Gürültülü Komşuya Karşı Ne Yapılabilir?

Gürültü Komşu
Gürültü Komşu

Gürültü Komşu | Komşuluk Hukuku | Av. Dilek Yavuz Uysal

Gürültülü Komşuya Karşı Ne Yapılabilir?

Kat Mülkiyeti Kanunu– KMK’nın 18. maddesine göre ister kiracı, ister ev sahibi olsun, komşular “birbirlerini rahatsız etmemek, doğruluk kaidelerine uymak, haklarını çiğnememek, yönetim planına uymakla” yükümlüdürler. Kat malikleri tadilat ve tefrişat nedeniyle komşularını rahatsız edebilir. Bu rahatsızlık zaman zaman yüksek sesli çalışma seklinde ortaya çıkabileceği gibi, zaman zaman da günün erken saatlerinde başlayan tadilatlar olarak karşımıza çıkabilmektedir. Peki bu durumda ne yapabiliriz?

  1. Kat mülkiyetini tesis eden yönetim planında mutlaka gürültü ve tadilata ilişkin kurallar ve sınırlamalar bulunur.  ( örneğin yüksek sesli müzik dinlenemez, balkondan halı çırpılamaz gibi) Herhangi bir adım atmadan önce yönetim planını inceleyerek, aykırı davranış olup olmadığını tespit etmeniz mümkündür. Aykırı davranış söz konusu ise, aykırılığın giderilmesi talebinizi ve şartları varsa manevi tazminat talebinizi mahkemeye yöneltebilirsiniz.
  2. Rahatsızlığı veren kişi kiracı ise mal sahibini bilgilendirerek kiracının aykırı davranışa son vermesi hususunda uyarılmasını talep edebilirsiniz.
  3. Kabahatler kanunu kapsamında kolluk ya da zabıtaya şikayette bulunarak gürültü yapan kişinin idari para cezası ile cezalandırılmasını sağlayabilirsiniz. 
  4. Tadilat sırasında balkonu daireye katma, odaları birleştirme vb. gibi belediye tarafından onaylı binanın imar planına ve mimari projeye aykırılık oluşturduğunu tespit ettiyseniz belediyeye şikayette bulunarak aykırı yapının kaldırılması sürecini başlatabilir; imar kirliliğine neden olma sebebi ile suç duyurusunda bulunabilirsiniz. 
  5. Yine tadilatlar esnasında iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine aykırı, insan hayatını tehlikeye sokan bir durumu tespit ederseniz T.C Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İl Müdürlüğüne şikayet edebilirsiniz. 
  6. Tadilat komşu tarafından, doğrudan işçi çalıştırmak suretiyle yapılıyorsa ve SGK da geçici işyeri dosyası açılmadıysa; konunun incelenmesi için Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğüne şikayet edebilirsiniz. 
  7. Komşu, idari para cezasına rağmen aynı şekilde davranırsa son çare mahkemeye gitmektir. Bulunduğunuz yer sulh hukuk mahkemesine başvurarak komşunuzun gürültü yapmasını yasaklatabilirsiniz. Mahkeme, desibel ölçümü de yaptırarak bu konuda tedbir kararı verebilir. Komşunuz, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın belirlediği değerlerin üzerinde gürültü yapıyorsa tedbir kararı vererek gürültü yapması yasaklanır.
  8. Tedbir kararına rağmen komşunuzun verdiği rahatsızlık sürerse, savcılığa başvurulabilir. TCK’nın 123. maddesindeki, “huzur ve sukûnu bozmak suçu” işlendiği iddiasıyla şikâyetçi olabilirsiniz. Bu suçun cezası üç aydan 1 yıla kadar hapistir. Delil durumuna göre dava açılıp komşunuz ceza alabilir.
  9. Kanunda son çare olarak taşınmazın satın alınmasına yönelik düzenleme vardır. Kat Mülkiyeti Kanunu’nun “kat mülkiyetinin devri mecburiyeti” başlıklı 25. maddesine göre şikâyetçi olunan bir komşu, diğerlerini rahatsız ediyor, haklarını ihlal ediyor ve bu davranışlar da “çekilmez bir hal alıyor” ise şikâyetçi olan kat malikleri, o malikin mülkiyet haklarının kendilerine devredilmesini hâkimden isteyebilirler. Özetle, tüm komşular birleşerek “apartman yaşantısını çekilmez kılan” o komşunun dairesini mahkeme yolu ile satın alabilir.

Sürekli olarak ses yaparak diğer komşuları rahatsız eden kişiye veya tadilat sebebiyle rahatsızlık veren kişiye karşı polis, savcılığa suç duyurusu, mahkemeden tedbir talep etmek, yöneticiye veya ev sahibine bildirmek şeklinde başvurabileceğimiz yollar tercihe bağlı olup herhangi bir sıralamaya tabi değildir. Örneğin gürültü yapan bir komşunuzu ilk olarak yöneticinize bildirebileceğiniz gibi direkt Türk Ceza Kanununun ilgili maddeleri gereğince savcılığa da bildirebilirsiniz. 

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile Contact page.

Kira ve Taşınmaz Hukukuna İlişkin Diğer Yazılarımız İçin;

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Vasi Ne Demek? Vesayet Hakkında Tüm Merak Edilenler

Vasi Ne Demek? | Hukuk Sözlüğü | İzmir Hukuk Bürosu | İzmir Avukat

18 Yaşını doldurmamış kişilere kanunen “Reşit olmayan küçükler” denilmektedir.  Bu kişilere ya da bazı durumlarda ergin olan kişiler için atanan yasal temsilcilere vasi adı verilmektedir. Bir başka anlatımla, kanuni hakların kısıtlanması için tüm şartları taşıyan kişilere vasi atanır. Hak ehliyeti ve fiil ehliyetine sahip olmayan kişilere vasi atanarak hukuki işlemleri yapma imkanı olarak da tanımlanabilir. Hak ehliyeti ve fiil ehliyeti ile bunların kısıtlanma durumlarına ilişkin yazımıza buradan ulaşabilirsiniz.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda düzenlenen vesayet, kişinin kendisi tarafından da mahkemeden talep edilebilir.

VESAYET ŞARTLARI

Türk Medeni Kanunu tarafından belirtilen şartlar arasında bazı durumlar vasi atanması için gereklidir. Özellikle vasi atanması adına ergin ya da çocuk olmasına ilişkin bazı şartlar da yer almaktadır. Boşanma sonrasında velayetin anne ve babadan kaldırılması sonucu vasi tüm çocuklara ve doğacak çocuklara atanabilir.

Şartlar;

  • Yaşın küçük olması
  • Kısıtlılık 
  • Hürriyeti bağlayıcı ceza
  • Kişinin talebidir. 

Küçüklerin Vesayet Altına Alınması

Küçükler 18 yaş altı olan çocukları ifade eden bir tanımdır. Küçüğün anne ve babası tarafından korunmadığının tespiti, velayetin ağır olarak ihlal edilmesi çocuğun vesayet altına alınmasını gerektirir. Anne ve babanın çocuğun yanında bulunmaması, çocukların korunmasının mümkün olmadığı durumlarda çocukların kişilik ve maddi haklarını korumaya yönelik vasi atanır. Aynı zamanda devlet yetkilileri tarafından vesayet altına alınması gereken bir durumla karşılaşılması halinde idari makamlara, mahkemelere ve görevli vesayet makamlarına bildirerek çocuğun vesayet altına alınmasını sağlayabilir.

Kısıtlılık Sebebi İle Vesayet

Kısıtlılık halleri; akıl hastalığı, korunmaya muhtaç, toplumu tehlikeye sokan davranışlar gibi durumlardır. Akıl hastalığı ya da zayıflığı nedeni ile şahsi işlerini yapamayan, bakımında yardım gerektiren, toplumsal güvenliği tehdit eden davranışlarda bulunan kişiler vesayet altına alınmalıdır. Bunun yanı sıra madde bağımlılığı, kötü yaşam, malvarlığını doğru kullanamama, savurganlık, alkol bağımlılığı, ailesini maddi manevi sıkıntıya düşürme gibi durumlarda vesayet altına alınır.

Vesayet Altına Alma İşlemleri

Vesayet altına alınması için öncelikle ilgili dinlenir, bilirkişi raporu alınır. Kişinin alkol ya da uyuşturucu bağımlığı gibi durumlarda kişi dinlenmek zorundadır. Akıl sağlığı zayıf olan ya da akıl hastalığı bulunan kişi için resmi sağlık raporu zorunludur. Kurul raporuna göre hâkim tarafından karar verilir. Diğer aşama ilan aşamasıdır. Kısıtlama kararı kesinleştikten sonra, kısıtlının ikamet adresi, nüfusa kayıtlı olduğu yere ilan yapılır. İyi niyetli üçüncü kişiler ilandan önce olumsuz durumlardan etkilenmez.

Yetkili ve Görevli Mahkeme

Vesayet davasında yetkili mahkemeleri, küçüğün ya da kısıtlının ikamet ettiği yer mahkemesidir. Görevli mahkeme ise Sulh Hukuk Mahkemesi olarak belirtilmiştir. Vesayet altına alınan kişilerin adres değişikliği vesayet makamından izin alınmadığı sürece değiştirilemez. Yerleşim yeri değişikliğinde ise yetki yeniden farklı vesayet dairesine geçiş olur. Kısıtlanan kişinin yeni yerleşim yerinde yeniden ilan olunmalıdır.

Vesayet Makamına Şikâyet ve İtiraz 

Vasinin olumsuz yöndeki fiillerine karşın, vesayet altında olan kişi tarafından şikâyette bulunulabilir. Örneğin vasi atanan kişi aleyhine işlemlerde bulunuyor veya vasi atanan kişinin hukuki çıkarlarına yönelik çalışmalar gerçekleştirilmiyorsa vasiliğin kaldırılması için dava açmak mümkündür. Vesayet makamından gelen kararlara da itiraz edilebilir. Kararın kişilere tebliğinden 10 gün içerisinde itiraz hakkı bulunmaktadır.

Vesayet Makamında İzne Tabii Hususlar

Vesayet makamı Sulh Hukuk Mahkemesi olarak belirlenmiştir. Bazı işlemler için kısıtlanmasına karar verilen kişi için vasi atanmış olsa da, kısıtlanan kişinin hukuken korunabilmesi için yapılacak işlemlerde mahkemeden izin almak zorunludur.

Bu durumlar;

  • Taşınmaz alım satımı
  • Yönetim, işletme giderleri haricinde bulunan taşınır, hak, değer alımı, satımı, devir ve rehin işlemleri
  • Olağan yönetim harici yapı işleri
  • Ödünç verme ya da alma
  • Kambiyo taahhüdü
  • 1 yıl ya da daha uzun süreçte ürün, 3 yıl daha fazla süreç için kira sözleşmesi yapılması
  • Sanat ya da meslek ile ilgilenmesi
  • Dava açma, sulh, tahkim, konkordato
  • Mal rejimi sözleşmesi, miras paylaşımı, miras payının devri
  • Borç ödemeden aciz beyanları
  • Çıraklık sözleşmesi
  • Hayat sigortası
  • Eğitim, bakım, sağlık kurumuna yerleşme işlemleri
  • Yerleşim yeri değişikliği

Tüm bu işlemler Sulh Hukuk Mahkemesi vesayet makamı tarafından alınacak izin ile yapılabilir. Görüldüğü üzere vesayet altına alınan kişilerin bu anlamda, başkası tarafından maddi manevi istismar edilmesinin önüne geçilmektedir.

Konuya ilişkin danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile Contact page.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Nihai Karar Ne Demek?

Nihai Karar Ne Demek? | Hukuk Sözlüğü | İzmir Hukuk Bürosu | İzmir Avukat

1. isim Herhangi bir konuda alınan son karar.

2. isim, hukuk Yargılama sonunda verilen karar.

Nihai karar, hukuk yargılama süreçlerinde sıklıkla karşılaşabilecek olduğunuz ifadelerden olup; mahkeme tarafından iddia ve savunmaların dinlenmiş olduğu, gerekli incelemelerin tamamlandığı ve akabinde karar verilmiş olduğunu ifade edilmektedir. Hüküm olarak da ifade edilmesi mümkündür. Bu kapsamda yerel mahkeme kararları örnek gösterilebilir.

Yasal Mevzuat

6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu

MADDE 294- (1) Mahkeme, usule veya esasa ilişkin bir nihai kararla davayı sona erdirir. Yargılama sonunda uyuşmazlığın esası hakkında verilen nihai karar, hükümdür.

Mahkeme Kararları

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi E. 2014/22690 K. 2016/1147

“Hüküm, iş mahkemesinden verilmiştir. 5521 Sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 7. maddesine göre, iş mahkemelerinde şifahi yargılama usulü uygulanır. 8. maddesine göre, iş mahkemelerinden verilmiş bulunan nihai kararların 8 gün içinde temyizinin yapılması gerekir ise de…”

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2016/15673 E.,  2017/7515 K.

Hüküm, HMK’nun 294. maddesinin 1. fıkrasında da tanımlandığı gibi yargılama sonunda uyuşmazlığın esası hakkında verilen nihai karardır. Diğer bir deyişle davayı esastan çözen, taraflar arasındaki uyuşmazlığı sona erdiren bir karardır. Hükmün anlamı, verilmesi ve tefhimi, kapsamı, yazılması, imza edilmesi, korunması ve ilamın alınması 6100 sayılı HMK’nun 294 – 302. maddelerinde düzenlenmiştir. Yargılamaya son veren ve hakimin davadan elini çekmesi sonucunu doğuran kararları nihai karar olup, hakim davadan elini çeker ve verdiği karardan dönemez, onu değiştiremez. Nihai kararlar kanun yoluna götürülebilir, kanun yoluna götürülüp üst mahkemece bozulmadıkça hakimin, nihai kararla sonuçlandırmış olduğu davaya tekrar bakması mümkün değildir.

Nihai Karar ve Kesin Karar

Burada belirtilmesi gereken önemli bir nokta da kesin karar kavramı ile karıştırılmaması gerektiğidir. Nihai karar akabinde, kanunen bir engel bulunmaması durumunda taraflar olağan kanun yollarına başvuruda bulunulabilir (örneğin istinaf kanun yolu veya temyiz başvurusu). Fakat kesin karar akabinde olağan kanun yollarına başvuruda bulunulması mümkün değildir.

Hukuki danışmanlık için uzman ekibimiz ile Contact page.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Layihalar Teatisi Nedir?

Layihalar Teatisi Nedir? | Hukuki Bilgi | Hukuk Sözlüğü | Hukuk Bürosu | İzmir Avukat

Layihalar Teatisi Ne Demek?

layiha

(la:yiha, l ince okunur), Arapça lāyiḥa

1. isim, eskimiş Herhangi bir konuda bir görüş ve düşünceyi bildiren yazı:
      “Yazılacak raporlarım, layihalarım var gibi bahanelerle İstanbul’a bile inmezmiş.” – Abdülhak Şinasi Hisar

2. isim, eskimiş, hukuk Tasarı.


teati

isim, eskimiş, (tea:ti:), Arapça teʿāṭī

Karşılıklı alıp verme.

Karşılıklı dilekçe alıp verme aşaması olarak da ifade edebileceğimiz, uygulamada dilekçe teatisi olarak da ifade edilen layihalar teatisi, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu kapsamında davacı ve davalı taraflar arasındaki dilekçe süreçlerini ifade etmektedir. Bu süreç dava dilekçesi ile başlamakta, cevap dilekçesi arsından replik ve düplik dilekçelerinin de sunulması ile tamamlanmaktadır. Layihalar teatisinin tamamlanması ile ön inceleme süreci başlamaktadır.

İddia ve Savunmanın Genişletilmesi

Hukuk Muhakemeleri Kanunu Madde 141 kapsamında iddia ve savunmaların layihalar teatisi kapsamında genişletilebileceği ifade edilmiştir. Dilekçelerin sunulması sürecinin tamamlanması ile birlikte iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı söz konusu olacaktır. Bu kurala istisna olarak layihalar teatisinin tamamlanması akabinde ıslah yolu ile veya karşı tarafından açık muvafakati ile de iddia ve savunmanın genişletilmesi mümkündür.

Madde 141- (1) Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez. (2) İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır

Hukuk Muhakemeleri Kanunu

Davanın Temel Aşamaları

  • Davanın Açılması
  • Dilekçelerin Teatisi
  • Ön İnceleme
  • Tahkikat
  • Sözlü Yargılama
  • Hüküm
  • Kanun Yollarına Başvuru
  • Kesin Hüküm

Mahkeme Kararları

Yargıtay Hukuk Genel Kurul Kararı E: 2014/13-856, K: 2016/523

“Yargılamanın etkin ve makul bir süre içinde bitirilmesi için delil gösterilmesi dilekçelerin teatisi (dava, cevap, cevaba cevap ve ikinci cevap) aşamasına hasredilmiştir. buna göre, dilekçelerin teatisi aşamasında herhangi bir delil bildirmeyen davacı veya davalıya ön inceleme duruşmasında delillerini bildirmesi için yeni bir süre verilmesine imkân bulunmamaktadır.”

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2016/16711 E.,  2019/1338 K.

Bir davada haklı çıkabilmek için soyut veya genel hatlarıyla bir iddiayı ortaya koymak yeterli değildir. Aynı zamanda bu iddiaların, ispata elverişli hale getirilerek zaman, mekân ve içerik olarak somutlaştırılması gerekir. En azından iddianın araştırılabilmesine yönelik somut bilgi ve açıklamaların sunulması gerekir. İddia somutlaştırıldıktan sonra hâkim ve karşı taraf, bunun üzerinden savunma ve yargılama yapabilecektir. Soyut iddialar ve vakıalar üzerinden değerlendirme yapılması mümkün değildir. Somutlaştırma yükü, genel anlamda tarafların açıklama ödevinin bir parçası ve layihalar teatisi aşamasındaki tezahür şeklidir. Somutlaştırma yükü, basit yargılama ve kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda da geçerlidir.

Hukuki uyuşmazlıklarınıza ilişkin uzman ekibimiz ile Contact page.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Faturaya İtiraz

Faturaya İtiraz

Faturaya İtiraz | Ticaret Avukatı | İzmir Hukuk Bürosu | İzmir Avukat | Efes Hukuk Bürosu

Fatura Nedir?

fatura

isim, ticaret, (fatu’ra), İtalyanca fattura

Satılan bir malın cinsini, miktarını ve fiyatını bildirmek için satıcının alıcıya verdiği hesap pusulası:

Faturaya Nasıl İtiraz Edilir?

Türk Ticaret Kanunu

Madde 21- (1) Ticari işletmesi bağlamında bir mal satmış, üretmiş, bir iş görmüş veya bir menfaat sağlamış olan tacirden, diğer taraf, kendisine bir fatura verilmesini ve bedeli ödenmiş ise bunun da faturada gösterilmesini isteyebilir. (2) Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır. (3) Telefonla, telgrafla, herhangi bir iletişim veya bilişim aracıyla veya diğer bir teknik araçla ya da sözlü olarak kurulan sözleşmelerle yapılan açıklamaların içeriğini doğrulayan bir yazıyı alan kişi, bunu aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde itirazda bulunmamışsa, söz konusu teyit mektubunun yapılan sözleşmeye veya açıklamalara uygun olduğunu kabul etmiş sayılır.

Yukarıda yer verili Türk Ticaret Kanunu Madde 21/2 kapsamında düzenlenmiş olduğu üzere faturayı teslim alan kişinin, faturanın kendisine ya da fatura içeriğine 8 gün içerisinde itiraz etme hakkı mevcuttur. Yasal mevzuatımız kapsamında faturaya gerçekleştirilecek itirazın hangi usul kapsamında yapılması gerektiği açıkça düzenlenmemiş olmakla birlikte söz konusu itirazın gerçekleştirildiğine ilişkin ispat yükü faturayı teslim alan kişide olması sebebi ile; noter aracılığı ile, güvenli elektronik imza ile, telgraf ya da iadeli taahhütlü mektup gibi güvenilir uygulamalar aracılığı ile itirazın gerçekleştirilmesi ispat kolaylığı sağlayacaktır. Ayrıca önemle belirtmek gerekir ki, her iki tarafın da tacir olması durumunda Türk Ticaret Kanunu Madde 18/3. kapsamında taraflar bir takım özel şekilde şartlara tabi tutulmaktadır.

Mahkeme Kararları

Yargıtay 15. Hukuk Dairesi E. 2014/2108 K. 2014/5205

Tarafların iddia ve savunmaları ile dosya kapsamından; taraflar arasında, davalıya ait 8 adet cihazın kalibrasyon bakımı ve sensör değişikliği konusunda akdi ilişkinin kurulduğu sabittir. Uyuşmazlık, iş bedelinden kaynaklanmaktadır. Davacının düzenlediği fatura, tebliğ edilip davalının defterlerine kayıt edilmiş ise de; somut olayda uygulanması gerekli 6762 sayılı TTK’nın 23. maddesine göre 8 gün içerisinde e-posta yoluyla itiraz edildiğinden fatura içeriğinin kesinleştiğinden bahsetmek mümkün değildir.

Yargıtay 23. Hukuk Dairesi 2016/8580 E.,  2020/635 K.

Bir mal ve hizmet alımı nedeniyle düzenlenen faturaya muhatabın 8 gün içinde itiraz hakkı bulunmaktadır. Bu süre içinde faturaya itiraz edilmezse faturanın içeriği kabul edilmiş sayılır. Faturanın muhatap tarafından ticari defterlere işlenmesi aynı zamanda hizmetin veya malın alındığına karine teşkil eder. İtiraza uğramayan ve ticari kayıtlara da işlenmiş olan fatura bedelinin karşı tarafa ödenmesinden kaçınılamaz… Karşı dava açısından kabule göre ise; 8 gün içinde itiraza uğramayan faturalar içerik açısından kesinleştiğine ve bu faturalar davalı karşı davacı ticari kayıtlarında işlenip ödendiğine göre sehven ödeme iddiasında bulunulması mümkün olmadığının düşünülmemesi doğru değildir.

Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 2019/1984 E.,  2020/62 K.

Taraflar arasında yazılı bir sözleşme bulunmamakla birlikte davalı aşamalardaki beyanları ile akdi ilişkinin varlığını kabul etmiştir.
Bir faturayı alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır (TTK 21/2). Süresi içinde itiraz edilmeyerek kesinleşen faturadaki alacakla ilgili olarak, itiraz süresi geçtikten sonra, faturaların doğrudan iade edilmesi veya iade faturası kesilmesi alacağın varlığını ortadan kaldıran bir sonuç doğurmayacaktır. Faturaya itiraz edilmemesi sözleşme ilişkisini kanıtlamaz ise de, sözleşme ilişkisinin kanıtlanması halinde, bu sözleşme gereğince düzenlenmiş olan ve süresinde itiraz edilmeyen faturadaki miktar kesinleşir. Somut olayda davacı tarafından düzenlenen ve takibe dayanak yapılan 16.03.2014 tarihli faturanın 20.03.2012 tarihli ihtarname ekinde davalıya 22.03.2012 tarihinde tebliğ edildiği ancak davalı tarafından faturaya yasal süresinde itiraz edildiğinin kanıtlanamadığı anlaşılmaktadır.

Yargıtay 15. Hukuk Dairesi E. 2017/1537 K. 2017/3585

Fatura, emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır (213 Sayılı VUK 229. md.). Ticari işletmesi bağlamında bir mal satmış, üretmiş, bir iş görmüş veya bir menfaat sağlamış olan tacirden, diğer taraf, kendisine bir fatura verilmesini ve bedeli ödenmiş ise bunun da faturada gösterilmesini isteyebilir” (TTK 21/1). Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır (TTK 21/2). Fatura düzenleyen tacirin TTK’nın 21/2. maddede belirtilen karineden yararlanabilmesi için fatura tanzim edenle, adına fatura tanzim edilen arasında akdî ilişki bulunması, faturanın akdin ifasıyla ilgili olarak düzenlenmesi gerekir. Fatura sözleşmenin kurulması safhasıyla ilgili olmayıp ifasına dair olduğundan öncelikle temel bir borç ilişkisinin varlığı şarttır. Bu sebeple faturanın TTK’nın 21. maddesi gereğince kesinleşmiş ve tarafları bağlayıcı olduğunun kabul edilebilmesi için, fatura konusu işle ilgili yanlar arasında sözleşme yapıldığının yasal delillerle kanıtlanması ve bedeli uyuşmazlık konusu işin de kabul edilebilir yeterlikte iş sahibine teslim edildiğinin yüklenici tarafından kanıtlanmış olması zorunludur. Sadece faturanın karşı tarafa tebliğ edilmiş ve itiraz edilmemiş olması yanlar arasında akdî ilişkinin kurulmuş ve iş bedelinin istenebilir olduğunu kanıtlamaz.

Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; davacı faturaya dayalı icra takibi yapmış ve itiraz üzerine de dava açmış olup taraflar arasında yazılı sözleşme bulunmadığı gibi diğer kesin delillerle de akdî ilişki ispatlanamamıştır. Alacak miktarına göre akdî ilişkinin tanıkla ispatlanması mümkün olmadığı gibi davalının açık rızası ve delil başlangıcı niteliğinde belge de bulunmadığından tanık beyanlarına dayalı olarak akdî ilişkinin varlığı ispatlanamaz. Davalı tacir ise de davacı tacir değildir. Tacir olmayan davacı, tacir olan davalının ticari defterlerine münhasır delil olarak da dayanmamıştır. Bu sebeple davalının yapılan tebliğe rağmen ticari defterlerini sunmamış olması sebebiyle de akdî ilişkinin kurulduğu ispatlanmış sayılamaz. Davacı tacir olmadığından TTK’nın 21. maddedeki ispat karinesinden yararlanamayacağı gibi, akdî ilişki de ispatlanmış da olmadığından düzenlenen fatura sebebiyle de alacağın varlığı sabit kabul edilemez. Bu durumda davalıya husumet yöneltilmesini mümkün kılan sözleşme ilişkisi kanıtlanmamış olduğundan davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, kararın temyiz eden davalı yararına bozulması gerekmiştir.

For more detailed information you can visit our Contact page.

Ticaret Hukukuna ilişkin diğer ilginizi çekebilecek çalışmalarımız;

İzmir Ticaret Avukatı

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

2021 Yılı İstinaf & Temyiz Parasal Sınırı

2021 istinaf sınırı

İstinaf Sınırı | Temyiz Sınırı | 2021 Yılı İstinaf & Temyiz Parasal Sınırı | Hukuki Bilgi | İzmir Avukatlık | İzmir Hukuk Bürosu

İSTİNAFİSTİNAFİSTİNAFTEMYİZTEMYİZTEMYİZ
MahkemeYasal Dayanak & Süre01.01.2020 Tarihinden İtibaren01.01.2021 Tarihinden İtibarenYasal Dayanak & Süre01.01.2020 Tarihinden İtibaren01.01.2021 Tarihinden İtibaren
İcra Hukuk Mahkemeleriİcra İflas Kanunu Madde 363 / 10 Gün12.600 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için istinaf kanun yoluna gidilebilir.13.740 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için istinaf kanun yoluna gidilebilir.İcra İflas Kanunu Madde 364 / 2 Hafta72.070 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için temyiz kanun yoluna gidilebilir.78.360 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için temyiz kanun yoluna gidilebilir.
İş Mahkemeleri7036 Sayılı İş Mahkemeleri Kanunu Madde 7 / 2 Hafta5.390 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için istinaf kanun yoluna gidilebilir.5.880 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için istinaf kanun yoluna gidilebilir.7036 Sayılı İş Mahkemeleri Kanunu Madde 7 / 2 Hafta72.070 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için temyiz kanun yoluna gidilebilir.78.360 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için temyiz kanun yoluna gidilebilir.
Asliye Hukuk, Aile, Tüketici, Sulh Hukuk ve Kadastro Mahkemeleri6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Madde 341 ve 345 / 2 Hafta5.390 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için istinaf kanun yoluna gidilebilir.5.880 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için istinaf kanun yoluna gidilebilir.6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Madde 361 ve 362 / 2 Hafta72.070 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için temyiz kanun yoluna gidilebilir.78.360 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için temyiz kanun yoluna gidilebilir.
İstinaf ve temyiz edilebilirlik sınırları ve süreleri hükmün verildiği tarihe göre değişmektedir.

2021 istinaf sınırı

Bazı özel durumlar ;

  • Tüketici Mahkemeleri, 01.2021 tarihi sonra ilçelerde 7.550 – TL’yi aşan, illerde ve Büyükşehir statüsünde olmayan illerin merkezlerinde 11.330 TL’yi aşan uyuşmazlıklarda görevlidir. Konuya ilişkin bknz: Tüketici Hakeme Heyeti Başvuru
  • Senetle ispat sınırı 01.01.2021 tarihinden sonra 4.880 – TL olacaktır. Konuya ilişkin bknz: Senetle İspat
  • Temyizde duruşma sınırı 01.01.2020 tarihinden sonra 117.960 – TL olacaktır.
  • Manevi tazminat davalarında, verilen kararlara karşı, miktar veya değere bakılmaksızın istinaf kanun yoluna başvuruda bulunulabilinir.

Mahkeme Kararları

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2018/14464 E.  ,  2018/10188 K.

Yukarıda tarih ve numarası yazılı Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki davacı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :26.9.2004 tarih ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanuna paralel olarak, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun temyiz ve karar düzeltmeye ilişkin hükümlerinde değişiklik yaparak istinaf ve temyiz ile ilgili hükümleri yeniden düzenleyen 18.3.2005 tarih ve 5311 sayılı Kanun ile İcra İflas Kanunu’na eklenen geçici 7. maddeye göre, 5311 sayılı Kanun hükümleri Bölge Adliye Mahkemelerinin göreve başladığı 20.07.2016 tarihinden sonra verilen kararlar hakkında uygulanır. 
2.3.2005 tarih ve 5311 sayılı Kanunun 25.maddesi ile değişik 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 364/1.maddesine göre Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesince verilen ve miktar ve değeri Onbin Türk Lirası’nı geçen nihai kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabilir. Bu hükümde öngörülen kesinlik sınırı, 24.11.2016 tarih ve 6763 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile kırk bin Türk Lirası’na çıkarılmıştır. 
Somut olayda, Bölge Adliye Mahkemesinin 19/06/2018 karar tarihine göre uyuşmazlık konusu değerin, yukarıda belirtilen kesinlik sınırını geçmediği anlaşıldığından
, anılan Bölge Adliye Mahkemesi kararının temyiz kabiliyeti yoktur. 
5311 sayılı Kanunla değişik İİK.nun 364/1-2. maddeleri ve 6100 sayılı HMK’nun 366.maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken aynı Kanunun 352.maddesi uyarınca temyiz başvuru talebinin (REDDİNE), 18/10/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2018/14444 E. ,  2018/10189 K.

Yukarıda tarih ve numarası yazılı Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki davacılar tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :
26.9.2004 tarih ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanuna paralel olarak, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun temyiz ve karar düzeltmeye ilişkin hükümlerinde değişiklik yaparak istinaf ve temyiz ile ilgili hükümleri yeniden düzenleyen 18.3.2005 tarih ve 5311 sayılı Kanun ile İcra İflas Kanunu’na eklenen geçici 7.maddeye göre, 5311 sayılı Kanun hükümleri Bölge Adliye Mahkemelerinin göreve başladığı 20.07.2016 tarihinden sonra verilen kararlar hakkında uygulanır. 
2.3.2005 tarih ve 5311 sayılı Kanunun 25.maddesi ile değişik 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 364/1.maddesine göre Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesince verilen ve miktar ve değeri Onbin Türk Lirası’nı geçen nihai kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabilir. Bu hükümde öngörülen kesinlik sınırı, 24.11.2016 tarih ve 6763 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile kırk bin Türk Lirası’na çıkarılmıştır. 
Somut olayda, Bölge Adliye Mahkemesinin 07/06/2018 karar tarihine göre uyuşmazlık konusu değerin, yukarıda belirtilen kesinlik sınırını geçmediği anlaşıldığından, anılan Bölge Adliye Mahkemesi kararının temyiz kabiliyeti yoktur. 
5311 sayılı Kanunla değişik İİK.nun 364/1-2. maddeleri ve 6100 sayılı HMK’nun 366.maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken aynı Kanunun 352.maddesi uyarınca temyiz başvuru talebinin (REDDİNE), 18/10/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Teksif İlkesi Nedir?

Teksif İlkesi Nedir?

Teksif İlkesi Nedir? | Hukuki Bilgi | Hukuk Bürosu | İzmir Avukat

teksif

isim, eskimiş, (teksi:fi), Arapça teks̱īf

Yoğunlaştırma, sıklaştırma, koyulaştırma.

Taraflar, yargılama kapsamında dayanmakta oldukları vakıaları, iddia ve savunma nedenlerini yasal mevzuat kapsamında belirtili sınırlar içerisinde belirli bir süre içerisinde ileri sürmelidir. Söz konusu zaman dilimi dışında ileri sürülen vakıa ve deliller kural olarak mahkeme tarafından yargılamada delil olarak kabul edilmez. Cevaba cevap dilekçesinden sonra davacı, davalının rızası olmaksızın davasını genişletemez ve değiştiremez. Davalı ise ikinci cevap dilekçesini mahkemeye sunduktan sonra, davacının rızası olmaksızın iddia ve savunmasını genişletemez ve değiştiremez. Bu hususun bir istisnası ıslah makamıdır.

6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu

Madde 25- (1) Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz. (2) Kanunla belirtilen durumlar dışında, hâkim, kendiliğinden delil toplayamaz.

Madde 141- (1) Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez. (2) İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır.

YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ E. 2017/109 K. 2017/64

6100 sayılı HKM’nın 25. maddesine göre Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamayacağından (teksif ilkesi- maddi vakıa ile bağlılık) davacının iddaa etmediği “hergün 1,5 saat daha fazla çalışma” olduğunun kabulü anılan ilkeye aykırıdır.” gerekçesi ile bozulmuştur.

Hukuki uyuşmazlıklarınız için bizim ile Contact page.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Alkol Yasağı ve Sair Yasaklar

Alkol Yasağı ve Sair Yasaklar

Alkol Yasağı ve Sair Yasaklar | İzmir Hukuk Bürosu | İzmir Avukat

29 Nisan 2021 Perşembe günü saat 19.00’dan itibaren 17 Mayıs 2021 Pazartesi günü saat 05.00’e kadar sürecek olan tam kapanma döneminde uygulanacak tedbirler tam kapanmanın üzerinden bir hafta geçmesine rağmen hala netlik kazanabilmiş değil. 5 Mayıs 2021 tarihi itibariyle neden kola serbestken ice tea satışının yasak olduğu (asılsız bir tartışma) ya da sigara temel ihtiyaçtan sayılırken kalemin temel ihtiyaç sayılmaması tartışılmaktadır.

26.04.2021 tarihinde içişleri bakanlığı tarafından yayınlanan genelgede bir takım yasaklar ve istisnaları sayılmış, Ancak genelgede açıkça yer almamasına rağmen sözlü talimatlarla içki satışlarına ambargo uygulanmıştır. Bunun üzerine halktan tepkiler gelmiş, Türkiye Tekel Bayileri Platformu Başkanı Özgür Aybaş twitter hesabından içki satışının yasak olmadığına dair paylaşımda bulunmuş ve zincir marketler de içki satışına devam etmiştir. Ancak bu başkaldırı çok kısa sürmüş İçişleri Bakanı Süleyman Soylu açıklama yaparak içki satışının yasak olduğunu belirtmiştir.

İşbu düzenlemeler öngörülebilirlik ve hukuki belirlilik açısından ciddi sorunlar içermekte ve kısıtlamaların kanunla öngörülme koşulunu da taşımamaktadır.

Bu yazımızda içki satışı yasağının kanuniliğini değerlendireceğiz.

İçki yasağı ile kısıtlanan temel hak ve özgürlüklerden Anayasa Madde 17 Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı, Madde 20 Özel hayatın gizliliği, Madde 24 Din ve vicdan hürriyeti” sayılabilir. Ayrıca bu yasağın Müslümanlar için önemli olan Ramazan Ayı içerisinde yapılması ve yasaklarda Ramazan ayı dikkate alınarak bir takım düzenlemeler yapılması Anayasamızın 2. Maddesinde düzenlenen ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin özünü oluşturan laiklik ilkesiyle de çeliştiği söylenebilir.

İçki yasağının temel hak ve özgürlüklere müdahale oluşturduğunu tespit ettikten sonra temel hak ve özgürlüklerin hangi koşullarda sınırlandırabileceğini tespit etmek gerekir. Buna göre, Anayasa Madde 13’e göre “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz”. Anayasanın 13. Maddesinin de belirttiği üzere temel ve özgürlükler ancak kanunla sınırlanabilir. Yürütme organları, kanuni yetkisi olmaksızın temel hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı önlemler alamaz. Bunun tek istisnası olağanüstü hal dönemleridir. Olağanüstü hal dönemlerinde cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile hak ve özgürlüklere bir takım sınırlandırmalar getirilebilir. Ancak olağanüstü hal ancak cumhurbaşkanı tarafından ilan edilir ve resmi gazetede yayınlanması gerekir. Ülkemizde ise 13 Mart 2020 tarihinden itibaren Covid-19’la mücadele kapsamında bir dizi kısıtlamalar uygulanmakta olmasına rağmen henüz bir olağanüstü hal ilan edilmiş değildir. Olağanüstü hal ilan edilse bile temel hak ve özgürlükler keyfiyete sebebiyet verecek biçimde sınırlandırılması mümkün değildir.

1982 Anayasası’nın 13. Maddesi uyarınca “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” 13. Madde temel hak ve özgürlükleri sınırlandırmanın da sınırlarını çizmiştir. Buna göre temel hak ve özgürlüklerin kullanımı sınırlandırıldığında bile;

  • temel hak ve hürriyetlerin özüne dokunulmamalıdır,
  • temel hak ve hürriyetler Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak sınırlandırılmalıdır,
  • temel hak ve hürriyetler kanunla sınırlandırılmalıdır,
  • sınırlamaların Anayasanın sözüne ve ruhuna aykırı olmaması gerekmektedir,
  • sınırlamaların demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmaması gerekmektedir,
  • sınırlamaların laik Cumhuriyetin gereklerine aykırı olmaması gerekmektedir,
  • sınırlamaların ölçülülük ilkesine aykırı olmaması gerekmektedir.

Sonuç olarak, hiçbir koşulda temel hak ve özgürlüklere yapılacak kısıtlamanın genelge ya da devlet erkinin sözlü beyanları ile yapılması mümkün değildir. Bu durum hem kanunilik ilkesine aykırıdır hem de idare yasamanın yerine geçerek işlem yaptığı için fonksiyon gaspıdır. İdarenin fonksiyon gaspı işlemleri, yok hükmünde sayılır. Sınırları ve gerekçesi belli olmayan bu yasaklar barolar, birlikler ve vatandaşlar tarafından çoktan yargı yoluna taşınmıştır. Yasakların bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesinin önüne gelmesi halinde de AYM’nin kanunilik ve laiklik ilkesine aykırılık sebebiyle ihlal kararları vereceğini düşünmekteyiz.

Av. Oya KALFA


  • [1] Aslan, Volkan: COVID-19 Salgını Sebebiyle Uygulanan Sokağa Çıkma Kısıtlamalarının 1982 Anayasası’na Uygunluğu, İstanbul Hukuk Mecmuası, 2020,
  • [2] Çakır, Hüseyin Melih (2010). “Danıştay Kararları Çerçevesinde Yokluk Teorisi”. İstanbul: Academia. Erişim tarihi: 4 Mayıs 2021.

Hukuki uyuşmazlıklarınıza yönelik danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile Contact page.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Şua İzni Nedir?

Şua İzni Nedir

Şua İzni Nedir? | İş Hukuku | İşçi Avukatı | İzmir Hukuk Bürosu | İzmir Avukat | Efes Hukuk Bürosu

Şua İzni Nedir?

şua

isim, eskimiş, fizik, (şua:), Arapça şuʿā

Işın.

Yukarıda da belirtmiş olduğumuz üzere şua kavramı ışın anlamına gelmekte olup; şua izni kavramına uygulamada sağlık izni de denilmektedir. Şua izni ise sağlık kuruluşlarının radyolojik ışınlara maruz kalınan veya maruz kalma riski yüksek olan bölümlerinde çalışan sağlık personeline yıllık izin hakkına ek olarak dört hafta tatil hakkı veren izin olarak ifade edilebilir.

Yasal Mevzuat Kapsamında Şua İzni

Madde 103 – “Hizmetleri sırasında radyoaktif ışınlarla çalışan personele, her yıl yıllık izinlerine ilaveten bir aylık sağlık izni verilir.

657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu

Madde 24 “Bu gibi müesseselerde, her röntgen mütahassısının veya röntgen ve radyom ile iştigal eden kimsenin senede dört hafta muntazaman devamlı tatil yapması mecburidir.”

Radyoloji, Radyum ve Elektrikle Tedavi ve Diğer Fizyoterapi Müesseseleri Hakkında Tüzük

Şua İzninden Kimler Faydalanabilir?

Radyoloji, Radyum ve Elektrikle Tedavi ve Diğer Fizyoterapi Müesseseleri Hakkında Tüzük’te çalışma şartlarına ve izinlere ilişkin düzenlemeler özel ya da kamu ayrımı yapılmamış olup; “Röntgen ve radyom lâboratuvarlarında çalışan bütün mütahassıs ve müstahdemleri” kavramına yer verilmiştir. Tüzük bu hali ile tüm sağlık personelini kapsamaktadır. Dolayısıyla, özel kuruluşlara radyoloji laboratuarlarında İş Kanununa tabi olarak çalışan radyoloji hekimlerin de Anılan Tüzüğün 24. maddesinde tanımlandığı şekilde sağlık izni / şua izni kullanması zorunludur.

Mahkeme Kararları

YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ E. 2012/26612 K. 2014/22311

…3153 sayılı Kanuna dayanılarak, Bakanlar Kurulunun 2/10857 sayı 27.04.1939 tarihli Kararnamesiyle yürürlüğe konulan, 06.05.1939 tarih 42013 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Radyoloji, Radyom ve Elektrikle Tedavi Müesseseleri Hakkında Tüzük 21. maddesinde “Röntgen ve radyom ile daimi olarak günde beş saatten fazla çalışılamaz. Röntgen muayenehanelerinde pazardan maada ayrıca bir gün daha öğleden sonra tatil yapılmalıdır.” hükmü; 24. maddesinde, “Bu gibi müesseselerde, her röntgen mütahassısının veya röntgen ve radyom ile iştigal eden kimsenin senede dört hafta muntazaman devamlı tatil yapılması mecburidir.” hükmü düzenlenmiştir.

30.01.2010 tarih ve 27478 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren, 5947 sayılı Üniversite ve Sağlık Personelinin Tam Gün Çalışmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 9. maddesiyle, 3153 sayılı Kanuna eklenen, ek madde 1 hükmünde “İyonlaştırıcı radyasyonla teşhis, tedavi veya araştırmanın yapıldığı yerler ile bu iş veya işlemlerde çalışan personelin haftalık çalışma süresi 35 saattir.” şeklinde düzenleme yapılmıştır.

Somut olayda, dava dilekçesinde davacı işçinin, davalıya ait hastanede, anjiyo laboratuvarı sağlık memuru olarak çalıştığı iddia edilmiş; davalı tarafça davacının KVC personeli olduğu savunulmuştur. İş sözleşmesinde, davacının görevi KVC personeli olarak belirlenmiştir. Davacı tanıklarınca, davacının hastanede anjiyo laboratuarında personel olarak görev yaptığı beyan edilmiş; davalı tanıklarınca ise, davacının anjiyo bölümünde çalıştığı bildirilmiştir. Mahkemece davacının mesleği ve işyerinde fiilen yaptığı iş yeterli derecede aydınlatılmaksızın, davacının 3153 sayılı Kanun ve ilgili tüzüğü uyarınca fazla çalışma ücretine ve şua yıllık izin ücretine hak kazandığının kabulü hatalıdır. Öncelikle, davacının mesleğine ilişkin, diploma ve sair mesleki yetkinlik belgesinin davacı taraftan celp edilmesi gereklidir. Ardından, taraf tanıklarının beyanlarına yeniden başvurularak, davacının hastanede fiilen yaptığı iş ve işlemler hakkındaki bilgi ve görgüleri ayrıntılı şekilde tespit edilmelidir. Eksiklikler giderildikten sonra, alanında uzman kişilerden oluşturulacak bilirkişi kurulu aracılığıyla yapılacak incelemeyle, davacının hastanede yaptığı iş değerlendirilerek, 3153 sayılı Kanun ve Radyoloji, Radyom ve Elektrikle Tedavi Müesseseleri Hakkında Tüzüğün yukarıda açıklanan maddeleri kapsamında bulunup bulunmadığı kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenmelidir. Neticeye göre, dava konusu alacaklara hak kazanıp kazanmadığı değerlendirilmelidir. Anılan nedenle, eksik araştırma ve incelemeyle yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir…

YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ E. 2010/3062 K. 2012/9626

Şua izni alacağına yasal faiz yerine mevduat faizi yürütülmesi hatalıdır. Fazla çalışma ve şua izni alacağından sigorta primleri kesilmez. Ancak 1.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 Sayılı Kanunun 80/c ve 105. maddeleri uyarınca ücretin eki niteliğindeki bu ödemeler, 1.10.2008 tarihinden itibaren sigorta prim kesintisine tabidir. Fazla çalışma ve şua izni alacağı ödeme tarihinde işçinin işinden ayrılmış olup olmadığına bakılmaksızın hak edilen yıl içinde o yerde veya aynı idare, teşekkül ve müesseseye ait muhtelif yerlerde geçen hizmetlerinin toplamı oranında ve son çalıştığı yerde ödenir. İşçi tam yıl çalışmamış ise, fazla çalışma ve şua izni o yıl için kıstelyevm esasına göre hesaplanıp ödenecektir. İşçinin fazla çalışma ve şua izni alacağına esas olacak çalışma süresinin hesaplanmasında iş sözleşmesinin devamı müddetine rastlayan yasal ve idari izinler, hastalık izinleri, hafta tatili ile ulusal, bayram ve genel tatil günleri, çalışılmış gibi hesaba katılır. Fazla çalışma ve şua izni alacakları nete çevrilirken SSK primi kesintisi yapılmaması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

For more detailed information you can visit our Contact page.

İş Hukuku Kapsamında Hazırladığımız Diğer Çalışmalarımız;

İzmir İş Avukatı

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

İcra Dosyası Kapatılırken İzlenebilecek Yollar

İcra Dosyası Kapatma | İcra Hukuku | İcra Avukatı | İzmir Avukat | İzmir Hukuk Bürosu

İcra dosyalarının gerekli özen ve dikkati göstererek izlenecek yollar sayesinde çok daha düşük ücretler ödenerek kapatılabilmesi mümkündür. İcra dosyalarının ödeme yapılarak kapatılması aşamasında 2 farklı yöntem bulunmaktadır. Bu yöntemler icra dairesine doğrudan ödeme ve yapılması ve dosyanın alacaklısına veya avukatına haricen ödeme yapılmasıdır.

1. İcra Dairesine Doğrudan Ödeme İle İcra Dosyası Kapatma

Alacaklı tarafından borçluya usulüne uygun gönderilen ödeme emrinde ödenecek tutar ile paranın ödeneceği icra müdürlüğünün banka IBAN numarası bilgileri yer alır. Söz konusu ödemenin ise bu IBAN hesabına açıklamalı şekilde yapılması belirtilir.

Ancak söz konusu ödeme veya icra emrinde yer alan miktarların doğrudan ödenmesi dosyanın kapatılması için yeterli değildir. Zira borçluya gönderilen ödeme/icra emrinde ödenecek tutara ilaveten vekâlet ücreti, faiz, harç ve masraflar eklenecek olup bu masraflara ödeme emrinde yer verilmez. Bir başka anlatımla borçlulara gelen ödeme veya icra emrindeki tutar icra dairesine yatırılmış olsa bile bu tutar asıl borca ilişkindir. Alacaklının takip açarken yapmış olduğu masraflar, takip sonrası işleyen faiz, tebligat giderlerine ilişkin tutarlar ve vekalet ücreti gibi borca dahil olup ödenmesi gereken diğer borç kalemleridir.

Bu sebeple dosyanın, ödeme yapılacak olduğu tarihe ilişkin icra müdürlüğünce düzenlenmiş kapak hesabına bakılarak hesapta yer alan bakiye kısmının tamamının icra dosyasına ödenmesi gerekmektedir. Kapak hesabı ise kısaca, ödeme yapılacağı günkü güncel borcu ifade etmektedir.

Dosya kapak hesabında ödeme/icra emrinde yer alan miktardan farklı olarak takipte kesinleşen miktar, tahsil harcı, başvurma harcı, vekalet ücreti, faiz ve dosyada yapılan masraf miktarı da yer almaktadır. Bunların dâhil edilmediği ve salt ödeme emrinde yer alan tutarın ödenilmesi ile yetinilmesi halinde eksik ödeme yapılması nedeniyle dosyanın kaydının kapatılmasını mümkün olmayacaktır. Ayrıca gönderilen icra emrinde yazan salt miktarın dosyaya ödenmesi halinde kalan bakiye üzerinden haciz işlemleri başlatılabilir. Zira kısmi tutarda borç ödenmiş sayılacak olup kalan tutarlar için haciz uygulanmasına imkan tanınacaktır.

2. Haricen Ödeme Yapılması İle İcra Dosyası Kapatma

Bir diğer yöntem ise Haricen Ödeme ile alacaklıya veya vekiline ödeme yapılarak dosyanın kapatılmasıdır. Bu ödeme yönteminde ise borçluya icra müdürlüğünce gönderilen ödeme/ icra emri üzerine borçlu, alacaklı tarafla veya avukatı ile iletişime geçerek borcu ödemek istediğini beyan eder. Kapak hesabına göre istediği herhangi bir miktar üzerinden alacaklı ile anlaşarak icra dairesinin IBAN hesabına değil de doğrudan alacaklıya veya vekiline parayı göndererek dosyanın haricen tahsille kapatılması sağlanır. Elbette belirtmek gerekir ki alacaklının borç tutarını düşürmek gibi bir mecburiyeti yoktur. Bu yöntem, icra dosyasında her geçen gün işleyen faizin önüne geçerek varsa hacizleri bir an önce kaldırtmak için de tercih edilebilir.

Bu yöntemin uygulanmasında daha önce de belirtmiş olduğumuz icra müdürlüğünce düzenlenen kapak hesabında yer alan takipte kesinleşen miktar, vekalet ücreti, faiz ve dosyada yapılan masraf miktarıyla bağlılık yoktur. Bu bakımdan taraflar dosya hesabına bağlı kalacak olsa dahi alacaklı ile pazarlık edebilme imkanı olması sebebiyle diğer yönteme göre iki taraf için de daha kârlı bir yöntem olduğu söylenebilir.

Bu yöntem uygulanırken alacaklı ile borçlu yukarıda belirtilen kalemler üzerinde kendi aralarında bir bakiye belirleyerek anlaşabilir. Bunun üzerine icra dosyasına alacaklının “Haricen Tahsille Dosyanın Kapatıldığına” ilişkin UYAP üzerinden dosyaya bildirimde bulunmasıyla birlikte haricen tahsil harcı ödenmek suretiyle dosya kapatılmış olur. Akabinde, alacaklı veya alacaklının avukatı borcu tahsil ettikten sonra icra dairesine durumu bildirir, icra dairesinin dosyanın kapatılması ve varsa hacizleri kaldırması için uygun gördüğü tahsil harcını öder. Akabinde ise borçlunun herhangi bir malvarlığında mevcut olan hacizler kapatılır, icra dosyası kapatılır.

İcra Borçları Ödenirken Hangi Yollar Tercih Edilmeli

Esasında iki taraf için de söz konusu icra dosyasının haricen ödeme yöntemiyle kapatılması daha makuldür. Çünkü; haricen ödeme yönteminde tarafların arasında pazarlık yapma imkânı bulunmaktadır. Takipte kesinleşen miktar, takipte mevcut vekalet ücreti, faiz gibi kalemlerde alacaklı ile borçlunun pazarlık etme imkanı vardır. Devletin alacağı tutarlar dışında yer alan tutarlar için yapılacak olan bu pazarlığa ilgili icra müdürlüğü karışmamaktadır. Haricen ödeme yönteminin bir diğer büyük avantajı, tarafların haricen ödeme üzerine anlaşması ve haricen tahsil bildirimini dosyaya yapılması halinde, icra dairesince kesilecek tahsil harcı yarı yarıya düşmektedir.

Tahsil harcının yanı sıra haricen ödemeyle kapatılan icra dosyasında alacaklının ödemekle yükümlü olduğu %2’lik cezaevi harcı talep edilmemektedir. Bununla birlikte, haricen ödeme yapılması yönteminde alacaklı tahsil bildirimi yapmazsa icra dosyası açık kalacak ve her an borçlu aleyhine haciz işlemi hakkınızda uygulanabilecektir. Bu sebeple icra dosyasının icra müdürlükleri nezdinde kapatılmasının sağlanması borçluya hakkında tekrar haciz yapılmasını önleyeceğinden, haricen yapılan ödeme akabinde alacaklı tarafından ilgili icra dosyasına haricen tahsil bildiriminde bulunulması ve gerekli tahsil harcı dosyaya yatırılarak dosya kaydının kapatılması mutlaka sağlanmalıdır. Bu sebeple de her ne kadar haricen ödemeler daha avantajlı olsa da yapılacak ödemelerin banka kanalı ile yapılması ve açıklamaya icra dairesi ile dosya numarasının yazılması da ispat açısından yeterli olacaktır.

Yukarıda detaylandırdığımız üzere ileride geri dönülmesi güç bir hak kaybına uğramamak ve dosya masrafından fazla ücretler ödememek için icra takiplerinde mutlaka bir avukatla çalışmak elzemdir. Konuya ilişkin tarafımız ile Contact page.

İlginizi çekebilecek benzer çalışmalarımız;

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079