Ölüm İzni Kaç Gün?

Ölüm İzni Kaç Gün?
Ölüm İzni Kaç Gün?

Ölüm İzni Kaç Gün? – İzmir Avukat

Bir çalışanın annesi, babası, eşi, kardeşleri veya çocuğunun ölümü halinde üç (3) gün süre ile ücretli izin verilmesi gerektiği kanunda açıkça düzenlenmiştir. Söz konusu üç günlük süre özel sektör için geçerli olup; devlet memurlarının benzer bir vefat sürecinde yedi gün süre ile izin alabileceği ilgili mevzuat ile düzenlenmiştir.

İş Kanunu Ek Madde 2

İşçiye; evlenmesi veya evlat edinmesi ya da ana veya babasının, eşinin, kardeşinin, çocuğunun ölümü hâlinde üç gün, eşinin doğum yapması hâlinde ise beş gün ücretli izin verilir.

657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu Madde 104

Memura, eşinin doğum yapması hâlinde, isteği üzerine on gün babalık izni; kendisinin veya çocuğunun evlenmesi ya da eşinin, çocuğunun, kendisinin veya eşinin ana, baba ve kardeşinin ölümü hâllerinde isteği üzerine yedi gün izin verilir.

İş Hukuku Kapsamında Hazırladığımız Diğer Çalışmalarımız;

İzmir İş Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Müebbet Hapis Kaç Yıl?

Müebbet Hapis Kaç Yıl?

müebbet, -di

Arapça muʾebbed

1. sıfat Sonu olmayan.

2. sıfat Yaşadıkça süren, ömür boyunca olan:
      Müebbet sürgün cezası.

Müebbet Hapis Kaç Yıl? 

Müebbet hapis cezası, ifade ettiği anlam gözetildiğinde hükümlünün yaşam ömrü boyu süren bir ceza olarak olarak karşımıza çıkmakla birlikte, gerek uluslararası düzenlemeler gerek ise İnfaz Kanunu kapsamında yer alan koşullu salıverme hükümleri değerlendirildiğinde daha kısa süreli bir hapis cezasının infazı sonrasında hükümlü hapisten çıkabilmektedir.

Ömür Boyu Hapis Kaç Yıl? 

Yukarıda da kısaca bahsettiğimiz üzere ömür boyu hapis cezası alan hükümlüler yaşam boyunca söz konusu cezayı infaz etmekle yükümlü iken İnfaz Kanunu Madde 107 kapsamında düzenlenen Koşullu Salıverme hükümleri çerçevesinde bu sürenin kısaltılması mümkündür.

Hükümlülerin koşullu salıverilmeden yararlanabilmesi için mahkûmun kurumdaki infaz süresini iyi hâlli olarak geçirmesi gerekir.

Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar otuz yılını, müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar yirmidört yılını, diğer süreli hapis cezalarına mahkûm edilmiş olanlar cezalarının yarısını infaz kurumunda çektikleri takdirde, koşullu salıverilmeden yararlanabilirler. Ancak, Türk Ceza Kanununun;
a) Kasten öldürme suçlarından süreli hapis cezasına mahkûm olanlar,
b) Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçundan süreli hapis cezasına mahkûm olanlar,
c) İşkence suçundan ve eziyet suçundan süreli hapis cezasına mahkûm olanlar,
d) Cinsel saldırı, reşit olmayanla cinsel ilişki ve cinsel taciz suçlarından süreli hapis cezasına mahkûm olanlar,
e) Cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlardan hapis cezasına mahkûm olan çocuklar,
f) Özel hayata ve hayatın gizli alanına karşı suçlardan süreli hapis cezasına mahkûm olanlar,
g) Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçundan hapis cezasına mahkûm olan çocuklar,
h) Devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk suçlarından süreli hapis cezasına mahkûm olanlar,
cezalarının üçte ikisini infaz kurumunda çektikleri takdirde, koşullu salıverilmeden yararlanabilirler.

Ayrıca, suç işlemek için örgüt kurmak veya yönetmek ya da örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar ile Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlardan mahkûm olan çocuklar ile 1/1/1983 tarihli ve 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu kapsamına giren suçlardan mahkûm olanlar hakkında koşullu
salıverilme oranı üçte iki olarak uygulanır.

Koşullu salıverilme için infaz kurumunda geçirilmesi gereken süre;
a) Birden fazla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına veya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile müebbet hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde otuzaltı,
b) Birden fazla müebbet hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde otuz,
c) Bir ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile süreli hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde en fazla otuzaltı,
d) Bir müebbet hapis cezası ile süreli hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde en fazla otuz,
e) Birden fazla süreli hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde en fazla yirmisekiz,
Yıldır.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Markanın Kullanmama Sebebi İle İptali

Markanın Kullanmama Sebebi İle İptali – İzmir Avukat

Ticari hayatın devamlılığının sağlanabilmesi adına kullanılmayan markanın iptali Sinai Mülkiyet Kanunu Madde 9 ile açıkça düzenlenmiştir. Böylece kanun koyucu tarafından daha sonra “ileride belki lazım olur” anlayışı ile tescil olunan yedek markaların birikmesinin önüne geçmek istemiştir.

6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu
Madde 9- (1) Tescil tarihinden itibaren beş yıl içinde haklı bir sebep olmadan tescil edildiği mal veya hizmetler bakımından marka sahibi tarafından Türkiye’de ciddi biçimde kullanılmayan ya da kullanımına beş yıl kesintisiz ara verilen markanın iptaline karar verilir.
(2) Aşağıda belirtilen durumlar da birinci fıkra anlamında markayı kullanma kabul edilir:
a) Markanın ayırt edici karakteri değiştirilmeden farklı unsurlarla kullanılması.
b) Markanın sadece ihracat amacıyla mal veya ambalajlarında kullanılması.
(3) Markanın, marka sahibinin izni ile kullanılması da marka sahibi tarafından kullanım olarak kabul edilir.

Madde 26- (1) Aşağıdaki hâllerde talep üzerine Kurum tarafından markanın iptaline karar verilir: a) 9 uncu maddenin birinci fıkrasında belirtilen hâllerin mevcut olması…

Sinai Mülkiyet Kanunu Madde 9’un gerekçesinde de “markanın, tescil edildiği mal veya hizmetlerle ilgili olarak kullanılması gereğine açıkça işaret edilmiştir. Ancak maddede söz konusu olan kullanım, markanın tescil edildiği amaç dahilinde, işlevine uygun, yani ticari hayatın içinde, markanın fonksiyonlarının yerine getirilmesi için Türkiye’de kullanımıdır. İngilizcede “genuine use” biçiminde tarif edilen bu kullanım, doktrin ve içtihatta “ciddi biçimde kullanım” olarak yerleşmiştir Bu nedenle sırf üçüncü kişilerin markayı iptal ettirmesini önlemek amacıyla, markanın evraklar veya ilanlar aracılığıyla kullanılması ve benzeri durumlar madde kapsamında kullanım olarak mütalaa edilmeyecektir.” ifadelerine yer verilerek ilgili düzenlemenin amacı ve koşulları açıklanmıştır.

Ciddi Kullanım Nedir?

Ciddi kullanıma ilişkin Türk Patent ve Marka Kurumu Kullanım İspatı Kılavuzu incelendiğinde, ciddi kullanımın kabul edilebilmesi için gerekli unsurların belirlenmiş olduğu görülmektedir Bunlar;

  • Markanın ciddi kullanımı, markanın fiilen kullanımını gerektirmektedir. Dolayısıyla, tek amacı markadan kaynaklanan hakları sürdürmek olan simgesel kullanım ciddi kullanım olarak kabul edilemez.
  • Bir markanın ciddi kullanımı, markanın esas işlevine, yani tescile konu malların veya hizmetlerin kaynağını ayırt etme işlevine uygun biçimde gerçekleştirilmelidir.
  • Ciddi kullanım, kullanımı gerçekleştiren işletmenin kendi içindeki kullanımı değil, markanın kapsamında yer alan malların veya hizmetlerin piyasadaki kullanımını (ticari etki oluşturacak kullanımı) gerektirir.
  • Ciddi kullanım halihazırda piyasaya sürülmüş veya piyasaya sürülmek üzere olan ve bunun için reklam kampanyaları hazırlanarak müşterilere ulaştırılmış mallara veya hizmetlere ilişkin olmalıdır.
  • Bir markanın kullanımının ciddi kullanım olup olmadığı değerlendirilirken, markanın ticari kullanımını oluşturan tüm faktörler ve durumlar dikkate alınmalıdır. (Markanın ticari kıymetinin gerçek olup olmadığı, özellikle bu kullanımın ilgili ticari sektörde mallar ve hizmetler için pazar oluşturma veya pazar payı yaratma etkileri sağlayabilecek kullanım olarak görülüp görülemeyeceği, vb.)
  • İnceleme konusu vakanın kendi şartları, diğerlerinin yanı sıra, incelenen malların ve hizmetlerin niteliğine, ilgili piyasanın özelliklerine, markanın kullanım sıklığına ve ölçüsüne önem verilmesini gerektirebilir.

Kullanmama Sebebi İle Markanın İptali Davalarında İspat Yükü Davalı Tarafa Aittir

Kullanmama sebebi ile markanın iptaline ilişkin davalarda, markanın Türkiye’de ciddi bir şekilde kullanıldığını davalı şirket tarafından ispat edilmesi gerekmektedir.

Konuya ilişkin kemikleşmiş Yargıtay kararları da bu doğrultuda olup; bir takım örneklere yer vermek gerekir ise;

İlginizi çekebilecek diğer çalışmalarımız;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Memurların Disiplin Süreçleri

Memurların Disiplin Süreçleri

Memurların Disiplin Süreçleri – İzmir Avukat

Bu sıralar sıklıkla karşımıza gelmekte olan uyuşmazlık türlerinden biri de memurlara ilişkin disiplin soruşturmaları. Kendinizi böyle bir durumun içerisinde bulmanız halinde temel haklarınızı bilmeniz oldukça faydalı.

Memurlara ilişkin yürütülecek disiplin süreçleri tahmin edileceği üzere iş kanunu kapsamında değil 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu çerçevesinde açıkça düzenlenmiştir. Bu kanun ile memurlara verilebilecek başlıca ceza tipleri olan; uyarma kınama, aylıktan kesme, kademe ilerlemesinin durdurulması ve devlet memurluğundan çıkartılma cezaları düzenlenmiştir. 

Disiplin Soruşturmasına Konu Olayı Öğrenmeden İtibaren Bir Ay İçinde Soruşturulmalı

Disiplin soruşturmasını yapmaya ve bu konuda karar vermeye, memurun disiplin suçunu gerektiren fiil ve halin işlediği anda görevli olduğu yerdeki disiplin amirleri yetkilidir. 

Yine kanunda, disiplin cezası gerektiren fiil ve halin öğrenildiği tarihten itibaren disiplin amirlerince;

  • Uyarma, kınama, aylıktan kesme ve kademe ilerlemesinin durdurulması cezalarını gerektiren hallerde 1 ay,
  • Devlet memurluğundan çıkarma cezasını gerektiren hallerde 6 ay,

İçinde disiplin soruşturmasına başlanmadığı takdirde ceza verme yetkisi zamanaşımına uğrayacağı düzenlenmiştir.

Savunma Hakkının Kullanımına Engel Olunmamalıdır

Olası bir disiplin soruşturması kapsamında etkin bir şekilde kendinizi savunabilmeniz en temel anayasal haklarınızdan biridir. Bu doğrultuda memurun savunması alınmadan da memura herhangi bir disiplin cezası verilemez.

Tek başına bir savunma talebi de geçerli olmayacak olup; süreçten geçen memura bu konuda savunma için bir süre verilmeli ve savunma konusu olaya ilişkin durum netleştirilmelidir. Bu kapsamda istenilecek savunma yazısında;

  • İsnat edilen fiil ve haller yer, zaman, kişi ve olay belirtilerek açıkça yazılmalı,
  • Memura 7 günden az olmamak üzere bir süre verilmeli, 
  • Bu süre içinde savunma yapılmazsa savunma hakkında vazgeçilmiş sayılacağına ilişkin bildirimde bulunulmalıdır.

Disiplin Cezalarına Karşı Dava Açılması

Disiplin cezalarına karşı cezanın verildiği tarihten itibaren 60 gün içinde idare mahkemelerinde dava açılabilir.

Memur Disiplin Cezaları Nasıl Silinir?

Memurlar; uyarma ve kınama cezalarının uygulanmasından 5 yıl, diğer cezaların uygulanmasından 10 yıl sonra atamaya yetkili amire başvurarak verilmiş olan cezalarının özlük dosyalarından silinmesini isteyebilir.

İş Hukuku Kapsamında Hazırladığımız Diğer Çalışmalarımız;

İzmir İş Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Yalan Tanıklık

Yalan Tanıklık

Yalan Tanıklık – İzmir Avukat

Vedat Türkali Yalancı Tanıklar Kahvesi romanından; “Anadolu’da bir kentte, Adliye Sarayının hemen karşısında bir kahve varmış. ‘Yalancı tanık’ arayan birisi bu kahveye gidip biriyle anlaşıp duruşmaya çıkarırmış. Adam girmiş kahveye, bakınırken biri sokulmuş hemen; ‘Yardımcı olabilir miyim? Nedir sorun?’ ‘Bir alacak davası’ demiş adam. ‘Hâlâ vermedi değil mi o namussuz herif paranızı?’ Adam biraz çekinerek ‘Para benden isteniyor, borçlu benim’ demiş. Hemen yetiştirmiş beriki: ‘Kaç kez vereceksiniz beyefendiciğim, kaç kez vereceksiniz?’”.

Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenmiş “Yalan Tanıklık” veya günlük hayatta daha çok duymuş olduğumuz hali ile yalancı tanıklık Madde 272 ile düzenlenmiştir. Yalancı tanıklık, kanun kapsamında adliyeye karşı işlenen suçlar arasında yer almakta olup; burada sebep söz konusu suç ileadaletin yerine getirilmesine engel olunmasıdır. Burada yapılan yalancı tanıklığın konusu suçun ağırlığı ve aleyhine tanıklıkta bulunan kişiye yönelik etkileri gözetilerek suçun cezası arttırılmaktadır.

Yalancı tanıklık suçunun gerçekleştirilmesi iki farklı şekilde olabilir. Yalancı tanıklığı gerçekleştiren kişi gerçeğe aykırı beyanda bulunmak, yalan söylemek, gerçeği inkâr etmek suretiyle bu suçu işleyebilecek olduğu gibi tanığın kendisine sorulan sorularda olay hakkındaki bilgisini az veya çok saklaması suretiyle de gerçekleştirebilir.

Yalancı tanıklığın cezası;

– Söz konusu suçun temel hali ile hukuka aykırı bir fiil nedeniyle başlatılan soruşturmada yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapan kimseye, dört aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir.
– Yalancı tanıklığınmahkeme huzurunda ya da yemin ettirerek tanık dinlemeye kanunen yetkili kişi veya kurul önünde yapılması durumunda ise bu suçun cezası bir yıldan üç yıla kadarhapis cezası verilir.
– Soruşturma veya mahkemenin konusunun üç yıldan fazla hapis cezasını gerektirmesi durumunda ise iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
– Aleyhine tanıklıkta bulunulan kişi hakkında hapis cezası dışında adlî veya idari bir yaptırım uygulanmışsa; yalan tanıklıkta bulunan kişi, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
– Aleyhine tanıklıkta bulunulan kişi ile ilgili olarak gözaltına alma ve tutuklama gibi bir tedbiri uygulanmışsaceza yarı oranında artırılır.
– Aleyhine tanıklıkta bulunulan kimsenin ağırlaştırılmış müebbet hapis veya müebbet hapis cezasına mahkûmiyeti halinde, yirmi yıldan otuz yıla kadar hapis cezasına; hükmolunur.
Aleyhine tanıklıkta bulunulan kişinin gözaltına alınması veya tutuklanması halinde ve yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı verilmiş olması koşuluyla; yalan tanıklık yapan kişi, ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna ilişkin hükümlere göre ceza alabilir.
Eklemek gerekir ki, yalancı tanıklık suçuna ilişkin yargılama neticesinde bir yılın üzerinde ceza alınması durumunda suçu işleyen kişinin memur olmasına da engel teşkil edecektir.
Ayrıca, aleyhine yalancı tanıklık yapan kişi ileride bu sebep ile yalan tanık aleyhine manevi tazminat davası açarak, duygusal zararlarının giderilmesini talep edebilecektir.
Siz siz olun adalet duygunuz ve vicdanınıza sahip çıkın, oldukça yüksek cezası ve geri dönülmesi güç zararları olan bu suçu işlemeyin işletmeyin.

İlginizi çekebilecek diğer çalışmalarımız;

İzmir Ceza Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Kiracı Evi Göstermek Zorunda Mı?

Kiracı Evi Göstermek Zorunda Mı?

Kiracı Evi Göstermek Zorunda Mı? – İzmir Avukat

Taşınmaz sahibinin taşınmazını kiraya vermiş olsa da tasarruf yetkisi sebebi ile dilediği zaman taşınmazını satabilir. Bu taşınmazı satmak istemesi halinde zorluk çıkaran ve evi muhtemel alıcılara göstermekten kaçınan kiracılara karşı ne yazık ki salt bu nedenle tahliye davası açmak hem hak hem de zaman kaybına neden olmaktadır. Özellikle ülkemizde uzun süren yargılamalar nedeniyle ev sahipleri çoğu zaman tahliye davalarıyla uğraşmak yerine evlerini satmayı dahi düşünmektedir. Hukuk önünde dezavantajlı konumda olan kiracıların hakları bilinmekte ancak kiraya verenler haklarından haberdar olmamaktadır. Bu nedenle emsali az görülen bir dava türüne değinmekte fayda görüyoruz.

Taşınmazın satışının gerçekleşmesi durumunda yeni malik, kira sözleşmesinin tarafı haline gelir. Kiralananı sonradan edinen kişi, onu kendisi, eşi, altsoyu, üstsoyu veya kanun gereği bakmakla yükümlü olduğu diğer kişiler için konut veya işyeri gereksinimi sebebiyle kullanma zorunluluğu varsa, edinme tarihinden başlayarak bir ay içinde durumu kiracıya yazılı olarak bildirmek koşuluyla, kira sözleşmesini altı ay sonra açacağı bir davayla sona erdirebilir. Bu süreçleri yaşamak istemeyen kiracılar işi yokuşa sürmek için ya da başka sebeplerden dolayı alıcı adaylarına evi göstermek istemeyebiliyor.

Peki, kiracı evi göstermiyorsa ne yapılır? Kiracının evi gösterme zorunluluğu var mı?

Kira sözleşmesi kapsamında kiracının borçlarından birisi de Türk Borçlar Kanunu m.319’da düzenlenen ”kiralananın gösterilmesine katlanılmasına” ilişkindir. Uygulamada özellikle konut kiralarında; kiraya verenin, kiralanan evin gösterilmesi talebinin ardından taraflar arasında uyuşmazlıklar yaşandığı görülmektedir.

Türk Borçlar Kanunu m.319/2-3 Maddesi gereğince; Kiracı, bakım, satış ya da sonraki kiralama için zorunlu olduğu ölçüde, kiraya verenin ve onun belirlediği üçüncü kişinin kiralananı gezip görmesine izin vermekle yükümlüdür.

Madde 319/3- Kiraya veren, çalışmaları ve kiralananın gezilip görüleceğini uygun bir süre önce kiracıya bildirmek ve bunların yapıldığı sırada kiracının yararlarını göz önünde tutmak zorundadır. Kanun maddesinden de açıkça anlaşılacağı üzere kiralananı bakım, satış ve sonraki kiralama için gerektirdiği ölçüde kiraya veren ve onun belirlediği üçüncü kişilere kiracının evi gösterme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bir başka deyişle kiraya veren tarafından usulüne uygun olarak yapılan bir kiralananın gösterilmesi talebinin kabul edilmemesi hukuka aykırı olacaktır. Kiracı, kiralananı satın almak ya da kendisi çıktıktan sonra kiralamak isteyenlerin görmesine ve gezmesine izin vermekle yükümlüdür. Ancak bu yapılırken kiracıya en uygun zaman seçilmeli, bu bağlamda kiracının çıkarları hakkaniyete uygun olarak gözönünde bulundurulmalıdır. Bu itibarla kiracıya yüklenecek bu yükümlülüğün tarafların yararları ve hakkaniyete uygun olarak saptanması zorunludur.

Davanın görülmesi aşamasında incelenen durumlar şöyledir: Taşınmazın niteliği bulunduğu mevki göz önünde tutularak muhtemel satılabilme süresi tespit edilmelidir. Bu süre içesinde de hangi gün ve saatlerde gösterilmesinin uygun olacağı, hem kiracı hem de ev sahibinin menfaati göz önüne alınarak belirlenmelidir. Kiracının iş ve beşeri ilişkileri de göz önüne alınarak gün ve saatin belirlenmesi gerekir. Hakim davayı duruşmalı olarak yürütmelidir. Taraf delillerinin toplanması açısından bu durum önemlidir. Mahkemece, duruşma açılarak taraf delilleri birlikte değerlendirilerek neticesine göre bir karar verilmesi gerekir.

Evi göstermeyen kiracı veya ev sahibi ve kiracının hangi gün ve saatlerde evin gösterileceği hususunda anlaşamaması halinde ise ev sahibinin Sulh Hukuk Mahkemesi’nde Kiralananı Göstermeye İzin İstemli dava açabilecektir. Başvurunun ardından mahkeme taşınmazın muhtemel satış süreci, konumu, kiracının iş ve çalışma saatleri gibi hususları inceleyerek belli bir süre için haftanın belli gün ve saatinde evi alıcılara gezdirme konusunda tedbir kararı verir. Örneğin üç ay süre ile cuma ya da cumartesi günleri saat 12-18 arasında taşınmazın gösterilmesi yönünde karar verilir. Uygulamada kiracının evi gösterme yükümlülüğüne ilişkin dava açılabileceği bilinmediği için genelde eşitli sebeplerle tahliye davaları
açılıyor. Fakat tahliye hususunda geçerli bir tahliye sebebi olmaksızın açılacak dava madden ve zaman olarak kayıp olacağı gibi; uzun süren yargılama süreçleri sebebi ile taşınmazdan alınacak faydayı da düşürüyor.

İlgili Yargıtay Kararları:

T.C. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin E. 2006/14139, K. 2007/822 sayılı 30.1.2007 tarihli kararında, uyuşmazlık, davalıya kiralanan ancak davacı tarafça satılmak istenen mecurun müşterilere gösterilmesi konusunda çıkan muarazanın meni talebinden kaynaklanmaktadır. Mahkemece, mahallinde keşif ve bilirkişi incelemesi yapılarak, ekonomik koşullar, taşınmazın bulunduğu yer, taşınmazın nitelikleri vs. özellikler değerlendirilerek ne kadar sürede satılabileceği tespit edilerek, mecurun gösterimine bu süre ile sınırlı olarak izin verilmesi gerektiği’ hüküm altına alınmıştır.

Bu durum karşısında ( görevli olması halinde ) mahkemece yapılacak iş; uzman bilirkişi aracılığı ile yerinde inceleme yapılmak, kiralananın niteliği, bulunduğu mevki, dairenin satılabilme süresine etkili sosyal, ekonomik koşullar, diğer özel ve genel faktörler ile birlikte tarafların yararları değerlendirilmek, hakkaniyete uygun denge kurmak suretiyle satışın yapılabileceği muhtemel, makul ve münasip bir süre ile ayrıca bu süre içinde de hangi gün ve saatlerde kiralananın gösterilmesine izin verilmesinin uygun olacağı saptanmak ve hasıl olacak uygun sonuç çerçevesinde karar vermekten ibaret olmalıdır (3 HD, 09.10.2001 T., Esas: 2001/8142, Karar: 2001/8911)

Kira ve Taşınmaz Hukukuna İlişkin Diğer Yazılarımız İçin;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Israrlı Takip Nedir?

Israrlı Takip Nedir?

Israrlı Takip Nedir? – İzmir Avukat

Israrlı takip suçu Türk Ceza Kanununda; fail tarafından, mağdur istemediği halde kendisine veya yakınına yönelik olarak ısrarlı biçimde araçla, iletişim vasıtasıyla, sözle, hareketle veya hukuka aykırı başka bir davranışla gerçekleştirilen; hukuken korunan bir hakkın güvenliği bakımından korku duyulmasına neden olan rahatsız edici veya tehditkar fiiller olarak tanımlanmaktadır.

27.05.2022 Tarihinde, “7406 Sayılı Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” Resmi Gazetede yayınlanmış olup ısrarlı takip suçu eklenmiştir. Türk Ceza Kanunu’nun 123. Maddesinde kişinin huzur ve sükununu bozma suçuna ek olarak 123/A maddesi düzenlenmiştir.

Israrlı takip düzenlemesinin temel amacı, özellikle kadına yönelik şiddet içeren fiiller henüz işlenmeden failin cezalandırılarak mağdurun korunmasıdır. Ancak ısrarlı takip suçu TCK 123/A maddesinde failin ve mağdurun cinsiyetinden bağımsız bir şekilde herkesin herkese karşı işleyebileceği bir suç olarak düzenlenmiştir.

Kanuni Düzenlemeyi İnceleyecek Olursak

TCK m.123/A Israrlı Takip (1) Israrlı bir şekilde; fiziken takip etmek ya da haberleşme ve iletişim araçlarını, bilişim sistemlerini veya üçüncü kişileri kullanarak temas kurmaya çalışmak suretiyle bir kimse üzerinde ciddi bir huzursuzluk oluşmasına ya da kendisinin veya yakınlarından birinin güvenliğinden endişe duymasına neden olan faile altı aydan iki yıla kadar hapis cezası verilir. (2) Suçun; a) Çocuğa ya da ayrılık karan verilen veya boşandığı eşe karşı işlenmesi, b) Mağdurun okulunu, işyerini, konutunu değiştirmesine ya da okulunu veya işini bırakmasına neden olması, c) Hakkında uzaklaştırma ya da konuta, okula veya iş yerine yaklaşmama tedbirine karar verilen fail tarafından işlenmesi, halinde faile bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.Bu maddede düzenlenen suçun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır.

Özetle; TCK 123/A temel halinin cezası 6 ay ila 2 yıl arası hapis , TCK m.123/A2’de düzenlenen nitelikli halinin cezası 1 yıl ila 3 yıl arası hapis cezasıdır. Israrlı Takip Suçunun Unsurları • Israrlı takip suçunun faili herkes olabilmektedir. Herkes bu suçu işleyebilir. Bunun yanında suçtan mağdur olacak kişi de herkes olabilecektir. • Israrlı takip suçu, bağlı seçimlik hareketli bir suçtur. Suçun oluşumu için mağduru fiziken takip etmek ya da haberleşme ve iletişim araçlarını, bilişim sistemlerini veya üçüncü kişileri kullanarak temas kurmaya çalışmak suretiyle bir kimse üzerinde ciddi bir huzursuzluk oluşmasına ya da kendisinin veya yakınlarından birinin güvenliğinden endişe duymasına ısrarla telefon edilmesi veya gürültü yapılması veya hukuka aykırı bir davranışta bulunması gerekmektedir.

• Suç, kasten işlenebilen bir suçtur. İsteyerek ve bilerek ısrarlı takip suçu işlenebilecektir. Belirli bir kimseye yapılacak olan hareket, mağdurun huzur ve sükununu bozma amacıyla yapılmalıdır. Bu suçun taksirle işlenmesi mümkün olmayacaktır.

• Israrlı takip suçuna ilişkin ceza davasının sonuçlanmasının sonucunda ya da yargılama aşaması devam ederken tazminat davası açılabilir. Kişi failin işlemiş olduğu suç nedeniyle mağdurun uğramış olduğu maddi ve manevi zararların tazminini talep etmek amacıyla tazminat davası açılabilecektir.

Israrlı Takip Suçunun Şartları Nelerdir?

Israrlı takip suçu Türk Ceza Kanununda hürriyete karşı işlenebilen suçlar kısmında düzenlenmiştir. Ancak, bu suç şikayete tabidir. Dolayısıyla ancak şikayetin varlığı halinde suçtan söz edilecektir. Israrlı takip suçu seçimlik hareketli bir suçtur. 2 tür hareketle bu suç işlenebilir. Bu hareketler şu şekildedir:

1.Mağduru fiziken takip etmek,

2. Mağdur ile; haberleşme ve iletişim araçlarını kullanarak ya da bilişim sistemini kullanarak ve üçüncü kişiler vasıtası ile temas kurmaya çalışmaktadır.

İlginizi çekebilecek diğer çalışmalarımız;

İzmir Ceza Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Dezenformasyonla Mücadele Yasası

Dezenformasyonla Mücadele Yasası

Dezenformasyonla Mücadele Yasası – İzmir Avukat

TBMM Genel Kurulu’nda görüşülen Dezenformasyonla Mücadele Yasası ile internette hizmet veren platformlara, yayıncılara ve servis sağlayıcılarına çeşitli yükümlülükler getirildi. Söz konusu düzenlemelerin bazıları kişilik haklarının korunması, haber sitelerinin içerik saklama yükümlülüğü, yasa dışı içerikler hakkında bilgilendirilme konularında yararlı olsa da söz konusu düzenlemenin 29. Maddesi sebebi ile sosyal medyada büyük yankı uyandırdı. Sosyal medya yasası ismi ile bilinen yasa maddelerinin düzenlemeleri özetle;

Çocukların, gençlerin ve ailenin, internetin yasa dışı içerikleri hakkında bilinçlendirilmesi ve güvenli kullanımı konusunda bilgilendirilmesi için Erişim Sağlayıcıları Birliği’ne ilave görevler verilecek.

Tüm haber siteleri, yayınladıkları içerikleri saklamak zorunda olacak. Böylelikle hukuka aykırı içeriklerin yok edilmesi ve keyfi olarak ortadan kaldırılmasının önüne geçilmiş olacak.

Kişilik hakkının zedelenmesi şikayeti ile mahkemeye başvuru yapıp içeriğin kaldırılması talebinde bulunan ve talebi mahkemece kabul edilen kişiler artık diğer siteler için başvuru yaptığında mevcut karar bu adresler için de uygulanacak. Her site için ayrı karar çıkarılması gerekmeyecek.

Yeni yasa ile künye belirtmeksizin internet haberciliği yapmak mümkün olmayacak. TBMM Genel Kurulu’nda, Basın Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Yasa Teklifi’nin görüşmelerine 29’uncu maddeden başlandı. Yasanın 29. Maddesinin Meclis’te kabul edilmesinin ardından ise sosyal medya kullanıcıları maddenin özelliklerini araştırmaya başladı. Dezenformasyonla mücadele yasası kapsamında kabul edilen ve halk arasında tartışmalara sebebiyet veren 29. maddeyle; ” Halk arasında endişe, korku veya panik yaratma saikiyle ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayın yapan kimseye, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası” öngörülüyor.

Yeni yasayla beraber “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçu tanımlanıyor. Suçun oluşması için şu 5 şart aranacak : Yayılan haber gerçek değilse, ülkenin güvenliği ve kamu sağlığını ilgilendiriyorsa, halk arasında korku, panik ve endişe oluşturma kastı varsa , kamu barışını bozmaya yönelik ise aleni ise (yani ilgisi olmayan kişilere ulaşabilecekse) kişilere 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası verilebilecek. Sosyal medya yasası ile adli merciler tarafından talep edilen bilgiler verilmezse , sosyal ağ sağlayıcılarının internet trafiği bant genişliği de yüzde 90 oranında daraltılabilecek. Bu minvalde baktığımızda özellikle suçun unsurları bakımından pek çok durumun bu maddeye sokulabileceği kanısı ile sosyal medyada büyük tepki topladı. Zira bilinçli olarak yapılan yalan haberlerin yanı sıra, pek çok bilgi ve haber sosyal medyada kullanıcılar tarafından sıklıkla paylaşılmakta. Bu paylaşımlar zaman zaman ekonomik, siyasi, gündeme yönelik bilgilendirme ve yardım arama amacı içeriyor. Örneğin bir istismarı duyurmaya yönelik haber yapıldığında, yalan haber olduğu taktirde bu haberi yapan ve paylaşanlara ceza verileceğinden bahsediliyor. Peki kullanıcı, bu haberlerin doğruluğunu tespit edebilir mi? Veya nasıl tespit edecek? Burada sosyal medya kullanıcılarının ”halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçu” tanımının muğlaklığı da tedirgin ediyor. Zira yalan haber ve yanıltıcı bilginin kime ve neye göre tanımlanacağı belli değil.

Bir başka tartışma yaratan zorunluluk ise whatsapp, instagram, facebook, youtube gibi yaklaşık iki milyondan fazla kullanıcısı olan fakat Türkiye’de genel merkezi bulunmayan bu uygulamalara da genel merkez açma zorunluluğu getirilmesi yönünde. Düzenlemede Türkiye’de ofis açma ile birlikte Türkiye temsilcisi bulundurma zorunluluğu da mevcut. Temsilcinin gerçek kişi olması halinde, bu kişinin Türkiye’de ikamet etmesi ve Türk vatandaşı olması gerekecek. Bu uygulamalar Türkiye’de merkez açmayı kabul edecek mi sorusu akıllarda. Türkiye’de genel merkez açılmaması durumunda da başta reklam kısıtlamaları, akabinde ise uygulamalara yapılacak kısıtlamalarla uygulamaların yavaşlık sebebi ile kullanılamaz hale geleceği tedirginlik yaratıyor.

İlginizi çekebilecek benzer çalışmalarımız;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Ön Ödemeli Konut Satışı

Ön Ödemeli Konut Satışı – İzmir Avukat

Ön ödemeli konut satış sözleşmelerinde yaşanan en önemli sorunlardan biri bazı satıcıların konut için birden çok üketici ile sözleşme yaparak yüksek miktarda para toplamaları ancak daha sonra çeşitli nedenlerle konutların tüketicilere teslim edilememesidir. Bu ve benzer sorunların yaşanmasını engellemek amacıyla, konut adedi otuz ve üzerinde olan projeler için ön ödemeli konut satışına başlamadan önce; projenin kapsamı, koşulları ve uygulama esasları Hazine Müsteşarlığınca belirlenen bina tamamlama sigortası yaptırılması veya banka teminat mektubu, hakediş sistemi ya da bağlı kredi ile teminat seçeneklerinden birinin sağlanması veya Bakanlık tarafından uygun görülecek ve tüketicinin tüm ödemelerini garanti altına alacak başka bir yöntem sunulması zorunluluğu getirilmiştir. Bu sayede, ön ödemeli konut satışı aracılığıyla konut edinmek amacıyla yüksek meblağlar ödemiş olan tüketicilerin, satıcı iflas etse bile bina tamamlama sigortası veya diğer teminat yöntemleri sayesinde nihai amacı olan konutları edinmeleri sağlanmış olacak veya tüketiciler ödedikleri tutarları iade alabileceklerdir.

1. Tüketicinin Cayma Hakkı

Tüketici, 14 gün içinde herhangi bir gerekçe göstermeksizin ve cezai şart ödemeksizin ön ödemeli konut satış sözleşmesinden cayma hakkına sahiptir. Cayma hakkının kullanıldığına dair bildirimin bu süre içinde satıcıya noterlikler aracılığıyla yöneltilmesi yeterlidir.

Tüketicinin ön ödemeli konut satışında sözleşme tarihinden itibaren, caymaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, yirmi dört aya kadar herhangi bir gerekçe göstermeden sözleşmeden dönme hakkı vardır. Sözleşmeden dönme bildiriminin satıcıya noterlikler aracılığıyla yöneltilmesi yeterlidir.

Sözleşmeden dönülmesi durumunda satıcı; konutun satışı veya satış vaadi sözleşmesi nedeniyle oluşan vergi, harç ve benzeri yasal yükümlülüklerden doğan masraflar ile sözleşme tarihinden itibaren ilk üç ay için sözleşme bedelinin yüzde ikisine, üç ila altı ay arası için yüzde dördüne, altı ila on iki ay arası için yüzde altısına ve on iki ila yirmi dört ay arası için de yüzde sekizine kadar tazminatın ödenmesini isteyebilir.

2. Sözleşmenin Geçerlilik Şekli

Ön ödemeli konut satış sözleşmesinin tapu siciline tescil edilmesi gerekmektedir. Bu, sözleşmenin geçerlilik şartıdır. Bununla birlikte taraflar, ön ödemeli konut satış vaadi sözleşmesini noterde düzenleme şeklinde yapabilir. Fakat kanunda belirtilen resmi şekle bağlı olmaksızın yapılan sözleşmeler de tüketici bakımından geçerlidir. Bir başka anlatımla, resmi şekle bağlı sözleşmenin yapılmadığı tüketiciye karşı ileri sürülemez. Bu noktada, şekle uyulmaksızın yapılan ön ödemeli konut sözleşmesi de geçerli olarak kabul edilerek, tüketicinin hakları korunur.

3. Tüketicinin Dönme Hakkı

Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 44. maddesi uyarınca; ön ödemeli konut satışında devir veya teslim süresi sözleşme tarihinden itibaren 36 ayı geçemez.Sözleşme yapıldıktan sonra,tüketici 24 ay süre ile hiçbir neden ve gerekçe göstermeden sözleşmeden dönme hakkını kullanabilir.

Sözleşmeden dönülmesi durumunda satıcı; konutun satışı veya satış vaadi sözleşmesi nedeniyle oluşan vergi, harç ve benzeri yasal yükümlülüklerden doğan masraflar ile sözleşme tarihinden itibaren, sözleşme bedelinin %2’sine kadar tazminatın ödenmesini isteyebilir.

Ancak satıcı, yükümlülüklerini hiç ya da gereği gibi yerine getirmezse tüketiciden herhangi bir bedel talep edemez. (Ayıplı imalat veya konutun 36 ay içerisinde devir ve teslim edilmemesi gibi)

4. Tüketiciyi Bilgilendirme Yükümlülüğü

Ön ödemeli konut satışı yapılırken, satıcının unvanı, mersis numarası, iletişim bilgisi, ön ödemeli konut satışı yapılacak olan bağımsız bölümün açık billgileri, peşin ve taksitli fiyat , faiz ve cayma hakkı, konut teslim tarihi gibi hususlar ön bilgilendirme formu ile tüketiciye verilmelidir. Ön bilgilendirme kanuni bir zorunluluktur. Örneği ön bilgilendirme yapmayan satıcı cayma hakkında bilgilendirmediği tüketiciye karşı cayma hakkındasüre ve tazminat talebini öne süremeyecektir.

5. Proje Değişiklikleri

Ön ödemeli konut satışında diğer projelerde olduğu gibi proje değişiklikleri söz konusu olabilir. Bu gibi durumlarda da, proje değişiklikleri mutlaka tüketiciye yazılı olarak bildirilmek zorundadır. Söz konusu değişikliği tüketici kabul etmek zorunda olmayıp, kendisine bildirimin yapıldığı bir ay içerisinde sözleşmeden dönme hakkına da sahiptir. Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Kira ve Taşınmaz Hukukuna İlişkin Diğer Yazılarımız İçin;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Satın Alınan Evden Kiracının Çıkartılması

Satın Alınan Evden Kiracının Çıkartılması

Satın Alınan Evden Kiracının Çıkartılması – İzmir Avukat

TBK m. 310 gereğince konutun yeni sahibi; eski malikle yapılan kira sözleşmesinin kendiliğinden tarafı haline gelecektir. Haklı bir sebep olmadıkça (kiracının kira bedelini ödememesi, komşulara rahatsızlık vermesi, vs.) yeni ev sahibi kiracı kabul etmediği sürece kira sözleşmesini feshedemez, kiracıyı konuttan çıkmaya zorlayamaz.

Fakat yeni ev sahibinin kiracıyı ne zaman çıkarabilir sorusu ile kastedilenin “Yeni malikin gereksinimi” başlıklı TBK m. 351 hükmü olması sebebiyle söz konusu tahliye nedeninden de bahsetmemiz gerekmektedir:

Borçlar Kanununun 351. maddesinde; “Kiralananı sonradan edinen kişi, onu kendisi, eşi, altsoyu, üstsoyu veya kanun gereği bakmakla yükümlü olduğu diğer kişiler için konut veya işyeri gereksinimi sebebiyle kullanma zorunluluğu varsa, edinme tarihinden başlayarak bir ay içinde durumu kiracıya yazılı olarak bildirmek koşuluyla, kira sözleşmesini altı ay sonra açacağı bir davayla sona erdirebilir. Kiralananı sonradan edinen kişi, dilerse gereksinim sebebiyle sözleşmeyi sona erdirme hakkını, sözleşme süresinin bitiminden başlayarak bir ay içinde açacağı dava yoluyla da kullanabilir.” denmektedir.

Yeni ev sahibinin veya yakınlarının konut ihtiyacının bulunmasını kanunumuz kira sözleşmesini sonlandırabilmek için geçerli bir neden olarak kabul etmiştir. Fakat bu halde de kanun şekli bazı şartlar aramış ve her halde dava açılması zorunluluğu öngörmüştür. Bir başka deyişle yeni ev sahibi TBK m.351 hükmündeki koşulları sağlasa dahi tahliye davası açmadan kira sözleşmesini feshedemeyecektir.

Yeni ev sahibinin ihtiyacı sebebiyle kira sözleşmesini sonlandırabilmesi için gerekli olan şartlara bakmamız gerekirse;

1-) Kişi konutu (kiralananı) satın alma, bağışlama vs. bir hukuki nedenle edinmiş olmalıdır.

2-) Yeni ev sahibi; konutu edindiği tarihte içerisinde kiracı bulunmalıdır. Yani önceki ev sahibi ile kiracı arasında; konutun sahibinin değiştiği tarihte devam eden bir kira sözleşmesi bulunmalıdır.

3-) Yeni Ev Sahibinin kendisi, eşi, altsoyu (çocukları, torunları), üstsoyu (anne-babası, dedesi vs.) veya kanun gereği bakmakla yükümlü olduğu kişilerin konut ihtiyacı sebebiyle kiralananı kullanma zorunluluğu bulunmalıdır.

Burada belirtmemiz gereken bir husus; yeni ev sahibinin kira sözleşmesini sonlandırabilmesi için yukarıda belirttiğimiz kişilerden herhangi birisinin konut ihtiyacı bulunmalıdır. Söz konusu kişiler dışındaki yeni ev sahibinin yakınlarının konut ihtiyacının bulunması sebebiyle kiracıdan konutu tahliye etmesi istenemeyeceği gibi kanunda belirtilen bu kişilerinde dürüstlük kuralı çerçevesinde bir konut ihtiyacının olduğundan bahsedilemiyorsa yine kiracıdan konuttan çıkması hususunda bir talepte bulunulamaz.

4-) Kanun koyucu kiraya verene burada iki ihtimal öngörmüştür ve iki durumda da yeni ev sahibi belirtilen şartları sağladıktan sonra tahliye davası açmak zorundadır.

a-) Yeni Ev Sahibi konutu edindikten (satın aldıktan) sonra bir ay içerisinde kiracıya yazılı bildirimde bulunmalıdır. İspat kolaylığı açısından yazılıbildirimin noter aracılığıyla yapılması faydalı olacaktır. Yeni malik yazılı bildiriminin içeriğinde; kiralananı hangi tarihte edindiğini (satın aldığını), kiralanana kendisinin/kanunda belirtilen kişilerin ihtiyacının bulunduğunu ve kanuni düzenlemeler çerçevesinde kira sözleşmesini sonlandırma iradesinde olduğunu belirtmesi gerekir. Daha sonra konutu edindiği tarihten itibaren altı ay sonra açacağı tahliye davası ile kira sözleşmesini sonlandırabilir.

b-) Ya da yeni malik kiracıya yazılı bir bildirimde bulunmasına gerek olmaksızın; önceki ev sahibi ile kiracı arasında yapılan kira sözleşmesinin bittiği tarihten itibaren bir ay içerisinde tahliye davası açarak kira sözleşmesinin sonlandırılmasını talep edebilir.

Yeni ev sahibinin ihtiyaç sebebiyle tahliye davası açabilmesi için yukarıda belirtilen süreler hakkında TBK m. 353’te; “Kiraya veren, en geç davanın açılması için öngörülen sürede dava açacağını kiracıya yazılı olarak bildirmişse, dava açma süresi bir kira yılı için uzamış sayılır.” denmektedir. Buna göre yeni ev sahibinin söz konusu nedenle tahliye davası açma süresini uzatma imkanı da bulunmaktadır.

Ev Sahibinin Kiracıyı ”İhtiyacı Sebebi İle” Çıkarmasının Koşulları Özetlenirse

Yeni mülk sahibi, kiracıyı tahliye etmek istiyorsa aşağıdaki prosedürleri takip etmelidir:

Kanun gereğince yeni mülk sahibi, eğer kira kontratına istinaden tapuda şerh yoksa, tapu devri yapıldıktan sonra bir ay içinde kiracıya ihtarname göndermelidir.

  • İhtarname gönderildikten sonra eğer kira sözleşmesinin bitimi 6 aydan uzun süreli ise kiracı 6 ay içinde evi boşaltmalıdır. Kiracı evden çıkmayı kabul etmiyorsa dava yoluyla tahliye edilebilir.
  • Tapu devri yapıldıktan sonra 1 ay içinde ihtarname yollanmazsa yeni ev sahibi, kirayı verene ait kira sözleşmesinin şartlarını kabul etmiş sayılır.
  • Kiracı bu süreç dahilinde kira sözleşmesi şartlarını bozarsa -örnek olarak kira bedelini belirli sürede ödemezse- daha erken sürede tahliye edilebilir.

Yeni Satın Alınan Evde Oturan Kiracı ile Anlaşma

Satın almadan önce evde bulunan kiracı ile anlaşma yoluna gitmek, en ideal yöntemlerden biridir. Bu durumda kiracı ve kiraya veren, anlaşarak kira sözleşmesini feshedebilir. Böylece kiracının evden çıkması için beklemeye gerek kalmaz. Uygulamada genellikle kiracılardan tahliye taahhüdü alınmaktadır. Kiracı taahhüde yanaşmazsa, ihtiyaç sebebi söz konusu ise yukarıdaki prosedür uygulanır. İlaveten, satın alınacak evde kiracı oturuyorsa dikkat edilecek durumlar arasında yer alan depozito, kiracının ev sahibine teminat bedeli altında ödediği miktarı ifade eder. Ev satın alınacaksa eski ev sahibinden bu depozito temin edilmeli veya evin bedelinden bu miktar düşülmelidir.

Konut ihtiyacına dayanarak dava açılabilmesi için konutun bulunduğu yerin TMK’nın 19’uncu maddesi kapsamında ikametgâh adresi olması da gerekmez (6.HD. 13.9.1979; 3619/6381).

Öğretide kalp hastası veya yürüme engeli bulunan bir kiraya verenin, asansörsüz bir binanın üst katında oturmakta, kendi dairesi de asansörlü bir binada veya asansörsüz olmakla birlikte bu binanın giriş veya birinci katında bulunmakta ise tahliye davası açtığı takdirde ortada gerçek bir tahliye talep ve sebebi bulunduğuna dair görüş mevcuttur.

Yine doktrinde kiraya verenin eşinin ayrı yaşamayı talep etmesi durumunda hâkimin haklı görmesi üzerine ayrı yaşamaya karar vermesi halinde kiraya verenin, eşinin ihtiyacı için tahliye davası açabileceği, kiraya verenin çocuklarının nişanlanma, evlenme, öğrenim, sağlık ya da memuriyet gibi bir sebeple babalarından ayrı yaşamaları gereğinin ortaya çıktığı durumlarında da taşınmaz ihtiyacı sebebiyle tahliye davası açılabileceği ifade edilmiştir.

Kira ve Taşınmaz Hukukuna İlişkin Diğer Yazılarımız İçin;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079