Kripto Paraların Hukuki Niteliği Nedir?

Kripto Para Mağdur
Kripto Para Mağdur

Kripto Para Mağdur | Kripto Para Hukuki Nitelik | Bilişim Hukuku | Bitcoin Mağdur | İzmir Avukat

Kripto Paraların Hukuki Niteliği

Elektronik para, 6493 sayılı Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun kapsamında, ihraç eden kuruluş tarafından kabul edilen fon karşılığı ihraç edilen, elektronik olarak saklanan, çeşitli ödeme işlemlerini gerçekleştirmek için kullanılan ve elektronik para ihraç eden kuruluş dışındaki gerçek ve tüzel kişiler tarafından da ödeme aracı olarak kabul edilen parasal değer olarak tanımlanmaktadır. Bu doğrultuda, elektronik para, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası tarafından yetki verilen tüzel kişiler tarafından ihraç edilmektedir. Bu nedenle kripto paraların elektronik para tanıma da girmediği söylenmektedir. Nitekim Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurumu yaptığı açıklamada, herhangi bir resmi ya da özel kuruluş tarafından ihraç edilmeyen ve karşılığı için güvence verilmeyen bir sanal para birimi olarak bilinen Bitcoin, mevcut yapısı ve işleyişi itibarıyla 6493 sayılı Kanun kapsamında elektronik para olarak değerlendirilmemekte, bu nedenle de ilgili kanun çerçevesinde gözetim ve denetimi mümkün görülmemektedir ifadelerine yer vermiştir. 

6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu 3. maddesi doğrultusunda, menkul kıymetler; para, çek, poliçe ve bono hariç olmak üzere, paylar, pay benzeri diğer kıymetler ile söz konusu paylara ilişkin depo sertikalarını, borçlanma araçları veya menkul kıymetleştirilmiş varlık ve gelirlere dayalı borçlanma araçları ile söz konusu kıymetlere ilişkin depo sertikalarını ifade etmektedir. Dolayısıyla, kripto paralarmenkul kıymet olarak tanımlanamayacaktır.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu kapsamında eşyaya ilişkin herhangi bir tanıma yer verilmemiştir. Ancak doktrinde, üzerinde hakimiyet sağlanabilen ve kişiler dışındaki cismani varlıklar eşya olarak tanımlanmaktadır. Kripto paralar, dijital ortamda işlem görmekte olup cismani olmaması diğer bir deyişle elle tutulur olmaması nedeniyle eşya niteliğinde kabul edilemeyeceği söylenmektedir.

Bu kapsamda, önemle belirtmek gerekir ki, kriptopara kullanımı son dönemde vergi kaçırma, uyuşturucu, fidye, internet üzerinden kumar oynanması gibi kara para aklama suçlarının işlenmesinde kullanılan bir sistem haline gelmiştir. Buna rağmen yürürlükteki mevzuat açısından, kriptopara kullanımı ve/veya kriptopara ile ödeme yapılmasına ilişkin yasaklayıcı bir düzenleme bulunmamaktadır. Öte yandan, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu (“TCK”)’nun “suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama” başlıklı 282. maddesinde, “alt sınırı altı ay veya daha fazla hapis cezasını gerektiren bir suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini, yurt dışına çıkaran veya bunların gayrimeşru kaynağını gizlemek veya meşru bir yolla elde edildiği konusunda kanaat uyandırmak maksadıyla, çeşitli işlemlere tabi tutan kişi, üç yıldan yedi yıla kadar hapis ve 20.000 güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.” denilmektedir. 

İlgili hüküm dikkate alındığında, suçtan kaynaklanan bir gelirin, kriptoparaya çevrilmesi ihtimalinde söz konusu kriptoparanın da suçtan kaynaklanan malvarlığı değeri kapsamında sayılmasına engel bir hüküm bulunmamaktadır.

Diğer yandan belirtmek gerekir ki, uygulamada yeni yeni görüldüğü üzere kripto para alım satım platformları kullanıcıların borçları veya herhangi türdeki davaları nedeniyle her nevi kriptopara ve Türk lirasına ilişkin adli makamlardan gelen ve genelde müzekkere olarak nitelendirilen resmi yazılar kapsamında hukuka uygun talepleri karşılamakta olup, haciz şerhi işlenmesi veya tedbir konulması yönünde taraflarına ulaşan resmi yazılar kapsamında hukuka uyarlı olarak, kullanıcılarının hesaplarında tutulan Türk lirası ve her nevi kriptoparasına haciz şerhi işlemekte veya tedbir uygulamaktadır.

Açıklamalara ek olarak, kriptopara alım satım platformlarını düzenleyen bir yasa çıktığı durumda, bu yasanın geriye dönük işletilip işletilemeyeği konusunun da önemle ele alınması gerekmektedir. Öncelikle belirtmek gerekir ki kanunlarınzaman bakımından uygulanması açısından üç ilke, “Geriye yürüme, derhal uygulanma ve ileriye yürüme” ilkeleri, önem arz etmektedir. Uluslararası bir hukuk kuralı olan “Geçmişe Etkili Olmama Kuralı” kuralı kanunlarımızda zaten hali hazırda geçerli ve yürürlüktedir. 

Bu nedenle, kripto alım satım platformlarını düzenleyen bir yasa çıktığı durumda, kriptopara alım satım platformları vasıtasıyla yapılmış bulunan işlemler veya bu platformlarda bulundurulan Türk lirası veya kriptoparalara ilişkin tüm kazanılmış hakların herhangi bir şekilde etkilenmeyeceği, hali hazırdaki hukuka uygun davranışlardan dolayı önümüzdeki günlerde de herhangi bir zarar görülmesi veya aleyhe bir durumla karşılaşmanın olmayacağı düşünülmektedir.

Sonuç olarak, kripto paralar ve özellikle Bitcoin, günümüz itibarıyla herhangi bir denetleyici ve düzenleyici kuruma tabi olmaması nedeniyle bağımsız para birimi olarak anılmaktadır. Bu bağımsızlık, kimi yatırımcılar tarafından endişe verici bulunmakta, kimi yatırımcılar ise kriptoparaları geleceğin en büyük yatırımı olarak nitelendirmektedir. 

Görülmektedir ki, kripto paralara dair hukuki anlamda henüz herhangi bir düzenleme bulunmamasına ve kripto paraların mevcut hukuki kavramlara sokulamamasına karşın artık yavaş da olsa adımlar atılmaya başlanmıştır. Düzenlemelerin oluşturulmasında fayda sağlayacağı üzere doktrinsel düşüncelerin geliştiğine ve uygulamada farklı gelişmelerin yaşandığına şahit olunmaktadır. Merkezi otoritelerce kripto paralara direkt müdahale etmek yerine kullanıcıların ve yatırımcıların dikkatini risklere çekerek uyarma yöntemleri tercih edilmekteyken yeni gelişen süreçte, somut açıdan pek bir gelişme yaşanmasa da yapılacak düzenlemelerin başta banka, sermaye piyasası, vergi, miras, mal paylaşımı, icra ve iflas hukuku ile diğer alanlarda önemli etkileri olacağı şüphesiz bulunmaktadır. 

Özetlemek gerekirse: Kripto paralar; blockchain adı verilen teknolojiyi kullanarak, bütünüyle dijital ortamda yaratılan, fizikî dünyada karşılığı olmayan türlerdir. Merkezî bir sisteme veya hiçbir ulusal para birimine bağlı değillerdir. Kripto paraların kullanıldığı ve yaygınlaştığı göz önüne alındığında bu paraların hukukî niteliklerini tespit etmek ve hukukî bir düzenlemeye bağlayarak işlem güvenliğini sağlamak gerekmektedir. Ancak gerek ülkemiz hukukunda gerek yabancı devletlerin hukukunda henüz bitcoin gibi kripto paraların hukuki çerçevesi tam olarak oluşturulmamıştır.

Hukukumuzda bitcoin gibi kripto paralar ne para olarak ne de elektronik para olarak kabul görmektedir. Dolayısıyla henüz herhangi bir yasal dayanağı bulunmamaktadır.

Kripto paraları ayrı ayrı ele almak gerekmektedir. Blockhain Teknolojileri Uzmanı Dr. Bora Erdamar’ın açıklamasına göre kripto paraların nitelendirilmesinin doğru yapılabilmesi adına Türkiye’de çalışma grubu kurulmuştur. Zira kripto paralar hukuken henüz bir nitelendirmeye sahip olmamakla birlikte, öncelikle kripto paralarının tanımının yapılması gerekmektedir. Emtia mı, menkul kıymet mi yoksa para olarak mı değerlendirileceği ya da bambaşka bir kategoride mi ele alınacağı hususunda söz konusu çalışma kurulunun kararı önümüzdeki süreçte hukuki anlamda tam anlamıyla hukuki koruma elde edilmesi için önemlidir.

Kripto Para Mağduriyeti Nasıl Oluşuyor?

Dolandırıcılık girişimleri ile sanal ortamın her köşesinde karşılaşılmaktadır. Kripto para birimi borsaları da bundan payını almaktadır. Farklı, yeni kurulan şirketlere ve borsa platformlarına yatırım yapanların kripto para birimi yatırımlarını kaybetme olasılıkları yüksektir. Bu dolandırıcılıklar genel olarak sahte mobil uygulamalar, e-posta yönlendirmeleri, güvenilir olmayan tweetler ve uygulama güncellemeleri yolu ile karşımıza çıkmaktadır. 

Dolandırıcıların, kripto para birimi yatırımcılarını kandırmak için kullandığı en yaygın yöntem Google Play ve Apple App Store’dan indirilebilen sahte uygulamalardır. Bitcoin News tarafından bildirilen verilere göre, binlerce insan hali hazırda sahte kripto para birimi uygulamalarını indirmiş durumdadır. E-postanın meşru bir kripto para birimi şirketinden aldığınız bir e-postaya birebir benzemesi durumunda dahi, dijital para biriminizi yatırmadan önce dikkatli olmak gerekmektedir. E-posta, logo ve marka tam olarak aynı mı? E-posta adresinin meşru şekilde şirketle bağlantılı olduğunu doğrulayabiliyor musunuz? Bunun kontrol edilebilir olması, bünyesinde gerçek insanların çalıştığı bir şirket tercih etmenin önemli olmasının nedenlerinden biridir. 

Bilindiği üzere, Kripto para borsasında Thodex ve VeBitcoin’in ardından, GoldexCoin’e de erişim sağlanamıyor. Aşağıda Birtakım Kripto Para Mağduriyetlerine Yer verilmiştir:

  • Merhaba şikayetçiyim Paribu kripto para uygulamasından emirlerim harici alım yapıp mağdur ettiler mail attım destek hizmetlerini aradım dönüş olmadı konuyla ilgili buradan destek talep etmekteyim yardımcı olursanız sevinirim.
  • Kripto paramı TL’ye çevirdim ama hesabıma düşmedi ve almak istediğim başka bir kripto aşırı yükseldi alamadım ve şu an zarardayım! Bu siteye bulaştığıma çok pişmanım B*** çok daha kaliteli idi ilgili kişilerin bu sorunu bir an önce çözmeleri lazım insanları mağdur etmenize hakkınız yok.
  • İstanbul merkezli üç ilde sanal para dolandırıcılığı yaparak 12 milyon TL vurgun yaptıkları öne sürülen dokuz şüpheli yakalandı. Dolandırılanlar arasında bulunan Hindistan uyruklu Türk vatandaşı A.T , 3 milyon TL’lik sanal parasının buhar olduğunu söyledi. A.T ‘ nin ifadesi ise şöyle: “İki yıl önce sanal para almak için araştırma yaptım. Bu siteyi buldum. 220 bin lira ödeyerek 7.19 Bitcoin aldım. Sonra sanal para yükselince çekmek istedim. Ancak havale emrini verdiğimde sanal cüzdanım boşaltıldı. Bu olaydan sonra psikolojim bozuldu”
  •  Transfer işlemlerinin yavaş olması ve hesap kapatma işleminin yapılamaması öne çıkan diğer şikayet konuları olurken verilere göre geçen yıl ile kıyaslandığında kripto para şikayetlerinin artış oranı yüzde 8 bin 619’lara kadar ulaştı.
  •  Uygulamadan belli bir miktar kripto para aldım. Ancak aldığım kripto paranın üstünde hiçbir emir/engel vesaire olmamasına rağmen satamıyorum.”
  • Hesabımdaki hiçbir kripto para gözükmüyor, hiçbir şekilde iletişime geçemedim. 10 bin dolarlık yatırımım vardı. Hiçbir şey gözükmüyor bunun sebebi nedir? Bu kadar sağlam bir sitede ilk defa böyle bir sorun yaşıyorum.”

Kripto Para Mağduriyeti Sebebi İle Ne Yapabilirim? 

Kripto paralarla  ilgili yaşanan mağduriyetlerde herhangi bir delil, e-posta adresi veya sosyal medya hesabı biliniyorsa bunları kullanarak şikayette bulunmak gerekmektedir.  Ancak bunun getireceği fayda elbette başvurduğunuz polis teşkilatının bilişim suçlarını takip etmede ne kadar yeterli olduğuna bağlı olarak değişecektir. Bu sebeple kripto alanındaki adımlarınızı enine boyuna düşünerek atmanız, sizin için en koruyucu önlem olacaktır. Konuya ilişkin hukuki danışmanlık için bizimle Contact page. 

İlginizi çekebilecek benzer çalışmalarımız;

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Fiil Ehliyeti Nedir?

Fiil Ehliyeti Nedir

Fiil Ehliyeti Nedir | Fiil Ehliyeti Ne Demektir? | İzmir Hukuk Bürosu | İzmir Avukat | Hukuki Bilgi

Fiil Ehliyeti Nedir?

Fiil Ehliyeti Nedir? Fiil ehliyeti, kişinin bizzat fiil ve işlemleriyle lehine haklar, aleyhine ise borçlar oluşturabilme yeteneğidir. Aktif bir ehliyettir. Hakların kullanılmasını ifade eder. Yani bir kişi tam ve sağ doğarak kanunun öngördüğü hukuki haklarını elde eder; hak ehliyetine sahip olur. Fiil ehliyeti ise bu hakları bizzat kullanabilmek  anlamına gelir. Her ne kadar tam ve sağ doğum hak ehliyeti için yeterli olsa da, fiil ehliyeti bazı durumlarda kısıtlanabilir, kaldırılabilir. Yani bir kişinin fiil ehliyetine sahip olması için kanun koyucu tarafından bu hakkın kullanılmasına engel teşkil edecek bir hukuki durumda olmaması şartı aranmıştır.

Fiil ehliyetine sahip olmanın üç temel şartı vardır.

Gerçek kişilerin dava ehliyetini incelerken, medeni hakları kullanma ehliyetine uygun olarak bir ayrım yapmak gerekir. Ayırt etme gücüne sahip, ergin olan ve kısıtlı bulunmayan her gerçek kişi tam dava ehliyetine sahiptir. Tam dava ehliyetine sahip olanlar bizzat dava açabilir ve açtığı davayı yürütebilir; kendilerine karşı açılan davayı takip edebilir. Fiil ehliyetine sahip olan kişilerin kısıtlı olmaması gerektiğinden yukarıda da bahsetmiştik. Bu hali ile, fiil ehliyetine dava ehliyeti de diyebiliriz.

Dava ehliyeti, kişinin kendisinin veya yetkili kılacağı bir temsilci (vekil) aracılığı ile bir davayı takip etme ve usul işlemlerini yapabilme yeteneğidir (HMK m. 71; AK m. 36/3). Zira dava ehliyeti, medeni hakları kullanma ehliyetine göre belirlenir. Yani fiil (medeni hakları kullanma) ehliyetine sahip olan bütün gerçek ve tüzel kişiler, dava ehliyetine de sahiptir (m. 51) Denilmektedir.

  1. Ayırt Etme Gücüne Sahip Olmak: Kişinin davranış ve işlemlerinin neden sonuç ilişkisini bilebilme ve etkilerini önceden görebilme yeteneğidir. (12 yaş ve üstü)
  2. Ergin Olmak: Kanunda belirtilen yaş sınırını atlamaktır. Buna yasal erginlik denir.
  3. Kısıtlı Olmamak: Kısıtlılık; Bir kimsenin medeni kullanma yetkisinin (Fiil ehliyetinin) mahkeme tarafından kaldırılmasıdır. Kısıtlılık hali mahkeme kararı ile olur. Yukarıdaki üç şartı sağlayan kişiler tam ehliyetli kabul edilir.

Peki Ergin Olma Halleri ve Kısıtlılık Halleri Nelerdir?

Ergin Olmak: Dört şekilde gerçekleşir.

  1. Yasal Erginlik: Kişilerin 18 yaşını doldurması halinde kazanılan erginliktir.
  2. Evlilik Yoluyla Erginlik: 17 yaşını doldurmuş kişilerin anne ve babalarının izniyle evlenmeleri halinde. (Mahkeme kararı gerekmez)
  3. Zorunlu Evlilik Yoluyla Erginlik: 16 yaşını doldurmuş olanların mecburiyet karşısında evlenmeleri halinde. (Mahkeme kararı gereklidir)
  4. Yargı Yoluyla Erginlik: 15 yaşını doldurmuş kişilerin anne ve babanın istemesi ile mahkeme kararı ile ergin olmaları. (Yaşın büyütülmesi)

Kısıtlılık Halleri Nelerdir?

Kısıtlılık; Bir kimsenin medeni kullanma yetkisinin (Fiil ehliyetinin) mahkeme tarafından kaldırılmasıdır. Kısıtlılık hali mahkeme kararı ile olur.

Fiil Ehliyetini Sınırlayan Halleri Aşağıdaki Şekilde Özetleyebiliriz:

a) Yaş Gereği Medeni kanunda kişilerin bazı haklara yaşları gereği ehil olmayacağı düzenlenmiştir.

  • Türk Medeni Kanunu Madde 124.- Erkek veya kadın on yedi yaşını doldurmadıkça evlenemez. 
  • Türk Medeni Kanunu Madde 502.- Vasiyet yapabilmek için ayırt etme gücüne sahip ve on beş yaşını doldurmuş olmak gerekir.
  • Türk Medeni Kanunu Madde 503.- Miras sözleşmesi yapabilmek için ayırt etme gücüne sahip ve ergin olmak, kısıtlı bulunmamak gerekir.
  • Türk Medeni Kanunu Madde 307.- Evli olmayan kişi otuz yaşını doldurmuş ise tek başına evlat edinebilir.
  • Yine, kişinin kendi dinini tayin edebilmesi için ergin olması istenir. Vasi olmak için de ergin olunmalıdır.
  • Türk Medeni Kanunu Madde 413.- Vesayet makamı, bu görevi yapabilecek yetenekte olan bir ergini vasi olarak atar.
  • Miras sözleşmesi ve vasiyet arasındaki fark : İkisi de ölüme bağlı tasarruftur. Biri sözleşmedir diğeri tek taraflı hukuki işlemdir.

b) Cinsiyet

Türk Medeni Kanunu Madde 132.- Evlilik sona ermişse, kadın, evliliğin sona ermesinden başlayarak üçyüz gün geçmedikçe evlenemez. Buna iddet müddeti denir . Bu düzenlemenin nedeni neseb karışıklığının engellenmesidir. Babalık karinelerinin çatışmasını önlemek amaçlanmıştır. Bu üç yüz gün, evlilik boşanma ile sona ermişse hakimin kararından sonra , ölümle sonlanmışsa ölüm tarihi itibariyle , evliliğin hakim tarafından iptali verilmişse iptal kararı verildiği günden sonra sayılmaya başlanır. Gaiplikte ise kişiden son haberin alındığı veya ölüm tehlikesi içinde kaybolduğu günden sonra üç yüz günlük süre hesaplanmaya başlar. Bu üç yüz günlük süre doğmadan kadın doğum yaparsa veya kendisi eski eşiyle evlenmek isterse bu üç yüz günlük iddet süresi zaten ortadan kalkar . Kadının gebe olmadığını bugün basit bir kan testi ile saptayabiliyoruz . Kadının hekim raporuyla gebe olmadığı saptanırsa bu durumda hakime müracaat ederek bu sürenin kaldırılması istenebilir .

Başka bir fark da soy bağının reddinin sadece kocaya ait olmasıdır.Kadın için böyle bir durum söz konusu değildir. Çünkü çocuğu doğuran kadın , anadır. Bu mutlak bir ilkedir.

Anayasa madde 41 der : ” Evlilikte kadın ve erkek eşittir. ”

Türk Medeni Kanunu Madde 185.- Evlenmeyle eşler arasında evlilik birliği kurulmuş olur. Eşler, bu birliğin mutluluğunu elbirliğiyle sağlamak ve çocukların bakımına, eğitim ve gözetimine beraberce özen göstermekle yükümlüdürler. Eşler birlikte yaşamak, birbirine sadık kalmak ve yardımcı olmak zorundadırlar.

Türk Medeni Kanunu Madde 186.- Eşler oturacakları konutu birlikte seçerler.Birliği eşler beraberce yönetirler.Eşler birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıkları ile katılırlar.

Bunun istisnasını da madde 187 de görüyoruz : Kadın, evlenmekle kocasının soyadını alır; ancak evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuruyla kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabilir. Daha önce iki soyadı kullanan kadın, bu haktan sadece bir soyadı için yararlanabilir. Veya dilerse dava açarak kendi kızlık soyadını kullanmaya da devam edebilir.

Evlilik dışı doğan çocuğun velayeti annededir. Çocukla babası arasında soybağı bulunsa dahi bunun verilmesi mümkün değildir. Evlilik içi doğan çocuğun velayetine hem annesi he babası birlikte sahiptirler.

c) Yabancılık Türk vatandaşı olmama bazı sınırlamalara tabi olur . En önemlisi yabancıların gönüllerince Türkiye’de taşınmaz mal sahibi olamamasıdır. Buna müsaade edilirse devletlerden daha zengin olan şirketler gelir ve ülkeyi bir şekilde komple satın alırlar . Bu yüzden Tapu Kanunumuzda ve çeşitli kanunlarımızda sınırlandırmalar mevcuttur.

d) Ayırt Etme Gücü Bu güce sahip olmayan kişiler şahsen kullanılması gereken hakları kullanamazlar . Bu hakları onlar adına yasal temsilcileri de kullanamazlar . Ancak bu sıkı sıkıya kişiye bağlı hakları kullanamaması onun çok aleyhine bir durum yaratıyorsa bu durumda elbette yasal temsilcisi onun adına bu hakkı kullanabilmelidir. Evlenen bir kişinin daha sonra ayırt etme gücünü kaybetmesi ile birlikte kocası da bunu bahane edip eşi aldatma , dövme , sövme gibi durumlara maruz bırakıyorsa bu durumda yasal temsilci bu kişi adına bir boşanma davası açabilmektedir.

e) Akıl Hastalığı Madde 133.- Akıl hastaları, evlenmelerinde tıbbi sakınca bulunmadığı resmi sağlık kurulu raporuyla anlaşılmadıkça evlenemezler.Bu kişilerin velayet hakkı kaldırıldığı gbi vasilik sfatı da sona erer.

f) Haysiyetsiz Hayat Sürme Bu kişiler, vasi olarak atanamaz.

g) Bir suçtan dolayı mahkumiyet  Bu kişiler, resmi bir vasiyetnamenin düzenlenmesine tanık olarak katılamaz .

h)Yabancı Mahkeme Kararlarının Uygulanması Türkiye’de meydana gelmiş bir olaya yabancı bir hukuk uygulanabilir. Bu da bazı farklar yaratabilir.

For more detailed information you can visit our Contact page.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Hak Ehliyeti Nedir?

Hak Ehliyeti Nedir? | Hak Ehliyeti Ne Demek? | İzmir Avukat | İzmir Hukuk Bürosu | Efes Hukuk Bürosu

Hak Ehliyeti Nedir

Hak Ehliyeti: Medeni Kanun’da bir insanın sağ ve tam doğmak şartıyla hak ve borç sahibi olabilme iktidarı olarak tanımlanmaktadır. Nitekim Türk Medeni Kanunu m.8/1, “her insanın hak ehliyeti vardır.” hükmüne amirdir.

 İnsanlar tam ve sağ doğmak kaydıyla anne karnına düştüğü andan itibaren hak ehliyeti kazanır. Tam ve sağ doğmak olarak kanun koyucu bunu özellikle belirtmiş olduğu için henüz anne karnındaki ceninin hakları olmadığını söylemek mümkündür. Bu ayrım, sağlık hukukunda karşımıza çıkmaktadır. Örneğin annenin doğum esnasında doktor hatası ile bebeğini kaybetmesi durumunda sadece anne tarafından bir hak talebi söz konusu olur. Zira cenin tam ve sağ olarak henüz dünyaya gelmediği için hak ehliyeti dolayısı ile haklarını kullanma yetisi yoktur. Hak ehliyeti kanunen vazgeçilemeyen bir ehliyet türüdür. Kısaca anlam olarak, hukuki hakların kazanılmasını ifade eder.

Hak Ehliyeti Hangi Hallerde Sınırlanır?

Türk Medeni Kanunu’ndaki bazı hükümler bazı haklara sahip olabilmeyi, yaş, cinsiyet, evlilik, yabancılık, ayırt etme gücüne sahip olup olmama, akıl hastalığının olması, mahkumiyet gibi durumlar açısından sınırlandırmıştır.

Yaş bakımından yapılan sınırlamalara örnek olarak;

  • Evlenme ehliyetinin erkek ve kadın ayrımı yapılmaksızın 17 yaşını doldurmakla kazanılması (TMK m.124),
  • Vasiyetname yapma ehliyetinin 15 yaşını doldurmuş kişilere tanınması (TMK m.502),
  • Evlat edinme hakkına 30 yaşını tamamlamış kişilerin sahip olması (TMK m.307),
  • Vasi olmak için ergin olmanın gerekmesi (TMK m.413) verilebilir.

Cinsiyet bakımından yapılan sınırlamalara örnek olarak;

  • Kadının önceki evliliğinin herhangi bir sebeple sona ermesinden itibaren 300 gün geçmeden yeniden evlenmesi yasaklanmıştır. (TMK m.132)
  • Soybağının reddi sadece kocaya tanınmış bir hak olup, anaya böyle bir hak tanınmamıştır. (TMK m.286)

Hak Ehliyeti Sınırlamalarında Diğer Özel Durumlar

Evlilikte evlenen kadın, aksini talep etmedikçe kocasının soyadını almak zorundadır.

Yabancıların taşınmaz mülkiyeti kazanmaları özel bazı kayıt ve şartlara bağlıdır.

Ayırt etme gücü bulunmayanlar, kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan yararlanamadıkları için bu haklara sahip olma ehliyeti kısıtlanmış bulunmaktadır.

Akıl hastaları, ayırt etme gücüne sahip olsalar dahi evlenmelerinde tıbbi sakınca bulunmadığı resmi sağlık kurulu raporlarıyla da anlaşılmadıkça evlenemezler.

Bir cezaya mahkum olup da kamu hizmetinden yasaklanan mahkûm, resmi vasiyetname düzenlenmesinde tanıklık yapamaz.(TMK m.536/1)

Görüldüğü üzere hak ehliyetine, sağ olarak doğmuş olan her insanın sahip olmasına karşın hak ehliyeti bazı hallerde sınırlanabilmektedir.

Konuya ilişkin detaylı bilgi için tarafımız ile Contact page.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Ödeme Taahhütnamelerinde Şekil Şartları

Ödeme Taahhütnamelerinde Şekil Şartları

Ödeme Taahhütnamelerinde Şekil Şartları | İcra Hukuku | İcra Avukatı

Ödeme Taahütnamesi Nedir?

Ödeme taahhütnamesi, icra süreçlerinde 2004 sayılı İcra İflas Kanunu (İİK) m. 111 kapsamında hazırlanan bir taahhütnamedir. Ödeme taahhütnamesinin imzalanması ile birlikte icra takibi derhal durdurulur ve borçlu taahhütname kapsamında borcunu belli süreler zarfında ödemeyi taahhüt eder ve taahhütnamesine aykırılık halinde borçlunun tazyik hapsi ile karşılaşacağını kabul eder.

  • Asıl alacağın brüt asgarî ücretin üzerinde olması gerekir.
  • Yapılan hesaplamanın icranın hesabıyla aynı olması gerekir.
  • Alacak kalemlerinin tek tek yazılması gerekir. (Taahhüt tutanağında toplam borç miktarının, işleyen ve işleyecek faizin, vekalet ücreti, icra harç ve giderlerinin birlikte belirlenerek borçlunun taahhüdüne esas olan miktarın açıkça gösterilmesi gerekmektedir.)
  • Takip öncesi işlemiş faiz, takip tarihinden taahhüt tarihine kadar işleyen faiz, taahhüt tarihinden ödeme tarihine kadar işleyecek faizin ayrı ayrı ve açıkça gösterilmesi gerekir.
  • Makbuzsuz giderlerin hesaplamaya dahil edilmemesi gerekir.
  • Taahhüdün esas icra müdürlüğünden alınması gerekir.
  • Tebligat sadece borçlu vekiline değil, borçluya da yapılmalıdır.
  • Taahhüde uyulmaması durumunda hukukî ve cezaî neticelerinin ne olduğu açık ve net olarak belirtilmelidir.
  • Ödeme günlerinin iş günü olarak belirlenmesi gerekir.
  • Taahhüt alınabilmesi için icra takibinin kesinleşmesi şart. İcra takibi kesinleşmeden alınan ve ihtiyatî hacizde alınan taahhütler geçersizdir.
  • Taahhüdün alacaklı tarafından ilk ödeme tarihine kadar kabul edilmesi gerekir.

Yasal Mevzuat

İcra İflas Kanunu

Madde 111 – Borçlu alacaklının satış talebinden evvel borcunu muntazam taksitlerle ödemeği taahüt eder ve birinci taksiti de derhal verirse icra muamelesi durur. Şukadar ki borçlunun kafi miktar malı haczedilmiş bulunması ve her taksitin borcun dörtte biri miktarından aşağı olmaması ve nihayet aydan aya verilmesi ve müddetin üç aydan fazla olmaması şarttır. Borçlu ile alacaklının borcun taksitlendirilmesi için icra dairesinde yapacakları sözleşme veya sözleşmelerin devamı süresince 106 ve 150/e maddelerindeki süreler işlemez. Ancak bu sözleşme veya sözleşmelerin toplam süresinin on yılı aşması hâlinde, aştığı tarihten itibaren süreler kaldığı yerden işlemeye başlar. Taksitlerden biri zamanında verilmezse icra muamelesi ve süreler kaldığı yerden devam eder.

Madde 340 – 111 inci madde mucibince veya alacaklının muvafakati ile icra dairesinde kararlaştırılan borcu ödeme şartını, makbul bir sebep olmaksızın ihlal eden borçlunun, alacaklının şikâyeti üzerine, üç aya kadar tazyik hapsine karar verilir. Hapsin tatbikine başlandıktan sonra borçlu borcun tamamını veya o tarihe kadar icra veznesine yatırmak zorunda olduğu meblağı öderse tahliye edilir; ödemelerini tekrar keserse, hakkında tazyik hapsine yeniden karar verilir. Ancak, bir borçtan dolayı tazyik hapsinin süresi üç ayı geçemez.

Mahkeme Kararları

Yargıtay 19. Ceza Dairesi E:2017/1481 K:2017/2585

Dosya kapsamına göre, 2004 sayılı Kanun’un 340. maddesi gereğince taahhüdü ihlal suçunun oluşması için taahhüt tutanağında toplam borç miktarının, işleyen ve işleyecek faizin, vekalet ücreti, icra harç ve giderlerinin birlikte belirlenerek borçlunun taahhüdüne esas olan miktarın açıkça gösterilmesi gerektiğinden, 03/07/2014 tarihli ödeme taahhüdünde işlenen faiz 641,426,15 Türk lirası olarak belirtilmiş ise de, bu faizin hangi dönemleri kapsadığı, icra takibinin kesinleştiği tarihten taahhüt tarihine kadar işlemiş ve taahhüt tarihinden son ödeme tarihine kadar işleyecek faiz olup olmadığı konusunda herhangi bir açıklık olmadığı gibi, alacaklının son ödeme tarihine kadar işleyecek faizden feragat beyanının da yer almadığı ve bu nedenlerle işleyen ve işleyecek faiz miktarının taahhüt tutanağında ayrı ayrı gösterilmemesi nedeniyle belirsizlik bulunduğundan taahhüdün geçerli olmadığı anlaşılmakla, sanığın üzerine atılı suçun unsurlarının oluşmaması nedeniyle itirazın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediği gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla gereği görüşülüp düşünüldü…

Yargıtay 19.Ceza Dairesi 2016/ 9666 E. 2016 / 20446 K.

Borçlu ve alacaklı tarafından kararlaştırılan taksitle ödeme taahhüdünü ihtiva eden tutanağın hukuken geçerli olabilmesi için borçlunun, alacaklının ve icra müdürü veya yardımcısı ya da katibin imzası ile düzenlenme tarihini taşıması, ödenmesi taahhüt edilen borcun toplam miktarını açıkça göstermesi şarttır. İcra müdürlüğü yetkilisinin tutanağı imzalaması, İcra ve İflas Kanunu’nun 8. maddesi gereğince tutanağın aleniyeti ve ispat kuvvetinin gereğidir. İmza sözleşmenin değil, tutanağın geçerlilik şartıdır. İcra müdürü taahhütte taraf olmadığından taahhüdün içeriğine müdahale edemez. İcra müdürünün borçlu ve alacaklı tarafından kararlaştırılan ödeme taahhüdüne kamu alacağı olan “% 9,48 oranında taahhüt damga vergisinin tahsili ile” şerhini yazarak taahhütnameyi imzalaması ve bu şartın yerine getirilmemesi ödeme taahhütnamesini geçersiz hale getirmez. Bu itibarla, usulüne uygun olarak düzenlenmiş ödeme taahhüdünü ihlal eden sanık hakkındaki mahkemenin kararında bir isabetsizlik bulunmadığından, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma isteminin REDDİNE, 14.07.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”

Konuya ilişkin uyuşmazlıklarınız kapsamında uzman ekibimiz ile Contact page.

İlginizi çekebilecek benzer çalışmalarımız;

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Ultra Vires İlkesi

Ultra Vires İlkesi

Ultra Vires İlkesi | Ultra Vires Nedir | Ultra Vires ne Demektir | Av. Mustafa Yolcu

Ultra Vires Nedir?

Latince “ultra vires”, ‘güçlerin/yetkinin ötesinde’ anlamına gelmektedir. Ultra vires kavramı, yasal yetki veya güç gerektiren ancak daha sonra gerekli yetkinin dışında veya yetki olmaksızın gerçekleştirilen bir eylemi tanımlamak için kullanılır.

Ticaret Hukuku Kapsamında Ultra Vires Yasağı Nedir?

6762 Sayılı Eski Türk Ticaret Kanunu kapsamında “ticaret şirketleri hükmi şahsiyeti haiz olup şirket mukavelesinde yazılı işletme mevzuunun çevresi içinde kalmak şartiyle bütün hakları iktisap ve borçları iltizam edebilirler.” hükmüne yer verilmişti. Söz konusu madde ile şirketin amaç ve konusu kapsamında sayılan hususlar dışında hak sahibi olamayacağı ve borç altına giremeyeceği düzenlenmekteydi. Bir başka ifade ile eski TTK’ya göre, anonim şirketler esas sözleşmelerinde sayılan işletme konuları dışında kalan ticari bir işlemi yapılamamakta olup; bu kurala “ultra vires” denilmekteydi. Ultra vires kapsamında örneğin bir anonim şirket işletme konusu içinde otel işletmeciliği yoksa uygun şartlarda satışa çıkarılan bir oteli işletmek üzere satın alamamaktaydı. Oteli satın alabilmek için ise genel kurul toplantısı yapmak ve esas sözleşmesindeki işletme konularına otel işletmeciliğini de ekletmek durumunda kalıyordu. Bu süre içinde de otelin bir başkası tarafından satın alınmış olması durumunda karşısına çıkan bu fırsattan anılan kural nedeniyle yararlanamamış oluyordu.

6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu‘nun yürürlüğe girmesi ile “Ultra Vires” Yasağı kalkmış olup; tüzel kişilerin hak ehliyetinin sınırları genişlemiştir. Artık işletme konususun hak ehliyetini belirleyen bir unsur olmadığı belirtilmektedir. 6102 Sayılı Yeni TTK ile “ultra vires” diye adlandırılan bu kuralı kaldırmış olup; 1 Temmuz 2012 tarihinden itibaren bir anonim şirket, esas sözleşmesindeki işletme konuları arasında örneğin otel işletmeciliği yer almasa bile satışa çıkarılan oteli alabilecek hale gelmiştir.

For more detailed information you can visit our Contact page.

Ticaret Hukukuna ilişkin diğer ilginizi çekebilecek çalışmalarımız;

İzmir Ticaret Avukatı

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

GBT Nedir?

GBT Nedir?

GBT Nedir? | GBT Ne Demektir? | Genel Bilgi Toplama | İzmir Ceza Avukatı | Av. Mustafa Yolcu

GBT Nedir?

Genel Bilgi Toplamanın kısaltması olan GBT kavramı üzerinde hukuki anlamda pek çalışma olmayan bir kurum olup; söz konusu usul ve uygulama bir kanun veya yönetmelik kapsamında değil resmi gazetede yayımlanmamış 29.03.2005 tarihli İçişleri Bakanlığı Kaçakçılık, İstihbarat, Harekat ve Bilgi Toplama Daire Başkanlığı Bilgi Toplama Yönergesi ile düzenlenmiştir.

GBT Kapsamında Hangi Veriler İşlenmektedir?

GBT sistemine kişilerin, kimlik bilgileri ile haklarındaki yakalama emirleri, yurt dışına çıkış yasağı kararları ve derdest kovuşturma bilgileri ile kesinleşmiş mahkûmiyet hükümleri işlenmektedir. GBT uygulaması yapılmasındaki amaç, “Hakkında yakalama emri ya da zorla getirme kararı verilmiş olan kişileri tespit etmek” olarak ön plana çıkmaktadır.

Genel Bilgi Toplama kapsamında elde edilen veriler:

  • Doğum tarihi, doğum yeri ve TCKN gibi kimlik bilgileri,
  • Kişi hakkında açılmış dava ve hükümler,
  • Kişi hakkında verilen adli uygulama tedbir ve kararları,
  • Şahıs erkek ise askerliğini yapıp yapmadığı

GBT İşleminin Kapsamı

Bilgi Toplama Yönergesi’nin 7. maddesinin A2 bendi ve 9. maddesinin a fıkrası hükümlerine göre; arama kararı bulunmadığı veya yakalanmış olduğu halde belirli bazı suçlardan dolayı kişiler hakkında genel bilgi toplama programına bilgi kaydedilecektir.

GBT Kaydının Silinmesi

Kaçakçılık, İstihbarat, Harekat ve Bilgi Toplama Daire Başkanlığı’nın GBT veri tabanlarında haklarında bilgi tutulduğunu öğrenen kişiler, GBT kayıtlarının silinmesi için İçişleri Bakanlığı’na başvurarak cevaba göre haklarındaki idari işlemin iptali için İdare Mahkemelerine dava açmaları gerekmektedir.

GBT Sorgulamasından Kaçmak

GBT sorgulamasından kaçma durumunda somut olaya göre Türk Ceza Kanunu kapsamında görevi yaptırmamak için direnme suçunun unsurlarının oluşup oluşmadığı incelenmelidir. Yerleşik Yargıtay kararlarında yalnızca sözlü olarak işbirliği gerçekleştirilmemesi kapsamında bu suçun oluşmayacağı ifade edilmektedir. Suçun unsurları kapsamında bir tehdit unsurunun da mevcut olması gerektiği vurgulanmaktadır.

Ayrıca GBT’den kaçma kapsamında; polisin kanunlara uygun olarak aldığı tedbirlere karşı gelme, direnme veya görev yapmasını engelleme söz konusu olur ise durumun niteliğine göre; polisin koruma altına alma, uzaklaştırma ya da yakalama ve gerekli kanuni işlemleri yapma yetkisi mevcuttur.

Mahkeme Kararları

GBT Kaydının Sorulması Mümkündür. GBT Kayıtlarının Paylaşılması Neticesinde Göreve İlişkin Sırrın Açıklanması Suçu Oluşmaz

Yargıtay 5. Ceza Dairesi E:2014/10023 K: 2018/90

Başka bir soruşturma kapsamında CMK’nın 135. maddesi uyarınca iletişiminin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınmasına karar verilen …’ın, … İl Emniyet Koruma Şube Müdürü olan sanık … ile yaptığı telefon görüşmesi sırasında yakını olan … hakkında arama kaydı olup olmadığı hususunda bilgi talep etmesi üzerine sanık …’in polis memuru olan …’yü aradığı ve GBT sorgulaması yapmasını istediği, …’den…’ın aranan şahıslardan olmadığını öğrendikten sonra da …’ı arayarak bu bilgiyi verdiği iddia ve kabul olunan olayda, Suç tarihinde hakkında arama kaydı bulunmayan …’ın, bizzat veya avukatı aracılığıyla emniyet birimlerine başvurarak, sanık tarafından …’a iletilen bilgiyi alabileceği, dolayısıyla “hakkında arama kaydı bulunmadığına ilişkin bu bilginin TCK’nın 258. maddesinde sayılan “gizli kalması gereken belge, karar, emir ve diğer tebligat niteliğinde değerlendirilemeyeceği, bu itibarla somut olayda göreve ilişkin sırrın açıklanması suçunun unsurları itibariyle oluşmayacağı…

GBT Kaydının Silinmemesi Durumunda Özel Hayata Saygı Hakkı İhlalidir

Anayasa Mahkemesi Genel Kurul Başvuru Numarası: 2014/5671

Başvurucu 30/6/2006 tarihinde Genel Bilgi Toplama (GBT) Sisterni’nde bulunan kaydının silinmesi talebiyle Emniyet Genel Müdürlüğüne müracaat etmiştir. Başvurucunun dilekçesi idarenin ilgili birimleri tarafından başvurucu hakkındaki adli sicil kaydının düzenlendiği İzmir İl Emniyet Müdürlüğüne iletilmiştir. İzmir İl Emniyet Müdürlüğünün 8/8/2006 tarihli yazısıyla Bilgi Toplama Yönergesi (Yönerge) gereğince başvurucu hakkındaki bilgi formlarının iptal edilemeyeceği belirtilmiştir. Bu yazı başvurucuya 26/7/2006 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu, GBT sisteminde bulunan kaydının silinmesi amacıyla İçişleri Bakanlığı aleyhine Ankara 9. İdare Mahkemesinde iptal davası açmıştır. Mahkeme, 11/4/2008 tarihli kararıyla davayı reddetmiştir. Mahkeme kararında İçişleri Bakanlığı Kaçakçılık İstihbarat, Harekat ve Bilgi Toplama Dairesi (KİHBİ) Başkanlığınca çıkarılan 29/3/2005 tarihli Yönerge’de yer alan hükümlere yer verilmiştir. Kararda; kamu güvenliğinin ve suç ve suçluyla mücadelenin etkin şekilde sağlanması amacıyla Yönerge ile bazı suç tiplerinden hüküm giyenler hakkında GBT sistem kaydının nasıl tutulacağının düzenlendiği, Yönerge’nin 9. maddesinin (b) bendinde hırsızlık suçunun da bu suç türleri arasında gösterildiği belirtilmiştir. Bu nedenle hırsızlık suçundan cezalandırılan başvurucu hakkında tutulan GBT sisteminden kaydının silinmesi için yapılan başvurunun reddine ilişkin işlemin hukuka aykırı olmadığı ifade edilmiştir. Başvurucunun temyiz istemi Danıştay Onuncu Dairesinin 23/5/2012 tarihli kararıyla reddedilerek hüküm onanmıştır. Başvurucunun karar düzeltme istemi aynı Dairenin 12/2/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Nihai karar, başvurucuya 2/4/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 17/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. … Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

Detaylı Okuma İçin;

Konuya ilişkin hukuki uyuşmazlıklarınıza ilişkin tarafımız ile Contact page.

Other works that may be of interest to you;

Izmir Criminal Lawyer

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Affectio Societatis Nedir?

Affectio Societatis Nedir?

Affectio Societatis Nedir? | Affectio Societatis Ne Demek | Mustafa Yolcu, Att.

Affectio Societatis Nedir?

Latince kökenli, “affectio socialetatis“, birkaç tüzel veya gerçek kişinin tek bir varlıkta birleşmeye yönelik ortak iradesi olarak ifade edilebilir.

Türk Borçlar Kanunu ve öğreti kapsamında ortaklığın oluşması için; kişi, sözleşme, sermaye, ortak amaç ve ortak amaca ulaşmak için eşit ve aktif ortak çaba (Affectio Societatis) unsurlarının bir arada olması gerektiği ifade edilmektedir. Bu kapsamda yasal mevzuatta yer almamasına karşılık öğreti ile birlikte kabul edilen affectio socialetatis şirketlerin kuruluşlarındaki asli unsurlardan biridir. Söz konusu unsur ağırlıklı olarak şahıs şirketlerinde kendisini göstermekte ise de, sermaye şirketlerinde de yansımaları mevcuttur. Buna örnek olarak azından, ortakların, şirketin amacının gerçekleşmesini önleyici veya zorlaştırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü gösterilebilir.

Toparlamak gerekir ise, her şirket ortağının üzerine düşen görevi, bilinçli ve özen dikkat sorumluluklarına uygun biçimde yerine getirmesi ilkesidir. Kanunda gösterilmemiş olsa dahi bu ilke şirketler için olmazsa olmaz unsurlardandır. Şirketin feshi ya da ortağın çıkarılması durumlarında bu ilkenin çiğnenmesi haklı sebep oluşturacaktır. Şirket işlerinde her ortak aktif rol almalıdır. Şirketin amaçlarına aykırı hareket edilmemeli, şirketin gelişmesi ve amacın gerçekleştirilmesi için gerekli özen ve dikkat gösterilmelidir.

İlgili Mahkeme Kararları

YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ E. 2015/17444 K. 2016/12349

Keza, adi ortaklıkta, ortakların ortaklık işlerini denetlemesi ve yönetmesi söz konusu olur. Denetleme ve yönetme özellikle müşterek amaç uğruna birlikte çaba ( affectio societatis ) ile yakın bağlantı içerisindedir. Oysa, sonuca katılmalı ödünç sözleşmesinde; ödünç verenin, yönetme ve denetleme yetkisi kural olarak bulunmaz.

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi E.2015/5696 K. 2015/18222

Doktrinde adi şirket –ortaklık-, sözleşmeyle kurulan ve bir müşterek amacın elde edilmesine hizmet eden kişi birliği olarak tanımlanmaktadır (Poroy/Tekinalp/Çamoğlu, Ortaklıklar ve Kooperatif Hukuku. İstanbul 2003. s. 26). Bu tanımlardan adi şirketin –ortaklığın- unsurları; kişi, sözleşme, katılım payı, amaç, affectio societatis (müşterek gayeye ulaşmak için birlikte çalışmak unsuru) şeklinde belirtilebilir (Barlas, Nami, Adi Ortaklık Temeline Dayalı Sözleşme İlişkileri, İstanbul, 1998 s.13).

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi E: 2015/11269 K: 2015/19675

Bundan başka, sonuca katılmalı ödünç ile adi ortaklığı birbirinden ayırmada bazı emareler de söz konusudur. Bunlardan en önemlisi, hukuksal ilişkiye nakti edimi ile katılan kişinin zarara katılıp katılmamasıdır. Şayet, bir zarara katılma söz konusu ise, adi ortaklık, aksi takdirde sonuca katılmalı ödünç sözleşmesinin varlığından sözedilir. Bilhassa, paranın geri alınması bir ayni veya şahsi teminat ile temin edilmiş ise; sonuca katılmalı, ödünç sözleşmesinin varlığından daha da emin olmak gerekir. Adi ortaklıkta, ortakların ortaklık işlerini denetlemesi ve yönetmesi söz konusu olur. Denetleme ve yönetme özellikle affectio societatis (ortak amaç için çalışma) ile yakın bağlantı içerisindedir. Oysa, sonuca katılmalı ödünç sözleşmesinde; ödünç verenin, yönetme ve denetleme yetkisi kural olarak bulunmaz. Ancak, ödünç verene denetleme yetkisi tanınması, sonuca katılmalı ödünç sözleşmesinin hukuksal yapısına ters düşmez. Bu nedenle, sadece denetleme yetkisi tanınan hallerde, bu yetki sınırı ise sonuca katılmalı, ödünç sözleşmesinin varlığı düşünülebilir. Buna karşılık denetleme yetkisi geniş ise ve özellikle bu yetki yanında yönetim yetkisi de tanınmış ise, bu durumda adi ortaklık lehine bir belirtiden söz edilebilir. Keza, ilişkinin sona ermesinin tabi olduğu rejimde taraflar arasındaki ilişkinin niteliğinin belirlenmesinde önemli olabilir. Özellikle nakit ile katılanın ölümünün ilişkiyi sona erdirmesi, fesih hakkının tanınması ve sair şekillerde kişiliğin ön plana çıkması da adi ortaklığın varlığına delalet eder. (Adi Ortaklık,Doç.Dr.Oruç Hami Şener, Ankara, 2008, sayfa ;122-125 ) Somut olayda, düzenlenen sözleşmede zarara katılma söz konusu olmadığı gibi, ödünç verilen para da verilen bonolar ile temin edilmiştir. Diğer deyiş ile, bu olayda, sonuca katılmalı bir ödünç sözleşmesi söz konusudur. Ayrıca, anılan sözleşmede, adi ortaklığın zorunlu unsuru olan müşterek amaç ve affectio societatis(ortak amaç için çalışma) unsurları da yoktur.

Hukuki uyuşmazlıklarınıza ilişkin detaylı bilgi için bizimle Contact page.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Fotoğraf ve Telif Hukuku

Fotoğraf ve Telif Hukuku | İnternetteki Fotoğrafların Kullanılması | İzmir Marka Avukatı | Efes Hukuk Bürosu


 Bu çalışmamız kapsamında özellikle internet üzerinde yer alan fotoğrafların kullanımına ilişkin mevzuat ve mahkeme kararlarına yer vereceğiz. Öncelikle önemle uyarmak gerekir ki internet üzerinden elde ettiğiniz bir fotoğrafı kullanmak sureti ile Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu başta olmak üzere, Türk Ceza Kanunu ve Kişisel Verilerin Korunması Kanunu kapsamında bir çok ihlal gerçekleştirebilir; idari ve cezai yaptırım ile karşılaşabilirsiniz. Bir başka deyişle arama motorları üzerinden veya 3. kişilerin internet siteleri üzerinden elde ettiğiniz fotoğraf ve görsel içerikler bu içeriklerin sahibinin onayı olmaksızın kullanılamaz. Yaygın uygulamanın aksine Google görseller üzerinden elde etmiş olduğunuz görsel içerikler dilediğiniz gibi kullanabilecek olduğunuz bir görsel veri tabanı değildir.

Yasal Mevzuat

Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (FSEK)

FSEK kapsamında fotoğraflar içerdikleri unsurlara göre; “ilim ve edebiyat eserleri”(Md. 2/3) veya “güzel sanat eseri” (Md. 4/5) kabul edilebilir. Kişilerin portreleri ise Madde 86 kapsamında ayrıca düzenlenmiştir. FSEK kapsamında henüz alenileşmemiş bir eserden her ne şekil ve tarzda olursa olsun faydalanma hakkı münhasıran eser sahibine aittir. (Madde 20). Ayrıca yine FSEK kapsamında esere ilişkin gerçekleştirilen haksız fiil neticesinde uygulanacak cezalar Madde 71 kapsamında düzenlenmiştir.

Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (KVKK)

İnternet üzerinden elde etmiş olduğunuz fotoğrafın KVKK yönünden incelemesinde de diğer mevzuatlar ile paralel bir şekilde somut olayın unsurları gözetilerek bir inceleme yapılması gerekmektedir. Her halükarda kişisel verileri içeren aleni bir görsel içeriğin aleniyet amacı dışında işlenmesi durumunda KVKK Madde 18 kapsamında yüklü idari para cezası yaptırımları ile karşılaşılması mümkündür.

Türk Ceza Kanunu (TCK)

İnternet üzerinden elde edecek olduğunuz görsel içeriklerin taşıdığı kişisel veriler gözetildiğinde TCK Madde 134 ve devamında özel hayatın gizliliği ve kişisel verileri  hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçlarının oluşabilecek olduğu göz önünde bulundurulmalıdır.

Mahkeme Kararları

YARGITAY, 11. HUKUK DAİRESİ, E. 2007/12297, K. 2009/1332, T. 6.2.2009

… Ancak, davacı tarafça söz konusu fotoğraf eser niteliğinde olmasa dahi, kendisine ait internet sitesinden izinsiz olarak alınarak, davalının internet sitesi ve dergi nüshalarında çoğaltılıp yayınlanmasının haksız rekabet oluşturduğu da iddia edilmiştir. 5846 sayılı FSEK.nun 84/1 ve 3 üncü fıkralarına göre; eser mahiyetinde olmayan her nevi fotoğrafı nakle yarayan bir alet üzerine tespit eden veya ticari maksatla haklı olarak çoğaltan yahut yayan kimse, aynı fotoğrafın üçüncü bir kişi tarafından aynı vasıtadan faydalanılmak suretiyle çoğaltılmasını veya yayınlanmasını men edebilir. Bu madde ile korunan fotoğrafı kayda yarayan bir vasıta üzerine tespit eden veya ticari maksatla haklı olarak çoğaltan yahut yayan kimse olup, koruma tespit ve çoğaltma üzerindedir. Somut uyuşmazlıkta, davacının kızına ait fotoğrafı kendisinin çektiğine ve yine pikselart konusunda dersler verdiği “www.yasamdersleri.com” adlı internet sitesinde yayınlayıp çoğalttığına dair iddiasına karşılık, davalı tarafça söz konusu fotoğrafın aleniyet kazandığı, telif tazminatı talep edilebilmesi için eser niteliğinde olması gerektiği, fotoğrafın “www.google.com” sitesinden elde edilip copyright ( telif hakkı ) uyarısı bulunmadığı savunmalarında bulunulmuştur. O halde, fotoğrafın davacı tarafından tespit edilip kendi internet sitesinde yayınlandığı hususları yanlar arasında çekişme konusu değildir. Nitekim, fotoğrafı çekilen davacının kızı tarafından davalı aleyhine açılan manevi tazminat davasının görüşüldüğü İstanbul 2.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 11.07.2006 tarih ve 941/204 sayılı kararda da davacının kızının fotoğrafının davacıya ait internet sitesinde bulunduğu belirtildiği gibi, davacı da bu hususta gerektiği takdirde kızının tanık olarak dinlenebileceğini belirtmiştir. Taraflar arasındaki uyuşmazlığın 5846 sayılı FSEK.nun 84 üncü maddesi yönünden değerlendirilmeksizin, bu davada uygulama yeri bulunmayan aynı Yasa’nın 86 ncı maddesine dayalı olarak davacının fotoğraf üzerinde hak sahipliğinin kanıtlanamadığına ilişkin mahkeme görüşünde isabet bulunmamaktadır.

For more detailed information you can visit our Contact page.

Other works that may be of interest to you;

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Geçici İş İlişkisi Nedir

Temporary Business Relationship Nedir

Geçici İş İlişkisi Nedir? | İş Avukatı | İzmir Hukuk Bürosu | Efes Hukuk Bürosu

Geçici İş İlişkisi Nedir?

Geçici iş ilişkisi personelin onayı alınarak, çalışmakta olduğu aynı şirketler topluluğuna bağlı başka bir işyerinde geçici olarak veya Özel İstihdam Bürosu tarafından bir diğer işverene geçici olarak çalışmasını gerçekleştirilmesi olarak tanımlanabilir.

Geçici İş İlişkisi Ne Zaman Kurulabilir?

Özel istihdam bürosu aracılığıyla geçici iş ilişkisi, Türkiye İş Kurumunca izin verilen özel istihdam bürosunun bir işverenle geçici işçi sağlama sözleşmesi yaparak bir işçisini geçici olarak bu işverene devri ile;
a) Bu İş Kanunun 13 üncü maddesinin beşinci fıkrası ile 74 üncü maddesinde belirtilen hâllerde, işçinin askerlik hizmeti hâlinde ve iş sözleşmesinin askıda kaldığı diğer hâllerde,
b) Mevsimlik tarım işlerinde,
c) Ev hizmetlerinde,
d) İşletmenin günlük işlerinden sayılmayan ve aralıklı olarak gördürülen işlerde,
e) İş sağlığı ve güvenliği bakımından acil olan işlerde veya üretimi önemli ölçüde etkileyen zorlayıcı nedenlerin ortaya çıkması hâlinde,
f) İşletmenin ortalama mal ve hizmet üretim kapasitesinin geçici iş ilişkisi kurulmasını gerektirecek ölçüde ve öngörülemeyen şekilde artması hâlinde,
g) Mevsimlik işler hariç dönemsellik arz eden iş artışları hâlinde, kurulabilir.

İşverenin, devir sırasında yazılı rızasını almak suretiyle bir işçisini, holding bünyesi içinde veya aynı şirketler topluluğuna bağlı başka bir işyerinde iş görme edimini yerine getirmek üzere geçici olarak devretmesi hâlinde de geçici iş ilişkisi kurulmuş olur. Bu fıkra kapsamında geçici iş ilişkisi, yazılı olarak altı ayı geçmemek üzere kurulabilir ve en fazla iki defa yenilenebilir. İşçisini geçici olarak devreden işverenin ücret ödeme yükümlülüğü devam eder. Geçici iş ilişkisi kurulan işveren, işçinin kendisinde çalıştığı sürede ödenmeyen ücretinden, işçiyi gözetme borcundan ve sosyal sigorta primlerinden, devreden işveren ile birlikte sorumludur.

Geçici İş İlişkisinin Süresi

Geçici işçi sağlama sözleşmesi ikinci fıkranın (a) bendinde sayılan hâllerin devamı süresince, (b) ve (c) bentlerinde sayılan hâllerde süre sınırı olmaksızın, diğer bentlerde sayılan hâllerde ise en fazla dört ay süreyle kurulabilir. Yapılan bu sözleşme ikinci fıkranın (g) bendi hariç toplam sekiz ayı geçmemek üzere en fazla iki defa yenilenebilir. Geçici işçi çalıştıran işveren, belirtilen sürenin sonunda aynı iş için altı ay geçmedikçe yeniden geçici işçi çalıştıramaz.

Çalışan Sayısı

İşletmenin ortalama mal ve hizmet üretim kapasitesinin geçici iş ilişkisi kurulmasını gerektirecek ölçüde ve öngörülemeyen şekilde artması hâlinde kurulacak olan geçici iş ilişkisi ile çalıştırılan işçi sayısı, işyerinde çalıştırılan işçi sayısının dörtte birini geçemez. Ancak, on ve daha az işçi çalıştırılan işyerlerinde beş işçiye kadar geçici iş ilişkisi kurulabilir. İşçi sayısının tespitinde, kısmi süreli iş sözleşmesine göre çalışanlar, çalışma süreleri dikkate alınarak tam süreli çalışmaya dönüştürülür. Geçici işçi sağlama sözleşmesi ile çalışan işçi, 30 uncu maddenin uygulanmasında özel istihdam bürosu ve geçici işçi çalıştıran işverenin işçi sayısına dâhil edilmez. Geçici işçi çalıştıran işveren, iş sözleşmesi feshedilen işçisini fesih tarihinden itibaren altı ay geçmeden geçici iş ilişkisi kapsamında çalıştıramaz.

İşverenin Hak ve Sorumlulukları

Geçici işçi çalıştıran işveren;
a) İşin gereği ve geçici işçi sağlama sözleşmesine uygun olarak geçici işçisine talimat verme yetkisine sahiptir.
b) İşyerindeki açık iş pozisyonlarını geçici işçisine bildirmek ve Türkiye İş Kurumu tarafından istenecek belgeleri belirlenen sürelerle saklamakla yükümlüdür.
c) Geçici işçinin iş kazası ve meslek hastalığı hâllerini özel istihdam bürosuna derhâl bildirmekle yükümlüdür.
d) Geçici işçileri çalıştıkları dönemlerde, işyerindeki sosyal hizmetlerden eşit muamele ilkesince yararlandırır. Geçici işçiler, çalışmadıkları dönemlerde ise özel istihdam bürosundaki eğitim ve çocuk bakım hizmetlerinden yararlandırılır.
e) İşyerindeki geçici işçilerin istihdam durumuna ilişkin bilgileri varsa işyeri sendika temsilcisine bildirmekle yükümlüdür.
f) İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu kapsamında öngörülen eğitimleri vermekle ve iş sağlığı ve güvenliği açısından gereken tedbirleri almakla, geçici işçi de bu eğitimlere katılmakla yükümlüdür.
Geçici işçinin, geçici işçiyi çalıştıran işverenin işyerindeki çalışma süresince temel çalışma koşulları, bu işçilerin aynı işveren tarafından aynı iş için doğrudan istihdamı hâlinde sağlanacak koşulların altında olamaz.

Ayrıca, geçici iş ilişkisinde işveren özel istihdam bürosudur. Özel istihdam bürosu aracılığıyla geçici iş ilişkisi, geçici işçi ile iş sözleşmesi, geçici işçi çalıştıran işveren ile geçici işçi sağlama sözleşmesi yapmak suretiyle yazılı olarak kurulur. Özel istihdam bürosu ile geçici işçi çalıştıran işveren arasında yapılacak geçici işçi sağlama sözleşmesinde; sözleşmenin başlangıç ve bitiş tarihi, işin niteliği, özel istihdam bürosunun hizmet bedeli, varsa geçici işçi çalıştıran işverenin ve özel istihdam bürosunun özel yükümlülükleri yer alır. Geçici işçinin, Türkiye İş Kurumundan veya bir başka özel istihdam bürosundan hizmet almasını ya da iş görme edimini yerine getirdikten sonra geçici işçi olarak çalıştığı işveren veya farklı bir işverenin işyerinde çalışmasını engelleyen hükümler konulamaz. Geçici işçi ile yapılacak iş sözleşmesinde, işçinin ne kadar süre içerisinde işe çağrılmazsa haklı nedenle iş sözleşmesini feshedebileceği belirtilir. Bu süre üç ayı geçemez.

İşletmenin ortalama mal ve hizmet üretim kapasitesinin geçici iş ilişkisi kurulmasını gerektirecek ölçüde ve öngörülemeyen şekilde artması hâlinde kurulacak olan geçici iş ilişkisinde, geçici işçi çalıştıran işveren işyerinde bir ayın üzerinde çalışan geçici işçilerin ücretlerinin ödenip ödenmediğini çalıştığı süre boyunca her ay kontrol etmekle, özel istihdam bürosu ise ücretin ödendiğini gösteren belgeleri aylık olarak geçici işçi çalıştıran işverene ibraz etmekle yükümlüdür. Geçici işçi çalıştıran işveren, ödenmeyen ücretler mevcut ise bunlar ödenene kadar özel istihdam bürosunun alacağını ödemeyerek, özel istihdam bürosunun alacağından mahsup etmek kaydıyla geçici işçilerin en çok üç aya kadar olan ücretlerini doğrudan işçilerin banka hesabına yatırır.

İş İlişkisinin Devam Etmesi Durumunda

Sözleşmede belirtilen sürenin dolmasına rağmen geçici iş ilişkisinin devam etmesi hâlinde, geçici işçi çalıştıran işveren ile işçi arasında sözleşmenin sona erme tarihinden itibaren belirsiz süreli iş sözleşmesi kurulmuş sayılır. Bu durumda özel istihdam bürosu işçinin geçici iş ilişkisinden kaynaklanan ücretinden, işçiyi gözetme borcundan ve sosyal sigorta primlerinden sözleşme süresiyle sınırlı olmak üzere sorumludur.

For more detailed information you can visit our Contact page.

İş Hukuku Kapsamında Hazırladığımız Diğer Çalışmalarımız;

İzmir İş Avukatı

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

What Enforcement with a Court Decision?

What Enforcement with a Court Decision?

İlamlı İcra Nedir? | İlamlı İcra Takibi Nedir? | İcra Avukatı | İzmir İcra Avukatı

What Enforcement with a Court Decision?

Eğer elinizde herhangi bir Hukuk Mahkemesi tarafından lehinize verilmiş ve para borcunu içeren bir mahkeme kararı varsa, bu kararın verilmesinden sonra, karşı tarafın bu borcu rızası ile ödemeyeceğini düşünüyorsanız; bu mahkeme kararı (ilam) ile icra takibi başlatarak almanız gereken parayı icra yoluyla alabilirsiniz. Yalnızca para borcu değil; bir işin yapılması, bir eşyanın veyahut da bir çocuğun dahi teslimi bu tür icra takibine konu edilebilecektir.

Mahkeme kararının icraya konu olması için kesinleşmesine gerek yoktur. ( İstisnai durumlarda keşinleşme gerekmekle beraber detaylarına aşağıda değinilecektir. )Mahkeme tarafından nafaka gibi belli dönemlerde ödenmesi gereken borçlar oluştuğu takdirde, mahkeme kararı vermesinden itibaren her döneme ilişkin olarak icra takibi yapılabilecektir.

Mahkemenin bizzat kendi inisiyatifiyle verdiği kararlar haricinde, mahkeme huzurunda yapılan sulh, kabul ve feragatler ile kayıtsız ve şartsız para borcu içeren noter senetleri de ilamlı icraya dayanak olabilmektedir.

İcra Emrinin İçeriği

Borçluya ilâmın konusuna göre; taşınır teslimi ile taşınmaz tahliye ve teslimine ilişkin icra emri için İcra ve İflas Kanunu Yönetmeliği ekinde yer alan örnek 2, çocuk teslimi ve çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin icra emri için örnek 3, bir işin yapılmasına veya yapılmamasına irtifak hakkının veya gemi üzerindeki intifa hakkının kaldırılmasına ilişkin ilâmların yerine getirilmesi hakkında icra emri için örnek 4, para borcuna veya teminat verilmesine ilişkin icra emri için örnek 5 gönderilir.

İcra emri, icrası istenen ilâmın konusuna göre değişen uyarılar içerir. İcra emrinin içeriğinde yer alması gereken ana kayıtlar İİK 24’te sayılmıştır. Özel kayıtlar ise yasanın ilgili hükümlerinde ayrıca gösterilmiştir.

24’üncü maddeye göre icra emri; alacaklı ve borçlunun ve varsa temsilcilerinin adlarını ve soyadlarını, yerleşim yerlerini, hükmü veren mahkemenin adını, hükmolunan şeyi, ilâmın tarih ve numarasını, emrin gereğinin yedi gün içerisinde yerine getirilmesini, bu yapılmadığı takdirde icra mahkemesinden, istinaf veya temyiz merciinden veya yargılamanın yenilenmesi istemini incelemekte olan mahkemeden icranın geri bırakılması (tehir-i icra) konusunda bir karar getirilmesi, yoksa cebrî icraya devam olunacağı uyarılarını içerir.

İlamlı İcra Takibinin Konusu

İlamlı icra takibinin konusu para alacağı, menkul teslimi, gayrimenkullerin tahliyesi, çocuk teslimi çocuk ile şahsi münasebet-görüştürme gibi konulardır.

İlâm Niteliğindeki Belgeler

İcra hukukunda ilâma eşdeğer sayılan belgeler İİK 38’de, İlam Mahiyetini Haiz Belgeler yan başlığı altında toplanmıştır. Bunlar; mahkeme huzurunda yapılan sulhlar, mahkeme huzurunda

yapılan kabuller, para borcu ikrarını içeren noterlikçe düzenlenen senetler, istinaf ve temyiz kefaletnameleri ve icra dairesindeki kefaletler, noter senedi ve mahkeme kararlarıdır.

İlamlı icra takibini başlatabilmek için kararın kesinleşmesi gerekmese de bu kuralın bazı istisnaları vardır :

  • Taşınmaz mal ile ilgili ayni haklara ilişkin ilamlar,
  • Aile ve kişiler hukukuna ilişkin ilamlar,
  • Bayrağına ve sicile kayıtlı olup olmamasına bakılmaksızın bütün gemilere ve bunlarla ilgili ayni haklara ilişkin ilamlar,
  • Menfi tespit davaları ve tazminat ilamları,
  • Sayıştay ilamları,
  • Ayrıca yabancı mahkeme kararlarının tenfizi hakkındaki kararlar temyiz edilirse icra durur.

Yetki, İtiraz, Zamanaşımı

İlamlı icra takiplerinde yetki sorunu yoktur. Alacaklı istediği icra dairesinden takibi başlatabilir. Borçlu yetkiye itiraz gibi hukuki savunmalarda bulunamaz. Yerleşim yerini değiştiren alacaklı, dosyanın bulunduğu yerleşim yerindeki icra müdürlüğüne havalesini isteyebilir.

İlamlı icra takibinde, borç mahkeme kararı ile belirlendiği için, borca itiraz mümkün değildir. Öte yandan borçlunun diğer itirazları ile ilgili icra mahkemelerinde dava açma hakkı her zaman saklıdır. Dava açabileceği hususlar; Zamanaşımı, İfa, Temyizdir. İlamlı icra takiplerinde zamanaşımı 10 yıldır. 10 yıl süreyle hiçbir işlem yapılmayan icra dosyaları kendiliğinden düşer.

İtiraz süresi (icranın geri bırakılmasını isteme süresi)

İtiraz süresi, itfa, imhal veya zamanaşımının icra emrinin tebliğinden önceki veya sonraki dönemde gerçekleşmiş olmasına göre, ikiye ayrılır :

1- Yedi gün içerisinde itiraz

Borçlu, icra emrinin tebliğinden önceki dönemde borcun itfa edilmiş veya ertelenmiş veya zamanaşımına uğramış olduğu iddiasında ise, (icra emrinin kendisine tebliğinden itibaren) yedi gün içinde, icra mahkemesinden icranın geri bırakılmasını isteyebilir; yani yedi gün içinde icra emrine itiraz edebilir (m.33,1)

İcranın Geri Bırakılması

Borçlu, yedi gün içinde icranın geri bırakılmasını istemez (icra emrine itiraz etmez) ise, ilâmlı icra takibi kesinleşir ve borcu ödemek zorunda kalır .

Yedi günlük itiraz süresi içinde icra emrine itiraz etmemiş (icra mahkemesinden icranın geri bırakılmasını istememiş) olan borçlunun, yedi gün geçtikten sonra yaptığı itiraz geçersizdir. Yani, bu halde de ilâmlı icra takibi kesinleşir. Bu nedenle, icra mahkemesi (yedi gün geçtikten sonra yapılan) itirazın süre aşımından dolayı reddine karar verir. Borçlu, kusuru olmaksızın bir engel (mazeret) nedeniyle yedi gün içinde icra emrine itiraz edememişse, (engelin kalktığı günden itibaren üç gün içinde) icra mahkemesine gecikmiş itirazda bulunabilir.

İcranın Geri Bırakılmasını İsteme Süreci

İtfa, imhal veya zamanaşımı olgularının ileri sürülmesi, bunların icra emrinin tebliğinden önce ve sonra ortaya çıkmasına göre ayrı usullere tabidir.

İlâm konusu borç, ilâmın verildiği tarihten sonra ancak takipten önce itfa veya imhal olunmuş veya zamanaşımına uğramışsa, icranın geri bırakılmasını isteyen borçlu, icra emrinin tebellüğünden itibaren yedi gün içinde icra takibinin yapıldığı icra dairesinin bağlı bulunduğu icra mahkemesine dilekçe ile başvurarak icranın geri bırakılmasına karar verilmesini talep etmek zorundadır. Bu süre geçtikten sonra icra emrinin tebliğinden önceki nedenleri ileri sürerek icranın geri bırakılmasını isteyemez, dolayısıyla borcu ödemek zorunda kalır.

Borçlu, icra mahkemesine süresinde başvuruda bulunmuşsa icra mahkemesi bu talebi İİK 33’te sınırlı sebepler çerçevesinde inceler ve yine bu maddede sayılı belgelerin varlığı hâlinde icranın geri bırakılmasına karar verir. Aksi takdirde borçlunun itirazını iptal eder.

İcranın geri bırakılmasına karar verilebilmesi için talebin usulüne uygun olması gerekir. Bu bağlamda, dilekçede icranın geri bırakılmasının hangi sebeple istendiği belirtilmelidir. Borçlu, ilâmdan sonra fakat icra emrinin tebliğinden önce gerçekleşen itfa veya imhal olgusunu ancak yasada sınırlı olarak sayılan belgelerle kanıtlayabilir. Bu belgeler, yetkili mercilerce re’sen düzenlenmiş veya usulüne göre onaylanmış yahut icra dairesinde veya icra mahkemesinde veya mahkeme önünde ikrar olunmuş senetlerdir. [İİK 33/1]. İcra mahkemesi bunlar dışındaki belgelere dayanarak icranın geri bırakılmasına karar veremez.

Yasa koyucu, icranın geri bırakılmasına dayanak belgeleri bu şekilde sınırlayarak itfa veya imhal olgusunun tartışılmasını önlemeyi amaçlamıştır. Zira icra mahkemesinin alacaklının inkâr ettiği adî bir senet üzerindeki imzayı inceleme yetkisi yoktur ve imzanın tartışılması, ilâmlı icranın hukukî yapısıyla bağdaşmaz.

Talebin dayanağı zamanaşımı ise, icranın geri bırakılmasına karar verilmesi için ilâmla ilgili son işlem üzerinden on yıl geçtiğinin görülmesi gerekli ve yeterlidir. [İİK 39/1]. Bunun kanıtlanması için itfa veya imhal olgusundaki gibi belgelere gerek duyulmaz. Zamanaşımı, icraya konulan ilâmdan anlaşılabilir. Bundan borcun zamanaşımına uğradığı anlaşılıyorsa alacaklı, zamanaşımının kesildiğini ya da durduğunu resmî bir belge ile kendisi ispat etmelidir.

2- Süresiz İtiraz

Borçlu, icra emrinin tebliğinden sonraki bir dönemde, borcun itfa edilmiş veya ertelenmiş (imhal edilmiş) veya zamanaşımına uğramış olduğu iddiasında ise, her zaman, icra mahkemesinden icranın geri bırakılmasını isteyebilir ; yani her zaman icra emrine itiraz edebilir (m.33,II) .

Bu halde, ilâmlı icra takibinin son bulmasına (konusu para olan ilâmların icrasında paraların paylaştırılmasına) kadar, icra emrine itiraz edilebilir (icranın geri bırakılması istenebilir). Çünkü, ondan sonra icra takibi son bulmaktadır. İlâmlı takibin son bulmasından sonra, borçlu ancak bir istirdat davası açabilir.

İlamlı İcra Takibine Şikayet Dilekçesi Örneği

………………….İCRA HUKUK MAHKEMESİ HÂKİMLİĞİNE

……………… İCRA MÜDÜRLÜĞÜ Dosya Esas: /…

ŞİKÂYET EDEN

(BORÇLU) :

Address

VEKİLİ : Avukat Adı ve Soyadı

Address

KARŞI TARAF

(ALACAKLI) : Adı ve Soyadı

VEKİLİ : Dava vekili Adı ve Soyadı

Address

DAVA KONUSU : İcra emrinin iptali

TEBLİĞ TARİHİ : …/…/2021

ŞİKÂYET NEDENLERİ :

1- …………… İcra Müdürlüğünün yukarıda esas numarası belirtilen icra takibi dosyası ile müvekkil kurum hakkında başlatılan ilamlı icra takibi kapsamında …/…/20… tarihinde tarafımıza tebliğ edilen icra emri ilama, usul ve yasaya açıkça aykırı düzenlenmiştir

2- Öncelikle düzenlenen icra emrinde alacaklı ve vekilinin vergi kimlik numarası bulunmamaktadır. Ekte sunulan Yargıtay 12 Hukuk Dairesinin 14.11.2005 tarih, 2005/018595 Esas ve 2005/022021 Karar sayılı kararı, bu hususun tek başına icra emri iptali sebebi olduğunu açıkça göstermektedir

3- Takibe konu ilamda alacaklı sadece lehine hükmedilen vekâlet ücretini talep hakkına sahip iken, ilama aykırı olarak kaynağı belli olmayan ek taleplerde bulunmuştur Yukarıda belirttiğimiz usul ve yasaya açık aykırılıklar nedeniyle icra emrinin iptalini talep etme zorunluluğu doğmuştur

DELİLLER : ………….. İcra Müdürlüğünün dosyası ve her tür delil

HUKUKİ NEDENLER : İİK md 71 ve ilgili mevzuat

SONUÇ VE İSTEM : Yukarıda arz edilen nedenlerle, şikâyetin kabulüne icra emrinin iptaline yargılama harç ve masrafları ile vekâlet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini saygılarımla vekâleten talep ederim

…/…/20…

Şikâyet Eden

Vekili

Avukat Adı ve Soyadı

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için tarafımız ile Contact page.

İlginizi çekebilecek benzer çalışmalarımız;

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079