Kategori arşivi: Aile Hukuku

Boşanma Davasında Kusur

Boşanma Davasında Kusur
Boşanma Davasında Kusur

Boşanma Davasında Kusur – İzmir Avukat

Boşanma sebepleri kanunumuzda özel ve genel sebepler halinde sıralanmaktadır. Zina, hayata kast ve pek kötü muamele,akıl hastalığı, terk, suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme gibi sebepler özel sebeplere örnektir. Özel sebeplerin varlığı halinde açılacak olan boşanma davası bu sebeplerle açılmalıdır. Uygulamada en sık yapılan hataların başında bu gelmektedir. Şiddet gören veya aldatılan eşin, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasını sebep göstererek boşanma davası açası usuli bir hatadır. Zira, özel sebeplerin varlığı halinde sosyal inceleme raporu (sir raporu), darp raporu, fotoğraf videolar, gsm operatör kayıtları vb. pek çok husus davaya delil olarak dahil edilmeli karşı tarafın kusuru ispatlanmalıdır. Kusurun tespiti, nafakadan tazminata kadar pek çok husu için belirleyici olmaktadır. Evlilik birliğinin temelinden sarsılması konu başlıklı yazımızı okumak için buraya tıklayabilirsiniz.

Boşanma davasında kusur durumunun önemi başta boşanma davasının kabulü olmak üzere, maddi manevi tazminat ve nafaka taleplerinde kendini gösterir. Örneğin, Medeni Kanun 175. Maddeye göre; “Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir.” Hükmü amirdir. Dolayısıyla kadın ya da erkeğin ağır kusurlu olması halinde nafakaya hükmedilmez. Bununla birlikte Medeni Kanun 174. Maddeye göre; “Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir.” Yani ağır kusurlu eş için maddi tazminata hükmedilmez. Tarafların eşit kusurlu olması halinde manevi tazminata hükmedilemez. Görüldüğü üzere bu sebeple nafaka ve tazminatlar açısından kusurun ispatı önemlidir.

Velayet açısında çocuğun üstün yararı önemli olup kusur değerlendirmesi yapılmamaktadır. Örneğin; eşini aldatan kadın ya da hayat kadını olan anneye çocuğun üstün yararı gerektiriyorsa velayet verilecektir. Ayrıca boşanma yüzünden ekonomik durumu bozulacak eşe karşı yoksulluk nafakası ödenmesine de hükmedilebilir. Ancak bunun için bahsettiğimiz gibi eşin kusursuz veya daha az kusurlu olması gerekir.

Kanunda kusur sayılan haller belirli olarak sayılmamıştır ancak Yargıtay kararlarına göre toplum vicdanını rahatsız eden birçok davranış kusur olarak değerlendirilmiştir. Aşağıda kusurlu davranışlara örnekler şu şekildedir:

Boşanma Davalarında Kusurlu Davranışlar ( Yargıtay Kararlarından Örnekler)

  • 1.Sadakat yükümlülüğünün ihlali, aldatma, zina,
  • 2.Eşe veya aile fertlerine hakaret etmek, hor görmek, aşağılamak,
  • 3.Eşe karşı ya da diğer aile bireylerine karşı fiziksel, psikolojik veya cinsel şiddet,
  • 4.Eşe karşı ilgisiz davranmak, üzerine düşen vazifeleri yerine getirmemek,
  • Ayrı ev tahsis etmeyerek anne ile birlikte oturmaya zorlamak ya da eşi başka birinin evine bırakmak,
  • 5.Eşin kendi ailesi ile görüşmesine engel olmak, aileyi eve kabul etmemek,
  • 6.Uyuşturucu madde kullanmak ya da satmak, madde etkisi altında iken eşe ya da çocuklara zarar vermek,
  • 7.Eşi ölümle tehdit etmek,
  • 8.Şans oyunları kumar vs. oynamak,
  • 9.Maddi gücü olmasına rağmen borçlarını ödememek savsaklamak,
  • 10.Eşe sürekli olarak yalan söylemek,
  • 11.Eşi evden kovmak, baba evine bırakmak,
  • 12.Haysiyetsiz yaşam sürmek, küçük düşürücü davranışlarda bulunmak,
  • 13.Akıl hastalığına yakalanmak,
  • 14.Eşten habersiz kredi çekmek ödememek,
  • 15.Çocuk istememek, eşi doğum kontrole zorlamak,
  • 16.Erkeğin maddi manevi evin sorunlarıyla ilgilenmemesi vs.

Boşanma davalarında kusurlu davranışlar bunlarla sınırlı olmayıp, görüldüğü gibi aslında toplum nezdinde de hoş karşılanmayan, kamu vicdanını rahatsız eden çoğu davranış boşanma davalarında kusur olarak değerlendirilir. Önemli olan tarafların hangisinin asli kusurlu yani ağır kusurlu olduğu, hangisinin hafif kusurlu olduğu ya da eşlerin ortak kusurlu olup olmamasıdır.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2020/6184 E. , 2021/781 K.

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı-karşı davalı erkek tarafından kusur belirlemesi, tazminatlar, nafakalar, velayet ve kadının kabul edilen ziynet alacağı davası yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

Bölge adliye mahkemesi, davacı-karşı davalı erkeğe annesi ile birlikte kadının yaptığı ev işlerini, halini ve tavrını beğenmeyip eleştirdiği, küçümseyip manevi baskı kurduğu, kadının ortak çocuğa bakmasına müsaade etmedikleri, tartışma sonrası kadını dedesinin evine bıraktığı, dönmek isteyen kadını eve almadığı, bir gün sonra da kıyafetlerini dedesinin evinin bahçesine bıraktığı; davalı-karşı davacı kadına da kişisel bakımını yerine getirmediği ve eşine hakaret ettiği vakıalarını kusur olarak yükleyip boşanmaya sebebiyet veren olaylarda erkeğin ağır, kadının az kusurlu olduğuna hükmetmiştir.

Dosyanın tetkikinden, tarafların bölge adliye mahkemesi tarafından kabul edilen ve gerçekleşen kusurlu davranışları yanında, davalı-karşı davacı kadının birlik görevlerini yeterince yerine getirmediği anlaşılmıştır. Bu itibarla boşanmaya sebebiyet veren ve gerçekleşen kusurlu davranışlara göre; annesi ile birlikte kadını beğenmeyip eleştiren, küçümseyip manevi baskı kuran, kadının ortak çocuğa bakmasına müsaade etmeyen, tartışma sonrası kadını dedesinin evine bırakarak dönmek isteyen kadını eve almayan ve bir gün sonra da kıyafetlerini dedesinin evinin bahçesine bırakan erkek ile kişisel bakımını yapmayan, eşine hakaret eden ve birlik görevlerini yeterince yerine getirmeyen kadın eşit kusurludur. Bu itibarla, erkeğin ağır, kadının az kusurlu olduğuna hükmedilmesi doğru bulunmamış ve kararın bozulmasını gerektirmiştir.

Yukarıda 3. bentte açıklandığı üzere, tarafların boşanmaya sebebiyet veren olaylarda eşit derecede kusurlu oldukları anlaşılmaktadır. Boşanma sonucu maddi ve manevi tazminata hükmedilebilmesi için tazminat yükümlüsünün kusurlu, tazminat talep eden eşin ise kusursuz veya diğerine göre daha az kusurlu olması gerekir (TMK m. 174). Bölge adliye mahkemesince davacı-karşı davalı erkeğin, davalı-karşı davacı kadına nazaran ağır kusurlu olduğunun kabulü ve bu hatalı kusur belirlemesine göre kadın yararına maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi isabetsiz olmuş ve bozmayı gerektirmiştir.

Özetle: Boşanma davasında hakim eşler arasındaki kusuru belirlemeden boşanmaya, tazminata ve nafakaya karar veremez. Yani kusur kavramı, davanın tüm seyrini etkileyecektir. Bu nedenle karşı tarafın kusurlu olduğu iddia ediliyorsa bunun ispatı (boşanmada kusur ispatı) için tüm delillerin en doğru şekilde sunulması gerekmektedir. Davanızın alanında uzman bir boşanma avukatı ile takip edilmesi de bu nedenle önem taşımaktadır. Aksi takdirde haklı olmanıza rağmen kusurun tespit edilememesi veya boşanma sebebinin doğru ifade edilememesi nedeniyle davanızın reddi bile gündeme gelebilecektir

Benzer ilginizi çekebilecek yazılarımız;

İzmir Boşanma Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Mehir Senedi Nedir?

Mehir Senedi Nedir?

Mehir Senedi Nedir? – İzmir Avukat

Mehir Senedi Nedir?

Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi mehir kelimesini “Nikâh akdinin sonucu olarak kocanın karısına ödemek zorunda olduğu para veya mal.” olarak tanımlamaktadır. Yasal mevzuatımız kapsamında mehir senedine ilişkin bir düzenleme mevcut olmamakla birlikte uygulamada sıklıkla karşılaşılmakta olup; “kocanın evlenme sözleşmesi anında ya da devamı sırasında, bazen de sona ermesi halinde kadına belirli bir mal, para veya ekonomik değeri olan bir şeyi armağan etmesi” olarak tanımlanmaktadır.

Mehir Senedinin Hukuki Niteliği?

Medeni hukuk kapsamında sözleşme serbestisi ilkesi gereğince uygulama alanı bulmakta olan mehir senedi; ahlaka ve yasalara aykırı bir unsur taşımadığı sürece mahkemeler nezdinde geçerlidir.

Mehir senedinin geçerli olabilmesi için yazılı olarak yapılması gerekmektedir. Mehir senedi içerisinde tapulu bir taşınmaz da yer alıyor ise resmi şekilde (noter aracılığı ile) yapılması da geçerlilik şartı olacaktır.

İlgili Yargıtay Kararları

YARGITAY 2. Hukuk Dairesi Esas: 2018 / 1864 Karar: 2018 / 14111

Davacı kadının dava dilekçesinde maddi tazminat olarak talep ettiği altınlar, evlilik öncesinde taraflarca düzenlenen ve mehir senedi ile davalı erkek tarafından davacı kadına ödenmesi kararlaştırılan 100 gr 5 adet bilezik ve 50 adet çeyrek altın bedeline yönelik mehir alacağıdır. Mahkemece, davacının bu talebi düğünde takılan ziynet eşyası olarak değerlendirilerek, ispatlanamadığı gerekçesi ile reddine karar verilmiştir. Yapılan yargılama ve toplanan delillerden, davalı erkek mehir senedinde yazılı altınları veya bedellerini davacıya verdiğini ispatlayamamıştır. Gerçekleşen bu duruma göre mehir senedinde yazılı 100 gr 5 adet bilezik ile 50 adet çeyrek altın bedeline ilişkin talebin kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.

YARGITAY 3. Hukuk Dairesi Esas: 2016 / 17924 Karar: 2018 / 4924

Karar: Davacı, davalı ile 13/11/2009 tarihinde evlendiğini, düğün sırasında örf ve adetlere göre çeyiz eşya senedi düzenlediklerini, evlilik sırasında verilen mehir niteliğindeki bu miktarın boşanma ile birlikte muaccel hale geldiğini belirterek çeyiz eşya senedinde gösterilen 50.000,00 TL ‘nin dava tarihinden itibaren işleyecek kanuni faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesini talep etmiştir. Davalı, bononun kambiyo senedine mahsus icra yolu ile takibe konduğunu bu nedenle davacının bu davayı açmada hukuki yararının olmadığını, dayanak bononun eşya senedi olmadığını, bononun ahlaka aykırı şekilde tanzim edildiğini, senedin arkasında “evlenme güvence senedi “olarak verildiğinin yazılı olduğunu, evlilik güvencesi olarak verilen senedin bedelinin istenmesinin ahlaka ve adaba aykırı bulunduğu belirterek davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, senedin verilme tarihi ile tarafların evlilik tarihi arasındaki yakınlık, senedin alacaklısının kadın borçlusunun koca olduğu dikkate alınarak senedin çeyiz eşya senedi olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne, 50.000,00 TL alacağın dava tarihinden işleyecek yasal faizi ile davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Uyuşmazlık, senede bağlı alacak talebine yöneliktir. Davacı yargılama sırasında, verilen senedin mehir senedi olduğunu beyan etmiş, davalı ise senedin düzenlendiği gün gayri resmi olarak evlendiklerini bu nedenle senedin evlenmeyi güvence altına almak için yapıldığını, evlilik sonrası ise senedin iade edilmediğini belirtmiştir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 81. maddesine göre, hukuka ve ahlaka aykırı bir sonucun gerçekleşmesi amacıyla verilen şey geri istenemez. Yine Türk Borçlar Kanunu’nun 27. maddesinde sözleşmenin konusunun, gerek içerik gerekse amaç yönünden ahlakın emirlerine aykırı olmaması gerektiği belirtilmiştir. Somut uyuşmazlıkta, dava konusu olan ve “iş bu senet evlenme güvence senedidir” yazılı olan senet 12.11.2009 tarihli olup tarafların bu tarihten bir gün sonra evlendikleri anlaşılmıştır. Senedin içeriğinden mehir senedi olduğuna dair bir ibareye rastlanmadığı gibi gayri resmi evlenmenin teminatı olarak verildiği açıktır. Senedin TBK 27. ve 81. maddeleri uyarınca hukuka ve ahlaka aykırı olduğu konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır.

O halde mahkemece senedin hukuka ve ahlaka aykırı bir amaç için verildiği ve senede itibar edilmeyeceği gözetilerek davanın reddi gerekirken, yanlış değerlendirmeye dayalı olarak davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı görüldüğünden kararın bozulması gerekmiştir.

Benzer ilginizi çekebilecek yazılarımız;

İzmir Boşanma Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Terk Sebebiyle Boşanma

Terk Sebebiyle Boşanma

Terk Sebebiyle Boşanma | İzmir Avukat

Terk, eşlerden birinin, evlilik birliğinin kendisine yüklediği yükümlülükleri yerine getirmemek amacıyla, isteyerek ve sürekli olarak ortak yaşamı terk etmesi ve haklı bir neden olmadan ortak yaşama dönmemesi olup Türk Medeni Kanunumuza göre özel  ve mutlak boşanma nedenlerindendir.

Terk nedeniyle boşanma, Medeni Kanun’un 164. maddesinde düzenlenmiştir. Söz konusu maddeye göre; “Eşlerden biri, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemek maksadıyla diğerini terk ettiği veya haklı bir sebep olmadan ortak konuta dönmediği takdirde ayrılık, en az altı ay sürmüş ve bu durum devam etmekte ve istem üzerine hâkim tarafından yapılan ihtar sonuçsuz kalmış ise; terk edilen eş, boşanma davası açabilir. Diğerini ortak konutu terk etmeye zorlayan veya haklı bir sebep olmaksızın ortak konuta dönmesini engelleyen eş de terk etmiş sayılır.”

“Davaya hakkı olan eşin istemi üzerine hâkim, esası incelemeden yapacağı ihtarda terk eden eşe iki ay içinde ortak konuta dönmesi gerektiği ve dönmemesi hâlinde doğacak sonuçlar hakkında uyarıda bulunur. Bu ihtar gerektiğinde ilân yoluyla yapılır. Ancak, boşanma davası açmak için belirli sürenin dördüncü ayı bitmedikçe ihtar isteminde bulunulamaz ve ihtardan sonra iki ay geçmedikçe dava açılamaz.” Şeklindedir.

Kanun maddesindeki koşulları inceleyecek olursak,

Terke dayalı dava açılabilmesi için:

  1. Evlilik birliğinden doğan yükümlülükleri yerine getirmemek amacıyla ortak hayata son verilmiş olmalıdır.
  2. Ortak hayatı bırakıp gitme/dönmeme niyeti olmalıdır.
  3. Ortak hayatı bırakıp gitmenin haksız olması gereklidir.
  4. Terkin en az altı ay sürmüş olması gerekir.
  5. Eve dönüş için ihtar gönderilmiş olmalıdır.
  6. İhtarın geçerli ve haklı olması gerekir.
  7. ihtarla davet edilen konutun hazır olması gerekir.

 Terk Eden Eşe Gönderilecek İhtar İçeriği;

  • İhtar gönderen eşin ad, soyad ve adresini,
  • İhtar gönderilen eşin ad, soyad ve adresini,
  • Davet edilen ortak konutun adresini,
  • Davet edilen eş ve yanında çocukları varsa bunların ortak konuta dönmesi için gereken giderler ile konuta kabul edilmemesi halinde dönüş için yol ve konaklama giderlerini karşılayacak yeterli paranın konutta teslim şeklinde gönderilmesi durumunda buna ilişkin açıklamayı,
  • Davet edilen konuta ait anahtarın bulunduğu yeri,
  • İki ay içinde dönmesi gerektiğini, dönmemesi halinde hakkında Türk

Medeni Kanunu’nun 164. maddesine göre boşanma davası açılabileceği hususlarını kapsayacaktır.  Davaya hakkı olan eşin istemi üzerine terk eden eşe yukarıda anılan içerikte yapılan bir ihtarla, iki ay içinde ortak konuta dönmesi gerektiği ve dönmemesi halinde doğacak sonuçlar hakkında uyarıda bulunulacaktır. Gerektiği taktirde terk ihtarının ilan yoluyla yapılması da mümkündür. (TMK m.164 II c.2)

Terk sebebiyle boşanma davası açılabilmesi için terk eden eşe, terkin gerçekleştiği tarihin üzerinden dört ay geçtikten sonra ihtar çekilir ve ihtardan sonra iki ay geçmedikçe boşanma davası açılamaz. Eşlerden biri, diğer eşi terk ettiği takdirde, ayrılık en az altı ay sürmüş ve bu durum devam etmekte ise ve yapılan ihtar sonuçsuz kalmış ise terk edilen eş boşanma davası açabilir. Terk nedeniyle boşanma davası, eşlerden birinin yerleşim yeri veya davadan önce son defa altı aydan beri birlikte oturdukları yer aile mahkemesinde açılır.

Boşanma davasına bakan hâkim, terk için aranan bütün şartların mevcut olup olmadığını kendiliğinden araştırmak zorundadır. Hâkim, incelemesi sonucunda Medeni Kanun’un 164. maddesinin aradığı şartların tümünün mevcut olmadığını görürse, boşanma davasını reddedecek; mevcut olduğunu tespit ederse boşanmaya karar verecektir. Hâkimin yukarıda değindiğimiz üzere ayrıca ortak hayatın temelinden sarsılmış olup olmadığını araştırma yetkisi ise yoktur.

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirsiniz.

Benzer ilginizi çekebilecek yazılarımız;

İzmir Boşanma Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Boşanma Sonrası Çocuğun Soyadı

Boşanma Sonrası Çocuğun Soyadı

Boşanma Sonrası Çocuğun Soyadı | İzmir Boşanma Avukatı

Av. Dilek Yavuz Uysal

Çocuğun soyadı incelemesi yapılırken çocuğun evlilik birliği içinde veya evlilik birliğinin dışında doğması,  doğan çocuğun soyadına etki edecektir. Bu sebeple boşanınca çocuğun soyadı meselesi incelenirken kısaca  bu hususlara değinilecek, ardından boşanınca çocuğun soyadı durumu detayları ile birlikte bu yazımızda ele alınacaktır.

1. Evlilik Birliği İçinde Çocuğun Soyadı

Evlilik birliği içinde doğmuş olan çocuğun taşıyacağı soyadı Türk Medeni Kanunu’nda (“TMK”) düzenlenmiştir. İnceleyecek olursak;

  • TMK m. 321: “Çocuk, ana ve baba evli ise ailenin … soyadını taşır.“
  • TMK m. 321′in açık hükmü gereğince çocuk evlilik içinde doğmuş ise aile soyadını taşıyacaktır. TMK m. 187 gereğince aile soyadı kavramı ise kocanın soyadına karşılık gelmektedir.

Kadın m. 187’de belirtilen şekilde kocanın soyadından önce kendi kızlık soyadını ve hatta sadece bekarlık soyadını da kullanabilir ise de çocuklar için böyle bir çift soyadı taşıma durumu söz konusu değildir. Bu durumdaki çocuk, m. 321 gereği aile soyadı olarak babanın soyadını taşır. İzah edilen hususlar sebebi ile, evlilik birliği devam ederken çocuğun yalnızca annenin bekarlık soyadını kullanması mümkün değildir.

2. Evlilik Birliği Dışında Doğan Çocuğun Soyadı

Evlilik birliği dışında doğan çocukların miras, velayet, soyadı gibi hususları soybağına ilişkin yazımızda detaylı olarak bahsedilmiştir. Yazımıza buradan ulaşabilirsiniz.

Özetlemek gerekirse; çocuk, anne ve baba evli ise babasının, evli değiller ise annesinin (doğuran kadının) soyadını alır. Çocuk ile anne arasında soybağı doğumla kurulur. Evlilik dışı doğan çocuk annenin başvurusu ile annenin kütüğüne kaydedilir ve çocuk annenin soyadını alır. Evlilik dışı doğan çocuğun velayeti de sadece anneye ait olur.

3. Boşanma Sonrası Çocuğun Soyadı

Uygulamada en çok merak edilen hususlardan biri boşanınca çocuğun soyadının ne olacağı, velayet hakkına sahip olan kişinin soyadını taşıyıp taşıyamayacağı hususudur. Boşanma davalarında tarafların müşterek çocukları mevcutsa her zaman temel amaç, çocukların üstün menfaatidir. Örneğin velayet hususunda anne veya babanın maddi durumu önemli bir husus olsa da, çocuğun psikolojik ve fizyolojik yönden rahatı için üstün yararı gözetilerek hüküm verilir.

Boşanan çiftlerin çocuklarının soyadı hakkında da son zamanlarda esasında üstün yarar ilkesi gözetilmeye başlanmıştır. Yukarıda bahsettiğimiz üzere, evlilik birliğinde doğan bir çocuğun soyadının babasının soyadı olacağı şüphesizdir. Fakat bazı durumlarda taraflar boşandığında çocuğa annenin soyadı da verilebilir. Burda yine temel gözetilen ilke ”çocuğun üstün yararıdır”. Zira, babanın çocukla kişisel ilişki kurmaması, görüşmemesi gibi durumlarda velayeti annede olan bu çocuğun annenin soyadını taşımasında üstün yarar söz konusu olur.

Yine uygulamada genel olarak eşinden boşanan kadınların farklı sebeplerle çocuğun babaya ait soyadını kullanmasını istemedikleri görülmektedir. Kadının farklı sebeplerle bu talepte bulunmasının yanında, çocuğun anne ile soyadı farklılığını anlamlandıramaması, resmi işlemler esnasında anne ile çocuğun soyadlarının farklı olmasının birçok probleme sebep olması, çocuğun söz konusu farklılık sebebiyle ruhsal ve kişisel gelişiminin olumsuz etkilenmesi gibi sebepler de meselenin hukuki boyutta önemini de göstermektedir. Nitekim uygulamada özellikle de çocuklar açısından çevrelerindeki insanlara bu durumu açıklamakta yaşanılan sıkıntılar, bazı durumlarda çocuk baba ile görüşmediğinden dolayı babanın soyadını taşımayı reddetmesi gibi durumlar şüphesiz ki çocuğun ruhsal gelişimini olumsuz yönde etkilemektedir.

4. Anayasa Mahkemesi Kararı

Anayasa Mahkemesi 2011 yılında vermiş olduğu bir karaarla, boşanan ve velayete sahip olan kadına, çocuğuna kendi soyadını verebilme hakkı tanımıştır. Anayasa Mahkemesi, çocuğa sadece babanın soyadının verilebilmesi durumunu eşitlik ilkesine aykırı bulduğunu belirterek 1934 tarihli 2525 sayılı Soyadı Kanunu’nun (“Soyadı Kanunu”) 4. maddesini iptal etmiştir. Yüksek mahkeme ilgili düzenlemeyi iptal ederek boşanmadan sonra çocuğun velayeti kendisine tevdi edilmiş annenin, kendi soyadını çocuğa verebilmesinin yolunu açmıştır.

Soyadı Kanunu’nun 4. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “…Evliliğin feshi veya boşanma hallerinde çocuk anasına tevdi edilmiş olsa bile babasının seçtiği veya seçeceği adı alır.” şeklindeki düzenleme Anayasa Mahkemesi’nin 8.12.2011 tarihli ve E. 2010/119, K. 2011/165 sayılı kararı ile iptal edilmiştir. İlgili iptal kararı gerekçesinde; kadın ve erkeğin evlilik süresince ve evliliğin sona ermesinde eşit hak ve sorumluluklara sahip olmaları gereğine yer veren uluslararası sözleşme hükümlerine de atıf yapılmak ve eşlerin evliliğin devamı boyunca ve boşanmada sahip oldukları hak ve yükümlülükler bakımından aynı hukuksal konumda oldukları, erkeğe velayet hakkı kapsamında tanınan çocuğun soyadını seçme hakkının kadına tanınmamasının velayet hakkının kullanılması bakımından cinsiyete göre ayrım yapılması sonucunu doğuracağı belirtilmek suretiyle, itiraz konusu kuralın, Anayasa’nın 10. ve 41. maddelerine aykırı görülmesi nedeniyle iptaline karar verildiği belirtilmiştir.

Anayasa Mahkemesi’nin 25.06.2015 ve 2013/3434 numaralı, 11.11.2015 tarih ve 2013/9880 numaralı, 20.07.2017 tarih ve 2014/1826 numaralı bireysel başvuru kararlarında ise; velayet hakkı tevdi edilen çocuğun soyadının kendi soyadı ile değiştirilmesi yönündeki talebin, velayet hakkı ve bu kapsamdaki yetkilerin kullanımı ile ilgili olması sebebiyle Anayasa’nın 20. maddesi kapsamında ele alınması gereken bir hukuki değer olduğunu, koruma, bakım ve gözetim hakkı veya benzer terimlerle ifade edilen velayet hakkı kapsamında, çocuğun soyadını belirleme hakkının da yer aldığını, eşlerin evliliğin devamı boyunca ve boşanmada sahip oldukları hak ve yükümlülükler bakımından aynı hukuksal konumda olduğunu, erkeğe velayet hakkı kapsamında tanınan çocuğun soyadını belirleme hakkının kadına tanınmamasının, velayet hakkının kullanılması bakımından cinsiyete dayalı farklı bir muamele teşkil ettiğini, başvurulara konu yargısal uygulamaların ölçülü olduğunun kabul edilemeyeceğini belirterek, eldeki somut olaya benzer nitelikteki başvurulara konu yargısal kararlarda Anayasa’nın 20. maddesi ile birlikte değerlendirilen Anayasa’nın 10. maddesinde güvence altına alınan ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Böylece, velayet hakkına sahip olan kadınlar, boşanınca çocuğun soyadının değişmesi yönünde şartları mevcutsa hak talebinde bulunabilir.

5. Kadının Çocuğuna Kendi Soyadını Vermesinin Şartları

  • Boşanma sonrasında çocuğun annesinin bekarlık soyadını kullanabilmesi,
  • Çocuğun velayetinin annesinde olması,
  • Çocuğun annesinin soyadını alması için haklı sebeplerin varlığı,
  • Soyadındaki değişikliğin çocuğun üstün yararına aykırı olmaması şartlarının birlikte varlığı halinde mümkün olabilecektir.

Sonuç olarak; yukarıda açıkladığımız nedenler Anayasa Mahkemesi kararı ile velayetin annede olması, çocuğun annesinin soyadını alması konusunda geçerli sayılabilir sebeplerin varlığı ve çocuğun annesinin soyadını almasının yararına olması durumlarında mahkemelerce çocuğun annenin bekarlık soyadını kullanmasının önünde yasal bir engel bulunmamaktadır.

Benzer ilginizi çekebilecek yazılarımız;

İzmir Boşanma Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Yeni Evlilerin Boşanma Süreci

Yeni Evlilerin Boşanma Süreci

Yeni Evlilerin Boşanma Süreci | İzmir Boşanma Avukatı

Yeni Evlilerin Boşanma Süreci

Sosyal medyada ünlülerin ” Bir hafta evli kaldılar” , ”Yıldırım hızıyla boşandılar” gibi haberlerine sıkça rastlamaktayız. Fakat medeni kanunun boşanma ile ilgili düzenlemeleri içeren hükümlerine baktığımızda, boşanmaların anlaşmalı ve çekişmeli olmak üzere iki türde olduğunu; ve anlaşmalı olarak boşanabilmek için ise en az bir yıl süre ile evli olma şartının olduğu görmekteyiz.

Dolayısıyla yeni evlilerde boşanma süreci anlaşmalı boşanma ile sona eremez. Yani bir haftadır evli olan eşler, anlaşmalı boşanma davası açarak evliliği sonlandırılamazlar. Dava açıldıktan sonra bir yıllık sürenin tamamlanmasının önemi de bulunmamaktadır. Anlaşmalı olarak boşanılmak isteniyorsa, yeni bir davanın açılması gerekecektir. Zira kanunun anlaşmalı boşanma davasında aradığı şart tarafların en az bir yıl süre ile evli olmasıdır. 

Peki bu haberlerin doğruluğu nedir? Bir başka anlatımla; yeni evli kişilerin kanuni hükümler çerçevesinde bir an önce boşanmasını sağlamak mümkün müdür? Bu yazımızda, evlilik süresinin boşanma davasına etkisi ve davanın hızlı sonuçlanmasına imkan tanıyan hususlara yer vereceğiz. İnceleyecek olursak :

Yukarıda bir yıl şartının sağlamayan tarafların anlaşmalı boşanma davası açamayacağını belirtmiştir. Dolayısıyla, burada yeni evli kişilerin boşanma sürecinde tercih edeceği yol çekişmeli boşanma davası veya butlan sebepleri olacaktır.

1. Çekişmeli Boşanma Davası İle:

Çekişmeli boşanma davası açabilmek için belirlenmiş bir evlilik süresi yoktur. Bu sebeple, nikahtan hemen sonra dahi boşanma davası açılabilir. Boşanma için öncelikle dava açılması, dilekçe safhasının, ön incelemenin, tahkikatın, sözlü yargılamanın, karar aşamasının ve itiraza ilişkin işlemlerin tamamlanması gereklidir. Bunların hepsinin bir hafta içerisinde tamamlanması hukuken olanaklıdır. Zira dava açılır açılmaz cevap dilekçesi verilebilir. Davacı, cevaba cevap vermeyeceğini, davalı da ikinci cevap dilekçesi sunmayacağını belirtebilir(ya da bunları verebilirler). Ön inceleme duruşması hemen yapılabilir ve aynı duruşmada tahkikat, sözlü yargılama ve karar aşamaları tamamlanabilir. Gerekçeli kararın hemen yazılmasının ardından taraflar istinaf kanun yoluna başvurma haklarından feragat ettiklerini belirtirlerse karar kesinleştirilerek dava kapatılabilir. 

Taraflar açısından süreci özetleyecek olursak, bir hukuk bürosu ile anlaşarak eşler hukuk bürosundaki iki farklı avukata vekalet vererek kendilerini temsil etmesini isteyebilirler. Bunun faydası , avukatlardan birinin dava dilekçesi vermesinin hemen ardından diğer avukatın hiç vakit kaybetmeden cevap dilekçesini sunması ve avukatların ivedilikle duruşma günü talep edebilmesidir.

Yalnız burada dikkat edilmesi gereken husus, yeni evlenen kişilerin boşanma sürecini hızlı tamamlayabilmelerinin temel şartı, taleplerin araştırmaya ihtiyaç duyulmayacak nitelikte olması ve boşanma sebebini ispat edecek delillerin ispat gücünün yüksek olmasıdır. Örneğin tazminat talebi bulunan bir yargılama ile tazminat talebi bulunmayan yargılamanın sona erme süreleri farklılık arz edecektir. Aynı şekilde nafaka istenmemesi, varsa çocuğun velayetini bir tarafın istememesi gibi durumlar boşanma davası süresinin kısaltılmasına olanak sağlayacaktır. Bu sebeple, en yalın haliyle olayları karmaşık bir yapıya sokmadan boşanma talebi iletilmeli ve dilekçelerin teatisi aşamasında hızlı hareket edilmelidir.

Boşanmanın gerçekleşmesinden sonra eşlerin tekrar evlenmelerini engelleyen bir kural ise bulunmamaktadır. Boşanma kararını alan eşler tekrar nikah dairesine de gidebilir. Kadınların yeniden evlenmesinde getirilen iddet müddetini beklemeleri dahi gerekmez. Ancak boşanmanın fer’ileri ile ilgili hususlarda acele etmemek ve detaylı araştırma yaparak bilgi edinmek hak kaybına sebep olmamak adına oldukça önemlidir. Zira tutanağa geçecek bir söz ile özellikle maddi konularda zarara uğramak, mevcut hakkı kaybetmek olasıdır.

 Yeni evlilerde ise çoğu zaman geçimsizlik değil, alkol kullanımı, şiddet gösterme veya kumar bağımlılığı gibi durumlar nedeniyle çekişmeli boşanma davası açılmaktadır. Zira kanun koyucunun anlaşmalı boşanma davalarına getirmiş olduğu bir yıllık sürenin amacı, evlilik kurumunun temelinin kurulması için öngörülen asgari süredir. Bir başka anlatımla, iki aylık bir evlilikte kişiler şiddetli geçimsizliğe temel olan olayları yaşamasalar da bir yıllık süreç içerisinde bunun yaşanması mümkündür.

2. Nispi  Butlan Sebebi İle

Evliliğin nisbi butlanı, eşler arasındaki evliliğin kurucu unsurlarının şeklen yerine getirilmiş ve bir evlilik ilişkisi kurulmuş olmasına rağmen, kurulan bu evliliğin kanunda düzenlenen birtakım şartları taşıması sebebiyle batıl olmasıdır. Yeni evlenen kişilerin anlaşmalı bir şekilde hemen boşanması söz konusu değildir. Ancak tehdit ve zorlama nedeniyle evlenmiş olan çiftlerden birinin veya her ikisinin evlilikten cayma hakkı bulunmaktadır. Nispi butlan hallerini içeren kanun maddelerini inceleyecek olursak:

Madde 148– Evlenme sırasında geçici bir sebeple ayırt etme gücünden yoksun olan eş, evlenmenin iptalini dava edebilir.

Madde 149– Aşağıdaki durumlarda eşlerden biri evlenmenin iptalini dava edebilir: a. Evlenmeyi hiç istemediği veya evlendiği kişiyle evlenmeyi düşünmediği hâlde yanılarak bu evlenmeye razı olmuşsa, b. Eşinde bulunmaması onunla birlikte yaşamayı kendisi için çekilmez bir duruma sokacak derecede önemli bir nitelikte yanılarak evlenmişse.

Madde 150- Aşağıdaki durumlarda eşlerden biri evlenmenin iptalini dava edebilir: a. Eşinin namus ve onuru hakkında doğrudan doğruya onun tarafından veya onun bilgisi altında bir başkası tarafından aldatılarak evlenmeye razı olmuşsa, b. Davacının veya altsoyunun sağlığı için ağır tehlike oluşturan bir hastalık kendisinden gizlenmişse.

Madde 151– Kendisinin veya yakınlarından birinin hayatı, sağlığı veya namus ve onuruna yönelik pek yakın ve ağır bir tehlike ile korkutularak evlenmeye razı edilmiş eş, evlenmenin iptalini dava edebilir.

Medeni Kanun 152 Uyarınca: ”İptal davası açma hakkı, iptal sebebinin öğrenildiği veya korkunun etkisinin ortadan kalktığı tarihten başlayarak altı ay ve her hâlde evlenmenin üzerinden beş yıl geçmekle düşer. ” Bu süre, hak düşürücü niteliktedir.

Görüldüğü üzere, evliliğin bir yıldan kısa süreli olması boşanmaya engel değildir. Hiç kimse istemediği biri ile evli kalmaya zorlanamaz, zorlanmamalıdır. Boşanma davanıza ilişkin sürecin yürütülmesi ve hukuki danışmanlık almak için bizimle iletişime geçebilirsiniz.

Benzer ilginizi çekebilecek yazılarımız;

İzmir Boşanma Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Cinsiyet Değiştirme Davası

Cinsiyet Değiştirme Davası

Cinsiyet Değiştirme Davası | İzmir Avukat

Cinsiyet değiştirme ameliyatı, kadından erkeğe ya da erkekten kadına dönüşmek için yapılan tıbbi uygulamadır. Cinsiyet davaları da, bu tıbbi uygulamaya izin verilmesi ve tıbbi uygulamadan sonra nufüs kayıtlarının düzeltilmesi amacıyla açılan davalara verilen genel isimdir.

İçerisine doğduğu biyolojik cinsiyetten farklı bir cinsel kimlik taşıyan bireylere Transseksüel birey denir. Transseksüel kişiler kendilerini tanımlandıkları cinsiyete kalıcı geçiş yaparken tıbbi yardım alırlar. Bu geçiş sürecinde hormon terapisi ve cinsiyet ameliyatı gibi uygulamalarla bedenlerinin tanımladıkları cinsiyete uyum sağlaması amaçlanır.

Cinsiyet değişikliği Türk Medeni Kanunu 40. Madde ile düzenlenmiştir.

TMK 40. Uyarınca: ”Cinsiyetini değiştirmek isteyen kimse, şahsen başvuruda bulunarak mahkemece cinsiyet değişikliğine izin verilmesini isteyebilir. Ancak, iznin verilebilmesi için, istem sahibinin onsekiz yaşını doldurmuş bulunması ve evli olmaması; ayrıca transseksüel yapıda olup, cinsiyet değişikliğinin ruh sağlığı açısından zorunluluğunu ve üreme yeteneğinden sürekli biçimde yoksun bulunduğunu bir eğitim ve araştırma hastanesinden alınacak resmi sağlık kurulu raporuyla belgelemesi şarttır.”

Kanun maddesi uyarınca kişilerin ülkemizde cinsiyet değiştirme davasını açması için gereken şartları sıralayalım;

  1. 18 yaşını doldurmuş olmak
  2. Mahkemenin izin vermesi
  3. Bekar olmak
  4. Cinsiyet değişikliğinin ruh sağlığı açısından zorunlu olması

Dava aşamalarından en önemlisi alınacak eğitim ve araştırma hastane raporları sonucunda geçiş işleminin ruhen ve bedenen zorunlu olmasını (transseksüel) gösterir raporudur. ”Cinsel Kimlik Konseyi” adı verilen konseyde psikiyatr,  plastik cerrah, kadın doğumcu, ürolog ve genetikçi, endokrinolog ve bir de hukukçu yer alır.  Cinsiyet değişikliği ameliyatına izin verilmesi için bu konsey tarafından düzenlenecek olumlu rapora ihtiyaç vardır. Yukarıdaki dört temel şartı sağlayan kişiler, cinsiyet değişikliği için gerekli sağlık muayenelerini olarak raporunu da aldıktan sonra cinsiyet değiştirmeye izin verilmesi için dava açabilir.

Burada açılacak cinsiyet değiştirme davası, nüfus müdürlüğüne karşı açılmaktadır. Dava sonunda cinsiyet değişikliği izni alan kişilerin, tıbbi yöntemlere uygun bir cinsiyet değiştirme ameliyatı gerçekleştirildiğinin resmi sağlık kurulu raporuyla doğrulanması halinde de mahkemece nüfus sicilinde gerekli düzeltmenin yapılmasına karar verilir.

Yukarıda özetlenen haliyle anlaşılacağı gibi; cinsiyet değiştirme davası iki aşamalı bir davadır.

1. Bu davanın ilk aşaması ve önkoşulu, ”cinsiyet değişikliğine izin davası”dır. Mahkemece yapılacak yargılama sonrasında, koşulların bulunduğunun belirlenmesi halinde cinsiyet değiştirme izni verilmektedir.

2.Bu aşamadan sonra verilen izne bağlı olarak amaç ve tıbbi yöntemlere uygun bir cinsiyet değiştirme ameliyatı gerçekleştirildiğinin resmi sağlık kurulu raporuyla doğrulanması halinde ise nüfus kayıtlarında cinsiyet değişikliği için ikinci bir dava açılması gerekecektir. Bu davada yapılacak yargılama sonucunda, Mahkemece yasada aranan tüm koşulların gerçekleştiği tespiti halinde nüfus kayıtlarında cinsiyet değişikliği yönünde karar verilebilecektir.

Bununla birlikte, trans bireylerin cinsiyet değişikliği ile birlikte isim değişikliği de gündeme gelecektir. Nasıl ki aidiyet duyulmayan nüfusta yazılı cinsiyetin değişikliği isteniyorsa, yine aidiyet duyulmayan nüfustaki ismin de değiştirilmesi transseksüel birey tarafından istenebilir. Cinsiyet değiştirme davasının ikinci aşaması olan ”nüfusta cinsiyet değişikliği davasının isim değişikliği talepli” de açılması mümkündür. Ancak isim değişikliği için uygulamada bazı mahkemeler hastane raporları temelinde cinsiyet değişikliğini yeterli görmekte ise de çoğu mahkeme isim değişikliği için tanık deliline de başvurmaktadır.

Cinsiyet değiştirme davası, nüfus davaları içinde bir alan olmakla birlikte anlatılanlarda görüleceği üzere kendine has özellikleri olan sürecin takibinde hukuki bilgi gerektiren davalardandır. Sürecin en etkin şekilde ve davacının haklarını koruyacak şekilde ilerlemesi için, bu davaların alanında uzman avukat aracılığı ile takibinde hukuki yarar vardır. İletişime için buraya tıklayabilirsiniz.

Benzer ilginizi çekebilecek yazılarımız;

İzmir Boşanma Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Babalık Davası

Babalık Davası | İzmir Aile Avukatı

Av. Dilek Yavuz Uysal

Soybağının kurulması başta Türk Medeni Kanunu olmak üzere mevzuatımızda birçok şekilde gerçekleşir. Bunlardan biri de, evlilik dışında meydana gelen çocukların soybağının kurulmasıdır. Evlilik dışı doğan çocuklarda, baba ile çocuk arasındaki soybağı  babanın çocuğu tanıması yolu ile kurulur. Bazı durumlarda ise baba çocuğu sahiplenmek istemediği için kendiliğinden tanımaz. Bu durumda, anne babadan nikâhsız meydana gelen çocukların babasının saptanması ve baba olduğu ileri sürülen kişinin, çocuğu nüfusuna alması için açılan davalar ise babalık davası olarak adlandırılır. Bir başka anlatımla, hakim hükmüyle soybağının kurulması (ana veya çocuğun dava açması ile) gerçekleşir. Hakim hükmüyle soybağının kurulması için açılan davaya , babalık davası denir. Soybağının kurulması hakkındaki detaylı yazımıza buradan ulaşabilirsiniz.

Babalık Davası Açma Şartları Nelerdir?

  1. Annenin belli olması
    Babalık davası açmak için Yargıtay tarafından aranan ilk şart, çocuk ile anne arasında soybağı ilişkisinin kurulmuş olmasıdır.
  2. Çocuk ile başka bir baba arasında soybağı ilişkisinin kurulmamış olması
    Çocuğun baba yönünden bir soybağının bulunmaması demektir. Eğer çocuk başka bir babaya soybağı ile bağlı ise; ilk önce soybağının reddi davası açılarak bu bağ kaldırılmalı sonra babalık davası açılmalıdır.
  3. İhbar edilmiş olması
    Buna göre babalık davasını açacak tarafın durumu Cumhuriyet Savcısına ve Hazineye ihbar etmesi gerekmektedir.
  4. Ananın Evli Olduğu İtirazı
    Ana gebe kaldığı sırada evli bulunuyorsa, babalık davası ancak bu evlilik birliğindeki koca açısından hakimin soybağının reddine hükmetmiş olmasından sonra açılabilir.

Babalık Davasını Kimler Açabilir?

Babalık davası, sanılanın aksine baba olduğunu iddia eden kişi tarafından açılamamaktadır. Baba olduğunu iddia eden kişi şartlarını taşıması halinde çocukla arasındaki soybağını ”tanıma” yöntemiyle kurabilir.

Bu davayı açabilecek olanlar ana ve çocuktur. Ana ve çocuk birlikte babalık davası açabilecekleri gibi ayrı ayrı da açabilirler. Davalardan biri için verilen karar diğeri için kesin hüküm niteliği taşımaz. Yine ananın veya çocuğun davadan feragat etmesi veya sulh yoluna gitmesi de diğerinin dava hakkını etkilememektedir. Çocuğun davada temsilini ise kayyım üstlenmektedir.

Babalık Davası Ne Zaman Açılmalıdır?

Babalık davası ne zaman açılmalıdır dediğimizde; babalık davası çocuk doğduktan önce veya sonra açılabilir. Ananın dava hakkı çocuk doğduktan bir yıl geçmesiyle düşer. Ancak çocuk için bir yıllık süre çocuğun başka bir erkek ile arasında soybağı mevcut ise mevcut soybağının ortadan kalktığı tarihte işlemeye başlar.Bu hak düşürücü sürelerin haklı bir nedene dayanarak geçirilmesi halinde, haklı nedenin ortadan kalkmasından itibaren bir ay içerisine babalık davası açılmalıdır.

Babalık Davası Nasıl Sonuçlanır ?

Maddi Kayıplar Bakımından
Babalık davasının bir diğer sonucu ise nafakadır. nanın talebi ile çocuk lehine iştirak nafakasına hükmedilebilir. Nafakanın sona ereceği süre ise çocuğun ergin olduğu zamandır. Bu süre boyunca nafaka devam edecektir. Soybağının kurulması nedeniyle baba bakım yükümlülüğü altına girer. Hakim gerek görürse yargılama bitmeden de çocuğa bir miktar ödeme yapılmasına karar verebilir.

 Son olarak ananın mali haklarının karşılanması da söz konusu olur. Ana, babalık davasıyla birlikte veya ayrı olarak baba veya mirasçılarından doğum giderleri, doğumdan önceki ve sonraki altışar haftalık geçim giderleri, gebelik ve doğumun gerektirdiği diğer  giderlerin karşılanmasını isteyebilir: Çocuk ölü doğmuş olsa bile hâkim, bu giderlerin karşılanmasına karar verebilir. Üçüncü kişiler veya sosyal güvenlik kuruluşlarınca anaya yapılan ödemeler, hakkaniyet ölçüsünde tazminattan indirilir.

Babalık Davasında İspat Araçları Nelerdir?

Babalık davasında, davalının baba olduğu ananın ileri süreceği karine ile ispatlanıp, babanın ileri süreceği defilerle çürütülebileceği gibi doğrudan doğruya yapılacak DNA ve kan testi ile de bu durum saptanabilir. DNA testi hakimin uzmanlık alanına girmediği için, hakim babalık davasında bu testin yapılmasına karar verirse, bilirkişiye başvurmak zorunda kalacaktır. DNA testi Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu madde 367 anlamında bir takdiri delil niteliği taşımakla beraber bilirkişiye yaptırılmak zorundadır. Fakat öncelikle hâkim, ana ile baba olduğu iddia edilen davalı arasındaki cinsel ilişkinin varlığı konusunda kanaat edinmelidir.Babalık araştırmalarında uygulanan başlıca yöntemler şunlardır:

  • Kan gurupları ile babalık araştırmaları,
  • Vücut ölçüleri orantılarına bakılarak babalık tayini (antropobiyometri),
  • Yüz ve vücut benzerliklerine göre babalık tayini (similarite),
  • Gebeliğin müddeti ile doğan çocuğun olgunluk derecesine ilişkin tıbbı muayene,
  • Günümüzde %100’e yakın kesinlik veren DNA testi

Konuya ilişkin detaylı bilgi almak için iletişim sayfasını ziyaret edebilirsiniz.

Benzer ilginizi çekebilecek yazılarımız;

İzmir Boşanma Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması

Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması | İzmir Boşanma Avukatı | Av. Dilek Yavuz Uysal

Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması

Boşanma sebepleri kanunumuzda özel ve genel sebepler halinde sıralanmaktadır. Zina, hayata kast ve pek kötü muamele,akıl hastalığı, terk, suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme gibi sebepler özel sebeplere örnektir. Özel sebeplerin varlığı halinde açılacak olan boşanma davası bu sebeplerle açılmalıdır. Uygulamada en sık yapılan hataların başında bu gelmektedir. Şiddet gören veya aldatılan eşin, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasını sebep göstererek boşanma davası açası usuli ve geri dönülemez bir hatadır. Zira, özel sebeplerin varlığı halinde sosyal inceleme raporu (sir raporu), darp raporu, fotoğraf videolar, gsm operatör kayıtları vb. pek çok husus davaya delil olarak dahil edilmeli karşı tarafın kusuru ispatlanmalıdır. Kusurun tespiti, nafakadan tazminata kadar pek çok husu için belirleyici olmaktadır. Tüm bu özel sebeplerin varlığına rağmen, evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebi ile dava açıldığında ise tarafların farklı yaşam tarzlarını sevmesi, farklı düşünce yapısında olmaları, artık birbirleri ile iletişim kuramaları gibi genel sebepler karşımıza çıkmaktadır. Görüldüğü üzere iki tür, boşanma sebeplerinden ispat araçlarına kadar tamamı ile farklıdır. Bu sebeple boşanma davalarında uzman bir avukatla çalışmak hak kayıplarının önüne geçecektir. Tüm bu anlatımlardan sonra Türk Medeni Kanunu’nda (TMK) evlilik birliğinin temelinden sarsılması madde 166’da düzenlenen maddeyi inceleyecek olursak:

TMK Madde 166– ”Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.”

Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.

Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu hâlde boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada  gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü hâlinde boşanmaya hükmolunur. Bu hâlde tarafların ikrarlarının hâkimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz. Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi hâlinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verilir.

Buna göre evlilikte ortak yaşamı sürdürmede eşlerden beklenemeyecek derecede evlilik birliğinin sarsılması durumu varsa boşanma davası açılmasına sebep oluşmuş demektir. Evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebi ile açılacak davalarda kusur şartı aranmaz. Her iki eşte kusurlu veya kusursuz olduğu halde dava açabilir. Ancak bu kusurun hiç önemi olmadığı anlamı taşımaz. Eşlerden biri diğerinin daha kusurlu olduğunu ileri sürerek davanın talepler sonucuna etki edebilir.

Şiddetli Geçimsizliğe Dayalı Dava Açma Şartları ve Örnekleri Nelerdir?

Bunlardan ilki evlilik birliğinin temelden sarsılmış olmasının gerekliliğidir. Eşler arasında önemli boyutta duygu ve fikir ayrılığı olması gerekmektedir . Bunu, geçimsizlik olarak ifade edebiliriz. Her zaman böyle olması şartı da aranmaz. Eşlerden birinin evliliğin gerekliliklerini sonradan doğan sebeplerle yerine getirememesi durumunda da evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı ileri sürülüp dava açılabilir. Örneek olarak, eşlerden birinin gezmeyi, seyahat etmeyi sevmesi durumunda diğer eşin evinden çıkmaktan bile hoşlanmaması bu iki kişinin farklı hayat tarzını sahip olduğunu gösterir bir durumdur. Yine eşlerden birinin sürekli ailesi ile vakit geçirmek istemesine karşın diğer eşin çok sık aile ziyaretleri yapmak istememesi durumunun da zamanla bir geçimsizliğe sebep olacağını söylemek mümkündür.

Şartlardan ikincisi ise evlilik birliğinin temelinden sarsılması durumunun, en az eşlerden biri için ortak hayatı sürdürmesi beklenemeyecek derecede olmasıdır.  Bu durum eşlerden ikisi veya sadece biri için ortak hayatı sürdüremeyecek derecede ağır olmalıdır. Bu durumda şartların gerçekleşip gerçekleşmediğini hâkim takdir eder. Hakim ileri sürülecek olguları evlilik birliğini temelinden sarsacak nitelikte bulmazsa, davayı reddedecektir. Aynı zamanda ispat edilen olgular evlilik birliğini sarsacak nitelikte olmakla beraber evliliğin buna rağmen sarsılmadığı ispat edilirse dava yine reddedilebilir. Hangi sebeplerin boşanmayı gerektirecek nitelikte olduğunu doktrin ve mahkeme kararları belirler. Hakaret, eşe para vermeme, aileye karşı ilgisizlik, agresif ve saygısız davranışlar, cinsel uyum sağlananaması, sürekli kavga etmek, evin ve çocukların bakımını ihmal ederek bir işte çalışmak bu sebeplerden bazıları olarak sayılabilir.

Şiddetli Geçimsizlik Nedeniyle Boşanma Davasında Kusur Tespiti

Şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanma davası, bir tarafın diğer tarafın kusuruna dayandığı çekişmeli bir boşanma davası türüdür.

Taraf kusurlarının boşanma kararına etkisi ise şu şekildedir:

Kusursuz eş; diğer tarafın az da olsa kusurlu olduğunu ispatladığı takdirde, evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı, yani şiddetli geçimsizlik olduğu kabul edilerek boşanma kararı verilir. Bu durumda boşanma davası açacak olan eş kusursuz veya diğer eşe göre daha az kusurludur.

Daha Az kusurlu eş; diğer tarafın daha fazla kusurlu olduğunu ispatlarsa şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanma kararı verilir.Bazı durumlarda tarafların ikisi de boşanmaya sebep yaratacak kusurlarda bulunmuş olabilir. Bu durumda, daha az kusurlu eşin , diğer eşin daha fazla kusuru olduğunu ispatlaması gerekir.

Daha fazla kusurlu eş; diğer eşin kendisinden az da olsa kusurlu olduğunu ispatlarsa ve diğer eş boşanmaya karşı çıkmazsa boşanma kararı verilir. Ancak, daha fazla kusurlu eşin açtığı boşanma davasının reddedilmesi, az kusurlu eş tarafından talep edildiğinde; yani az kusurlu eş boşanmak istemediğinde şu şartların da birarada gerçekleşmesi gerekir:

Boşanmak istemeyen az kusurlu eşin karşı çıkmasının, hakkın kötüye kullanılması (MK m.2) niteliğinde olduğunun ispatlanması gerekir. Eş ve çocuklar açısından evliliğin sürdürülmesinin korunmaya değer olmadığının anlaşılması gerekir. Eşit kusur halinde tarafların boşanmasına karar verilir. Kusursuz eş hakkında açılan boşanma davası reddedilir. Tamamen kusurlu eşin açtığı boşanma davası da reddedilir. Tamamen kusurlu eşin boşanma davasının reddedilmesinin nedeni, bir kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde etmesinin hukuka aykırı olmasıdır.

Şiddetli Geçimsizliğe İlişkin Yargıtay Karar Örnekleri:

1-Eşinin Annesine Küfür Nedeniyle Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması

Mahkemece, evlilik birliğinin sarsılmasına yol açan olaylarda davalı-karşı davacı kadının daha fazla kusurlu olduğu kabul edilerek, kadının davasının reddine, erkeğin davasının kabulüyle boşanmaya karar verilmiş ise de; mahkemece taraflara yüklenen ve gerçekleşmiş bulunan kusurlu davranışların yanında, erkeğin eşinin annesine sinkaflı küfür etmek suretiyle hakarette bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak ve birliğin devamına imkan vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Gerçekleşen olaylar karşısında davalı-karşı davacı kadın da dava açmakta haklı olup, Türk Medeni Kanununun 166. maddesi koşulları kadının davası yönünden gerçekleşmiştir. O halde, davalı-karşı davacı kadının boşanma davasının kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde reddi doğru görülmemiştir (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi – Karar : 2017/3949)

2- Şiddetli Geçimsizlik Nedeniyle Boşanma Davasında Kusur

Şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanma davası, bir tarafın diğer tarafın kusuruna dayandığı çekişmeli bir boşanma davası türüdür. Çekişmeli boşanma davalarında davalı tarafın davayı kabul etmesi hiçbir hukuki sonuç doğurmaz, mutlaka karşı tarafın kusuru ispatlanmalıdır (YARGITAY 2.HD-K.2017/36159)

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirsiniz.

Benzer ilginizi çekebilecek yazılarımız;

İzmir Boşanma Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Yoksulluk Nafakası Nedir?

Yoksulluk Nafakası Nedir?

Yoksulluk Nafakası Nedir? | İzmir Boşanma Avukatı

Yoksulluk Nafakası Nedir?

Yoksulluk nafakası, boşanma ile sonlanan evlilik sebebiyle yoksulluğa düşecek olan ve diğer eşe oranla daha az kusurlu olan eşin mahkeme aracılığıyla karşı taraftan talep ettiği bir nafaka türüdür. Yani bu nafaka türünde eşler, kendileri için nafaka talep etmektedir.

Türk Medeni Kanunu Madde 175’te yoksulluk nafakasına ilişkin bazı özellikler düzenlenmiştir:
(1) Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir.
(2) Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz.

Yoksulluk Nafakası Şartları Nelerdir?

1. Boşanma kararı verilmiş olmalıdır ve bu kadar kesinleşmiş bir karar olmalıdır.
Boşanma kararının kesinleşme şerhi adı verilen şerh ile kesinleşmesinden bahsedilmektedir. Boşanma kararı istinaf/temyiz aşamasında olmamalıdır.

2. Nafaka talep eden eş, yoksulluğa düşecek olmalıdır.
Örneğin her iki eşin de meslek sahibi olması, çalışıyor olması durumunda boşanırken birbirlerinden yoksulluk nafakası talep edemeyeceklerdir. Zira boşanma ile yoksulluğa düşmeyecekleri aşıktadır.

3. Yoksulluğa düşecek olan eş nafaka için talepte bulunmalıdır.
Örneğin çocuklarını yetiştirmek için işini bırakan bir anne eş ve çalışıp aileye bakan bir baba eş olsun. Bu durumda anne eşin boşanma ile yoksulluğa düşecek olması muhtemeldir. Bu nafakayı alması içinse talepte bulunmalıdır. Hakim, kendiliğinden durum ve şartları inceleyerek nafakaya hükmedemez.

4. Nafaka talep eden eşin kusuru, kendisinden nafaka talep edilen eşin kusurundan fazla olmamalıdır.
Örneğin boşanma sebebi şiddet ise, şiddet uygulayan taraf nafaka talep edemeyecektir.

5. Hükmedilecek nafaka miktarı, nafaka yükümlüsü olan eşin maddi gücüne oranlı olacak şekilde belirlenmelidir.
Aylık 4.000,00 TL maaş alan eşten, aylık 1.500,00 TL nafaka talebi maddi güçle orantısızdır.

Yukarıda sayılan şartların gerçekleşip gerçekleşmediği, boşanma davasının kesinleştiği tarihe göre değerlendirilmektedir.

Yoksulluk Nafakası Nasıl Talep Edilir?

Yoksulluk nafakası, aşağıda belirtilen üç şekilde talep edilebilmektedir:

  1. Boşanma istemi ile aynı dava dilekçesinde,
  2. Boşanma davası devam ederken sözlü olarak,
  3. Boşanma davası sonuçlandıktan sonra bağımsız bir dava ile

Yoksulluk Nafakası Ne Kadar Olur?

Yoksulluk nafakasının miktarı konusunda maktu bir tarife belirlenmemiştir. Yine aynı şekilde kanun hesaplama konusunda bir formül ortaya koymamıştır. Bu konuda hakime takdir yetkisi tanınmıştır. Belirlenecek miktarın alt sınırı bulunmadığı gibi üst sınırı da bulunmamaktadır.
Nafaka miktarının belirlenmesi birçok faktöre bağlıdır. Bunlardan en önemlisi de tarafların ekonomik durumlarıdır. Nafaka miktarı, yoksulluk tehlikesiyle karşılaşan eşin bu tehlikeden kurtulmasını sağlayacak miktarda olmalıdır. Yoksulluk kavramına ve bu kavramın kapsamına değinmiştik. Buradan çıkan sonuç ise kişilerin kültür, ulaşım, sağlık ve eğitim gibi ihtiyaçları yani hayat biçimleri de nafaka miktarının belirlenmesinde önemli bir etkendir. Ancak bu miktar belirlenirken nafaka ödeyecek olan tarafın mali gücü de göz önüne alınır. Nitekim nafaka miktarı, nafaka ödeyecek olan tarafın mali gücüyle orantılı olmalıdır.  Örneğin nafaka miktarı, nafaka ödeyen kişinin yoksulluk tehlikesiyle karşılaşmasına sebep olmamalıdır.
Birçok etmen göz önünde tutulacak, bilirkişilerden yardım alınacak ve miktar hakim tarafından nihai olarak belirlenecektir.

Yoksulluk Nafakasının Kaldırılması Nasıl Olur?

Yoksulluk nafakası kural olarak süresiz bir nafakadır. Ancak belirli şartların gerçekleşmesi halinde sona ermesi mümkündür. Yoksulluk nafakasının sorumluluğu bakımından, beş adet sona erme nedeni sayabiliriz:

1) Nafaka alacaklısının ölümü ile sona erebilir. 

İrat şeklinde ödenen nafaka, taraflardan birinin ölmesi ile ortadan kalkar. Nafaka alacağı kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan oluğu için alacaklının ölmesi halinde mirasçılar tarafından istenmesi mümkün değildir. Ancak mirasçılar nafaka alacağının muaccel kısmının ödenmesini isteyebilmektedirler.

2) Nafaka alacaklısının yeniden evlenmesi ile sona erebilir.

Yeniden evlenen tarafın alacaklı olan taraf olması gerekmektedir. Eğer nafaka borçlusu yeniden evlenirse bu nafaka bakımından sona erme sebebi değildir. Nafaka alacaklısı yeniden evlenip boşandığı takdirde ilk eşinden kesilen yoksulluk nafakasının bağlanmasını isteme hakkına sahip değildir. Sadece yeni boşandığı eşinden yoksulluk nafakası talep etme hakkına sahip olacaktır.

3) Nafaka alacaklısının resmi olarak evlenmemiş olmasına karşın biriyle evliymiş gibi hayat sürmesiyle sona erer.

Nafaka borçlusu açacağı bir dava ile mahkemeden durumun tespit edilmesini isteyebilir.

4) Nafaka alacaklısının yoksulluğunun ortadan kalkması ile sona erebilir.

Maddi durumunun iyileşmesi, yeni bir işe girmesi, yüklü bir miras sahibi olması gibi durumlarla artık nafakaya ihtiyacı kalmayabilir.

5) Alacaklının haysiyetsiz bir yaşam sürüyor olması nedeniyle sona erebilir. 

Haysiyetsiz yaşam sürmeden anlaşılması gereken ahlaki değerlere aykırı bir yaşam sürmektir. Örneğin kişinin kadın ticareti yapması, uyuşturucu bağımlısı olması, alkolik olması gibi durumlarda nafaka kesilebilir. Bu durumun devamlı olması ve nafaka borçlusu açısından onur kırıcı bir davranış olması gerekmektedir.

Nafaka borçlusu açacağı bir dava ile mahkemeden yukarıdaki durumların tespit edilmesini isteyebilir. Tespitle birlikte nafakaya son verilir.

Nafakanın verilmesi ve sona erdirilmesi talepleriniz için detaylı bilgi ve hukuki danışmanlık için bizimle iletişime geçin.

Benzer ilginizi çekebilecek yazılarımız;

İzmir Boşanma Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079

Eşler Arası Cebri İcra Yasağı

Eşler Arası Cebri İcra Yasağı

Eşler Arası Cebri İcra Yasağı | İzmir Aile Hukuku Avukatı | Av. Mustafa Yolcu

Eşler Arası Cebri İcra Yasağı

Eşler arası cebri icra yasağı eşlerin birbirlerine karşı olan borçları sebebi ile, birbirlerine karşı icra takibi gerçekleştirememeleri olaraf ifade edilebilir. Söz konusu yasak eski medeni kanunu madde 165 ve devamı hükümlerinde düzenlenmiş olup; yürürlükte olan yeni medeni kanun ile kaldırılmıştır.

Yeni Türk Medeni Kanunu Madde 193 “Kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, eşlerden her biri diğeri ve üçüncü kişilerle her türlü hukukî işlemi yapabilir.” şeklinde düzenlenmiştir.

Yargıtay 14.Hukuk Dairesi 2003/8009 E. 2004/895 K.

Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 17.2.2002 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil istenmesi üzerine yapılan muhakeme sonunda; davanın reddine dair verilen 16.4.2003 günlü hükmün Yargıtay’ca, duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle (….) gereği düşünüldü. Dava, evlilik birliği içerisinde, ortak kazançla edinilen dava konusu taşınmazın üçüncü kişiye muvazaalı olarak satıldığı iddiasına dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, evlilik birliğinin devam ettiği, Medeni Kanunun 244. maddesi uyarınca eşler arasında paylaşmalı mal ayrılığı rejiminin kabul edilmediği, bu nedenle davacının aktif husumet ehliyetinin bulunmadığı gerekçeleri ile davanın reddine karar verilmiştir. Hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir. Dava konusu taşınmaz 4721 sayılı Medeni Kanunun yürürlüğe girdiği 1.1.2002 tarihinden önce edinilmiş olup dava konusu taşınmaz yönünden mal ayrılığı rejimi devam etmektedir. 743 sayılı Medeni Kanunun 165. maddesinde; eşler arasında cebri icra yasağı düzenlenmiş ise de birbirlerine karşı hukuki ilişkiler nedeniyle dava açamayacaklarına ilişkin bir düzenleme getirilmemiştir. Aynı şekilde 4721 sayılı Medeni Kanunda da dava açma yasağı bulunmamaktadır. Belirtilen nedenle eşlerin birbirleri ile yaptıkları hukuki tasarrufları nedeniyle dava açma olanakları bulunmakta olup işin esasına girilerek tüm deliller toplandıktan sonra oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. Sonuç: Yukarıda yazılı nedenlerle. davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer hususların incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının yatırana geri verilmesine, 17.2.2004 gününde oybirliği ile karar verildi.

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile iletişime geçebilirsiniz.

Benzer ilginizi çekebilecek yazılarımız;

İzmir Boşanma Avukatı

Adres: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-posta: info@efeshukuk.com

Telefon: +90 553 463 7079