İş Sözleşmelerinde Cezai Şart

İş Sözleşmelerinde Cezai Şart

İş Sözleşmelerinde Cezai Şart | İzmir İş Hukuku Avukatı

Dilek Yavuz Uysal, Att.

İş Sözleşmelerinde Cezai Şart

Cezai şart, Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş olup, taraflar arasında aktedilen sözleşme yükümlülüklerine aykırı davranılması durumunda zararı gidermek için kullanılan bir taahhüt anlamı taşımaktadır. Sözleşme serbestisi ilkesi gereğince taraflar sözleşmelere cezai şart koyabilmektedir. Söz konusu cezai şart, hakkaniyet sınırlarında belirlenmelidir.

İş sözleşmelerindeki cezai şart hususuna bakılacak olursa: 4857 Sayılı İş Kanunu’nda cezai şart düzenlemesi bulunmamaktadır. Fakat Borçlar Kanunu sözleşme serbestisi ilkesi gereğince iş sözleşmelerinde gerek işçiyi gerekse işvereni korumak amacıyla cezai şart düzenlemesine yer verilmesinde hukuka aykırı bir durum olmayacaktır.

Cezai Şart Hakkaniyete Aykırı Düzenlenemez.

 İş sözleşmelerinde cezai şartlar, uygulamada işçinin fesih hakkını sınırlamak amacı ile kullanılmaktadır. Böylece, işçinin haksız sebeplerle iş sözleşmesini feshetmemesi veya işçinin sözleşmeyi feshinden sonra işverenin aynı nitelikle başka bir işçi bulması için geçen süredeki zararı engellenmeye çalışılmaktadır.

Önemle belirtmek gerekir ki, işçinin lehine olan fesih hakları cezai şart koyularak sınırlanamaz. Örnek vermek gerekirse, işçinin ücretinin ödenmemesi durumunda iş sözleşmesini feshetmesi, işçi açısından haklı fesih sebebidir. Bu durumda, iş sözleşmesine ” ücret ödenmediği veya geç ödendiği için iş sözleşmesi fesih edilemez aksi taktirde işçi şu kadar bedel ödeyecektir.” şeklinde koyulan bir cezai şart geçersizdir. Zira, iş kanunu işçiyi ve işvereni ”korumayı” temel almakta olup, aleyhe yapılacak olan düzenlemeler hakkaniyete aykırılık teşkil ederek geçersiz olacaktır.

Sadece İşçi Aleyhine Cezai Şart Koyulamaz.

6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 420 nci maddesi “Hizmet sözleşmelerine sadece işçi aleyhine konulan ceza koşulu geçersizdir.” hükmünü getirmiştir. Bu itibarla hizmet sözleşmelerine işçi aleyhine konulan cezai şartlar geçersiz, işçi lehine konulan cezai şartlar ise geçerli kabul edilmelidir.

Cezai şartın işçi ve işveren hakkında ve iki taraflı olarak düzenlenmesi gereği, işçi aleyhine kararlaştırılan cezai şartın işveren aleyhine kararlaştırılandan daha fazla olmaması sonucunu da ortaya koymaktadır. Başka bir anlatımla işçi aleyhine olarak belirlenen cezai şartın, koşulları ve ceza miktarı bakımından işverenin sorumluluğunu aşması düşünülemez. İki taraflı cezai şartta işçi aleyhine bir eşitsizlik durumunda, cezai şart hükmü tümden geçersiz olmamakla birlikte, işçinin yükümlülüğü işverenin sorumlu olduğu miktarı ve halleri aşamaz.

Belirli Süreli İş Sözleşmesinde de Cezai Şart Koyulabilir.

Belirli süreli iş sözleşmesi, sözleşmenin belli süre ile yapıldığı, süre sonunda sözleşmenin sona ereceği anlamına gelir. Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 07.01.2019 tarihli kararıyla iş sözleşmesi belirli süreli olsa dahi cezai şartın getirilmesinin mümkün olduğunu belirtmiştir. Önemli olan getirilen cezai şartın karşılıklılık esasına uygun olmasıdır. Bu durumda iş sözleşmelerinde cezai şartın koşulu, iş sözleşmesinin süresinden önce sonlandırılması olarak kabul edilir. Örneğin, 09.09.2019 tarihine dek geçerli olacak bir iş sözleşmesi, işveren tarafından 09.09.2018 tarihinde sonlanırsa cezai koşulu ödemekle yükümlü tutulacaktır.

İş Sözleşmelerindeki Cezai Şartın Koşulları:

  1. Cezai Şart Kanuna, Ahlaka, Kişilik Haklarına Aykırı yahut İmkansız Olmamalı : Örneğin, işçinin günde 14 saat çalıştırılmasını öngören iş sözleşmesi kanuna ve kişilik haklarına açıkça aykırıdır. Cezai şartın asıl sözleşmeye bağlılığı gereği, geçersiz sözleşme hükümleri nedeniyle, uygulama alanı bulmayacaktır.
  2. Asıl Sözleşmenin Geçerli Bir Şekilde Kurulması : Örneğin, işçinin imzası olmayan bir iş sözleşmesi geçerli olmayacak ve cezai şartları da hüküm ifade etmeyecektir.
  3. Karşılıklılık Esasına Uygun Olarak Eklenmiş Olması : Statü farklılığı olmaması açısından karşılıklılık esastır.
  4. Cezai Şartın Hakkaniyete Uygun Olması: Örneğin asgari ücretle çalışan bir işçiye 40.000 TL cezai şart belirlemek hakkaniyete aykırıdır.

Cezai Şart Bulunan İş Sözleşmelerinin Feshi:

İş sözleşmelerinde cezai şart ödeme borcunun doğması için sözleşmenin haksız feshi meydana gelmelidir. Haklı nedenlere dayanarak yapılan fesih durumunda, cezai şart hükümlerinin uygulanması mümkün olmaz. Aksine sözleşmeyi haklı nedenle fesheden tarafın cezai şart talebinde bulunması mümkün olabilir. Haklı fesih durumunda ise, Yargıtay bir kararında kıdem ve ihbar tazminatıyla birlikte ceza koşulunun da talep edebileceğine hükmetmiştir. (Yargıtay 9.HD, 10.11.1992, 631E. 12426K)

Bu sebeple iş sözleşmelerinde cezai şart bulunan işçi ve işverenler ceza koşulu belirlerken, olası uyuşmazlıkta ceza koşulunun hükümsüz hale getirilebilme ihtimalini de unutmamalıdır. Bu nedenle henüz iş ilişkisinin kurulma aşamasının başında bir avukattan hukuki yardım almak önemlidir.

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile Contact page.

İş Hukuku Kapsamında Hazırladığımız Diğer Çalışmalarımız;

İzmir İş Avukatı

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Susma Hakkı Nedir?

Susma Hakkı Nedir?

Susma Hakkı Nedir? | İzmir Ceza Avukatı

Dilek Yavuz Uysal, Att.

Susma Hakkı Nedir?

Susma, kişinin konuşmaması anlamına gelmekteyken bir hak olarak susma hakkı denildiğinde ise, şüpheli veya sanığın ‘konuşmaktan imtina ettiği hali’ ifade eden durum olduğunu söylemek gerekmektedir. Bazı kaynaklarda şüpheli veya sanığın ‘konuşmaktan çekindiği, konuşmak istemediği’ şeklinde tanımlanmış olsa da bu tanım yanlıştır. Zira bir hak olan susma hakkında, şüpheli veya sanık yanlış bir şey söylemek korkusu ie konuşmaktan çekinmez. Aksine, kişinin dilediğinde sessiz kalabilmesi hukukun genel ve kabul görmüş prensipleri ile bağlantılı olmasının yanında, temel hak ve özgürlüğünün korunmasında büyük rol oynamaktadır.

Ceza hukukunda sıkça kullanılan bir terim olan masumiyet karinesi, bir kimsenin kendisine isnat edilen, işlediği iddia edilen suçu işlediğinin kesin ve inandırıcı deliller ile ispatlanıncaya kadar hakkında bir ceza kararı verilip karar kesinleşinceye kadar masum olduğunun kabul edilmesi anlamına gelmektedir. Yani bir kişi hakkında kesinleşmiş bir ceza mahkemesi kararı bulunmuyor ise hangi suç ile suçlanıyor olursa olsun, o kişi henüz masumdur. Bu anlamda susma hakkı düşünüldüğünde, şüpheli veya sanığın aleyhine bilgi vermemesinin önemi de ortaya çıkmaktadır. Susma hakkını kullanan şüpheli veya sanık, masumiyet karinesi uyarınca suç isnadı yapan kişilerce suçu ispat olunana kadar masum sayılacaktır. Susma hakkının kullanılması, kişinin suçlu olduğu için konuşmadığı anlamına gelmez. Aksine, sorulan sorular karşısında kendini suçlayıcı delil sunmaya mecbur bırakılmama hakkının da kullanılması anlamına gelir.

Anayasa
Madde 38
– …Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz….

Ceza muhakemesinde “susma” ise temel bir hak olarak görülmektedir. Susma veya sessiz kalma olarak da ifade edilen bu hak ile suç şüphesi altında bulunan kişinin, bu suç ile ilgili olarak sessiz kalma tercihine devletin soruşturma veya kovuşturma makamlarını işgal eden kişiler tarafından saygı duyulması sağlanarak bu hakkın ihlal edilmemesi güvence altına alınır. Susma hakkı temel hak ve özgürlükler ve hukukun genel prensipleri ile doğrudan ilgilidir.  Bunlar: Hukuk devleti ilkesi, işkence ve kötü muamele yasağı , Nemo tenetur ilkesi (Kendini Suçlayıcı Delil Sunmaya Zorlanmama İlkesi) , adil yargılanma hakkı ve silahların eşitliği ilkesi, masumluk karinesi , şüpheden sanık yararlanır ilkesi olarak sayılabilir.

Ceza yargılamasının amacı olan maddi gerçeğe ulaşmanın yolunun: Delillerin incelenmesi, dava konusu cezai uyuşmazlık ile ilgili tüm bilgilerin paylaşılması, iddia ve savunma açısından beyanlarda bulunulması ile ulaşılabileceğinin kesin kanaatindeyiz.

Dolayısıyla, şüpheli ve sanık açısından susmamak ve konuşmak, hem ceza yargılamasının hedefini gerçekleştirmesi amacına ; hem de bu kişilerin kendilerini temize çıkarmak veya hak ettiklerinden fazla ceza almamalarına yönelik bir  gerekliliktir. Ancak öte yandan, şüpheli veya sanık hakkında susma hakkı kullanılmadığı zaman, fiziksel ya da manevi olarak uğramış olduğu zarardan dolayı vereceği ifade ile maddi gerçeğin ortaya çıkmasını zorlaştıracak, veya soruşturma makamlarına olayı içinde bulunulan sağlık yahut da başka sebeplerden dolayı ihmalen ya da icraen olduğundan farklı bir şekilde aktaracak şüphelilerin susma hakkından faydalanması da önem arzetmektedir. Bu sebeple, hukuki destek alınarak durumun meydana geliş şekli ve sonuçları düşünülerek hareket etmenin en mantıklı tercih olacağı düşüncesindeyiz.

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile Contact page.

Other works that may be of interest to you;

Izmir Criminal Lawyer

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Unutulma Hakkı Nedir?

Unutulma Hakkı Nedir?

Unutulma Hakkı Nedir? | İzmir Avukat

Unutulma Hakkı Nedir?

Unutulma hakkı, internette yer alan kişisel verilerin, belirli şartlar çerçevesinde, arama sonuçlarından kaldırılması olarak ifade edilebilir. Unutulma hakkı, kişisel verilerin korunması mevzuatlarının şekillenmesi ile ortaya atılan yeni nesil haklardan biridir.

Türkiye’de Unutulma Hakkı Nedir?

Türkiye’de baktığımızda 2010 yılında Anayasa’da yapılan değişiklik ile kişisel verilerin korunması hakkı anayasal bir hak olarak düzenlenmiş; akabinde, 2016 yılında yürürlüğe giren 6698 Sayılı Kişisel Verileri Koruma Kanunu ve Kişisel Verilerin Silinmesi, Yok Edilmesi ve Anonim Hale Getirilmesi Hakkında Yönetmelik kapsamında da kişisel verilerin imhasına ilişkin gerekli düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. Yasal mevzuat kapsamında her ne kadar “unutulma hakkı” olarak geçmese de, kanun kapsamında düzenlenen haklar çerçevesinde yasal şartları taşıyan herkes kişisel verilerinin ilgili veri sorumluları tarafından kaldırılmasını talep edebilmektedir.

İlgili Mevzuat

Anayasa – Madde 20/3

Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir.

Kişisel Verileri Koruma Kanunu – Madde 7 

(1) Bu Kanun ve ilgili diğer kanun hükümlerine uygun olarak işlenmiş olmasına rağmen, işlenmesini gerektiren sebeplerin ortadan kalkması hâlinde kişisel veriler resen veya ilgili kişinin talebi üzerine veri sorumlusu tarafından silinir, yok edilir veya anonim hâle getirilir.
(2) Kişisel verilerin silinmesi, yok edilmesi veya anonim hâle getirilmesine ilişkin diğer kanunlarda yer alan hükümler saklıdır.
(3) Kişisel verilerin silinmesine, yok edilmesine veya anonim hâle getirilmesine ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir.

Kişisel Verileri Koruma Kurumu Kararı

“Unutulma hakkı kapsamında ilgili kişinin arama motorunda adı ve soyadı ile bağlantılı sonuçların kaldırılması talebi”ne ilişkin Kişisel Verileri Koruma Kurulunun 08/12/2020 tarihli ve 2020/927 sayılı Kararı ile özet olarak;

  • Arama motorlarından ad ve soyadı ile yapılan aramalarda kişinin kendisiyle bağlantılı sonuçlara ulaşılmamasını isteme hakkının indeksten çıkarılma talebi olarak nitelendirildiğine,
  • Arama motorlarının, veri sorumlusu olarak kabul edilmesine,
  • Arama motorları tarafından gerçekleştirilen faaliyetlerin ‘kişisel veri işleme” faaliyeti olarak değerlendirilmesine,
  • İlgili kişilerin, arama sonuçlarının indeksten çıkarılmasına yönelik talepleri ile ilgili olarak öncelikle arama motorlarına başvuruda bulunmaları, veri sorumlusu arama motorlarının söz konusu talepleri reddetmeleri veya başvuru sahibine cevap vermemeleri halinde ilgili kişilerce Kurula şikâyette bulunabileceklerine,
  • İlgili kişilerce yapılacak başvurunun şekli ve istenilecek bilgi ve belgelerin arama motorları tarafından belirleneceğine,
  • İlgili kişinin arama motorları üzerinden kendi adı ve soyadı ile yapacağı bir arama sonucunda gösterilen sonuçların indeksten çıkarılmasına yönelik yapılacak değerlendirmede, ilgili kişinin temel hak ve özgürlükleri ile kamunun söz konusu bilgiyi edinmesinden sağlayacağı menfaatler arasında bir denge testi yapılmasına, yarışan menfaatlerden hangisinin ağır bastığının gözetilmesine ve bu değerlendirme yapılırken öncelikli olarak aşağıda yer verilen açıklamaların dikkate alınmasına ancak bu konudaki şikâyetlerin değerlendirme sürecinde dikkate alınacak kriterlerin bunlarla sınırlı olmayacağına, her somut olay özelinde Kurulca ilave ölçütlerin de gündeme gelebileceğine,
  • İlgili kişilerin, arama motorları üzerinden kendi ad ve soyadları ile yapılacak aramalar neticesinde gösterilen sonuçların indeksten çıkarılmasına yönelik taleplerinin veri sorumlusu arama motorları tarafından reddedilmesi veya taleplerine cevap verilmemesi halinde Kurula başvuruda bulunulurken aynı zamanda doğrudan yargı yoluna başvurmalarının da mümkün bulunduğuna karar verilmiştir.

Arama Motorlarından Çıkartılmaya İlişkin Talepler İncelenirken Dikkate Alınması Gereken Kriterler

  1. İlgili kişi kamusal yaşamda önemli bir rol oynuyor mu?
  2. Arama sonuçlarının öznesi bir çocuk mu?
  3. Bilginin içeriği doğru mu?
  4. Bilgiler kişinin çalışma hayatı ile mi ilgili?
  5. Arama sonuçlarında yer alan bilgi ilgili kişi hakkında hakaret, onur kırıcı, iftira niteliği taşıyor mu?
  6. Arama sonuçlarında yer alan bilgi özel nitelikli kişisel veri niteliği taşıyor mu?
  7. Arama sonuçlarında ulaşılan bilgi güncel mi?
  8. Arama sonucunda ulaşılan bilgi kişi hakkında önyargıya sebep oluyor mu?
  9. Arama sonucunda yer alan bilgi kişi açısından bir risk doğuruyor mu?
  10. Bilgi kişinin kendisi tarafından mı yayımlandı?
  11. Orijinal içerik gazetecilik faaliyeti kapsamında işlenen verileri mi kapsıyor?
  12. İlgili kişiye ilişkin bilgilerin yayımlanmasında yasal bir zorunluluk var mı?
  13. İlgili kişiye ilişkin bilgi ceza gerektiren bir suçla mı ilgili?

Mahkeme Kararları

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2014/56 E. 2015/1679 K.

Davacı, geçmişte yaşadığı kötü bir olayın toplum hafızasından silinmesini istemektedir. Unutulma hakkı ile geçmişindeki yaşanan talihsiz bir olayın unutularak geleceğini serbestçe şekillendirmek, diğer bir deyişle hayatında, yeni bir sayfa açma olanağı istemektedir. Kaldı ki, davacı da yargılama sırasında verdiği dilekçelerinde bu istem üzerinde ısrarla durmuştur. Davacı unutulma hakkı ile özel hayatına ilişkin kişisel verilerinin üçüncü kişiler tarafından bilinmemesini, aradan geçen süre nedeniyle toplum hafızasından silinmesini istemektedir. 
Bu bağlamda değerlendirildiğinde; 4 yıl önce gerçekleşen bir olayın mağduru olan kişinin adının açık bir şekilde yazılarak kitapta yer alması halinde unutulma hakkının bunun sonucunda da davacının özel hayatının gizliliğinin ihlal edildiği kabul edilmelidir. Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın “Google Kararı”nda açıkladığı gibi ilgili verinin kamu hayatında oynadığı önemli rol ve halkın ilgili veriye yönelik yoğun ilgisi şeklinde, üstün bir kamu yararını ortaya koyan özel sebepler bulunmadığına göre bilimsel esere alınan kararda kişisel veriler açık bir şekilde yer almamalıdır.
Görüşmeler sırasında azınlıkta kalan üyeler mahkeme kararlarında yer alan isimlerin rumuzlanmasına gerek olmadığını, yargılamanın istisnalar haricinde açık bir şekilde yapıldığını hükmün alenen tefhim edildiğini, bu nedenle özel hayatın gizliliğinin ihlal edilmediğini savunmuşlar ise bu görüş “sorunun mahkeme kararlarında isimlerin rumuzlanmadan yer alması değil, kararların kitaba alınması sırasında rumuzlanması gerekip gerekmediği sorunu olduğu” gerekçesi ile kurul çoğunluğu tarafından kabul edilmemiştir. 
O halde davacının isminin rumuzlanmadan kitapta yer almasının unutulma hakkını ve bunun neticesinde özel hayatın gizliliğini ihlal ettiği dikkate alındığında davacı lehine manevi tazminat koşullarının gerçekleştiğinin kabulü zorunludur.

Avrupa Birliği’nde Unutulma Hakkı

Genel Veri Koruma Tüzüğü – Madde 17

Silme hakkı (Unutulma Hakkı’)

Veri sahibinin kendisi ile ilgili kişisel verilerin herhangi bir gecikmeye mahal verilmeksizin silinmesini kontrolörden talep etme hakkı bulunur ve, aşağıdaki hallerden birinin geçerli olması durumunda,
kontrolörün kişisel verileri herhangi bir gecikmeye mahal vermeksizin silme yükümlülüğü bulunur:
(a) kişisel verilerin toplanma veya işlenme amaçlarıyla ilişkili olarak artık gerekli olmaması;
(b) veri sahibinin 6(1) maddesinin (a) bendi veya 9(2) maddesinin (a) bendine göre işleme faaliyetinin dayandığı izni geri çekmesi ve işleme faaliyetiyle ilgili başka bir yasal gerekçe bulunmaması;
(c) veri sahibinin 21(1) maddesi uyarınca işleme faaliyetine itirazda bulunması ve işleme faaliyetine yönelik ağır basan meşru bir gerekçe bulunmaması ya da veri sahibinin 21(2) maddesi uyarınca işleme faaliyetine itirazda bulunması;
(d) kişisel verilerin yasa dışı biçimde işlenmiş olması;
(e) kontrolörün tabi olduğu Birlik veya üye devlet hukukundaki bir yasal yükümlülüğe uygunluk sağlanması amacı ile kişisel verilerin silinmesinin zorunlu olması;
(f) kişisel verilerin 8(1) maddesinde atıfta bulunulan bilgi toplumu hizmetlerinin sağlanması ile ilgili toplanmış olması.

Costeja González Kararı

La Vanguardia gazetesinde, hacizli evinin müzayedesine ilişkin 1998 tarihli bir makalenin bağlantısının kaldırılmasını talep eden Mario Costeja González’in, sonradan ödediği bir borç nedeniyle açtığı davada, Mayıs 2014’te Avrupa Adalet Divanı, Google aleyhine karar verdi. Başlangıçta Costejai İspanyol Veri Koruma Ajansı’na şikayette bulunarak makaleyi kaldırmaya çalıştı. İspanyol Veri Koruma Ajansı, Google’a karşı yapılan bir şikayeti kabul etti ve Google’dan arama sonuçlarının kaldırmasını istedi. Google, bir dizi soruyu Avrupa Adalet Divanı’na havale eden İspanyol Ulusal Yüksek Mahkemesi’nde dava açtı. Mahkeme, arama motorlarının işaret ettikleri içerikten sorumlu olduğuna ve bu nedenle Google’ın AB veri gizliliği yasalarına uyması gerektiğine karar verdi. Google, arama sonuçlarının veri koruma mevzuatı ile uyumlu hale getirilmesinin yalnızca ilk gününde (30 Mayıs 2014), kişisel verilerin arama motorundan kaldırılması için 12.000 talep aldı.

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için uzman ekibmiz ile Contact page.

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Masumiyet Karinesi Nedir?

Masumiyet Karinesi Nedir? | İzmir Ceza Avukatı

Dilek Yavuz Uysal, Att.

Masumiyet Karinesi nedir?

Masumiyet karinesi, hakkında suç isnadı bulunan bir kişinin adil bir yargılama sonunda suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis edilene kadar masum sayılması gerektiğini ifade etmekte ve hukuk devleti ilkesinin bir gereğini oluşturmakta olup kişi hakkında suçlulugu hükmen sabit oluncaya kadar geçerliliğini koruyan bir muhakeme ilkesidir.

Bu ilkeye göre bir kişinin suçlu olduğu sabit oluncaya kadar suçlu sayılamayacağı kabul edilmektedir.  Masumiyet karinesi adil bir yargılamanın sağlanabilmesi, bireyin onurunun korunabilmesi, yargılamanın yürütülebilmesi ve birey hakkında insan haklarına uygun bir yargının gerçekleştirilmesi için elzemdir. Suçlu olduğu henüz bilinmeyen bir kimseyi masum saymak da insana saygı duyan uygar bir görüşün ifadesidir.  Buradaki masumluk bir kesinlik değil varsayımdır. Bu sebeple de hukukta karine adını almaktadır. Anayasamızla düzenleme alanı bulan masumiyet karinesinin altında yatan temel görüş; herhangi bir vesileyle suç şüphesi altında olan bir kişiyi, gerçeği araştırmadan suçlu saymaya kolayca eğilim gösterenlere karşı hukukun bir ihtarıdır.

Anayasa’nın 38. maddesinde ”Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” denilmektedir. Bununla birlikte, yine Anayasa’nın 15. maddesine göre de savaş seferberlik ve olağanüstü halde dahi suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağı vurgulanmaktadır. Masumiyet karinesi, mutlak bir temel hak olup evrensel ve bölgesel insan hakları belgelerinde dahi yer almaya başlamıştır.

Masumiyet karinesi, kişiyi yargılama öncesi ve yargılama aşamasından hükmün kesinleşmesine kadar olan tüm süreçte koruma amacı gütmektedir. Kişiye bir suç ithamında bulunulması ile masumiyet karinesinin koruma alanı başlayarak isnat edilen suç hükmen kesinleşinceye kadar da devam eder. Suç isnadının bulunduğunu kabul etmek için bir ceza davasının açılmış olması da şart değildir. Zaman zaman masumiyet karinesi ile basın yayın organlarının karşı karşıya geldiğinden bahsetmek mümkündür. Bu açıdan, basın özgürlüğünü sınırlarının ne olması gerektiği hangi noktada kişi hak ve özgürlüklerine temas ederek onur ve saygınlığı zedelediğine de dikkat etmek gerekmektedir. Zira bahsetmiş olduğunuz gibi masumiyet karinesi Anayasa’da da belirlenmiş olup temel haklardandır.

Bu konuda iç hukukumuzda da düzenlemeler yapılmış, basın yayın yoluyla masumiyet karinesinin ihlali önlenmeye çalışılmıştır. Basın Kanunu 3. maddesinde sınırlarıyla birlikte, basın özgürlüğü düzenlenmiştir: “Basın özgürlüğünün kullanılması ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabilir.” şeklindedir.  Yine,  Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 157. maddesinde de masumiyet karinesine atıf yapmaktadır: “Kanunun başka hüküm koyduğu hâller saklı kalmak ve savunma haklarına zarar vermemek koşuluyla soruşturma evresindeki usul işlemleri gizlidir.”İle “ses ve görüntü alıcı aletlerin kullanılması yasağı”nı düzenleyen CMK m. 183 ile de basın-yayın organlarını sınırlamayı amaçlanmıştır.

Anayasa Mahkemesi’nin 20.10.2020 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan Anayasa Mahkemesi kararı ile memurların ihraçları veya disiplin cezalarına ilişkin ceza mahkemelerinin beraat kararlarına karşı idare mahkemelerinin disiplin cezasını hukuka uygun bulunmasının; yani  ceza mahkemeleri ile idare mahkemelerinin birbirine aykırı kararlar verilmesinin masumiyet karinesinin ihlali olduğuna hükmetmiştir. Bu sebeple, masumiyet karinesinin sadece ceza hukukunda değil, bağlantılı bulunduğu davalarda da gözetilmesi gereken temel ilkelerden olduğunu söylemek mümkündür. İlgili kararda, süreç içerisinde ceza mahkemesi beraat kararı verse dahi, idare mahkemeleri disiplin cezasının iptaline karşı ret kararları verebilmektedir. Bu halde ise kişi suçsuz olduğunu ceza mahkemesinde ortaya koymasına rağmen, idare mahkemesi kararı nedeniyle üzerinde suçu işlediğine yönelik bir algı oluşmaktadır denilmiştir. Bu durum ise açıkça masumiyet karinesini ihlal etmektedir .

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile Contact geçin.

Other works that may be of interest to you;

Izmir Criminal Lawyer

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Tenkis Davası

Tenkis Davası | İzmir Avukat

Dilek Yavuz Uysal, Att.

Tenkis (Mirasta Denkleştirme) Davası

Tenkis davası, mirasbırakanın, mirası üzerindeki tasarruf özgürlüğünü aşarak saklı pay sahibi mirasçıların miras hakkına yaptığı tecavüzün giderilmesi ve mirasbırakanın yaptığı tasarrufun kanuni sınırlar içerisine çekilmesi için açılan bir dava türüdür.

1. Mirasta Saklı Pay Kavramı Nedir?

Mirasbırakanın tasarruflarıyla terekede hak sahibi olmalarını önleyemeyeceği yasal mirasçılara,  saklı paylı mirasçılar denilmektedir. Mirasbırakan, malvarlığını dilediği gibi kullanma ve tasarruf etme yetkisine sahip olsa da, kanunen saklı paylı kabul edilen kişilerin miras payı üzerinde tasarruf edemez. Türk Medeni Kanunu’na göre; Altsoy yasal miras payının ½’si kadar, ana ve babadan her biri için yasal miras payının ¼’ü kadar, sağ kalan eş için: Altsoy veya ana ve baba zümresiyle birlikte mirasçı olması halinde yasal miras payının tamamı, diğer hallerde yasal miras payının ¾’ü kadar saklı pay hakkına sahip olacaklardır. Mirasta saklı paylara ilişkin detaylı yazımıza buradan ulaşabilirsiniz.

2. Tenkis Davasını Kim Açabilir?

Tenkis davasını kanunen sadece saklı pay sahibi olan mirasçılar açabilmektedir. mirasbırakan kişinin altsoyu (çocukları, torunları ….. gibi ) üstsoyu, (annesi ve babası)  ve eşi açma hakkına sahiptir. Tenkis davasını, kural olarak kanunda tenkis davasını açmaya ehil olarak belirtilmeyen kişiler bu davayı açamazlar. Örneğin, vasiyet alacaklısı yani vasiyetname yolu ile yada miras sözleşmesi ile kendisine belirli bir mal yahut hak bırakılan kimse, tenkis davasını açma hakkına sahip değildir. Zira bu kişiler kanunen mirasçı sıfatına sahip olsa da, saklı pay sahibi değildirler.

3. Tenkis Davası Kime Karşı Açılır?

Tenkis davası kural olarak saklı pay sahibi mirasçılar tarafından, miras bırakanın lehine ölüme bağlı tasarruf yaptığı kişi veya kişilere ya da kurumlara  karşı açılmalıdır. Örneğin, mirasbırakanın saklı pay sahibi olan eşi , bu davayı mirasbırakanın mallarını devrettiği üçüncü bir kişiye karşı açabilir.

4. Tenkis Hesabında Esas Alınacak Tereke Nasıl Hesaplanır?

Terekenin hesaplanması, mirasbırakanın malvarlığının belirlenmesi için yapılacak ilk ve enönemli hesaplamadır. Hesaplama yapılırken tereke aktiflerinden ( mirasbırakanın taşınmazları, bankadaki parası, araçları vs.) , önce aşağıda (-) ile belirtilen değerler çıkartılır. Sonrasında ise terekeyi hesap edebilmek için (+) ile belirtilen değerler terekeye eklenir.

Tereke Aktifleri             Cenaze Giderleri

                                              Tereke Borçları

                                              Tedbir Masrafları

                                              Birlikte Yaşayanların Üç Aylık Geçim Giderleri      

                                     +      Sağlararası Karşılıksız Kazandırmalar

                                             (Denkleştirmeye Tabi Kazandırmalar)

                                             (Tenkise Tabi Sağlararası Kazandırmalar)

                                             (Hayat Sigortası Satınalım Bedeli)

5. Tenkis Usulü Nedir?

Tenkis davası açıldıktan sonra tenkisin nasıl yapılacağı kanunda belirlenmiştir. Buna göre tenkis, saklı pay tamamlanıncaya kadar; önce ölüme bağlı tasarruflardan, bu yetmezse en yeni tarihliden en eskisine doğru geriye gidilmek üzere sağlar arası kazandırmalardan yapılır. Ancak burada bazı kazandırmaların tenkisinin en son yapılacağı belirlenmiştir. Tüzel kişiler ile kamuya yararlı dernek ve vakıflara yapılan ölüme bağlı tasarruflar ile sağlararası kazandırmalar en son sırada tenkis edilir.

6. Tenkis Davasında Zamanaşımı

Tenkis davasını açma hakkına sahip olan saklı pay sahibi mirasçılar, saklı paylarının ihlal edildiğini öğrendikleri tarihten itibaren başlamak üzere 1 sene içerisinde tenkis davası açmalıdır. Ancak vasiyetnamenin açılmasından (yani miras taksiminden itibaren başlamak üzere) herhalde 10 yıl geçmekle, saklı pay sahibi mirasçıların tenkis davası açma hakkı zaman aşımına uğrar. Dolayısı ile süreler uymanız herhangi bir hak kaybına uğramamanız bakımından oldukça elzemdir.

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile Contact geçebeilirsiniz.

Miras Hukukuna İlişkin İlginizi Çekebilecek Diğer Çalışmalarımız;

İzmir Miras Avukatı

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Maaş Haciz Nasıl Kaldırılır?

Maaş Haciz Nasıl Kaldırılır? | İzmir Avukat

Av. Dİlek Yavuz Uysal

Maaş Haciz Nasıl Kaldırılır?

İcra takibi sırasında alacağın tahsili için başvurulan bir yol olan maaş haczi, uygulamada sık karşılaşılan bir yöntemdir. Dosya borcu için borçlunun maaşından kesinti yapılmaya başlandığında söz konusu dosya borcu için kapak hesabı adı verdiğimiz güncel borç hesabı yapılarak, dosya borcunun asıl alacağı, faizi, icra harç ve giderler ile varsa avukatlık vekalet ücretinin tamamının tahsil edilmesi ile birlikte alacaklının veya alacaklı vekilinin talebi üzerine, maaş haczi kaldırılacaktır.

İcra takibinin kesinleşmesi ile, kişilerin borçlarından dolayı kanunlarca belirlenmiş yasal usullere dayandırılarak alacaklı taraf, çalışanın maaşına haciz koyabilir. Hakkında icra takibi başlatılmış olan bir kişi, kamu veya özel sektör fark etmeksizin çalıştığı taktirde; icra müdürlüğünce, bağlı olarak çalıştığı işverene, İcra ve İflas Kanunu’nun 355 vd. maddeleri uyarınca maaş haczi müzekkeresi gönderilir. Buna göre; haciz yazısını alan işveren, bir hafta içinde haczin icra edildiğini ve borçlunun maaş ve ücretinin miktarını icra dairesine bildirmeye ve borç bitinceye kadar icra dairesinin hacizce haczolunan miktarı borçlunun maaş veya ücretinden keserek hemen icra dairesine yatırmaya mecburdur. Maaş haczi nedir? başlıklı detaylı yazımıza buradan ulaşabilirsiniz.

İcra dairesi, takip talebi üzerine ödeme emri düzenleyerek borçluya ödeme emrini gönderir. Takip talebinde yer alan kayıtlar dışında ödeme emrinde, borcun ve giderlerin yedi gün içinde ödenmesi, borçlunun varsa itirazını yedi gün içinde icra dairesine bildirmesi, yedi gün içinde itiraz edilmediği ve borç da ödenmediği takdirde aynı süre içinde mal beyanında bulunulması, mal beyanında bulunulmaz ya da gerçeğe aykırı mal beyanında bulunulursa hapisle cezalandırılacağı, borç ödenmez veya itiraz edilmezse, takibe devam edileceği hususları yer alır. Yasal süreler içerisinde itirazını yapmayıp borcunu ödemeyen borçlu hakkında ise takip kesinleşir. Takibin kesinleşmesi ile birlikte, alacaklının başvuracağı ilk yollardan biri maaş haczidir. Borçlunun faal olarak çalıştığı işyerindeki maaş ve ücret alacaklarının haczi anlamına gelen maaş haczi, alacağın tahsili açısından pratik olması sebebi ile sıkça tercih edilir. Bunun dışında alacaklı, haciz talebiyle birlikte borçlunun gayrimenkulleri, araçları, hissesi olan şirketleri, evi veya işyerindeki menkul malları, banka hesaplarındaki nakdi varlıkları veyahut da 3’üncü kişilerdeki hak ve alacaklarını da haczedilebilir.

Maaş Haczi Nasıl Kaldırılır?

Bunun için iki yol bulunmaktadır. Bunlardan ilki usulsüz bir işlem varsa iptalini sağlamaktır. Örneğin icra dosyasında usulsüz işlem yapılmışsa mesala tebligatlar usulüne uygun değilse, eski dosya işlemden kaldırıldıktan sonra usule aykırı harç ödenmeden yenilenmişse icra mahkemesine başvurarak maaş haczinin kaldırılması sağlanabilir. Bir diğer örnek ise, borçlunun maaşından iki kesinti yapılması halinde asgari geçimin sağlanması için kesinti yapılması yerine haciz sırasına girilmesi şeklindedir. Yargıtay, borçlunun maaşından aynı anda iki kesinti yapılmakta ise borçlunun kendisinin ve ailesinin geçinmeleri için lüzumlu olan miktar tenzil edildikten sonra kalan miktarın haciz olunabileceği, birden fazla haciz var ise sıraya konulacağını kabul etmektedir. Maaş miktarı borçlu ve ailesinin geçimi için yeterli değilse aynı anda iki ayrı dosya için kesinti yapılamaz. İcra hukukunda bazı işlemler ancak icra mahkemesine başvurulduğunda denetlenir. Bu sebeple vermiş oduğumuz iki örnekte de usulsüz bir durum olduğu düşünülüyor veya tespit edilmişse gerekli itirazlar yapılmalıdır.

Maaş haczi nasıl kaldırılır sorusunun bir diğer cevabı ise borcun ödenmesidir. Burada belirtmemiz gereken temel husus, borcun tamamının ödenmesidir. Borçluya çıkarılan ödeme emrinde vekalet ücreti, icra dosya masrafları, harç ve giderler gibi borç kalemleri bazen bulunmadığı için, borcunu ödemek isteyen borçlu karşı tarafın avukatı ile iletişime geçerek borcunu ödemek istediğini belirtmeli veya icra dairesine giderek güncel borç miktarının gösterir kapak hesabı çıkartmalı akabinde borcunu ödemelidir. Dosya borcu tamamen ödendiği aşamada ise, maaş haczinin kaldırılması için işverene icra dairesi tarafından borcun ödendiği ve artık kesinti yapılmasına gerek kalmadığı yönünde müzekkere gönderilerek maaş haczi kaldırılacaktır.

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile Contact page.

İlginizi çekebilecek benzer çalışmalarımız;

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Müşterek Ne Demek?

müşterek

Arapça

1. sıfat Ortak

2. sıfat Birlikte

3. sıfat Ortaklaşa, el birliğiyle yapılan veya hazırlanan:

Müşterek Mülkiyet Nedir?

Kelime anlamı olarak ortak, brilikte gibi anlamlara gelmekte olan müşterek kavramı hukukumuzda izale-i şuyu veya mirasçılık süreçlerinde paylı mülkiyet anlamına gelecek şekilde sıklıkla kullanılmaktadır. Paylı mülkiyet, ortakların mülkiyet hakkının belirli bir oranlara bölünmesi olarak özetlenebilir.

Müşterek Hesap Nedir?

Son yıllarda gittikçe yaygınlaşan müşterek hesap ise, birden fazla kişinin hesabı kontrol etme yetkisi olan banka hesaplarıdır. Taraflar arasında önceden başka bir durum kararlaştırılmamış ise bu hesapda yer alan meblağın boşanma halinde genllikle taraflarca eşit oranda paylaştırılmaları gerekmektedir.

YARGITAY 8. HUKUK DAİRESİ E. 2016/1978 K. 2017/3536

Bankacılıkta, birden çok kişinin birlikte açtırdığı ve anlaşmaya göre her birinin veya birlikte para çekme yetkisinin bulunduğu hesaplar müşterek hesaplardır. Hesap sahiplerinden her birinin tek başına dilediği miktarda para çekme yetkisi tanınmış ve bankanın bu yüzden sorumluluğunun doğmayacağı kabul edilmiş ise, ortada teselsüllü müşterek hesap var demektir. Uygulamada hesap cüzdanına ve hesap kartonuna hesabın teselsüllü olduğu yolunda kayıt yazılması yeterli görülmektedir. BK’nun madde 148 (6098 s.TBK.m.169) gereğince hesap sahipleri bankaya karşı müteselsil alacaklı durumundadır. Ortak hesapların diğer bir türü de, hesap sahiplerinin birlikte imzaları ile para çekmeye yetkili oldukları hesaplardır. Böyle bir hesap tarzında alacaklılar tasarruf yetkilerini sınırlamış olurlar. Ortak hesap bir tasarruf kaydını içermiyorsa ve hesap açtıranlar, hesaptaki parada tasarruf yetkisini birlikte veya münferiden kullanacaklarını belirtmeden hesap açtırmışlar ise, bu durumda bölünebilir hesaptan söz edilir ve somut olayın özelliklerine göre hesap sahiplerinin eşit oranda pay sahibi olduklarının kabulü gerekir (Prof. Dr. Haluk Tandoğan, Müştereken Hesaplar- Ankara 1959, sh 6-7 ve Prof. Dr. Ünal Tekinalp, Banka Hukuku’nun Esasları, İstanbul 1988 Sh. 330-331 ).

Müşterek hesap açılırken bankaya aksine bir anlaşma sunulmamışsa, bankadaki ortak hesabın, aktif teselsüllü müşterek hesap olduğu kabul edilmektedir. Hesaptaki paylar, aksi iddia edilip kanıtlanmadıkça birbirine eşittir. Mevduat hesabı birden fazla kişiye ait ise, mudilerden birinin ölümü halinde, aksine sözleşme yoksa hesaptaki paralar eşit paylara bölünecek ve hayatta kalan mudiye kendi payı ödenebilecektir. (HGK,12.07.2006 tarih 2006/3-517/525E.-K.)

Somut uyuşmazlık incelendiğinde Mahkemece, tarafların merkez bankası müşterek hesaptaki parası yönünden yazılı şekilde hüküm tesis edilmiş ise de bu görüşe katılmak mümkün değildir. Hesaba dair evraklar incelendiğinde, evlilik birliği içinde tarafların serbest iradeleri ile “müşterek” hesap olarak açıldığı anlaşılmaktadır.

Mahkemece, anılan hesabın ortak olduğu ve her bir eşin payı belirtilmediğinden yarı oranda tarafların ortak olduğununun kabulüyle hesaptaki döviz cinsi paranın yarısının davacıya aidiyetinin tespitine dair karar ile yetinilmesi gerekirken yazılı şekilde hesaptaki dövizin dava tarihindeki kur karşılığı Türk Lirası para hesaplanıp bunun yarısının davalıdan tahsiline karar verilmesi temyiz eden davacının aleyhine durum oluşturduğundan hatalı olup bozmayı gerekmiştir.

Hukuki danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile Contact page.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Müteselsil Ne Demek?

müteselsil

sıfat, eskimiş, Arapça

Zincirleme.

Müteselsil Sorumluluk Ne Demek?

Zincirleme anlamına gelmekte olan müteselsil kelimesi, hukuki metinlerde ağırlıklı olarak birden fazla kişinin aynı borçtan sorumlu olduğunu anlatan “müteselsil sorumluluk” ifadesi ile karşımıza çıkmaktadır. Müteselsil sorumluluk, kimi yargıtay kararlarında dayanışmalı sorumluluk olarak da ifade edilmektedir. Müteselsil sorumluluk kanunda yer alan bir düzenleme sebebi ile veya taraflar arasındaki bir anlaşmadan kaynaklı olabilir. Aşağıda kanundan kaynaklı taraflarında “dayanışmalı sorumlu” olduğu bir kısım düzenlemelere yer verdik.

Türk Borçlar Kanunu

Madde 61– Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsilen sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır.
Madde 69– Bir binanın veya diğer yapı eserlerinin maliki, bunların yapımındaki bozukluklardan veya bakımındaki eksikliklerden doğan zararı gidermekle yükümlüdür. İntifa ve oturma hakkı sahipleri de, binanın bakımındaki eksikliklerden doğan zararlardan, malikle birlikte müteselsilen sorumludurlar. Sorumluların, bu sebeplerle kendilerine karşı sorumlu olan diğer kişilere rücu hakkı saklıdır.
Madde 71– Önemli ölçüde tehlike arzeden bir işletmenin faaliyetinden zarar doğduğu takdirde, bu zarardan işletme sahibi ve varsa işleten müteselsilen sorumludur.
Madde 162– Birden çok borçludan her biri, alacaklıya karşı borcun tamamından sorumlu olmayı kabul ettiğini bildirirse, müteselsil borçluluk doğar. Böyle bir bildirim yoksa, müteselsil borçluluk ancak kanunda öngörülen hâllerde doğar.
Madde 163– Alacaklı, borcun tamamının veya bir kısmının ifasını, dilerse borçluların hepsinden, dilerse yalnız birinden isteyebilir. Borçluların sorumluluğu, borcun tamamı ödeninceye kadar devam eder.

Karayolları Trafik Kanunu

Madde 85 – Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.
Madde 88 – Bir motorlu aracın katıldığı bir kazada, bir üçüncü kişinin uğradığı zarardan dolayı, birden fazla kişi tazminatla yükümlü bulunuyorsa, bunlar müteselsil olarak sorumlu tutulur.

Yargıtay Kararları

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2018/3914 E. 2019/9897 K.

Önemle vurgulanmalıdır ki 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda eksik ve tam teselsül ayırımına son verilmiş, 61. maddede, birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümlerin uygulanacağı, 62. maddede, tazminatın aynı zarardan sorumlu müteselsil borçlular arasında paylaştırılmasında, bütün durum ve koşullar, özellikle onlardan her birine yüklenebilecek kusurun ağırlığı ve yarattıkları tehlikenin yoğunluğunun göz önünde tutulacağı, tazminatın kendi payına düşeninden fazlasını ödeyen kişinin, bu fazla ödemesi için, diğer müteselsil sorumlulara karşı rücu hakkına sahip ve zarar görenin haklarına halef olacağı bildirilmiştir.


Hukuki danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile Contact page.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Gayrikabili Rücu Nedir?

Gayrikabili Rücu Nedir?

Gayrikabili Rücu Nedir? | İzmir Avukat

gayri

(ga’yri), Arapça

Olmayan

kabil

sıfat, (ka:bil), Arapça

Olabilir, Mümkün

rücu

(rücu:), Arapça

isim, eskimiş Geri dönme, sözünü geri alma, cayma, tersinme.

Gayr kelimesi Arapça kökenli bir kelime olup; başına eklendiği kelimenin olumsuz anlama gelmesini sağlamaktadır. Kabil ise “olabilir”, “mümkün” gibi anlamlara gelmektedir. Bu çerçevede gayrikabili, mümkün olmayan anlamına gelecek olup; rücu kelimesinin ise geri dönme anlamına geldiği göz önünde bulundurulduğunda “gayrikabili rücu” kelimeleri bir arada “geri dönüşü mümkün olmayan” anlamına gelmektedir.

TBB Disiplin Kurulu Kararı E. 2014/747 K. 2015/13

Dosyanın incelenmesinde; şikâyetli avukatlar tarafından dosyaya sunulan fotokopi ibranamede “… 1. İcra Müd. 2012/ 428 ve 2012/ 429 E. sayılı dosyalardan kaynaklanan alacağın tamamını tüm ferileri ile birlikte Av. E.D.’dan aldım. Ayrıca Tarım İl Müdürlüğü ile ilgili dosyada Vergi Dairesi tarafından yatırılan paramı da teslim aldım. İş bu dosyalar ile ilgili Av. E.– M. D.’ın gayrikabil rücu ibra ederim.”  sözlerinin yazılı olduğu H.İ.K.ismi altında imza bulunduğu görülmüştür. 

Davalı vekilin dayandığı ibraname bu açıklamalar doğrultusunda incelendiğinde, güven verici gerekli açıklıkta, anlaşılabilir değildir. Bir defa vekilin ne miktar para tahsil ettiği, ne kadar masraf, vekâlet ücreti kesip davacıya ne miktar ödediği belli olmadığı gibi, davacının bunları bildiği hususu da kanıtlanmamıştır. Öyle olunca böyle bir ibranameye itibar edilemez. Davalı avukat tahsil ettiği paranın ne kadar olduğunu, bu paradan ne şekilde ve miktarda davacıya ödediğini ispat etmek zorundadır. Davalı ibraz ettiği delillerle tahsil ettiği kamulaştırma bedelinin ve davacıdan aldığı masraf avanslarının hesabını vermemiş paranın tamamını ödediğini kanıtlayamamıştır.

Hukuki danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile Contact page.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Haksız Rekabet Nedir?

Haksız Rekabet Nedir? | İzmir Ticaret Avukatı

Haksız Rekabet Nedir?

Haksız rekabet özellikle dürüstlük kuralına aykırı ve aldatıcı davranışlar ile rekabet ortamının bozulmasına ve hakkaniyete aykırı menfaat elde edilmesi olarak ifade edilebilir.

Haksız Rekabet Düzenlemelerinin Amacı Nedir?

Türk Ticaret Kanunu ve ilgili mevzuatlar ile ticari ilişkilerde tarafların dürüstlük kuralı çerçevesinde hareket etmesi ve rekabetin bozulmaması hedeflenmektedir.

Türk Ticaret Kanunu

Madde 54- (1) Haksız rekabete ilişkin bu Kısım hükümlerinin amacı, bütün katılanların menfaatine, dürüst ve bozulmamış rekabetin sağlanmasıdır. (2) Rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar haksız ve hukuka aykırıdır.

Haksız Rekabet Uygulamaları

Türk Ticaret Kanunu kapsamında sınırlayıcı olarak sayılmamak ile birlikte başlıca haksız rekabet uygulamalarına aşağıda yer verilmiştir.

a) Dürüstlük kuralına aykırı reklamlar ve satış yöntemleri ile diğer hukuka aykırı davranışlar ve özellikle;

  1. Başkalarını veya onların mallarını, iş ürünlerini, fiyatlarını, faaliyetlerini veya ticari işlerini yanlış, yanıltıcı veya gereksiz yere incitici açıklamalarla kötülemek,
  2. Kendisi, ticari işletmesi, işletme işaretleri, malları, iş ürünleri, faaliyetleri, fiyatları, stokları, satış kampanyalarının biçimi ve iş ilişkileri hakkında gerçek dışı veya yanıltıcı açıklamalarda bulunmak veya aynı yollarla üçüncü kişiyi rekabette öne geçirmek,
  3. Paye, diploma veya ödül almadığı hâlde bunlara sahipmişçesine hareket ederek müstesna yeteneğe malik bulunduğu zannını uyandırmaya çalışmak veya buna elverişli doğru olmayan meslek adları ve sembolleri kullanmak,
  4. Başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almak,
  5. Kendisini, mallarını, iş ürünlerini, faaliyetlerini, fiyatlarını, gerçeğe aykırı, yanıltıcı, rakibini gereksiz yere kötüleyici veya gereksiz yere onun tanınmışlığından yararlanacak şekilde; başkaları, malları, iş ürünleri veya fiyatlarıyla karşılaştırmak ya da üçüncü kişiyi benzer yollardan öne geçirmek,
  6. Seçilmiş bazı malları, iş ürünlerini veya faaliyetleri birden çok kere tedarik fiyatının altında satışa sunmak, bu sunumları reklamlarında özellikle vurgulamak ve bu şekilde müşterilerini, kendisinin veya rakiplerinin yeteneği hakkında yanıltmak; şu kadar ki, satış fiyatının, aynı çeşit malların, iş ürünlerinin veya faaliyetlerinin benzer hacimde alımında uygulanan tedarik fiyatının altında olması hâlinde yanıltmanın varlığı karine olarak kabul olunur; davalı, gerçek tedarik fiyatını ispatladığı takdirde bu fiyat değerlendirmeye esas olur,
  7. Müşteriyi ek edimlerle sunumun gerçek değeri hakkında yanıltmak,
  8. Müşterinin karar verme özgürlüğünü özellikle saldırgan satış yöntemleri ile sınırlamak,
  9. Malların, iş ürünlerinin veya faaliyetlerin özelliklerini, miktarını, kullanım amaçlarını, yararlarını veya tehlikelerini gizlemek ve bu şekilde müşteriyi yanıltmak,
  10. Taksitle satım sözleşmelerine veya buna benzer hukuki işlemlere ilişkin kamuya yapılan ilanlarda unvanını açıkça belirtmemek, peşin veya toplam satış fiyatını veya taksitle satımdan kaynaklanan ek maliyeti Türk Lirası ve yıllık oranlar üzerinden belirtmemek,
  11. Tüketici kredilerine ilişkin kamuya yapılan ilanlarda unvanını açıkça belirtmemek veya kredilerin net tutarlarına, toplam giderlerine, efektif yıllık faizlerine ilişkin açık beyanlarda bulunmamak,
  12. İşletmesine ilişkin faaliyetleri çerçevesinde, taksitle satım veya tüketici kredisi sözleşmeleri sunan veya akdeden ve bu bağlamda sözleşmenin konusu, fiyatı, ödeme şartları, sözleşme süresi, müşterinin cayma veya fesih hakkına veya kalan borcu vadeden önce ödeme hakkına ilişkin eksik veya yanlış bilgiler içeren sözleşme formülleri kullanmak.

b) Sözleşmeyi ihlale veya sona erdirmeye yöneltmek; özellikle;

  1. Müşterilerle kendisinin bizzat sözleşme yapabilmesi için, onları başkalarıyla yapmış oldukları sözleşmelere aykırı davranmaya yöneltmek,
  2. Üçüncü kişilerin işçilerine, vekillerine ve diğer yardımcı kişilerine, haketmedikleri ve onları işlerinin ifasında yükümlülüklerine aykırı davranmaya yöneltebilecek yararlar sağlayarak veya önererek, kendisine veya başkalarına çıkar sağlamaya çalışmak,
  3. İşçileri, vekilleri veya diğer yardımcı kişileri, işverenlerinin veya müvekkillerinin üretim ve iş sırlarını ifşa etmeye veya ele geçirmeye yöneltmek,
  4. Onunla kendisinin bu tür bir sözleşme yapabilmesi için, taksitle satış, peşin satış veya tüketici kredisi sözleşmesi yapmış olan alıcının veya kredi alan kişinin, bu sözleşmeden caymasına veya peşin satış sözleşmesi yapmış olan alıcının bu sözleşmeyi feshetmesine yöneltmek.

c) Başkalarının iş ürünlerinden yetkisiz yararlanma; özellikle;

  1. Kendisine emanet edilmiş teklif, hesap veya plan gibi bir iş ürününden yetkisiz yararlanmak,
  2. Üçüncü kişilere ait teklif, hesap veya plan gibi bir iş ürününden, bunların kendisine yetkisiz olarak tevdi edilmiş veya sağlanmış olduğunun bilinmesi gerektiği hâlde, yararlanmak,
  3. Kendisinin uygun bir katkısı olmaksızın başkasına ait pazarlanmaya hazır çalışma ürünlerini teknik çoğaltma yöntemleriyle devralıp onlardan yararlanmak.

d) Üretim ve iş sırlarını hukuka aykırı olarak ifşa etmek;

  • Gizlice ve izinsiz olarak ile geçirdiği veya başkaca hukuka aykırı bir şekilde öğrendiği bilgileri ve üretenin iş sırlarını değerlendiren veya başkalarına bildiren dürüstlüğe aykırı davranmış olur.

e) İş şartlarına uymamak;

  • Kanun veya sözleşmeyle, rakiplere de yüklenmiş olan veya bir meslek dalında veya çevrede olağan olan iş şartlarına uymayanlar dürüstlüğe aykırı davranmış olur.

f) Dürüstlük kuralına aykırı işlem şartları kullanmak. Özellikle yanıltıcı bir şekilde diğer taraf aleyhine;

  1. Doğrudan veya yorum yoluyla uygulanacak kanuni düzenlemeden önemli ölçüde ayrılan, veya
  2. Sözleşmenin niteliğine önemli ölçüde aykırı haklar ve borçlar dağılımını öngören, önceden yazılmış genel işlem şartlarını kullananlar dürüstlüğe aykırı davranmış olur.

Açılabilecek Davalar

Haksız rekabet neticesinde tespit , men, haksız rekabet sonucu maddi durumun ortadan kaldırılması ve tazminat davalarının açılması mümkündür.

Haksız Rekabet Davalarında Zamanaşımı

Haksız rekabet davaları, davaya hakkı olan tarafın haksız rekabete ilişkin fiili öğre(1) ve her halde haksız fiile konu olaydan itibaren üç (3) yıl içerisinde açılması gerekir. Ancak TCK kapsamında daha uzun bir süre öngörülmekte ise ceza zamanışımı, hukuk davaları hakkında da geçerli olacaktır.

Konuya ilişkin hukuki danışmanlık almak için uzman ekibimiz ile Contact geçiniz.

Ticaret Hukukuna ilişkin diğer ilginizi çekebilecek çalışmalarımız;

İzmir Ticaret Avukatı

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079