Tag Archives: avukat

2021 Yılı İstinaf & Temyiz Parasal Sınırı

2021 istinaf sınırı
2021 istinaf sınırı

İstinaf Sınırı | Temyiz Sınırı | 2021 Yılı İstinaf & Temyiz Parasal Sınırı | Hukuki Bilgi | İzmir Avukatlık | İzmir Hukuk Bürosu

İSTİNAFİSTİNAFİSTİNAFTEMYİZTEMYİZTEMYİZ
MahkemeYasal Dayanak & Süre01.01.2020 Tarihinden İtibaren01.01.2021 Tarihinden İtibarenYasal Dayanak & Süre01.01.2020 Tarihinden İtibaren01.01.2021 Tarihinden İtibaren
İcra Hukuk Mahkemeleriİcra İflas Kanunu Madde 363 / 10 Gün12.600 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için istinaf kanun yoluna gidilebilir.13.740 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için istinaf kanun yoluna gidilebilir.İcra İflas Kanunu Madde 364 / 2 Hafta72.070 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için temyiz kanun yoluna gidilebilir.78.360 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için temyiz kanun yoluna gidilebilir.
İş Mahkemeleri7036 Sayılı İş Mahkemeleri Kanunu Madde 7 / 2 Hafta5.390 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için istinaf kanun yoluna gidilebilir.5.880 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için istinaf kanun yoluna gidilebilir.7036 Sayılı İş Mahkemeleri Kanunu Madde 7 / 2 Hafta72.070 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için temyiz kanun yoluna gidilebilir.78.360 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için temyiz kanun yoluna gidilebilir.
Asliye Hukuk, Aile, Tüketici, Sulh Hukuk ve Kadastro Mahkemeleri6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Madde 341 ve 345 / 2 Hafta5.390 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için istinaf kanun yoluna gidilebilir.5.880 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için istinaf kanun yoluna gidilebilir.6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Madde 361 ve 362 / 2 Hafta72.070 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için temyiz kanun yoluna gidilebilir.78.360 – TL’yi aşan uyuşmazlıklar için temyiz kanun yoluna gidilebilir.
İstinaf ve temyiz edilebilirlik sınırları ve süreleri hükmün verildiği tarihe göre değişmektedir.

2021 istinaf sınırı

Bazı özel durumlar ;

  • Tüketici Mahkemeleri, 01.2021 tarihi sonra ilçelerde 7.550 – TL’yi aşan, illerde ve Büyükşehir statüsünde olmayan illerin merkezlerinde 11.330 TL’yi aşan uyuşmazlıklarda görevlidir. Konuya ilişkin bknz: Tüketici Hakeme Heyeti Başvuru
  • Senetle ispat sınırı 01.01.2021 tarihinden sonra 4.880 – TL olacaktır. Konuya ilişkin bknz: Senetle İspat
  • Temyizde duruşma sınırı 01.01.2020 tarihinden sonra 117.960 – TL olacaktır.
  • Manevi tazminat davalarında, verilen kararlara karşı, miktar veya değere bakılmaksızın istinaf kanun yoluna başvuruda bulunulabilinir.

Mahkeme Kararları

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2018/14464 E.  ,  2018/10188 K.

Yukarıda tarih ve numarası yazılı Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki davacı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :26.9.2004 tarih ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanuna paralel olarak, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun temyiz ve karar düzeltmeye ilişkin hükümlerinde değişiklik yaparak istinaf ve temyiz ile ilgili hükümleri yeniden düzenleyen 18.3.2005 tarih ve 5311 sayılı Kanun ile İcra İflas Kanunu’na eklenen geçici 7. maddeye göre, 5311 sayılı Kanun hükümleri Bölge Adliye Mahkemelerinin göreve başladığı 20.07.2016 tarihinden sonra verilen kararlar hakkında uygulanır. 
2.3.2005 tarih ve 5311 sayılı Kanunun 25.maddesi ile değişik 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 364/1.maddesine göre Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesince verilen ve miktar ve değeri Onbin Türk Lirası’nı geçen nihai kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabilir. Bu hükümde öngörülen kesinlik sınırı, 24.11.2016 tarih ve 6763 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile kırk bin Türk Lirası’na çıkarılmıştır. 
Somut olayda, Bölge Adliye Mahkemesinin 19/06/2018 karar tarihine göre uyuşmazlık konusu değerin, yukarıda belirtilen kesinlik sınırını geçmediği anlaşıldığından
, anılan Bölge Adliye Mahkemesi kararının temyiz kabiliyeti yoktur. 
5311 sayılı Kanunla değişik İİK.nun 364/1-2. maddeleri ve 6100 sayılı HMK’nun 366.maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken aynı Kanunun 352.maddesi uyarınca temyiz başvuru talebinin (REDDİNE), 18/10/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2018/14444 E. ,  2018/10189 K.

Yukarıda tarih ve numarası yazılı Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki davacılar tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :
26.9.2004 tarih ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanuna paralel olarak, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun temyiz ve karar düzeltmeye ilişkin hükümlerinde değişiklik yaparak istinaf ve temyiz ile ilgili hükümleri yeniden düzenleyen 18.3.2005 tarih ve 5311 sayılı Kanun ile İcra İflas Kanunu’na eklenen geçici 7.maddeye göre, 5311 sayılı Kanun hükümleri Bölge Adliye Mahkemelerinin göreve başladığı 20.07.2016 tarihinden sonra verilen kararlar hakkında uygulanır. 
2.3.2005 tarih ve 5311 sayılı Kanunun 25.maddesi ile değişik 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 364/1.maddesine göre Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesince verilen ve miktar ve değeri Onbin Türk Lirası’nı geçen nihai kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabilir. Bu hükümde öngörülen kesinlik sınırı, 24.11.2016 tarih ve 6763 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile kırk bin Türk Lirası’na çıkarılmıştır. 
Somut olayda, Bölge Adliye Mahkemesinin 07/06/2018 karar tarihine göre uyuşmazlık konusu değerin, yukarıda belirtilen kesinlik sınırını geçmediği anlaşıldığından, anılan Bölge Adliye Mahkemesi kararının temyiz kabiliyeti yoktur. 
5311 sayılı Kanunla değişik İİK.nun 364/1-2. maddeleri ve 6100 sayılı HMK’nun 366.maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken aynı Kanunun 352.maddesi uyarınca temyiz başvuru talebinin (REDDİNE), 18/10/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Teksif İlkesi Nedir?

Teksif İlkesi Nedir?

Teksif İlkesi Nedir? | Hukuki Bilgi | Hukuk Bürosu | İzmir Avukat

teksif

isim, eskimiş, (teksi:fi), Arapça teks̱īf

Yoğunlaştırma, sıklaştırma, koyulaştırma.

Taraflar, yargılama kapsamında dayanmakta oldukları vakıaları, iddia ve savunma nedenlerini yasal mevzuat kapsamında belirtili sınırlar içerisinde belirli bir süre içerisinde ileri sürmelidir. Söz konusu zaman dilimi dışında ileri sürülen vakıa ve deliller kural olarak mahkeme tarafından yargılamada delil olarak kabul edilmez. Cevaba cevap dilekçesinden sonra davacı, davalının rızası olmaksızın davasını genişletemez ve değiştiremez. Davalı ise ikinci cevap dilekçesini mahkemeye sunduktan sonra, davacının rızası olmaksızın iddia ve savunmasını genişletemez ve değiştiremez. Bu hususun bir istisnası ıslah makamıdır.

6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu

Madde 25- (1) Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz. (2) Kanunla belirtilen durumlar dışında, hâkim, kendiliğinden delil toplayamaz.

Madde 141- (1) Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez. (2) İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır.

YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ E. 2017/109 K. 2017/64

6100 sayılı HKM’nın 25. maddesine göre Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamayacağından (teksif ilkesi- maddi vakıa ile bağlılık) davacının iddaa etmediği “hergün 1,5 saat daha fazla çalışma” olduğunun kabulü anılan ilkeye aykırıdır.” gerekçesi ile bozulmuştur.

Hukuki uyuşmazlıklarınız için bizim ile Contact page.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Şua İzni Nedir?

Şua İzni Nedir

Şua İzni Nedir? | İş Hukuku | İşçi Avukatı | İzmir Hukuk Bürosu | İzmir Avukat | Efes Hukuk Bürosu

Şua İzni Nedir?

şua

isim, eskimiş, fizik, (şua:), Arapça şuʿā

Işın.

Yukarıda da belirtmiş olduğumuz üzere şua kavramı ışın anlamına gelmekte olup; şua izni kavramına uygulamada sağlık izni de denilmektedir. Şua izni ise sağlık kuruluşlarının radyolojik ışınlara maruz kalınan veya maruz kalma riski yüksek olan bölümlerinde çalışan sağlık personeline yıllık izin hakkına ek olarak dört hafta tatil hakkı veren izin olarak ifade edilebilir.

Yasal Mevzuat Kapsamında Şua İzni

Madde 103 – “Hizmetleri sırasında radyoaktif ışınlarla çalışan personele, her yıl yıllık izinlerine ilaveten bir aylık sağlık izni verilir.

657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu

Madde 24 “Bu gibi müesseselerde, her röntgen mütahassısının veya röntgen ve radyom ile iştigal eden kimsenin senede dört hafta muntazaman devamlı tatil yapması mecburidir.”

Radyoloji, Radyum ve Elektrikle Tedavi ve Diğer Fizyoterapi Müesseseleri Hakkında Tüzük

Şua İzninden Kimler Faydalanabilir?

Radyoloji, Radyum ve Elektrikle Tedavi ve Diğer Fizyoterapi Müesseseleri Hakkında Tüzük’te çalışma şartlarına ve izinlere ilişkin düzenlemeler özel ya da kamu ayrımı yapılmamış olup; “Röntgen ve radyom lâboratuvarlarında çalışan bütün mütahassıs ve müstahdemleri” kavramına yer verilmiştir. Tüzük bu hali ile tüm sağlık personelini kapsamaktadır. Dolayısıyla, özel kuruluşlara radyoloji laboratuarlarında İş Kanununa tabi olarak çalışan radyoloji hekimlerin de Anılan Tüzüğün 24. maddesinde tanımlandığı şekilde sağlık izni / şua izni kullanması zorunludur.

Mahkeme Kararları

YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ E. 2012/26612 K. 2014/22311

…3153 sayılı Kanuna dayanılarak, Bakanlar Kurulunun 2/10857 sayı 27.04.1939 tarihli Kararnamesiyle yürürlüğe konulan, 06.05.1939 tarih 42013 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Radyoloji, Radyom ve Elektrikle Tedavi Müesseseleri Hakkında Tüzük 21. maddesinde “Röntgen ve radyom ile daimi olarak günde beş saatten fazla çalışılamaz. Röntgen muayenehanelerinde pazardan maada ayrıca bir gün daha öğleden sonra tatil yapılmalıdır.” hükmü; 24. maddesinde, “Bu gibi müesseselerde, her röntgen mütahassısının veya röntgen ve radyom ile iştigal eden kimsenin senede dört hafta muntazaman devamlı tatil yapılması mecburidir.” hükmü düzenlenmiştir.

30.01.2010 tarih ve 27478 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren, 5947 sayılı Üniversite ve Sağlık Personelinin Tam Gün Çalışmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 9. maddesiyle, 3153 sayılı Kanuna eklenen, ek madde 1 hükmünde “İyonlaştırıcı radyasyonla teşhis, tedavi veya araştırmanın yapıldığı yerler ile bu iş veya işlemlerde çalışan personelin haftalık çalışma süresi 35 saattir.” şeklinde düzenleme yapılmıştır.

Somut olayda, dava dilekçesinde davacı işçinin, davalıya ait hastanede, anjiyo laboratuvarı sağlık memuru olarak çalıştığı iddia edilmiş; davalı tarafça davacının KVC personeli olduğu savunulmuştur. İş sözleşmesinde, davacının görevi KVC personeli olarak belirlenmiştir. Davacı tanıklarınca, davacının hastanede anjiyo laboratuarında personel olarak görev yaptığı beyan edilmiş; davalı tanıklarınca ise, davacının anjiyo bölümünde çalıştığı bildirilmiştir. Mahkemece davacının mesleği ve işyerinde fiilen yaptığı iş yeterli derecede aydınlatılmaksızın, davacının 3153 sayılı Kanun ve ilgili tüzüğü uyarınca fazla çalışma ücretine ve şua yıllık izin ücretine hak kazandığının kabulü hatalıdır. Öncelikle, davacının mesleğine ilişkin, diploma ve sair mesleki yetkinlik belgesinin davacı taraftan celp edilmesi gereklidir. Ardından, taraf tanıklarının beyanlarına yeniden başvurularak, davacının hastanede fiilen yaptığı iş ve işlemler hakkındaki bilgi ve görgüleri ayrıntılı şekilde tespit edilmelidir. Eksiklikler giderildikten sonra, alanında uzman kişilerden oluşturulacak bilirkişi kurulu aracılığıyla yapılacak incelemeyle, davacının hastanede yaptığı iş değerlendirilerek, 3153 sayılı Kanun ve Radyoloji, Radyom ve Elektrikle Tedavi Müesseseleri Hakkında Tüzüğün yukarıda açıklanan maddeleri kapsamında bulunup bulunmadığı kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenmelidir. Neticeye göre, dava konusu alacaklara hak kazanıp kazanmadığı değerlendirilmelidir. Anılan nedenle, eksik araştırma ve incelemeyle yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir…

YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ E. 2010/3062 K. 2012/9626

Şua izni alacağına yasal faiz yerine mevduat faizi yürütülmesi hatalıdır. Fazla çalışma ve şua izni alacağından sigorta primleri kesilmez. Ancak 1.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 Sayılı Kanunun 80/c ve 105. maddeleri uyarınca ücretin eki niteliğindeki bu ödemeler, 1.10.2008 tarihinden itibaren sigorta prim kesintisine tabidir. Fazla çalışma ve şua izni alacağı ödeme tarihinde işçinin işinden ayrılmış olup olmadığına bakılmaksızın hak edilen yıl içinde o yerde veya aynı idare, teşekkül ve müesseseye ait muhtelif yerlerde geçen hizmetlerinin toplamı oranında ve son çalıştığı yerde ödenir. İşçi tam yıl çalışmamış ise, fazla çalışma ve şua izni o yıl için kıstelyevm esasına göre hesaplanıp ödenecektir. İşçinin fazla çalışma ve şua izni alacağına esas olacak çalışma süresinin hesaplanmasında iş sözleşmesinin devamı müddetine rastlayan yasal ve idari izinler, hastalık izinleri, hafta tatili ile ulusal, bayram ve genel tatil günleri, çalışılmış gibi hesaba katılır. Fazla çalışma ve şua izni alacakları nete çevrilirken SSK primi kesintisi yapılmaması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

For more detailed information you can visit our Contact page.

İş Hukuku Kapsamında Hazırladığımız Diğer Çalışmalarımız;

İzmir İş Avukatı

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Kripto Paraların Hukuki Niteliği Nedir?

Kripto Para Mağdur

Kripto Para Mağdur | Kripto Para Hukuki Nitelik | Bilişim Hukuku | Bitcoin Mağdur | İzmir Avukat

Kripto Paraların Hukuki Niteliği

Elektronik para, 6493 sayılı Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun kapsamında, ihraç eden kuruluş tarafından kabul edilen fon karşılığı ihraç edilen, elektronik olarak saklanan, çeşitli ödeme işlemlerini gerçekleştirmek için kullanılan ve elektronik para ihraç eden kuruluş dışındaki gerçek ve tüzel kişiler tarafından da ödeme aracı olarak kabul edilen parasal değer olarak tanımlanmaktadır. Bu doğrultuda, elektronik para, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası tarafından yetki verilen tüzel kişiler tarafından ihraç edilmektedir. Bu nedenle kripto paraların elektronik para tanıma da girmediği söylenmektedir. Nitekim Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurumu yaptığı açıklamada, herhangi bir resmi ya da özel kuruluş tarafından ihraç edilmeyen ve karşılığı için güvence verilmeyen bir sanal para birimi olarak bilinen Bitcoin, mevcut yapısı ve işleyişi itibarıyla 6493 sayılı Kanun kapsamında elektronik para olarak değerlendirilmemekte, bu nedenle de ilgili kanun çerçevesinde gözetim ve denetimi mümkün görülmemektedir ifadelerine yer vermiştir. 

6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu 3. maddesi doğrultusunda, menkul kıymetler; para, çek, poliçe ve bono hariç olmak üzere, paylar, pay benzeri diğer kıymetler ile söz konusu paylara ilişkin depo sertikalarını, borçlanma araçları veya menkul kıymetleştirilmiş varlık ve gelirlere dayalı borçlanma araçları ile söz konusu kıymetlere ilişkin depo sertikalarını ifade etmektedir. Dolayısıyla, kripto paralarmenkul kıymet olarak tanımlanamayacaktır.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu kapsamında eşyaya ilişkin herhangi bir tanıma yer verilmemiştir. Ancak doktrinde, üzerinde hakimiyet sağlanabilen ve kişiler dışındaki cismani varlıklar eşya olarak tanımlanmaktadır. Kripto paralar, dijital ortamda işlem görmekte olup cismani olmaması diğer bir deyişle elle tutulur olmaması nedeniyle eşya niteliğinde kabul edilemeyeceği söylenmektedir.

Bu kapsamda, önemle belirtmek gerekir ki, kriptopara kullanımı son dönemde vergi kaçırma, uyuşturucu, fidye, internet üzerinden kumar oynanması gibi kara para aklama suçlarının işlenmesinde kullanılan bir sistem haline gelmiştir. Buna rağmen yürürlükteki mevzuat açısından, kriptopara kullanımı ve/veya kriptopara ile ödeme yapılmasına ilişkin yasaklayıcı bir düzenleme bulunmamaktadır. Öte yandan, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu (“TCK”)’nun “suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama” başlıklı 282. maddesinde, “alt sınırı altı ay veya daha fazla hapis cezasını gerektiren bir suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini, yurt dışına çıkaran veya bunların gayrimeşru kaynağını gizlemek veya meşru bir yolla elde edildiği konusunda kanaat uyandırmak maksadıyla, çeşitli işlemlere tabi tutan kişi, üç yıldan yedi yıla kadar hapis ve 20.000 güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.” denilmektedir. 

İlgili hüküm dikkate alındığında, suçtan kaynaklanan bir gelirin, kriptoparaya çevrilmesi ihtimalinde söz konusu kriptoparanın da suçtan kaynaklanan malvarlığı değeri kapsamında sayılmasına engel bir hüküm bulunmamaktadır.

Diğer yandan belirtmek gerekir ki, uygulamada yeni yeni görüldüğü üzere kripto para alım satım platformları kullanıcıların borçları veya herhangi türdeki davaları nedeniyle her nevi kriptopara ve Türk lirasına ilişkin adli makamlardan gelen ve genelde müzekkere olarak nitelendirilen resmi yazılar kapsamında hukuka uygun talepleri karşılamakta olup, haciz şerhi işlenmesi veya tedbir konulması yönünde taraflarına ulaşan resmi yazılar kapsamında hukuka uyarlı olarak, kullanıcılarının hesaplarında tutulan Türk lirası ve her nevi kriptoparasına haciz şerhi işlemekte veya tedbir uygulamaktadır.

Açıklamalara ek olarak, kriptopara alım satım platformlarını düzenleyen bir yasa çıktığı durumda, bu yasanın geriye dönük işletilip işletilemeyeği konusunun da önemle ele alınması gerekmektedir. Öncelikle belirtmek gerekir ki kanunlarınzaman bakımından uygulanması açısından üç ilke, “Geriye yürüme, derhal uygulanma ve ileriye yürüme” ilkeleri, önem arz etmektedir. Uluslararası bir hukuk kuralı olan “Geçmişe Etkili Olmama Kuralı” kuralı kanunlarımızda zaten hali hazırda geçerli ve yürürlüktedir. 

Bu nedenle, kripto alım satım platformlarını düzenleyen bir yasa çıktığı durumda, kriptopara alım satım platformları vasıtasıyla yapılmış bulunan işlemler veya bu platformlarda bulundurulan Türk lirası veya kriptoparalara ilişkin tüm kazanılmış hakların herhangi bir şekilde etkilenmeyeceği, hali hazırdaki hukuka uygun davranışlardan dolayı önümüzdeki günlerde de herhangi bir zarar görülmesi veya aleyhe bir durumla karşılaşmanın olmayacağı düşünülmektedir.

Sonuç olarak, kripto paralar ve özellikle Bitcoin, günümüz itibarıyla herhangi bir denetleyici ve düzenleyici kuruma tabi olmaması nedeniyle bağımsız para birimi olarak anılmaktadır. Bu bağımsızlık, kimi yatırımcılar tarafından endişe verici bulunmakta, kimi yatırımcılar ise kriptoparaları geleceğin en büyük yatırımı olarak nitelendirmektedir. 

Görülmektedir ki, kripto paralara dair hukuki anlamda henüz herhangi bir düzenleme bulunmamasına ve kripto paraların mevcut hukuki kavramlara sokulamamasına karşın artık yavaş da olsa adımlar atılmaya başlanmıştır. Düzenlemelerin oluşturulmasında fayda sağlayacağı üzere doktrinsel düşüncelerin geliştiğine ve uygulamada farklı gelişmelerin yaşandığına şahit olunmaktadır. Merkezi otoritelerce kripto paralara direkt müdahale etmek yerine kullanıcıların ve yatırımcıların dikkatini risklere çekerek uyarma yöntemleri tercih edilmekteyken yeni gelişen süreçte, somut açıdan pek bir gelişme yaşanmasa da yapılacak düzenlemelerin başta banka, sermaye piyasası, vergi, miras, mal paylaşımı, icra ve iflas hukuku ile diğer alanlarda önemli etkileri olacağı şüphesiz bulunmaktadır. 

Özetlemek gerekirse: Kripto paralar; blockchain adı verilen teknolojiyi kullanarak, bütünüyle dijital ortamda yaratılan, fizikî dünyada karşılığı olmayan türlerdir. Merkezî bir sisteme veya hiçbir ulusal para birimine bağlı değillerdir. Kripto paraların kullanıldığı ve yaygınlaştığı göz önüne alındığında bu paraların hukukî niteliklerini tespit etmek ve hukukî bir düzenlemeye bağlayarak işlem güvenliğini sağlamak gerekmektedir. Ancak gerek ülkemiz hukukunda gerek yabancı devletlerin hukukunda henüz bitcoin gibi kripto paraların hukuki çerçevesi tam olarak oluşturulmamıştır.

Hukukumuzda bitcoin gibi kripto paralar ne para olarak ne de elektronik para olarak kabul görmektedir. Dolayısıyla henüz herhangi bir yasal dayanağı bulunmamaktadır.

Kripto paraları ayrı ayrı ele almak gerekmektedir. Blockhain Teknolojileri Uzmanı Dr. Bora Erdamar’ın açıklamasına göre kripto paraların nitelendirilmesinin doğru yapılabilmesi adına Türkiye’de çalışma grubu kurulmuştur. Zira kripto paralar hukuken henüz bir nitelendirmeye sahip olmamakla birlikte, öncelikle kripto paralarının tanımının yapılması gerekmektedir. Emtia mı, menkul kıymet mi yoksa para olarak mı değerlendirileceği ya da bambaşka bir kategoride mi ele alınacağı hususunda söz konusu çalışma kurulunun kararı önümüzdeki süreçte hukuki anlamda tam anlamıyla hukuki koruma elde edilmesi için önemlidir.

Kripto Para Mağduriyeti Nasıl Oluşuyor?

Dolandırıcılık girişimleri ile sanal ortamın her köşesinde karşılaşılmaktadır. Kripto para birimi borsaları da bundan payını almaktadır. Farklı, yeni kurulan şirketlere ve borsa platformlarına yatırım yapanların kripto para birimi yatırımlarını kaybetme olasılıkları yüksektir. Bu dolandırıcılıklar genel olarak sahte mobil uygulamalar, e-posta yönlendirmeleri, güvenilir olmayan tweetler ve uygulama güncellemeleri yolu ile karşımıza çıkmaktadır. 

Dolandırıcıların, kripto para birimi yatırımcılarını kandırmak için kullandığı en yaygın yöntem Google Play ve Apple App Store’dan indirilebilen sahte uygulamalardır. Bitcoin News tarafından bildirilen verilere göre, binlerce insan hali hazırda sahte kripto para birimi uygulamalarını indirmiş durumdadır. E-postanın meşru bir kripto para birimi şirketinden aldığınız bir e-postaya birebir benzemesi durumunda dahi, dijital para biriminizi yatırmadan önce dikkatli olmak gerekmektedir. E-posta, logo ve marka tam olarak aynı mı? E-posta adresinin meşru şekilde şirketle bağlantılı olduğunu doğrulayabiliyor musunuz? Bunun kontrol edilebilir olması, bünyesinde gerçek insanların çalıştığı bir şirket tercih etmenin önemli olmasının nedenlerinden biridir. 

Bilindiği üzere, Kripto para borsasında Thodex ve VeBitcoin’in ardından, GoldexCoin’e de erişim sağlanamıyor. Aşağıda Birtakım Kripto Para Mağduriyetlerine Yer verilmiştir:

  • Merhaba şikayetçiyim Paribu kripto para uygulamasından emirlerim harici alım yapıp mağdur ettiler mail attım destek hizmetlerini aradım dönüş olmadı konuyla ilgili buradan destek talep etmekteyim yardımcı olursanız sevinirim.
  • Kripto paramı TL’ye çevirdim ama hesabıma düşmedi ve almak istediğim başka bir kripto aşırı yükseldi alamadım ve şu an zarardayım! Bu siteye bulaştığıma çok pişmanım B*** çok daha kaliteli idi ilgili kişilerin bu sorunu bir an önce çözmeleri lazım insanları mağdur etmenize hakkınız yok.
  • İstanbul merkezli üç ilde sanal para dolandırıcılığı yaparak 12 milyon TL vurgun yaptıkları öne sürülen dokuz şüpheli yakalandı. Dolandırılanlar arasında bulunan Hindistan uyruklu Türk vatandaşı A.T , 3 milyon TL’lik sanal parasının buhar olduğunu söyledi. A.T ‘ nin ifadesi ise şöyle: “İki yıl önce sanal para almak için araştırma yaptım. Bu siteyi buldum. 220 bin lira ödeyerek 7.19 Bitcoin aldım. Sonra sanal para yükselince çekmek istedim. Ancak havale emrini verdiğimde sanal cüzdanım boşaltıldı. Bu olaydan sonra psikolojim bozuldu”
  •  Transfer işlemlerinin yavaş olması ve hesap kapatma işleminin yapılamaması öne çıkan diğer şikayet konuları olurken verilere göre geçen yıl ile kıyaslandığında kripto para şikayetlerinin artış oranı yüzde 8 bin 619’lara kadar ulaştı.
  •  Uygulamadan belli bir miktar kripto para aldım. Ancak aldığım kripto paranın üstünde hiçbir emir/engel vesaire olmamasına rağmen satamıyorum.”
  • Hesabımdaki hiçbir kripto para gözükmüyor, hiçbir şekilde iletişime geçemedim. 10 bin dolarlık yatırımım vardı. Hiçbir şey gözükmüyor bunun sebebi nedir? Bu kadar sağlam bir sitede ilk defa böyle bir sorun yaşıyorum.”

Kripto Para Mağduriyeti Sebebi İle Ne Yapabilirim? 

Kripto paralarla  ilgili yaşanan mağduriyetlerde herhangi bir delil, e-posta adresi veya sosyal medya hesabı biliniyorsa bunları kullanarak şikayette bulunmak gerekmektedir.  Ancak bunun getireceği fayda elbette başvurduğunuz polis teşkilatının bilişim suçlarını takip etmede ne kadar yeterli olduğuna bağlı olarak değişecektir. Bu sebeple kripto alanındaki adımlarınızı enine boyuna düşünerek atmanız, sizin için en koruyucu önlem olacaktır. Konuya ilişkin hukuki danışmanlık için bizimle Contact page. 

İlginizi çekebilecek benzer çalışmalarımız;

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Fiil Ehliyeti Nedir?

Fiil Ehliyeti Nedir

Fiil Ehliyeti Nedir | Fiil Ehliyeti Ne Demektir? | İzmir Hukuk Bürosu | İzmir Avukat | Hukuki Bilgi

Fiil Ehliyeti Nedir?

Fiil Ehliyeti Nedir? Fiil ehliyeti, kişinin bizzat fiil ve işlemleriyle lehine haklar, aleyhine ise borçlar oluşturabilme yeteneğidir. Aktif bir ehliyettir. Hakların kullanılmasını ifade eder. Yani bir kişi tam ve sağ doğarak kanunun öngördüğü hukuki haklarını elde eder; hak ehliyetine sahip olur. Fiil ehliyeti ise bu hakları bizzat kullanabilmek  anlamına gelir. Her ne kadar tam ve sağ doğum hak ehliyeti için yeterli olsa da, fiil ehliyeti bazı durumlarda kısıtlanabilir, kaldırılabilir. Yani bir kişinin fiil ehliyetine sahip olması için kanun koyucu tarafından bu hakkın kullanılmasına engel teşkil edecek bir hukuki durumda olmaması şartı aranmıştır.

Fiil ehliyetine sahip olmanın üç temel şartı vardır.

Gerçek kişilerin dava ehliyetini incelerken, medeni hakları kullanma ehliyetine uygun olarak bir ayrım yapmak gerekir. Ayırt etme gücüne sahip, ergin olan ve kısıtlı bulunmayan her gerçek kişi tam dava ehliyetine sahiptir. Tam dava ehliyetine sahip olanlar bizzat dava açabilir ve açtığı davayı yürütebilir; kendilerine karşı açılan davayı takip edebilir. Fiil ehliyetine sahip olan kişilerin kısıtlı olmaması gerektiğinden yukarıda da bahsetmiştik. Bu hali ile, fiil ehliyetine dava ehliyeti de diyebiliriz.

Dava ehliyeti, kişinin kendisinin veya yetkili kılacağı bir temsilci (vekil) aracılığı ile bir davayı takip etme ve usul işlemlerini yapabilme yeteneğidir (HMK m. 71; AK m. 36/3). Zira dava ehliyeti, medeni hakları kullanma ehliyetine göre belirlenir. Yani fiil (medeni hakları kullanma) ehliyetine sahip olan bütün gerçek ve tüzel kişiler, dava ehliyetine de sahiptir (m. 51) Denilmektedir.

  1. Ayırt Etme Gücüne Sahip Olmak: Kişinin davranış ve işlemlerinin neden sonuç ilişkisini bilebilme ve etkilerini önceden görebilme yeteneğidir. (12 yaş ve üstü)
  2. Ergin Olmak: Kanunda belirtilen yaş sınırını atlamaktır. Buna yasal erginlik denir.
  3. Kısıtlı Olmamak: Kısıtlılık; Bir kimsenin medeni kullanma yetkisinin (Fiil ehliyetinin) mahkeme tarafından kaldırılmasıdır. Kısıtlılık hali mahkeme kararı ile olur. Yukarıdaki üç şartı sağlayan kişiler tam ehliyetli kabul edilir.

Peki Ergin Olma Halleri ve Kısıtlılık Halleri Nelerdir?

Ergin Olmak: Dört şekilde gerçekleşir.

  1. Yasal Erginlik: Kişilerin 18 yaşını doldurması halinde kazanılan erginliktir.
  2. Evlilik Yoluyla Erginlik: 17 yaşını doldurmuş kişilerin anne ve babalarının izniyle evlenmeleri halinde. (Mahkeme kararı gerekmez)
  3. Zorunlu Evlilik Yoluyla Erginlik: 16 yaşını doldurmuş olanların mecburiyet karşısında evlenmeleri halinde. (Mahkeme kararı gereklidir)
  4. Yargı Yoluyla Erginlik: 15 yaşını doldurmuş kişilerin anne ve babanın istemesi ile mahkeme kararı ile ergin olmaları. (Yaşın büyütülmesi)

Kısıtlılık Halleri Nelerdir?

Kısıtlılık; Bir kimsenin medeni kullanma yetkisinin (Fiil ehliyetinin) mahkeme tarafından kaldırılmasıdır. Kısıtlılık hali mahkeme kararı ile olur.

Fiil Ehliyetini Sınırlayan Halleri Aşağıdaki Şekilde Özetleyebiliriz:

a) Yaş Gereği Medeni kanunda kişilerin bazı haklara yaşları gereği ehil olmayacağı düzenlenmiştir.

  • Türk Medeni Kanunu Madde 124.- Erkek veya kadın on yedi yaşını doldurmadıkça evlenemez. 
  • Türk Medeni Kanunu Madde 502.- Vasiyet yapabilmek için ayırt etme gücüne sahip ve on beş yaşını doldurmuş olmak gerekir.
  • Türk Medeni Kanunu Madde 503.- Miras sözleşmesi yapabilmek için ayırt etme gücüne sahip ve ergin olmak, kısıtlı bulunmamak gerekir.
  • Türk Medeni Kanunu Madde 307.- Evli olmayan kişi otuz yaşını doldurmuş ise tek başına evlat edinebilir.
  • Yine, kişinin kendi dinini tayin edebilmesi için ergin olması istenir. Vasi olmak için de ergin olunmalıdır.
  • Türk Medeni Kanunu Madde 413.- Vesayet makamı, bu görevi yapabilecek yetenekte olan bir ergini vasi olarak atar.
  • Miras sözleşmesi ve vasiyet arasındaki fark : İkisi de ölüme bağlı tasarruftur. Biri sözleşmedir diğeri tek taraflı hukuki işlemdir.

b) Cinsiyet

Türk Medeni Kanunu Madde 132.- Evlilik sona ermişse, kadın, evliliğin sona ermesinden başlayarak üçyüz gün geçmedikçe evlenemez. Buna iddet müddeti denir . Bu düzenlemenin nedeni neseb karışıklığının engellenmesidir. Babalık karinelerinin çatışmasını önlemek amaçlanmıştır. Bu üç yüz gün, evlilik boşanma ile sona ermişse hakimin kararından sonra , ölümle sonlanmışsa ölüm tarihi itibariyle , evliliğin hakim tarafından iptali verilmişse iptal kararı verildiği günden sonra sayılmaya başlanır. Gaiplikte ise kişiden son haberin alındığı veya ölüm tehlikesi içinde kaybolduğu günden sonra üç yüz günlük süre hesaplanmaya başlar. Bu üç yüz günlük süre doğmadan kadın doğum yaparsa veya kendisi eski eşiyle evlenmek isterse bu üç yüz günlük iddet süresi zaten ortadan kalkar . Kadının gebe olmadığını bugün basit bir kan testi ile saptayabiliyoruz . Kadının hekim raporuyla gebe olmadığı saptanırsa bu durumda hakime müracaat ederek bu sürenin kaldırılması istenebilir .

Başka bir fark da soy bağının reddinin sadece kocaya ait olmasıdır.Kadın için böyle bir durum söz konusu değildir. Çünkü çocuğu doğuran kadın , anadır. Bu mutlak bir ilkedir.

Anayasa madde 41 der : ” Evlilikte kadın ve erkek eşittir. ”

Türk Medeni Kanunu Madde 185.- Evlenmeyle eşler arasında evlilik birliği kurulmuş olur. Eşler, bu birliğin mutluluğunu elbirliğiyle sağlamak ve çocukların bakımına, eğitim ve gözetimine beraberce özen göstermekle yükümlüdürler. Eşler birlikte yaşamak, birbirine sadık kalmak ve yardımcı olmak zorundadırlar.

Türk Medeni Kanunu Madde 186.- Eşler oturacakları konutu birlikte seçerler.Birliği eşler beraberce yönetirler.Eşler birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıkları ile katılırlar.

Bunun istisnasını da madde 187 de görüyoruz : Kadın, evlenmekle kocasının soyadını alır; ancak evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuruyla kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabilir. Daha önce iki soyadı kullanan kadın, bu haktan sadece bir soyadı için yararlanabilir. Veya dilerse dava açarak kendi kızlık soyadını kullanmaya da devam edebilir.

Evlilik dışı doğan çocuğun velayeti annededir. Çocukla babası arasında soybağı bulunsa dahi bunun verilmesi mümkün değildir. Evlilik içi doğan çocuğun velayetine hem annesi he babası birlikte sahiptirler.

c) Yabancılık Türk vatandaşı olmama bazı sınırlamalara tabi olur . En önemlisi yabancıların gönüllerince Türkiye’de taşınmaz mal sahibi olamamasıdır. Buna müsaade edilirse devletlerden daha zengin olan şirketler gelir ve ülkeyi bir şekilde komple satın alırlar . Bu yüzden Tapu Kanunumuzda ve çeşitli kanunlarımızda sınırlandırmalar mevcuttur.

d) Ayırt Etme Gücü Bu güce sahip olmayan kişiler şahsen kullanılması gereken hakları kullanamazlar . Bu hakları onlar adına yasal temsilcileri de kullanamazlar . Ancak bu sıkı sıkıya kişiye bağlı hakları kullanamaması onun çok aleyhine bir durum yaratıyorsa bu durumda elbette yasal temsilcisi onun adına bu hakkı kullanabilmelidir. Evlenen bir kişinin daha sonra ayırt etme gücünü kaybetmesi ile birlikte kocası da bunu bahane edip eşi aldatma , dövme , sövme gibi durumlara maruz bırakıyorsa bu durumda yasal temsilci bu kişi adına bir boşanma davası açabilmektedir.

e) Akıl Hastalığı Madde 133.- Akıl hastaları, evlenmelerinde tıbbi sakınca bulunmadığı resmi sağlık kurulu raporuyla anlaşılmadıkça evlenemezler.Bu kişilerin velayet hakkı kaldırıldığı gbi vasilik sfatı da sona erer.

f) Haysiyetsiz Hayat Sürme Bu kişiler, vasi olarak atanamaz.

g) Bir suçtan dolayı mahkumiyet  Bu kişiler, resmi bir vasiyetnamenin düzenlenmesine tanık olarak katılamaz .

h)Yabancı Mahkeme Kararlarının Uygulanması Türkiye’de meydana gelmiş bir olaya yabancı bir hukuk uygulanabilir. Bu da bazı farklar yaratabilir.

For more detailed information you can visit our Contact page.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Hak Ehliyeti Nedir?

Hak Ehliyeti Nedir? | Hak Ehliyeti Ne Demek? | İzmir Avukat | İzmir Hukuk Bürosu | Efes Hukuk Bürosu

Hak Ehliyeti Nedir

Hak Ehliyeti: Medeni Kanun’da bir insanın sağ ve tam doğmak şartıyla hak ve borç sahibi olabilme iktidarı olarak tanımlanmaktadır. Nitekim Türk Medeni Kanunu m.8/1, “her insanın hak ehliyeti vardır.” hükmüne amirdir.

 İnsanlar tam ve sağ doğmak kaydıyla anne karnına düştüğü andan itibaren hak ehliyeti kazanır. Tam ve sağ doğmak olarak kanun koyucu bunu özellikle belirtmiş olduğu için henüz anne karnındaki ceninin hakları olmadığını söylemek mümkündür. Bu ayrım, sağlık hukukunda karşımıza çıkmaktadır. Örneğin annenin doğum esnasında doktor hatası ile bebeğini kaybetmesi durumunda sadece anne tarafından bir hak talebi söz konusu olur. Zira cenin tam ve sağ olarak henüz dünyaya gelmediği için hak ehliyeti dolayısı ile haklarını kullanma yetisi yoktur. Hak ehliyeti kanunen vazgeçilemeyen bir ehliyet türüdür. Kısaca anlam olarak, hukuki hakların kazanılmasını ifade eder.

Hak Ehliyeti Hangi Hallerde Sınırlanır?

Türk Medeni Kanunu’ndaki bazı hükümler bazı haklara sahip olabilmeyi, yaş, cinsiyet, evlilik, yabancılık, ayırt etme gücüne sahip olup olmama, akıl hastalığının olması, mahkumiyet gibi durumlar açısından sınırlandırmıştır.

Yaş bakımından yapılan sınırlamalara örnek olarak;

  • Evlenme ehliyetinin erkek ve kadın ayrımı yapılmaksızın 17 yaşını doldurmakla kazanılması (TMK m.124),
  • Vasiyetname yapma ehliyetinin 15 yaşını doldurmuş kişilere tanınması (TMK m.502),
  • Evlat edinme hakkına 30 yaşını tamamlamış kişilerin sahip olması (TMK m.307),
  • Vasi olmak için ergin olmanın gerekmesi (TMK m.413) verilebilir.

Cinsiyet bakımından yapılan sınırlamalara örnek olarak;

  • Kadının önceki evliliğinin herhangi bir sebeple sona ermesinden itibaren 300 gün geçmeden yeniden evlenmesi yasaklanmıştır. (TMK m.132)
  • Soybağının reddi sadece kocaya tanınmış bir hak olup, anaya böyle bir hak tanınmamıştır. (TMK m.286)

Hak Ehliyeti Sınırlamalarında Diğer Özel Durumlar

Evlilikte evlenen kadın, aksini talep etmedikçe kocasının soyadını almak zorundadır.

Yabancıların taşınmaz mülkiyeti kazanmaları özel bazı kayıt ve şartlara bağlıdır.

Ayırt etme gücü bulunmayanlar, kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan yararlanamadıkları için bu haklara sahip olma ehliyeti kısıtlanmış bulunmaktadır.

Akıl hastaları, ayırt etme gücüne sahip olsalar dahi evlenmelerinde tıbbi sakınca bulunmadığı resmi sağlık kurulu raporlarıyla da anlaşılmadıkça evlenemezler.

Bir cezaya mahkum olup da kamu hizmetinden yasaklanan mahkûm, resmi vasiyetname düzenlenmesinde tanıklık yapamaz.(TMK m.536/1)

Görüldüğü üzere hak ehliyetine, sağ olarak doğmuş olan her insanın sahip olmasına karşın hak ehliyeti bazı hallerde sınırlanabilmektedir.

Konuya ilişkin detaylı bilgi için tarafımız ile Contact page.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Ödeme Taahhütnamelerinde Şekil Şartları

Ödeme Taahhütnamelerinde Şekil Şartları

Ödeme Taahhütnamelerinde Şekil Şartları | İcra Hukuku | İcra Avukatı

Ödeme Taahütnamesi Nedir?

Ödeme taahhütnamesi, icra süreçlerinde 2004 sayılı İcra İflas Kanunu (İİK) m. 111 kapsamında hazırlanan bir taahhütnamedir. Ödeme taahhütnamesinin imzalanması ile birlikte icra takibi derhal durdurulur ve borçlu taahhütname kapsamında borcunu belli süreler zarfında ödemeyi taahhüt eder ve taahhütnamesine aykırılık halinde borçlunun tazyik hapsi ile karşılaşacağını kabul eder.

  • Asıl alacağın brüt asgarî ücretin üzerinde olması gerekir.
  • Yapılan hesaplamanın icranın hesabıyla aynı olması gerekir.
  • Alacak kalemlerinin tek tek yazılması gerekir. (Taahhüt tutanağında toplam borç miktarının, işleyen ve işleyecek faizin, vekalet ücreti, icra harç ve giderlerinin birlikte belirlenerek borçlunun taahhüdüne esas olan miktarın açıkça gösterilmesi gerekmektedir.)
  • Takip öncesi işlemiş faiz, takip tarihinden taahhüt tarihine kadar işleyen faiz, taahhüt tarihinden ödeme tarihine kadar işleyecek faizin ayrı ayrı ve açıkça gösterilmesi gerekir.
  • Makbuzsuz giderlerin hesaplamaya dahil edilmemesi gerekir.
  • Taahhüdün esas icra müdürlüğünden alınması gerekir.
  • Tebligat sadece borçlu vekiline değil, borçluya da yapılmalıdır.
  • Taahhüde uyulmaması durumunda hukukî ve cezaî neticelerinin ne olduğu açık ve net olarak belirtilmelidir.
  • Ödeme günlerinin iş günü olarak belirlenmesi gerekir.
  • Taahhüt alınabilmesi için icra takibinin kesinleşmesi şart. İcra takibi kesinleşmeden alınan ve ihtiyatî hacizde alınan taahhütler geçersizdir.
  • Taahhüdün alacaklı tarafından ilk ödeme tarihine kadar kabul edilmesi gerekir.

Yasal Mevzuat

İcra İflas Kanunu

Madde 111 – Borçlu alacaklının satış talebinden evvel borcunu muntazam taksitlerle ödemeği taahüt eder ve birinci taksiti de derhal verirse icra muamelesi durur. Şukadar ki borçlunun kafi miktar malı haczedilmiş bulunması ve her taksitin borcun dörtte biri miktarından aşağı olmaması ve nihayet aydan aya verilmesi ve müddetin üç aydan fazla olmaması şarttır. Borçlu ile alacaklının borcun taksitlendirilmesi için icra dairesinde yapacakları sözleşme veya sözleşmelerin devamı süresince 106 ve 150/e maddelerindeki süreler işlemez. Ancak bu sözleşme veya sözleşmelerin toplam süresinin on yılı aşması hâlinde, aştığı tarihten itibaren süreler kaldığı yerden işlemeye başlar. Taksitlerden biri zamanında verilmezse icra muamelesi ve süreler kaldığı yerden devam eder.

Madde 340 – 111 inci madde mucibince veya alacaklının muvafakati ile icra dairesinde kararlaştırılan borcu ödeme şartını, makbul bir sebep olmaksızın ihlal eden borçlunun, alacaklının şikâyeti üzerine, üç aya kadar tazyik hapsine karar verilir. Hapsin tatbikine başlandıktan sonra borçlu borcun tamamını veya o tarihe kadar icra veznesine yatırmak zorunda olduğu meblağı öderse tahliye edilir; ödemelerini tekrar keserse, hakkında tazyik hapsine yeniden karar verilir. Ancak, bir borçtan dolayı tazyik hapsinin süresi üç ayı geçemez.

Mahkeme Kararları

Yargıtay 19. Ceza Dairesi E:2017/1481 K:2017/2585

Dosya kapsamına göre, 2004 sayılı Kanun’un 340. maddesi gereğince taahhüdü ihlal suçunun oluşması için taahhüt tutanağında toplam borç miktarının, işleyen ve işleyecek faizin, vekalet ücreti, icra harç ve giderlerinin birlikte belirlenerek borçlunun taahhüdüne esas olan miktarın açıkça gösterilmesi gerektiğinden, 03/07/2014 tarihli ödeme taahhüdünde işlenen faiz 641,426,15 Türk lirası olarak belirtilmiş ise de, bu faizin hangi dönemleri kapsadığı, icra takibinin kesinleştiği tarihten taahhüt tarihine kadar işlemiş ve taahhüt tarihinden son ödeme tarihine kadar işleyecek faiz olup olmadığı konusunda herhangi bir açıklık olmadığı gibi, alacaklının son ödeme tarihine kadar işleyecek faizden feragat beyanının da yer almadığı ve bu nedenlerle işleyen ve işleyecek faiz miktarının taahhüt tutanağında ayrı ayrı gösterilmemesi nedeniyle belirsizlik bulunduğundan taahhüdün geçerli olmadığı anlaşılmakla, sanığın üzerine atılı suçun unsurlarının oluşmaması nedeniyle itirazın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediği gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla gereği görüşülüp düşünüldü…

Yargıtay 19.Ceza Dairesi 2016/ 9666 E. 2016 / 20446 K.

Borçlu ve alacaklı tarafından kararlaştırılan taksitle ödeme taahhüdünü ihtiva eden tutanağın hukuken geçerli olabilmesi için borçlunun, alacaklının ve icra müdürü veya yardımcısı ya da katibin imzası ile düzenlenme tarihini taşıması, ödenmesi taahhüt edilen borcun toplam miktarını açıkça göstermesi şarttır. İcra müdürlüğü yetkilisinin tutanağı imzalaması, İcra ve İflas Kanunu’nun 8. maddesi gereğince tutanağın aleniyeti ve ispat kuvvetinin gereğidir. İmza sözleşmenin değil, tutanağın geçerlilik şartıdır. İcra müdürü taahhütte taraf olmadığından taahhüdün içeriğine müdahale edemez. İcra müdürünün borçlu ve alacaklı tarafından kararlaştırılan ödeme taahhüdüne kamu alacağı olan “% 9,48 oranında taahhüt damga vergisinin tahsili ile” şerhini yazarak taahhütnameyi imzalaması ve bu şartın yerine getirilmemesi ödeme taahhütnamesini geçersiz hale getirmez. Bu itibarla, usulüne uygun olarak düzenlenmiş ödeme taahhüdünü ihlal eden sanık hakkındaki mahkemenin kararında bir isabetsizlik bulunmadığından, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma isteminin REDDİNE, 14.07.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”

Konuya ilişkin uyuşmazlıklarınız kapsamında uzman ekibimiz ile Contact page.

İlginizi çekebilecek benzer çalışmalarımız;

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Ultra Vires İlkesi

Ultra Vires İlkesi

Ultra Vires İlkesi | Ultra Vires Nedir | Ultra Vires ne Demektir | Av. Mustafa Yolcu

Ultra Vires Nedir?

Latince “ultra vires”, ‘güçlerin/yetkinin ötesinde’ anlamına gelmektedir. Ultra vires kavramı, yasal yetki veya güç gerektiren ancak daha sonra gerekli yetkinin dışında veya yetki olmaksızın gerçekleştirilen bir eylemi tanımlamak için kullanılır.

Ticaret Hukuku Kapsamında Ultra Vires Yasağı Nedir?

6762 Sayılı Eski Türk Ticaret Kanunu kapsamında “ticaret şirketleri hükmi şahsiyeti haiz olup şirket mukavelesinde yazılı işletme mevzuunun çevresi içinde kalmak şartiyle bütün hakları iktisap ve borçları iltizam edebilirler.” hükmüne yer verilmişti. Söz konusu madde ile şirketin amaç ve konusu kapsamında sayılan hususlar dışında hak sahibi olamayacağı ve borç altına giremeyeceği düzenlenmekteydi. Bir başka ifade ile eski TTK’ya göre, anonim şirketler esas sözleşmelerinde sayılan işletme konuları dışında kalan ticari bir işlemi yapılamamakta olup; bu kurala “ultra vires” denilmekteydi. Ultra vires kapsamında örneğin bir anonim şirket işletme konusu içinde otel işletmeciliği yoksa uygun şartlarda satışa çıkarılan bir oteli işletmek üzere satın alamamaktaydı. Oteli satın alabilmek için ise genel kurul toplantısı yapmak ve esas sözleşmesindeki işletme konularına otel işletmeciliğini de ekletmek durumunda kalıyordu. Bu süre içinde de otelin bir başkası tarafından satın alınmış olması durumunda karşısına çıkan bu fırsattan anılan kural nedeniyle yararlanamamış oluyordu.

6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu‘nun yürürlüğe girmesi ile “Ultra Vires” Yasağı kalkmış olup; tüzel kişilerin hak ehliyetinin sınırları genişlemiştir. Artık işletme konususun hak ehliyetini belirleyen bir unsur olmadığı belirtilmektedir. 6102 Sayılı Yeni TTK ile “ultra vires” diye adlandırılan bu kuralı kaldırmış olup; 1 Temmuz 2012 tarihinden itibaren bir anonim şirket, esas sözleşmesindeki işletme konuları arasında örneğin otel işletmeciliği yer almasa bile satışa çıkarılan oteli alabilecek hale gelmiştir.

For more detailed information you can visit our Contact page.

Ticaret Hukukuna ilişkin diğer ilginizi çekebilecek çalışmalarımız;

İzmir Ticaret Avukatı

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

What is Compulsory Enforcement?

What is Compulsory Enforcement?

Cebri İcra Nedir? | Cebi İcra Ne Demektir | İcra Avukatı | Av. Dilek Yavuz Uysal

What is Compulsory Enforcement?

Cebri icra nedir? Cebri icra basit bir anlatımla zorla yerine getirme demektir. Borcu olan bir kişinin borcunu ödememesi ve mahkeme tarafından belirlenmiş hükme uymaması sonucunda, devlet tarafından borcun zorla alınması işlemi anlamına gelmektedir. Cebri icrayı yerine getirme yetkisi yalnızca devlete aittir. Hukuk devleti ilkelerine göre cebri icra görev yetkisi devlete aittir. Cebri icra işlemi, devletin yetkili kurumları icra daireleri aracılığı ile icra memurları tarafından yapılır.

cebir, -bri 

(I)isim, eskimiş, Arapça cebr

Zor, zorlayış.

İcra Türleri Nelerdir?

İflas hukukuna göre cebri ve külli olmak üzere iki tür icra vardır.

Bu türler cebri icra ve külli icradır.

  • Cebri İcra: Borcu birden fazla kişiye olan bir borçlunun borcunu ödememesi durumunda, alacaklılardan bir tanesinin hukuki yol ile borçlunun söz konusu mallarının satışından yalnızca alacaklının ödeme almasına icra takibi denmektedir. Bu tip icrada, kişinin borcu kadar mal varlığına el konulmaktadır.
  • Külli icra: Yalnızca bir alacaklının hukuka başvurmasına rağmen, diğer her alacaklının haciz sonrasındaki satıştan ödeme almasına külli takip denir. Bu tip icrada borçlu kişinin tüm mal varlığına el konulmaktadır.

Birden fazla alacaklıya karşı borcu olan bir borçlunun borcunu ödememesi sonucunda, alacaklılardan birinin hukuki yola başvurması ile borçlunun hacze konu olan mallarının satışından sadece takipte bulunan alacaklının ödeme almasına ise cüzi takip adı verilir. Cüzi takipte her bir alacaklının borcunu tahsili için ayrı ayrı takipte bulunması gerekir.

Borçlunun borcunu icra takibi ile belirtilen sürelerde ödememesi halinde takibin hukuku bir sonucu olarak cebri ya da külli olmak üzere icra işlemleri başlatılır. Cüzi icrada borçlunun mallarının bir kısmından, borcu nispetinde haciz gerçekleştirilirken, külli icra yani iflasta borçlunun tüm malvarlığına el koyulur. Cebri icra hukuki olarak herkese karşı uygulanabilir. Külli icra ise sadece tacirler için geçerlidir. Tacir olmayanlar için külli icra talebinde bulunulamaz. Külli icra takibinin ve davasının sonucunda borçlunun malvarlığından tüm alacaklılar faydalanır. Borcun tahsili için tüm alacaklıların ayrı ayrı dava açmasına gerek yoktur.

Cebri İcra Nedir & Nasıl Yapılır?

Cebri İcra; borcunu ödemeyen kişinin devlet gücü ile zorla yerine getirmeye mecbur edilmesi olarak karşımıza çıkar. Mahkeme ilamının veya bir idari kararın yetkili organlarca yerine getirilmesi; borçlunun alacaklıya karşı yapmak veya ödemekle yükümlü bulunduğu bir şeyi adli bir kuruluş aracılığı ile yerine getirmesine verilen isimdir.

Halk arasında “icralık oldum” ya da “eve icradan kağıt geldi” gibi şekillerde ifade edilmesi durumunda ise kavram olarak cebri icra ile eş anlamlı olarak karşımıza çıkar. Cebri icra, başlatılan icra sürecinde borçlunun yükümlülüğünü yerine getirmemesi durumunda, devletin otoritesi ile (asli ve yardımcı icra teşkilatı organları ile) bunu zorla yerine getirmeye mecbur edilmesidir. Cebri kelimesinin sözlük açıklaması, “zor kullanarak yaptırılan”, “zorlama” olarak ifade edilir.

Hangi Mal Varlıklarına Cebri İcra Yapılır?

Kural olarak çoğu mal varlığının haczi kabil yani mümkündür. İlgili kanun maddesince belirtilmiş mallar ve haklar haricinde her nevi değer taşıyan mal haciz edilebilir. Bunlardan en ilginç gelebilecekleri ise kişinin kolundaki saat, altın vb. değerli maden olan künye, takı, mücevherat, kişinin kilitli kasası ve içindeki değerli evrak (çek senet gibi), tarladaki mahsul, kişinin cep telefonu, bir markanın isim hakkı, bir evin güneş enerjisi, büyük küçükbaş hayvanlar, maddi değer taşıyan diğer hayvanlar gibi örneği bulunan ve çoğaltmak mümkün olan hacizler vardır, mümkündür.

Cebri icra yapılırken borçlunun temel yaşam eşyalarına dokunulmaz ve maaşının tamamı da alınmaz. Bunun yerine maaşının ¼’ü ve taşınmaz malları ile araçlarına el konulur. Bunlar satılarak alacaklı kişinin borcu tahsil edilir. Ayrıca bu süreçte yapılan masraflar da yine buradan tahsil edilir.

Maaş Haczi Nasıl Uygulanır?

Kesinleşen icra takibinden sonra maaş haczinin yapılabilmesi için alacaklı veya alacaklı vekili tarafından ilgili icra müdürlüğünden borçlu kişinin SGK kaydı sorgulatılmalıdır. Bu SGK kaydı sonucu borçlunun çalışıp çalışmadığı ve çalışıyorsa nerede çalıştığı ve iş yeri adresi öğrenilir. Daha sonra çalışan kişinin iş yerine yine icra müdürlüğü tarafından maaş haczi müzekkeresi gönderilir ve borçlu kişinin maaşından kesinti yapılıp işverence icra dairesine ödemesi istenir. İşverenin bu müzekkereye uymaması suç oluşturur ve savcılık nezdinde hakkında suç duyurusunda bulunulabilir.

Maaş haczi kanunun ön gördüğü üzere en fazla maaşın dörtte biri haczedilebilmektedir. Kişinin net maaşından (ele geçen) bulunan Aile Yardımı, Asgari Geçim İndirimi ve Çocuk parası düşüldükten sonra kalan kısma 1/4 oranında kesinti yapılır

Hangi Mal Varlıkları Haczedilemez ?

Öncelikle genel olarak haciz aşamasının işleyişinden bahsedecek olursak ödeme emrinin kesinleşmesinden sonra icra takibine kendiliğinden devam edilmez, alacaklının ödeme emrinin tebliğinden itibaren 1 yıl içerisinde haciz isteme hakkını kullanması gerekir ve bu hakkın kullanılmasından itibaren 3 gün içerisinde icra dairesi hacze başlamalıdır. Borçlunun menkul, gayrimenkul malları ile alacak ve haklarından alacaklının alacağına yetecek kadarına haciz koyulur. Haczedilen malların kıymet takdiri yapılıp haciz tutanağına geçirilir. Haczedilebilen hiç bir mal bulunmadığı tespit edilir ve bu tespit tutanağa geçirilirse, bu durumda artık haciz tutanağı kesin aciz belgesi niteliğinde olacaktır.

Şunu da açıkça belirtmek gerekir ki alacaklıya tanınan haciz hakkı borçluya ait malvarlığının tamamının haczedilebileceği anlamına gelmemektedir. Borçlunun temel yaşantısını minimum da olsa devam ettirebileceği şartları sağlayan unsurlar haczedilemez. Buradaki temel amaç borçluyu topluma muhtaç bir hale getirmemek, onun ekonomik varlığını asgari sınırlar içerisinde de olsa korumaktır.

İlgili maddelerinde hangi malların haciz edilemeyeceği açıkca belirtmiştir. Bunun dışında kalan ve maddi değer arz eden her nevi mal haciz edilebilir.

Bunun yanında, kişinin zorunlu kullanım eşyaları haciz edilemez. Bunu biraz açacak olursak kişinin hayatını idame ettirebilmesi için gereken eşyalardır. Örneğin Borçlu çiftçi ise kendisinin ve ailesinin geçimleri için zaruri olan arazi ve çift hayvanları ile taşıtları ve diğer teferruat ve tarım aletleri haczedilemez. Diğer mesleklerde, borçlunun sanat ve mesleği için gerekli olan alet ve edevatı ile kitaplarının haczedilmesi söz konusu değildir. Arabacı, kayıkçı, hamal gibi kişilerin geçimlerini sağlayan taşıtlar da haczedilemez. Fakat bu kişilerin ürettiği ve para eden eşyaların ise haczi mümkündür.

Yani mutfaktaki beyaz eşyalar bunlardan değildir, haciz edilebilir. Hatta genellikle evlerden yapılan hacizlerde başlıca mallar bu beyaz eşyalardır. Keza bunun dışında evlerden koltuk takımı, TV, müzik setleri, uydu alıcı, DVD Player, halı, elektrik süpürgesi gibi ekonomik değer sahibi tüm malların haciz edilmesi de mümkündür.

Aşağıdaki şeyler haczolunamaz:

Yapılan son değişikliklerle beraber haczedilemeyen malları şu şekilde sıralayabiliriz;

  • Devlet tarafından devredilmesi yasaklanmış hak ve alacaklar: aileye ait konut, yaşlılık aylığı, yetim maaşı vb.
  • Borçlunun elbiseleri, iş kıyafetleri, yatak takımları,
  • Evin geçimini sürdürmek için gerekli olan çamaşır makinesi, buz dolabı, bulaşık makinesi, küçük mutfak aletleri, mutfak malzemeleri. (Beyaz eşyanın birden fazla olması durumunda ise fazla olan kısım haczedilebilmektedir.)
  • Borçlu kişinin mesleğini yapması için gerekli olan kıyafet, alet, ekipmanlar..
  • Borçlu çiftçi ise kendisi ve ailesinin geçimini sağlayan arazi, hayvanlar, iş makineleri, ziraat aletleri,
  • Ailenin geçimini sağlayan hayvan, yem ve barınaklar,
  • Borçlunun yiyecek ve yakacakları, çiftçi ise tohumu,
  • Askeriye ve zabıtadan malulen emekli olanların maaşları,
  • SGK emekli aylıkları,
  • Doğum yardımı ödeneği ve ölüm yardımı ödeneği,
  • İşsizlik maaşı,
  • Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu tarafından verilen burs, kredi ve yardımlar,
  • Bireysel emeklilik sistemindeki birikimler,

Bu mallar dışında kalan neredeyse tüm mallar haczedilebilmektedir. Lüks şeklinde sayılabilen, kişinin hayatını devam ettirebilmesi için gerekli ve şart olmayan malları olmazsa da olur denilebilen mallar haczedilebilecektir.

Cebri İcra Ödenmezse Ne Olur?

Hakkınızda açılan icra dosyasının kesinleşmesi durumunda, icra borcu ödenmez ise ilgili icra dairesi tarafından malvarlığınıza haciz konularak icra dosyası kapsamındaki borçlarınızın tahsili amacı ile satışı gerçekleştirilecektir.

Mahkeme Kararları

“Limited Şirketler Meslek Sahibi Olarak Kabul Edilemezler. Meslek İçin Lüzumlu Eşyadan Bahsedilemez.”

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2018/9292 E.,  2018/5253 K.

Somut olayda şikayetçi olan borçlunun gerçek kişi değil, tüzel kişiliğe haiz bir limited şirket olduğu, yaptığı işin kişisel çalışmasını ve faaliyetini ön plana çıkartamayacağı, dolayısıyla borçlu şirketin, gerçek kişi gibi bir meslek sahibi olamayacağı gibi, yine gerçek kişilerin sahip olabileceği şekilde meslek ve sanatı için lüzumlu olan eşyasından da bahsedilemeyeceği açık olup, İİK. 82/4. maddesinde bahse konu haczedilemezlik şikayet hakkından borçlu şirketin yararlanması mümkün değildir.

“Borçlunun Çiftçi Olup Olmadığı Araştırılmalı, Geçinebileceği Miktar Belirlenmelidir.”

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi  E. 2016/8363 K. 2017/1714

Somut olayda mahkemece borçlunun çiftçilik mesleğini icra edip etmediği, bakmakla yükümlü bulunduğu aile fertleri ve bunların gelir durumları araştırılmamış, yıllık geçinebileceği miktar belirlenmemiştir. Haczedilmezlik şikayetine konu arazilerin tarım amaçlı kullanılıp kullanılmadığı, eğer tarım amaçlı kullanılıyorsa taşınmazdan elde edilecek gelir ile borçlunun kendisi ve ailesinin geçimi için zaruri olan arazinin miktarı keşif ve bilirkişi incelemesi ile tespit edilmemiştir.

O halde mahkemece, zirai bilirkişi ve kadastro bilirkişisinin de katılımıyla keşif yapılarak detaylı bilirkişi raporu düzenlettirilip, borçlunun ziraatle meşgul olup olmadığı ilgili kurumlardan araştırılıp, çiftçilik mesleğini icra ettiği tespit edildiği takdirde, yıllık geçinebileceği miktar belirlenip şikayet tarihinde haczedilen ve haczedilmeyen tüm taşınmazlarından elde ettiği gelir emekli maaşı da dikkate alınarak tespit edilip, haczedilen tarla vasfındaki taşınmazların kendisi ve ailesinin geçimi için zaruri olup olmadığı ya da ne kadarının zorunlu olduğu belirlendikten sonra oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yazılı gerekçe ile istemin reddi isabetsizdir.

For more detailed information you can visit our Contact page.

İlginizi çekebilecek benzer çalışmalarımız;

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Çoğun İçinde Az Da Vardır İlkesi

Çoğun İçinde Az Da Vardır İlkesi

Çoğun İçinde Az Da Vardır İlkesi | Hukuki Bilgi | İzmir Avukat | Efes Hukuk Bürosu

Çoğun içinde az da vardır ilkesi Latince “In toto et pars continetur” deyişinin dilimizdeki karşılığı olup; Yargıtay kararlarında sıkça karşılaşılmaktadır. Özellikle kıyas yaparken bahsedilen karar kapsamında hakkaniyetin de gözetilmesi gerektiği şeklinde anlaşılabilir. İlke kapsamında verilecek kararda iki tarafın da mağdur olmaması için somut olayın özellikleri de gözetilerek hüküm verilmesi şeklinde yorumlanabilir.

Yargıtay 19. Hukuk Dairesi E. 2016/12208 K. 2017/268

“KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin davalı şirketten sıfır (0) km 2012 Model Ford Transit 370 L marka aracı satın aldığını, ancak satın alınan aracın belirtilen özellikleri taşımadığını, bu haliyle ayıplı durumda olduğunu ileri sürerek ayıplı satılan aracın yenisi ile değiştirilmesine, olmaması durumunda araç bedelinin iadesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, dava konusu aracın ayıplı olmadığını, davacının eksiklik olarak gördüğü hususların ayıp niteliği taşımadığını, bu eksikliklerin giderilmesine davacının onay vermediğini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece Tüketici Mahkemesi sıfatıyla verilen, davanın kabulü kararı, Dairemiz 04.03.2015 tarih; 2014/16891 E. – 2015/2977 K. sayılı ilamı ile “Dava konusu uyuşmazlık 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında değerlendirilemeyeceğinden mahkemece yapılması gereken iş, tarafların tacir, dava konusu aracın ticari araç olduğu gözetilmek suretiyle somut olaya Türk Ticaret Kanunu hükümleri uygulanarak ve buna göre gerekçe oluşturularak varılacak uygun sonuca göre bir karar vermekten ibarettir.” gerekçesiyle bozulmuştur.

Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda, satıma konu ticari aracın üretimden kaynaklı ayıplı olduğu, ayıpların gizli ayıp niteliğinde olmadığı, araçtaki ayıbın süresinde satıcıya bildirildiği, araç üzerindeki açık ayıpların aracın ayıpsız misli ile değiştirilmesini yahut araç bedelinin iadesini gerektirmediği, aracın satış anındaki değer kaybının aracın satış değerinin %15’i tutarında ( 8.096,57 TL ) olacağı, davacının talebi ürün değişimi olsa da “çoğun içinde az da vardır” kuralı gereğince, davacı yararına, aracın satış anındaki değer kaybı bedelinin davalıdan tahsilinin uygun olacağı gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne kısmen reddine, aracın yenisi ile değiştirilmesi talebinin reddine, 8.096,57 TL alacağın faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm davalı vekili ve katılma yoluyla davacı vekilince temyiz edilmiştir.

Dava, satış sözleşmesinde ayıplı aracın iadesi veya bedelinin tahsili istemine ilişkindir. 6102 sayılı TTK’nın 23/1-c maddesi gereğince malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli değilse alıcı malı teslim aldıktan sonra 8 gün içinde incelemek veya incelettirmek ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa bu 2 ve 8 günlük süre içinde durumu satıcıya ihbarla yükümlüdür. Somut olayımızda dava konusu araç, davacı alıcıya 19.09.2012 tarihinde teslim edilmiştir. Davacı vekilinin dosya içindeki beyanı ve ihtarname içeriğinden de araçtaki ayıpların aynı gün öğrenildiği ayıp ihbarının ise 19.10.2012 tarihinde yapıldığı anlaşılmış olup, açıklanan ilkeler uyarınca ihbar yükümlülüğünün süresinde yerine getirilip getirilmediği üzerinde durularak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme sebebiyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış hükmün bozulması gerekmiştir.”

Yargıtay 13. Hukuk Dairesi , E. 2014/13492, K. 2015/919, T. 22.1.2015

“Kanunun 4/A maddesi hükmü “sağlayıcı tarafından bildirilen reklam ve ilanlarından veya standardından veya teknik kuralından tespit edilen nitelik veya niteliğini etkileyen niceliğine aykırı olan yada yararlanma amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran medeni, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren hizmetler, ayıplı hizmet olarak kabul edilir” düzenlemesi bulunmaktadır. Bu durumda tüketici, sözleşmeden dönme, hizmetin yeniden görülmesi veya ayıp oranında bedel indirimi isteyebilir. Somut olayda, davacı dava dilekçesinde hizmet bedelinin iadesi seçeneğini tercih etmiş ise de, davacı hizmetten yararlandığına göre, “çoğun içinde az da vardır” kuralı gereğince davacının talebinin ayıp oranında bedel indirimi olduğunun kabulü gerekir. Bu kabul, aynı zamanda M.K.‘nun 2. maddesinde ifadesini bulan dürüstlük ve iyiniyet kuralının da bir gereğidir. Hal böyle olunca, dosya kapsamında bulunan delillerin değerlendirilerek hizmetteki ayıplar nedeni ile indirim miktarı belirlenerek sonucuna uygun bir karar verilmelidir. Mahkemece davacının hizmetten yararlandığı gözetilmeden tüm konaklama bedelinin tahsiline karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.”

Yargıtay 13. Hukuk Dairesi E. 2010/8333 K. 2010/16575

…davacı, satın aldığı aracın ayıplı olması nedeniyle araç bedelinin tahsilini bu mümkün olmaz ise aracın yenisi ile değiştirilemesi isteminde bulunmuş, davalılar davanın reddini savunmuş, mahkemece, yaptırılan bilirkişi incelemesine göre jant kapaklarının değiştirilmesi gerektiğini ancak davacının talebinin bedel iadesine yönelik olduğundan bahisle davanın reddine karar verilmiştir. 4077 sayılı yasanın 30. maddesine göre, bu kanunda hüküm bulunmayan hallerde genel hükümler uygulanır.b.k.202 maddesi ise hakim hal icabı satımın feshi ni muhik görmüyorsa semenin tenziline karar verileceğini hüküm altına almıştır. öyle olunca araç değişimi veya bedel iadesi şartları oluşmamışsada, dosya kapsamından jantların ayıplı olduğu anlaşıldığı ve mahkemeninde kabulü bu yönde olduğuna göre çoğun içinde az da vardır kuralı gereğince ayıplı olan jant kapaklarının bedelinin tahsiline karar verilmesi gerekirken aksi düşüncelerle yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma gerektirir.

For detailed information or questions you can visit Contactpage.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079