Category Archives: Aile Hukuku

Boşanmada Yargılama Usulü

Boşanmada Yargılama Usulü
Boşanmada Yargılama Usulü

Boşanmada Yargılama Usulü – İzmir Boşanma Avukatı

Boşanma davaları, tarafların boşanma, boşanmanın ferileri(velayet, tazminat, nafaka, çocukla kişisel ilişki) ziynet eşyaları ve mal paylaşımı gibi boşanmaya ilişkin tüm hususlar üzerinde anlaşıp anlaşamamalarına göre, anlaşmalı boşanma davası ve çekişmeli boşanma davası olarak ikiye ayrılmaktadır. Bu makalemizde boşanmada yargılama usulü ve işleyişi üzerinde duracağız.

Çekişmeli boşanma davasında yazılı yargılama esastır ve usul kuralları ile sürelere son derece özen gösterilmesi gerekmektedir. “Usul esasa mukaddemdir” sözünden hareketle, esasa ilişkin hususlar ileri sürülürken usule ilişkin kurallar asla gözden kaçırılmamalıdır.

a. Boşanmada Yargılama Usulü Aşamaları Nelerdir?

Boşanmada yargılama usulü TMK madde 184’de düzenlenmiştir. Bu usul dışında yargılama Hukuk Muhakemeleri Kanununa göre yapılmaktadır. Boşanmada yargılama usulü, yazılı yargılama şekilnde uygulanmaktadır. Bu usule göre de sırasıyla her iki taraf da iddialarını sunmak için mahkemeye ikişer adet dilekçe verir bu aşama, dilekçeler aşamasıdır.  Akabinde mahkeme her iki tarafı çağırıp ön inceleme duruşması yapar. Ön inceleme duruşması ile uyuşmazlık konuları tespit edilir bunlara ilişkin deliller toplanır. Ön inceleme duruşmasının tamamlanması ile tanıkların dinlendiği, delillerin tartışıldığı tahkikat duruşmaları yapılır. Bu duruşma sayıları tanık sayısına göre değişebilmektedir. Genel itibari ile boşanmada yargılama usulü bir duruşma günü içerisinde iki davacı iki davalı tanığı dinlenmesi şeklindedir. Tüm delillerin toplanmasının ardından, taraflara son kez diyeceklerinin sorulduğu sözlü yargılama yapılır, karar verilerek dava sonuçlandırılır.

b. Boşanmada Yargılama Usulü Farkları Nelerdir?

Diğer davalardan farklı olarak uygulanması gereken özel kurallar ise şunlardır;

▪️ Boşanmada yargılama usulü şeklinde hakime geniş takdir yetkisi verilmiştir. Hakim öncelikle dosya içerisinde bulunan fotoğraf, video vs. kayıtları, tanık beyanlarını ve diğer delilleri değerlendirerek iddia edilen olayların vicdanen yaşandığına kanaat getirmedikçe bu olayların yaşandığı ispatlanmış sayılmayacaktır. Bu ilke keyfi uygulanmayacaksa da iddia edilen vakalar ispat edilmiş olsa dahi hakim vicdanen ispat edildiğine kanaatte getirmezse davayı reddedebilecektir.

▪️Hukuk yargılamasında kesin delil niteliğinde olan yemin deliline boşanma davalarında başvurulamamaktadır. Hakim ya da taraflar, taraflara bir vakanın meydana gelip gelmediği konusunda yemin öneremez.

▪️Hukuk yargılamasında kabul beyanı davayı sonlandıran bir işlemdir. Ancak boşanma davalarında hakim, tarafların iddia edilen olayların yaşandığını kabul etmesi durumunda bu kabul beyanı ile bağlı değildir. Hakim bu beyanı diğer delillerle birlikte değerlendirecektir.

▪️Hakim burada öne sürülen iddiaları deliller kapsamında objektif esaslara göre dosyanın içeriğine aykırı olmayacak şekilde kimsenin etkisi altında kalmaksızın serbestçe değerlendirecektir.

▪️Boşanmanın ferileri velayet, tazminat ve nafakaya ilişkin ikincil hususlardır. Bu hususlarda anlaşılması durumunda bu anlaşmanın hakim onayına sunulması ve hakimin bu anlaşmayı onaylaması gerekmektedir.

▪️Kural olarak duruşmalar alenidir. Ancak TMK madde 184/6 uyarınca şayet taraflardan birisi duruşmanın gizli yapılmasını talep ederse hakim bu doğrultuda duruşmanın gizli yapılmasına karar verebilir. Bu durum medeni usul hukukunda aleniyet ilkesinin bir istisnasını oluşturmaktadır.

Kanunu inceleyecek olursak: TMK madde 184:

 “Boşanmada yargılama, aşağıdaki kurallar saklı kalmak üzere Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa tâbidir:

1. Hâkim, boşanma veya ayrılık davasının dayandığı olguların varlığına vicdanen kanaat getirmedikçe, bunları ispatlanmış sayamaz.

2. Hâkim, bu olgular hakkında gerek re’sen, gerek istem üzerine taraflara yemin öneremez.

3. Tarafların bu konudaki her türlü ikrarları hâkimi bağlamaz.

4. Hâkim, kanıtları serbestçe takdir eder.

5. Boşanma veya ayrılığın fer’î sonuçlarına ilişkin anlaşmalar, hâkim tarafından onaylanmadıkça geçerli olmaz.

6. Hâkim, taraflardan birinin istemi üzerine duruşmanın gizli yapılmasına karar verebilir.”

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2014/21165k. 2015/9882t. 12.5.2015

“Mahkemece davalı kadına duruşmaya gelip, sorulan sorulara cevap vermediği takdirde başka bir erkekle olan ilişkisini kabul edeceği belirtilerek isticvap davetiyesi çıkarılmış, davalı kadının davetiye tebliğine rağmen gelmemesi sebebiyle bu ilişkinin varlığı kabul edilerek boşanmaya karar verilmiştir. Boşanma davalarında tarafların ikrarı hakimi bağlamaz (TMK. m. 184/3). Açıklanan sebeple bu şekilde isticvap davetiyesi çıkarılması da usul hükümlerine göre doğru değildir.”

Similar articles that may interest you;

İzmir Divorce Attorney

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Vasinin Görevleri Nelerdir?

Vasinin Görevleri Nelerdir? – İzmir Avukat

Vasi, en basit tanımı ile velayet altında bulunmayan küçüklerin, sulh hukuk mahkemesi tarafından alınan karar ile kısıtlanmış kişilerin, bir yıl ve daha uzun süre hapis cezası almış kişilerin mal varlığını ve kişilik haklarını korumak ve yönetmek amacı ile atanan kişidir. Bu durumda kişinin tek başına vasinin onayı veya icazeti olmadan yaptığı işlemler geçersizdir ve bu durumda iyiniyetli üçüncü kişilerin dahi iyi niyeti korunmaz. Yargıtay da sık sık kararlarında bu durumu dile getirmektedir. Vesayet ilişkisi kanunda gözetilen bazı hallerde mahkeme tarafından re’sen gözetilirken bazı hallerde başvuru ile mahkeme atamaktadır.

Vasi kanunda öngörülen vesayet organlarından biridir. Türk Medeni Kanunu’na göre vesayet organları vesayet daireleri ile vasi ve kayyımlardır. Vasi, kural olarak iki yıl için atanır. Vesayet makamı, bu süreyi her defasında ikişer yıl uzatabilir. Dört yıl dolunca vasi, vasilikten kaçınma hakkını kullanabilir. Vasi olan kişinin, Sulh hukuk mahkemesince atanan kişinin görev ve sorumlulukları yerine getirmesi gerekmektedir. Vasinin görevleri başlığı altında hukuki ve sosyal olarak vesayet altına alınan kişilerin korunması ve hukuki haklarını kullanabilmesi için birden çok madde sıralamak mümkündür.

Vasinin Görevleri Nelerdir?

Vasi olarak atanan kişinin en önemli görevi vesayeti altındaki kişinin menfaatlerini korumaktır.

Vasi tayin edilen kişi vesayet altında bulunan kişinin mal varlığı ile ilgili bir kayıt defteri tutmak zorundadır. Eğer kişinin herhangi bir mal varlığı bulunmuyorsa defter tutulma zorunluluğu yoktur. Vasinin görevlerinden biri yılda en az bir kez vesayet makamına bilgi vermektir.

Vasi Bazı Görevlerini Yerine Getirirken Mutlak Süratte Vesayet Makamından İzin Almak Zorundadır. Bu Görevler;

  1. Taşınmazların alım ve satımı,
  2. Vesayet altındaki kişinin borç verme borç alma, sahibi olduğu bir eşyanın bir kişiye ödünç verilmesi, Çek veya senetle borçlanma, kira sözleşmesi yapma, miras paylaşılması ve miras devri, hayat sigortası yaptırma,
  3. Vesayet altındaki kişinin eğitim, bakım ve sağlık kurumlarından herhangi birine yerleştirilmesi,
  4. Vesayet altındaki kişinin yerleşim yerinin değiştirilmesidir.

Vasi Bazı Durumlarda Vesayet Makamının İzniyle Beraber Denetim Makamından Da İzin Almak Zorundadır. Bu Durumlar;

  1. Vasisi olduğu kişinin evlat edinilmesi,
  2. Bir ülkeye ait vatandaşlığa giriş ve çıkış,
  3. Miras kabulü ya da miras reddinin yapılması,
  4. Vesayet altındaki küçüğün ergin sayılmasıdır.

Vasinin Görevleri Detaylı Olarak İncelenecek Olursa :

Defter Tutma :Vasiliğe atanma kararının kesinleşmesi üzerine vasi ile vesayet makamının görevlendireceği bir kişi tarafından ilk olarak derhal yönetilecek malvarlığının defteri tutulur. Vesayet altındaki kişi ayırt etme gücüne sahipse defter tutulurken hazır bulundurulur. Koşullar gerektirdiği takdirde denetim makamı, vasi ve vesayet makamının isteği üzerine vesayet altındaki kişinin malvarlığının resmî defterinin tutulmasına karar verebilir. Bu defter, mirastaki resmî defterin alacaklılara karşı doğurduğu sonuçları doğurur ve oradaki usul uyarınca tutulur.

Değerli Şeylerin Saklanması :Kıymetli evrak, değerli eşya, önemli belge ve benzerleri, malvarlığının yönetimi bakımından bir sakınca yoksa vesayet makamının gözetimi altında güvenli bir yere konulur.

Taşınırların Satılması : Vasinin görevlerinden biri de vesayet altındaki kişinin menfaati gerektirirse değerli şeylerin dışındaki taşınırlar, vesayet makamının vereceği talimat uyarınca, açık artırma ile sattırılmasıdır. Hâkim, özel durumları taşınırın niteliğini veya değerinin azlığını göz önüne alarak pazarlıkla satışa da karar verebilir. Vesayet altındaki kişinin kendisi veya ailesi için özel bir değer taşıyan şeyler zorunluluk olmadıkça satılamaz. Yine aynı şekilde özel tüketim vergisinden muaf (ÖTV) araç alınması sıkça karşımıza çıkmaktadır. Engelli veya kısıtlı bireylerin yakınları bu haktan yararlanmaktadırlar. 5 yıl sonunda ÖTV’den muaf şekilde satılabilecek bu araçlar için Mahkeme’den yani vesayet makamından izin almak gerekecektir.   Yani engelli aracı satışı için mahkemeden izin alınması ve mahkemenin belirleyeceği usulde satış yapılması yasal bir zorunluluktur. Ayrıca araç satışı yapıldıktan sonra tahsil edilen araç bedeli de kısıtlı kişinin mal varlığında kalacak ve yakınları tarafından serbestçe kullanılamayacaktır.

Paraların Yatırılması : Vesayet altındaki kişinin kendisi veya malvarlığının yönetimi için gerekli olmayan paralar, faiz getirmek üzere, vesayet makamı tarafından belirlenen millî bir bankaya yatırılır veya Hazine tarafından çıkarılan menkul kıymetlere çevrilir. Paranın yatırılmasını bir aydan fazla geciktiren vasi, faiz kaybını ödemekle yükümlüdür.

Ticarî Ve Sınaî İşletmeler: Vesayet altındaki kişinin malvarlığı içinde ticarî, sınaî veya benzeri bir işletme varsa; vesayet makamı, bunların işletilmesinin devamı veya tasfiyesi için gerekli talimatı verir.

Taşınmazların Satılması: Taşınmazların satışı, vesayet makamının talimatı uyarınca ve ancak vesayet altındaki kişinin menfaati gerekli kıldığı hâllerde mümkündür. Satış, vesayet makamının bu iş için görevlendireceği bir kişi tarafından vasi de hazır olduğu hâlde açık artırmayla yapılır ve ihale vesayet makamının onamasıyla tamam olur; onamaya ilişkin kararın ihale gününden başlayarak on gün içinde verilmesi gerekir. Ancak denetim makamı, istisnaî olarak özel durumları, taşınmazın niteliğini veya değerinin azlığını göz önüne alarak pazarlıkla satışa da karar verebilir.

Özen Yükümlülüğü: Vasinin görevlerinden biri, vesayet altına alınan kişinin bakımı ve eğitimi için gereken önlemleri almaktır.  Koruma amacıyla özgürlüğün kısıtlanması , küçüklerin koruma amacıyla bir kuruma yerleştirilmesine vasinin başvurusu üzerine vesayet makamı veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde bizzat vasi karar verir ve durumu derhâl vesayet makamına bildirir. Bunun dışında usul ve yetkiyle ilgili konularda kısıtlı olsun veya olmasın erginlerin korunması amacıyla özgürlüklerinin kısıtlanmasına ilişkin hükümler uygulanır. Vasi, kısıtlıyı korumak ve bütün kişisel işlerinde ona yardım etmekle yükümlüdür. Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde vasi, koruma amacıyla özgürlüğün kısıtlanmasına ilişkin hükümlere göre kısıtlıyı bir kuruma yerleştirebilir veya orada alıkoyabilir ve durumu derhal vesayet makamına bildirir.

Temsil Yükümlülüğü:  Vesayet dairelerinin yetkilerine ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla vasi, vesayet altındaki kişiyi bütün hukukî işlemlerinde temsil eder. Vesayet altındaki kişi adına kefil olmak, vakıf kurmak ve önemli bağışlarda bulunmak yasaktır. Vesayet altındaki kişi görüşlerini oluşturma ve açıklama yeteneğine sahipse, vasi önemli işlerde karar vermeden önce olanak ölçüsünde, onun görüşünü almakla yükümlüdür. Vesayet altındaki kişinin işi uygun bulmuş olması vasiyi sorumluluktan kurtarmaz.

Meslek veya Sanat : Vesayet altındaki kişiye vesayet makamı tarafından bir meslek veya sanatın yürütülmesi için izin verilmiş ise, o kişi bununla ilgili her türlü olağan işlemleri yapmaya yetkilidir ve bu tür işlemlerden dolayı bütün malvarlığı ile sorumludur.

Yönetim Ve Hesap Tutma Yükümlülüğü:  Vasi, vesayet altındaki kişinin malvarlığını iyi bir yönetici gibi özenle yönetmek zorundadır. Vasi, yönetimle ilgili hesap tutmak ve vesayet makamının belirlediği tarihlerde ve her halde yılda bir defa hesabı onun incelemesine sunmakla yükümlüdür. Vesayet altındaki kişi görüşlerini oluşturma ve açıklama yeteneğine sahip ise, hesabın hâkim tarafından incelenmesi sırasında olanak ölçüsünde hazır bulundurulur. Vesayet altındaki kişi, kendi tasarrufuna bırakılmış olan mallar ile vasinin izniyle çalışarak kazandığı malları serbestçe yönetir ve kullanır.

Vasilik Görevinden Alınma

Bazı durumlarda vasinin görevleri sona erer. Ayırt etme gücüne sahip olan vesayet altındaki kişi veya her ilgili, vasinin görevden alınmasını isteyebilir. Vasi atamada olduğu gibi vasinin görevden alınması görevi vesayet makamına aittir. Vasinin görevini yapmakta yetersizliği sebebiyle vesayet altındaki kişinin menfaatleri tehlikeye düşerse, vesayet makamı kusuru olmasa bile vasiyi görevden alabilir. Görevden alınmayı gerektiren sebebin varlığını başka bir yoldan öğrenen vesayet makamı, vasiyi re’sen görevden almakla yükümlüdür.

TMK’nın 483.maddesine göre vasinin görevden alınma nedenleri;

1. Görevini ağır surette savsaklaması,

2. Yetkilerini kötüye kullanması,

3. Güveni sarsıcı davranışlarda bulunması,

4. Borç ödemede acze düşmesi

5. Araştırma ve uyarıdır. Başvuru üzerine veya resen harekete geçen vesayet makamı TMK’nın 484. maddesine göre görevden alma işleminden önce, gerekli araştırmayı yapmalı ve vasiyi dinlemelidir. Ancak yaptığı araştırmadan sonra ağır olmayan hallerde görevden almak yerine vasiye görevden alınacağı konusunda uyarıda bulunulur.

Gecikmesinde tehlike bulunan hallerde vasiye geçici olarak işten el çektirilip bir kayyım atanabileceği gibi; gerekirse muhtemel zararı göz önünde bulundurarak vasinin mallarına ihtiyati haciz koyabilir ve tutuklanması da istenebilir. Görevden almak ve uyarıda bulunmanın tanı sıra, vesayet altındaki kişinin korunması için gerekli diğer önlemler de alınmaktadır.

Görevi sona eren vasi, yönetimle ilgili son raporu ve kesin hesabı vesayet makamına vermekle yükümlü olduğu gibi; malvarlığını vesayet altındaki kişiye, mirasçılarına veya yeni vasiye teslim edilmek üzere hazır bulundurmak zorundadır. Son rapor ve kesin hesap belli zamanlarda verilen rapor ve hesaplar gibi vesayet makamı tarafından incelenir ve onaylanır. Son rapor ve kesin hesap onaylandıktan ve malvarlığı vesayet altındaki kişiye, mirasçılarına veya yeni vasiye teslim edildikten sonra, vesayet makamı vasinin görevinin sona erdiğine karar verir. Vesayet makamı, son rapor ve kesin hesabın onaylanması veya reddi konusundaki kararı ile birlikte kesin hesabı vesayet altındaki kişiye, mirasçılarına veya yeni vasiye, tazminat davası açma hakları bulunduğunu da belirtmek suretiyle tebliğ eder. Bu tebliğde vasinin görevine son verildiği de belirtilir.

Vasinin Görevleri İle İlgili Yargıtay Kararları

(Yargıtay 18. Hukuk Dairesi E. 2015/7092 K. 2016/1757 T. 9.2.2016)

“…4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 483. maddesi; vasinin görevini ağır surette savsaklaması, yetkilerini kötüye kullanması veya güven sarsıcı davranışlarda bulunması ya da borç ödemeden acze düşmesi halinde vesayet makamınca görevden alınacağını, 488. maddesi de; vesayet makamının kararlarına karşı 10 gün içerisinde denetim makamına itiraz edilebileceğini hükme bağlamıştır. Aynı Kanunun 397. maddesinde belirtilen denetim makamı görevi ise asliye hukuk mahkemesine aittir. Vasinin görevden alınıp yeni vasi atanmasına yönelik vesayet makamı kararlarına karşı temyiz yoluna başvurulamayacağından…”

(Yargıtay 2. Hukuk Dairesi E. 2005/12717 K. 2005/15257 T. 3.6.2005)

…Kısıtlı, vesayet makamına verdiği dilekçesi ile aynı zamanda hakkın da verilmiş bulunan kısıtlama kararının Türk Medeni Kanununun 474. maddesi gereğince kaldırılmasını da istemiştir. Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı yüzünden kısıtlanmış kişi üzerindeki vesayetin kaldırılmasına, ancak kısıt lama sebebinin ortadan kalkmış olduğunun resmi sağlık kurulu raporu ile belirlenmesi halinde karar verilebilir. (TMK 474) Bu bakımdan kısıtlının bu talebinin, duruşmalı incelenmesi ve kısıtlama sebebinin ortadan kalkıp kalkmadığının resmi sağlık kurulu raporu ile belirlenmesi ve hasıl olacak sonuç uyarınca olumlu-olumsuz karar verilmesi gerekirken…”

(Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 1999/2617 E. 1999/4992 K. )

Vasinin Türk Medeni Kanunun Velayet ve Miras Hükümlerinin Uygulanmasına Dair Tüzüğün 21. ve müteakip maddelerinde gösterilen süreler içinde hesap verme yükümlülüğünü yerine getirmesi gerekir. Aksi takdirde Medeni Kanunun 427. Maddesindeki (4721 sayılı Medeni Kanun’a göre 483. Madde) şartlar oluşacağından vasinin azline karar verilmesi gerekir.” Denilerek bu süre içerisinde hesap veremeyen vasinin azledilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.

(Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 30.11.2005 tarihli 2005/13065 E. 2005/16632 K.)

“… İlgililer, vesayet makamının kararlarına karşı, tebliğ gününden başlayarak on gün içinde denetim makamına itiraz edebilirler. Denetim makamı, gerektiğinde duruşmada yaparak bu itirazları karara bağlar. Denetim makamının kararı kesin niteliktedir.” şeklinde denetim makamının kararlarının kesinliği kabul edilmiştir.

Similar articles that may interest you;

İzmir Divorce Attorney

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Vasi Tayini Gerektiren Durumlar

Vasi Tayini Gerektiren Durumlar – İzmir Avukat

Vasi, kısıtlıların veya velisi olmayan küçüklerin menfaatlerini korumak üzere mahkemenin tayin ettiği kişidir. Mahkeme genelde vesayet altına alınacak kişinin eşini, yakınını veya onların seçeceği kişiyi vasi tayin eder. Vasi, kişinin hak ve menfaatlerini koruma yükümlülüğüyle onların adına hukuki işlemler yapmakla, haklarını korumakla yükümlüdür.

Vasi tayini gerektiren durumlar ise kanunda belirtilmiştir. Buna göre: 18 yaşından küçük olup kimsenin velayeti altında olmayan, (Türk Medeni Kanunu’na göre velayet altında bulunmayan her küçük vesayet altına alınır.) Akıl hastalığı ya da akıl zayıflığı olan kişiler, alkol ya da uyuşturucu bağımlısı olan, kötü yaşam tarzına sahip ve mal varlığını kötüye kullanan kişiler, bir yıl ve üzeri bir sürede özgürlüğü kısıtlayıcı cezaya mahkum olmuş kişiler, kişinin isteği üzerine olmak şartıyla yaşlılık, engellilik ve ağır hastalığı olanlar vesayet altına alınacak kişiler olarak belirlenmiştir. Bazı durumlarda da mahkeme tarafından kişiye kısıtlılık kararı verilebilir. Bu kararı mahkeme re’sen alabileceği gibi kişinin talebi üzerine kısıtlılık kararı alabilir. Bu haller de yine kanunda sayılıdır. İnceleyecek olursak:

1. Akıl Hastalığı Veya Akıl Zayıflığı Sebebi İle Vasi Tayini Gerektiren Durumlar

TMK’nın 405/1. maddesine göre; “Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı sebebiyle işlerini göremeyen veya korunması ve bakımı için kendisine sürekli yardım gereken ya da başkalarının güvenliğini tehlikeye sokan her ergin kısıtlanır.” denmektedir. Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı nedenleriyle kısıtlamaya karar verilebilmesi için akıl hastalığı veya akıl zayıflığının resmi sağlık kurulu raporu kanıtlanmış olması koşuldur. Hâkim, kısıtlamaya ilişkin karar vermeden önce, kurul raporunu göz önünde tutarak kısıtlanması istenilen kişiyi dinleyebilir.

Söz konusu kanuna göre kişinin sadece akıl hastası veya akıl zayıflığı olması kısıtlama kararı için tek başına yeterli olmamakta ayrıca kişinin akıl hastalığı veya zayıflığı yönünden işlerini görememesi veya koruma ve bakım için başka birine ihtiyaç duyması ya da söz konusu durum yüzünden başkalarının güvenliğini tehlikeye sokması gerekir.

2. Savurganlık, Alkol Veya Uyuşturucu Madde Bağımlılığı, Kötü Yaşama Tarzı, Kötü Yönetim Sebebi İle Vasi Tayini Gerektiren Durumlar

Türk Medeni Kanunu’na göre Savurganlığı, alkol veya uyuşturucu Madde bağımlılığı, kötü yaşama tarzı veya malvarlığını kötü yönetmesi sebebiyle kendisini veya ailesini darlık veya yoksulluğa düşürme tehlikesine yol açan ve bu yüzden devamlı korunmaya ve bakıma muhtaç olan ya da başkalarının güvenliğini tehdit eden her ergin kısıtlanır.

Söz konusu kanuna göre yine kişinin savurganlığı, alkol veya uyuşturucu madde kullanımı ya da malvarlığını kötü yönetmesi tek başına kısıtlılık kararı verilmesi için gereken şart değildir. Ayrıca kişinin bu yaşam biçimi yüzünden kendisini veya ailesini darlığa, yoksulluğa düşürme tehlikesi bulunmalıdır.

TMK madde 409’a göre, bir kimse dinlenilmeden savurganlığı, malvarlığının kötü yönetimi sebebiyle kısıtlanamaz. Görüldüğü üzere TMK’nın emredici hükmü gereği savurganlık ya da malvarlığının kötü yönetimi nedeniyle kısıtlı adayı dinlenmeden bu kişi hakkında kısıtlama kararı verilemez.

3. Özgürlüğü Bağlayıcı Ceza Sonucu Vasi Tayini Gerektiren Durumlar

Ceza mahkûmiyetinin önemli sonuçlarından biri, kişiyi maruz bıraktığı kısıtlılık hâlidir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 407. maddesine göre, bir yıl veya daha fazla süreli bir hapis cezasına mahkûm edilmiş olan her ergin kısıtlanır. Kısıtlama; ergin olan ve velayet altında bulunmayan bir kişinin fiil ehliyetinin, kanunda yer alan sebeplere dayalı olarak, mahkeme kararıyla sınırlandırılmasıdır. Kısıtlama kararı tam ehliyetli kişinin ehliyetini sınırlandırır ve onu sınırlı ehliyetsiz hâle getirir. Bir yıl veya daha uzun süreli bir hapis cezasına mahkûm edilmiş olan erginlerin kısıtlanmalarının temelinde, onları ceza infaz kurumlarında bulundukları sırada denetim altında tutmak ve yine bu sırada onların maddi ve manevi çıkarlarını korumak gayeleri yatmaktadır. Bir yıl veya daha fazla hapis cezasına mahkum olmak kısıtlama sebebidir. Hangi cezadan olursa olsun bir yıldan fazla özgürlüğü bağlayıcı bir ceza alınması sonucu kişinin fiil ehliyeti kısıtlanır.

4. İstek Üzerine Vasi Tayini Gerektiren Durumlar

Yaşlılığı, engelliliği, deneyimsizliği veya ağır hastalığı sebebiyle işlerini gerektiği gibi yönetemediğini ispat eden her ergin mahkemeden hakkında kısıtlama kararının alınmasını isteyebilir. (Yaşlılarda ve özellikle alzheimer, demans gibi hastalıklara sahip olduklarında başkalarına muhtaç ve kendi işlerini gereği gibi yönetemediği zaman kısıtlanması talepli dava açılabilir. Mahkeme tarafından kişinin kısıtlanmasına dair gerek olup olmadığına dair değerlendirme yapılacak ve tam teşekküllü bir hastaneden sağlık kurulu raporu alınması talebinde bulunacaktır.)

Vasi tayini gerektiren durumlarda, kanunun ilgili hükümlerine göre vesayet altına alınması istenen kişinin dinlenilmesine, sağlık raporu alınmasına karar verilir. Kısıtlama kararı, kesinleşince hemen kısıtlının yerleşim yeri ile nüfusa kayıtlı olduğu yerde ilân olunur.

Vasi Tayini Gerektiren Durumlar İlgili Yargıtay Kararları :

(Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2016/8231 Esas, 2017/13790 Karar) :

Aile mahkemesi sıfatıyla görülen boşanma davasında karar verilmiş, hüküm davalı erkek tarafından temyiz edilmiştir. Yargıtay tarafından gerçekleştirilen dosya incelemesinde davalının ağır ceza mahkemesinde uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçundan 8 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiğini tespit etmiştir. İlgili karar kesinleşmiş olduğundan cezaevinde hükümlü olduğu anlaşılmıştır. Türk Medeni Kanunu’nun 407. maddesine göre 1 yıl veya uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı cezaya mahkum olan erginin kısıtlanır hükmünü haiz olduğundan davalıyı temsil etmek üzere vasi atanması için vesayet makamına ihbarda bulunulması gerektiği belirtilmiştir. Mahkemenin usule aykırı olması nedeniyle bozma yönünde karar verilmiştir.

(Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2016/1035 Esas, 2017/5510 Karar)

Taraflar arasında dava görülmüş, mahkeme tarafından kurulan hükme karşılık davalı kadın tarafından temyiz başvurusunda bulunulmuştur. Mahkeme tarafından hastaneden alınan raporda davalı kadının sınır zekası düzeyinde zekasının bulunduğu ve herhangi bir akıl hastalığı olmadığından vasi tayini gerekmediği belirtildiği, yasal danışmanın uygun olduğuna dair karar verildiği tespit edilmiştir. Yargıtay, mahkemenin kurmuş olduğu hükmü hukuka aykırı olduğunu tespit etmiştir. Davalı kadına yasal danışman atanması için süre verilmeden, yasal danışman atanmasına ilişkin karar dosyaya alınmadan verilen hüküm hakkında bozma kararı vermiştir.

(Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2017/1280 Esas, 2017/5315 Karar)

Büyükbaba, torunun annesine karşı dava açmış, çocuğa sert davrandığını ve velayetinin kaldırılarak vasi olarak kendisinin atanmasına karar verilmesini, verilmez ise çocukla arasında kişisel ilişki tesis edilmesi talebinde bulunmuştur. Mahkeme tarafından dava reddedilmiş, karara karşılık davacı tarafından temyiz başvurusunda bulunulmuştur. Yargıtay, mahkeme tarafından çocuk ile anne arasında menfaat çatışması olması nedeniyle çocukları davada temsil etmek amacıyla kayyım atanması için yetkili vesayet makamına ihbarda bulunması gerektiğini belirtmiştir. Kayyımın delillerinin toplanması ve tüm delillerle birlikte değerlendirilmesi hasıl olduğu belirterek eksik hasım ve eksik inceleme ile kurulması nedeniyle bozma karar verilmiştir.

Similar articles that may interest you;

İzmir Divorce Attorney

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Boşanma Davasında Velayet

Boşanma Davasında Velayet

Boşanma Davasında Velayet – İzmir Avukat

Boşanma davasının açılması ile birlikte taraflar ayrı yaşama hakkı kazanır. Böyle bir durumda henüz bir boşanma kararı bulunmadığı için müşterek (ortak) çocukların eşlerden hangisinin yanında kalacağı hususu gündeme gelmektedir. Uygulamada “tedbiren velayet” veya “geçici velayet” de denilen bu durum, boşanma davasının açılması ile birlikte müşterek çocuğun eşlerden hangisinin yanında kalacağı hususunun tayininden ibarettir.

Her ne kadar “tedbiren” ya da “geçici” velayet ifadeleri kullanılsa da aslında Türk Medeni Kanunu 182. maddesi kapsamında taraflardan birine ait bir “Velayet Hakkı”  söz konusu değildir. Zira Türk Medeni Kanunu 169. Maddesinde “.…çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri……” Denilmek suretiyle bunun bir velayet hakkı olmadığını, çocuğun bakımı ve korunmasına ilişkin bir önlem olduğunu yine söz konusu önlemin de geçici nitelikte olduğunu açıkça belirtmiştir. Şu halde uygulamada da “geçici velayet” ya da “tedbiren velayet” diye adlandırılan durum, boşanma davası sürecinde çocukların bakım ve korunmasına ilişkin mahkeme hakimi tarafından verilen geçici nitelikteki önlem olup, boşanma davasının kesinleşmesi ile birlikte verilen velayet kararı değildir.

Geçici Velayet Ne Zaman Gündeme Gelir?

Çok istisnai durumlar haricinde genelde boşanma aşamasına gelmiş, boşanma davası açmış eşler müşterek çocukların kendi yanlarında bulunmasını isterler. Eğer eşlerin, çocukların kimin yanında kalacağı hususunda bir uyuşmazlığı yok ise bu yönde mahkeme hakiminin ayrıca bir araştırma yapmasına ve karar vermesine gerek de yoktur diye düşünülebilir ancak kanun koyucu mahkeme hakimine bu konuda re’sen bir talep olmasa dahi karar vermesi ve gerekli olan önlemleri alması gerektiğini emretmektedir.

Boşanma Davası Sürecinde Müşterek Çocuğun Yanında Kalmasını İsteyen Eş Ne Yapmalıdır?

Boşanma davasını açarken avukatınız dava dilekçesinde veya cevap dilekçesinde müşterek çocuğun dava sürecinde sizin yanınızda kalması yönündeki talebini belirtmesi gerekir. Ancak boşanma dilekçesinde böyle bir talep bulunmasa da karar verilinceye kadar bu yönde gerek yazılı dilekçe ile gerekse duruşmada sözlü olarak bu talebi ileri sürülebilecektir. Esasen kanun koyucu Türk Medeni Kanunu 169. Maddesinde bu konudaki geçici önlemleri alması konusunda Hakime bir talep olmasa dahi kendiliğinden (re’sen) karar vermesi gerektiğini emretmiştir. Dolayısıyla boşanma dava dilekçesinde böyle bir talep bulunmasa dahi yargılamanın tüm aşamalarında eşler, çocukların kendi himayesine bırakılmasını (Geçici Velayet, Tedbiren Velayet) isteyebilir.

Boşanma Davası Sırasında Müşterek Çocuklar Hangi Eşin Yanında Kalacaktır?

Genel itibariyle müşterek çocuğun dava sırasında kimin yanında kalacağı hususu dosyaya yansıyan tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile ayrıca pedagog tarafından düzenlenecek rapor ile tespit edilmektedir. Kimi zaman müşterek çocuğun kendi beyanı da alınmak suretiyle böylesi bir kararın verilmesi mümkündür.

Boşanma Davasında Hakim Müşterek Çocukların Hangi Eşin Yanında Kalacağını Nasıl Belirler?

Aslında bu konuda kesin bir ölçüt bulunmamaktadır. Bunun en önemli nedenlerinden bir tanesi her boşanma davasının konusunun ve olaylarının birbirinden farklı olması yine boşanma sürecine giren ailelerin farklı özelliklere sahip olmasıdır. Dolayısıyla hakim bunu kendi kanaatine ve dosyadaki izlenimine göre serbestçe belirler. Ancak yine de kanun sistematiği ve hukuk uygulamasının getirmiş olduğu birtakım ölçütler bulunmaktadır. Ancak bu ölçütlerin hiçbirisi tek başına yeterli olmadığı gibi hakimi bağlayıcı nitelikte de değildir. Türk Medeni Kanunu’nda Velayet Hususunda en önemli ilke “çocuğun yüksek menfaati”dir. Bu ilke nazara alındığında bir sıralama yapılacak olursa:

  • Çocukların yaşı
  • Çocukların yönelişleri
  • Boşanmaya Sebebiyet veren ve dosyaya yansıyan olayların niteliği
  • Çocuklara Sağlanacak Barınma ve Korunma Koşulları
  • Kardeşlerin birbirinden ayrılmaması

Kriterleri nazara alınarak bir karar verme yoluna gidilecektir.

Geçici (Tedbiren) Velayet Açısından Müşterek Çocukların Yaşı:

Çocuk doğumundan belirli bir yaşa kadar anne bakım ve şefkatine kesin bir surette muhtaçtır. Bu muhtaçlık adeta yaşamsal niteliktedir.  Bu yaş genel olarak 0 ila 3 yaş olarak kabul edilir. Bu yaş aralığında bir çocuğun fiziksel, ruhsal gelişimi açısından annesinden ayrılması çok çok ayrıksı durumlar hariç olmak üzere mümkün değildir. 4 ila 7  yaş arasındaki çocuklar artık tuvalet alışkanlığı, yeme alışkanlığı gibi bir kısım temel alışkanlıkları kazanarak bir nebze anneye mutlak muhtaçlığı azalmış olsa da yine de annenin bakım ve şefkatine muhtaç olduğu kabul edilir. Annesinden ayrılmasını gerektirir ciddi bir durumun bulunmaması halinde müşterek çocuğun anne yanında kalması genel olarak çocuğun menfaatine kabul edilmektedir. 8 yaşından sonraki dönem aynı zamanda çocuğun temel ihtiyaçlarını giderebildiği ve kendisini ifade edebildiği bir dönem kabul edilir. Bu nedenle mahkeme hakimi tarafından dinlenilmesi mümkündür.

Mahkemece Pedagog Raporlarına Aykırı Şekilde Karar Verilebilir Mi?

Pedagog Raporları, Usul Hukukumuz açısından Bilirkişi delili niteliğinde takdiri bir delildir. Bir delilin takdiri delil olması, mahkeme hakimini bağlamayacağı, mahkeme hakiminin bu delilin aksine karar verebileceği anlamına gelir. Ancak hakim söz konusu takdiri delile neden itibar etmediği ve neden aksi yönde karar verdiği hususunu gerekçeli kararda belirtmek zorundadır.                                                   

Similar articles that may interest you;

İzmir Divorce Attorney

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Eşten Mal Kaçırma

Eşten Mal Kaçırma

Eşten Mal Kaçırma – İzmir Avukat

Boşanma davalarında en çok karşılaşılan problemlerden bir tanesi de boşanma davası öncesinde ve boşanma davası açıldıktan sonra bir eşin diğer eşten mal kaçırması halinde ne yapılması gerektiği sorunudur. 2002 yılının Ocak ayında yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu kural olarak eşlerin evlilik birliği içinde edindikleri mal varlıkları üzerinde yarı yarıya hak sahibi olmalarını kabul eder. TMK md. 223 gereğince yasal mal rejimi devam ederken “her eş, yasal sınırları içerisinde kişisel malları ile edinilmiş mallarını yönetme, bunlardan yararlanma ve bunlar üzerinde tasarrufta bulunma hakkına sahiptir”.

Eş, diğer eşin onayı olmaksızın kişisel ve edinilmiş malları üzerinde tasarruf yetkisine sahiptir, başkasına devredebilir. Ancak bu hakkın kötüye kullanılmasını engellemek amacıyla kanun bazı hükümler koymuştur. TMK madde 229 gereğince aşağıda sayılı değerler katılma alacağına eklenecektir. Bunlar:

1. Eşlerden birinin mal rejiminin sona ermesinden önceki bir yıl içinde diğer eşin rızası olmadan, olağan hediyeler dışında yaptığı karşılıksız kazandırmalar,

2. Bir eşin mal rejiminin devamı süresince diğer eşin katılma alacağını azaltmak kastıyla yaptığı devirler.

Bu tür kazandırma veya devirlere ilişkin uyuşmazlıklarda mahkeme kararı, davanın kendisine ihbar edilmiş olması koşuluyla, kazandırma veya devirden yararlanan üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilir. Boşanma davasının açılması ile birlikte hakim, eşlerin barınmasına ve iaşesine ilişkin kararları re’sen almak zorundadır. Ancak, uygulamada bu kural çok fazla işletilmiyor. Boşanma davası açılan eşin malvarlığı üzerine tedbir koyulmak isteniyorsa bunun için mutlaka mal varlığının tasfiyesi davası da açılmalı. Boşanma davasında istenecek maddi ve manevi tazminatlar yahut nafaka için eşin malvarlığı üzerine tedbir konulması yanlıştır. Yine mal kaçırma ihtimalinin olduğu durumlarda eş, mahkemeye başvurarak diğer eşin malları üzerindeki tasarruf hakkını kısıtlayabilme hakkına da sahiptir.

Eşten Mal Kaçırmak Suç Mudur?

Türk Ceza Kanunu’nda eşten mal kaçırma özel bir suç türü olarak düzenlenmemiştir. Dolayısıyla boşanma davasında mal kaçıran eşin cezası şudur şeklinde bir ifade doğru olmayacaktır. Ancak yine de eşin hangi yolla mal kaçırdığını irdelemek gerekir. Zira özel olarak ‘mal kaçırma’ fiili suç teşkil etmese de eşten mal kaçırma yolları arasında TCK’da suç niteliğinde yer alan fiiller olabilir. Bu fiillere şu örnekler verilebilir:

  • Taraflardan biri diğer eşten mal kaçırabilmek için karşı tarafı dolandırmış olabilir. Bu halde mal kaçıran eşin TCK 157 hükmüne göre cezalandırılması mümkün hale gelecektir. TCK m. 157 hükmüne göre; “Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adlî para cezası verilir.”
  • Eşlerden biri sahte bir vekâletname düzenleyerek diğer eş üzerindeki mal varlığı değerlerini kaçırabilir. Bu halde resmî belgede sahtecilik suçu işlenmiş olacaktır. TCK m. 204/1’e göre; “Bir resmî belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmî belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmî belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
  • Eşlerden biri mallarını satmak/bağışlamak istemeyen diğer eşi bu hususa zorlamak için tehdit etmiş olabilir. TCK m. 106/1’e göre; “Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

Yukarıda örneklerle de ifade ettiğimiz üzere kendi başına TCK da düzenlenmemekle beraber eşten mal kaçırma amacının gerçekleşebilmesi için başkaca suçlar işlenmiş olabilir. Bu halde suçu işleyen eşin TCK da düzenlenen fiilden ötürü cezalandırılması mümkündür.

Boşanma Davası Sırasında Mal Kaçırmaya İlişkin Önlem

Sadece boşanma davasının açılmış olması eşten mal kaçırmayı engelleyen bir durum değildir. Bu halde ‘mal rejiminin tasfiyesi davası’ gündeme gelecektir. Mal rejiminin tasfiyesi davası boşanma kararının kesinleşmesi ile birlikte açılabilir. Ayrıca boşanma davası açıldığında mal rejimi tasfiyesi davası da açılabilir ancak bu durumda boşanma davasına bakan hakim davaları birbirinden ayırır.

Mal rejiminin tasfiyesine ilişkin dava boşanma davasının devamından ötürü bekletici mesele yapılır. Kısaca hakim boşanma davası sonuçlanıncaya kadar mal rejiminin tasfiyesine ilişkin davanın bekletilmesine karar verir. Hakim ayrıca mal paylaşımına yönelik dava için mallara ihtiyati tedbir koyabilir. Bu ihtiyati tedbirle beraber mal paylaşımı yapılıncaya kadar diğer eşin mal kaçırmasının önü kesilmiş olur.

Boşanmadan Önce 1 yıl İçinde Satılan Mallara İlişkin Önlem

Boşanma davası açılmadan 1 yıl öncesine kadar eşlerin üçüncü bir kişi lehine yaptığı olağandışı karşılıksız kazandırmalar mal rejimi tasfiyesi sırasında mevcut mallar arasında sayılıp tasfiyeye tabi olmaktadır. Zira bu olağandışı karşılıksız kazandırmalar diğer eşten mal kaçırma niyetiyle yapılmış mallardan sayılır.

Boşanmada mal kaçırmaya ilişkin bir Yargıtay kararında şu ifadeler yer almaktadır:

“…Tasfiyeye konu olan iki taşınmazın da, boşanma dava tarihinden yaklaşık 5,5 ay önce 15.11.2011 tarihinde aynı gün davalı eşin kardeşi olan diğer davalı …’ye tapuda satış yoluyla devredildiği anlaşıldığına göre, yapılan devirlerin davacının katılma alacağını azaltma amacıyla yapıldığının kabulü gerekir…” (Yargıtay 8. HD. T. 24.10.2018, E. 2016/14281 K. 2018/17838)

Yukarıda Yargıtay kararında da ifade edildiği üzere tasfiyeden 5.5 ay önce satılan mallar tasfiyeye dahil sayılmıştır.

Similar articles that may interest you;

İzmir Divorce Attorney

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Cinsiyet Değişikliği İçin Gerekli Sağlık Raporları

Cinsiyet Değişikliği İçin Gerekli Sağlık Raporları

Cinsiyet Değişikliği İçin Gerekli Sağlık Raporları – İzmir Avukat

Cinsel kimliğin belirlenmesi için, hastanelerde cinsel kimlik konseyleri oluşturulmuştur. Bu konsey içerisinde bir psikiyatr, bir plastik cerrah, bir kadın doğumcu, bir ürolog, bir genetikçi, bir endokrinolog ve de bir de hukukçu bulunmaktadır.

Hekimler cinsiyet değişikliği talep eden kişinin, psikolojik ve fiziksel anlamda ameliyat olmaya hazır olup olmadığı hususunu inceleyerek detaylı bir kurul raporu oluşturmakla görevlidir. Bu süreç öncelikle cinsiyet değişikliği yoluna gitmek isteyen kişinin hastaneye ve ameliyat izni için hukuki süreçleri yürütmesi adına bir avukata başvurması ile başlar. Sürecin başında avukatla çalışmanın faydası ; sürecin hızlı ilerlemesi, hukuki engeller durumunda derhal müdahale edilebilmesi, hastane randevularının hızlı ve erkene alınabilme noktasında ortaya çıkar.

Bir avukata başvurarak cinsiyet değişikliğine izin istemli dava açan ve akabinde derhal hastaneye başvuran kişinin ilk yönlendirileceği doktor psikiyatr olacaktır. Burada belirtmekte fayda vardır ki, özel hastanelerde veya özel muayenehanelerde yapılacak testler ve alınan randevular hukuki süreç için yetersizdir. Bulunulan şehirdeki bir eğitim ve araştırma hastanesine başvuru şart olup, burada hukuki süreç takibinin önemi de bir kez daha ortaya çıkmaktadır.

 Cinsiyet değişikliği talebi ile hastaneye başvuran kişiye yaklaşık dokuz aylık süreç boyunca psikiyatr randevuları verilerek bireyin ruhi yönelimi ve ameliyata hazır olup olmadığı, kararlılığı incelenmeye çalışılır. Yine bu süreç devam ederken kişi, endokrinoloğa yönlendirilerek hormon tedavisine başlanır.   Yaklaşık dört beş ay içerisinde kişinin vücudunda değişiklikler meydana gelecektir. Örneğin adet düzensizlikleri artabilir, ses kalınlaşır veya vücutta kıllar oluşur. Kişi bu durumdan mutluluk duyuyorsa, psikiyatr kişinin cinsiyet dönüşümünün gerekliliği kanaatine varacaktır.

Cinsel Kimlik Konseyleri; İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul Cerrahpaşa, Ankara Hacettepe ve İstanbul Çapa Hastaneleri’nde bulunmaktadır. Diğer eğitim ve araştırma hastanelerinde ne yazık ki trans başvurucuların yeterli hizmeti, hızlı ve herhangi bir ayrımcılığa uğramadan almaları nadir olmaktadır.

Dava aşamalarından en önemlisi alınacak eğitim ve araştırma hastane raporları sonucunda geçiş işleminin ruhen ve bedenen zorunlu olmasını (transseksüel) gösterir raporudur. ”Cinsel Kimlik Konseyi” adı verilen konseyde psikiyatr,  plastik cerrah, kadın doğumcu, ürolog ve genetikçi, endokrinolog ve bir de hukukçu yer alır.  Cinsiyet değişikliği ameliyatına izin verilmesi için bu konsey tarafından düzenlenecek olumlu rapora ihtiyaç vardır. Akabinde düzenlenen olumlu rapor mahkemeye gönderilir ve ameliyat aşamasına geçilir.

Cinsiyet değiştirme davasının işleyişi, aranan şartlar ve hukuki düzenlemeleri içeren detaylı yazımıza, https://www.efeshukuk.com/cinsiyet-degistirme-davasi/ linkinden ulaşabilirsiniz.

Similar articles that may interest you;

İzmir Divorce Attorney

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Mal Rejimi Türleri

Mal Rejimi Türleri

Mal Rejimi Türleri – İzmir Avukat

4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu dört çeşit mal rejimi öngörmüştür. Bunlar; edinilmiş mallara katılma rejimi, mal ayrılığı rejimi, paylaşmalı mal ayrılığı rejimi ve mal ortaklığı rejimidir. Eşler mutlaka kanunda gösterilen bu dört mal rejiminden birine tabi olmak zorundadırlar.  Taraflar evlenmeden önce ve evlendikten sonra da diledikleri mal rejimini Türk Medeni Kanunu çerçevesinde seçebilmektedirler.

Edinilmiş Mallara Katılma

01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ile yasal mal rejimi olarak edinilmiş mallara katılma rejimi belirlenmiştir. Ancak taraflara diğer mal rejimi türlerinden mal ayrılığı, paylaşmalı mal ayrılığı veya mal ortaklığını seçme imkânı tanınmıştır.  

Ancak, 01.01.2002 tarihinden önce gerçekleşen evlilikler için 31.12.2001 tarihine kadar “Mal Ayrılığı Rejimi” geçerli olacaktır. Bu tarihten sonra “Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi” geçerli olacaktır. 31.12.2002 tarihe kadar eşlerin üzerlerinde olan mallar, aksine sözleşme yapılmamışsa o eşin kişisel malı sayılmaktadır. Bu mallar kişisel mal olarak kabul edildiğinden mal rejimin tasfiyesi aşamasında, artık değer hesaplanmasında dikkate alınmayacaktır. Bireyler, evlilik süresince birlikte edinmiş oldukları malları, boşanma sonrasında yarı yarıya paylaşır.

Eşin Edinilmiş Malları

Çalışmanın karşılığı olan edinimler, sosyal güvenlik veya sosyal yardım kurum ve kuruluşlarının veya personele yardım amacı ile kurulan sandık ve benzerlerinin yaptığı ödemeler, çalışma gücünün kaybı nedeniyle ödenen tazminatlar, kişisel mallarının gelirleri. Eşlerin herhangi bir sözleşme seçmemesi durumunda bu rejim uygulanır.

Mal Ayrılığı

Eşlerden her birinin kanuni sınırlar içinde kendisine ait olan malvarlığı üzerinde istediği gibi hareket etmesini sağlayan mal rejimidir. Yani, bir eşin evlilik sırasında edindiği malvarlığına kendisinin sahip olması ve evliliğin sona ermesi halinde de sahip olduğu malvarlığının kendisinde kalması durumudur. Bir diğer adı da “Olağanüstü Mal Rejimi” olarak bilinir. Mal ayrılığı rejiminde eşler evli değillermiş gibi hareket etmektedir.  Mal ayrılığı rejiminde her eşin malı kendisine aittir. Eşler kendilerine ait olan malları korumak istediklerini ve paylaşmak istemediklerini beyan ederler. Her iki taraf da diğer tarafın malından herhangi bir pay almayacağı gibi, kendi malını da paylaşmayacaktır. Mal ayrılığı rejimi sözleşmesi, evlenmeden önce veya sonra yapılabilir. Bu sözleşme, ancak ayırt etme gücüne sahip olanlar tarafından yapılabilecektir.

Paylaşımlı Mal Ayrılığı

Eşler, kendi mal varlıkları üzerinde tasarruf sahibidir. Eşlerin birlikte edindikleri ve eşlerden hangisine ait olduğu ispat edilemeyen mallar ortak olarak paylaşılır. Bunun dışında eşler, bu sözleşme ile diğer tarafın sahip olduğu herhangi bir borca da ortak olmak durumunda değildir.

Mal Ortaklığı

Bu sözleşme kapsamında iki mal çeşidi vardır. Ortak mallar ve kişisel mallar. Genel mal ortaklığında, eşlerin kişisel mal sayılanlar dışındaki malları ile gelirleri ortaklık mallarını oluşturur ve eşler, ortaklık mallarına bir bütün olarak sahip olurlar. Sınırlı mal ortaklığında ise sadece edinilmiş mallardan oluşan bir ortaklık kabul edilir. Kişisel malların gelirleri bu ortaklığa dahil değildir.

Bu rejimin bir nevi özel olarak düzenlenmiş “elbirliği ortaklığı” olduğu söylenebilir. Eşler, ortaklık mallarını evlilik birliği yararına uygun olarak yönetirler ve her eş olağan yönetim sınırları içinde, ortaklığı yükümlülük ve borç altına sokabilir ve ortaklık mallarında tasarrufta bulunabilir. Ancak ortaklık malları üzerinde eşler tek başlarına olağanüstü yönetim hakkına sahip değillerdir.

Mal ortaklığı rejiminde kişisel malların;

  • Mal rejimi sözleşmesiyle belirlenenler,
  • Üçüncü kişilerin karşılıksız kazandırmaları,
  • Eşlerden her birinin sadece kişisel kullanımına ayrılmış eşyalar,
  • Manevi tazminat alacakları

olduğu kabul edilmiştir.

Mal Rejiminin Sona Ermesi

Mal rejimi; ölüm, evliliğin butlanı, boşanma, eşlerin seçimlik bir rejim seçmesi, olağanüstü rejim” kararı ile mal ayrılığına dönüştürülmesi durumunda sona erer. Mal rejiminin sona ermesi ile birlikte mal rejiminin tasfiyesi işlemlerine başlanmaktadır. Mahkeme tarafından, evliliğin iptal veya boşanma sebebiyle sona erdirilmesine veya mal ayrılığa geçilmesine karar verilmesi halinde, mal rejimi dava tarihinden geçerli olmak üzere sona ermektedir. Mal rejimin ölüm nedeniyle sona ermesi durumunda, ölüm ile beraber mal rejimi de sona ermektedir.

Similar articles that may interest you;

İzmir Divorce Attorney

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Boşanma Davalarında Feragat

Boşanma Davalarında Feragat

Boşanma Davalarında Feragat – İzmir Avukat

Boşanma davası, eşlerin evlilik birliğini devam ettirmeyi istemedikleri konusunda hem fikir olmaları üzerine ya da evlilik birliğini yürütememesi sonucu mahkemeye başvurarak evlilik birliğini sona erdirmeleridir.

Eşlerden her biri boşanma davası açabileceği gibi açılan bir boşanma davasına birçok nedenle devam etmek istemeyebilir ve bunun sonucunda boşanma davasından feragat edebilir. Açılan bir boşanma davasından feragat etmiş olmanın beraberinde getireceği hukuki sonuçların iyi bir şekilde anlaşılması ileride karşılaşılabilecek ve aleyhe olarak değerlendirilebilecek durumlar açısından büyük önem arz etmektedir. Zira talebinden feragat eden davacı, yargılama giderleri ve vekalet ücretini ödemeye mahkum olacaktır bu minvalde feragat eden kişinin davayı kaybetmiş gibi kesin hüküm altına girdiğini belirtmek önemlidir.

Feragat genel anlamıyla davacının taleplerinden vazgeçmesi olarak nitelendirilir. Boşanma davasından feragat eden taraf ise dava dilekçesinde ileri sürmüş olduğu hususları affetmiş sayılarak aynı sebeplere dayanarak yeniden dava açamayacak hale gelmektedir. Feragat karşı tarafın onayına veya iznine bağlı olmadığı gibi, talep edilmesi ile birlikte kesin hüküm doğurur.

Feragat yenilik doğuran bir hak olduğu için feragat hakkı bir kere kullanmak ile sona erer. Yani davacı feragat hakkını kullandıktan sonra bu beyanından geri dönemez. Feragatten feragat olmaz.Halk diliyle söyleyecek olursak vazgeçmeden cayamazsınız.

Böylece feragat kesin hüküm gibi sonuç doğurur ve dava tüm sonuçları ile birlikte ortadan kalkar. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 25.09.2007 tarihli ilamına göre: “…Davalı-davacı kadın 20.09.2006 tarihli oturumda birleşen davasından feragat etmiş ve bu tarihe kadar kocadan kaynaklanan boşanmayı gerektirir kusurları affetmiştir.” Yargıtay ilamından da açık bir şekilde anlaşılacağı üzere boşanma davasında yapılan feragat affetme olarak işleme alınacaktır. Bu noktada boşanma davasından feragat eden taraf daha sonra yeni bir boşanma davası açabilecektir. Ancak yeni açtığı boşanma davasında daha önceden feragat etmiş olduğu boşanma davasındaki iddia ve sebeplerini ileri süremez, ileri sürmesi halinde o hususlar affedilmiş kabul edildiğinden hiçbir şekilde hükme esas alınamayacaktır. Bu durumda feragatten sonra evlilik birliği içerisinde meydana gelen yeni sebeplere dayanılarak boşanma davası açılabilecektir. Yeni açılan boşanma davasında feragat edilen boşanma davasındaki sebeplerin dayanak olarak gösterilmemesine dikkat edilmelidir.

Boşanma davaları niteliği itibari ile gerek boşanma davası açma kararı alınırken gerekse davadan feragat edileceği durumlarda titizlikle düşünüp hareket edilmesi gereken dava türlerindendir. Yukarıda bahsettiğimiz gibi feragat halinde davacı aynı konuya dayanarak yeniden dava açamaz hale gelir. Eşlerin boşanmak istemeleri gibi evliliğe devam etmek istemeleri de mümkündür örneğin eşler boşanma davası devam ederken barışma kararı alabilmektedir. Bu noktada davadan feragat etme kararı alınmadan önce acele edilmeden hareket edilmelidir. Zira feragat etmek için davacının acele etmesine gerek de yoktur. Feragat işlemi hükmün kesinleşmesine dek yapılabileceği için usuli anlam ve sonuçları davacı tarafından iyice anlaşılmalıdır.

Similar articles that may interest you;

İzmir Divorce Attorney

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Nişanın Bozulması

Nişanın Bozulması

Nişanın Bozulması – İzmir Avukat

Nişanlanma; iki kişinin birbirleriyle evleneceklerini karşılıklı olarak vaat etmeleri şeklinde gerçekleşen bir ön sözleşmedir. Türk Hukuku’na göre geçerli bir nişandan söz edilebilmesi için iki kurucu unsur vardır. Bunlar karşılıklı evlenme vaadi ile kişilerin ayrı cinsiyetten olmalarıdır.

Nişanlanma aile hukuku konularından biri olup Türk Medeni Kanunu’nda 118-123’te düzenlenmektedir. Evlenmenin hukuki bir geçerlilik şekli var iken; nişanlanmanın kendine özgü bir şekli bulunmamaktadır.Herhangi bir imza veya merasime bağlı olma zorunluluğu bulunmamaktadır.

Ayrıca belirtmek gerekir ki nişanlanma yaşı da kanunlarımızca düzenlenmemiştir. Ancak ayırt etme gücüne sahip olmayan tam ehliyetsizlerin gerçekleştirmiş oldukları nişanlanma; TMK’nın 15.maddesinde belirtilen ‘’Kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, ayırt etme gücü bulunmayan kimsenin fiilleri hukuki sonuç doğurmaz’’ düzenlemesi gereğince hükümsüz olacaktır.

Küçük ve kısıtlıların durumu TMK m.118/2’de‘’Nişanlanma, yasal temsilcilerin rızası olmadıkça küçüğü ve kısıtlıyı bağlamaz.’’şeklindedir.. Hem ayırt etme gücüne sahip küçüklerin hem de ayırt etme gücüne sahip kısıtlıların kendilerine sadakat yükümlülüğü gibi birçok yükümlülük yükleyen bir nişanlanma sözleşmesi yapabilmeleri için, yasal temsilcilerinin onayı gerekmektedir. Bu onay bulunmadığı takdirde, sınırlı ehliyetsizin yaptığı nişanlanma sözleşmesi yasal temsilcinin icazetine kadar askıda kalır.

Kanun Hükümleri Şöyledir:

A. Nişanlanma Madde 118- Nişanlanma, evlenme vaadiyle olur. Nişanlanma, yasal temsilcilerinin rızası olmadıkça küçüğü veya kısıtlıyı bağlamaz.

B. Nişanlılığın hükümleri I. Dava hakkının bulunmaması Madde 119- Nişanlılık, evlenmeye zorlamak için dava hakkı vermez. Evlenmeden kaçınma hâli için öngörülen cayma tazminatı veya ceza şartı dava edilemez; ancak yapılan ödemeler de geri istenemez.

Nişanın bozulmasının sonuçları I. Maddî tazminat Madde 120- Nişanlılardan biri haklı bir sebep olmaksızın nişanı bozduğu veya nişan taraflardan birine yükletilebilen bir sebeple bozulduğu takdirde; kusuru olan taraf, diğerine dürüstlük kuralları çerçevesinde ve evlenme amacıyla yaptığı harcamalar ve katlandığı maddî fedakârlıklar karşılığında uygun bir tazminat vermekle yükümlüdür. Aynı kural nişan giderleri hakkında da uygulanır. Tazminat istemeye hakkı olan tarafın ana ve babası veya onlar gibi davranan kimseler de, aynı koşullar altında yaptıkları harcamalar için uygun bir tazminat isteyebilirler.

II. Manevî tazminat Madde 121- Nişanın bozulması yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.

III. Hediyelerin geri verilmesi Madde 122- Nişanlılık evlenme dışındaki bir sebeple sona ererse, nişanlıların birbirlerine veya ana ve babanın ya da onlar gibi davrananların, diğer nişanlıya vermiş oldukları alışılmışın dışındaki hediyeler, verenler tarafından geri istenebilir. Hediye aynen veya mislen geri verilemiyorsa, sebepsiz zenginleşme hükümleri uygulanır. IV. Zamanaşımı Madde 123- Nişanlılığın sona ermesinden doğan dava hakları, sona ermenin üzerinden bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Özetleyecek Olursak :

Türk Medeni Kanunu’na göre, geçerli bir nişanlılık ilişkisi kurulduğunun kabulü için aşağıdaki şartların gerçekleşmesi gerekmektedir;

  • Nişanlanacak kişilerin nişanlanma ehliyetine sahip olması; nişanlanmak için evlenmede olduğu gibi belli bir yaş sınır olmasa da yine de tarafların ayırt etme gücüne sahip olması şartı aranmaktadır.
  • Nişanlanma yönünde açık veya örtülü iradelerinin olması,
  • Nişanlanma önünde hukuksal engellerin bulunmaması; Kesin evlenme engellerinin bulunduğu hallerde nişanlanma da evleviyetle hükümsüz sayılır. Örneğin taraflardan birinin hâlihazırda bir başkasıyla evli olması, her iki tarafın aynı cinsiyetten olması gibi hallerde nişanlanma da geçersizdir.

Nişanlılığın Sona Ermesi

Nişanlılık ölüm gibi doğal sebeplerle sona erebildiği gibi, nişanlılar arasında geçen olaylar veya diğer engeller sebebiyle sona erebilir. Herhangi bir sebep olmaksızın da taraflardan biri nişanlılık ilişkisini dilediği zaman sonlandırabilir ya da karşılıklı anlaşmayla nişanlılığa son verilebilir. Nişanlılığa kimin hangi sebeple son verdiğinin daha sonra açılacak davalarda önem arz etmesi nedeniyle bu hususa dikkat edilmesi gerekmektedir. Aşağıda nişanlılığın sona erme sebeplerinden bazılarına yer verilmiştir;

  • Evlenme: Nişanlanmanın arzu edilen ve beklenen sonucu ve asıl amacı olan evlilik gerçekleştiği takdirde nişanlılık sona erer. Nişanlılardan birisinin başka birisiyle evlendiği durumlarda da nişanlanma sona erer.
  • Ölüm veya Gaiplik: Nişanlılardan birinin ölmesi veya gaipliğine karar verilmiş olması hallerinde nişanlanma kendiliğinden sona erer.
  • Çifte Nişanlanma: Nişanlılardan birisi, başka bir kişiyle nişanlandığı takdirde de nişanlılık ilişkisi sona erer. Bu durumda yeniden nişanlanan tarafın nişanı bozduğu kabul edilir.
  • Şartın gerçekleşmemesi: Nişanlanma belli bir şarta bağlı olarak yapılmış ve bu şart gerçekleşmemişse nişanlılık ilişkisine son verilebilir. Örneğin, bu yıl üniversiteden mezun olma şartıyla verilen evlenme vaadinden bu şartın gerçekleşmemesi halinde dönülmesi mümkündür.
  • Evlenme Engelinin Ortaya Çıkması: Nişanlanma bir evlenme vaadi olduğundan, kesin bir evlenme engelinin ortaya çıktığı hallerde nişanlılık ilişkisi kendiliğinden ortadan kalkar.
  • İmkansızlık Hali: Nişanlılardan birisinin cinsiyet değiştirmesi üzerine nişanlılık ilişkisi kendiliğinden sona erer.
  • Anlaşma: Nişanlılar aralarında anlaşarak nişanlılığı her zaman sona erdirebilirler.
  • İrade Bozukluğu Hali: Nişanlılardan birisinin kendisinin hile, aldatma veya tehdit ile nişanlandığını, aslında nişanlanma yönünde sağlıklı bir iradesinin olmadığını ileri sürerek nişanlılığı sona erdirmesi mümkündür.
  • Nişanın Bozulması(Nişanın Atılması): Nişanlılardan birisinin evlenmek istememesi nedeniyle hiçbir neden göstermeksizin nişanlılığa son vermesi halinde nişan bozulur.

Haklı bir neden yokken nişanın taraflardan biri tarafından bozulması veya nişanın taraflardan birine yüklenebilecek kusurlu davranış nedeniyle bozulması hallerinde diğer tarafın maddi tazminat isteme hakkı vardır. Söz konusu tazminat, dürüstlük kuralları çerçevesinde ve evlenme amacıyla yaptığı harcamalar ve katlandığı maddi fedakarlıkların karşılığı olarak görülmektedir. Yine aynı şekilde nişan giderleri de maddi tazminat davası kapsamında istenebilir. Maddi tazminat kapsamında istenebilecek harcamalara örnek vermek gerekirse, oturulacak bir alınması veya kiralanması, eve masraf yapılması, mobilya-beyaz eşya alınması, davetiye bastırılması, düğün mekanına para ödenmesi hallerinde bu masraflar karşı taraftan istenebilir.

Similar articles that may interest you;

İzmir Divorce Attorney

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Uzaklaştırma Kararı Nasıl Alınır?

Uzaklaştırma Kararı Nasıl Alınır? İzmir Boşanma Avukatı

Uzaklaştırma Kararı Nedir?

Özellikle kadına yönelik şiddetin önlenmesi amacı ile aktif olarak kullanılan hukuki tedbirlerden bir tanesi de uzaklaştırma kararıdır. Bu karar ile birlikte şiddete maruz kalan mağdurun temel hak ve özgürlüklerinin korunması ve ileride meydana gelebilecek olumsuzlukların önüne geçilmesi hedeflenmektedir.

Ailenin Korunması Ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Madde 5 – (1) Şiddet uygulayanlarla ilgili olarak aşağıdaki önleyici tedbirlerden birine, birkaçına veya uygun görülecek benzer tedbirlere hâkim tarafından karar verilebilir: …b) Müşterek konuttan veya bulunduğu yerden derhâl uzaklaştırılması ve müşterek konutun korunan kişiye tahsis edilmesi…

(2) Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde birinci fıkranın (a), (b), (c) ve (d) bentlerinde yer alan tedbirler, ilgili kolluk amirlerince de alınabilir.

Uzaklaştırma Kararı İçin Nereye Başvurulmalı

Uzaklaştırma kararı alabilemek için şiddet mağduru kimseler tarafından polis merkezlerine, Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi’ne, Cumhuriyet Başsavcılıkları’na veya Aile Mahkemelerine  bir dilekçe ile başvurularak uzaklaştırma kararı talep edilebilir. 

Size yakın Şiddet Önleme ve İzleme Merkezlerini görmek için buraya tıklayabilirsiniz.

Uzaklaştırma Kararını Kimler Verebilir?

Uzaklaştırma kararı hakim tarafından verilebileceği gibi gecikmesinde sakında olması halinde kolluk tarafından da karar verilebileceği Ailenin Korunması Ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun kapsamında düzenlenmiştir.

Uzaklaştırma Kararı Ne Kadar Sürede Çıkar?

Uzaklaştırma kararı, başvuru tarihinden itibaren genellikle 1-3 gün içerisinde çıkmaktadır.

Karar İhlal Edilirse Ne Olur?

Uzaklaştırma kararını ihlal eden kimseler hakkında 3 günden 10 güne kadar zorlama hapsi kararı verilebilir.

Ailenin Korunması Ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Madde 13 – (1) Bu Kanun hükümlerine göre hakkında tedbir kararı verilen şiddet uygulayan, bu kararın gereklerine aykırı hareket etmesi hâlinde, fiili bir suç oluştursa bile ihlal edilen tedbirin niteliğine ve aykırılığın ağırlığına göre hâkim kararıyla üç günden on güne kadar zorlama hapsine tabi tutulur. (2) Tedbir kararının gereklerine aykırılığın her tekrarında, ihlal edilen tedbirin niteliğine ve aykırılığın ağırlığına göre zorlama hapsinin süresi onbeş günden otuz güne kadardır. Ancak zorlama hapsinin toplam süresi altı ayı geçemez.

Uzaklaştırma Kararına İtiraz Edilebilir Mi?

Hakkında verilen uzaklaştırma kararının haksız veya hukuka aykırı olduğunu düşünen kimseler kararın kendilerine tefhim veya tebliğinden itibaren 2 (iki) hafta içerisinde söz konusu karara karşı itiraz etme hakkına sahiptir.

Similar articles that may interest you;

İzmir Divorce Attorney

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079