hakkına sahip olan kişinin ölmesi halinde bu hak, mirasçılardan biri tarafından kullanılabilir. Bu durumda, iki aylık düzeltme ve cevap hakkı süresine bir ay ilave edilir.

Tekzip Hakkının İhlali ve Görevli Mahkeme

Düzeltme ve cevabın belirlenen süreler içinde yayımlanmaması halinde yayım için tanınan sürenin bitiminden itibaren, yukarıda belirtili şekil şartlarına aykırı şekilde yayımlanması halinde ise yayım tarihinden itibaren onbeş gün içinde cevap ve düzeltme talep eden kişi, bulunduğu yer sulh ceza hâkiminden yayımın yapılmasına veya bu Kanun hükümlerine uygun olarak yapılmasına karar verilmesini isteyebilir. Sulh ceza hâkimi bu istemi üç gün içerisinde, duruşma yapmaksızın, karara bağlar. Sulh ceza hâkiminin kararına karşı acele itiraz yoluna gidilebilir. Yetkili makam üç gün içinde itirazı inceleyerek karar verir. Yetkili makamın kararı kesindir.

Düzeltme ve cevabın yayımlanmaması
Madde 18-
Düzeltme ve cevabın yayımlanmasına ilişkin kesinleşmiş hâkim kararlarına uymayan sorumlu müdür ve sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkili on milyar liradan yüz elli milyar liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırılır. Ağır para cezası, bölgesel süreli yayınlarda yirmimilyar liradan, yaygın süreli yayınlarda ellimilyar liradan az olamaz. Sorumlu müdür ve sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkili hakkında verilen ağır para cezasının ödenmesinden yayın sahibi, sorumlu müdür ve sorumlu müdürün bağlı olduğu yetkili ile birlikte müteselsilen sorumludur. Düzeltme ve cevap yazısının yayımlanmaması veya 14 üncü maddenin birinci fıkrasında belirtilen şartlara uyulmaksızın yayımlanması hallerinde hâkim ayrıca, masraflar yayın sahibi tarafından karşılanmak üzere, bu yazının tirajı
yüzbinin üzerinde olan iki gazetede ilân şeklinde yayımlanmasına da karar verir.

Yargıtay Kararları

Yargıtay 19. Ceza Dairesi 2018/3007 E. 2018/6274 K.

Yeni Asır Gazetesinin 24.05.2017 tarihli nüshasının 1. ve 20. sayfalarında yer alan “CHP’Yİ SARSAN MESAJ” ve “CHP’de Dolandırıcılık İddiası” başlıklı haberlerin içeriğinde, İzmirli MYK üyesi olan başvuran hakkında bir sosyal medya paylaşımında, İzmir esnafını dolandırdığından bahisle hakkında yapılan şikayeti haber yaptığı, paylaşım hakkında yapılan yorumların içeriğinde başvuranın şeref ve haysiyetini hedef alan bir ifadede bulunulmadığı, ancak sadece parti içinde çıkan tartışmalara değinildiği anlaşılmakla haberdeki ifadelerin basın özgürlüğü kapsamında nitelendirilmesi gerekmektedir.
Öte yandan haberin ardından noter aracılığıyla adı geçen gazetenin sorumlu yazı işleri müdürüne gönderilen tebligatın işyerinde daimi çalışana tebliğ edildiği ancak muhatabın işyerinde geçici olarak olmamasının sebebinin ve evrakı alan kişinin muhatap adına tebliğ almaya yetkili memur veya müstahdem olup olmadığının açıkça yazılmadığı, dolayısıyla tebligatın 7201 sayılı TK’nın 17. ve 20. maddelerinde yazılı usule aykırı olarak yapıldığı, usulsüz tebligat nedeniyle adı geçen gazetenin sorumlu müdürünün düzeltme ve cevap metnini süresinde yayımlamamasından dolayı sorumlu tutulamayacağı anlaşılmakla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği, yukarıda yazılı nedenlerle yerinde görüldüğünden, İzmir 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin 11/08/2017 tarihli ve 2017/4005 değişik iş sayılı kararının 5271 sayılı CMK’nın 309/4. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma sebebine göre; düzeltme ve cevap metninin yayımlanmamasına, 24.05.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. 

Yargıtay 19. Ceza Dairesi 2015/4450 E. 2016/2211 K.

Mercii Ankara 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 31/03/2010 tarih ve 2010/115 değişik iş sayılı kararı her ne kadar Ali O….. adına tebligata gönderilmiş ise de; tebligatın gazete sorumlu yazı işleri müdürlüğü adresine çıkartılması, ekinde mercii kararı olduğunun belirtilmesi, 29/04/2010 tarihinde usulüne uygun olarak adreste tebliğ edilmiş olması ve sanığın da 26/02/2010 tarihinden itibaren sorumlu yazı işleri müdürü olarak görevlendirilmesi, mercii kararının tebliği tarihinde sorumlu müdür olan sanığın mahkeme kararının gereğini yerine getirmesinin gerekmesi, ayrıca sanık hakkında 05/07/2010 tarihli iddianameyle kamu davasının açılmasını müteakip mercii kararından haberdar olmasına rağmen mahkeme kararının gereğini yerine getirmeyerek cevap ve düzeltme metnini yayımlamama kastını açıkça ortaya koyması karşısında, cevap ve düzeltme metninin yayımlanmasına dair itiraz mercii kararının önceki sorumlu müdür adına çıkarıldığı ve tebliğ tarihinde sanığa yapılmış bir tebligat bulunmadığından bahisle sorumlu tutulamayacağının kabulü halinde cevap ve düzeltme metninin yayımlanmasına muhatap gazete sorumlu müdürlerinin herhangi bir sebeple görevlerinden ayrılıp yerlerine yeni bir sorumlu müdürün görevlendirilmesi ve tebliğin önceki sorumlu müdür adına çıkarılması halinde kesinleşmiş mahkeme kararlarının yerine getirilmesinin imkansız hale geleceği ve şeref ve haysiyeti ihlal edilen veya hakkında gerçeğe aykırı yayım yapılan kişilerin hakim kararına rağmen korumasız kalacakları gözetilmeden, yerinde olmayan gerekçelerle yazılı şekilde sanığın beraatine karar verilmesi,

Kanuna aykırı ve katılanın temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden tebliğnameye aykırı olarak, HÜKMÜN 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine, 18/02/2016 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

Hukuki danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirsiniz.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079