Yazar arşivleri: Av. Dilek Yavuz Uysal

İş Sözleşmelerinde Cezai Şart

İş Sözleşmelerinde Cezai Şart

İş Sözleşmelerinde Cezai Şart | İzmir İş Hukuku Avukatı

Av. Dilek Yavuz Uysal

İş Sözleşmelerinde Cezai Şart

Cezai şart, Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş olup, taraflar arasında aktedilen sözleşme yükümlülüklerine aykırı davranılması durumunda zararı gidermek için kullanılan bir taahhüt anlamı taşımaktadır. Sözleşme serbestisi ilkesi gereğince taraflar sözleşmelere cezai şart koyabilmektedir. Söz konusu cezai şart, hakkaniyet sınırlarında belirlenmelidir.

İş sözleşmelerindeki cezai şart hususuna bakılacak olursa: 4857 Sayılı İş Kanunu’nda cezai şart düzenlemesi bulunmamaktadır. Fakat Borçlar Kanunu sözleşme serbestisi ilkesi gereğince iş sözleşmelerinde gerek işçiyi gerekse işvereni korumak amacıyla cezai şart düzenlemesine yer verilmesinde hukuka aykırı bir durum olmayacaktır.

Cezai Şart Hakkaniyete Aykırı Düzenlenemez.

 İş sözleşmelerinde cezai şartlar, uygulamada işçinin fesih hakkını sınırlamak amacı ile kullanılmaktadır. Böylece, işçinin haksız sebeplerle iş sözleşmesini feshetmemesi veya işçinin sözleşmeyi feshinden sonra işverenin aynı nitelikle başka bir işçi bulması için geçen süredeki zararı engellenmeye çalışılmaktadır.

Önemle belirtmek gerekir ki, işçinin lehine olan fesih hakları cezai şart koyularak sınırlanamaz. Örnek vermek gerekirse, işçinin ücretinin ödenmemesi durumunda iş sözleşmesini feshetmesi, işçi açısından haklı fesih sebebidir. Bu durumda, iş sözleşmesine ” ücret ödenmediği veya geç ödendiği için iş sözleşmesi fesih edilemez aksi taktirde işçi şu kadar bedel ödeyecektir.” şeklinde koyulan bir cezai şart geçersizdir. Zira, iş kanunu işçiyi ve işvereni ”korumayı” temel almakta olup, aleyhe yapılacak olan düzenlemeler hakkaniyete aykırılık teşkil ederek geçersiz olacaktır.

Sadece İşçi Aleyhine Cezai Şart Koyulamaz.

6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 420 nci maddesi “Hizmet sözleşmelerine sadece işçi aleyhine konulan ceza koşulu geçersizdir.” hükmünü getirmiştir. Bu itibarla hizmet sözleşmelerine işçi aleyhine konulan cezai şartlar geçersiz, işçi lehine konulan cezai şartlar ise geçerli kabul edilmelidir.

Cezai şartın işçi ve işveren hakkında ve iki taraflı olarak düzenlenmesi gereği, işçi aleyhine kararlaştırılan cezai şartın işveren aleyhine kararlaştırılandan daha fazla olmaması sonucunu da ortaya koymaktadır. Başka bir anlatımla işçi aleyhine olarak belirlenen cezai şartın, koşulları ve ceza miktarı bakımından işverenin sorumluluğunu aşması düşünülemez. İki taraflı cezai şartta işçi aleyhine bir eşitsizlik durumunda, cezai şart hükmü tümden geçersiz olmamakla birlikte, işçinin yükümlülüğü işverenin sorumlu olduğu miktarı ve halleri aşamaz.

Belirli Süreli İş Sözleşmesinde de Cezai Şart Koyulabilir.

Belirli süreli iş sözleşmesi, sözleşmenin belli süre ile yapıldığı, süre sonunda sözleşmenin sona ereceği anlamına gelir. Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 07.01.2019 tarihli kararıyla iş sözleşmesi belirli süreli olsa dahi cezai şartın getirilmesinin mümkün olduğunu belirtmiştir. Önemli olan getirilen cezai şartın karşılıklılık esasına uygun olmasıdır. Bu durumda iş sözleşmelerinde cezai şartın koşulu, iş sözleşmesinin süresinden önce sonlandırılması olarak kabul edilir. Örneğin, 09.09.2019 tarihine dek geçerli olacak bir iş sözleşmesi, işveren tarafından 09.09.2018 tarihinde sonlanırsa cezai koşulu ödemekle yükümlü tutulacaktır.

İş Sözleşmelerindeki Cezai Şartın Koşulları:

  1. Cezai Şart Kanuna, Ahlaka, Kişilik Haklarına Aykırı yahut İmkansız Olmamalı : Örneğin, işçinin günde 14 saat çalıştırılmasını öngören iş sözleşmesi kanuna ve kişilik haklarına açıkça aykırıdır. Cezai şartın asıl sözleşmeye bağlılığı gereği, geçersiz sözleşme hükümleri nedeniyle, uygulama alanı bulmayacaktır.
  2. Asıl Sözleşmenin Geçerli Bir Şekilde Kurulması : Örneğin, işçinin imzası olmayan bir iş sözleşmesi geçerli olmayacak ve cezai şartları da hüküm ifade etmeyecektir.
  3. Karşılıklılık Esasına Uygun Olarak Eklenmiş Olması : Statü farklılığı olmaması açısından karşılıklılık esastır.
  4. Cezai Şartın Hakkaniyete Uygun Olması: Örneğin asgari ücretle çalışan bir işçiye 40.000 TL cezai şart belirlemek hakkaniyete aykırıdır.

Cezai Şart Bulunan İş Sözleşmelerinin Feshi:

İş sözleşmelerinde cezai şart ödeme borcunun doğması için sözleşmenin haksız feshi meydana gelmelidir. Haklı nedenlere dayanarak yapılan fesih durumunda, cezai şart hükümlerinin uygulanması mümkün olmaz. Aksine sözleşmeyi haklı nedenle fesheden tarafın cezai şart talebinde bulunması mümkün olabilir. Haklı fesih durumunda ise, Yargıtay bir kararında kıdem ve ihbar tazminatıyla birlikte ceza koşulunun da talep edebileceğine hükmetmiştir. (Yargıtay 9.HD, 10.11.1992, 631E. 12426K)

Bu sebeple iş sözleşmelerinde cezai şart bulunan işçi ve işverenler ceza koşulu belirlerken, olası uyuşmazlıkta ceza koşulunun hükümsüz hale getirilebilme ihtimalini de unutmamalıdır. Bu nedenle henüz iş ilişkisinin kurulma aşamasının başında bir avukattan hukuki yardım almak önemlidir.

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirsiniz.

İş Hukuku Kapsamında Hazırladığımız Diğer Çalışmalarımız;

İzmir İş Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Susma Hakkı Nedir?

Susma Hakkı Nedir?

Susma Hakkı Nedir? | İzmir Ceza Avukatı

Av. Dilek Yavuz Uysal

Susma Hakkı Nedir?

Susma, kişinin konuşmaması anlamına gelmekteyken bir hak olarak susma hakkı denildiğinde ise, şüpheli veya sanığın ‘konuşmaktan imtina ettiği hali’ ifade eden durum olduğunu söylemek gerekmektedir. Bazı kaynaklarda şüpheli veya sanığın ‘konuşmaktan çekindiği, konuşmak istemediği’ şeklinde tanımlanmış olsa da bu tanım yanlıştır. Zira bir hak olan susma hakkında, şüpheli veya sanık yanlış bir şey söylemek korkusu ie konuşmaktan çekinmez. Aksine, kişinin dilediğinde sessiz kalabilmesi hukukun genel ve kabul görmüş prensipleri ile bağlantılı olmasının yanında, temel hak ve özgürlüğünün korunmasında büyük rol oynamaktadır.

Ceza hukukunda sıkça kullanılan bir terim olan masumiyet karinesi, bir kimsenin kendisine isnat edilen, işlediği iddia edilen suçu işlediğinin kesin ve inandırıcı deliller ile ispatlanıncaya kadar hakkında bir ceza kararı verilip karar kesinleşinceye kadar masum olduğunun kabul edilmesi anlamına gelmektedir. Yani bir kişi hakkında kesinleşmiş bir ceza mahkemesi kararı bulunmuyor ise hangi suç ile suçlanıyor olursa olsun, o kişi henüz masumdur. Bu anlamda susma hakkı düşünüldüğünde, şüpheli veya sanığın aleyhine bilgi vermemesinin önemi de ortaya çıkmaktadır. Susma hakkını kullanan şüpheli veya sanık, masumiyet karinesi uyarınca suç isnadı yapan kişilerce suçu ispat olunana kadar masum sayılacaktır. Susma hakkının kullanılması, kişinin suçlu olduğu için konuşmadığı anlamına gelmez. Aksine, sorulan sorular karşısında kendini suçlayıcı delil sunmaya mecbur bırakılmama hakkının da kullanılması anlamına gelir.

Anayasa
Madde 38
– …Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz….

Ceza muhakemesinde “susma” ise temel bir hak olarak görülmektedir. Susma veya sessiz kalma olarak da ifade edilen bu hak ile suç şüphesi altında bulunan kişinin, bu suç ile ilgili olarak sessiz kalma tercihine devletin soruşturma veya kovuşturma makamlarını işgal eden kişiler tarafından saygı duyulması sağlanarak bu hakkın ihlal edilmemesi güvence altına alınır. Susma hakkı temel hak ve özgürlükler ve hukukun genel prensipleri ile doğrudan ilgilidir.  Bunlar: Hukuk devleti ilkesi, işkence ve kötü muamele yasağı , Nemo tenetur ilkesi (Kendini Suçlayıcı Delil Sunmaya Zorlanmama İlkesi) , adil yargılanma hakkı ve silahların eşitliği ilkesi, masumluk karinesi , şüpheden sanık yararlanır ilkesi olarak sayılabilir.

Ceza yargılamasının amacı olan maddi gerçeğe ulaşmanın yolunun: Delillerin incelenmesi, dava konusu cezai uyuşmazlık ile ilgili tüm bilgilerin paylaşılması, iddia ve savunma açısından beyanlarda bulunulması ile ulaşılabileceğinin kesin kanaatindeyiz.

Dolayısıyla, şüpheli ve sanık açısından susmamak ve konuşmak, hem ceza yargılamasının hedefini gerçekleştirmesi amacına ; hem de bu kişilerin kendilerini temize çıkarmak veya hak ettiklerinden fazla ceza almamalarına yönelik bir  gerekliliktir. Ancak öte yandan, şüpheli veya sanık hakkında susma hakkı kullanılmadığı zaman, fiziksel ya da manevi olarak uğramış olduğu zarardan dolayı vereceği ifade ile maddi gerçeğin ortaya çıkmasını zorlaştıracak, veya soruşturma makamlarına olayı içinde bulunulan sağlık yahut da başka sebeplerden dolayı ihmalen ya da icraen olduğundan farklı bir şekilde aktaracak şüphelilerin susma hakkından faydalanması da önem arzetmektedir. Bu sebeple, hukuki destek alınarak durumun meydana geliş şekli ve sonuçları düşünülerek hareket etmenin en mantıklı tercih olacağı düşüncesindeyiz.

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirsiniz.

İlginizi çekebilecek diğer çalışmalarımız;

İzmir Ceza Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Masumiyet Karinesi Nedir?

Masumiyet Karinesi Nedir? | İzmir Ceza Avukatı

Av. Dilek Yavuz Uysal

Masumiyet Karinesi nedir?

Masumiyet karinesi, hakkında suç isnadı bulunan bir kişinin adil bir yargılama sonunda suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis edilene kadar masum sayılması gerektiğini ifade etmekte ve hukuk devleti ilkesinin bir gereğini oluşturmakta olup kişi hakkında suçlulugu hükmen sabit oluncaya kadar geçerliliğini koruyan bir muhakeme ilkesidir.

Bu ilkeye göre bir kişinin suçlu olduğu sabit oluncaya kadar suçlu sayılamayacağı kabul edilmektedir.  Masumiyet karinesi adil bir yargılamanın sağlanabilmesi, bireyin onurunun korunabilmesi, yargılamanın yürütülebilmesi ve birey hakkında insan haklarına uygun bir yargının gerçekleştirilmesi için elzemdir. Suçlu olduğu henüz bilinmeyen bir kimseyi masum saymak da insana saygı duyan uygar bir görüşün ifadesidir.  Buradaki masumluk bir kesinlik değil varsayımdır. Bu sebeple de hukukta karine adını almaktadır. Anayasamızla düzenleme alanı bulan masumiyet karinesinin altında yatan temel görüş; herhangi bir vesileyle suç şüphesi altında olan bir kişiyi, gerçeği araştırmadan suçlu saymaya kolayca eğilim gösterenlere karşı hukukun bir ihtarıdır.

Anayasa’nın 38. maddesinde ”Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” denilmektedir. Bununla birlikte, yine Anayasa’nın 15. maddesine göre de savaş seferberlik ve olağanüstü halde dahi suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağı vurgulanmaktadır. Masumiyet karinesi, mutlak bir temel hak olup evrensel ve bölgesel insan hakları belgelerinde dahi yer almaya başlamıştır.

Masumiyet karinesi, kişiyi yargılama öncesi ve yargılama aşamasından hükmün kesinleşmesine kadar olan tüm süreçte koruma amacı gütmektedir. Kişiye bir suç ithamında bulunulması ile masumiyet karinesinin koruma alanı başlayarak isnat edilen suç hükmen kesinleşinceye kadar da devam eder. Suç isnadının bulunduğunu kabul etmek için bir ceza davasının açılmış olması da şart değildir. Zaman zaman masumiyet karinesi ile basın yayın organlarının karşı karşıya geldiğinden bahsetmek mümkündür. Bu açıdan, basın özgürlüğünü sınırlarının ne olması gerektiği hangi noktada kişi hak ve özgürlüklerine temas ederek onur ve saygınlığı zedelediğine de dikkat etmek gerekmektedir. Zira bahsetmiş olduğunuz gibi masumiyet karinesi Anayasa’da da belirlenmiş olup temel haklardandır.

Bu konuda iç hukukumuzda da düzenlemeler yapılmış, basın yayın yoluyla masumiyet karinesinin ihlali önlenmeye çalışılmıştır. Basın Kanunu 3. maddesinde sınırlarıyla birlikte, basın özgürlüğü düzenlenmiştir: “Basın özgürlüğünün kullanılması ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabilir.” şeklindedir.  Yine,  Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 157. maddesinde de masumiyet karinesine atıf yapmaktadır: “Kanunun başka hüküm koyduğu hâller saklı kalmak ve savunma haklarına zarar vermemek koşuluyla soruşturma evresindeki usul işlemleri gizlidir.”İle “ses ve görüntü alıcı aletlerin kullanılması yasağı”nı düzenleyen CMK m. 183 ile de basın-yayın organlarını sınırlamayı amaçlanmıştır.

Anayasa Mahkemesi’nin 20.10.2020 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan Anayasa Mahkemesi kararı ile memurların ihraçları veya disiplin cezalarına ilişkin ceza mahkemelerinin beraat kararlarına karşı idare mahkemelerinin disiplin cezasını hukuka uygun bulunmasının; yani  ceza mahkemeleri ile idare mahkemelerinin birbirine aykırı kararlar verilmesinin masumiyet karinesinin ihlali olduğuna hükmetmiştir. Bu sebeple, masumiyet karinesinin sadece ceza hukukunda değil, bağlantılı bulunduğu davalarda da gözetilmesi gereken temel ilkelerden olduğunu söylemek mümkündür. İlgili kararda, süreç içerisinde ceza mahkemesi beraat kararı verse dahi, idare mahkemeleri disiplin cezasının iptaline karşı ret kararları verebilmektedir. Bu halde ise kişi suçsuz olduğunu ceza mahkemesinde ortaya koymasına rağmen, idare mahkemesi kararı nedeniyle üzerinde suçu işlediğine yönelik bir algı oluşmaktadır denilmiştir. Bu durum ise açıkça masumiyet karinesini ihlal etmektedir .

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile iletişime geçin.

İlginizi çekebilecek diğer çalışmalarımız;

İzmir Ceza Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Tenkis Davası

Tenkis Davası | İzmir Avukat

Av. Dilek Yavuz Uysal

Tenkis (Mirasta Denkleştirme) Davası

Tenkis davası, mirasbırakanın, mirası üzerindeki tasarruf özgürlüğünü aşarak saklı pay sahibi mirasçıların miras hakkına yaptığı tecavüzün giderilmesi ve mirasbırakanın yaptığı tasarrufun kanuni sınırlar içerisine çekilmesi için açılan bir dava türüdür.

1. Mirasta Saklı Pay Kavramı Nedir?

Mirasbırakanın tasarruflarıyla terekede hak sahibi olmalarını önleyemeyeceği yasal mirasçılara,  saklı paylı mirasçılar denilmektedir. Mirasbırakan, malvarlığını dilediği gibi kullanma ve tasarruf etme yetkisine sahip olsa da, kanunen saklı paylı kabul edilen kişilerin miras payı üzerinde tasarruf edemez. Türk Medeni Kanunu’na göre; Altsoy yasal miras payının ½’si kadar, ana ve babadan her biri için yasal miras payının ¼’ü kadar, sağ kalan eş için: Altsoy veya ana ve baba zümresiyle birlikte mirasçı olması halinde yasal miras payının tamamı, diğer hallerde yasal miras payının ¾’ü kadar saklı pay hakkına sahip olacaklardır. Mirasta saklı paylara ilişkin detaylı yazımıza buradan ulaşabilirsiniz.

2. Tenkis Davasını Kim Açabilir?

Tenkis davasını kanunen sadece saklı pay sahibi olan mirasçılar açabilmektedir. mirasbırakan kişinin altsoyu (çocukları, torunları ….. gibi ) üstsoyu, (annesi ve babası)  ve eşi açma hakkına sahiptir. Tenkis davasını, kural olarak kanunda tenkis davasını açmaya ehil olarak belirtilmeyen kişiler bu davayı açamazlar. Örneğin, vasiyet alacaklısı yani vasiyetname yolu ile yada miras sözleşmesi ile kendisine belirli bir mal yahut hak bırakılan kimse, tenkis davasını açma hakkına sahip değildir. Zira bu kişiler kanunen mirasçı sıfatına sahip olsa da, saklı pay sahibi değildirler.

3. Tenkis Davası Kime Karşı Açılır?

Tenkis davası kural olarak saklı pay sahibi mirasçılar tarafından, miras bırakanın lehine ölüme bağlı tasarruf yaptığı kişi veya kişilere ya da kurumlara  karşı açılmalıdır. Örneğin, mirasbırakanın saklı pay sahibi olan eşi , bu davayı mirasbırakanın mallarını devrettiği üçüncü bir kişiye karşı açabilir.

4. Tenkis Hesabında Esas Alınacak Tereke Nasıl Hesaplanır?

Terekenin hesaplanması, mirasbırakanın malvarlığının belirlenmesi için yapılacak ilk ve enönemli hesaplamadır. Hesaplama yapılırken tereke aktiflerinden ( mirasbırakanın taşınmazları, bankadaki parası, araçları vs.) , önce aşağıda (-) ile belirtilen değerler çıkartılır. Sonrasında ise terekeyi hesap edebilmek için (+) ile belirtilen değerler terekeye eklenir.

Tereke Aktifleri             Cenaze Giderleri

                                              Tereke Borçları

                                              Tedbir Masrafları

                                              Birlikte Yaşayanların Üç Aylık Geçim Giderleri      

                                     +      Sağlararası Karşılıksız Kazandırmalar

                                             (Denkleştirmeye Tabi Kazandırmalar)

                                             (Tenkise Tabi Sağlararası Kazandırmalar)

                                             (Hayat Sigortası Satınalım Bedeli)

5. Tenkis Usulü Nedir?

Tenkis davası açıldıktan sonra tenkisin nasıl yapılacağı kanunda belirlenmiştir. Buna göre tenkis, saklı pay tamamlanıncaya kadar; önce ölüme bağlı tasarruflardan, bu yetmezse en yeni tarihliden en eskisine doğru geriye gidilmek üzere sağlar arası kazandırmalardan yapılır. Ancak burada bazı kazandırmaların tenkisinin en son yapılacağı belirlenmiştir. Tüzel kişiler ile kamuya yararlı dernek ve vakıflara yapılan ölüme bağlı tasarruflar ile sağlararası kazandırmalar en son sırada tenkis edilir.

6. Tenkis Davasında Zamanaşımı

Tenkis davasını açma hakkına sahip olan saklı pay sahibi mirasçılar, saklı paylarının ihlal edildiğini öğrendikleri tarihten itibaren başlamak üzere 1 sene içerisinde tenkis davası açmalıdır. Ancak vasiyetnamenin açılmasından (yani miras taksiminden itibaren başlamak üzere) herhalde 10 yıl geçmekle, saklı pay sahibi mirasçıların tenkis davası açma hakkı zaman aşımına uğrar. Dolayısı ile süreler uymanız herhangi bir hak kaybına uğramamanız bakımından oldukça elzemdir.

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile iletişime geçebeilirsiniz.

Miras Hukukuna İlişkin İlginizi Çekebilecek Diğer Çalışmalarımız;

İzmir Miras Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Maaş Haciz Nasıl Kaldırılır?

Maaş Haciz Nasıl Kaldırılır? | İzmir Avukat

Av. Dİlek Yavuz Uysal

Maaş Haciz Nasıl Kaldırılır?

İcra takibi sırasında alacağın tahsili için başvurulan bir yol olan maaş haczi, uygulamada sık karşılaşılan bir yöntemdir. Dosya borcu için borçlunun maaşından kesinti yapılmaya başlandığında söz konusu dosya borcu için kapak hesabı adı verdiğimiz güncel borç hesabı yapılarak, dosya borcunun asıl alacağı, faizi, icra harç ve giderler ile varsa avukatlık vekalet ücretinin tamamının tahsil edilmesi ile birlikte alacaklının veya alacaklı vekilinin talebi üzerine, maaş haczi kaldırılacaktır.

İcra takibinin kesinleşmesi ile, kişilerin borçlarından dolayı kanunlarca belirlenmiş yasal usullere dayandırılarak alacaklı taraf, çalışanın maaşına haciz koyabilir. Hakkında icra takibi başlatılmış olan bir kişi, kamu veya özel sektör fark etmeksizin çalıştığı taktirde; icra müdürlüğünce, bağlı olarak çalıştığı işverene, İcra ve İflas Kanunu’nun 355 vd. maddeleri uyarınca maaş haczi müzekkeresi gönderilir. Buna göre; haciz yazısını alan işveren, bir hafta içinde haczin icra edildiğini ve borçlunun maaş ve ücretinin miktarını icra dairesine bildirmeye ve borç bitinceye kadar icra dairesinin hacizce haczolunan miktarı borçlunun maaş veya ücretinden keserek hemen icra dairesine yatırmaya mecburdur. Maaş haczi nedir? başlıklı detaylı yazımıza buradan ulaşabilirsiniz.

İcra dairesi, takip talebi üzerine ödeme emri düzenleyerek borçluya ödeme emrini gönderir. Takip talebinde yer alan kayıtlar dışında ödeme emrinde, borcun ve giderlerin yedi gün içinde ödenmesi, borçlunun varsa itirazını yedi gün içinde icra dairesine bildirmesi, yedi gün içinde itiraz edilmediği ve borç da ödenmediği takdirde aynı süre içinde mal beyanında bulunulması, mal beyanında bulunulmaz ya da gerçeğe aykırı mal beyanında bulunulursa hapisle cezalandırılacağı, borç ödenmez veya itiraz edilmezse, takibe devam edileceği hususları yer alır. Yasal süreler içerisinde itirazını yapmayıp borcunu ödemeyen borçlu hakkında ise takip kesinleşir. Takibin kesinleşmesi ile birlikte, alacaklının başvuracağı ilk yollardan biri maaş haczidir. Borçlunun faal olarak çalıştığı işyerindeki maaş ve ücret alacaklarının haczi anlamına gelen maaş haczi, alacağın tahsili açısından pratik olması sebebi ile sıkça tercih edilir. Bunun dışında alacaklı, haciz talebiyle birlikte borçlunun gayrimenkulleri, araçları, hissesi olan şirketleri, evi veya işyerindeki menkul malları, banka hesaplarındaki nakdi varlıkları veyahut da 3’üncü kişilerdeki hak ve alacaklarını da haczedilebilir.

Maaş Haczi Nasıl Kaldırılır?

Bunun için iki yol bulunmaktadır. Bunlardan ilki usulsüz bir işlem varsa iptalini sağlamaktır. Örneğin icra dosyasında usulsüz işlem yapılmışsa mesala tebligatlar usulüne uygun değilse, eski dosya işlemden kaldırıldıktan sonra usule aykırı harç ödenmeden yenilenmişse icra mahkemesine başvurarak maaş haczinin kaldırılması sağlanabilir. Bir diğer örnek ise, borçlunun maaşından iki kesinti yapılması halinde asgari geçimin sağlanması için kesinti yapılması yerine haciz sırasına girilmesi şeklindedir. Yargıtay, borçlunun maaşından aynı anda iki kesinti yapılmakta ise borçlunun kendisinin ve ailesinin geçinmeleri için lüzumlu olan miktar tenzil edildikten sonra kalan miktarın haciz olunabileceği, birden fazla haciz var ise sıraya konulacağını kabul etmektedir. Maaş miktarı borçlu ve ailesinin geçimi için yeterli değilse aynı anda iki ayrı dosya için kesinti yapılamaz. İcra hukukunda bazı işlemler ancak icra mahkemesine başvurulduğunda denetlenir. Bu sebeple vermiş oduğumuz iki örnekte de usulsüz bir durum olduğu düşünülüyor veya tespit edilmişse gerekli itirazlar yapılmalıdır.

Maaş haczi nasıl kaldırılır sorusunun bir diğer cevabı ise borcun ödenmesidir. Burada belirtmemiz gereken temel husus, borcun tamamının ödenmesidir. Borçluya çıkarılan ödeme emrinde vekalet ücreti, icra dosya masrafları, harç ve giderler gibi borç kalemleri bazen bulunmadığı için, borcunu ödemek isteyen borçlu karşı tarafın avukatı ile iletişime geçerek borcunu ödemek istediğini belirtmeli veya icra dairesine giderek güncel borç miktarının gösterir kapak hesabı çıkartmalı akabinde borcunu ödemelidir. Dosya borcu tamamen ödendiği aşamada ise, maaş haczinin kaldırılması için işverene icra dairesi tarafından borcun ödendiği ve artık kesinti yapılmasına gerek kalmadığı yönünde müzekkere gönderilerek maaş haczi kaldırılacaktır.

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirsiniz.

İlginizi çekebilecek benzer çalışmalarımız;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Soybağının Kurulması

Soybağının Kurulması

Soybağının Kurulması | İzmir Avukat

Av. Dilek Yavuz Uysal

1. Soybağı Nedir?

Soybağı, Türk Dil Kurumunca : “Baba soyundan gelen bağ olarak ve kan bağı” olarak tanımlanmıştır. Hukuk sistemimize göre ise, tanımın aksine sadece kan ile değil; anne ve baba ile farklı şartlarda kurulmaktadır. Bunun için öncelikli olarak soybağının öneminden bahsetmek gerekmektedir.

2. Soybağının Önemi:

Soybağının kurulmasında temel ilke çocuğun (yararı) üstün menfaatidir.

 AY m. 17’de “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir”. hükmü amirdir.  Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi  (BMÇHS) m. 3/I uyarınca ise ”Kamusal ya da özel sosyal yardım kuruluşları, mahkemeler, idari makamlar veya yasama organları tarafından yapılan ve çocukları ilgilendiren bütün faaliyetlerde, çocuğun yararı temel düşüncedir.” Denilmektedir.  Zira soybağı, bir çocuğun birey olarak toplumda yer alması ve hukuki haklara sahip olması için gerekli temel koşuldur. Buna örnek olarak, soybağı çocuğun soyadının, vatandaşlığının ve aile kütüklerinde yazılacağı yerin belirlenmesinde esas alınır.Bir çocuğun soybağının değiştirilmesi onun hayatını, aile bağlarını, vatandaşlığını, ileride doğacak olan veya doğmuş miras haklarını belirlemede rol oynar.

3. Soybağının Kurulması

Medeni Kanun m. 282 soybağının kurulması ” Çocuk ile ana arasında soybağı doğumla kurulur .” Demektedir. Bu halde, anne ve çocuk arasındaki soybağının kurulması için doğum yeterlidir.  Taşıyıcı annelik durumunda , çocuk ile taşıyıcı anne arasında kurulan soybağı tartışmalıdır. Genetik bağa üstünlük tanıyan görüşe göre: Çocuğu doğuran kadının anne olması aksi ispat edilebilir bir karinedir, yumurtanın çocuğa doğuran kadına ait olmadığının ispat edilmesi halinde anneliğin iptali mümkündür ve çocuk yumurtanın sahibi olan kadına bağlanabilir. Taşıyıcı annelik konusunda hukuki soybağı bakımından hangi görüş benimsenirse benimsensin, çocuğun yumurta sahibi kadın veya taşıyıcı anne ile ilgili bilgileri öğrenme hakkının varlığı kabul edilmelidir. Çocuğun kökenini öğrenme hakkı ise soybağı ile ilgili bu tartışmadan bağımsız değerlendirilmelidir.

Çocuk ile baba arasında soybağı ise ana ile evlilik, tanıma veya hakimin hükmü (soybağı davaları ve evlat edinme yolu) ile kurulur. Bu itibarla baba ve çocuk arasındaki soybağının kurulmasını evlilik içinde doğum ve evlilik dışı doğum olarak ayırmak mümkündür.

A. Evlilik içinde doğan çocuklarda baba ile soybağının kurulması

MK m. 282/II uyarınca ” Çocuk ile baba arasında soybağı, ana ile evlilik, tanıma veya hâkim hükmüyle kurulur” Bu durumda, baba ile çocuk arasındaki soybağının kurulabilmesi için seçenekler aşağıdaki şekildedir.

1. Ana ile evlilik :

İlk durumda, evlendikten sonra çocuğun doğması durumunda doğumla birlikte soybağı kurulur. İkinci durumda da , evlilik öncesi anne hamile kalmıştır fakat sonradan baba ile anne evlenmiştir. Bu durumlarda ana ile evlilik durumunda soybağı kurulur.

2. Tanıma :

MK m. 285 f. ”Evliliğin sona ermesinden başlayarak üçyüz gün içinde doğan çocuğun babası kocadır.” Bu durum babalık karinesidir. Tanıma evlilik dışı doğan çocuklara karşı yapılır. Tanıma tek taraflı bir irade beyanıdır. Tanıma beyanı ile soybağı geçmişe yönelik olarak kurulur. Tanıma beyanının yapıldığı andan itibaren değil çocuğun doğduğu andan itibaren soybağı kurulur. Tanımanın geçerli olabilmesi için kanunda ki şekil şartlarına uyulması gerekmektedir. Tanıma beyanı herhangi bir anda yapılabilir. Belli bir süreye bağlı olmayan bu beyan doğumdan sonraki herhangi bir zamanda yapılabilir. Çocuğun zina sonucu doğması ya da evlenmelerine engel teşkil bulunan kişilerin evlilikleri neticesinde doğması tanıma beyanının yapılmasına engel değildir. Tanıma beyanı kişiye sıkı suretle bağlı bir haktır. Bu yüzden tanımayı baba bizzat yapmalıdır.

4. Babalık Hükmü :

Çocuk evlilikten önce ya da ayrı yaşama sırasında ana rahmine düşmüşse baba ve çocuğun dava hakkı mevcuttur. Babalık hükmü ile soybağının kurulabilmesi için aynı diğer iki durumda olduğu gibi çocuğun bir başka erkekle soybağının bulunmaması gerekmektedir. Ana veya çocuk ayrı ayrı babalık davası açabilecekleri gibi tek bir dava da açabilirler. Babalık davası açma hakkı kişiye sıkı suretle bağlı bir haktır.

Özel durumlar:

Evlilik içinde veya herhangi bir nedenle evliliğin sona ermesinden başlayarak 300 gün içinde doğan çocuklar babanın soyadını alır ve aile kütüklerinde babalarının hanesine yazılır. Çocuk , evliliğin sona ermesinden başlayarak 300 gün içinde doğmuş ve ana da bu arada yeniden evlenmiş olursa​, ikinci evlilikteki koca baba sayılır. Bu karine çürütülürse ilk evlilikteki koca baba sayılır. Bu karinenin mevcudiyeti durumunda ise soybağının kurulması veya soybağının reddi davası açılmalıdır.

B. Evlilik Dışında Doğan Çocuklar

​Evlilik dışında veya evliliğin sona ermesinden itibaren 300 günden sonra doğan veya baba tarafından mahkeme kararı ile reddedilen çocuk, annenin bekarlık hanesine, annenin soyadı ve onun bildireceği baba adı ile tescil edilir. Anne hala bir başkası ile evliyse, evlilik öncesi başka erkekten olan çocuğu annenin bekarlık hanesine, bekarlık soyadı ve annenin bildireceği baba adı ile tescil edilir. Evlilik dışında doğan çocuğun, anne ve babasının birbiriyle evlenmesi halinde ise soybağı kendiliğinden düzelir.

Çocuk evlilik dışında Türk babadan ve yabancı anneden doğarsa düzenleme farklıdır:

  1. Babanın anne ile evlenmesi sonucunda; Türk Medeni Kanununun 292 nci maddesine göre kendiliğinden evlilik içinde doğan çocuklara ilişkin hükümlere tâbi olacağından Türk vatandaşı olur ve baba hanesine tescil edilir.
  2. Annenin veya çocuğun istemi üzerine; Türk Medeni Kanununun 301 inci maddesi uyarınca mahkemece soybağının belirlenmesi ya da Türk Medeni Kanununun 295 inci maddesi uyarınca çocuğun tanınması halinde, soybağının kurulması sonucunda babasına bağlı olarak doğumundan itibaren Türk vatandaşı olur. Bu durumda babasının hanesine baba soyadıyla tescil edilir.

C. Evlat Edinme

Soybağı, doğumun dışında ayrıca evlat edinme yoluyla da kurulur. Fakat evlat edinebilmek için çocuk açısından ve evlat edinmek isteyen kişi/kişiler açısından bazı kanuni şartlar öngörülmüştür. Bunları maddeleyecek olursak:

  • En az bir yıl bakılmış ve eğitilmiş olması
  • Küçüğün yararı
  • Diğer çocukların yararlarının hakkaniyete aykırı zedelenmemesi
  • Evlat edinecek kişi ile çocuk arasında en az 18 yaş fark
  • Küçüğün Rızası (ayırt etme gücü (aeg) varsa aranır)
  • Anne – babanın  rızası ( kesin ve açık şarta bağlanmaz) Rızanın aranmadığı haller MK m. 311: Kim ya da nerede olduğu bilinmiyor/ayırt etme gücünden sürekli olarak yoksun / özen yükümlülüğünü yerine getirmiyorsa rıza aranmaz.
  • Vesayet dairelerinin izni (küçük vesayet altında ise)

Tüm bu anlatılanlara ek olarak: Evlat edinme işleminde şartlar kişilerin evli olup olmamasına göre de değişir.

Evlat edinen:

  • Evli ise, MK m. 306 uyarınca evli çift 5 yıldır evli olmalı  ya da en az 30 yaşında olmalıdır.
  • Evli değilse, MK m. 307 uyarınca evlat edinecek kişi 30 yaşında ve aeg sahibi olmalıdır.

Görüldüğü üzere soybağının kurulması ve tespiti, çocuğun yaşamını tamamı ile etkileyen bir husustur. Çocukla kişisel ilişki kurulmasıi çocuk yararına nafaka tayini, çocuğun miras hakkı , çocuğun velayet hakkı gibi birçok husus soybağı ile doğrudan ilgilidir. Bu sebeple soybağının tesisi hususunda dikkatli davranılmalıdır. Sürece ilişkin detaylı bilgi almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Benzer ilginizi çekebilecek yazılarımız;

İzmir Boşanma Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Babalık Davası

Babalık Davası | İzmir Aile Avukatı

Av. Dilek Yavuz Uysal

Soybağının kurulması başta Türk Medeni Kanunu olmak üzere mevzuatımızda birçok şekilde gerçekleşir. Bunlardan biri de, evlilik dışında meydana gelen çocukların soybağının kurulmasıdır. Evlilik dışı doğan çocuklarda, baba ile çocuk arasındaki soybağı  babanın çocuğu tanıması yolu ile kurulur. Bazı durumlarda ise baba çocuğu sahiplenmek istemediği için kendiliğinden tanımaz. Bu durumda, anne babadan nikâhsız meydana gelen çocukların babasının saptanması ve baba olduğu ileri sürülen kişinin, çocuğu nüfusuna alması için açılan davalar ise babalık davası olarak adlandırılır. Bir başka anlatımla, hakim hükmüyle soybağının kurulması (ana veya çocuğun dava açması ile) gerçekleşir. Hakim hükmüyle soybağının kurulması için açılan davaya , babalık davası denir. Soybağının kurulması hakkındaki detaylı yazımıza buradan ulaşabilirsiniz.

Babalık Davası Açma Şartları Nelerdir?

  1. Annenin belli olması
    Babalık davası açmak için Yargıtay tarafından aranan ilk şart, çocuk ile anne arasında soybağı ilişkisinin kurulmuş olmasıdır.
  2. Çocuk ile başka bir baba arasında soybağı ilişkisinin kurulmamış olması
    Çocuğun baba yönünden bir soybağının bulunmaması demektir. Eğer çocuk başka bir babaya soybağı ile bağlı ise; ilk önce soybağının reddi davası açılarak bu bağ kaldırılmalı sonra babalık davası açılmalıdır.
  3. İhbar edilmiş olması
    Buna göre babalık davasını açacak tarafın durumu Cumhuriyet Savcısına ve Hazineye ihbar etmesi gerekmektedir.
  4. Ananın Evli Olduğu İtirazı
    Ana gebe kaldığı sırada evli bulunuyorsa, babalık davası ancak bu evlilik birliğindeki koca açısından hakimin soybağının reddine hükmetmiş olmasından sonra açılabilir.

Babalık Davasını Kimler Açabilir?

Babalık davası, sanılanın aksine baba olduğunu iddia eden kişi tarafından açılamamaktadır. Baba olduğunu iddia eden kişi şartlarını taşıması halinde çocukla arasındaki soybağını ”tanıma” yöntemiyle kurabilir.

Bu davayı açabilecek olanlar ana ve çocuktur. Ana ve çocuk birlikte babalık davası açabilecekleri gibi ayrı ayrı da açabilirler. Davalardan biri için verilen karar diğeri için kesin hüküm niteliği taşımaz. Yine ananın veya çocuğun davadan feragat etmesi veya sulh yoluna gitmesi de diğerinin dava hakkını etkilememektedir. Çocuğun davada temsilini ise kayyım üstlenmektedir.

Babalık Davası Ne Zaman Açılmalıdır?

Babalık davası ne zaman açılmalıdır dediğimizde; babalık davası çocuk doğduktan önce veya sonra açılabilir. Ananın dava hakkı çocuk doğduktan bir yıl geçmesiyle düşer. Ancak çocuk için bir yıllık süre çocuğun başka bir erkek ile arasında soybağı mevcut ise mevcut soybağının ortadan kalktığı tarihte işlemeye başlar.Bu hak düşürücü sürelerin haklı bir nedene dayanarak geçirilmesi halinde, haklı nedenin ortadan kalkmasından itibaren bir ay içerisine babalık davası açılmalıdır.

Babalık Davası Nasıl Sonuçlanır ?

Maddi Kayıplar Bakımından
Babalık davasının bir diğer sonucu ise nafakadır. nanın talebi ile çocuk lehine iştirak nafakasına hükmedilebilir. Nafakanın sona ereceği süre ise çocuğun ergin olduğu zamandır. Bu süre boyunca nafaka devam edecektir. Soybağının kurulması nedeniyle baba bakım yükümlülüğü altına girer. Hakim gerek görürse yargılama bitmeden de çocuğa bir miktar ödeme yapılmasına karar verebilir.

 Son olarak ananın mali haklarının karşılanması da söz konusu olur. Ana, babalık davasıyla birlikte veya ayrı olarak baba veya mirasçılarından doğum giderleri, doğumdan önceki ve sonraki altışar haftalık geçim giderleri, gebelik ve doğumun gerektirdiği diğer  giderlerin karşılanmasını isteyebilir: Çocuk ölü doğmuş olsa bile hâkim, bu giderlerin karşılanmasına karar verebilir. Üçüncü kişiler veya sosyal güvenlik kuruluşlarınca anaya yapılan ödemeler, hakkaniyet ölçüsünde tazminattan indirilir.

Babalık Davasında İspat Araçları Nelerdir?

Babalık davasında, davalının baba olduğu ananın ileri süreceği karine ile ispatlanıp, babanın ileri süreceği defilerle çürütülebileceği gibi doğrudan doğruya yapılacak DNA ve kan testi ile de bu durum saptanabilir. DNA testi hakimin uzmanlık alanına girmediği için, hakim babalık davasında bu testin yapılmasına karar verirse, bilirkişiye başvurmak zorunda kalacaktır. DNA testi Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu madde 367 anlamında bir takdiri delil niteliği taşımakla beraber bilirkişiye yaptırılmak zorundadır. Fakat öncelikle hâkim, ana ile baba olduğu iddia edilen davalı arasındaki cinsel ilişkinin varlığı konusunda kanaat edinmelidir.Babalık araştırmalarında uygulanan başlıca yöntemler şunlardır:

  • Kan gurupları ile babalık araştırmaları,
  • Vücut ölçüleri orantılarına bakılarak babalık tayini (antropobiyometri),
  • Yüz ve vücut benzerliklerine göre babalık tayini (similarite),
  • Gebeliğin müddeti ile doğan çocuğun olgunluk derecesine ilişkin tıbbı muayene,
  • Günümüzde %100’e yakın kesinlik veren DNA testi

Konuya ilişkin detaylı bilgi almak için iletişim sayfasını ziyaret edebilirsiniz.

Benzer ilginizi çekebilecek yazılarımız;

İzmir Boşanma Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Beraat Nedir?

Beraat Nedir? | Av. Dilek Yavuz Uysal

Av. Dilek Yavuz Uysal

Beraat Nedir?

Beraat, suçlu olduğu iddiası ile hakkında ceza davası açılan sanığın, yargılama neticesinde suçsuz bulunması demektir. Yargılama yapılan sanık hakkında cezaya hükmolunmaması neticesini doğuran bir hüküm çeşididir. Halk arasında ”aklanma” olarak da bilinir. Yargılama sonucu beraat eden kişinin isnat edilen suçu işlemediği , suçla ilişiği olmadığı ispatlanmış olur. Mahkeme, beraat kararını verirken hangi sebeple beraate hükmettiğini açıklamak ve bunu gerekçelendirmek zorundadır. Bu gerekçelendirmenin önemi, verilen beraat kararının karşı tarafça istinaf edilmesi noktasında önem taşır.

Beraat kararı CMK 223’te düzenlenmiş olup aşağıdaki hallerde verilir.

  1. Yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması (örneğin alkol almak suç değildir.)
  2. Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması, ( örneğin görevi yaptırmamak için direnme suçunu işleyen kişinin tespiti için yanlış kişi hakkında yargılama yapılması)
  3. Yüklenen suç açısından failin kast veya taksirinin bulunmaması, (Örneğin, askerlik yaptığı halde oy kullanan ve 298 sayılı yasaya muhalefet suçundan yargılanan kişi, askerden geldiğinde seçmen kağıdını evde bulduğunu, oy kullanmadığı takdirde para cezasıyla cezalandırılacağını düşünerek oy kullandığını ifade eden kişinin suç kastı yoktur )
  4. üklenen suçun sanık tarafından işlenmesine rağmen, olayda bir hukuka uygunluk nedeninin bulunması ( Kanunun Hükmünü Yerine Getirme, Meşru Savunma, Hakkın Kullanılması, İlgilinin Rızası durumlarıdır.)
  5. Yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması, hallerinde verilir. ( Hakkında bir suç şüphesi ile yargılama yapılan kişi aleyhine hiç delil olmaması)

CMK Madde 223 Gerekçesi

Maddede duruşmaya son veren, mahkemenin işten el çektiği kararların; beraat, mahkûmiyet, davanın reddi, davanın ortadan kaldırılması veya düşmesi, yargılamanın durması, görevsizlik, yetkisizlik, hükmün geri bırakılması, ceza ehliyetsizliği nedeniyle ceza verilmesine yer olmadığı, tedbir, evlenme nedeniyle davanın veya cezanın ertelenmesi olduğu belirtilmiştir. Bunlardan uyuşmazlığın esasını çözen; beraat, mahkûmiyet, davanın reddi, davanın ortadan kaldırılması veya düşmesi, adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik, ceza ehliyetsizliği nedeniyle ceza verilmesine yer olmadığı, tedbir, evlenme nedeniyle dava ve cezanın ertelenmesi kararlarının hüküm niteliğinde bulundukları açıklanmıştır. Bu ayırım aynı zamanda hüküm ve kararların tâbi oldukları kanun yolunun belirlenmesinde de kolaylık sağlamaktadır. Hükümlere karşı istinaf yolu ve bunların dışında kalan yargılamanın durması, adlî yargı içerisinde kalan görevsizlik, yetkisizlik ve hükmün geri bırakılması kararlarına karşı da itiraz yolu açıktır.

Böylece yargılamanın durması kararının tâbi olacağı kanun yolu konusunda uygulamada zaman zaman çıkan tereddütler ortadan kaldırılmış, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 17/12/1930 gün ve 23/3l sayılı kararı doğrultusunda bu konunun itirazı kabil kararlardan olması benimsenmiştir. Davayı sona erdiren kararlar kural olarak duruşma sonunda verilir. Ancak davanın reddi, ortadan kaldırılması veya düşürülmesi, yargılamanın durması, görevsizlik, yetkisizlik ve maddenin yedinci fıkrasında tanımlanan derhâl beraat kararlarının, duruşma açılmadan, duruşma hazırlığı aşamasında verilmesi olanağı vardır.

Maddenin dördüncü fıkrasında, davanın reddine karar verilebilecek hâller, beşinci fıkrasında yargılamanın durması koşulları gösterilmiştir. Madde, ayrıca davanın ortadan kaldırılması veya düşmesi hâllerinin varlığı veya yargılama koşulunun gerçekleşmeyeceğinin anlaşılması hâlinde doğrudan ortadan kaldırma veya düşme kararı verilmesi gerektiğini de hükme bağlamıştır.

Fiilin suç oluşturmaması veya yeni bir yasal düzenleme ile suç olmaktan çıkarılması gibi herhangi bir araştırmayı gerektirmeyen hâllerde derhâl beraat kararı verilmesi gerekir.

Beraat Kararı İstinaf Edilir Mi?

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 272. maddesinin ilk fıkrasında belirtilmiş olduğu üzere mahkemenin vermiş olduğu hükümlere karşı istinaf kanun yoluna başvurulacağı belirtilmiş olup beraat kararına karşı istinaf kanun yoluna başvuruda bulunulabilir. Ancak aynı maddenin 3. fıkrasında “üst sınırı 500 günü geçmeyen adli para cezasını gerektiren suçlardan verilen beraat hükümleri”nin kesin olduğu ve istinafa başvurulamayacağı belirtilmiştir. İstinaf kanun yoluna başvuru, yerel mahkemenin hükmünü açıklanmasından itibaren 7 gün içinde yapılmalıdır. Beraat dışında verilen hükümlere karşı da ( hükmün açıklanmasının geri bırakılması gibi) itiraz yolu açıktır.Bu itiraz ile, yargılanan sanık verilen hükmün yeniden incelenmesini ve beraatine karar verilmesini talep edebilir.

Beraat Karaarının Tahliyeden Farkı Nedir?

 Tahliye edilmek : Hakkında tutuklama kararı verilmiş olan bir kimsenin serbest bırakılmasıdır. Tutuklama , verilen güvenlik tedbirlerinin sonuncusu olup belli şartlara bağlıdır. Soruşturma evresinde cumhuriyet savcısı tutuklama sebeplerinin ortadan kalktığı ve tutuklamaya ihiyaç kalmadığı kanısına ulaşırsa şüpheliyi re’sen serbest bırakabilir. Bunun yanında Cumhuriyet savcısı veya müdafi sulh ceza hakiminden şüphelinin tutukluluğuna son verilip adli kontrol altına alınarak ya da adli kontrol altına alınmadan serbest bırakılmasını isteyebilir. Bu durumda sulh ceza hâkimi tutuklama şartlarının devam etmekte olup olmadığını kontrol ederek tahliyeye karar verir veya reddeder. (Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK)103/1)

Derhal Beraat Kararı Nedir?

Derhal beraat kararı verilebilmesi için için delil değerlendirmesine gerek olmamalıdır. Fiilin suç olmadığı ortada ise derhal beraat kararı verme koşullarının oluştuğunu kabul etmek gerekir. Örneğin işlenen hırsızlık suçunda şikayet edilen kişi aranırken hastanede ameliyat olmuş ve yatar halde bulunmuşsa bu kişinin suçu işleyemeyeği aşikardır. Bu durumda başkaca incelemeye gerek olmaksızın derhal beraat kararı verilir.

Derhal beraat kararı, sadece yargılamanın başlangıcında değil, yargılamanın herhangi aşamasında verilebilecek bir karardır. Derhal kelimesinden kastedilen “yargılamanın bulunduğu aşama” itibariyle daha fazla araştırma yapılması veya delil toplanmasına gerek olmaması anlamındadır. Bu nedenle, yargılamanın başında derhal beraat kararı verebileceği gibi yargılamanın ilerlediği herhangi bir evrede de derhal beraat kararı verilebilir.

Beraat Kararı Adli Sicil Kaydına İşler mi?

Beraat kararı, derhal beraat kararı veya beraat kararının konusu olan vakıa hiçbir şekilde adli sicil kaydına işlenmez. Beraatin halk dilinde “aklanmak” olduğunu belirtmiştik. Aklanmış bir kimsenin adli sicil kaydına hiçbir işleme yapılmaz.

Konuya ilişkin detaylı bilgi için iletişim sayfamız üzerinden bize ulaşabilirsiniz.

İlginizi çekebilecek diğer çalışmalarımız;

İzmir Ceza Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

SGK Çıkış Kodları

SGK Çıkış Kodları | İzmir İş Hukuku Avukatı

Av. Dilek Yavuz Uysal

SGK Çıkış Kodları

İş sözleşmesi sona erdiğinde, işveren tarafından  10 iş günü içerisinde Sosyal Güvenlik Kurumu’na işçinin işten ayrıldığını bildirilmesi gerekmektedir. Sgk giriş çıkış kodları ile yapılan bildirinin sağladığı pek çok avantaj bulunmaktadır. Örneğin yapılan bu bildirim ile çalışanlar hak edişlerini öğrenebilmektedir. Bu hak edişlerden bazıları: İşsizlik ödeneği, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, izin ücreti olarak örneklendirilebilir. Hatalı bir kod seçimi, işçiyi veya işvereni mağdur edebileceği gibi her iki tarafı hukuki anlamda karşı karşıya getirebilecektir. Dolayısıyla SGK çıkış kodu seçilirken dikkatli olunması gerekmektedir.

Bunun yanı sıra, işçinin işten ayrılması ile işveren tarafından işten çıkarılması durumunda talep edilebilecek olan işçilik alacakları da değişkenlik gösterir. Bu sebeple, işçinin işe girerken ve işten ayrılması durumunda Sgk giriş çıkış kodları  bildirisinin yapılması önemli olup, aynı zamanda yasal bir zorunluluktur. SGK işe giriş çıkış kodları ile bildirinin hiç yapılmamasının ya da geç yapılmasının birtakım cezai yaptırımları bulunmaktadır. Gecikmeli yapılan işe giriş bildirgelerinde, işverene asgari ücret tutarında para cezası kesilmektedir. Bu tutar gecikme süresine göre artmakta ya da azalmaktadır. Hiç yapılmayan bildirimlerde ise birinci ihmalde 2 aylık asgari ücret, ikinci ihmalde ise 5 aylık asgari ücret tutarında para cezası kesilmektedir.

Tüm bu anlatılanlara ek olarak, işçi ve işveren arasında ileride doğabilecek hukuki uyuşmazlıklarda da yapılan işe giriş çıkış bildirgeleri alacak kalemlerinin hesaplanmasında önemli bir rol alır. Zira, işveren işçinin işe giriş bildirimini geç yaparsa işçi daha uzun süre çalışmış olarak görüneceği için talep edeceği tazminat tutarı da bu süre zarfında artacaktır.

İşten Çıkış Koduİşten Çıkış ve Fesih NedenleriKıdem Tazminatıİhbar Tazminatıİşsizlik Maaşı
1Deneme süreli iş sözleşmesinin işverence feshi   
2Deneme süreli iş sözleşmesinin işçi tarafından feshi   
3Belirsiz süreli iş sözleşmesinin işçi tarafından feshi (istifa) İhbar öneline uyulmaz ise işveren kazanır 
4Belirsiz süreli iş sözleşmesinin işveren tarafından haklı sebep bildirilmeden feshiİhbar öneline uyulmaz ise işçi kazanır.
5Belirli süreli iş sözleşmesinin sona ermesi  
8Emeklilik (yaşlılık) veye toptan ödeme nedeniyle   
9Malulen emeklilik nedeniyle   
10Ölüm   
11İş kazası sonucu ölüm   
12Askerlik  Askerlik sonrasında alınabilir.
13Kadın işçinin evlenmesi   
14Emeklilik için yaş dışında diğer şartların tamamlanması   
15Toplu işçi çıkarma İhbar öneline uyulmaz ise işçi kazanır.
16Sözleşme sona ermeden sigortalının aynı işverene ait diğer işyerine nakli   
17İşyerinin kapanması İhbar öneline uyulmaz ise işçi kazanır.
18İşin sona ermesi İhbar öneline uyulmaz ise işçi kazanır.
19Mevsim bitimi  (İş akdinin askıya alınması halinde kullanılır. Tekrar başlatılmayacaksa “4” nolu kod kullanılır)   
20Kampanya bitimi (İş akdinin askıya alınması halinde kullanılır. başlatılmayacaksa “4” nolu kod kullanılır)   
21Statü değişikliği   
22Diğer nedenler   
23İşçi tarafından zorunlu nedenle fesih  
24İşçi tarafından sağlık nedeniyle fesih  
25İşçi tarafından işverenin ahlak ve iyiniyet kurallarına aykırı davranış nedeni ile fesih  
26Disiplin Kurulu kararı ile Fesih   
27İşveren tarafından zorunlu nedenlerle ve tutukluluk nedeniyle fesih  
28İşveren tarafından sağlık nedeni ile fesih  
30Vize süresinin bitimi ( İş akdinin askıya alınması halinde kullan Tekrar başlatılmayacaksa “4” nolu kod kullanılır)   
31Borçlar Kanunu, Sendikalar Kanunu, Grev ve Lokavt Kanunu kapsamında kendi istek ve kusuru dışında fesih
324046 sayılı Kanunun 21. maddesine göre özelleştirme nedeni ile feshi
33Gazeteci tarafından sözleşmenin feshi  
34İşyerinin devri, işin veya işyerinin niteliğinin değişmesi nedeniyle fesih
356495 SK nedeniyle devlet memurluğuna geçenler   
36KHK ile işyerinin kapatılması   
37KHK ile kamu görevinden çıkarma   
38Doğum Nedeniyle İşten Ayrılma   
39696 KHK ile kamu işçiliğine geçiş   
40696 KHK ile kamu işçiliğine geçilememesi sebebiyle çıkış
41Re’sen işten ayrılış bildirgesi düzenlenenler: SGK tarafından değişik gerekçeler nedeniyle  işten ayrılışları re’sen düzenlenenler için seçilecek koddur.   
42İş sözleşmesi yapıldığı sırada bu sözleşmenin esaslı noktalarından biri için gerekli vasıflar veya şartlar kendisinde bulunmadığı halde bunların kendisinde bulunduğunu ileri sürerek, yahut gerçeğe uygun olmayan bilgiler veya sözler söyleyerek işçinin işvereni yanıltması.   
43İşçinin, işveren yahut bunların aile üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak sözler sarfetmesi veya davranışlarda bulunması, yahut işveren hakkında şeref ve haysiyet kırıcı asılsız ihbar ve isnadlarda bulunması.   
44İşçinin işverenin başka bir işçisine cinsel tacizde bulunması.   
45İşçinin işverene yahut onun ailesi üyelerinden birine yahut işverenin başka işçisine sataşması, işyerine sarhoş yahut uyuşturucu madde almış olarak gelmesi ya da işyerinde bu maddeleri kullanması.   
46İşçinin, işverenin güvenini kötüye kullanmak, hırsızlık yapmak, işverenin meslek sırlarını ortaya atmak gibi doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlarda bulunması.   
47İşçinin, işyerinde, yedi günden fazla hapisle cezalandırılan ve cezası ertelenmeyen bir suç işlemesi.   
48İşçinin işverenden izin almaksızın veya haklı bir sebebe dayanmaksızın ardı ardına iki işgünü veya bir ay içinde iki defa herhangi bir tatil gününden sonraki iş günü, yahut bir ayda üç işgünü işine devam etmemesi.   
49İşçinin yapmakla ödevli bulunduğu görevleri kendisine hatırlatıldığı halde yapmamakta ısrar etmesi.   
50İşçinin kendi isteği veya savsaması yüzünden işin güvenliğini tehlikeye düşürmesi, işyerinin malı olan veya malı olmayıp da eli altında bulunan makineleri, tesisatı veya başka eşya ve maddeleri otuz günlük ücretinin tutarıyla ödeyemeyecek derecede hasara ve kayba uğratması.   

SGK çıkış kodu seçilirken dikkat edilmesi gereken temel husus,  iş sözleşmesinin sona ermesine sebep olan durumdur. Dolayısıyla çıkış kodunun da bu sebeplere en uygun şekilde seçilmesi gerekir. Aşağıda tablo ile gösterilen sgk işten çıkış kodları ile ihbar ve kıdem tazminatına hak kazanıp kazanmadığınızı öğrenebilirsiniz. İş hukuku ile ilgili uyuşmazlıklarınız ve hukuki danışmanlık almak için bizimle buradan iletişime geçebilirsiniz.

İş Hukuku Kapsamında Hazırladığımız Diğer Çalışmalarımız;

İzmir İş Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması

Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması | İzmir Boşanma Avukatı | Av. Dilek Yavuz Uysal

Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması

Boşanma sebepleri kanunumuzda özel ve genel sebepler halinde sıralanmaktadır. Zina, hayata kast ve pek kötü muamele,akıl hastalığı, terk, suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme gibi sebepler özel sebeplere örnektir. Özel sebeplerin varlığı halinde açılacak olan boşanma davası bu sebeplerle açılmalıdır. Uygulamada en sık yapılan hataların başında bu gelmektedir. Şiddet gören veya aldatılan eşin, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasını sebep göstererek boşanma davası açası usuli ve geri dönülemez bir hatadır. Zira, özel sebeplerin varlığı halinde sosyal inceleme raporu (sir raporu), darp raporu, fotoğraf videolar, gsm operatör kayıtları vb. pek çok husus davaya delil olarak dahil edilmeli karşı tarafın kusuru ispatlanmalıdır. Kusurun tespiti, nafakadan tazminata kadar pek çok husu için belirleyici olmaktadır. Tüm bu özel sebeplerin varlığına rağmen, evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebi ile dava açıldığında ise tarafların farklı yaşam tarzlarını sevmesi, farklı düşünce yapısında olmaları, artık birbirleri ile iletişim kuramaları gibi genel sebepler karşımıza çıkmaktadır. Görüldüğü üzere iki tür, boşanma sebeplerinden ispat araçlarına kadar tamamı ile farklıdır. Bu sebeple boşanma davalarında uzman bir avukatla çalışmak hak kayıplarının önüne geçecektir. Tüm bu anlatımlardan sonra Türk Medeni Kanunu’nda (TMK) evlilik birliğinin temelinden sarsılması madde 166’da düzenlenen maddeyi inceleyecek olursak:

TMK Madde 166– ”Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.”

Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.

Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu hâlde boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada  gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü hâlinde boşanmaya hükmolunur. Bu hâlde tarafların ikrarlarının hâkimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz. Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir.

Buna göre evlilikte ortak yaşamı sürdürmede eşlerden beklenemeyecek derecede evlilik birliğinin sarsılması durumu varsa boşanma davası açılmasına sebep oluşmuş demektir. Evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebi ile açılacak davalarda kusur şartı aranmaz. Her iki eşte kusurlu veya kusursuz olduğu halde dava açabilir. Ancak bu kusurun hiç önemi olmadığı anlamı taşımaz. Eşlerden biri diğerinin daha kusurlu olduğunu ileri sürerek davanın talepler sonucuna etki edebilir.

Şiddetli Geçimsizliğe Dayalı Dava Açma Şartları ve Örnekleri Nelerdir?

Bunlardan ilki evlilik birliğinin temelden sarsılmış olmasının gerekliliğidir. Eşler arasında önemli boyutta duygu ve fikir ayrılığı olması gerekmektedir . Bunu, geçimsizlik olarak ifade edebiliriz. Her zaman böyle olması şartı da aranmaz. Eşlerden birinin evliliğin gerekliliklerini sonradan doğan sebeplerle yerine getirememesi durumunda da evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı ileri sürülüp dava açılabilir. Örneek olarak, eşlerden birinin gezmeyi, seyahat etmeyi sevmesi durumunda diğer eşin evinden çıkmaktan bile hoşlanmaması bu iki kişinin farklı hayat tarzını sahip olduğunu gösterir bir durumdur. Yine eşlerden birinin sürekli ailesi ile vakit geçirmek istemesine karşın diğer eşin çok sık aile ziyaretleri yapmak istememesi durumunun da zamanla bir geçimsizliğe sebep olacağını söylemek mümkündür.

Şartlardan ikincisi ise evlilik birliğinin temelinden sarsılması durumunun, en az eşlerden biri için ortak hayatı sürdürmesi beklenemeyecek derecede olmasıdır.  Bu durum eşlerden ikisi veya sadece biri için ortak hayatı sürdüremeyecek derecede ağır olmalıdır. Bu durumda şartların gerçekleşip gerçekleşmediğini hâkim takdir eder. Hakim ileri sürülecek olguları evlilik birliğini temelinden sarsacak nitelikte bulmazsa, davayı reddedecektir. Aynı zamanda ispat edilen olgular evlilik birliğini sarsacak nitelikte olmakla beraber evliliğin buna rağmen sarsılmadığı ispat edilirse dava yine reddedilebilir. Hangi sebeplerin boşanmayı gerektirecek nitelikte olduğunu doktrin ve mahkeme kararları belirler. Hakaret, eşe para vermeme, aileye karşı ilgisizlik, agresif ve saygısız davranışlar, cinsel uyum sağlananaması, sürekli kavga etmek, evin ve çocukların bakımını ihmal ederek bir işte çalışmak bu sebeplerden bazıları olarak sayılabilir.

Şiddetli Geçimsizlik Nedeniyle Boşanma Davasında Kusur Tespiti

Şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanma davası, bir tarafın diğer tarafın kusuruna dayandığı çekişmeli bir boşanma davası türüdür.

Taraf kusurlarının boşanma kararına etkisi ise şu şekildedir:

Kusursuz eş; diğer tarafın az da olsa kusurlu olduğunu ispatladığı takdirde, evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı, yani şiddetli geçimsizlik olduğu kabul edilerek boşanma kararı verilir. Bu durumda boşanma davası açacak olan eş kusursuz veya diğer eşe göre daha az kusurludur.

Daha Az kusurlu eş; diğer tarafın daha fazla kusurlu olduğunu ispatlarsa şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanma kararı verilir.Bazı durumlarda tarafların ikisi de boşanmaya sebep yaratacak kusurlarda bulunmuş olabilir. Bu durumda, daha az kusurlu eşin , diğer eşin daha fazla kusuru olduğunu ispatlaması gerekir.

Daha fazla kusurlu eş; diğer eşin kendisinden az da olsa kusurlu olduğunu ispatlarsa ve diğer eş boşanmaya karşı çıkmazsa boşanma kararı verilir. Ancak, daha fazla kusurlu eşin açtığı boşanma davasının reddedilmesi, az kusurlu eş tarafından talep edildiğinde; yani az kusurlu eş boşanmak istemediğinde şu şartların da birarada gerçekleşmesi gerekir:

Boşanmak istemeyen az kusurlu eşin karşı çıkmasının, hakkın kötüye kullanılması (MK m.2) niteliğinde olduğunun ispatlanması gerekir. Eş ve çocuklar açısından evliliğin sürdürülmesinin korunmaya değer olmadığının anlaşılması gerekir. Eşit kusur halinde tarafların boşanmasına karar verilir. Kusursuz eş hakkında açılan boşanma davası reddedilir. Tamamen kusurlu eşin açtığı boşanma davası da reddedilir. Tamamen kusurlu eşin boşanma davasının reddedilmesinin nedeni, bir kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde etmesinin hukuka aykırı olmasıdır.

Şiddetli Geçimsizliğe İlişkin Yargıtay Karar Örnekleri:

1-Eşinin Annesine Küfür Nedeniyle Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması

Mahkemece, evlilik birliğinin sarsılmasına yol açan olaylarda davalı-karşı davacı kadının daha fazla kusurlu olduğu kabul edilerek, kadının davasının reddine, erkeğin davasının kabulüyle boşanmaya karar verilmiş ise de; mahkemece taraflara yüklenen ve gerçekleşmiş bulunan kusurlu davranışların yanında, erkeğin eşinin annesine sinkaflı küfür etmek suretiyle hakarette bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Gerçekleşen olaylar karşısında davalı-karşı davacı kadın da dava açmakta haklı olup, Türk Medeni Kanununun 166. maddesi koşulları kadının davası yönünden gerçekleşmiştir. O halde, davalı-karşı davacı kadının boşanma davasının kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde reddi doğru görülmemiştir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi – Karar : 2017/3949)

2- Şiddetli Geçimsizlik Nedeniyle Boşanma Davasında Kusur

Şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanma davası, bir tarafın diğer tarafın kusuruna dayandığı çekişmeli bir boşanma davası türüdür. Çekişmeli boşanma davalarında davalı tarafın davayı kabul etmesi hiçbir hukuki sonuç doğurmaz, mutlaka karşı tarafın kusuru ispatlanmalıdır (YARGITAY 2.HD-K.2017/36159)

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirsiniz.

Benzer ilginizi çekebilecek yazılarımız;

İzmir Boşanma Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079