Cebri İcra Nedir?

Cebri İcra Nedir
Cebri İcra Nedir?

Cebri İcra Nedir? | Cebi İcra Ne Demektir | İcra Avukatı | Av. Dilek Yavuz Uysal

Cebri İcra Nedir?

Cebri icra nedir? Cebri icra basit bir anlatımla zorla yerine getirme demektir. Borcu olan bir kişinin borcunu ödememesi ve mahkeme tarafından belirlenmiş hükme uymaması sonucunda, devlet tarafından borcun zorla alınması işlemi anlamına gelmektedir. Cebri icrayı yerine getirme yetkisi yalnızca devlete aittir. Hukuk devleti ilkelerine göre cebri icra görev yetkisi devlete aittir. Cebri icra işlemi, devletin yetkili kurumları icra daireleri aracılığı ile icra memurları tarafından yapılır.

cebir, -bri 

(I)isim, eskimiş, Arapça cebr

Zor, zorlayış.

İcra Türleri Nelerdir?

İflas hukukuna göre cebri ve külli olmak üzere iki tür icra vardır.

Bu türler cebri icra ve külli icradır.

  • Cebri İcra: Borcu birden fazla kişiye olan bir borçlunun borcunu ödememesi durumunda, alacaklılardan bir tanesinin hukuki yol ile borçlunun söz konusu mallarının satışından yalnızca alacaklının ödeme almasına icra takibi denmektedir. Bu tip icrada, kişinin borcu kadar mal varlığına el konulmaktadır.
  • Külli icra: Yalnızca bir alacaklının hukuka başvurmasına rağmen, diğer her alacaklının haciz sonrasındaki satıştan ödeme almasına külli takip denir. Bu tip icrada borçlu kişinin tüm mal varlığına el konulmaktadır.

Birden fazla alacaklıya karşı borcu olan bir borçlunun borcunu ödememesi sonucunda, alacaklılardan birinin hukuki yola başvurması ile borçlunun hacze konu olan mallarının satışından sadece takipte bulunan alacaklının ödeme almasına ise cüzi takip adı verilir. Cüzi takipte her bir alacaklının borcunu tahsili için ayrı ayrı takipte bulunması gerekir.

Borçlunun borcunu icra takibi ile belirtilen sürelerde ödememesi halinde takibin hukuku bir sonucu olarak cebri ya da külli olmak üzere icra işlemleri başlatılır. Cüzi icrada borçlunun mallarının bir kısmından, borcu nispetinde haciz gerçekleştirilirken, külli icra yani iflasta borçlunun tüm malvarlığına el koyulur. Cebri icra hukuki olarak herkese karşı uygulanabilir. Külli icra ise sadece tacirler için geçerlidir. Tacir olmayanlar için külli icra talebinde bulunulamaz. Külli icra takibinin ve davasının sonucunda borçlunun malvarlığından tüm alacaklılar faydalanır. Borcun tahsili için tüm alacaklıların ayrı ayrı dava açmasına gerek yoktur.

Cebri İcra Nedir & Nasıl Yapılır?

Cebri İcra; borcunu ödemeyen kişinin devlet gücü ile zorla yerine getirmeye mecbur edilmesi olarak karşımıza çıkar. Mahkeme ilamının veya bir idari kararın yetkili organlarca yerine getirilmesi; borçlunun alacaklıya karşı yapmak veya ödemekle yükümlü bulunduğu bir şeyi adli bir kuruluş aracılığı ile yerine getirmesine verilen isimdir.

Halk arasında “icralık oldum” ya da “eve icradan kağıt geldi” gibi şekillerde ifade edilmesi durumunda ise kavram olarak cebri icra ile eş anlamlı olarak karşımıza çıkar. Cebri icra, başlatılan icra sürecinde borçlunun yükümlülüğünü yerine getirmemesi durumunda, devletin otoritesi ile (asli ve yardımcı icra teşkilatı organları ile) bunu zorla yerine getirmeye mecbur edilmesidir. Cebri kelimesinin sözlük açıklaması, “zor kullanarak yaptırılan”, “zorlama” olarak ifade edilir.

Hangi Mal Varlıklarına Cebri İcra Yapılır?

Kural olarak çoğu mal varlığının haczi kabil yani mümkündür. İlgili kanun maddesince belirtilmiş mallar ve haklar haricinde her nevi değer taşıyan mal haciz edilebilir. Bunlardan en ilginç gelebilecekleri ise kişinin kolundaki saat, altın vb. değerli maden olan künye, takı, mücevherat, kişinin kilitli kasası ve içindeki değerli evrak (çek senet gibi), tarladaki mahsul, kişinin cep telefonu, bir markanın isim hakkı, bir evin güneş enerjisi, büyük küçükbaş hayvanlar, maddi değer taşıyan diğer hayvanlar gibi örneği bulunan ve çoğaltmak mümkün olan hacizler vardır, mümkündür.

Cebri icra yapılırken borçlunun temel yaşam eşyalarına dokunulmaz ve maaşının tamamı da alınmaz. Bunun yerine maaşının ¼’ü ve taşınmaz malları ile araçlarına el konulur. Bunlar satılarak alacaklı kişinin borcu tahsil edilir. Ayrıca bu süreçte yapılan masraflar da yine buradan tahsil edilir.

Maaş Haczi Nasıl Uygulanır?

Kesinleşen icra takibinden sonra maaş haczinin yapılabilmesi için alacaklı veya alacaklı vekili tarafından ilgili icra müdürlüğünden borçlu kişinin SGK kaydı sorgulatılmalıdır. Bu SGK kaydı sonucu borçlunun çalışıp çalışmadığı ve çalışıyorsa nerede çalıştığı ve iş yeri adresi öğrenilir. Daha sonra çalışan kişinin iş yerine yine icra müdürlüğü tarafından maaş haczi müzekkeresi gönderilir ve borçlu kişinin maaşından kesinti yapılıp işverence icra dairesine ödemesi istenir. İşverenin bu müzekkereye uymaması suç oluşturur ve savcılık nezdinde hakkında suç duyurusunda bulunulabilir.

Maaş haczi kanunun ön gördüğü üzere en fazla maaşın dörtte biri haczedilebilmektedir. Kişinin net maaşından (ele geçen) bulunan Aile Yardımı, Asgari Geçim İndirimi ve Çocuk parası düşüldükten sonra kalan kısma 1/4 oranında kesinti yapılır

Hangi Mal Varlıkları Haczedilemez ?

Öncelikle genel olarak haciz aşamasının işleyişinden bahsedecek olursak ödeme emrinin kesinleşmesinden sonra icra takibine kendiliğinden devam edilmez, alacaklının ödeme emrinin tebliğinden itibaren 1 yıl içerisinde haciz isteme hakkını kullanması gerekir ve bu hakkın kullanılmasından itibaren 3 gün içerisinde icra dairesi hacze başlamalıdır. Borçlunun menkul, gayrimenkul malları ile alacak ve haklarından alacaklının alacağına yetecek kadarına haciz koyulur. Haczedilen malların kıymet takdiri yapılıp haciz tutanağına geçirilir. Haczedilebilen hiç bir mal bulunmadığı tespit edilir ve bu tespit tutanağa geçirilirse, bu durumda artık haciz tutanağı kesin aciz belgesi niteliğinde olacaktır.

Şunu da açıkça belirtmek gerekir ki alacaklıya tanınan haciz hakkı borçluya ait malvarlığının tamamının haczedilebileceği anlamına gelmemektedir. Borçlunun temel yaşantısını minimum da olsa devam ettirebileceği şartları sağlayan unsurlar haczedilemez. Buradaki temel amaç borçluyu topluma muhtaç bir hale getirmemek, onun ekonomik varlığını asgari sınırlar içerisinde de olsa korumaktır.

İlgili maddelerinde hangi malların haciz edilemeyeceği açıkca belirtmiştir. Bunun dışında kalan ve maddi değer arz eden her nevi mal haciz edilebilir.

Bunun yanında, kişinin zorunlu kullanım eşyaları haciz edilemez. Bunu biraz açacak olursak kişinin hayatını idame ettirebilmesi için gereken eşyalardır. Örneğin Borçlu çiftçi ise kendisinin ve ailesinin geçimleri için zaruri olan arazi ve çift hayvanları ile taşıtları ve diğer teferruat ve tarım aletleri haczedilemez. Diğer mesleklerde, borçlunun sanat ve mesleği için gerekli olan alet ve edevatı ile kitaplarının haczedilmesi söz konusu değildir. Arabacı, kayıkçı, hamal gibi kişilerin geçimlerini sağlayan taşıtlar da haczedilemez. Fakat bu kişilerin ürettiği ve para eden eşyaların ise haczi mümkündür.

Yani mutfaktaki beyaz eşyalar bunlardan değildir, haciz edilebilir. Hatta genellikle evlerden yapılan hacizlerde başlıca mallar bu beyaz eşyalardır. Keza bunun dışında evlerden koltuk takımı, TV, müzik setleri, uydu alıcı, DVD Player, halı, elektrik süpürgesi gibi ekonomik değer sahibi tüm malların haciz edilmesi de mümkündür.

Aşağıdaki şeyler haczolunamaz:

Yapılan son değişikliklerle beraber haczedilemeyen malları şu şekilde sıralayabiliriz;

  • Devlet tarafından devredilmesi yasaklanmış hak ve alacaklar: aileye ait konut, yaşlılık aylığı, yetim maaşı vb.
  • Borçlunun elbiseleri, iş kıyafetleri, yatak takımları,
  • Evin geçimini sürdürmek için gerekli olan çamaşır makinesi, buz dolabı, bulaşık makinesi, küçük mutfak aletleri, mutfak malzemeleri. (Beyaz eşyanın birden fazla olması durumunda ise fazla olan kısım haczedilebilmektedir.)
  • Borçlu kişinin mesleğini yapması için gerekli olan kıyafet, alet, ekipmanlar..
  • Borçlu çiftçi ise kendisi ve ailesinin geçimini sağlayan arazi, hayvanlar, iş makineleri, ziraat aletleri,
  • Ailenin geçimini sağlayan hayvan, yem ve barınaklar,
  • Borçlunun yiyecek ve yakacakları, çiftçi ise tohumu,
  • Askeriye ve zabıtadan malulen emekli olanların maaşları,
  • SGK emekli aylıkları,
  • Doğum yardımı ödeneği ve ölüm yardımı ödeneği,
  • İşsizlik maaşı,
  • Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu tarafından verilen burs, kredi ve yardımlar,
  • Bireysel emeklilik sistemindeki birikimler,

Bu mallar dışında kalan neredeyse tüm mallar haczedilebilmektedir. Lüks şeklinde sayılabilen, kişinin hayatını devam ettirebilmesi için gerekli ve şart olmayan malları olmazsa da olur denilebilen mallar haczedilebilecektir.

Cebri İcra Ödenmezse Ne Olur?

Hakkınızda açılan icra dosyasının kesinleşmesi durumunda, icra borcu ödenmez ise ilgili icra dairesi tarafından malvarlığınıza haciz konularak icra dosyası kapsamındaki borçlarınızın tahsili amacı ile satışı gerçekleştirilecektir.

Mahkeme Kararları

“Limited Şirketler Meslek Sahibi Olarak Kabul Edilemezler. Meslek İçin Lüzumlu Eşyadan Bahsedilemez.”

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2018/9292 E.,  2018/5253 K.

Somut olayda şikayetçi olan borçlunun gerçek kişi değil, tüzel kişiliğe haiz bir limited şirket olduğu, yaptığı işin kişisel çalışmasını ve faaliyetini ön plana çıkartamayacağı, dolayısıyla borçlu şirketin, gerçek kişi gibi bir meslek sahibi olamayacağı gibi, yine gerçek kişilerin sahip olabileceği şekilde meslek ve sanatı için lüzumlu olan eşyasından da bahsedilemeyeceği açık olup, İİK. 82/4. maddesinde bahse konu haczedilemezlik şikayet hakkından borçlu şirketin yararlanması mümkün değildir.

“Borçlunun Çiftçi Olup Olmadığı Araştırılmalı, Geçinebileceği Miktar Belirlenmelidir.”

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi  E. 2016/8363 K. 2017/1714

Somut olayda mahkemece borçlunun çiftçilik mesleğini icra edip etmediği, bakmakla yükümlü bulunduğu aile fertleri ve bunların gelir durumları araştırılmamış, yıllık geçinebileceği miktar belirlenmemiştir. Haczedilmezlik şikayetine konu arazilerin tarım amaçlı kullanılıp kullanılmadığı, eğer tarım amaçlı kullanılıyorsa taşınmazdan elde edilecek gelir ile borçlunun kendisi ve ailesinin geçimi için zaruri olan arazinin miktarı keşif ve bilirkişi incelemesi ile tespit edilmemiştir.

O halde mahkemece, zirai bilirkişi ve kadastro bilirkişisinin de katılımıyla keşif yapılarak detaylı bilirkişi raporu düzenlettirilip, borçlunun ziraatle meşgul olup olmadığı ilgili kurumlardan araştırılıp, çiftçilik mesleğini icra ettiği tespit edildiği takdirde, yıllık geçinebileceği miktar belirlenip şikayet tarihinde haczedilen ve haczedilmeyen tüm taşınmazlarından elde ettiği gelir emekli maaşı da dikkate alınarak tespit edilip, haczedilen tarla vasfındaki taşınmazların kendisi ve ailesinin geçimi için zaruri olup olmadığı ya da ne kadarının zorunlu olduğu belirlendikten sonra oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yazılı gerekçe ile istemin reddi isabetsizdir.

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için tarafımız ile iletişime geçebilirsiniz.

İlginizi çekebilecek benzer çalışmalarımız;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Alkollü Araç Kullanma Cezası

Alkollü Araç Kullanma Cezası

Alkollü Araç Kullanma Cezası | Trafik Mevzuatı | Ceza Avukatı | Av. Mustafa Yolcu

Türk Ceza Kanunu Kapsamında Alkollü Araç Kullanma Cezası

Alkollü olarak araç kullanılması durumunda Türk Ceza Kanunu madde 179 ile düzenlenen trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu işlenmiş olur. Söz konusu suç kapsamında, 1.00 promilin üzerinde alkollü olarak araç kullanan kişiye bir yıldan altı yıla kadar hapis cezası verilir. (TCK Madde 179/3)

Karayolları Trafik Kanunu Kapsamında Alkollü Araç Kullanma Cezası

İlk Defaİkinci DefaÜç veya Üçten Fazla
700 Türk Lirası idari para cezası verilir ve sürücü belgesi altı ay süreyle geri alınırikinci defasında 877 Türk Lirası idari para cezası verilir ve sürücü belgeleri iki yıl süreyle geri alınır1.407 Türk Lirası idari para cezası verilir ve sürücü belgeleri her seferinde beşer yıl süreyle geri alınır
(KTK Madde 48)

Hususi otomobil dışındaki araçları alkollü olarak kullanan sürücüler bakımından promil alt sınırı 0.21 olarak uygulanır.

Alkollü olarak araç kullanması nedeniyle son ihlalin gerçekleştiği tarihten itibaren geriye doğru beş yıl içinde sürücü belgeleri ikinci defa geri alınan sürücüler sürücü davranışlarını geliştirme eğitimine; üç veya üçten fazla geri alınan sürücüler ise psiko-teknik değerlendirmeye ve psikiyatri uzmanının muayenesine tabi tutulurlar.

Ehliyetin Tekrar Alınmasının Şartları

Sürücü belgesinin iade edilebilmesi için; ilgili kişi hakkında trafik kurallarına aykırılık dolayısıyla bu Kanun hükümlerine göre verilmiş olan idari para cezalarının tamamının ödenmiş; uyuşturucu veya uyarıcı madde alması nedeniyle sürücü belgesi geri alınanların ayrıca sürücü olmasında sakınca bulunmadığına dair resmi sağlık kurumlarından alınmış sağlık kurulu raporunun ibraz edilmesi gerekmektedir.

Yolun Trafiğe Kapalı Olması Suçun Oluşmasına Engel Değil

Yargıtay 2. Ceza Dairesi, 21.3.2011, 38665/5696.

“Oluş ve dosya içeriğine göre, Sanığın olay günü alkollü olarak cadde üzerindeki taksi durağında park halinde duran ticari taksiyi, sahibinden habersiz çalıştırıp yola çıktığı, Sıtkıpaşa caddesine dönüş yapmak istediği sırada yaya kaldırımına çarptıktan sonra direksiyonu toplayarak aynı caddeyi takiben, Yılmaz Akpınar bulvarına doğru seyir halinde iken trafiğe kapalı ve yol yapımının devam ettiği olay mahallinde aracın ön tanpon ve çamurluk kısmıyla asfalt yığınına çarpıp bunların üzerinden ilerdeki kum yığınının üzerine çıkarak tek taraflı kazaya sebebiyet verdiği olayda, alınan doktor raporunda sanığın orta derecede alkollü olduğunun belirtilmesi ve trafik görevlileri tarafından tutulan 15.11.2005 tarihli tutanağa göre alkolün etkisiyle güvenli sürüş melekelerini kaybetmiş ve emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek durumda olmasına rağmen araç kullandığının tespit edildiğinin belirtilmesi karşısında sanığa atılı trafik güvenliğini tehlikeye sokmak suçunun unsurları itibariyle oluştuğu gözetilmeden, mahkumiyeti yerine, yolun trafiğe kapalı olması nedeniyle trafiğin güvenliğinin tehlikeye düşürülmesinden bahsedilemeyeceği ve sanığın kendisinin yaralandığı olayda, kast veya olası kastın oluşmayacağı şeklindeki yasal ve yeterli olmayan gerekçelerle beraatine karar verilmesi” (bozmayı gerektirmiştir),

100 promilden yüksek olarak saptanan alkol düzeyinin, güvenli sürüş yeteneğini kaybettireceğinin, bilimsel olarak kabulü gerekmektedir.

Yargıtay 12. Ceza Dairesi, 23.2.2012, 12992/5144

“Alkol ve uyuşturucu maddenin sırf kullanılmış olması bu suçun oluşması için yeterli olmamakla birlikte Adli Tıp Kurumu Beşinci İhtisas Kurulu raporlarında istikrarlı bir şekilde vurgulandığı üzere; alkollü bir şekilde trafikte seyreden bir sürücünün alkol konsantrasyonu hangi seviyede olursa olsun bireysel farklılıklar göstermekle birlikte trafik güvenliği açısından değişen derecelerde risk oluşturabileceği, ancak bu durumun tehlike arz edecek düzeyde olup olmadığı, dolayısıyla sürücünün tesiri altında bulunduğu alkol seviyesinde araç kullanması halinde, güvenli sürüş yeteneğini kaybedip etmediği, bireyin o andaki sürüş ehliyetini belirleyebilecek dikkat, algı, denge, refleks, psikomotor ve nöromotor koordinasyon gibi nörolojik, nistagmus, akomadasyon, görme gibi oftalmolojik ve genel durumunun tespitine yönelik detaylı dahili muayenesine yönelik tıbbi verilerin değerlendirilmesi ile mümkün olabileceği, ancak böyle bir tespit yapılmamış olsa bile bireysel farklılıkları da elimine edebilecek şekilde 100 promilden yüksek olarak saptanan alkol düzeyinin, güvenli sürüş yeteneğini kaybettireceğinin, bilimsel olarak kabulü gerektiği anlaşılmakla (…); 104 promil alkollü olarak araç kullandığı tespit edilen sürücü belgesiz sanığın, güvenli sürüş yeteneğini kaybettiği ve dolayısıyla atılı suçtan mahkumiyetine karar verilmesi gerektiği…”

Yargıtay 12. Ceza Dairesi, 19.6.2012, 13412/15345.

sanığın yönetimindeki otomobille seyir halindeyken, yol onarım ve yapım çalışması nedeniyle yolun açılmasını bekleyen otomobillere ve yolun sağında bulunan tuğla yığınına çarpması şeklinde gelişen olayda, kazanın meydana gelmesinde araçta mevcut teknik bir arıza, yoldan kaynaklanan olumsuz bir sebep veya başkaca bir etken bulunmamasına, sanığın otomobilini sevk ve idare etmeden önce üç şişe bira içtiği ve dikkatsiz olduğu yönündeki savunmasına, polis memurlarınca tanzim edilen tutanakta, 4-5 kez denenmesine rağmen sanığın alkolmetreyi üfleyemediği, nefes kontrolü yapamadığı, ağız kokusu, konuşmaları, hareketleri ve yürüyüşü itibariyle araç kullanamayacak derecede alkollü olduğunun belirtilmesine, Korgan Devlet Hastanesinde görevli nöbetçi doktor tarafından düzenlenen doktor raporunda, sanığın ileri derecede alkollü olup, araç kullanmasının uygun olmadığı tespitinde bulunulmuş olmasına, gerek kaza sonucu araçlarında hasar oluşan sürücüler gerek tutanak tanıklarının duruşmada alınan beyanlarında, sanığın çok fazla alkollü olduğu, konuşmakta ve yürümekte zorluk çektiği, dilinin dolandığı, ayakta zor durduğu ve yalpalayarak yürüdüğü yönündeki ifadelerine göre, sanığın, güvenli sürüş yeteneğini kaybedecek oranda alkollü olduğu ve almış olduğu alkolün etkisiyle trafik güvenliğini açıkça tehlikeye düşürdüğü anlaşılmakla…”,

Konuya ilişkin detaylı bilgi için tarafımız ile iletişime geçebilirsiniz.

İlginizi çekebilecek diğer çalışmalarımız;

İzmir Ceza Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Estetik Ameliyatlar Neticesinde Mağdur Olan Hastanın Hakları Nelerdir?

Estetik Ameliyatlarda Doktorun Sorumluluğu

Estetik Ameliyatlarda Doktorun Sorumluluğu | Estetik Ameliyatlar Neticesinde Mağdur Olan Hastanın Hakları Nelerdir? | Sağlık Hukuku | Sağlık Avukatı

Türk hukukunda hasta ve doktor ilişkisinde doktorun sorumluluğu hukuki ve cezai olarak ikiye ayrılarak incelenmektedir. Hukuki sorumluluk, hastanın müdahale sonucunda uğradığı maddi veya manevi zarar için doktorun tazminat sorumluluğunu ifade etmektedir. Doktorun hukuki sorumluluğunu değerlendirmek için öncelikle hasta-doktor ilişkisinin hukuki niteliğini doğru tespit etmek gerekmektedir. Şöyle ki;

Vekalet İlişkisi

Doktorun hastaya yaptığı tedavi amaçlı müdahaleler kural olarak bir vekalet ilişkisi olup vekalet sözleşmesi çerçevesinde değerlendirilir. Vekalet ilişkisinde iş gören, sonuç taahhüt etmez ve dolayısıyla sonuçtan sorumlu olmaz. Tedavi amaçlı müdahaleden kasıt, estetik kaygı sebebi ile olmayan, sağlık için gerekli ve mecburi olarak nitelendirilen ameliyatlardır. Kalp ameliyatı, safra ameliyatı, Troid ameliyatı gibi.

Eser ilişkisi

Hastanın bir tedaviye ihtiyaç duymaksızın estetik amaçlı bir müdahale talep etmesi durumunda hasta ile doktor arasındaki ilişkisi hukukumuzda eser sözleşmesi olarak nitelendirilmektedir. Eser sözleşmesinde iş gören, taahhüt ettiği sonuçtan sorumludur. Rinoplasti, Göz kapağı ameliyatı, Liposuction, Yüz gerdirme gibi.

Peki Eser Sözleşmesi Nedir?

Eser sözleşmesi, Türk Borçlar Kanunu 470. Ve 486. maddeleri arasında düzenlenip md.470’de,  ”Yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, iş sahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşme” olarak tanımlanmıştır. Sözleşmenin her iki tarafının da bu borçları üstlenmesi sebebiyle tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Sözleşmenin meydana gelmesi için tarafların, yüklenicinin meydana getirmeyi üstlendiği eser ve bunun karşılığında ödenecek bedel hususunda anlaşması gereklidir.  

Bu bilgiler ışığında, Estetik ameliyatlarda hasta ve doktor arasındaki ilişkinin eser sözleşmesi olduğunu söylemek mümkündür.

Peki, estetik ameliyatlarda doktorun sorumluluğu nedir? Estetik cerrahlar, işin gereklilikleri ve hukuki sormlulukları sebebi ile diğer cerrahlara nazaran daha fazla dikkat ve özen yükümlülüğüne tabiidir. Haliyle estetik cerrahların sorumluluğu da diğer hekim ve cerrahlarınkinden çok daha geniştir.Estetik cerrahî operasyonlarını diğer cerrahi operasyonlardan ayıran en ayırt edici özellik, bu operasyonların kişinin doğrudan dış görünüşünde değişiklik oluşturmasına sebep olmasıdır. Estetik ameliyatlarda, güzellik ve estetik görünüm çok büyük önem taşır ve bu yüzden, bu ameliyatı gerçekleştirecek cerrahın dikkat ve özen yükümü artmaktadır. Diğer cerrahların yüklendiği sorumluluğun yanı sıra el becerisini de ortaya koyarak, bir bakıma sanatçı gibi bir eser yarattığını söylemek mümkündür.

Örnek vermek gerekirse; bir hastanın midesindeki bir hastalıktan veya rahatsızlıktan dolayı ameliyat olması durumunda doktor, tıp kurallarına uygun davrandığı sürece hastayı tedavi edememekten ve ameliyatın tam verimli geçmemesinden hukuken sorumlu olmayacaktır. Zira vekalet ilişkisinde doktor sonuç taahhüt etmemektedir. Sadece özen yükümlülüğüne uygun hareket etmek zorundadır.  Başka bir deyişle doktor sadece malpraktis ile sorumlu olacak; özen ve dikkat yükümlülüğüne aykırı hareket etmesi halinde hukuki sorumluluğu doğacaktır.

Öte yandan, doktorun bir rahatsızlığı olmayan bir hastanın vücuduna, yüzüne, dişlerine estetik müdahalede bulunması, saç ektirmesi bir eser ilişkisidir. Bu durumda hastanın sözleşme ilişkisi içerisine girdiği doktor veya hastane, hastaya taahhüt edilen ve gerçekleşmeyen durumdan hukuken tam sorumlu olacaktır. Doktorun hukuki sorumluluğunun derecesi, tıp kurallarının ihlal edilip edilmediğine, doktorun veya hastanenin kusurlu olup olmadığına ve kusurun derecesine göre değişecektir. Dikkat edilmelidir ki  estetik amaçlı yapılan bu müdahalelerde  doktorun buradaki sorumluluğu artık malpraktis sorumluluğu değil, eser sorumluluğudur.

İlgili İçtihat Kararları

Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 03.11.1999 tarihli kararında (Esas: 1999/4007, Karar: 1999/3868) bu konuya ilişkin şu ifadeler yer almaktadır: “Bir diş doktorunun, kanal tedavisi değil de, takma diş yapması (protez) işi ve bir cerrahın tedavi değil de güzellik amacıyla insan vücudu üzerindeki tıbbi müdahalesi (olayımızda olduğu gibi) işi, BK.nun 355 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş bulunan istisna (eser) sözleşmesinin konusunu oluşturur.Eser sözleşmesi uyarınca davalı doktorun tedavi niteliği olmayan tıbbi müdahalede bulunması ifa yönünden yeterli değildir. Yaptığı işin, hangi yöntemi kullanırsa kullansın ayıpsız (kusursuz) olarak ortaya çıkması da gerekir. Davacının kolundaki dövmeyi estetik amaçla silmek için müdahalede bulunan doktor, aynı zamanda, izi tamamen yok etmeyi de, eser sözleşmesinin niteliği itibariyle taahhüt etmiş sayılır. Oysa, dosya kapsamına ve fotoğraflara göre, davacının kolundaki eski durumu aratırcasına, sağlıksız ve çirkin görünümlü yeni bir iz, cerrahi müdahalenin izi olarak ortaya çıkmıştır. Yapılan iş, BK.nun 360. maddesi gereğince, kabule icbar edilemeyecek derecede ayıplı bir iştir.”

Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, 2018/5523 E., 2019/801 K., 26.02.2019 ve Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, 2018/5312 E. , 2019/139 K., 14.01.2019:  Yargıtay bu durumu pek çok kararında “…estetik ameliyat yapılmak suretiyle istenilen ve kararlaştırılan amaca uygun güzel bir görünüm sağlanmasının taraflar arasındaki eser sözleşmesinin konusu olduğu açıktır” şeklinde ifade etmektedir. Ayrıca yine sonuç taahhüdüne ilişkin olarak “hekimin eyleminin tıp kurallarına uygun olduğu yönündeki görüş yeterli olmayıp, ayrıca davacının isteklerinin karşılanıp karşılanmadığı, ayıplı olduğu iddia edilen yüz germe ve karından yağ dokusu alma ile ilgili olarak; hekimin edimini yerine getirip getirmediği ya da komplikasyon olup olmadığı ve komplikasyon konusunda aydınlatma görevinin yerine getirilip getirilmediği ve komplikasyon yönetiminin doğru yapılıp yapılmadığı hususları tartışılıp değerlendirilmek üzere… bozulmasına” şeklinde içtihatta bulunmuştur. Denilmiştir.

Hal böyle olunca, estetik müdahaleden hiçbir verim alamayan, istediği ve taahhüt edildiği gibi işlem yapılmayan hasta, doktor veya hastanenin kusuru olmasa dahi en azından müdahale için ödediği ücretin iadesini talep edebilecektir. Doktor veya hastanenin kusuru olduğu takdirde ise hastanın talep edebileceği tazminatın içerisine tedavi masraflarının tümü ve eski hale getirme masrafları, ilaç masrafları, çalışılamayan süre boyunca gelir kaybı, iş gücü kaybı, manevi tazminat, varsa ameliyat için katlanılan yol ve konaklama, ilaç masrafları gibi tazminat kalemleri eklenebilecektir. Mahkeme tarafların delillerini toplar, hekimin kusurunun bulunup bulunmadığı hususunda uzman bilirkişi heyetinden veya adli tıp kurumundan rapor alır.

Estetik Ameliyat Sonucu Mağdur Olan Hastanın Açabileceği Davalar Nelerdir?

  1. Ölüm nedeniyle maddi ve manevi tazminat,
  2. Geçici veya kalıcı bedensel zararlar nedeniyle maddi ve manevi tazminat,
  3. Yanlış tanı ve tedavi yüzünden uğranılan zararlar için maddi ve manevi tazminat,
  4. Tedavinin olağandan fazla ve gereksiz yere uzatılması nedeniyle tazminat,
  5. Gereksiz ameliyat ve tedavi nedeniyle tazminat,
  6. Hastayı aydınlatma ve bilgilendirme yükümlülüğünün yerine getirilmemesi, hastanın ve yakınlarının onamı alınmadan tedaviye başlanması ve ameliyat yapılması nedeniyle tazminat,
  7. Sır saklama yükümlülüğüne aykırılık nedeniyle tazminat,
  8. Acil yardım gerektiren durumlarda hekimin görevini yapmayarak hastanın ölümüne veya sakat kalmasına neden olmasından dolayı maddi ve manevi tazminat,
  9. Önemli ve ilk yardım hizmetini yerine getirmeyerek ağır yaralıyı veya  hastayı kapıdan geri çeviren hastane yönetimine karşı maddi ve manevi tazminat,
  10. Gereksiz tedavi masrafları yaptırılması ve aşırı ücret alınması nedeniyle tazminat.

Estetik Davası Öncesi Arabulucuya Başvurma

Estetik ameliyatlarda tazminat davası tüketici mahkemesinde görülmektedir. Estetik ameliyatlar tüketici mahkemesi tarafından bir tüketici işlemi olarak görüldüğünden Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun hükümlerine göre yargılama yürütülmektedir. Dava operasyonu gerçekleştiren hekim, hastane, güzellik merkezi, klinik ve sigorta şirketine karşı açılabilmektedir.

Estetik operasyonlardan kaynaklanan tazminat talepli davalar öncesinde arabulucuya başvurulması zorunluluğu 28.07.2020 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiştir. Eğer talep edilen miktar Tüketici Hakem Heyeti Sınırı altında ise arabulucuya başvuru zorunluluğu bulunmamaktadır. Bu durumda doğrudan Tüketici Hakem Heyeti’ne başvurulması gerekmekte olup; detaylı bilgi için buradan ilgili parasal sınırlara ilişkin detayları inceleyebilirsiniz. Bu parasal miktarı  2021 yılı için değeri 7 bin 550 TL altında bulunan uyuşmazlıklarda İlçe Tüketici Hakem Heyetleri, büyükşehir statüsünde olan illerde 7 bin 550 TL ile 11 bin 330 TL’dir. Bu tutarın üstündeki uyuşmazlıklarda ise önce arabulucuya sonra dava yoluna başvurulacaktır.

Estetik müdahale ve estetik ameliyatlardan kaynaklanan, hasta  ve doktor arasındaki uyuşmazlıklarda ve davalarda en önemli hususlardan biri, tayin edilecek bilirkişinin düzenleyeceği rapordur. Estetik müdahaleden kaynaklanan davalarda, hem doktorlar hem de hastalar açısından hak kayıplarının önlenmesi ve mağduriyetlerden kaçınılması için bu davaların alanında tecrübeli avukatlar tarafından takip edilmesi tavsiye edilir.

Estetik operasyonların eser sözleşmesi niteliğine ilişkin ve bunun doğal bir sonucu olan hekimin sonuç taahhüdüne ilişkin sorularınız için ve bu konuda hukuki destek almak için bizimle iletişim geçebilirsiniz. Sağlıklı günler dileriz.

İlginizi çekebilecek diğer çalışmalarımız;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Resen Ne Demek?

Resen Ne Demek? | Resen Nedir? | Hukuki Bilgi | İzmir Avukat | Efes Hukuk Bürosu

Resen

(re:sen), Arapça reʾsen

1. zarf, eskimiş Kendi başına, kendiliğinden.

2. zarf, eskimiş Bağımsız olarak, kimseye bağlı olmaksızın:
      “Cumhurbaşkanının resen imzaladığı kararlar ve emirler aleyhine … yargı mercilerine başvurulamaz.” – Anayasa

Türk Dil Kurumu tarafından kendiliğinden olarak tanımlanan resen kavramı, hukuk süreçlerinde de hakimin herhangi bir talep olmaksızın kendi kendine karar vermesi olarak ifade edilebilir. Bir başka ifade ile taleplerin bir talebi olmaksızın hakimin belirli bir konuda inceleme yapması veya bir karar vermesi durumunda hakim burada resen hareket etmiş olacaktır.

Örneğin kökleşmiş Yargıtay kararlarında, taraflar bilirkişi deliline dayanmasa dahi mahkeme tarafından kendiliğinden bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilebileceği belirtilmektedir. Bu kapsamda hakimin resen araştırma yapması, hiçkimsenin talebi olmaksızın kendiliğinden bir araştırma yapması anlamına gelecektir veya savcılık tarafından resen soruşturma başlatılması da, savcılığın üçüncü bir kişi tarafından talep olmaksızın kendiliğinden soruşturma başlatmış olduğu anlamına gelmektedir.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu Kapsamında Hakimin Resen Yetkileri

HMK Madde 19Yetkinin kesin olduğu davalarda, mahkeme yetkili olup olmadığını, davanın sonuna kadar kendiliğinden araştırmak zorundadır.
HMK Madde 20Görevsizlik veya yetkisizlik kararı verilmesi durumunda, taraflardan biri süresi içerisinde görevli ve yetkili mahkemeye dosyanın gönderilmesi talebinde bulunmaz ise mahkeme davanın açılmamış sayılmasına resen karar verebilir.
HMK Madde 28Mahkeme duruşmanın veya bir kısmının gizli olarak yapılmasına mahkemece kendiliğinden karar verilebilir.
HMK Madde 33Hâkim, Türk hukukunu kendiliğinden uygular.
HMK Madde 86Yargılama giderlerini karşılayacak teminata, mahkemece kendiliğinden karar verilir.
HMK Madde 115Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. 
HMK Madde 166 / 167Mahkeme her aşamada gerekli şartları taşıyan dosyaların ayrılmasına veya birleştirilmesine kendiliğinden karar verebilir.
HMK Madde 169Mahkeme, kendiliğinden veya talep üzerine taraflardan her birinin isticvabına karar verebilir.
HMK Madde 205Hâkim, mahkemeye delil olarak sunulan elektronik imzalı belgenin, güvenli elektronik imza ile oluşturulmuş olup olmadığını kendiliğinden inceler.
HMK Madde 216Mahkeme belge aslının mahkemeye sunulmasını kendiliğinden karar verebilir.
HMK Madde 222Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden karar verebilir.
HMK Madde 223Mahkeme kendiliğinden belgenin resmî tercümesini de isteyebilir.
HMK Madde 266Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde kendiliğinden bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verebilir.
HMK Madde 272Hâkimler hakkındaki yasaklılık sebeplerinden biri, bilirkişi nezdinde gerçekleşmişse, mahkeme, bilirkişiyi görevden alabilir.
HMK Madde 288Hâkim, uyuşmazlık konusu hakkında bizzat duyu organları yardımıyla bulunduğu yerde veya mahkemede inceleme yaparak bilgi sahibi olmak amacıyla keşif yapılmasına karar verebilir. Hâkim gerektiğinde bilirkişi yardımına başvurur. Keşif kararı, mahkemece, sözlü yargılamaya kadar resen alınır.
HMK Madde 293Hâkim, talep üzerine veya resen, kendisinden rapor alınan uzman kişinin davet edilerek dinlenilmesine karar verebilir
HMK Madde 304Hükümdeki yazı ve hesap hataları ile diğer benzeri açık hatalar, mahkemece resen veya taraflardan birinin talebi üzerine düzeltilebilir.
HMK Madde 332Yargılama giderlerine, mahkemece resen hükmedilir.

Hukuki uyuşmazlıklarınıza ilişkin destek almak için tarafımız ile iletişime geçebilirsiniz.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

İhtiyati Haciz Nedir?

İhtiyati Haciz Nedir

İhtiyati Haciz Nedir? | İhtiyati Haciz Ne Demektir? | Mal Kaçırma | İcra İflas Kanunu | İcra Avukatı | İzmir İcra Avukatı | Efes Hukuk Bürosu

İcra takibine başvurulduktan sonra ödeme emri borçluya tebliğ edilir ve takip türüne göre yasal sürelerin geçmesinden sonra haciz işlemine geçilebilir. Borçlu aleyhine başlatılan icra takibinden sonra geçmesi gereken yasal sürelerde kötü niyetli borçlu üzerine haciz konulabilecek mal varlığını başkasına devredebilir veya başkaca mal kaçırma eyleminde bulunabilir. Örneğin borçlu üzerine kayıtlı olan evini veya arabasını satabilir, banka hesaplarındaki parasını çekebilir, borsadaki hisselerini satabilir, değerli ve satılabilir nitelikteki taşınır mallarını satarak paraya çevirebilir. Borçlunun mal kaçırmasını engellemek için borçlu aleyhine icra takibine başlamadan önce ihtiyati haciz kararı almak gerekir. İhtiyati haciz genel olarak, borçlunun mal kaçırma, borcu ödemeden veya imkân varken taahhüt vermekten kaçınma ile borçlunun kendisinin kaçması durumlarında uygulanan mahkeme kararına dayanan, tüm bunlar yapılırken borçlunun mallarına gelebilecek olası zararlar için alacaklıdan peşinat olarak teminat alınan haciz türüdür.

İhtiyati haciz genel olarak, borçlunun mal kaçırma, borcu ödemeden veya imkân varken taahhüt vermekten kaçınma ile borçlunun kendisinin kaçması durumlarında uygulanan mahkeme kararına dayanan, tüm bunlar yapılırken borçlunun mallarına gelebilecek olası zararlar için alacaklıdan peşinat olarak teminat alınan haciz türüdür.

İhtiyati haciz, asliye hukuk veya asliye ticaret mahkemesine verilecek dilekçeyle talep edilir. Bu dilekçe duruşma yapılmaksızın dosya üzerinden incelenerek şartların varlığı halinde karar verilir. İhtiyati haciz kararı verilmesi teminat şartına bağlanmıştır. Teminat, alacağın yüzde on ile yüzde yirmisi arasında miktarın ( miktar mahkeme tarafından belirlenir) mahkeme veznesine bloke edilmesi veya banka teminat mektubunun sunulmasıdır. Teminatın amacı haksız ihtiyati hacze başvurulup borçlunun mağduriyetinin giderilmesini sağlamaktır. Takip kesinleştikten sonra teminat mahkemeye müracaat sonrası geri alınabilir.

Asliye hukuk veya asliye ticaret mahkemesinden alınan ilamı icra dairesine getirilmekle genel olarak o gün borçlu adresine veya talep edilen adreslere ihtiyati haciz uygulamak üzere haciz edilebilir, icra dairesince dosya açılarak borçluya tebliğ yapılmaksızın borçlu mal varlıkları sorgulanabilir sistem üzerinde bu mallara ilişkin haciz işlemi uygulanabilir.

İhtiyaten yapılan haciz işlemleri, İcra İflas Kanunu Madde 261 gereği ihtiyati haciz kararı, verildiği tarihten 10 gün içerisinde yetkili icra müdürlüğünden (mahkemenin yargı çevresi içerisinde kalan daire) kararın infazının istenmesi gerekir. Aksi takdirde ihtiyati haciz kararı kendiliğinden kalkar. Haczedilen menkul malların 6 ay içerisinde satışının istenmemesi veya haczedilen gayrimenkul malların 1 yıl içerisinde satışının istenmemesi halinde de yine ihtiyati haciz kalkar.

Borçlunun mal kaçırma ihtimalini ortadan kaldırarak alacaklının alacağını garanti altına almasını sağlayan ihtiyati haciz sıklıkla uygulanmakta ve alacaklı lehine fayda sağlamaktadır. Zira bu şekilde borçlunun mal kaçırmasının önüne geçilebilmekte olup; alacağın tahsil edilmesi yönünde hiçbir şüphe kalmamaktadır.

İlginizi çekebilecek benzer çalışmalarımız;

Konuya ilişkin detaylı bilgi için tarafımız ile iletişime geçebilirsiniz.

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

İstinabe Nedir?

İstinabe Nedir?

İstinabe Nedir? | İstinabe Ne Demektir? | Hukuki Bilgi | İzmir Hukuk Bürosu

istinabe

isim, eskimiş, hukuk, (istina:be), Arapça istinābe

Davanın görülmekte olduğu mahkemeye gönderilmek için başka bir yerde bulunan bir tanığın oradaki mahkeme tarafından ifadesinin alınması.

Özel Hukuk Kapsamında İstinabe Nedir?

Asliye Hukuk, Ticaret veya Aile Mahkemelerinde görülmekte olan dosyalar gibi kişiler arası hukuki uyuşmazlıklara ilişkin dosyalarda kimi zaman başka bir mahkemenin yetkili olduğu lokasyonda inceleme, araştırma yapılması gerekebilir. Böyle bir durumda davayı incelemekte olan mahkeme tarafından ilgili yer mahkemesine yazı yazılarak işlemin gerçekleştirilmesi sağlanabilir. Bu sürece istinabe denmektedir.

HMK Madde 197 (1 )Kanunda belirtilen hâller dışında, deliller davaya bakan mahkeme huzurunda, mümkün olduğu kadar birlikte ve aynı duruşmada incelenir. Zorunlu hâllerde, bazı delillerin incelenmesi başka bir duruşmaya bırakılabilir. (2) Başka yerde bulunan ve mahkemeye getirilemeyen deliller, o yerde istinabe yoluyla toplanabilir. (3) Delillerin incelenmesi veya beyanların dinlenmesi sırasında taraflar, istinabe olunan mahkemede hazır bulunabilir ve delillerle ilgili açıklama haklarını kullanabilirler. Bu hususu sağlamak için, taraflara incelemenin yapılacağı tarih ve yer bildirilir. Bu davet üzerine taraflar istinabe olunan mahkemede hazır bulunmasalar dahi deliller incelenir veya beyanlar dinlenir.

İstinabe kapsamında yemin edilecek ise bu husus tebligatta açıkça ihtar edilmelidir.

YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ E. 2013/28995 K. 2014/12719

İncelenen dosya içeriğine göre, davalının mahkemenin bulunduğu il sınırları içinde bulunduğu halde istinabe yolu ile yemini eda etmeye çağrıldığı gibi, davalı tarafa talimat yolu ile gönderilen ihtarnamede, davalının yemin edeceği hususunda bir açıklamanın mevcut olmadığı da anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca mahkeme usulüne uygun bulunmayan yemin işlemine dayalı olarak davacının ispat yükümlülüğünü yerine getirdiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı bulunup, BOZMA nedenidir.

Ceza Hukuku Kapsamında İstinabe Nedir?

Tanık ve bilirkişinin naiple veya istinabe yoluyla dinlenmeleri
CMK Madde 180 –
(1) Hastalık veya malûllük veya giderilmesi olanağı bulunmayan başka bir nedenle bir tanık veya bilirkişinin uzun ve önceden bilinmeyen bir zaman için duruşmada hazır bulunmasının olanaklı bulunmayacağı anlaşılırsa, mahkeme onun bir naiple veya istinabe yoluyla dinlenmesine karar verebilir. (2) Bu hüküm, konutlarının yetkili mahkemenin yargı çevresi dışında bulunmasından dolayı getirilmesi zor olan tanık ve bilirkişinin dinlenmesinde de uygulanır. (3) Davayı görmekte olan mahkeme, zorunluluk olmadıkça, büyükşehir belediye sınırları içerisinde bulunan şikâyetçi, katılan, sanık, müdafi veya vekil, tanık ve bilirkişilerin istinabe yoluyla dinlenmesine karar veremez. (4) İstinabe olunan mahkeme, büyükşehir belediye sınırları içerisinde ise, ilgililer kendi yargı çevresinde bulunmasa da büyükşehir belediye sınırları içerisinde yerine getirilmesi gereken istinabe evrakını geri çevirmeksizin gereğini yapar. (5) Yukarıdaki fıkralar içeriğine göre tanık veya bilirkişinin aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle dinlenebilmeleri olanağının varlığı hâlinde bu yöntem uygulanarak ifade alınır. Buna olanak verecek teknik donanımın kurulmasına ve kullanılmasına ilişkin esas ve usuller yönetmelikte gösterilir.

Sanığın duruşmadan bağışık tutulması
CMK Madde 196 –
(1) Mahkemece sorgusu yapılmış olan sanık veya bu hususta sanık tarafından yetkili kılındığı hâllerde müdafii isterse, mahkeme sanığı duruşmada hazır
bulunmaktan bağışık tutabilir. (2) Sanık, alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar hariç olmak üzere, istinabe suretiyle sorguya çekilebilir. Sorgu için belirlenen gün, Cumhuriyet savcısı ile sanık ve müdafiine bildirilir. Cumhuriyet savcısı ile müdafiin sorgu sırasında hazır bulunması zorunlu değildir. Sorgusundan önce sanığa, ifadesini esas mahkemesi huzurunda vermek isteyip istemediği sorulur.

Alt sınırı beş yıl hapis cezasını gerektiren suçlarda istinabe yolu ile sorgu yapılması savunma hakkına aykırıdır.

YARGITAY CEZA GENEL KURULU E. 2012/5-1240 K. 2012/1840

Bu düzenlemeye göre, alt sınırı beş yıldan az hapis cezasını gerektiren bir suçtan yargılanan sanığa sorgusundan önce ifadesini esas mahkemesi huzurunda vermek isteyip istemediği sorulacak ve talimat mahkemesi önünde savunma yapmayı kabul etmesi halinde istinabe suretiyle sorguya çekilebilecektir. Alt sının beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda ise; sanıkların sorgusunun mutlaka yargılamayı yapan mahkemesince gerçekleştirilmesi zorunlu kılınmıştır.

Sorgusundan önce sanığa, ifadesini yargılamayı yapan mahkeme huzurunda vermek isteyip istemediğinin sorulmaması veya sorulması üzerine duruşmadan bağışık tutulmak istemediğini belirtmesi ya da yargılamaya konu suçun cezasının alt sınırının beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektirmesine karşın, istinabe yoluyla alınan ifadesiyle yetinilmesi savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracağından, mutlak bir bozma nedenidir.

YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ E. 2013/7298 K. 2014/1336

2 ) Suça sürüklenen çocuğa isnat edilen suçun, 5237 sayılı TCK’nın 86/1, 86/3-e, 87/1-d-son maddeleri kapsamında kaldığı ve alt sınırı beş yıl hapis cezasını gerektiren suçlardan olduğu gözetilmeden, suça sürüklenen çocuğun istinabe yoluyla sorguya çekilmesi suretiyle 5271 sayılı CMK’nın196/2. maddesine aykırı davranılması,

Detaylı bilgi veya sorularınız için bizim ile iletişim‘e geçebilirsiniz.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Müşteki Ne Demek?

Müşteki Ne Demek? | Müşteki Nedir? | Müşteki | Ceza Avukatı | İzmir Avukat | İzmir Hukuk Bürosu | İzmir Avukatları

müşteki

sıfat, eskimiş, (müşteki:), Arapça muştekī

Yakınan, sızlanan, şikâyetçi.

Yasal mevzuatımız kapsamında tanımlanmamış olmasın karşılık müşteki, hukukumuzda şikayetçi kavramını karşılamak için sıklıkla karşılaşılmaktadır.

Soruşturma Evresinde Müştekinin Hakları

  1. Delillerin toplanmasını isteme,
  2. Soruşturmanın gizlilik ve amacını bozmamak koşuluyla Cumhuriyet savcısından belge örneği isteme,
  3. Vekili bulunmaması halinde, cinsel saldırı suçu ile alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda, baro tarafından kendisine avukat
    görevlendirilmesini isteme,
  4. Vekili aracılığı ile soruşturma belgelerini ve elkonulan ve muhafazaya alınan eşyayı inceletme,
  5. Cumhuriyet savcısının, kovuşturmaya yer olmadığı yönündeki kararına kanunda yazılı usule göre itiraz hakkını kullanma

Kovuşturma Evresinde Müştekinin Hakları

  1. Duruşmadan haberdar edilme,
  2. Kamu davasına katılma,
  3. Tutanak ve belgelerden örnek isteme,
  4. Tanıkların davetini isteme,
  5. Vekili bulunmaması halinde, cinsel saldırı suçu ile alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda, baro tarafından kendisine avukat
    görevlendirilmesini isteme,
  6. Davaya katılmış olma koşuluyla davayı sonuçlandıran kararlara karşı kanun yollarına başvurma

Yargıtay Kararları Kapsamında Müşteki

YARGITAY CEZA GENEL KURULU E. 2009/2-172 K. 2009/241   

Ceza Genel Kurulunun 27.03.2007 gün 45-77 sayılı kararında da belirtildiği üzere; 5271 sayılı Yasanın 238/2. maddesinde yer alan; “Duruşma sırasında şikayeti belirten ifade üzerine, suçtan zarar görenden davaya katılmak isteyip istemediği sorulur” hükmü emredici nitelikte olup katıldığı duruşmada şikayetçi olduğunu ifade eden müştekiye davaya katılmak isteyip istemediğinin sorulması zorunludur.

Anılan eksikliğin; hükmün, Azize Nazlıgül’e “başvurulacak yasa yolu, süresi, başvuru yapılacak mercii ile başvuru şeklini açıkça belirtir” meşruhat ta eklenerek tebliğ edilmesi ve temyiz edip etmeyeceğinin belirlenmesi suretiyle giderilmesi gerekmektedir.

Bu itibarla, itirazın kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve öncelikle yerel mahkeme hükmünün şikayetçi Azize Nazlıgül’e tebliği ile müştekinin hükmü temyiz edip etmeyeceğinin saptanması ve sonucuna göre yeni bir karar verilmesi gerekirken bu aşamada aleyhe sonuç doğuracak biçimde karar verilmesi isabetsiz olup, anılan eksikliğin giderilmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.     

YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ E. 2014/6 K. 2014/20193

Görgü tanığı bulunmayan olayda, müştekinin duruşmaya katılımı sağlanıp, gerektiğinde CMK’nın 235 ve 236. maddeleri uyarınca tanık sıfatıyla beyanına başvurulmadan eksik inceleme karar verilmesi,… Kanuna aykırı ve katılan O.. K..’ın temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden HÜKÜMLERİN BOZULMASINA…

Detaylı bilgi veya sorularınız için bizim ile iletişim‘e geçebilirsiniz.

İlginizi çekebilecek diğer çalışmalarımız;

İzmir Ceza Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Kusurluluğu Etkileyen Haller

Kusurluluğu Etkileyen Haller

Kusurluluğu Etkileyen Haller | Ceza Hukuku | Ceza Avukatı | İzmir Avukat | İzmir Hukuk Bürosu | Efes Hukuk Bürosu

Kusur Nedir?

Arapça ḳuṣūr

1. isim Eksiklik, noksan, nakisa:

2. isim Özür.

3. isim Bilerek veya bilmeyerek bir işi gereği gibi yapmama.

4. isim Elverişsiz durum.

Hukuk doktrininde kusur, fiilin, isnat kabiliyeti bulunan bir kimse tarafından bilerek ve isteyerek ve fakat en azından bilerek yapılması olarak tanımlanmaktadır.

Türk Ceza Kanunu Kapsamında Kusurluluğu Etkileyen Haller

1- Hukuka uygunluk sebeplerinde sınırın aşılması (TCK. Madde 27),Madde 27- (1) Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılıyorsa, taksirli suç için kanunda yazılı cezanın altıda birinden üçte birine kadarı indirilerek hükmolunur. (2) Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez.
2- Yaş küçüklüğü (TCK. Madde 31),Madde 31- (1) Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmamış olan çocukların ceza sorumluluğu yoktur. Bu kişiler hakkında, ceza kovuşturması yapılamaz; ancak, çocuklara özgü güvenlik tedbirleri uygulanabilir.
(2)  Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını doldurmamış olanların işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamaması veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmemiş olması hâlinde ceza sorumluluğu yoktur. Ancak bu kişiler hakkında çocuklara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. İşlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin varlığı hâlinde, bu kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde oniki yıldan onbeş yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde dokuz yıldan onbir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların yarısı indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası yedi yıldan fazla olamaz.
(3) Fiili işlediği sırada onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde onsekiz yıldan yirmidört yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde oniki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların üçte biri indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası oniki yıldan fazla olamaz.
3- Akıl hastalığı (TCK. Madde 32), Madde 32- (1) Akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez. Ancak, bu kişiler hakkında güvenlik tedbirine hükmolunur.
(2) Birinci fıkrada yazılı derecede olmamakla birlikte işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişiye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmibeş yıl, müebbet hapis cezası yerine yirmi yıl hapis cezası verilir. Diğer hallerde verilecek ceza, altıda birden fazla olmamak üzere indirilebilir. Mahkûm olunan ceza, süresi aynı olmak koşuluyla, kısmen veya tamamen, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir.
4- Sağır ve dilsizlik (TCK. Madde 33),Madde 33- (1) Bu Kanunun, fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmamış olan çocuklara ilişkin hükümleri, onbeş yaşını doldurmamış olan sağır ve dilsizler hakkında; oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını doldurmamış olanlara ilişkin hükümleri, onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan sağır ve dilsizler hakkında; onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olanlara ilişkin hükümleri, onsekiz yaşını doldurmuş olup da yirmibir yaşını doldurmamış olan sağır ve dilsizler hakkında da uygulanır.
5- Geçici nedenler, alkol veya uyuşturucu madde etkisinde olma (TCK. Madde 34),Madde 34- (1) Geçici bir nedenle ya da irade dışı alınan alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez.
(2) İradi olarak alınan alkol veya uyuşturucu madde etkisinde suç işleyen kişi hakkında birinci fıkra hükmü uygulanmaz.
6- Cebir ve tehdit dolayısıyla kişinin irade yeteneğinin etkilenmesi (TCK. Madde 28),Madde 28- (1) Karşı koyamayacağı veya kurtulamayacağı cebir ve şiddet veya muhakkak ve ağır bir korkutma veya tehdit sonucu suç işleyen kimseye ceza verilmez. Bu gibi hallerde cebir ve şiddet, korkutma ve tehdidi kullanan kişi suçun faili sayılır.
7- Mücbir sebep, kaza ve tesadüf, zorunluluk hali dolayısıyla kişinin irade yeteneğinin etkilenmesi (TCK. Madde 25/2),Madde 25- (2) Gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı ve başka suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında orantı bulunmak koşulu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.
8– Hukuka aykırı fakat bağlayıcı emrin yerine getirilmesi
(TCK.24. Madde 2/4),
Madde 24- …(2) Yetkili bir merciden verilip, yerine getirilmesi görev gereği zorunlu olan bir emri uygulayan sorumlu olmaz…(4) Emrin, hukuka uygunluğunun denetlenmesinin kanun tarafından engellendiği hallerde, yerine getirilmesinden emri veren sorumlu olur.
9- Haksız tahrik (TCK. Madde 29),Madde 29- (1) Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir.
10- Çeşitli hata halleri (TCK. Madde 30/3-4)Madde 30- …(3) Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait koşulların gerçekleştiği hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır.
(4) İşlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, cezalandırılmaz.




Detaylı bilgi veya sorularınız için bizim ile iletişim‘e geçebilirsiniz.

İlginizi çekebilecek diğer çalışmalarımız;

İzmir Ceza Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Ek İstinaf Dilekçesi Verilebilir Mi

Ek İstinaf Dilekçesi Verilebilir Mi

Ek İstinaf Dilekçesi Verilebilir Mi | Dava Avukatı | İzmir Hukuk Bürosu | İzmir Avukat | Efes Hukuk Bürosu

Aşağıda yer vermiş olduğumuz emsal mahkeme kararında istinaf başvuru süresi içinde dava tarafınca sunulan ikinci bir dilekçe ile ilk dilekçede ileri sürmediği vakıa hakkında istinaf talebinde bulunmasında yasal bir engel olmadığına karar verilmiştir.

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi Esas No: 2018/15518 Karar No: 2019/9846

Özet:

Davalı-birleşen dosyada davacı vekiline, İlk Derece Mahkemesinin gerekçeli kararı 02.11.2017 tarihinde tebliğ edilmiş, karar, davalı-birleşen dosyada davacı vekili tarafından, süresi içinde 15.11.2017 tarihinde istinaf edilmiş, davalı-birleşen dosyada davacı vekili tarafından istinaf başvuru süresi içinde verilen 16.11.2017 havale tarihli ek dilekçe ile ilk dilekçede ileri sürmediği, davacı- birleşen dosyada davalının banka hesabının İsviçre Frangı hesabı olduğu, bu banka hesabı üzerinden, davalı-birleşen dosyada davacı lehine banka hesabının Türk Lirası hesabı olarak kabul edilerek katılma alacağı hesabı yapıldığı, İsviçre Frangının günümüz güncel kuru üzerinden TL’ye çevrilerek, faiziyle tahsil edilmesi gerektiği itirazını da ileri sürerek, İlk Derece Mahkemesi kararının bu yönüyle de kaldırılması gerektiğini talep etmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesince, istinaf yoluna başvuran tarafın yasal süre içerisinde olsa dahi sunacağı diğer dilekçelerin, istinaf dilekçesi mahiyetinde olmayıp, bu dilekçelerle belirtilen istinaf sebeplerinin Bölge Adliye Mahkemesince değerlendirilmeye alınmasının mümkün olmadığı, bu nedenle 15.11.2017 tarihli istinaf sebepleri doğrultusunda inceleme yapılırken ek istinaf sebeplerini içerir 16.11.2017 tarihli dilekçedeki itirazların dikkate alınmayacağı değerlendirmesini yapmıştır.

Fakat davalı-birleşen dosyada davacı vekilince istinaf başvuru süresi içinde sunduğu ikinci bir dilekçe ile ilk dilekçede ileri sürmediği vakıa hakkında istinaf talebinde bulunmasında yasal bir engel olmadığından, davalı-birleşen dosyada davacı vekilinin ek istinaf dilekçesi içeriğindeki banka hesabına yönelik itirazı hakkında olumlu veya olumsuz bir değerlendirme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, davalı-birleşen dosyada davacı vekilinin banka hesabına yönelik istinaf başvurusunun değerlendirilmemesi doğru görülmemiştir.

Dava:

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda … 2. Aile Mahkemesi hükmüne karşı, davalı-birleşen davada davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması sonunda … Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş, bu kez davalı-birleşen davada davacı vekilinin Bölge Adliye Mahkemesi kararını temyizi üzerine Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.

Karar:

Dava ve birleşen dava artık değere katılma alacağı istemine ilişkin olup, Mahkemece, asıl davanın ve birleşen davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, karara karşı davalı-birleşen dosyada davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuş, … Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi tarafından istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi üzerine, davalı-birleşen dosyada davacı vekili tarafından temyiz isteğinde bulunulmuştur.

Bölge Adliye Mahkemesi tarafından istinaf incelemesi, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır. Ancak, Bölge Adliye Mahkemesi kamu düzenine aykırılık gördüğü takdirde bunu resen gözetir. (HMK mad. 355)

Davalı-birleşen dosyada davacı vekiline, İlk Derece Mahkemesinin gerekçeli kararı 02.11.2017 tarihinde tebliğ edilmiş, karar, davalı-birleşen dosyada davacı vekili tarafından, süresi içinde 15.11.2017 tarihinde istinaf edilmiş, davalı-birleşen dosyada davacı vekili tarafından istinaf başvuru süresi içinde verilen 16.11.2017 havale tarihli ek dilekçe ile ilk dilekçede ileri sürmediği, davacı- birleşen dosyada davalının banka hesabının İsviçre Frangı hesabı olduğu, bu banka hesabı üzerinden, davalı-birleşen dosyada davacı lehine banka hesabının Türk Lirası hesabı olarak kabul edilerek katılma alacağı hesabı yapıldığı, İsviçre Frangının günümüz güncel kuru üzerinden TL’ye çevrilerek, faiziyle tahsil edilmesi gerektiği itirazını da ileri sürerek, İlk Derece Mahkemesi kararının bu yönüyle de kaldırılması gerektiğini talep etmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesince, istinaf yoluna başvuran tarafın yasal süre içerisinde olsa dahi sunacağı diğer dilekçelerin, istinaf dilekçesi mahiyetinde olmayıp, bu dilekçelerle belirtilen istinaf sebeplerinin Bölge Adliye Mahkemesince değerlendirilmeye alınmasının mümkün olmadığı, bu nedenle 15.11.2017 tarihli istinaf sebepleri doğrultusunda inceleme yapılırken ek istinaf sebeplerini içerir 16.11.2017 tarihli dilekçedeki itirazların dikkate alınmayacağı değerlendirmesini yapmıştır.

Fakat davalı-birleşen dosyada davacı vekilince istinaf başvuru süresi içinde sunduğu ikinci bir dilekçe ile ilk dilekçede ileri sürmediği vakıa hakkında istinaf talebinde bulunmasında yasal bir engel olmadığından, davalı-birleşen dosyada davacı vekilinin ek istinaf dilekçesi içeriğindeki banka hesabına yönelik itirazı hakkında olumlu veya olumsuz bir değerlendirme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle davalı-birleşen dosyada davacı vekilinin banka hesabına yönelik istinaf başvurusunun değerlendirilmemesi doğru görülmemiştir.

Sonuç:

Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, davalı-birleşen dosyada davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının bozma nedenine göre şimdilik incelenmesine yer olmadığına, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine, kararın bir suretininde İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 04.11.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Detaylı bilgi veya sorularınız için bizim ile iletişim‘e geçebilirsiniz.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Müşterek/Ortak Çocukta Nafaka Kapsamı

Müşterek/Ortak Çocukta Nafaka Kapsamı

Nafaka Kapsamı | Müşterek/Ortak Çocukta Nafaka Kapsamı | Aile Avukatı | Boşanma Avukatı | İzmir Boşanma Avukatı

…Türk Medeni Kanununun 182. maddesinin 2. fıkrası hükmüne göre velayetin kullanılması, kendisine verilmeyen eş, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine (iştirak/katılma nafakası) gücü oranında katılmak zorundadır. İştirak nafakası kapsamına yiyecek, giyecek, barınma, sağlık, dinlenme, eğitim, öğretim, harçlık vs. giderleri girmektedir. Durumun değişmesi halinde hakim istem üzerine nafaka miktarını yeniden belirler veya kaldırır (TMK m. 331).

Anne ve baba, çocuklarının eğitim, sağlık ve bakım ihtiyaçlarını müştereken maddi ve manevi yüklenmek zorundadır. Boşanma davası ile birlikte karı ve koca evlilik birliğini sonlandırırken, müşterek çocuğun bakım, eğitim ve sağlık konularındaki ihtiyaçları bakımından tarafların sorumlulukları devam etmektedir. Velayeti elinde bulundurmayan eşin yahut velayeti elinde bulunduran eşin bu gibi temel ve zaruri ihtiyaçları göz ardı etmesi mümkün değildir.  Yasa koyucu velayeti elinde bulundurmayan diğer tarafı bu gibi bakım ve yetiştirme ödevinin gerektirdiği giderlere gücü doğrultusunda katılmakla yükümlü kılmıştır.

Velayet hakkı bulunmayan eşin, çocuğun bakım ve eğitimi için yapılan giderlere katkı mahiyetinde vereceği nafaka iştirak nafakasıdır. İştirak nafakası verilmesini kural olarak velayet hakkı üzerinde olan eş talep edecektir.  Fakat müşterek çocuğun menfaatleri göz önüne alarak hakim de resen hükmedebileceği gibi, ayırt etme gücüne sahip müşterek çocuk da iştirak nafakası isteminde bulunabilir.  Ayırt etme gücüne sahip olmayan çocuk için ise gereken hallerde atanacak kayyım veya vasi iştirak nafakası talep edebilir.

Eşler boşanmanın gerçekleşmesi ile birlikte müşterek çocuğun okul taksidine gücü oranında katılmakla mükelleftir. Bu itibarla, eğitim masraflarının nafaka içerisinde düzenlenerek karar verilmesi yönündeki hükümler yanlış olup Yargıtay tarafından bozulmaktadır.

Bir boşanma davası veya nafakaya ilişkin dava açarken talepleri kalem kalem belirtmek, eğitim masraflarına ilişkin ayrıca hüküm talep etmek yönünden avukata danışmak hak kayıplarının önüne geçeceği gibi; müşterek çocuğa veya velayeti alan eşe bağlanan nafaka miktarının korunmasına/ artmasına imkan sunar.

Zira Yargıtay içtihatlarında iştirak nafakası dışında okul, servis, yemek giderleriyle ilgili hüküm kurulması usul ve yasaya aykırılık nedeniyle bozmayı gerektirmiştir. İştirak nafakası çocuğun eğitim, öğretim giderleri de dikkate alınarak verilmesi gerekli ise de iştirak nafakasından ayrı olarak okul, dershane, servis, yemek, okul giysisi, eğitimine ilişkin tüm araç ve gereç, tüm okul giderlerinin karşılanması vs. yönünde tarafların “talebi varsa” hüküm kurulabilir.

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için tarafımız ile iletişime geçebilirsiniz.

Benzer ilginizi çekebilecek yazılarımız;

İzmir Boşanma Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079