Tag Archives: avukat

Sağlık Hukukunda Doku Ve Organ Nakli

Organ Bağışı Hukuk
Organ Bağışı Hukuk

Organ Bağışı Hukuk | Hukukta Organ Nakli | Sağlık Avukatı | İzmir Hukuk Bürosu

Organ ve doku nakli bir tıbbi müdahaledir ve dolayısıyla tıbbi müdahalenin genel kurallarına tabidir. Ancak normalde tıbbi müdahalelerde bir hasta bulunurken, nakil işleminde bir hastanın yanı sıra bir de sağlıklı bir kimse bulunmaktadır.

Bu durum, organ ve doku nakline ilişkin özel düzenlemeler yapılmasını da gerekli kılmaktadır.

Vericinin kendisi için yararı olmadığından kendi organını veya dokusunu rızasıyla da olsa bir başkasına vermesi (özel düzenlemelerdeki hükümler saklı kalmak üzere) esasen kişilik haklarına aykırıdır. 

Organı veren kişi açısından rıza, eylemi tek başına hukuka uygun kılmaz. Hukukun genel hükümlerine göre canlılardan organ veya doku nakli mümkün olmadığından bu konuya ilişkin özel bir düzenleme ile bu tür tıbbi müdahalelerin hukuka uygun kılınması zorunluluğu vardır ve bu zorunluluk hukukumuzda Organ ve Doku Alınması , Saklanması, Aşılanması ve Nakli Hakkındaki Kanun (ODNK) ile sağlanmıştır. ONDK uyarınca tedavi, teşhis ve bilimsel amaçlarla organ ve doku alınması, saklanması, aşılanması ve nakli bu kanun hükümlerine tabidir.

Doku ve organ naklinde onsekiz yaşını doldurmuş ve mümeyyiz olan bir kişiden organ ve doku alınabilmesi için vericinin en az iki tanık huzurunda açık, bilinçli ve tesirden uzak olarak önceden verilmiş yazılı ve imzalı veya en az iki tanık önünde sözlü olarak beyan edip imzaladığı tutanağın bir hekim tarafından onaylanması zorunludur.

Organ ve Doku Alacak Hekimler 

  1. Vericiye, uygun bir biçimde ve ayrıntıda organ ve doku alınmasının yaratabileceği tehlikeler ile, bunun tıbbi, psikolojik, ailevi ve sosyal sonuçları hakkında bilgi vermek;
  2. Organ ve doku verenin, alıcıya sağlayacağı yararlar hakkında vericiyi aydınlatmak;
  3. Akli ve ruhi durumu itibariyle kendiliğinden karar verebilecek durumda olmayan kişilerin vermek istedikleri organ ve dokuları almayı reddetmek;
  4. Vericinin evli olması halinde birlikte yaşadığı eşinin, vericinin organ ve doku verme kararından haberi olup olmadığını araştırıp öğrenmek ve öğrendiğini bir tutanakla tespit etmek;
  5. Bedel veya başkaca çıkar karşılığı veya insancıl amaca uymayan bir düşünce ile verilmek istenen organ ve dokuların alınmasını reddetmek;
  6. Kan veya sıhri hısımlık veya yakın kişisel ilişkilerin mevcut olduğu durumlar ayrık olmak üzere, alıcının ve vericinin isimlerini açıklamamak zorundadırlar.

Organ ve doku alınması, aşılanması ve naklinden önce verici ve alıcının yaşamı ve sağlığı için söz konusu olabilecek tehlikeleri azaltmak amacıyla gerekli tıbbi inceleme ve tahlillerin yapılması ve sonucunun bir olurluluk raporu ile saptanması da zorunludur.

Doku ve Organ Naklinde Cezai Yaptırımlar Nedir? Nasıl Ortaya Çıkar?

Hukuka aykırı olarak organ ve doku alan, satan, satın alan, satılmasına aracılık eden, saklayan, nakleden veya aşılayan, organ veya doku teminine yönelik olarak ilan veya reklam veren veya yayınlayan kişiler hakkında 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 91 inci maddesi hükümleri uygulanır.

Bu Kanuna aykırı şekilde embriyo ve üreme hücresi bağışlayan, aşılayan, bulunduran, kullanan, saklayan ve nakledenlerle bunların alım ve satımını yapanlar, alım ve satımına aracılık edenler veya komisyonculuğunu yapanlar veya bu fiilleri özendiren, bunlara yönlendiren veya bunlara yönelik ilan veya reklam veren veya yayınlayan kişiler hakkında, fiil daha ağır cezayı gerektiren bir suç teşkil etmediği takdirde üç yıldan beş yıla kadar hapis ve bin günden iki bin güne kadar adli para cezasına hükmolunur. Bu Kanunun ek 1 inci maddesine aykırı fiili tespit edilen kişilerin sertifika ve izin belgeleri iptal edilir ve ilgili alanda çalışmalarına izin verilmez.

Bakanlıktan izin alınmaksızın organ nakli ve üremeye yardımcı tedavi merkezi açılması yasaktır. Bu yasağa uymayanlar hakkında 7/5/1987 tarihli ve 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanununun ek 11 inci maddesi hükümleri uygulanır.

Bu Kanuna ve Bakanlıkça belirlenen usul ve esaslara aykırı şekilde faaliyet gösteren sağlık kurum ve kuruluşları hakkında fiilin niteliği ve tekerrür durumuna göre Bakanlıkça faaliyet durdurma veya faaliyet izni iptali müeyyidesi uygulanır.

Gerek Organ ve Doku Nakli Kanunu ve gerekse Türk Ceza Kanunu insanlar arası organ veya doku naklini düzenlemektedir. Aynı insan üzerinde yapılan organ veya doku nakli serbest olup bu kanunların kapsama alanı içinde değildir. Keza hayvanlardan yapılan organ veya doku nakli de yasal bir düzenleme konusu olmadığından yasaklanmamıştır ve tıbbi müdahalelerin genel şartlarına tabidir. 

Organ ve doku nakli bütün yönleriyle 2004 yılına kadar sadece Organ ve Doku Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkında Kanun’da (ODNK) düzenlenmişti. Ancak 2004 yılında çıkarılan ve 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren yeni Türk Ceza Kanunu’nda organ ve doku nakline ilişkin olarak üç hüküm getirilmiş bulunmaktadır. Dolayısıyla bugün için her iki kanunun ayrı ayrı göz önünde bulundurulması gerekmektedir.

Organ ve doku ticareti suçu, (TCK) Türk Ceza Kanunu madde 91’de “Vücut Dokunulmazlığına Karşı Suçlar” bölümünde düzenlenmiştir. Organ veya doku ticareti suçu, yalnızca canlı insanlardan değil; ölü olan insanlardan da alınması halinde olarak mümkün kılmıştır. Ölü olan kimselerden organ ya da doku alınması kanunda belli şartlara tabi tutulmuştur. Kişinin rızası olmadan ya da herhangi bir menfaat karşılığında organ naklinin yapılması halinde suç işlenmiş olacaktır.

Yargıtay, organ veya ticaret yapma suçuna dair bazı kararlarında Organ ve Doku Nakli Kanunu’nun 3. maddesinde yer alan, bedel karşılığında organ ve doku alınması, satılmasının yasaklandığının düzenlendiğini de ayrıca belirtmektedir. Mahkemenin vereceği kararlarda kanunun ilgili maddesinin de gözetilmesi gerektiği de kararlarda ayrıntılı olarak belirtilmiştir.

Hukuki uyuşmazlıklarınıza ilişkin olarak uzman ekibimiz ile Contact page.

Other works that may be of interest to you;

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Bilişim Suçları Nelerdir?

Bilişim Suçları Nelerdir?

Bilişim Suçları Nelerdir? | İzmir Bilişim Avukatı | İzmir Hukuk Bürosu | İzmir Avukat

Bilişim Nedir ve Bilişim Suçları Nelerdir?

Her tür çeşitli bilginin ve verilerin elektronik ortamlar aracılığıyla işlenip değerlendirildiği teknolojiye bilişim adı verilir. Bilişim suçları adi ve münferit olabileceği gibi organize de olabilmektedir. Bu da suç türlerini farklılaştırmaktadır. Bilişim elektronik sistemlerin tümünü kapsar. Elektronik aletler, iletişim ve interneti kapsar. Bilişim suçları da bu araçları yasal olmayan amaçlar için kullanmak olarak özetlenebilir.

Bilişim Suçları Nelerdir?

  • Bilgisayar yoluyla dolandırıcılık ve sahtecilik
  • Gerçek kişileri taklit etme ya da sahte bir kişilik oluşturma vb.
  • Ticari sırların çalınması
  • Banka ve ya kredi kartlarının habersiz ve kötü amaçlı kullanılması
  • Sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme, verileri değiştirme suçu
  • Uyuşturucu alımı-satımı
  • Yasadışı yayınlar
  • Başka birinin bilişim sistemine izinsiz girme suçu, yazılımı izinsiz kullanma
  • Pornografi
  • Terörist faaliyetler
  • Hacking
  • Organ ticareti

Bilişim Yoluyla İşlenen Suçların Yapısı Nedir?

  • Bilgisayar sistemleri ve teknolojilerini bilişim suçları için kullanma,
  • Ağır maddi ve manevi sonuçlar doğurması,
  • Gerekli kanun ve düzenlemelerin eksik ve yetersiz olması,
  • Güvenlik güçlerine bildirilmemesi,
  • Suçunu işleyenlerin genelde 17-35 yaş arasındaki gençlerden oluşması,
  • İtibar ve prestij kaybetme korkusunun baskın gelmesi,
  • Takip edilmesi gereken prosedüre tam olarak hâkim olunmaması olarak örneklendirilebilir 

Bilişim sistemine girme, Bilişim Sistemini Engelleme, Bozma, Erişilmez Kılma, Verileri Yok Etme veya Değiştirme gibi suçlar bilişim suçlarının temel kategorize adıdır. Ülkemizde en çok rastlanılan bilişim suçu istatiksel olarak bilişim sistemine girme suçudur. 

Bilişim sistemine girme suçunun ispatlanması açısından IP adresinin tespiti çok önemlidir. IP adresi, internet bağlanan her bilgisayara sistem tarafından ayrı ayrı verilen bir nevi kimliktir. İki tür IP adresi vardır:

  • Statik IP Adresi: Statik IP adresi, hangi cihaz veya sunucu için belirlenmişse, o cihaz veya sunucu için sabit kalan, değişmeyen internet adresidir.
  • Dinamik IP adresi Dinamik IP adresi, internete her bağlanıldığında değişen bir IP adresidir. IP adresleri sınırlı olduğundan internet servis sağlayıcıları, internete bağlanan kullanıcıya her seferinde ayrı bir IP adresi verir, kullanıcının internet bağlantısı kesildiğinde aynı IP adresi internete bağlanan başka bir kullanıcıya verilir.

Bilişim sitemine girme suçunun işlendiği cihazın internete bağlanması için gerekli olan IP adresi servis sağlayıcıdan sorularak tespit edilmelidir. Özellikle belirtelim ki, IP adreslerinin yeterli olmadığı hallerde GSM şirketleri tarafından bir IP adresi, birden fazla kişiye PORT yapılarak verilebilmektedir. Bilgisayar içindeki her program, iletişim için ayrı birer port kullanmaktadır. Bu nedenle bilgisayardaki programların iletişimi için IP ve port numarası olmak üzere iki tane adres numarası gerekmekte, IP adresi Port numarası olarak gösterilmektedir. Tutulmasında yasal zorunluluk bulunmayan PORT bilgisine ulaşıldığında, birden fazla kişiye verilen IP’nin, suçun işlendiği saatte kim tarafından kullanıldığının belirlenmesi mümkün olmaktadır (Y.8CD-K.2014/9860).

Bilişim suçları ülkemizde yenidir. Bu yüzden de bilişim suçlarıyla ilgili yasalar da yetersizdir. Bununla ilgili yapılan en kapsamlı yasa 5237 sayılı Türk Ceza Kanunundadır.

Bilişim sistemine izinsiz girme ve sistemde uzun süre kalma bir yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırma ile karşılaşma demektir. Bazen de bu ceza adli para cezasına çarptırılma ile olur. Eğer bilgiler değiştirilir, yok edilir ya da bozulursa ceza yaptırımı altı aydan iki yıla kadar hapis cezasıdır.

Tüm bilişim suçları ve cezaları Avrupa Siber Suçlar sözleşmesine uyumlu şekilde hazırlanmıştır. Ancak teknoloji ilerledikçe bilişim suçları da giderek çeşitlenmektedir. Bu yüzden ülkemizde yeni suçlar olması nedeniyle gerekli kanun ve düzenlemelerin eksik ve yetersiz kalmaktadır.

Bilişim Suçlarında Şikayet Süresi, Zamanaşımı ve Uzlaşma Hakkında: 

Bilişim suçları, savcılık tarafından re’sen  soruşturulması gereken suçlardandırlar. Bu nedenle, bilişim suçlarının soruşturulması şikayete tabi değildir. Hal böyle olunca Mağdurun şikayetten vazgeçme beyanı da ceza davasının düşmesine neden olmaz. Bilişim suçu için TCK’daki zamanaşımı süreleri içinde savcılığa bildirimde bulunulursa etkili bir soruşturma yapılabilir. TCK’ya göre en basit bilişim suçunun zaman aşımı 8 yıldır. Dava zamanaşımı süresi geçtikten sonra suç ihbarında bulunulması veya kamu davasının zamanaşımı süresinde sonuçlandırılmaması halinde suçun soruşturulması veya kovuşturulması mümkün değildir.

Önemle belirtelim ki; müşteki daha önce şikayet hakkını kullanma imkanını bulamamış olsa bile re’sen başlatılan yargılamanın ceza mahkemesindeki aşamalarında davaya müdahil olarak taraf sıfatını kazanabilir.

Uzlaştırma ise bağımsız ve objektif üçüncü bir kişinin, uyuşmazlığın taraflarına olayın özelliklerine göre şekillenecek çeşitli çözüm önerileri sunup onların bu çözüm önerilerini müzakere etmesini ve sunulan çözüm önerilerinden birisinde anlaşmalarını hedefleyen bir alternatif uyuşmazlık çözümü yöntemidir. 

Özetle suç isnadı yöneltilen kişi ile suçun mağduru olan kişinin bir uzlaştırmacı aracılığıyla iletişim kurarak anlaşması olarak tanımlanabilir. Re’sen soruşturulması öngörülen Bilişim suçları ise uzlaşma kapsamında olan suçlardan değildir.

Bilişim Suçları İçin Avukat Tutmalı Mıyım?

Ülkemizde işlenen bilişim suçları için kanunlar yetersizdir. Türk Ceza Kanunu’nun ilgili maddelerine doğru atıflar yapılabilmesi,  suç tipinin doğru belirlenebilmesi, gerekli delillerin toplanabilmesi ve İP adres tespitlerinin yapılabilmesi adına olumsuz bir sonuçla karşılaşmamak için bilişim suçları ve davalarında uzman bir avukata başvurmak akıllıca olur. 

Konuya ilişki hukuki danışmanlık almak için ekibimiz ile Contact page.

İlginizi çekebilecek benzer çalışmalarımız;

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Tekerrür Ne Demek?

Tekerrür Ne Demek? | Av. Dilek Yavuz Uysal

Tekerrür Ne Demek?

Tekerrür, kelime anlamı olarak “tekrarlama” anlamına gelmektedir. 

Daha önceden işlemiş olduğu bir suçtan dolayı kesin bir hükümle mahkûm olmuş bir kimsenin, bu mahkûmiyetin kesinleş­mesinden sonra kanunda öngörülen süre geçmeden yeni bir suçu işle­mesi halidir. Burada ikinci suçu işleyen şahsa mükerrir denir.

Kişilerin ilk kez suç işledikten sonra, iki veya daha fazla suç işle­melerinin birçok sebepleri bulunmaktadır. Bu sebepler özel ve genel olarak ikiye ayrılabilir. Suçluluğun sebeplerinden olan sefalet, serseri­lik vb. gibi durumlar aynı zamanda tekerrürün genel sebeplerini oluş­tururlar. Bunların yanında, cezaevlerinin durumu, suçluların tam ola­rak ıslah edilememeleri, cezaevinden çıkan kişilerin sosyal hayata ka­rışmakta zorluk çekmeleri, cezaevinden sonra mahkûmlara psikoloji, sosyal ve ekonomik yardımların yapılamaması gibi nedenler ise, te­kerrürün özel sebepleri arasında sayılabilir.

Tekerrürün Koşulları

  • Tekerrürün ilk koşulu suçun işlenmesinden önce kesinleşmiş bir ceza mahkumiyeti olmasıdır. 

Dolayısıyla, suç işlenmeden önce kesinleşmiş bir hapis cezası veya adli para cezasının bulunması gerekir. İşlenen suçun cezasının infaz edilmiş olmasının önemi bulunmamaktadır.

  • Tekerrürün ikinci koşulu mahkumiyetin kesinleşmesinden sonra, tekerrür süreleri içerisinde bir suç işlenmesidir. 

Tekerrür süresi beş yıldan fazla süreyle hapis cezasına mahkûmiyet halinde, bu cezanın infaz edildiği tarihten itibaren beş yıl, beş yıl veya daha az süreli hapis ya da adlî para cezasına mahkûmiyet halinde, bu cezanın infaz edildiği tarihten itibaren üç yıldır. İşlenen suçun bahsettiğimiz süreler içerisinde işlenmesi gerekir.

  • Üçüncü koşul ise tekerrür yasağının bulunmamasıdır. 

Bu bakımdan taksirle işlenen suçlar ile kasten işlenen suçlar arasında, sırf askeri suçlarla diğer suçlar arasında ve istisnalar dışında yabancı ülkede verilen hükümlerde tekerrür hükümleri uygulanmaz (TCK 58/3). Ayrıca suçu işlediği sırada on sekiz yaşını doldurmamış olanlar bakımından tekerrür hükümleri uygulanmaz (TCK 58/5).

Tekerrünün Sonuçları

Tekerrürün ilk sonucu tekerrür halinde, sonraki suça ilişkin kanun maddesinde seçimlik olarak hapis cezasıyla adli para cezası öngörülmüşse, hapis cezasına hükmolunmasıdır. İkinci sonucu ise tekerrür halinde sanığa tekerrürlere özgü infaz rejimi uygulanır. Bu durumda ise tekerrür halinde, işlenen suçtan dolayı mahkûm olan kimsenin koşullu salıverilme süresi, ilk defa suç işleyenlere göre daha uzundur. Üçüncü sonucu ise tekerrür halinde cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbiri uygulanması zorunludur. Bu denetimli serbestlik süresi, cezanın infazından sonra başlamak üzere 1 yıldan az olamaz. Duruma göre bu sürenin 5 yıla kadar uzatılması da söz konusu olabilir. Eğer belirtilen hükümlere uyulmazsa, bu kez de 3 aya kadar zorlama hapsi tatbik edilebilir. Hâkim kararında sanığın mükerrir olduğunu ve sanık hakkında denetimli serbestlik uygulanacağını belirtmek zorundadır.   

İlk suçu kesinleşmiş olan biri için suçta tekerrür hükümlerinin uygulanması için mükerrirlere özgü infaz rejimi bulunur. Bunun en büyük özelliği şartla salıverilme koşullarında kendisini gösterir. Bu kapsamda hükümlünün toplam cezasının 2/3’ünü değil, 3/4’ünü ceza infaz kurumunda geçirmesi gerekir. Ancak ikinci kez tekerrür hükümleri uygulanmış ise koşullu salıverme düzenlemesinden yararlanmak mümkün olmaz.

Özetlemek gerekirse, tekerrürün sonuçlarından ilki hapis cezasıyla adli para cezasının seçimlik olması durumunda hapis cezasının seçilmesi zorunluluğudur. İkinci sonucu ise mükerrirlere özgü infaz rejiminin uygulanmasıdır. Üçüncü sonucu ise, hükümlü hakkında denetimli serbestlik tedbiri uygulanması olarak karşımıza çıkmaktadır. 

Tekerrüre Esas Olmayan Mahkûmiyetler

765 sayılı TCK’nın 87. maddesinde tekerrüre esas olmayan mah­kûmiyetler sayılmıştır. Bu maddeye karşılık olarak 5237 sayılı TCK’nın 58/4. maddesi düzenlemesi yapılmıştır. Bu maddede sayılanlar sınırlı sayıdadır, genişletilmesi olanağı bulunmamaktadır. 

– Kabahatler: Kabahatler Kanunu’nda tekerrür hü­kümlerine yer verilmemiştir. O halde kabahatler, hem kendi araların­da tekerrüre esas teşkil etmezler, hem de TCK’da düzenlenen suç ile tekerrüre esas olmazlar. Daha açık bir deyişle, sanığın işlediği eylem kabahat ise veya daha sonradan kabahate dönüştürülmüş ise, tekerrü­re esas olmayacaktır. Örneğin saldırgan sarhoşluk önceden 765 sayılı TCK’da düzenlenmiş bir suç idi. Şimdi kabahat olarak düzenlenmiştir, bu nedenle yeni düzenlemede kabahat olduğundan tekerrür hüküm­lerinin uygulanması söz konusu olmayacaktır. 765 sayılı TCK döne­minde kabahat olarak düzenlenen bir eylemin, YTCK döneminde suç olarak düzenlenmesi durumunda, anılan mahkûmiyetin de tekerrüre esas alınamayacağını söylemek mümkündür.

– Yabancı ülke mahkemelerinden verilen hükümler tekerrüre esas alınamaz: Bu sistemin esası yabancı mahkeme kararına tekerrür bakımından etki tanınmasının mülkilik ilkesine aykırı olup, bu etki­yi tanıyan ülkenin egemenlik haklarını zedeleyeceği düşüncesinden kaynaklanmaktadır. Ancak uluslararası yükümlülükler nedeniyle bi­lişim çağıyla birlikte bu ilkenin katı olarak uygulanması hususu kaldırılmış; bu akım doğrultusunda 5237 sayılı Kanun’la bu kuralın istisna­ları da genişletilmiştir. 

Yabancı ülke mahkemesinin verdiği ka­rarın, tekerrüre esas olmayacağı kuralının istisnalarını sayarsak;

  • Kasten öldürme suçları,
  • Kasten yaralama suçları,
  • Yağma suçları,
  • Dolandırıcılık suçları,
  • Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçları,
  • Parada veya kıymetli damgada sahtecilik suçları

Buna göre, yabancı bir ülkede işlenen yukarıda sayılan suçlar, Türkiye’de tekerrüre esas alınabilecektir. Bu suçlara teşebbüs edilme­si halinde veya bu suçların nitelikli hallerinin işlenmesi durumunda da, Türk mahkemelerince tekerrüre esas alınacaklardır.

Bazı durumlarda ise Türk Ceza Kanunu verilen mahkumiyet kararlarını tekerrüre esas almaz. Şöyle ki;

  • Kabahatler
  • Yabancı mahkemelerde verilen hükümler: Kasten öldürme, kasten yaralama, yağma, dolandırıcılık, uyuşturucu ve uyarıcı madde imal ve ticareti suçları, parada ve kıymetli evrakta sahtecilik hariç işlenen suçlar tekerrüre esas alınmayacaktır.
  • Kasıtlı suçlar kasıtlı suçlara, taksirli suçlar taksirli suçlara tekerrür yönünden esas olabilir: Deyim yerindeyse önceki suç kasıtlı bir suçsa sonraki suçta kasıtlı bir suç olmalı, önceki suç taksirli bir suçsa sonraki suç da taksirli bir suç olmalıdır.
  • Türk Ceza Kanunu’ nun tekerrürü esas alan kanun hükmü uyarınca fiili işlediği sırada 18 yaşını doldurmamış olan kimselerin işlediği suçlar dolayısıyla tekerrür hükümleri uygulanmaz.
  • Sırf askeri suçlarla askeri olmayan suçlar arasında tekerrür hükümleri uygulanmaz.

Yukarıda değinilen tekerrür çeşidi genel anlamıyla tekerrürdür. Ancak bir suçu ikinci kezden daha fazla işleme durumu olduğunda farklı bir tekerrür durumundan bahsedilmektedir. Şöyle ki; sanık hakkında ikinci suçu işledikten sonra tekerrür hükümleri uygulandıktan sonra ve bu tekerrür hükümleri uygulandıktan sonra kişi yeniden bir suç işlerse bu duruma “ikinci tekerrür” adı verilmektedir. Bu suç ikinci suçun infazından itibaren tekerrür süresi içinde işlenmelidir. Bu durumda artık hükümlü hakkında koşullu salıverme hükümleri uygulanamayacaktır.

Konuya ilişkin uzman ekibimizden danışmanlık almak için tarafımız ile Contact page.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Seri Muhakeme Usulü

Seri Muhakeme Nedir? 

Kamuoyunda birinci yargı reform paketi olarak bilinen 7188 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun 24.10.2019 tarihli 30928 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır. Seri Muhakeme Usulü 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanun’un 250. maddesinde düzenleme alanı bulmuştur.

Seri Muhakeme Usulü Nasıl Uygulanır? 

Seri Muhakeme Usulü, soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısının kamu davasının ertelenmesine karar vermediği hallerde, şüphelinin müdafi huzurunda açık rızasının alınması koşuluyla, savcılık makamının uygulanacak yaptırımı belirleyip yarı oranında indirip yapması ve mahkeme tarafından denetlenip hüküm kurulması suretiyle kanunda belirtilen bazı suçlarla sınırlı olarak uygulanmak üzere ihdas edilmiş bir alternatif çözüm yöntemidir. Seri muhakeme belli başlı suçlar için düzenlenmiştir. Seri muhakeme usulü özetle; kişi hakkında bir yargılama yapılarak uzun dava süreçlerinin yerine, Cumhuriyet savcısı , Türk Ceza Kanununun 61 inci maddesinin birinci fıkrasında belirtilen hususları göz önünde bulundurarak, suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında tespit edeceği temel cezadan yarı oranında indirim uygulamak suretiyle yaptırımı belirler (CMK m.250/ 4). 

Bu suretle belirlenen hapis cezası Cumhuriyet savcısı tarafından, koşulları bulunması hâlinde Türk Ceza Kanununun 50 nci maddesine göre seçenek yaptırımlara çevrilebilir veya 51 inci maddesine göre ertelenebilir (CMK m.250/5). 

Belirlenen yaptırımlar hakkında, Cumhuriyet savcısı tarafından, koşulları bulunması halinde CMK’nın 231. Maddesine göre hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB) da uygulanabilir (CMK m.250/6).

Seri muhakeme usulünü kabul eden kişi hakkında bu yarı oranındaki ceza verilirken, kişi teklif edilen ceza oranını kabul etmezse hakim karşısında yargılaması yapılır ve yarı oranda indirimden yararlanamaz. 

Ceza yargılamasının soruşturma aşamasını yürüten Cumhuriyet savcısı, şüpheli hakkında yeterli şüphe oluşturacak delil elde etmesi ve kamu davasının açılmasını ertelememesi halinde iddianame düzenleyerek kamu davasını açmaktadır. Ancak seri muhakeme usulü sayesinde iddianame düzenlenmeden ve kovuşturma aşamasına geçilmeden hüküm kurulabilmektedir.

Örnekle anlatacak olursak, alkollu araç kullanma suçu sebebiyle seri muhakeme usulü için çağrılan bir kişiye hakim tarafından yapılacak yargılama neticesinde verilecek cezada yalnızca 1/8 oranında indirim uygulanabilecekken, savcı seri muhakeme usulünde uygun gördüğü ceza miktarını takdiren yarı oranında indirir. Bu hali ile seri muhakeme usulünün şüpheliler için avantajlı olduğunu söylemek mümkündür. 

Hangi Suçlar Seri Muhakeme Usulüne Tabidir?

(Detaylı Bilgi İçin Seri Muhakemeye Tabi Suçlar)

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanun’un 250. maddesinin birinci fıkrasında seri muhakeme usulünün uygulanacağı suçlar sayılmıştır:

  • Hakkı olmayan yere tecavüz (TCK madde 154, ikinci ve üçüncü fıkra),
  • Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması (TCK madde 170),
  • Trafik güvenliğini tehlikeye sokma (TCK madde 179, ikinci ve üçüncü fıkra),
  • Gürültüye neden olma (TCK madde 183),
  • Parada sahtecilik (TCK madde 197, ikinci ve üçüncü fıkra),
  • Mühür bozma (TCK madde 203),
  • Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan (TCK madde 206),
  • Kumar oynanması için yer ve imkan sağlama (TCK madde 228, birinci fıkra),
  • Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması (TCK madde 268),
  • 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunun 13 üncü maddesinin birinci, üçüncü ve beşinci fıkraları ile 15 inci maddesinin birinci, ikinci ve üçüncü fıkralarında belirtilen suçlar.
  • 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununun 93 üncü maddesinin birinci fıkrasında belirtilen suç.
  • 13/12/1968 tarihli ve 1072 sayılı Rulet, Tilt, Langırt ve Benzeri Oyun Alet ve Makinaları Hakkında Kanunun 2 nci maddesinde belirtilen suç.
  • 24/4/1969 tarihli ve 1163 sayılı Kooperatifler Kanununun ek 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde belirtilen suç.

Seri Muhakeme Usulünün Şartları Nelerdir?

  • Suç, önödeme ve uzlaştırma kapsamında olmamalıdır.
  • Kanunda açıkça sayılan suçlardan birine yönelik yürütülen bir soruşturma olmalıdır.
  • Kamu davası açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilmiş olmalıdır.
  • Cumhuriyet savcısı, kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı vermemiş olmalıdır.
  • Şüphelinin aydınlatılması ve müdafi huzurunda özgür iradesi ile usulün uygulanmasını kabul etmesi gereklidir.
  • Şüphelinin yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, sağır ve dilsizlik halinin olmaması gereklidir.

Uygulanacak seri muhakeme usulünde şüphelinin yanında müdafinin de bulunması kanuni zorunluluktur. Bu sebeple davet tutanağını alarak savcının yanına giden şüphelinin avukatı yoksa bulunduğu şehirdeki barodan bir avukat tayin edilir.

Seri Muhakeme Usulü Kabul Edilmezse Ne Olur?

Şüpheli seri muhakeme usulünü kabul etmediği takdirde, normal soruşturma ve kovuşturma usulleri uygulanacaktır. Seri muhakeme usulü uygulanacak suçlar “mağdursuz” suçlar olarak düzenlendiğinden, bu suçlarda uzlaşma hükümleri uygulanmaz. 

Other works that may be of interest to you;

Izmir Criminal Lawyer

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Gayrimenkul Satın Alarak Türk Vatandaşlığı Kazanma

Gayrimenkül Türk Vatandaşlığı | Vatandaşıl Hukuku | İzmir Hukuk Bürosu

11.04.2013 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanununun 31.maddesi gereği Türkiye’de gayrimenkulü bulunan yabancılar 1 yıllık kısa süreli ikamet izni alabilmektedirler. Gayrimenkul satılmadığı sürece 1 yıllık kısa süreli ikamet izni her yıl yenilenecektir. Kanunun 42.maddesi gereği Türkiye’de kesintisiz 8 yıl ikamet izni ile kalan yabancılara süresiz ikamet izni verilecektir.

Yabancı uyruklu gerçek kişilere 250.000 ABD doları ve üzeri değerinde gayrimenkul satın almaları durumunda istisnai prosedürlerle Türk vatandaşlığı kazanma hakkı verilmektedir. Bu amaçla yabancıların; 250.000 ABD doları değerinde gayrimenkul satın almaları gerekir. Yabancılar  vatandaşlık alma başvurusunda gayrimenkulü bu amaçla satın aldığını belirtmelidir. Bu amaç aynı şekilde satın alma işlemi yapılırken tapuda da belirtilir. İlaveten söz konusu taşınmazın satın alınması ile birlikte üç yıl boyunca satılmaması da aranan diğer şartlardan biridir yani gayrimenkulü satın alan yabancı vatandaşlığı kazanmak amacıyla bu satın alma işlemini yaptığını ve üç yıl boyunca satmayacağını beyan etmelidir. 

Tapu prosedürleri tamamlandığında, yabancı kişi, Gayrimenkul sahibi uygunluk belgesi adı verilen belgeyi oturma izni istediği yer idaresine vererek başvuru yapabilir. Bu başvuru da sadece ikamet hakkı veya vatandaşlık talep edilebilir. 

Türkiye’de Gayrimenkul Satın Almak İsteyenlerin Dikkat Etmeleri Gereken Hususlar

  • Türkiye’de gayrimenkul alım-satım işlemleri Tapu Sicil Müdürlüğünde yapılmaktadır. Tapu Sicil Müdürlüğünde yapılmayan gayrimenkul alım-satım işlemleri hukuken geçersizdir. Bu nedenle gayrimenkul satın alacak yabancıların satış bedelini tapu sicil müdürlüğünde tapu kütüğüne imza atarken ödemelerini tavsiye ediyoruz. Gayrimenkul satın almak için alıcı %2, satıcı %2 olmak üzere toplam %4 oranında harç ödenecektir. Bu oranlar gayrimenkulün satış bedeli üzerinden hesaplanmaktadır.
  • Satın alınacak gayrimenkulün tapusu hemen alınamıyor ise veya projeden gayrimenkul alınacak ise mutlaka noterden gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi yapılmasını öneriyoruz. Noterde yapılan gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi ilerde gayrimenkul tapusu verilmediğinde alıcıya mahkemeye başvurup gayrimenkulün kendi adına geçirilmesi hakkını verecektir. Gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi noterde yapıldıktan sonra Tapu Sicil Müdürlüğüne götürülerek tapuya şerh ettirilmelidir. Bu şekilde sözleşme tapuya şerh edildiği taktirde artık satıcı yabancı müşterisine sattığı gayrimenkulü herhangi bir 3.şahsa satamaz. Sattığı taktirde gayrimenkul satış vaadi sözleşmesini tapuya ilk şerh ettiren kişi mahkemeye başvurarak gayrimenkulün kendi adına tescilini isteyebilecektir. Gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi noterde düzenlenmek zorunda olup, bu durumda noterler tarafından satış bedeli üzerinden binde 5,4 oranında harç alınmaktadır.
  • Satın alınacak gayrimenkulün tapusu hemen alınamıyor ise veya noterden düzenleme şeklinde gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi yapılamıyor ise alıcı ve satıcı arasında mutlaka yazılı bir sözleşme yapılmalıdır. Sözleşmede satın alınacak gayrimenkulün bilgilerinin eksiksiz olarak yazılması, satış bedeli, ödeme şartları vs hususlar bulunmalıdır. Taraflar arasında yapılan bu sözleşme noterde düzenlenen satış vaadi sözleşmesi ile aynı sonuçları doğurmayacaktır. Bu nedenle noterde yapılan satış vaadi sözleşmesinde ısrarcı olmanızı tavsiye ediyoruz. Bu sözleşmeler tapuya şerh ettirilemeyeceği gibi gayrimenkul size verilmediğinde mahkemeye başvurup gayrimenkulün size verilmesini isteyemezsiniz. Sadece ve sadece verdiğiniz paranın geri iadesini isteme hakkına sahip olursunuz.
  • Herhangi bir ödeme yapmadan önce alınacak gayrimenkulün tapu kaydını incelemenizi, üzerinde haciz, ipotek veya sınırlı ayni haklar olup olmadığını öğrenilmelidir.  Bunun dışında gayrimenkulün geçerli imar durumunun ne olduğunu, askeri veya güvenlik bölgelerinde kalıp kalmadığı araştırılmalıdır. Zira yabancıların askeri veya güvenlik bölgelerinde kalan arazilerden satın alma işlemi kanunen yasaktır. 

Uzman ekibimizden hukuki danışmanlık almak için tarafımız ile Contact page.

İlginizi çekebilecek benzer çalışmalarımız;

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Gürültülü Komşuya Karşı Ne Yapılabilir?

Gürültü Komşu

Gürültü Komşu | Komşuluk Hukuku | Av. Dilek Yavuz Uysal

Gürültülü Komşuya Karşı Ne Yapılabilir?

Kat Mülkiyeti Kanunu– KMK’nın 18. maddesine göre ister kiracı, ister ev sahibi olsun, komşular “birbirlerini rahatsız etmemek, doğruluk kaidelerine uymak, haklarını çiğnememek, yönetim planına uymakla” yükümlüdürler. Kat malikleri tadilat ve tefrişat nedeniyle komşularını rahatsız edebilir. Bu rahatsızlık zaman zaman yüksek sesli çalışma seklinde ortaya çıkabileceği gibi, zaman zaman da günün erken saatlerinde başlayan tadilatlar olarak karşımıza çıkabilmektedir. Peki bu durumda ne yapabiliriz?

  1. Kat mülkiyetini tesis eden yönetim planında mutlaka gürültü ve tadilata ilişkin kurallar ve sınırlamalar bulunur.  ( örneğin yüksek sesli müzik dinlenemez, balkondan halı çırpılamaz gibi) Herhangi bir adım atmadan önce yönetim planını inceleyerek, aykırı davranış olup olmadığını tespit etmeniz mümkündür. Aykırı davranış söz konusu ise, aykırılığın giderilmesi talebinizi ve şartları varsa manevi tazminat talebinizi mahkemeye yöneltebilirsiniz.
  2. Rahatsızlığı veren kişi kiracı ise mal sahibini bilgilendirerek kiracının aykırı davranışa son vermesi hususunda uyarılmasını talep edebilirsiniz.
  3. Kabahatler kanunu kapsamında kolluk ya da zabıtaya şikayette bulunarak gürültü yapan kişinin idari para cezası ile cezalandırılmasını sağlayabilirsiniz. 
  4. Tadilat sırasında balkonu daireye katma, odaları birleştirme vb. gibi belediye tarafından onaylı binanın imar planına ve mimari projeye aykırılık oluşturduğunu tespit ettiyseniz belediyeye şikayette bulunarak aykırı yapının kaldırılması sürecini başlatabilir; imar kirliliğine neden olma sebebi ile suç duyurusunda bulunabilirsiniz. 
  5. Yine tadilatlar esnasında iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine aykırı, insan hayatını tehlikeye sokan bir durumu tespit ederseniz T.C Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İl Müdürlüğüne şikayet edebilirsiniz. 
  6. Tadilat komşu tarafından, doğrudan işçi çalıştırmak suretiyle yapılıyorsa ve SGK da geçici işyeri dosyası açılmadıysa; konunun incelenmesi için Sosyal Güvenlik İl Müdürlüğüne şikayet edebilirsiniz. 
  7. Komşu, idari para cezasına rağmen aynı şekilde davranırsa son çare mahkemeye gitmektir. Bulunduğunuz yer sulh hukuk mahkemesine başvurarak komşunuzun gürültü yapmasını yasaklatabilirsiniz. Mahkeme, desibel ölçümü de yaptırarak bu konuda tedbir kararı verebilir. Komşunuz, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın belirlediği değerlerin üzerinde gürültü yapıyorsa tedbir kararı vererek gürültü yapması yasaklanır.
  8. Tedbir kararına rağmen komşunuzun verdiği rahatsızlık sürerse, savcılığa başvurulabilir. TCK’nın 123. maddesindeki, “huzur ve sukûnu bozmak suçu” işlendiği iddiasıyla şikâyetçi olabilirsiniz. Bu suçun cezası üç aydan 1 yıla kadar hapistir. Delil durumuna göre dava açılıp komşunuz ceza alabilir.
  9. Kanunda son çare olarak taşınmazın satın alınmasına yönelik düzenleme vardır. Kat Mülkiyeti Kanunu’nun “kat mülkiyetinin devri mecburiyeti” başlıklı 25. maddesine göre şikâyetçi olunan bir komşu, diğerlerini rahatsız ediyor, haklarını ihlal ediyor ve bu davranışlar da “çekilmez bir hal alıyor” ise şikâyetçi olan kat malikleri, o malikin mülkiyet haklarının kendilerine devredilmesini hâkimden isteyebilirler. Özetle, tüm komşular birleşerek “apartman yaşantısını çekilmez kılan” o komşunun dairesini mahkeme yolu ile satın alabilir.

Sürekli olarak ses yaparak diğer komşuları rahatsız eden kişiye veya tadilat sebebiyle rahatsızlık veren kişiye karşı polis, savcılığa suç duyurusu, mahkemeden tedbir talep etmek, yöneticiye veya ev sahibine bildirmek şeklinde başvurabileceğimiz yollar tercihe bağlı olup herhangi bir sıralamaya tabi değildir. Örneğin gürültü yapan bir komşunuzu ilk olarak yöneticinize bildirebileceğiniz gibi direkt Türk Ceza Kanununun ilgili maddeleri gereğince savcılığa da bildirebilirsiniz. 

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile Contact page.

Kira ve Taşınmaz Hukukuna İlişkin Diğer Yazılarımız İçin;

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Vasi Ne Demek? Vesayet Hakkında Tüm Merak Edilenler

Vasi Ne Demek? | Hukuk Sözlüğü | İzmir Hukuk Bürosu | İzmir Avukat

18 Yaşını doldurmamış kişilere kanunen “Reşit olmayan küçükler” denilmektedir.  Bu kişilere ya da bazı durumlarda ergin olan kişiler için atanan yasal temsilcilere vasi adı verilmektedir. Bir başka anlatımla, kanuni hakların kısıtlanması için tüm şartları taşıyan kişilere vasi atanır. Hak ehliyeti ve fiil ehliyetine sahip olmayan kişilere vasi atanarak hukuki işlemleri yapma imkanı olarak da tanımlanabilir. Hak ehliyeti ve fiil ehliyeti ile bunların kısıtlanma durumlarına ilişkin yazımıza buradan ulaşabilirsiniz.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda düzenlenen vesayet, kişinin kendisi tarafından da mahkemeden talep edilebilir.

VESAYET ŞARTLARI

Türk Medeni Kanunu tarafından belirtilen şartlar arasında bazı durumlar vasi atanması için gereklidir. Özellikle vasi atanması adına ergin ya da çocuk olmasına ilişkin bazı şartlar da yer almaktadır. Boşanma sonrasında velayetin anne ve babadan kaldırılması sonucu vasi tüm çocuklara ve doğacak çocuklara atanabilir.

Şartlar;

  • Yaşın küçük olması
  • Kısıtlılık 
  • Hürriyeti bağlayıcı ceza
  • Kişinin talebidir. 

Küçüklerin Vesayet Altına Alınması

Küçükler 18 yaş altı olan çocukları ifade eden bir tanımdır. Küçüğün anne ve babası tarafından korunmadığının tespiti, velayetin ağır olarak ihlal edilmesi çocuğun vesayet altına alınmasını gerektirir. Anne ve babanın çocuğun yanında bulunmaması, çocukların korunmasının mümkün olmadığı durumlarda çocukların kişilik ve maddi haklarını korumaya yönelik vasi atanır. Aynı zamanda devlet yetkilileri tarafından vesayet altına alınması gereken bir durumla karşılaşılması halinde idari makamlara, mahkemelere ve görevli vesayet makamlarına bildirerek çocuğun vesayet altına alınmasını sağlayabilir.

Kısıtlılık Sebebi İle Vesayet

Kısıtlılık halleri; akıl hastalığı, korunmaya muhtaç, toplumu tehlikeye sokan davranışlar gibi durumlardır. Akıl hastalığı ya da zayıflığı nedeni ile şahsi işlerini yapamayan, bakımında yardım gerektiren, toplumsal güvenliği tehdit eden davranışlarda bulunan kişiler vesayet altına alınmalıdır. Bunun yanı sıra madde bağımlılığı, kötü yaşam, malvarlığını doğru kullanamama, savurganlık, alkol bağımlılığı, ailesini maddi manevi sıkıntıya düşürme gibi durumlarda vesayet altına alınır.

Vesayet Altına Alma İşlemleri

Vesayet altına alınması için öncelikle ilgili dinlenir, bilirkişi raporu alınır. Kişinin alkol ya da uyuşturucu bağımlığı gibi durumlarda kişi dinlenmek zorundadır. Akıl sağlığı zayıf olan ya da akıl hastalığı bulunan kişi için resmi sağlık raporu zorunludur. Kurul raporuna göre hâkim tarafından karar verilir. Diğer aşama ilan aşamasıdır. Kısıtlama kararı kesinleştikten sonra, kısıtlının ikamet adresi, nüfusa kayıtlı olduğu yere ilan yapılır. İyi niyetli üçüncü kişiler ilandan önce olumsuz durumlardan etkilenmez.

Yetkili ve Görevli Mahkeme

Vesayet davasında yetkili mahkemeleri, küçüğün ya da kısıtlının ikamet ettiği yer mahkemesidir. Görevli mahkeme ise Sulh Hukuk Mahkemesi olarak belirtilmiştir. Vesayet altına alınan kişilerin adres değişikliği vesayet makamından izin alınmadığı sürece değiştirilemez. Yerleşim yeri değişikliğinde ise yetki yeniden farklı vesayet dairesine geçiş olur. Kısıtlanan kişinin yeni yerleşim yerinde yeniden ilan olunmalıdır.

Vesayet Makamına Şikâyet ve İtiraz 

Vasinin olumsuz yöndeki fiillerine karşın, vesayet altında olan kişi tarafından şikâyette bulunulabilir. Örneğin vasi atanan kişi aleyhine işlemlerde bulunuyor veya vasi atanan kişinin hukuki çıkarlarına yönelik çalışmalar gerçekleştirilmiyorsa vasiliğin kaldırılması için dava açmak mümkündür. Vesayet makamından gelen kararlara da itiraz edilebilir. Kararın kişilere tebliğinden 10 gün içerisinde itiraz hakkı bulunmaktadır.

Vesayet Makamında İzne Tabii Hususlar

Vesayet makamı Sulh Hukuk Mahkemesi olarak belirlenmiştir. Bazı işlemler için kısıtlanmasına karar verilen kişi için vasi atanmış olsa da, kısıtlanan kişinin hukuken korunabilmesi için yapılacak işlemlerde mahkemeden izin almak zorunludur.

Bu durumlar;

  • Taşınmaz alım satımı
  • Yönetim, işletme giderleri haricinde bulunan taşınır, hak, değer alımı, satımı, devir ve rehin işlemleri
  • Olağan yönetim harici yapı işleri
  • Ödünç verme ya da alma
  • Kambiyo taahhüdü
  • 1 yıl ya da daha uzun süreçte ürün, 3 yıl daha fazla süreç için kira sözleşmesi yapılması
  • Sanat ya da meslek ile ilgilenmesi
  • Dava açma, sulh, tahkim, konkordato
  • Mal rejimi sözleşmesi, miras paylaşımı, miras payının devri
  • Borç ödemeden aciz beyanları
  • Çıraklık sözleşmesi
  • Hayat sigortası
  • Eğitim, bakım, sağlık kurumuna yerleşme işlemleri
  • Yerleşim yeri değişikliği

Tüm bu işlemler Sulh Hukuk Mahkemesi vesayet makamı tarafından alınacak izin ile yapılabilir. Görüldüğü üzere vesayet altına alınan kişilerin bu anlamda, başkası tarafından maddi manevi istismar edilmesinin önüne geçilmektedir.

Konuya ilişkin danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile Contact page.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Nihai Karar Ne Demek?

Nihai Karar Ne Demek? | Hukuk Sözlüğü | İzmir Hukuk Bürosu | İzmir Avukat

1. isim Herhangi bir konuda alınan son karar.

2. isim, hukuk Yargılama sonunda verilen karar.

Nihai karar, hukuk yargılama süreçlerinde sıklıkla karşılaşabilecek olduğunuz ifadelerden olup; mahkeme tarafından iddia ve savunmaların dinlenmiş olduğu, gerekli incelemelerin tamamlandığı ve akabinde karar verilmiş olduğunu ifade edilmektedir. Hüküm olarak da ifade edilmesi mümkündür. Bu kapsamda yerel mahkeme kararları örnek gösterilebilir.

Yasal Mevzuat

6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu

MADDE 294- (1) Mahkeme, usule veya esasa ilişkin bir nihai kararla davayı sona erdirir. Yargılama sonunda uyuşmazlığın esası hakkında verilen nihai karar, hükümdür.

Mahkeme Kararları

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi E. 2014/22690 K. 2016/1147

“Hüküm, iş mahkemesinden verilmiştir. 5521 Sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 7. maddesine göre, iş mahkemelerinde şifahi yargılama usulü uygulanır. 8. maddesine göre, iş mahkemelerinden verilmiş bulunan nihai kararların 8 gün içinde temyizinin yapılması gerekir ise de…”

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2016/15673 E.,  2017/7515 K.

Hüküm, HMK’nun 294. maddesinin 1. fıkrasında da tanımlandığı gibi yargılama sonunda uyuşmazlığın esası hakkında verilen nihai karardır. Diğer bir deyişle davayı esastan çözen, taraflar arasındaki uyuşmazlığı sona erdiren bir karardır. Hükmün anlamı, verilmesi ve tefhimi, kapsamı, yazılması, imza edilmesi, korunması ve ilamın alınması 6100 sayılı HMK’nun 294 – 302. maddelerinde düzenlenmiştir. Yargılamaya son veren ve hakimin davadan elini çekmesi sonucunu doğuran kararları nihai karar olup, hakim davadan elini çeker ve verdiği karardan dönemez, onu değiştiremez. Nihai kararlar kanun yoluna götürülebilir, kanun yoluna götürülüp üst mahkemece bozulmadıkça hakimin, nihai kararla sonuçlandırmış olduğu davaya tekrar bakması mümkün değildir.

Nihai Karar ve Kesin Karar

Burada belirtilmesi gereken önemli bir nokta da kesin karar kavramı ile karıştırılmaması gerektiğidir. Nihai karar akabinde, kanunen bir engel bulunmaması durumunda taraflar olağan kanun yollarına başvuruda bulunulabilir (örneğin istinaf kanun yolu veya temyiz başvurusu). Fakat kesin karar akabinde olağan kanun yollarına başvuruda bulunulması mümkün değildir.

Hukuki danışmanlık için uzman ekibimiz ile Contact page.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Layihalar Teatisi Nedir?

Layihalar Teatisi Nedir? | Hukuki Bilgi | Hukuk Sözlüğü | Hukuk Bürosu | İzmir Avukat

Layihalar Teatisi Ne Demek?

layiha

(la:yiha, l ince okunur), Arapça lāyiḥa

1. isim, eskimiş Herhangi bir konuda bir görüş ve düşünceyi bildiren yazı:
      “Yazılacak raporlarım, layihalarım var gibi bahanelerle İstanbul’a bile inmezmiş.” – Abdülhak Şinasi Hisar

2. isim, eskimiş, hukuk Tasarı.


teati

isim, eskimiş, (tea:ti:), Arapça teʿāṭī

Karşılıklı alıp verme.

Karşılıklı dilekçe alıp verme aşaması olarak da ifade edebileceğimiz, uygulamada dilekçe teatisi olarak da ifade edilen layihalar teatisi, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu kapsamında davacı ve davalı taraflar arasındaki dilekçe süreçlerini ifade etmektedir. Bu süreç dava dilekçesi ile başlamakta, cevap dilekçesi arsından replik ve düplik dilekçelerinin de sunulması ile tamamlanmaktadır. Layihalar teatisinin tamamlanması ile ön inceleme süreci başlamaktadır.

İddia ve Savunmanın Genişletilmesi

Hukuk Muhakemeleri Kanunu Madde 141 kapsamında iddia ve savunmaların layihalar teatisi kapsamında genişletilebileceği ifade edilmiştir. Dilekçelerin sunulması sürecinin tamamlanması ile birlikte iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı söz konusu olacaktır. Bu kurala istisna olarak layihalar teatisinin tamamlanması akabinde ıslah yolu ile veya karşı tarafından açık muvafakati ile de iddia ve savunmanın genişletilmesi mümkündür.

Madde 141- (1) Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Dilekçelerin karşılıklı verilmesinden sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez. (2) İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır

Hukuk Muhakemeleri Kanunu

Davanın Temel Aşamaları

  • Davanın Açılması
  • Dilekçelerin Teatisi
  • Ön İnceleme
  • Tahkikat
  • Sözlü Yargılama
  • Hüküm
  • Kanun Yollarına Başvuru
  • Kesin Hüküm

Mahkeme Kararları

Yargıtay Hukuk Genel Kurul Kararı E: 2014/13-856, K: 2016/523

“Yargılamanın etkin ve makul bir süre içinde bitirilmesi için delil gösterilmesi dilekçelerin teatisi (dava, cevap, cevaba cevap ve ikinci cevap) aşamasına hasredilmiştir. buna göre, dilekçelerin teatisi aşamasında herhangi bir delil bildirmeyen davacı veya davalıya ön inceleme duruşmasında delillerini bildirmesi için yeni bir süre verilmesine imkân bulunmamaktadır.”

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2016/16711 E.,  2019/1338 K.

Bir davada haklı çıkabilmek için soyut veya genel hatlarıyla bir iddiayı ortaya koymak yeterli değildir. Aynı zamanda bu iddiaların, ispata elverişli hale getirilerek zaman, mekân ve içerik olarak somutlaştırılması gerekir. En azından iddianın araştırılabilmesine yönelik somut bilgi ve açıklamaların sunulması gerekir. İddia somutlaştırıldıktan sonra hâkim ve karşı taraf, bunun üzerinden savunma ve yargılama yapabilecektir. Soyut iddialar ve vakıalar üzerinden değerlendirme yapılması mümkün değildir. Somutlaştırma yükü, genel anlamda tarafların açıklama ödevinin bir parçası ve layihalar teatisi aşamasındaki tezahür şeklidir. Somutlaştırma yükü, basit yargılama ve kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda da geçerlidir.

Hukuki uyuşmazlıklarınıza ilişkin uzman ekibimiz ile Contact page.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Faturaya İtiraz

Faturaya İtiraz

Faturaya İtiraz | Ticaret Avukatı | İzmir Hukuk Bürosu | İzmir Avukat | Efes Hukuk Bürosu

Fatura Nedir?

fatura

isim, ticaret, (fatu’ra), İtalyanca fattura

Satılan bir malın cinsini, miktarını ve fiyatını bildirmek için satıcının alıcıya verdiği hesap pusulası:

Faturaya Nasıl İtiraz Edilir?

Türk Ticaret Kanunu

Madde 21- (1) Ticari işletmesi bağlamında bir mal satmış, üretmiş, bir iş görmüş veya bir menfaat sağlamış olan tacirden, diğer taraf, kendisine bir fatura verilmesini ve bedeli ödenmiş ise bunun da faturada gösterilmesini isteyebilir. (2) Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır. (3) Telefonla, telgrafla, herhangi bir iletişim veya bilişim aracıyla veya diğer bir teknik araçla ya da sözlü olarak kurulan sözleşmelerle yapılan açıklamaların içeriğini doğrulayan bir yazıyı alan kişi, bunu aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde itirazda bulunmamışsa, söz konusu teyit mektubunun yapılan sözleşmeye veya açıklamalara uygun olduğunu kabul etmiş sayılır.

Yukarıda yer verili Türk Ticaret Kanunu Madde 21/2 kapsamında düzenlenmiş olduğu üzere faturayı teslim alan kişinin, faturanın kendisine ya da fatura içeriğine 8 gün içerisinde itiraz etme hakkı mevcuttur. Yasal mevzuatımız kapsamında faturaya gerçekleştirilecek itirazın hangi usul kapsamında yapılması gerektiği açıkça düzenlenmemiş olmakla birlikte söz konusu itirazın gerçekleştirildiğine ilişkin ispat yükü faturayı teslim alan kişide olması sebebi ile; noter aracılığı ile, güvenli elektronik imza ile, telgraf ya da iadeli taahhütlü mektup gibi güvenilir uygulamalar aracılığı ile itirazın gerçekleştirilmesi ispat kolaylığı sağlayacaktır. Ayrıca önemle belirtmek gerekir ki, her iki tarafın da tacir olması durumunda Türk Ticaret Kanunu Madde 18/3. kapsamında taraflar bir takım özel şekilde şartlara tabi tutulmaktadır.

Mahkeme Kararları

Yargıtay 15. Hukuk Dairesi E. 2014/2108 K. 2014/5205

Tarafların iddia ve savunmaları ile dosya kapsamından; taraflar arasında, davalıya ait 8 adet cihazın kalibrasyon bakımı ve sensör değişikliği konusunda akdi ilişkinin kurulduğu sabittir. Uyuşmazlık, iş bedelinden kaynaklanmaktadır. Davacının düzenlediği fatura, tebliğ edilip davalının defterlerine kayıt edilmiş ise de; somut olayda uygulanması gerekli 6762 sayılı TTK’nın 23. maddesine göre 8 gün içerisinde e-posta yoluyla itiraz edildiğinden fatura içeriğinin kesinleştiğinden bahsetmek mümkün değildir.

Yargıtay 23. Hukuk Dairesi 2016/8580 E.,  2020/635 K.

Bir mal ve hizmet alımı nedeniyle düzenlenen faturaya muhatabın 8 gün içinde itiraz hakkı bulunmaktadır. Bu süre içinde faturaya itiraz edilmezse faturanın içeriği kabul edilmiş sayılır. Faturanın muhatap tarafından ticari defterlere işlenmesi aynı zamanda hizmetin veya malın alındığına karine teşkil eder. İtiraza uğramayan ve ticari kayıtlara da işlenmiş olan fatura bedelinin karşı tarafa ödenmesinden kaçınılamaz… Karşı dava açısından kabule göre ise; 8 gün içinde itiraza uğramayan faturalar içerik açısından kesinleştiğine ve bu faturalar davalı karşı davacı ticari kayıtlarında işlenip ödendiğine göre sehven ödeme iddiasında bulunulması mümkün olmadığının düşünülmemesi doğru değildir.

Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 2019/1984 E.,  2020/62 K.

Taraflar arasında yazılı bir sözleşme bulunmamakla birlikte davalı aşamalardaki beyanları ile akdi ilişkinin varlığını kabul etmiştir.
Bir faturayı alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır (TTK 21/2). Süresi içinde itiraz edilmeyerek kesinleşen faturadaki alacakla ilgili olarak, itiraz süresi geçtikten sonra, faturaların doğrudan iade edilmesi veya iade faturası kesilmesi alacağın varlığını ortadan kaldıran bir sonuç doğurmayacaktır. Faturaya itiraz edilmemesi sözleşme ilişkisini kanıtlamaz ise de, sözleşme ilişkisinin kanıtlanması halinde, bu sözleşme gereğince düzenlenmiş olan ve süresinde itiraz edilmeyen faturadaki miktar kesinleşir. Somut olayda davacı tarafından düzenlenen ve takibe dayanak yapılan 16.03.2014 tarihli faturanın 20.03.2012 tarihli ihtarname ekinde davalıya 22.03.2012 tarihinde tebliğ edildiği ancak davalı tarafından faturaya yasal süresinde itiraz edildiğinin kanıtlanamadığı anlaşılmaktadır.

Yargıtay 15. Hukuk Dairesi E. 2017/1537 K. 2017/3585

Fatura, emtia veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından müşteriye verilen ticari vesikadır (213 Sayılı VUK 229. md.). Ticari işletmesi bağlamında bir mal satmış, üretmiş, bir iş görmüş veya bir menfaat sağlamış olan tacirden, diğer taraf, kendisine bir fatura verilmesini ve bedeli ödenmiş ise bunun da faturada gösterilmesini isteyebilir” (TTK 21/1). Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır (TTK 21/2). Fatura düzenleyen tacirin TTK’nın 21/2. maddede belirtilen karineden yararlanabilmesi için fatura tanzim edenle, adına fatura tanzim edilen arasında akdî ilişki bulunması, faturanın akdin ifasıyla ilgili olarak düzenlenmesi gerekir. Fatura sözleşmenin kurulması safhasıyla ilgili olmayıp ifasına dair olduğundan öncelikle temel bir borç ilişkisinin varlığı şarttır. Bu sebeple faturanın TTK’nın 21. maddesi gereğince kesinleşmiş ve tarafları bağlayıcı olduğunun kabul edilebilmesi için, fatura konusu işle ilgili yanlar arasında sözleşme yapıldığının yasal delillerle kanıtlanması ve bedeli uyuşmazlık konusu işin de kabul edilebilir yeterlikte iş sahibine teslim edildiğinin yüklenici tarafından kanıtlanmış olması zorunludur. Sadece faturanın karşı tarafa tebliğ edilmiş ve itiraz edilmemiş olması yanlar arasında akdî ilişkinin kurulmuş ve iş bedelinin istenebilir olduğunu kanıtlamaz.

Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; davacı faturaya dayalı icra takibi yapmış ve itiraz üzerine de dava açmış olup taraflar arasında yazılı sözleşme bulunmadığı gibi diğer kesin delillerle de akdî ilişki ispatlanamamıştır. Alacak miktarına göre akdî ilişkinin tanıkla ispatlanması mümkün olmadığı gibi davalının açık rızası ve delil başlangıcı niteliğinde belge de bulunmadığından tanık beyanlarına dayalı olarak akdî ilişkinin varlığı ispatlanamaz. Davalı tacir ise de davacı tacir değildir. Tacir olmayan davacı, tacir olan davalının ticari defterlerine münhasır delil olarak da dayanmamıştır. Bu sebeple davalının yapılan tebliğe rağmen ticari defterlerini sunmamış olması sebebiyle de akdî ilişkinin kurulduğu ispatlanmış sayılamaz. Davacı tacir olmadığından TTK’nın 21. maddedeki ispat karinesinden yararlanamayacağı gibi, akdî ilişki de ispatlanmış da olmadığından düzenlenen fatura sebebiyle de alacağın varlığı sabit kabul edilemez. Bu durumda davalıya husumet yöneltilmesini mümkün kılan sözleşme ilişkisi kanıtlanmamış olduğundan davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, kararın temyiz eden davalı yararına bozulması gerekmiştir.

For more detailed information you can visit our Contact page.

Ticaret Hukukuna ilişkin diğer ilginizi çekebilecek çalışmalarımız;

İzmir Ticaret Avukatı

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079