Etiket arşivi: izmir

İcra Dosyası Kapatılırken İzlenebilecek Yollar

icra dosyası kapatma

İcra Dosyası Kapatma | İcra Hukuku | İcra Avukatı | İzmir Avukat | İzmir Hukuk Bürosu

İcra dosyalarının gerekli özen ve dikkati göstererek izlenecek yollar sayesinde çok daha düşük ücretler ödenerek kapatılabilmesi mümkündür. İcra dosyalarının ödeme yapılarak kapatılması aşamasında 2 farklı yöntem bulunmaktadır. Bu yöntemler icra dairesine doğrudan ödeme ve yapılması ve dosyanın alacaklısına veya avukatına haricen ödeme yapılmasıdır.

1. İcra Dairesine Doğrudan Ödeme İle İcra Dosyası Kapatma

Alacaklı tarafından borçluya usulüne uygun gönderilen ödeme emrinde ödenecek tutar ile paranın ödeneceği icra müdürlüğünün banka IBAN numarası bilgileri yer alır. Söz konusu ödemenin ise bu IBAN hesabına açıklamalı şekilde yapılması belirtilir.

Ancak söz konusu ödeme veya icra emrinde yer alan miktarların doğrudan ödenmesi dosyanın kapatılması için yeterli değildir. Zira borçluya gönderilen ödeme/icra emrinde ödenecek tutara ilaveten vekâlet ücreti, faiz, harç ve masraflar eklenecek olup bu masraflara ödeme emrinde yer verilmez. Bir başka anlatımla borçlulara gelen ödeme veya icra emrindeki tutar icra dairesine yatırılmış olsa bile bu tutar asıl borca ilişkindir. Alacaklının takip açarken yapmış olduğu masraflar, takip sonrası işleyen faiz, tebligat giderlerine ilişkin tutarlar ve vekalet ücreti gibi borca dahil olup ödenmesi gereken diğer borç kalemleridir.

Bu sebeple dosyanın, ödeme yapılacak olduğu tarihe ilişkin icra müdürlüğünce düzenlenmiş kapak hesabına bakılarak hesapta yer alan bakiye kısmının tamamının icra dosyasına ödenmesi gerekmektedir. Kapak hesabı ise kısaca, ödeme yapılacağı günkü güncel borcu ifade etmektedir.

Dosya kapak hesabında ödeme/icra emrinde yer alan miktardan farklı olarak takipte kesinleşen miktar, tahsil harcı, başvurma harcı, vekalet ücreti, faiz ve dosyada yapılan masraf miktarı da yer almaktadır. Bunların dâhil edilmediği ve salt ödeme emrinde yer alan tutarın ödenilmesi ile yetinilmesi halinde eksik ödeme yapılması nedeniyle dosyanın kaydının kapatılmasını mümkün olmayacaktır. Ayrıca gönderilen icra emrinde yazan salt miktarın dosyaya ödenmesi halinde kalan bakiye üzerinden haciz işlemleri başlatılabilir. Zira kısmi tutarda borç ödenmiş sayılacak olup kalan tutarlar için haciz uygulanmasına imkan tanınacaktır.

2. Haricen Ödeme Yapılması İle İcra Dosyası Kapatma

Bir diğer yöntem ise Haricen Ödeme ile alacaklıya veya vekiline ödeme yapılarak dosyanın kapatılmasıdır. Bu ödeme yönteminde ise borçluya icra müdürlüğünce gönderilen ödeme/ icra emri üzerine borçlu, alacaklı tarafla veya avukatı ile iletişime geçerek borcu ödemek istediğini beyan eder. Kapak hesabına göre istediği herhangi bir miktar üzerinden alacaklı ile anlaşarak icra dairesinin IBAN hesabına değil de doğrudan alacaklıya veya vekiline parayı göndererek dosyanın haricen tahsille kapatılması sağlanır. Elbette belirtmek gerekir ki alacaklının borç tutarını düşürmek gibi bir mecburiyeti yoktur. Bu yöntem, icra dosyasında her geçen gün işleyen faizin önüne geçerek varsa hacizleri bir an önce kaldırtmak için de tercih edilebilir.

Bu yöntemin uygulanmasında daha önce de belirtmiş olduğumuz icra müdürlüğünce düzenlenen kapak hesabında yer alan takipte kesinleşen miktar, vekalet ücreti, faiz ve dosyada yapılan masraf miktarıyla bağlılık yoktur. Bu bakımdan taraflar dosya hesabına bağlı kalacak olsa dahi alacaklı ile pazarlık edebilme imkanı olması sebebiyle diğer yönteme göre iki taraf için de daha kârlı bir yöntem olduğu söylenebilir.

Bu yöntem uygulanırken alacaklı ile borçlu yukarıda belirtilen kalemler üzerinde kendi aralarında bir bakiye belirleyerek anlaşabilir. Bunun üzerine icra dosyasına alacaklının “Haricen Tahsille Dosyanın Kapatıldığına” ilişkin UYAP üzerinden dosyaya bildirimde bulunmasıyla birlikte haricen tahsil harcı ödenmek suretiyle dosya kapatılmış olur. Akabinde, alacaklı veya alacaklının avukatı borcu tahsil ettikten sonra icra dairesine durumu bildirir, icra dairesinin dosyanın kapatılması ve varsa hacizleri kaldırması için uygun gördüğü tahsil harcını öder. Akabinde ise borçlunun herhangi bir malvarlığında mevcut olan hacizler kapatılır, icra dosyası kapatılır.

İcra Borçları Ödenirken Hangi Yollar Tercih Edilmeli

Esasında iki taraf için de söz konusu icra dosyasının haricen ödeme yöntemiyle kapatılması daha makuldür. Çünkü; haricen ödeme yönteminde tarafların arasında pazarlık yapma imkânı bulunmaktadır. Takipte kesinleşen miktar, takipte mevcut vekalet ücreti, faiz gibi kalemlerde alacaklı ile borçlunun pazarlık etme imkanı vardır. Devletin alacağı tutarlar dışında yer alan tutarlar için yapılacak olan bu pazarlığa ilgili icra müdürlüğü karışmamaktadır. Haricen ödeme yönteminin bir diğer büyük avantajı, tarafların haricen ödeme üzerine anlaşması ve haricen tahsil bildirimini dosyaya yapılması halinde, icra dairesince kesilecek tahsil harcı yarı yarıya düşmektedir.

Tahsil harcının yanı sıra haricen ödemeyle kapatılan icra dosyasında alacaklının ödemekle yükümlü olduğu %2’lik cezaevi harcı talep edilmemektedir. Bununla birlikte, haricen ödeme yapılması yönteminde alacaklı tahsil bildirimi yapmazsa icra dosyası açık kalacak ve her an borçlu aleyhine haciz işlemi hakkınızda uygulanabilecektir. Bu sebeple icra dosyasının icra müdürlükleri nezdinde kapatılmasının sağlanması borçluya hakkında tekrar haciz yapılmasını önleyeceğinden, haricen yapılan ödeme akabinde alacaklı tarafından ilgili icra dosyasına haricen tahsil bildiriminde bulunulması ve gerekli tahsil harcı dosyaya yatırılarak dosya kaydının kapatılması mutlaka sağlanmalıdır. Bu sebeple de her ne kadar haricen ödemeler daha avantajlı olsa da yapılacak ödemelerin banka kanalı ile yapılması ve açıklamaya icra dairesi ile dosya numarasının yazılması da ispat açısından yeterli olacaktır.

Yukarıda detaylandırdığımız üzere ileride geri dönülmesi güç bir hak kaybına uğramamak ve dosya masrafından fazla ücretler ödememek için icra takiplerinde mutlaka bir avukatla çalışmak elzemdir. Konuya ilişkin tarafımız ile iletişime geçebilirsiniz.

İlginizi çekebilecek benzer çalışmalarımız;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Fiil Ehliyeti Nedir?

Fiil Ehliyeti Nedir

Fiil Ehliyeti Nedir | Fiil Ehliyeti Ne Demektir? | İzmir Hukuk Bürosu | İzmir Avukat | Hukuki Bilgi

Fiil Ehliyeti Nedir?

Fiil Ehliyeti Nedir? Fiil ehliyeti, kişinin bizzat fiil ve işlemleriyle lehine haklar, aleyhine ise borçlar oluşturabilme yeteneğidir. Aktif bir ehliyettir. Hakların kullanılmasını ifade eder. Yani bir kişi tam ve sağ doğarak kanunun öngördüğü hukuki haklarını elde eder; hak ehliyetine sahip olur. Fiil ehliyeti ise bu hakları bizzat kullanabilmek  anlamına gelir. Her ne kadar tam ve sağ doğum hak ehliyeti için yeterli olsa da, fiil ehliyeti bazı durumlarda kısıtlanabilir, kaldırılabilir. Yani bir kişinin fiil ehliyetine sahip olması için kanun koyucu tarafından bu hakkın kullanılmasına engel teşkil edecek bir hukuki durumda olmaması şartı aranmıştır.

Fiil ehliyetine sahip olmanın üç temel şartı vardır.

Gerçek kişilerin dava ehliyetini incelerken, medeni hakları kullanma ehliyetine uygun olarak bir ayrım yapmak gerekir. Ayırt etme gücüne sahip, ergin olan ve kısıtlı bulunmayan her gerçek kişi tam dava ehliyetine sahiptir. Tam dava ehliyetine sahip olanlar bizzat dava açabilir ve açtığı davayı yürütebilir; kendilerine karşı açılan davayı takip edebilir. Fiil ehliyetine sahip olan kişilerin kısıtlı olmaması gerektiğinden yukarıda da bahsetmiştik. Bu hali ile, fiil ehliyetine dava ehliyeti de diyebiliriz.

Dava ehliyeti, kişinin kendisinin veya yetkili kılacağı bir temsilci (vekil) aracılığı ile bir davayı takip etme ve usul işlemlerini yapabilme yeteneğidir (HMK m. 71; AK m. 36/3). Zira dava ehliyeti, medeni hakları kullanma ehliyetine göre belirlenir. Yani fiil (medeni hakları kullanma) ehliyetine sahip olan bütün gerçek ve tüzel kişiler, dava ehliyetine de sahiptir (m. 51) Denilmektedir.

  1. Ayırt Etme Gücüne Sahip Olmak: Kişinin davranış ve işlemlerinin neden sonuç ilişkisini bilebilme ve etkilerini önceden görebilme yeteneğidir. (12 yaş ve üstü)
  2. Ergin Olmak: Kanunda belirtilen yaş sınırını atlamaktır. Buna yasal erginlik denir.
  3. Kısıtlı Olmamak: Kısıtlılık; Bir kimsenin medeni kullanma yetkisinin (Fiil ehliyetinin) mahkeme tarafından kaldırılmasıdır. Kısıtlılık hali mahkeme kararı ile olur. Yukarıdaki üç şartı sağlayan kişiler tam ehliyetli kabul edilir.

Peki Ergin Olma Halleri ve Kısıtlılık Halleri Nelerdir?

Ergin Olmak: Dört şekilde gerçekleşir.

  1. Yasal Erginlik: Kişilerin 18 yaşını doldurması halinde kazanılan erginliktir.
  2. Evlilik Yoluyla Erginlik: 17 yaşını doldurmuş kişilerin anne ve babalarının izniyle evlenmeleri halinde. (Mahkeme kararı gerekmez)
  3. Zorunlu Evlilik Yoluyla Erginlik: 16 yaşını doldurmuş olanların mecburiyet karşısında evlenmeleri halinde. (Mahkeme kararı gereklidir)
  4. Yargı Yoluyla Erginlik: 15 yaşını doldurmuş kişilerin anne ve babanın istemesi ile mahkeme kararı ile ergin olmaları. (Yaşın büyütülmesi)

Kısıtlılık Halleri Nelerdir?

Kısıtlılık; Bir kimsenin medeni kullanma yetkisinin (Fiil ehliyetinin) mahkeme tarafından kaldırılmasıdır. Kısıtlılık hali mahkeme kararı ile olur.

Fiil Ehliyetini Sınırlayan Halleri Aşağıdaki Şekilde Özetleyebiliriz:

a) Yaş Gereği Medeni kanunda kişilerin bazı haklara yaşları gereği ehil olmayacağı düzenlenmiştir.

  • Türk Medeni Kanunu Madde 124.- Erkek veya kadın on yedi yaşını doldurmadıkça evlenemez. 
  • Türk Medeni Kanunu Madde 502.- Vasiyet yapabilmek için ayırt etme gücüne sahip ve on beş yaşını doldurmuş olmak gerekir.
  • Türk Medeni Kanunu Madde 503.- Miras sözleşmesi yapabilmek için ayırt etme gücüne sahip ve ergin olmak, kısıtlı bulunmamak gerekir.
  • Türk Medeni Kanunu Madde 307.- Evli olmayan kişi otuz yaşını doldurmuş ise tek başına evlat edinebilir.
  • Yine, kişinin kendi dinini tayin edebilmesi için ergin olması istenir. Vasi olmak için de ergin olunmalıdır.
  • Türk Medeni Kanunu Madde 413.- Vesayet makamı, bu görevi yapabilecek yetenekte olan bir ergini vasi olarak atar.
  • Miras sözleşmesi ve vasiyet arasındaki fark : İkisi de ölüme bağlı tasarruftur. Biri sözleşmedir diğeri tek taraflı hukuki işlemdir.

b) Cinsiyet

Türk Medeni Kanunu Madde 132.- Evlilik sona ermişse, kadın, evliliğin sona ermesinden başlayarak üçyüz gün geçmedikçe evlenemez. Buna iddet müddeti denir . Bu düzenlemenin nedeni neseb karışıklığının engellenmesidir. Babalık karinelerinin çatışmasını önlemek amaçlanmıştır. Bu üç yüz gün, evlilik boşanma ile sona ermişse hakimin kararından sonra , ölümle sonlanmışsa ölüm tarihi itibariyle , evliliğin hakim tarafından iptali verilmişse iptal kararı verildiği günden sonra sayılmaya başlanır. Gaiplikte ise kişiden son haberin alındığı veya ölüm tehlikesi içinde kaybolduğu günden sonra üç yüz günlük süre hesaplanmaya başlar. Bu üç yüz günlük süre doğmadan kadın doğum yaparsa veya kendisi eski eşiyle evlenmek isterse bu üç yüz günlük iddet süresi zaten ortadan kalkar . Kadının gebe olmadığını bugün basit bir kan testi ile saptayabiliyoruz . Kadının hekim raporuyla gebe olmadığı saptanırsa bu durumda hakime müracaat ederek bu sürenin kaldırılması istenebilir .

Başka bir fark da soy bağının reddinin sadece kocaya ait olmasıdır.Kadın için böyle bir durum söz konusu değildir. Çünkü çocuğu doğuran kadın , anadır. Bu mutlak bir ilkedir.

Anayasa madde 41 der : ” Evlilikte kadın ve erkek eşittir. ”

Türk Medeni Kanunu Madde 185.- Evlenmeyle eşler arasında evlilik birliği kurulmuş olur. Eşler, bu birliğin mutluluğunu elbirliğiyle sağlamak ve çocukların bakımına, eğitim ve gözetimine beraberce özen göstermekle yükümlüdürler. Eşler birlikte yaşamak, birbirine sadık kalmak ve yardımcı olmak zorundadırlar.

Türk Medeni Kanunu Madde 186.- Eşler oturacakları konutu birlikte seçerler.Birliği eşler beraberce yönetirler.Eşler birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıkları ile katılırlar.

Bunun istisnasını da madde 187 de görüyoruz : Kadın, evlenmekle kocasının soyadını alır; ancak evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuruyla kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabilir. Daha önce iki soyadı kullanan kadın, bu haktan sadece bir soyadı için yararlanabilir. Veya dilerse dava açarak kendi kızlık soyadını kullanmaya da devam edebilir.

Evlilik dışı doğan çocuğun velayeti annededir. Çocukla babası arasında soybağı bulunsa dahi bunun verilmesi mümkün değildir. Evlilik içi doğan çocuğun velayetine hem annesi he babası birlikte sahiptirler.

c) Yabancılık Türk vatandaşı olmama bazı sınırlamalara tabi olur . En önemlisi yabancıların gönüllerince Türkiye’de taşınmaz mal sahibi olamamasıdır. Buna müsaade edilirse devletlerden daha zengin olan şirketler gelir ve ülkeyi bir şekilde komple satın alırlar . Bu yüzden Tapu Kanunumuzda ve çeşitli kanunlarımızda sınırlandırmalar mevcuttur.

d) Ayırt Etme Gücü Bu güce sahip olmayan kişiler şahsen kullanılması gereken hakları kullanamazlar . Bu hakları onlar adına yasal temsilcileri de kullanamazlar . Ancak bu sıkı sıkıya kişiye bağlı hakları kullanamaması onun çok aleyhine bir durum yaratıyorsa bu durumda elbette yasal temsilcisi onun adına bu hakkı kullanabilmelidir. Evlenen bir kişinin daha sonra ayırt etme gücünü kaybetmesi ile birlikte kocası da bunu bahane edip eşi aldatma , dövme , sövme gibi durumlara maruz bırakıyorsa bu durumda yasal temsilci bu kişi adına bir boşanma davası açabilmektedir.

e) Akıl Hastalığı Madde 133.- Akıl hastaları, evlenmelerinde tıbbi sakınca bulunmadığı resmi sağlık kurulu raporuyla anlaşılmadıkça evlenemezler.Bu kişilerin velayet hakkı kaldırıldığı gbi vasilik sfatı da sona erer.

f) Haysiyetsiz Hayat Sürme Bu kişiler, vasi olarak atanamaz.

g) Bir suçtan dolayı mahkumiyet  Bu kişiler, resmi bir vasiyetnamenin düzenlenmesine tanık olarak katılamaz .

h)Yabancı Mahkeme Kararlarının Uygulanması Türkiye’de meydana gelmiş bir olaya yabancı bir hukuk uygulanabilir. Bu da bazı farklar yaratabilir.

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için tarafımız ile iletişime geçebilirsiniz.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Ödeme Taahhütnamelerinde Şekil Şartları

Ödeme Taahhütnamelerinde Şekil Şartları

Ödeme Taahhütnamelerinde Şekil Şartları | İcra Hukuku | İcra Avukatı

Ödeme Taahütnamesi Nedir?

Ödeme taahhütnamesi, icra süreçlerinde 2004 sayılı İcra İflas Kanunu (İİK) m. 111 kapsamında hazırlanan bir taahhütnamedir. Ödeme taahhütnamesinin imzalanması ile birlikte icra takibi derhal durdurulur ve borçlu taahhütname kapsamında borcunu belli süreler zarfında ödemeyi taahhüt eder ve taahhütnamesine aykırılık halinde borçlunun tazyik hapsi ile karşılaşacağını kabul eder.

  • Asıl alacağın brüt asgarî ücretin üzerinde olması gerekir.
  • Yapılan hesaplamanın icranın hesabıyla aynı olması gerekir.
  • Alacak kalemlerinin tek tek yazılması gerekir. (Taahhüt tutanağında toplam borç miktarının, işleyen ve işleyecek faizin, vekalet ücreti, icra harç ve giderlerinin birlikte belirlenerek borçlunun taahhüdüne esas olan miktarın açıkça gösterilmesi gerekmektedir.)
  • Takip öncesi işlemiş faiz, takip tarihinden taahhüt tarihine kadar işleyen faiz, taahhüt tarihinden ödeme tarihine kadar işleyecek faizin ayrı ayrı ve açıkça gösterilmesi gerekir.
  • Makbuzsuz giderlerin hesaplamaya dahil edilmemesi gerekir.
  • Taahhüdün esas icra müdürlüğünden alınması gerekir.
  • Tebligat sadece borçlu vekiline değil, borçluya da yapılmalıdır.
  • Taahhüde uyulmaması durumunda hukukî ve cezaî neticelerinin ne olduğu açık ve net olarak belirtilmelidir.
  • Ödeme günlerinin iş günü olarak belirlenmesi gerekir.
  • Taahhüt alınabilmesi için icra takibinin kesinleşmesi şart. İcra takibi kesinleşmeden alınan ve ihtiyatî hacizde alınan taahhütler geçersizdir.
  • Taahhüdün alacaklı tarafından ilk ödeme tarihine kadar kabul edilmesi gerekir.

Yasal Mevzuat

İcra İflas Kanunu

Madde 111 – Borçlu alacaklının satış talebinden evvel borcunu muntazam taksitlerle ödemeği taahüt eder ve birinci taksiti de derhal verirse icra muamelesi durur. Şukadar ki borçlunun kafi miktar malı haczedilmiş bulunması ve her taksitin borcun dörtte biri miktarından aşağı olmaması ve nihayet aydan aya verilmesi ve müddetin üç aydan fazla olmaması şarttır. Borçlu ile alacaklının borcun taksitlendirilmesi için icra dairesinde yapacakları sözleşme veya sözleşmelerin devamı süresince 106 ve 150/e maddelerindeki süreler işlemez. Ancak bu sözleşme veya sözleşmelerin toplam süresinin on yılı aşması hâlinde, aştığı tarihten itibaren süreler kaldığı yerden işlemeye başlar. Taksitlerden biri zamanında verilmezse icra muamelesi ve süreler kaldığı yerden devam eder.

Madde 340 – 111 inci madde mucibince veya alacaklının muvafakati ile icra dairesinde kararlaştırılan borcu ödeme şartını, makbul bir sebep olmaksızın ihlal eden borçlunun, alacaklının şikâyeti üzerine, üç aya kadar tazyik hapsine karar verilir. Hapsin tatbikine başlandıktan sonra borçlu borcun tamamını veya o tarihe kadar icra veznesine yatırmak zorunda olduğu meblağı öderse tahliye edilir; ödemelerini tekrar keserse, hakkında tazyik hapsine yeniden karar verilir. Ancak, bir borçtan dolayı tazyik hapsinin süresi üç ayı geçemez.

Mahkeme Kararları

Yargıtay 19. Ceza Dairesi E:2017/1481 K:2017/2585

Dosya kapsamına göre, 2004 sayılı Kanun’un 340. maddesi gereğince taahhüdü ihlal suçunun oluşması için taahhüt tutanağında toplam borç miktarının, işleyen ve işleyecek faizin, vekalet ücreti, icra harç ve giderlerinin birlikte belirlenerek borçlunun taahhüdüne esas olan miktarın açıkça gösterilmesi gerektiğinden, 03/07/2014 tarihli ödeme taahhüdünde işlenen faiz 641,426,15 Türk lirası olarak belirtilmiş ise de, bu faizin hangi dönemleri kapsadığı, icra takibinin kesinleştiği tarihten taahhüt tarihine kadar işlemiş ve taahhüt tarihinden son ödeme tarihine kadar işleyecek faiz olup olmadığı konusunda herhangi bir açıklık olmadığı gibi, alacaklının son ödeme tarihine kadar işleyecek faizden feragat beyanının da yer almadığı ve bu nedenlerle işleyen ve işleyecek faiz miktarının taahhüt tutanağında ayrı ayrı gösterilmemesi nedeniyle belirsizlik bulunduğundan taahhüdün geçerli olmadığı anlaşılmakla, sanığın üzerine atılı suçun unsurlarının oluşmaması nedeniyle itirazın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediği gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla gereği görüşülüp düşünüldü…

Yargıtay 19.Ceza Dairesi 2016/ 9666 E. 2016 / 20446 K.

Borçlu ve alacaklı tarafından kararlaştırılan taksitle ödeme taahhüdünü ihtiva eden tutanağın hukuken geçerli olabilmesi için borçlunun, alacaklının ve icra müdürü veya yardımcısı ya da katibin imzası ile düzenlenme tarihini taşıması, ödenmesi taahhüt edilen borcun toplam miktarını açıkça göstermesi şarttır. İcra müdürlüğü yetkilisinin tutanağı imzalaması, İcra ve İflas Kanunu’nun 8. maddesi gereğince tutanağın aleniyeti ve ispat kuvvetinin gereğidir. İmza sözleşmenin değil, tutanağın geçerlilik şartıdır. İcra müdürü taahhütte taraf olmadığından taahhüdün içeriğine müdahale edemez. İcra müdürünün borçlu ve alacaklı tarafından kararlaştırılan ödeme taahhüdüne kamu alacağı olan “% 9,48 oranında taahhüt damga vergisinin tahsili ile” şerhini yazarak taahhütnameyi imzalaması ve bu şartın yerine getirilmemesi ödeme taahhütnamesini geçersiz hale getirmez. Bu itibarla, usulüne uygun olarak düzenlenmiş ödeme taahhüdünü ihlal eden sanık hakkındaki mahkemenin kararında bir isabetsizlik bulunmadığından, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma isteminin REDDİNE, 14.07.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”

Konuya ilişkin uyuşmazlıklarınız kapsamında uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirsiniz.

İlginizi çekebilecek benzer çalışmalarımız;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

GBT Nedir?

GBT Nedir?

GBT Nedir? | GBT Ne Demektir? | Genel Bilgi Toplama | İzmir Ceza Avukatı | Av. Mustafa Yolcu

GBT Nedir?

Genel Bilgi Toplamanın kısaltması olan GBT kavramı üzerinde hukuki anlamda pek çalışma olmayan bir kurum olup; söz konusu usul ve uygulama bir kanun veya yönetmelik kapsamında değil resmi gazetede yayımlanmamış 29.03.2005 tarihli İçişleri Bakanlığı Kaçakçılık, İstihbarat, Harekat ve Bilgi Toplama Daire Başkanlığı Bilgi Toplama Yönergesi ile düzenlenmiştir.

GBT Kapsamında Hangi Veriler İşlenmektedir?

GBT sistemine kişilerin, kimlik bilgileri ile haklarındaki yakalama emirleri, yurt dışına çıkış yasağı kararları ve derdest kovuşturma bilgileri ile kesinleşmiş mahkûmiyet hükümleri işlenmektedir. GBT uygulaması yapılmasındaki amaç, “Hakkında yakalama emri ya da zorla getirme kararı verilmiş olan kişileri tespit etmek” olarak ön plana çıkmaktadır.

Genel Bilgi Toplama kapsamında elde edilen veriler:

  • Doğum tarihi, doğum yeri ve TCKN gibi kimlik bilgileri,
  • Kişi hakkında açılmış dava ve hükümler,
  • Kişi hakkında verilen adli uygulama tedbir ve kararları,
  • Şahıs erkek ise askerliğini yapıp yapmadığı

GBT İşleminin Kapsamı

Bilgi Toplama Yönergesi’nin 7. maddesinin A2 bendi ve 9. maddesinin a fıkrası hükümlerine göre; arama kararı bulunmadığı veya yakalanmış olduğu halde belirli bazı suçlardan dolayı kişiler hakkında genel bilgi toplama programına bilgi kaydedilecektir.

GBT Kaydının Silinmesi

Kaçakçılık, İstihbarat, Harekat ve Bilgi Toplama Daire Başkanlığı’nın GBT veri tabanlarında haklarında bilgi tutulduğunu öğrenen kişiler, GBT kayıtlarının silinmesi için İçişleri Bakanlığı’na başvurarak cevaba göre haklarındaki idari işlemin iptali için İdare Mahkemelerine dava açmaları gerekmektedir.

GBT Sorgulamasından Kaçmak

GBT sorgulamasından kaçma durumunda somut olaya göre Türk Ceza Kanunu kapsamında görevi yaptırmamak için direnme suçunun unsurlarının oluşup oluşmadığı incelenmelidir. Yerleşik Yargıtay kararlarında yalnızca sözlü olarak işbirliği gerçekleştirilmemesi kapsamında bu suçun oluşmayacağı ifade edilmektedir. Suçun unsurları kapsamında bir tehdit unsurunun da mevcut olması gerektiği vurgulanmaktadır.

Ayrıca GBT’den kaçma kapsamında; polisin kanunlara uygun olarak aldığı tedbirlere karşı gelme, direnme veya görev yapmasını engelleme söz konusu olur ise durumun niteliğine göre; polisin koruma altına alma, uzaklaştırma ya da yakalama ve gerekli kanuni işlemleri yapma yetkisi mevcuttur.

Mahkeme Kararları

GBT Kaydının Sorulması Mümkündür. GBT Kayıtlarının Paylaşılması Neticesinde Göreve İlişkin Sırrın Açıklanması Suçu Oluşmaz

Yargıtay 5. Ceza Dairesi E:2014/10023 K: 2018/90

Başka bir soruşturma kapsamında CMK’nın 135. maddesi uyarınca iletişiminin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınmasına karar verilen …’ın, … İl Emniyet Koruma Şube Müdürü olan sanık … ile yaptığı telefon görüşmesi sırasında yakını olan … hakkında arama kaydı olup olmadığı hususunda bilgi talep etmesi üzerine sanık …’in polis memuru olan …’yü aradığı ve GBT sorgulaması yapmasını istediği, …’den…’ın aranan şahıslardan olmadığını öğrendikten sonra da …’ı arayarak bu bilgiyi verdiği iddia ve kabul olunan olayda, Suç tarihinde hakkında arama kaydı bulunmayan …’ın, bizzat veya avukatı aracılığıyla emniyet birimlerine başvurarak, sanık tarafından …’a iletilen bilgiyi alabileceği, dolayısıyla “hakkında arama kaydı bulunmadığına ilişkin bu bilginin TCK’nın 258. maddesinde sayılan “gizli kalması gereken belge, karar, emir ve diğer tebligat niteliğinde değerlendirilemeyeceği, bu itibarla somut olayda göreve ilişkin sırrın açıklanması suçunun unsurları itibariyle oluşmayacağı…

GBT Kaydının Silinmemesi Durumunda Özel Hayata Saygı Hakkı İhlalidir

Anayasa Mahkemesi Genel Kurul Başvuru Numarası: 2014/5671

Başvurucu 30/6/2006 tarihinde Genel Bilgi Toplama (GBT) Sisterni’nde bulunan kaydının silinmesi talebiyle Emniyet Genel Müdürlüğüne müracaat etmiştir. Başvurucunun dilekçesi idarenin ilgili birimleri tarafından başvurucu hakkındaki adli sicil kaydının düzenlendiği İzmir İl Emniyet Müdürlüğüne iletilmiştir. İzmir İl Emniyet Müdürlüğünün 8/8/2006 tarihli yazısıyla Bilgi Toplama Yönergesi (Yönerge) gereğince başvurucu hakkındaki bilgi formlarının iptal edilemeyeceği belirtilmiştir. Bu yazı başvurucuya 26/7/2006 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu, GBT sisteminde bulunan kaydının silinmesi amacıyla İçişleri Bakanlığı aleyhine Ankara 9. İdare Mahkemesinde iptal davası açmıştır. Mahkeme, 11/4/2008 tarihli kararıyla davayı reddetmiştir. Mahkeme kararında İçişleri Bakanlığı Kaçakçılık İstihbarat, Harekat ve Bilgi Toplama Dairesi (KİHBİ) Başkanlığınca çıkarılan 29/3/2005 tarihli Yönerge’de yer alan hükümlere yer verilmiştir. Kararda; kamu güvenliğinin ve suç ve suçluyla mücadelenin etkin şekilde sağlanması amacıyla Yönerge ile bazı suç tiplerinden hüküm giyenler hakkında GBT sistem kaydının nasıl tutulacağının düzenlendiği, Yönerge’nin 9. maddesinin (b) bendinde hırsızlık suçunun da bu suç türleri arasında gösterildiği belirtilmiştir. Bu nedenle hırsızlık suçundan cezalandırılan başvurucu hakkında tutulan GBT sisteminden kaydının silinmesi için yapılan başvurunun reddine ilişkin işlemin hukuka aykırı olmadığı ifade edilmiştir. Başvurucunun temyiz istemi Danıştay Onuncu Dairesinin 23/5/2012 tarihli kararıyla reddedilerek hüküm onanmıştır. Başvurucunun karar düzeltme istemi aynı Dairenin 12/2/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Nihai karar, başvurucuya 2/4/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 17/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. … Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

Detaylı Okuma İçin;

Konuya ilişkin hukuki uyuşmazlıklarınıza ilişkin tarafımız ile iletişime geçebilirsiniz.

İlginizi çekebilecek diğer çalışmalarımız;

İzmir Ceza Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

İlamlı İcra Nedir?

İlamlı İcra Nedir?

İlamlı İcra Nedir? | İlamlı İcra Takibi Nedir? | İcra Avukatı | İzmir İcra Avukatı

İlamlı İcra Nedir?

Eğer elinizde herhangi bir Hukuk Mahkemesi tarafından lehinize verilmiş ve para borcunu içeren bir mahkeme kararı varsa, bu kararın verilmesinden sonra, karşı tarafın bu borcu rızası ile ödemeyeceğini düşünüyorsanız; bu mahkeme kararı (ilam) ile icra takibi başlatarak almanız gereken parayı icra yoluyla alabilirsiniz. Yalnızca para borcu değil; bir işin yapılması, bir eşyanın veyahut da bir çocuğun dahi teslimi bu tür icra takibine konu edilebilecektir.

Mahkeme kararının icraya konu olması için kesinleşmesine gerek yoktur. ( İstisnai durumlarda keşinleşme gerekmekle beraber detaylarına aşağıda değinilecektir. )Mahkeme tarafından nafaka gibi belli dönemlerde ödenmesi gereken borçlar oluştuğu takdirde, mahkeme kararı vermesinden itibaren her döneme ilişkin olarak icra takibi yapılabilecektir.

Mahkemenin bizzat kendi inisiyatifiyle verdiği kararlar haricinde, mahkeme huzurunda yapılan sulh, kabul ve feragatler ile kayıtsız ve şartsız para borcu içeren noter senetleri de ilamlı icraya dayanak olabilmektedir.

İcra Emrinin İçeriği

Borçluya ilâmın konusuna göre; taşınır teslimi ile taşınmaz tahliye ve teslimine ilişkin icra emri için İcra ve İflas Kanunu Yönetmeliği ekinde yer alan örnek 2, çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin icra emri için örnek 3, bir işin yapılmasına veya yapılmamasına irtifak hakkının veya gemi üzerindeki intifa hakkının kaldırılmasına ilişkin ilâmların yerine getirilmesi hakkında icra emri için örnek 4, para borcuna veya teminat verilmesine ilişkin icra emri için örnek 5 gönderilir.

İcra emri, icrası istenen ilâmın konusuna göre değişen uyarılar içerir. İcra emrinin içeriğinde yer alması gereken ana kayıtlar İİK 24’te sayılmıştır. Özel kayıtlar ise yasanın ilgili hükümlerinde ayrıca gösterilmiştir.

24’üncü maddeye göre icra emri; alacaklı ve borçlunun ve varsa temsilcilerinin adlarını ve soyadlarını, yerleşim yerlerini, hükmü veren mahkemenin adını, hükmolunan şeyi, ilâmın tarih ve numarasını, emrin gereğinin yedi gün içerisinde yerine getirilmesini, bu yapılmadığı takdirde icra mahkemesinden, istinaf veya temyiz merciinden veya yargılamanın yenilenmesi istemini incelemekte olan mahkemeden icranın geri bırakılması (tehir-i icra) konusunda bir karar getirilmesi, yoksa cebrî icraya devam olunacağı uyarılarını içerir.

İlamlı İcra Takibinin Konusu

İlamlı icra takibinin konusu para alacağı, menkul teslimi, gayrimenkullerin tahliyesi, çocuk teslimi çocuk ile şahsi münasebet-görüştürme gibi konulardır.

İlâm Niteliğindeki Belgeler

İcra hukukunda ilâma eşdeğer sayılan belgeler İİK 38’de, İlam Mahiyetini Haiz Belgeler yan başlığı altında toplanmıştır. Bunlar; mahkeme huzurunda yapılan sulhlar, mahkeme huzurunda

yapılan kabuller, para borcu ikrarını içeren noterlikçe düzenlenen senetler, istinaf ve temyiz kefaletnameleri ve icra dairesindeki kefaletler, noter senedi ve mahkeme kararlarıdır.

İlamlı icra takibini başlatabilmek için kararın kesinleşmesi gerekmese de bu kuralın bazı istisnaları vardır :

  • Taşınmaz mal ile ilgili ayni haklara ilişkin ilamlar,
  • Aile ve kişiler hukukuna ilişkin ilamlar,
  • Bayrağına ve sicile kayıtlı olup olmamasına bakılmaksızın bütün gemilere ve bunlarla ilgili ayni haklara ilişkin ilamlar,
  • Menfi tespit davaları ve tazminat ilamları,
  • Sayıştay ilamları,
  • Ayrıca yabancı mahkeme kararlarının tenfizi hakkındaki kararlar temyiz edilirse icra durur.

Yetki, İtiraz, Zamanaşımı

İlamlı icra takiplerinde yetki sorunu yoktur. Alacaklı istediği icra dairesinden takibi başlatabilir. Borçlu yetkiye itiraz gibi hukuki savunmalarda bulunamaz. Yerleşim yerini değiştiren alacaklı, dosyanın bulunduğu yerleşim yerindeki icra müdürlüğüne havalesini isteyebilir.

İlamlı icra takibinde, borç mahkeme kararı ile belirlendiği için, borca itiraz mümkün değildir. Öte yandan borçlunun diğer itirazları ile ilgili icra mahkemelerinde dava açma hakkı her zaman saklıdır. Dava açabileceği hususlar; Zamanaşımı, İfa, Temyizdir. İlamlı icra takiplerinde zamanaşımı 10 yıldır. 10 yıl süreyle hiçbir işlem yapılmayan icra dosyaları kendiliğinden düşer.

İtiraz süresi (icranın geri bırakılmasını isteme süresi)

İtiraz süresi, itfa, imhal veya zamanaşımının icra emrinin tebliğinden önceki veya sonraki dönemde gerçekleşmiş olmasına göre, ikiye ayrılır :

1- Yedi gün içerisinde itiraz

Borçlu, icra emrinin tebliğinden önceki dönemde borcun itfa edilmiş veya ertelenmiş veya zamanaşımına uğramış olduğu iddiasında ise, (icra emrinin kendisine tebliğinden itibaren) yedi gün içinde, icra mahkemesinden icranın geri bırakılmasını isteyebilir; yani yedi gün içinde icra emrine itiraz edebilir (m.33,1)

İcranın Geri Bırakılması

Borçlu, yedi gün içinde icranın geri bırakılmasını istemez (icra emrine itiraz etmez) ise, ilâmlı icra takibi kesinleşir ve borcu ödemek zorunda kalır .

Yedi günlük itiraz süresi içinde icra emrine itiraz etmemiş (icra mahkemesinden icranın geri bırakılmasını istememiş) olan borçlunun, yedi gün geçtikten sonra yaptığı itiraz geçersizdir. Yani, bu halde de ilâmlı icra takibi kesinleşir. Bu nedenle, icra mahkemesi (yedi gün geçtikten sonra yapılan) itirazın süre aşımından dolayı reddine karar verir. Borçlu, kusuru olmaksızın bir engel (mazeret) nedeniyle yedi gün içinde icra emrine itiraz edememişse, (engelin kalktığı günden itibaren üç gün içinde) icra mahkemesine gecikmiş itirazda bulunabilir.

İcranın Geri Bırakılmasını İsteme Süreci

İtfa, imhal veya zamanaşımı olgularının ileri sürülmesi, bunların icra emrinin tebliğinden önce ve sonra ortaya çıkmasına göre ayrı usullere tabidir.

İlâm konusu borç, ilâmın verildiği tarihten sonra ancak takipten önce itfa veya imhal olunmuş veya zamanaşımına uğramışsa, icranın geri bırakılmasını isteyen borçlu, icra emrinin tebellüğünden itibaren yedi gün içinde icra takibinin yapıldığı icra dairesinin bağlı bulunduğu icra mahkemesine dilekçe ile başvurarak icranın geri bırakılmasına karar verilmesini talep etmek zorundadır. Bu süre geçtikten sonra icra emrinin tebliğinden önceki nedenleri ileri sürerek icranın geri bırakılmasını isteyemez, dolayısıyla borcu ödemek zorunda kalır.

Borçlu, icra mahkemesine süresinde başvuruda bulunmuşsa icra mahkemesi bu talebi İİK 33’te sınırlı sebepler çerçevesinde inceler ve yine bu maddede sayılı belgelerin varlığı hâlinde icranın geri bırakılmasına karar verir. Aksi takdirde borçlunun itirazını iptal eder.

İcranın geri bırakılmasına karar verilebilmesi için talebin usulüne uygun olması gerekir. Bu bağlamda, dilekçede icranın geri bırakılmasının hangi sebeple istendiği belirtilmelidir. Borçlu, ilâmdan sonra fakat icra emrinin tebliğinden önce gerçekleşen itfa veya imhal olgusunu ancak yasada sınırlı olarak sayılan belgelerle kanıtlayabilir. Bu belgeler, yetkili mercilerce re’sen düzenlenmiş veya usulüne göre onaylanmış yahut icra dairesinde veya icra mahkemesinde veya mahkeme önünde ikrar olunmuş senetlerdir. [İİK 33/1]. İcra mahkemesi bunlar dışındaki belgelere dayanarak icranın geri bırakılmasına karar veremez.

Yasa koyucu, icranın geri bırakılmasına dayanak belgeleri bu şekilde sınırlayarak itfa veya imhal olgusunun tartışılmasını önlemeyi amaçlamıştır. Zira icra mahkemesinin alacaklının inkâr ettiği adî bir senet üzerindeki imzayı inceleme yetkisi yoktur ve imzanın tartışılması, ilâmlı icranın hukukî yapısıyla bağdaşmaz.

Talebin dayanağı zamanaşımı ise, icranın geri bırakılmasına karar verilmesi için ilâmla ilgili son işlem üzerinden on yıl geçtiğinin görülmesi gerekli ve yeterlidir. [İİK 39/1]. Bunun kanıtlanması için itfa veya imhal olgusundaki gibi belgelere gerek duyulmaz. Zamanaşımı, icraya konulan ilâmdan anlaşılabilir. Bundan borcun zamanaşımına uğradığı anlaşılıyorsa alacaklı, zamanaşımının kesildiğini ya da durduğunu resmî bir belge ile kendisi ispat etmelidir.

2- Süresiz İtiraz

Borçlu, icra emrinin tebliğinden sonraki bir dönemde, borcun itfa edilmiş veya ertelenmiş (imhal edilmiş) veya zamanaşımına uğramış olduğu iddiasında ise, her zaman, icra mahkemesinden icranın geri bırakılmasını isteyebilir ; yani her zaman icra emrine itiraz edebilir (m.33,II) .

Bu halde, ilâmlı icra takibinin son bulmasına (konusu para olan ilâmların icrasında paraların paylaştırılmasına) kadar, icra emrine itiraz edilebilir (icranın geri bırakılması istenebilir). Çünkü, ondan sonra icra takibi son bulmaktadır. İlâmlı takibin son bulmasından sonra, borçlu ancak bir istirdat davası açabilir.

İlamlı İcra Takibine Şikayet Dilekçesi Örneği

………………….İCRA HUKUK MAHKEMESİ HÂKİMLİĞİNE

……………… İCRA MÜDÜRLÜĞÜ Dosya Esas: /…

ŞİKÂYET EDEN

(BORÇLU) :

Adres

VEKİLİ : Avukat Adı ve Soyadı

Adres

KARŞI TARAF

(ALACAKLI) : Adı ve Soyadı

VEKİLİ : Dava vekili Adı ve Soyadı

Adres

DAVA KONUSU : İcra emrinin iptali

TEBLİĞ TARİHİ : …/…/2021

ŞİKÂYET NEDENLERİ :

1- …………… İcra Müdürlüğünün yukarıda esas numarası belirtilen icra takibi dosyası ile müvekkil kurum hakkında başlatılan ilamlı icra takibi kapsamında …/…/20… tarihinde tarafımıza tebliğ edilen icra emri ilama, usul ve yasaya açıkça aykırı düzenlenmiştir

2- Öncelikle düzenlenen icra emrinde alacaklı ve vekilinin vergi kimlik numarası bulunmamaktadır. Ekte sunulan Yargıtay 12 Hukuk Dairesinin 14.11.2005 tarih, 2005/018595 Esas ve 2005/022021 Karar sayılı kararı, bu hususun tek başına icra emri iptali sebebi olduğunu açıkça göstermektedir

3- Takibe konu ilamda alacaklı sadece lehine hükmedilen vekâlet ücretini talep hakkına sahip iken, ilama aykırı olarak kaynağı belli olmayan ek taleplerde bulunmuştur Yukarıda belirttiğimiz usul ve yasaya açık aykırılıklar nedeniyle icra emrinin iptalini talep etme zorunluluğu doğmuştur

DELİLLER : ………….. İcra Müdürlüğünün dosyası ve her tür delil

HUKUKİ NEDENLER : İİK md 71 ve ilgili mevzuat

SONUÇ VE İSTEM : Yukarıda arz edilen nedenlerle, şikâyetin kabulüne icra emrinin iptaline yargılama harç ve masrafları ile vekâlet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini saygılarımla vekâleten talep ederim

…/…/20…

Şikâyet Eden

Vekili

Avukat Adı ve Soyadı

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için tarafımız ile iletişime geçebilirsiniz.

İlginizi çekebilecek benzer çalışmalarımız;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Çoğun İçinde Az Da Vardır İlkesi

Çoğun İçinde Az Da Vardır İlkesi

Çoğun İçinde Az Da Vardır İlkesi | Hukuki Bilgi | İzmir Avukat | Efes Hukuk Bürosu

Çoğun içinde az da vardır ilkesi Latince “In toto et pars continetur” deyişinin dilimizdeki karşılığı olup; Yargıtay kararlarında sıkça karşılaşılmaktadır. Özellikle kıyas yaparken bahsedilen karar kapsamında hakkaniyetin de gözetilmesi gerektiği şeklinde anlaşılabilir. İlke kapsamında verilecek kararda iki tarafın da mağdur olmaması için somut olayın özellikleri de gözetilerek hüküm verilmesi şeklinde yorumlanabilir.

Yargıtay 19. Hukuk Dairesi E. 2016/12208 K. 2017/268

“KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin davalı şirketten sıfır (0) km 2012 Model Ford Transit 370 L marka aracı satın aldığını, ancak satın alınan aracın belirtilen özellikleri taşımadığını, bu haliyle ayıplı durumda olduğunu ileri sürerek ayıplı satılan aracın yenisi ile değiştirilmesine, olmaması durumunda araç bedelinin iadesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, dava konusu aracın ayıplı olmadığını, davacının eksiklik olarak gördüğü hususların ayıp niteliği taşımadığını, bu eksikliklerin giderilmesine davacının onay vermediğini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece Tüketici Mahkemesi sıfatıyla verilen, davanın kabulü kararı, Dairemiz 04.03.2015 tarih; 2014/16891 E. – 2015/2977 K. sayılı ilamı ile “Dava konusu uyuşmazlık 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında değerlendirilemeyeceğinden mahkemece yapılması gereken iş, tarafların tacir, dava konusu aracın ticari araç olduğu gözetilmek suretiyle somut olaya Türk Ticaret Kanunu hükümleri uygulanarak ve buna göre gerekçe oluşturularak varılacak uygun sonuca göre bir karar vermekten ibarettir.” gerekçesiyle bozulmuştur.

Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda, satıma konu ticari aracın üretimden kaynaklı ayıplı olduğu, ayıpların gizli ayıp niteliğinde olmadığı, araçtaki ayıbın süresinde satıcıya bildirildiği, araç üzerindeki açık ayıpların aracın ayıpsız misli ile değiştirilmesini yahut araç bedelinin iadesini gerektirmediği, aracın satış anındaki değer kaybının aracın satış değerinin %15’i tutarında ( 8.096,57 TL ) olacağı, davacının talebi ürün değişimi olsa da “çoğun içinde az da vardır” kuralı gereğince, davacı yararına, aracın satış anındaki değer kaybı bedelinin davalıdan tahsilinin uygun olacağı gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne kısmen reddine, aracın yenisi ile değiştirilmesi talebinin reddine, 8.096,57 TL alacağın faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm davalı vekili ve katılma yoluyla davacı vekilince temyiz edilmiştir.

Dava, satış sözleşmesinde ayıplı aracın iadesi veya bedelinin tahsili istemine ilişkindir. 6102 sayılı TTK’nın 23/1-c maddesi gereğince malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli değilse alıcı malı teslim aldıktan sonra 8 gün içinde incelemek veya incelettirmek ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa bu 2 ve 8 günlük süre içinde durumu satıcıya ihbarla yükümlüdür. Somut olayımızda dava konusu araç, davacı alıcıya 19.09.2012 tarihinde teslim edilmiştir. Davacı vekilinin dosya içindeki beyanı ve ihtarname içeriğinden de araçtaki ayıpların aynı gün öğrenildiği ayıp ihbarının ise 19.10.2012 tarihinde yapıldığı anlaşılmış olup, açıklanan ilkeler uyarınca ihbar yükümlülüğünün süresinde yerine getirilip getirilmediği üzerinde durularak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme sebebiyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış hükmün bozulması gerekmiştir.”

Yargıtay 13. Hukuk Dairesi , E. 2014/13492, K. 2015/919, T. 22.1.2015

“Kanunun 4/A maddesi hükmü “sağlayıcı tarafından bildirilen reklam ve ilanlarından veya standardından veya teknik kuralından tespit edilen nitelik veya niteliğini etkileyen niceliğine aykırı olan yada yararlanma amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran medeni, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren hizmetler, ayıplı hizmet olarak kabul edilir” düzenlemesi bulunmaktadır. Bu durumda tüketici, sözleşmeden dönme, hizmetin yeniden görülmesi veya ayıp oranında bedel indirimi isteyebilir. Somut olayda, davacı dava dilekçesinde hizmet bedelinin iadesi seçeneğini tercih etmiş ise de, davacı hizmetten yararlandığına göre, “çoğun içinde az da vardır” kuralı gereğince davacının talebinin ayıp oranında bedel indirimi olduğunun kabulü gerekir. Bu kabul, aynı zamanda M.K.‘nun 2. maddesinde ifadesini bulan dürüstlük ve iyiniyet kuralının da bir gereğidir. Hal böyle olunca, dosya kapsamında bulunan delillerin değerlendirilerek hizmetteki ayıplar nedeni ile indirim miktarı belirlenerek sonucuna uygun bir karar verilmelidir. Mahkemece davacının hizmetten yararlandığı gözetilmeden tüm konaklama bedelinin tahsiline karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.”

Yargıtay 13. Hukuk Dairesi E. 2010/8333 K. 2010/16575

…davacı, satın aldığı aracın ayıplı olması nedeniyle araç bedelinin tahsilini bu mümkün olmaz ise aracın yenisi ile değiştirilemesi isteminde bulunmuş, davalılar davanın reddini savunmuş, mahkemece, yaptırılan bilirkişi incelemesine göre jant kapaklarının değiştirilmesi gerektiğini ancak davacının talebinin bedel iadesine yönelik olduğundan bahisle davanın reddine karar verilmiştir. 4077 sayılı yasanın 30. maddesine göre, bu kanunda hüküm bulunmayan hallerde genel hükümler uygulanır.b.k.202 maddesi ise hakim hal icabı satımın feshi ni muhik görmüyorsa semenin tenziline karar verileceğini hüküm altına almıştır. öyle olunca araç değişimi veya bedel iadesi şartları oluşmamışsada, dosya kapsamından jantların ayıplı olduğu anlaşıldığı ve mahkemeninde kabulü bu yönde olduğuna göre çoğun içinde az da vardır kuralı gereğince ayıplı olan jant kapaklarının bedelinin tahsiline karar verilmesi gerekirken aksi düşüncelerle yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma gerektirir.

Detaylı bilgi veya sorularınız için bizim ile iletişim‘e geçebilirsiniz.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079