Category Archives: Genel

Affectio Societatis Nedir?

Affectio Societatis
Affectio Societatis Nedir?

Affectio Societatis Nedir? | Affectio Societatis Ne Demek | Mustafa Yolcu, Att.

Affectio Societatis Nedir?

Latince kökenli, “affectio socialetatis“, birkaç tüzel veya gerçek kişinin tek bir varlıkta birleşmeye yönelik ortak iradesi olarak ifade edilebilir.

Türk Borçlar Kanunu ve öğreti kapsamında ortaklığın oluşması için; kişi, sözleşme, sermaye, ortak amaç ve ortak amaca ulaşmak için eşit ve aktif ortak çaba (Affectio Societatis) unsurlarının bir arada olması gerektiği ifade edilmektedir. Bu kapsamda yasal mevzuatta yer almamasına karşılık öğreti ile birlikte kabul edilen affectio socialetatis şirketlerin kuruluşlarındaki asli unsurlardan biridir. Söz konusu unsur ağırlıklı olarak şahıs şirketlerinde kendisini göstermekte ise de, sermaye şirketlerinde de yansımaları mevcuttur. Buna örnek olarak azından, ortakların, şirketin amacının gerçekleşmesini önleyici veya zorlaştırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü gösterilebilir.

Toparlamak gerekir ise, her şirket ortağının üzerine düşen görevi, bilinçli ve özen dikkat sorumluluklarına uygun biçimde yerine getirmesi ilkesidir. Kanunda gösterilmemiş olsa dahi bu ilke şirketler için olmazsa olmaz unsurlardandır. Şirketin feshi ya da ortağın çıkarılması durumlarında bu ilkenin çiğnenmesi haklı sebep oluşturacaktır. Şirket işlerinde her ortak aktif rol almalıdır. Şirketin amaçlarına aykırı hareket edilmemeli, şirketin gelişmesi ve amacın gerçekleştirilmesi için gerekli özen ve dikkat gösterilmelidir.

İlgili Mahkeme Kararları

YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ E. 2015/17444 K. 2016/12349

Keza, adi ortaklıkta, ortakların ortaklık işlerini denetlemesi ve yönetmesi söz konusu olur. Denetleme ve yönetme özellikle müşterek amaç uğruna birlikte çaba ( affectio societatis ) ile yakın bağlantı içerisindedir. Oysa, sonuca katılmalı ödünç sözleşmesinde; ödünç verenin, yönetme ve denetleme yetkisi kural olarak bulunmaz.

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi E.2015/5696 K. 2015/18222

Doktrinde adi şirket –ortaklık-, sözleşmeyle kurulan ve bir müşterek amacın elde edilmesine hizmet eden kişi birliği olarak tanımlanmaktadır (Poroy/Tekinalp/Çamoğlu, Ortaklıklar ve Kooperatif Hukuku. İstanbul 2003. s. 26). Bu tanımlardan adi şirketin –ortaklığın- unsurları; kişi, sözleşme, katılım payı, amaç, affectio societatis (müşterek gayeye ulaşmak için birlikte çalışmak unsuru) şeklinde belirtilebilir (Barlas, Nami, Adi Ortaklık Temeline Dayalı Sözleşme İlişkileri, İstanbul, 1998 s.13).

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi E: 2015/11269 K: 2015/19675

Bundan başka, sonuca katılmalı ödünç ile adi ortaklığı birbirinden ayırmada bazı emareler de söz konusudur. Bunlardan en önemlisi, hukuksal ilişkiye nakti edimi ile katılan kişinin zarara katılıp katılmamasıdır. Şayet, bir zarara katılma söz konusu ise, adi ortaklık, aksi takdirde sonuca katılmalı ödünç sözleşmesinin varlığından sözedilir. Bilhassa, paranın geri alınması bir ayni veya şahsi teminat ile temin edilmiş ise; sonuca katılmalı, ödünç sözleşmesinin varlığından daha da emin olmak gerekir. Adi ortaklıkta, ortakların ortaklık işlerini denetlemesi ve yönetmesi söz konusu olur. Denetleme ve yönetme özellikle affectio societatis (ortak amaç için çalışma) ile yakın bağlantı içerisindedir. Oysa, sonuca katılmalı ödünç sözleşmesinde; ödünç verenin, yönetme ve denetleme yetkisi kural olarak bulunmaz. Ancak, ödünç verene denetleme yetkisi tanınması, sonuca katılmalı ödünç sözleşmesinin hukuksal yapısına ters düşmez. Bu nedenle, sadece denetleme yetkisi tanınan hallerde, bu yetki sınırı ise sonuca katılmalı, ödünç sözleşmesinin varlığı düşünülebilir. Buna karşılık denetleme yetkisi geniş ise ve özellikle bu yetki yanında yönetim yetkisi de tanınmış ise, bu durumda adi ortaklık lehine bir belirtiden söz edilebilir. Keza, ilişkinin sona ermesinin tabi olduğu rejimde taraflar arasındaki ilişkinin niteliğinin belirlenmesinde önemli olabilir. Özellikle nakit ile katılanın ölümünün ilişkiyi sona erdirmesi, fesih hakkının tanınması ve sair şekillerde kişiliğin ön plana çıkması da adi ortaklığın varlığına delalet eder. (Adi Ortaklık,Doç.Dr.Oruç Hami Şener, Ankara, 2008, sayfa ;122-125 ) Somut olayda, düzenlenen sözleşmede zarara katılma söz konusu olmadığı gibi, ödünç verilen para da verilen bonolar ile temin edilmiştir. Diğer deyiş ile, bu olayda, sonuca katılmalı bir ödünç sözleşmesi söz konusudur. Ayrıca, anılan sözleşmede, adi ortaklığın zorunlu unsuru olan müşterek amaç ve affectio societatis(ortak amaç için çalışma) unsurları da yoktur.

Hukuki uyuşmazlıklarınıza ilişkin detaylı bilgi için bizimle Contact page.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

What does ex officio mean?

Resen Ne Demek? | Resen Nedir? | Hukuki Bilgi | İzmir Avukat | Efes Hukuk Bürosu

Resen

(re:sen), Arapça reʾsen

1. zarf, eskimiş Kendi başına, kendiliğinden.

2. zarf, eskimiş Bağımsız olarak, kimseye bağlı olmaksızın:
      “Cumhurbaşkanının resen imzaladığı kararlar ve emirler aleyhine … yargı mercilerine başvurulamaz.” – Anayasa

Türk Dil Kurumu tarafından kendiliğinden olarak tanımlanan resen kavramı, hukuk süreçlerinde de hakimin herhangi bir talep olmaksızın kendi kendine karar vermesi olarak ifade edilebilir. Bir başka ifade ile taleplerin bir talebi olmaksızın hakimin belirli bir konuda inceleme yapması veya bir karar vermesi durumunda hakim burada resen hareket etmiş olacaktır.

Örneğin kökleşmiş Yargıtay kararlarında, taraflar bilirkişi deliline dayanmasa dahi mahkeme tarafından kendiliğinden bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilebileceği belirtilmektedir. Bu kapsamda hakimin resen araştırma yapması, hiçkimsenin talebi olmaksızın kendiliğinden bir araştırma yapması anlamına gelecektir veya savcılık tarafından resen soruşturma başlatılması da, savcılığın üçüncü bir kişi tarafından talep olmaksızın kendiliğinden soruşturma başlatmış olduğu anlamına gelmektedir.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu Kapsamında Hakimin Resen Yetkileri

HMK Madde 19Yetkinin kesin olduğu davalarda, mahkeme yetkili olup olmadığını, davanın sonuna kadar kendiliğinden araştırmak zorundadır.
HMK Madde 20Görevsizlik veya yetkisizlik kararı verilmesi durumunda, taraflardan biri süresi içerisinde görevli ve yetkili mahkemeye dosyanın gönderilmesi talebinde bulunmaz ise mahkeme davanın açılmamış sayılmasına resen karar verebilir.
HMK Madde 28Mahkeme duruşmanın veya bir kısmının gizli olarak yapılmasına mahkemece kendiliğinden karar verilebilir.
HMK Madde 33Hâkim, Türk hukukunu kendiliğinden uygular.
HMK Madde 86Yargılama giderlerini karşılayacak teminata, mahkemece kendiliğinden karar verilir.
HMK Madde 115Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. 
HMK Madde 166 / 167Mahkeme her aşamada gerekli şartları taşıyan dosyaların ayrılmasına veya birleştirilmesine kendiliğinden karar verebilir.
HMK Madde 169Mahkeme, kendiliğinden veya talep üzerine taraflardan her birinin isticvabına karar verebilir.
HMK Madde 205Hâkim, mahkemeye delil olarak sunulan elektronik imzalı belgenin, güvenli elektronik imza ile oluşturulmuş olup olmadığını kendiliğinden inceler.
HMK Madde 216Mahkeme belge aslının mahkemeye sunulmasını kendiliğinden karar verebilir.
HMK Madde 222Mahkeme, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden karar verebilir.
HMK Madde 223Mahkeme kendiliğinden belgenin resmî tercümesini de isteyebilir.
HMK Madde 266Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde kendiliğinden bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verebilir.
HMK Madde 272Hâkimler hakkındaki yasaklılık sebeplerinden biri, bilirkişi nezdinde gerçekleşmişse, mahkeme, bilirkişiyi görevden alabilir.
HMK Madde 288Hâkim, uyuşmazlık konusu hakkında bizzat duyu organları yardımıyla bulunduğu yerde veya mahkemede inceleme yaparak bilgi sahibi olmak amacıyla keşif yapılmasına karar verebilir. Hâkim gerektiğinde bilirkişi yardımına başvurur. Keşif kararı, mahkemece, sözlü yargılamaya kadar resen alınır.
HMK Madde 293Hâkim, talep üzerine veya resen, kendisinden rapor alınan uzman kişinin davet edilerek dinlenilmesine karar verebilir
HMK Madde 304Hükümdeki yazı ve hesap hataları ile diğer benzeri açık hatalar, mahkemece resen veya taraflardan birinin talebi üzerine düzeltilebilir.
HMK Madde 332Yargılama giderlerine, mahkemece resen hükmedilir.

Hukuki uyuşmazlıklarınıza ilişkin destek almak için tarafımız ile Contact page.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

What is a Rogatory?

What is a Rogatory?

What is a Rogatory? | İstinabe Ne Demektir? | Hukuki Bilgi | İzmir Hukuk Bürosu

istinabe

isim, eskimiş, hukuk, (istina:be), Arapça istinābe

Davanın görülmekte olduğu mahkemeye gönderilmek için başka bir yerde bulunan bir tanığın oradaki mahkeme tarafından ifadesinin alınması.

Özel Hukuk Kapsamında İstinabe Nedir?

Asliye Hukuk, Ticaret veya Aile Mahkemelerinde görülmekte olan dosyalar gibi kişiler arası hukuki uyuşmazlıklara ilişkin dosyalarda kimi zaman başka bir mahkemenin yetkili olduğu lokasyonda inceleme, araştırma yapılması gerekebilir. Böyle bir durumda davayı incelemekte olan mahkeme tarafından ilgili yer mahkemesine yazı yazılarak işlemin gerçekleştirilmesi sağlanabilir. Bu sürece istinabe denmektedir.

HMK Madde 197 (1 )Kanunda belirtilen hâller dışında, deliller davaya bakan mahkeme huzurunda, mümkün olduğu kadar birlikte ve aynı duruşmada incelenir. Zorunlu hâllerde, bazı delillerin incelenmesi başka bir duruşmaya bırakılabilir. (2) Başka yerde bulunan ve mahkemeye getirilemeyen deliller, o yerde istinabe yoluyla toplanabilir. (3) Delillerin incelenmesi veya beyanların dinlenmesi sırasında taraflar, istinabe olunan mahkemede hazır bulunabilir ve delillerle ilgili açıklama haklarını kullanabilirler. Bu hususu sağlamak için, taraflara incelemenin yapılacağı tarih ve yer bildirilir. Bu davet üzerine taraflar istinabe olunan mahkemede hazır bulunmasalar dahi deliller incelenir veya beyanlar dinlenir.

İstinabe kapsamında yemin edilecek ise bu husus tebligatta açıkça ihtar edilmelidir.

YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ E. 2013/28995 K. 2014/12719

İncelenen dosya içeriğine göre, davalının mahkemenin bulunduğu il sınırları içinde bulunduğu halde istinabe yolu ile yemini eda etmeye çağrıldığı gibi, davalı tarafa talimat yolu ile gönderilen ihtarnamede, davalının yemin edeceği hususunda bir açıklamanın mevcut olmadığı da anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca mahkeme usulüne uygun bulunmayan yemin işlemine dayalı olarak davacının ispat yükümlülüğünü yerine getirdiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı bulunup, BOZMA nedenidir.

Ceza Hukuku Kapsamında İstinabe Nedir?

Tanık ve bilirkişinin naiple veya istinabe yoluyla dinlenmeleri
CMK Madde 180 –
(1) Hastalık veya malûllük veya giderilmesi olanağı bulunmayan başka bir nedenle bir tanık veya bilirkişinin uzun ve önceden bilinmeyen bir zaman için duruşmada hazır bulunmasının olanaklı bulunmayacağı anlaşılırsa, mahkeme onun bir naiple veya istinabe yoluyla dinlenmesine karar verebilir. (2) Bu hüküm, konutlarının yetkili mahkemenin yargı çevresi dışında bulunmasından dolayı getirilmesi zor olan tanık ve bilirkişinin dinlenmesinde de uygulanır. (3) Davayı görmekte olan mahkeme, zorunluluk olmadıkça, büyükşehir belediye sınırları içerisinde bulunan şikâyetçi, katılan, sanık, müdafi veya vekil, tanık ve bilirkişilerin istinabe yoluyla dinlenmesine karar veremez. (4) İstinabe olunan mahkeme, büyükşehir belediye sınırları içerisinde ise, ilgililer kendi yargı çevresinde bulunmasa da büyükşehir belediye sınırları içerisinde yerine getirilmesi gereken istinabe evrakını geri çevirmeksizin gereğini yapar. (5) Yukarıdaki fıkralar içeriğine göre tanık veya bilirkişinin aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle dinlenebilmeleri olanağının varlığı hâlinde bu yöntem uygulanarak ifade alınır. Buna olanak verecek teknik donanımın kurulmasına ve kullanılmasına ilişkin esas ve usuller yönetmelikte gösterilir.

Sanığın duruşmadan bağışık tutulması
CMK Madde 196 –
(1) Mahkemece sorgusu yapılmış olan sanık veya bu hususta sanık tarafından yetkili kılındığı hâllerde müdafii isterse, mahkeme sanığı duruşmada hazır
bulunmaktan bağışık tutabilir. (2) Sanık, alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar hariç olmak üzere, istinabe suretiyle sorguya çekilebilir. Sorgu için belirlenen gün, Cumhuriyet savcısı ile sanık ve müdafiine bildirilir. Cumhuriyet savcısı ile müdafiin sorgu sırasında hazır bulunması zorunlu değildir. Sorgusundan önce sanığa, ifadesini esas mahkemesi huzurunda vermek isteyip istemediği sorulur.

Alt sınırı beş yıl hapis cezasını gerektiren suçlarda istinabe yolu ile sorgu yapılması savunma hakkına aykırıdır.

YARGITAY CEZA GENEL KURULU E. 2012/5-1240 K. 2012/1840

Bu düzenlemeye göre, alt sınırı beş yıldan az hapis cezasını gerektiren bir suçtan yargılanan sanığa sorgusundan önce ifadesini esas mahkemesi huzurunda vermek isteyip istemediği sorulacak ve talimat mahkemesi önünde savunma yapmayı kabul etmesi halinde istinabe suretiyle sorguya çekilebilecektir. Alt sının beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda ise; sanıkların sorgusunun mutlaka yargılamayı yapan mahkemesince gerçekleştirilmesi zorunlu kılınmıştır.

Sorgusundan önce sanığa, ifadesini yargılamayı yapan mahkeme huzurunda vermek isteyip istemediğinin sorulmaması veya sorulması üzerine duruşmadan bağışık tutulmak istemediğini belirtmesi ya da yargılamaya konu suçun cezasının alt sınırının beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektirmesine karşın, istinabe yoluyla alınan ifadesiyle yetinilmesi savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracağından, mutlak bir bozma nedenidir.

YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ E. 2013/7298 K. 2014/1336

2 ) Suça sürüklenen çocuğa isnat edilen suçun, 5237 sayılı TCK’nın 86/1, 86/3-e, 87/1-d-son maddeleri kapsamında kaldığı ve alt sınırı beş yıl hapis cezasını gerektiren suçlardan olduğu gözetilmeden, suça sürüklenen çocuğun istinabe yoluyla sorguya çekilmesi suretiyle 5271 sayılı CMK’nın196/2. maddesine aykırı davranılması,

For detailed information or questions you can visit Contactpage.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Ek İstinaf Dilekçesi Verilebilir Mi

Ek İstinaf Dilekçesi Verilebilir Mi

Ek İstinaf Dilekçesi Verilebilir Mi | Dava Avukatı | İzmir Hukuk Bürosu | İzmir Avukat | Efes Hukuk Bürosu

Aşağıda yer vermiş olduğumuz emsal mahkeme kararında istinaf başvuru süresi içinde dava tarafınca sunulan ikinci bir dilekçe ile ilk dilekçede ileri sürmediği vakıa hakkında istinaf talebinde bulunmasında yasal bir engel olmadığına karar verilmiştir.

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi Esas No: 2018/15518 Karar No: 2019/9846

Özet:

Davalı-birleşen dosyada davacı vekiline, İlk Derece Mahkemesinin gerekçeli kararı 02.11.2017 tarihinde tebliğ edilmiş, karar, davalı-birleşen dosyada davacı vekili tarafından, süresi içinde 15.11.2017 tarihinde istinaf edilmiş, davalı-birleşen dosyada davacı vekili tarafından istinaf başvuru süresi içinde verilen 16.11.2017 havale tarihli ek dilekçe ile ilk dilekçede ileri sürmediği, davacı- birleşen dosyada davalının banka hesabının İsviçre Frangı hesabı olduğu, bu banka hesabı üzerinden, davalı-birleşen dosyada davacı lehine banka hesabının Türk Lirası hesabı olarak kabul edilerek katılma alacağı hesabı yapıldığı, İsviçre Frangının günümüz güncel kuru üzerinden TL’ye çevrilerek, faiziyle tahsil edilmesi gerektiği itirazını da ileri sürerek, İlk Derece Mahkemesi kararının bu yönüyle de kaldırılması gerektiğini talep etmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesince, istinaf yoluna başvuran tarafın yasal süre içerisinde olsa dahi sunacağı diğer dilekçelerin, istinaf dilekçesi mahiyetinde olmayıp, bu dilekçelerle belirtilen istinaf sebeplerinin Bölge Adliye Mahkemesince değerlendirilmeye alınmasının mümkün olmadığı, bu nedenle 15.11.2017 tarihli istinaf sebepleri doğrultusunda inceleme yapılırken ek istinaf sebeplerini içerir 16.11.2017 tarihli dilekçedeki itirazların dikkate alınmayacağı değerlendirmesini yapmıştır.

Fakat davalı-birleşen dosyada davacı vekilince istinaf başvuru süresi içinde sunduğu ikinci bir dilekçe ile ilk dilekçede ileri sürmediği vakıa hakkında istinaf talebinde bulunmasında yasal bir engel olmadığından, davalı-birleşen dosyada davacı vekilinin ek istinaf dilekçesi içeriğindeki banka hesabına yönelik itirazı hakkında olumlu veya olumsuz bir değerlendirme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, davalı-birleşen dosyada davacı vekilinin banka hesabına yönelik istinaf başvurusunun değerlendirilmemesi doğru görülmemiştir.

Dava:

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda … 2. Aile Mahkemesi hükmüne karşı, davalı-birleşen davada davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması sonunda … Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş, bu kez davalı-birleşen davada davacı vekilinin Bölge Adliye Mahkemesi kararını temyizi üzerine Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.

Karar:

Dava ve birleşen dava artık değere katılma alacağı istemine ilişkin olup, Mahkemece, asıl davanın ve birleşen davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, karara karşı davalı-birleşen dosyada davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuş, … Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi tarafından istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi üzerine, davalı-birleşen dosyada davacı vekili tarafından temyiz isteğinde bulunulmuştur.

Bölge Adliye Mahkemesi tarafından istinaf incelemesi, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır. Ancak, Bölge Adliye Mahkemesi kamu düzenine aykırılık gördüğü takdirde bunu resen gözetir. (HMK mad. 355)

Davalı-birleşen dosyada davacı vekiline, İlk Derece Mahkemesinin gerekçeli kararı 02.11.2017 tarihinde tebliğ edilmiş, karar, davalı-birleşen dosyada davacı vekili tarafından, süresi içinde 15.11.2017 tarihinde istinaf edilmiş, davalı-birleşen dosyada davacı vekili tarafından istinaf başvuru süresi içinde verilen 16.11.2017 havale tarihli ek dilekçe ile ilk dilekçede ileri sürmediği, davacı- birleşen dosyada davalının banka hesabının İsviçre Frangı hesabı olduğu, bu banka hesabı üzerinden, davalı-birleşen dosyada davacı lehine banka hesabının Türk Lirası hesabı olarak kabul edilerek katılma alacağı hesabı yapıldığı, İsviçre Frangının günümüz güncel kuru üzerinden TL’ye çevrilerek, faiziyle tahsil edilmesi gerektiği itirazını da ileri sürerek, İlk Derece Mahkemesi kararının bu yönüyle de kaldırılması gerektiğini talep etmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesince, istinaf yoluna başvuran tarafın yasal süre içerisinde olsa dahi sunacağı diğer dilekçelerin, istinaf dilekçesi mahiyetinde olmayıp, bu dilekçelerle belirtilen istinaf sebeplerinin Bölge Adliye Mahkemesince değerlendirilmeye alınmasının mümkün olmadığı, bu nedenle 15.11.2017 tarihli istinaf sebepleri doğrultusunda inceleme yapılırken ek istinaf sebeplerini içerir 16.11.2017 tarihli dilekçedeki itirazların dikkate alınmayacağı değerlendirmesini yapmıştır.

Fakat davalı-birleşen dosyada davacı vekilince istinaf başvuru süresi içinde sunduğu ikinci bir dilekçe ile ilk dilekçede ileri sürmediği vakıa hakkında istinaf talebinde bulunmasında yasal bir engel olmadığından, davalı-birleşen dosyada davacı vekilinin ek istinaf dilekçesi içeriğindeki banka hesabına yönelik itirazı hakkında olumlu veya olumsuz bir değerlendirme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle davalı-birleşen dosyada davacı vekilinin banka hesabına yönelik istinaf başvurusunun değerlendirilmemesi doğru görülmemiştir.

Sonuç:

Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, davalı-birleşen dosyada davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının bozma nedenine göre şimdilik incelenmesine yer olmadığına, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine, kararın bir suretininde İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 04.11.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

For detailed information or questions you can visit Contactpage.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Davadan Feragat Nedir?

Davadan Feragat | Dava Avukatı | İzmir Hukuk Bürosu | İzmir Avukat | Efes Hukuk Bürosu

Feragat Nedir?

Feragat, davacının, talep sonucundan kısmen veya tamamen vazgeçmesidir. (Madde 307)

Feragatin Şekil Şartı

Feragat dilekçeyle veya yargılama sırasında sözlü olarak yapılır. Feragatin hüküm ifade etmesi, karşı tarafın ve mahkemenin muvafakatine bağlı değildir. Kısmen feragat durumunda feragat edilen kısmın, dilekçede yahut tutanakta açıkça gösterilmesi gerekir. Feragat, kayıtsız ve şartsız olmalıdır. (Madde 309)

Ne zaman Feragat Yapılabilir?

Feragat, hüküm kesinleşinceye kadar her zaman yapılabilir. (Madde 310)

Davadan Feragatin Sonuçları

Feragat, kesin hüküm gibi hukuki sonuç doğurur. İrade bozukluğu hâllerinde, feragat ve kabulün iptali istenebilir. (Madde 311)

Feragat Halinde Yargılama Giderleri

Feragat beyanında bulunan taraf, davada aleyhine hüküm verilmiş gibi yargılama giderlerini ödemeye mahkûm edilir. Feragat, talep sonucunun sadece bir kısmına ilişkin ise yargılama giderlerine mahkûmiyet, ona göre belirlenir. Davalı, davanın açılmasına kendi hâl ve davranışıyla sebebiyet vermemiş ve yargılamanın ilk duruşmasında da davacının talep sonucunu kabul etmiş ise yargılama giderlerini ödemeye mahkûm edilmez. (Madde 312)

İçtihat Kapsamında Davadan Feragat

Danıştay 12. Daire Esas No : 2017/3189 Karar No : 2019/5813

“…6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 307. maddesinde ise, feragat; davacının talep sonucundan kısmen veya tamamen vazgeçmesi olarak tanımlanmış; 309. maddesinde, feragat beyanının dilekçe ile veya yargılama sırasında sözlü olarak yapılacağı; 310. maddesinde, feragat ve kabulün, hüküm kesinleşinceye kadar her zaman yapılabileceği; 311. maddesinde ise, feragatin kesin hüküm gibi hukukî sonuç doğuracağı hükme bağlanmıştır.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 447. maddesinin birinci fıkrasında; “Vasi, kısıtlıyı korumak ve bütün kişisel işlerinde ona yardım etmekle yükümlüdür.” hükmü, ‘Temsil’ başlıklı 448. maddesinde, “Vesayet dairelerinin yetkilerine ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla vasi, vesayet altındaki kişiyi bütün hukukî işlemlerinde temsil eder.” hükmü düzenlenmiş, 462. maddesinin sekizinci fıkrasındaki düzenleme ile acele hâllerde vasinin geçici önlemler alma yetkisi saklı kalmak üzere, dava açma, sulh olma, tahkim ve konkordato yapılması, vesayet makamının iznine bağlanmıştır… Bu itibarla, her ne kadar, hüküm kesinleşmeden vasi tarafından davadan feragat edilmiş ise de, davacı vasisi tarafından davadan feragat hususunda vesayet makamından izin alınmadığı, bu hususta vasinin açık beyanının bulunduğu ve söz konusu feragat beyanının davacı açısından bağlayıcı olmadığı sonucuna varıldığından, işin esasına girilerek bir karar verilmesi gerekirken, dava konusu işlemin iptali yönündeki …

İdare Mahkemesi kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun kabulü ile feragat nedeniyle karar verilmesine yer olmadığı yolundaki temyize konu Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.”

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi E. 2017/66 K. 2017/2479

…Bu durumda, anılan davalı hakkındaki yerel mahkeme kararı 1086 Sayılı Kanun’un 427/2. maddesi uyarınca miktar itibariyle kesin nitelikte olup verildiği anda şeklen kesinleşmiştir. Davadan feragat ve sulh ancak hüküm kesinleşinceye değin yapılabilir. Davalılar arasında zorunlu takip ve dava arkadaşlığı bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda gerek taraflar arasında varlığı ileri sürülen 05.01.2016 tarihli sulh sözleşmesinin, gerekse de davacı yanın 16.02.2017 tarihinde dile getirilen davadan feragatinin anılan davalı bakımından verilen hükmün şeklen kesinleşmesinden sonra gerçekleştiği anlaşılmakla sonuç doğurması mümkün olmayıp davalı …’ün temyiz isteminin reddine karar vermek gerekmiştir. Diğer davalı … hakkındaki hüküm, temyiz edilmekle henüz kesinleşmemiştir. Bu itibarla, davacı vekilinin davadan feragate dair beyanının, HMK’nın 74. maddesiyle HMK’nın 307 vd. maddeleri uyarınca anılan davalı bakımından sonuç doğurucu nitelikte olduğu anlaşılmış, Yargıtay İBK’nun 11.04.1940 gün ve 70 Sayılı ve HGK’nun 21.11.1981 gün ve 1981/2-551 Sayılı kararları uyarınca, öncelikle, davacı yanın taraflar arasındaki sulh sözleşmesine binaen davalı … hakkındaki davadan feragatine dair bir hüküm verilmesini teminen yerel mahkeme kararının anılan davalı yönünden bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2015/21-479 K. 2017/2035

Bilindiği üzere, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 74. maddesinde davaya vekâlette özel yetki verilmesini gerektiren hâller sayılmış ve açıkça yetki verilmemiş ise vekilin davadan veya kanun yollarından feragat edemeyeceği düzenlenmiştir. Bu çerçevede yapılan incelemede; davacı vekili Av. …’nin dosyaya sunulan 23 Ocak 2012 tarihli vekaletnamede davadan feragat yetkisinin bulunmadığı anlaşılmıştır.


Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2017/17282 E., 2019/4802 K.

Somut olayda davacı taraf feragati nedeniyle reddine karar verilmiş bulunan davada, korkutma nedeniyle iradesinin fesada uğratılarak feragat beyanında bulunmasının sağlandığını yargılama aşamasında ileri sürmüş ve aynı iddiayı öne sürerek kararı temyiz etmiştir. Başka bir anlatımla, feragat beyanının irade fesadı nedeniyle geçersiz olduğu iddiasıyla feshi ile alacak talebi hakkında karar verilmesini talep etmiştir. Bu gibi durumlarda yapılması gereken, feragatin geçersizliği iddiasının hadise olarak aynı mahkemede görülüp, sonuçlandırılmasıdır. Tüm bu açıklamalara göre, Mahkemece yapılacak iş; Türk Borçlar Kanunu’nun 30. vd. maddelerinde belirtilen irade fesadı hallerine dayanıldığına göre, bu husustaki iddianın ilgili hükümler çerçevesinde ve gerektiğinde taraf delilleri toplanarak hadise olarak incelenmesi, feragat beyanının dayanılan sebeplerle geçersiz olup olmadığı araştırılıp sonucuna göre bir karar verilmesi olmalıdır.

For detailed information or questions you can visit Contactpage.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

İsticvap Ne Demek?

İsticvap Ne Demek | Hukuki Bilgi | İzmir Avukat | İzmir Hukuk Bürosu | Efes Hukuk Bürosu

isticvap, 

isim, eskimiş, (isticva:bı), Arapça

Sorgulama

Mahkeme, kendiliğinden veya talep üzerine davanın taraflardan her birinin davanın temelini oluşturan vakıalar ve onunla ilişkisi bulunan hususlar hakkında tarafların dinlenilmesine (isticvap edilmesine) karar verebilir (HMK Madde 169). Tüzel kişiler adına, temsil yetkisine sahip kimseler; ergin olmayan veya kısıtlı bir kimse adına yapılmış bir işleme ilişkin olarak ise o kişinin kanuni temsilcisi dinlenir. (HMK Madde 170)

İsticvabına karar verilen kişiye mahkeme tarafından bizzat davetiye gönderilir ve belirlenen gün ve saatte dinlenilmek üzere hazır bulunması gerektiği net bir şekilde belirtilir. Davetiyede, ayrıca, isticvap konusu olaylar / vakıalar gösterilir; ilgili tarafın geçerli bir mazereti olmaksızın gelmediği veya gelip de sorulara cevap vermediği takdirde, isticvap konusu vakıaları ikrar etmiş sayılacağı uyarısı da yapılır. Hakim tarafından sorgulanmak üzere mahkemeye çağrılan taraf özürsüz olarak gelmediği veya gelip de soruları cevapsız bıraktığı takdirde, mahkemece sorulacak hususları kabul etmiş sayılır. (HMK Madde 171)

İsticvap olunacak kimsenin bizzat gelmesi gereklidir. Ancak, dinlenilecek olunacak kişi, mahkemenin bulunduğu il dışında oturuyor ve bulunduğu yerde aynı anda ses ve görüntü nakledilmesi yolu ile isticvap olunması mümkün değil ise bulunduğu yer mahkemesi tarafından dinlenilmesi mümkündür. Benzer bir şekilde, isticvap olunacak kimse hastalık, engellilik veya benzeri sebeplerle mahkemeye bizzat gelemeyecek durumda ise bulunduğu yerde isticvap olunur. (HMK Madde 172)

İsticvabına karar verilen kimse bizzat isticvap olunur. Hâkim, başlamadan önce tarafa gerçeği söylemesi gerektiği hususunu hatırlatır. İsticvap esnasında, karşı taraf ve taraf vekilleri hazır bulunabilirler. Dinlenen taraf, mahkemenin izni olmadıkça, yazılı notlar kullanamaz. (HMK Madde 173)

Dinlenen tarafça yapılan açıklamalar, sorulan sorular ve verilen cevaplar tutanağa yazılır. Tutanak taraflar huzurunda okunduktan sonra altı dinlenen tarafa imzalatılır. İmzalamaktan kaçınırsa, bu durum hâkim tarafından tutanakla tespit olunur. (HMK Madde 174)

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi E. 2017/20557 K. 2017/7841

Ancak isticvap, yemin gibi şahsa bağlı işlemlerde, tebligatın vekile değil, bizzat bu işlemi yapacak asile yapılması yasal zorunluluktur.

Yargıtay 19. Hukuk Dairesi E. 2016/1850 K. 2016/14265

Davacı, akaryakıt satış işlemini belgeleyen şirket kaşe ve imzasını içeren veresiye fişleri ile ilgili olarak mahkemece 20/12/2011 tarihli celsede 3 numaralı ara karar gereğince isticvaba karar verilmiş olup; şerhli meşruhatlı davetiye 24/05/2012 tarihinde davalı şirkete tebliğ edilmiştir.

Davalı verilen kesin süre içerisinde cevap vermediği gibi duruşmaya da gelerek herhangi bir beyanda bulunmamıştır. 6100 Sayılı HMK‘nın 171. maddesi uyarınca davalının özürsüz olarak duruşmaya gelmemesi ve sorulan soruları cevapsız bırakmış olması sebebiyle mahkemece sorulan vakıaların ikrar edilmiş sayılacağı hususunun düşünülmeyerek yanılgılı gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.

Yargıtay 6. Hukuk Dairesi E. 2012/4304 K. 2012/7562

Taraflar arasında araç kiralama sözleşmesinin varlığı ihtilaf konusudur. Akdi ilişkinin ispatı davacıya aittir. Mahkemece üçüncü kişi Çan’ın davalının çalışanı olup olmadığı hususunda isticvabına karar vererek davalının davet edilmesine rağmen gelmemesi nedeni ile çalışanı olduğunu ikrar etmiş sayıldığını kabul ederek davanın kabulüne karar verilmiş ise de, HMK‘nın 169 ve müteakip maddelerinde düzenlenen isticvap, bir davada o dava ile ilgili belli vakıaların açıklığa kavuşturulması, varlığı ve yokluğu konusunda aleyhine olan tarafın ikrarının sağlanması amacıyla hakimin kendiliğinden veya taraflardan birinin isteminin kabulü ile başvurabileceği usuli bir işlemdir. Başlı başına bir ispat vasıtası değildir. Davacının iddiası geçerli bir şekilde yapılan teslimin ispatı olmayıp, bir hukuki muamele (sözleşme) olup, isticvap yoluyla kanıtlanması mümkün değildir.

Ancak davacı, davalının ticari defterlerine dayandığından, TTK‘nın 80 ve 81 ve HMK‘nın 219 ve devamı maddelerince, hakim davalı tarafa defterlerini ibrazını emredebileceğinden, öncelikle davalının bu konuda isticvabına karar verilerek, davalının ticari defterlerini sunması halinde bilirkişi incelemesi yaptırılması, davalının ticari defterlerini ibraz etmemesi yahut davalının ticari defterleri ile dahi alacağını ispatlayamaması halinde davacı delil listesinde açıkça yemin deliline de dayanmış olduğundan akdi ilişkinin ispatı için davalıya yemin teklif etme hakkı olduğu davacıya hatırlatılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi E. 2014/21165 K. 2015/9882

Mahkemece davalı kadına duruşmaya gelip, sorulan sorulara cevap vermediği takdirde başka bir erkekle olan ilişkisini kabul edeceği belirtilerek isticvap davetiyesi çıkarılmış, davalı kadının davetiye tebliğine rağmen gelmemesi sebebiyle bu ilişkinin varlığı kabul edilerek boşanmaya karar verilmiştir. Boşanma davalarında tarafların ikrarı hakimi bağlamaz (TMK. m. 184/3). Açıklanan sebeple bu şekilde isticvap davetiyesi çıkarılması da usul hükümlerine göre doğru değildir. Dosyada davacı erkeğin davalı kadına terk ihtarı gönderdikten sonra, davalı kadından kaynaklanan boşanmayı gerektirir bir kusurlu davranışın varlığı da ispatlanmamıştır. O halde davanın reddine karar vermek gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.

For detailed information or questions you can visit Contactpage.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Yüzde Sabit İz Durumunda Manevi Tazminat

Yüzde Sabit İz Durumunda Manevi Tazminat

Yüzde Sabit İz Durumunda Manevi Tazminat | Yüzde Sabit İz Manevi Tazminat | Tazminat Hukuku | Tazminat Avukatı | İzmir Hukuk Bürosu | İzmir Avukat | Efes Hukuk Bürosu

Yüzde Sabit İz Durumunda Manevi Tazminat Hakkında Yargıtay Kararlarını Derledik. İlgili kararlar incelendiğinde görülecek olduğu üzere yüzde meydana gelecek kalıcı bir iz, beden bütünlüğüne yönelik gerçekleştirilmiş kabul edilmekte olup; kişilik hakkı kapsamında meydana gelen zarar neticesinde tazminat talep edilebilmesi mümkündür.

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2019/2663 E., 2019/9878 K.

Davacılar, müşterek çocukları …’ in 17.6.2007 tarihinde babaannesi ile birlikte parkta gezmekte iken davalıya ait Tarçın isimli köpeğin saldırısına uğrayıp yaralandığını, konu hakkında Kadıköy 3. Sulh Ceza Mahkemesinin 2008/299 E. sayılı dosyasında dava açıldığını, olay nedeniyle küçüğün yüzünde sabit iz kaldığını ileri sürerek, küçük için 20.000 TL manevi tazminat ile anne ve baba için 10.000’er TL manevi tazminat ile davalının zarardan sorumlu olduğu gerekçesiyle 5.000 TL maddi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek, faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmişlerdir.

Davalı, köpeğin kendisine ait olduğunu, olay tarihinde köpeğin annesi tarafından parkta tasması ile gezdirildiğini, küçük çocuğun köpeğinin kuyruğuna basması sebebiyle olayın meydana geldiğini, olaydan dolayı kendisinin kusur ve sorumluluğunun bulunmadığını belirterek, davanın reddini dilemiştir. …Bunun yanında, davacılar dava dilekçesinde küçük … için 20.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuşlar, mahkemece yapılan yargılama sonucunda küçük lehine 2.000 TL manevi tazminat takdir edilmiştir.

Kural olarak hükmedilecek manevi tazminat miktarının belirlenmesi hakimin takdirindedir. Kanunun takdir hakkı verdiği hususlarda hakim bu hakkını Türk Medeni Kanunu‘nun 4. maddesinde açıklanan hakkaniyet ilkesine uygun olarak kullanmalıdır.

Manevi tazminatın miktarı belirlenirken kişilik hakkına saldırı oluşturan eylem ve olayın özelliği yanında tarafların kusur oranı, sıfatı, iştigal ettikleri makam ile diğer sosyal ve ekonomik durumları dikkate alınmalı, her olaya göre değişebilecek özel durum ve koşullar bulunabileceği gözetilerek, takdir hakkını etkileyebilecek nedenler karar yerinde denetime elverişli biçimde ve objektif olarak gösterilmelidir.

Manevi tazminat davaları sonucunda hükmedilecek para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirebilecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bu para bir ceza olmadığı gibi hükmedilecek manevi tazminatla bu malvarlığı zararlarının karşılanması da amaçlandığından tazminat miktarının onun amacına göre belirlenmesi gerekir. Bu nedenle, takdir edilecek miktar elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır.

Buna göre mahkemece, yukarıda açıklandığı şekilde, Adli Tıp Kurumu’nca yapılacak inceleme sonucunda küçüğün yüzünde sabit iz niteliğinde bir yaralanmanın oluştuğunun tespiti halinde, meydana gelen zararın ağırlığı karşısında, küçük lehine daha yüksek oranda bir manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bu husus da bozmayı gerektirmiştir.

Ayrıca ileride yapılması zorunlu olan estetik giderlerinin önceden istenmesi mümkündür. Davacılar küçüğün yüzündeki yaralanma nedeniyle uygun yaşa geldiğinde estetik ameliyat yaptırması gerektiğini bildirerek, bu giderin de davalıdan tahsilini talep etmiştir. Bu bağlamda, alınacak Adli Tıp Kurumu raporuna göre küçüğün yüzünde sabit iz kaldığının saptanması halinde estetik ameliyat giderlerinin uzman bilirkişiye hesaplatılarak, hüküm altına alınması gerekirken, mahkemece bu istemle ilgili inceleme yapılmaksızın eksik incelemeyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bu husus da hükmün bozulmasını gerektirmiştir.” gerekçeleriyle bozulmuştur.

Bozmaya uyan mahkemece yapılan yargılama neticesinde; maddi tazminat talebi HMK’nun 123. maddesi gereğince geri alındığından bu talebe ilişkin olarak karar verilmesine yer olmadığına, küçük … için 5.000,00 TL, anne Ayfer için 2.500,00 TL, baba … için 2.500,00 TL manevi tazminatın 17.06.2007 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, fazla talebin reddine, davalı vekili lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına karar verilmiş, hüküm süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas No. 2010/4-77 Karar No. 2010/82

Dava, köpek ısırması sonucu yaralanan küçük Zeki’nin anne, babası olan davacıların kendi adlarına ve yaralanan Zeki adına manevi tazminat istemine ilişkin olup, yerel mahkeme ile Özel Daire arasında küçük Zeki’ye bir miktar manevi tazminata hükmedilmesi konusunda bir ihtilaf bulunmamaktadır.

Uyuşmazlık küçüğün anne ve babasına manevi tazminat hükmedilip hükmedilemeyeceği noktasındadır.

Bilindiği üzere, BK 49. maddede “Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir. Maddede belirtilen kişilik haklarına, kişinin yaşamı, sağlığı, beden ve ruhsal bütünlüğü gibi varlıkların tümü girmektedir. Kişinin duygu yaşantısı ve düşünce dünyası da kişisel varlıklar olup, yasa tarafından korunmuştur. Duygu yaşantısı da ruhsal uyum ve denge, ruhsal sükun, yakınlarla olan gönül bağlılığı, aile birliği kişisel varlıklardır. Manevi acılar verdirilmek yolu ile de ruhsal varlıklara saldırılmış olur. Kişisel değerlere saldırı yolu ile kişiye manevi acılar verdirmek kişinin ruhi varlığına ve sonuçta kişilik hakkına saldırıyı ortaya koyar. Bunun gibi, küçüğün kişilik hakları ihlal edildiği gibi suç niteliğindeki haksız eylemle çocuğunun ana babasının da kişilik hakları saldırıya uğramış olur. Çünkü bu eylem sonucu gerek küçüğün, gerekse ana babanın ruhsal dengeleri bozulacaktır.

Öte yandan BK 47. madde de düzenlenen “Hakim, hususi halleri nazara alarak cismani zarara düçar olan kimseye yahut adam öldüğü takdirde ölünün ailesine manevi zarar namiyle adalete muvafık tazminat verilmesine karar verebilir.” Hükmünden de anlaşılacağı üzere cismani zarara uğrayan kimseye manevi tazminat verilebilecektir. Doktrinde ve yerleşik içtihatlarda da belirtildiği gibi cismani zarar kavramına ruhi bütünlüğün ihlali, sinir bozukluğu veya hastalığı gibi haller gibi hallerin de girdiği, bir kimsenin cismani zarara maruz kalması sonucunda onun ana babası gibi çok yakınlarından birinin de aynı eylem nedeniyle hukuken korunan ruhi ve asabi sağlık bütünlüğü ağır bir şekilde haleldar olmuşsa bu durumda yansıma yolu ile değil doğrudan doğruya zarara maruz kalmasının söz konusu olduğu, çocuklarının yaralanması nedeniyle ana babanın manevi tazminat isteyebileceği kabul edilmiştir. Bu husus Hukuk Genel Kurulu’nun 26.4.1995 Tarih, 1995/11-122 esas, 430 Karar sayılı ilamında da belirtilmiştir.

Somut olaya gelince, davalılardan A. S.’na ait köpeğin davacı ana babanın müşterek çocuğu olan Zeki’yi ısırması sonucu küçüğün yüzünde sabit iz kalacak şekilde yaralandığı, dinlenen tanık beyanlarına göre yaraların ağrısından inlediği, uyuyamadığı, ana babasının gerek hastanede gerekse evde bu acıya tanık oldukları ve bundan dolayı üzüntü duydukları açıktır. Yerel mahkemece çocuğun yüzündeki izlerin estetik ameliyatla düzelebileceği belirtilmişse de, ameliyat riski dahi anne babanın üzüntüsünün derinliğini ifade eder. Normal yaşantıda dahi çocuğun düşmesi, bir tarafının kırılması gibi kazalar veya çocuğun hastanede tedavi görmesi sırasında yanında o ortamda kalması, acısını hissetmesi, yapılan bir iğnenin dahi acısı, anne babayı derinden etkilemekte, yaşam kalitesini ruhsal yönden düşürmektedir.

Kaldı ki eldeki davada köpeğin diş izlerinin çocuğun yüzünde sabit eser olarak kalacak olması, ona her baktıklarında aynı acıların da tekrarlanması sonucunu doğuracaktır.

Gerek BK 47. maddedeki cismani zarar kavramından, gerekse BK 49.maddedeki kişilik hakları kavramından yola çıkılsın, tüm bu olayların anne babada manevi zarar doğuracağı açık olduğundan, davacı anne ve baba da bir miktar manevi tazminata hak kazanacaktır.

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi E:2009/7006 K:2010/3708

Yerel mahkemece, Rıfat’ın yaralanmasının vücut bütünlüğünü bozmadığı, herhangi bir organının işlevini yitirmesine ya da zayıflamasına neden olmadığı belirtilerek davacılar Ümmühan ile Ramazan yönünden manevi tazminat isteme koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle, istemin reddine karar verilmiştir.

Kişilik hakları, kişinin yaşamı, sağlığı, vücut ve ruh bütünlüğü ile toplum içindeki yerini koruyan haklardır. Bunların fiziki, sosyal ve duygusal kişilik değerleri içerdiği gözetildiğinde, somut olaydaki duruma göre, davacının bir yakınının yaralanmasının sosyal ve duygusal kişilik değerler kapsamında olup olmadığı konusu üzerinde durulmak gerekir. Sosyal ve duygusal kişilik değerleri, kişinin toplum içindeki yeri, birlikte yaşadığı ailesi ve yakınlarının değer alanı içine giren haklardır. Bu haklar, doğrudan doğruya kişiliğe bağlı olmayan, özellikle aile hukuku içinde yer alan değerlerdir. Bu bağlamda Borçlar Yasası’nın 49. maddesindeki düzenleme gereğince, kişinin doğrudan kendisinin değil de karı, koca, ana, baba, çocuklar ve kardeşler gibi yakınlarının ağır yaralanması gibi somut olayın kendisine özgü ağırlığının ve özelliğinin zorunlu kıldığı olguların kanıtlanması durumunda, aile birliği içinde korunması gereken sosyal ve duygusal kişilik değerlerinin zarar gördüğünün kabul edilmesi gerekir. Dosyadaki bilgi ve belgeler ile davalının 765 sayılı Türk Ceza Yasası’nın 456/2. maddesi uyarınca kasten yaralama eylemi nedeniyle yargılanarak cezalandırıldığı ceza dosyası içeriğine göre; davalının, dava konusu olaydan önce aileler arasında yaşanan ve husumet oluşmasına neden olan olaylar üzerine, 22 yaşında olan davacılardan Rıfat’ı köy kahvesi önünde bıçakla vurarak göğüs bölgesinden yaraladığı; D… Adli Tıp Şubesi tarafından düzenlenen 04.06.2004 günlü raporda, adı geçenin yaşam tehlikesi geçirecek, 25 gün iş ve gücünden kalacak biçimde yaralandığı; olay yerinde bulunan kişilerin olaya müdahale ederek tarafları ayırdığı anlaşılmaktadır.

Olayın gelişim biçimi, yaralanmanın derecesi ve davalının eyleminin silahtan sayılan bıçak ile yaşamsal bölgeye yönelik olması gözetildiğinde, davacılardan anne Ümmühan ile baba Ramazan’ın sosyal ve duygusal kişilik değerlerinin zarar gördüğü kabul edilmelidir...

Dava konusu olayın oluş biçimi, yaralanmanın derecesi, eylemin silahtan sayılan bıçakla gerçekleştirilmiş olması ve yukarıdaki ilkeler gözetildiğinde, davacılardan Rıfat yararına takdir edilen manevi tazminat azdır. Daha üst düzeyde manevi tazminat takdir edilmek üzere manevi tazminat takdir olunmak üzere karar bozulmalıdır.

Yargıtay 4.Hukuk Dairesi Esas No: 2009/7547 Karar No: 2010/2134

Dosyadaki bilgi ve belgelerden, haklarında …Asliye Ceza Mahkemesinde kamu davası açılan davalılardan M… hakkında beraet kararı verildiği, diğer davalı M…’in ise, Ü…’e karşı gerçekleştirdiği etkili eylem suçundan dolayı cezalandırıldığı ve verilen cezanın kesinleştiği anlaşılmaktadır. Ceza dosyası arasında bulunan doktor raporuna göre davacılardan Ü…, olay nedeniyle yaşam tehlikesi geçirmeyecek, iş ve gücüne bir hafta engel olacak biçimde yaralanmıştır.

Diğer yandan, davacılardan Ü…, kendisinin yaralanması yanında, oğlu A…’in yaralanmasının üzüntüye neden olduğunu, olayın şokunu yaşadığını ileri sürerek, bu yüzden uğradığı manevi zararın da ödetilmesini istemiştir. Borçlar Yasası’nın 47. maddesi gereğince yargıç, olayın özelliğini gözeterek bedensel bir zarara uğrayan kişi yararına hak ve adalete uygun bir tutarda manevi tazminat takdir edebilir. Geçirilen ruhsal ve sinirsel sarsıntının da yukarıdaki maddede belirtilen bedensel zarar kapsamında olduğunun kabul edilmesi gerekir. Aynı zamanda anne olan davacılardan Ü…’in; oğlunun, gözü önünde, kasten adam öldürme derecesinde dövülmesi olayında, ruhsal ve sinirsel sarsıntı geçirdiğinin kabul edilmesi zorunludur.

Yerel mahkemece açıklanan olgular ve dava dilekçesindeki istemler gözetilerek, davacılardan Ü… yararına, kendisinin ve oğlunun yaralanmasından dolayı uygun bir tutarda manevi tazminat takdir edilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçe ile manevi tazminat isteminin tümden reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir. 

For detailed information or questions you can visit Contactpage.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Çoğun İçinde Az Da Vardır İlkesi

Çoğun İçinde Az Da Vardır İlkesi

Çoğun İçinde Az Da Vardır İlkesi | Hukuki Bilgi | İzmir Avukat | Efes Hukuk Bürosu

Çoğun içinde az da vardır ilkesi Latince “In toto et pars continetur” deyişinin dilimizdeki karşılığı olup; Yargıtay kararlarında sıkça karşılaşılmaktadır. Özellikle kıyas yaparken bahsedilen karar kapsamında hakkaniyetin de gözetilmesi gerektiği şeklinde anlaşılabilir. İlke kapsamında verilecek kararda iki tarafın da mağdur olmaması için somut olayın özellikleri de gözetilerek hüküm verilmesi şeklinde yorumlanabilir.

Yargıtay 19. Hukuk Dairesi E. 2016/12208 K. 2017/268

“KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin davalı şirketten sıfır (0) km 2012 Model Ford Transit 370 L marka aracı satın aldığını, ancak satın alınan aracın belirtilen özellikleri taşımadığını, bu haliyle ayıplı durumda olduğunu ileri sürerek ayıplı satılan aracın yenisi ile değiştirilmesine, olmaması durumunda araç bedelinin iadesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, dava konusu aracın ayıplı olmadığını, davacının eksiklik olarak gördüğü hususların ayıp niteliği taşımadığını, bu eksikliklerin giderilmesine davacının onay vermediğini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece Tüketici Mahkemesi sıfatıyla verilen, davanın kabulü kararı, Dairemiz 04.03.2015 tarih; 2014/16891 E. – 2015/2977 K. sayılı ilamı ile “Dava konusu uyuşmazlık 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında değerlendirilemeyeceğinden mahkemece yapılması gereken iş, tarafların tacir, dava konusu aracın ticari araç olduğu gözetilmek suretiyle somut olaya Türk Ticaret Kanunu hükümleri uygulanarak ve buna göre gerekçe oluşturularak varılacak uygun sonuca göre bir karar vermekten ibarettir.” gerekçesiyle bozulmuştur.

Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda, satıma konu ticari aracın üretimden kaynaklı ayıplı olduğu, ayıpların gizli ayıp niteliğinde olmadığı, araçtaki ayıbın süresinde satıcıya bildirildiği, araç üzerindeki açık ayıpların aracın ayıpsız misli ile değiştirilmesini yahut araç bedelinin iadesini gerektirmediği, aracın satış anındaki değer kaybının aracın satış değerinin %15’i tutarında ( 8.096,57 TL ) olacağı, davacının talebi ürün değişimi olsa da “çoğun içinde az da vardır” kuralı gereğince, davacı yararına, aracın satış anındaki değer kaybı bedelinin davalıdan tahsilinin uygun olacağı gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne kısmen reddine, aracın yenisi ile değiştirilmesi talebinin reddine, 8.096,57 TL alacağın faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm davalı vekili ve katılma yoluyla davacı vekilince temyiz edilmiştir.

Dava, satış sözleşmesinde ayıplı aracın iadesi veya bedelinin tahsili istemine ilişkindir. 6102 sayılı TTK’nın 23/1-c maddesi gereğince malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli değilse alıcı malı teslim aldıktan sonra 8 gün içinde incelemek veya incelettirmek ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa bu 2 ve 8 günlük süre içinde durumu satıcıya ihbarla yükümlüdür. Somut olayımızda dava konusu araç, davacı alıcıya 19.09.2012 tarihinde teslim edilmiştir. Davacı vekilinin dosya içindeki beyanı ve ihtarname içeriğinden de araçtaki ayıpların aynı gün öğrenildiği ayıp ihbarının ise 19.10.2012 tarihinde yapıldığı anlaşılmış olup, açıklanan ilkeler uyarınca ihbar yükümlülüğünün süresinde yerine getirilip getirilmediği üzerinde durularak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme sebebiyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış hükmün bozulması gerekmiştir.”

Yargıtay 13. Hukuk Dairesi , E. 2014/13492, K. 2015/919, T. 22.1.2015

“Kanunun 4/A maddesi hükmü “sağlayıcı tarafından bildirilen reklam ve ilanlarından veya standardından veya teknik kuralından tespit edilen nitelik veya niteliğini etkileyen niceliğine aykırı olan yada yararlanma amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran medeni, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren hizmetler, ayıplı hizmet olarak kabul edilir” düzenlemesi bulunmaktadır. Bu durumda tüketici, sözleşmeden dönme, hizmetin yeniden görülmesi veya ayıp oranında bedel indirimi isteyebilir. Somut olayda, davacı dava dilekçesinde hizmet bedelinin iadesi seçeneğini tercih etmiş ise de, davacı hizmetten yararlandığına göre, “çoğun içinde az da vardır” kuralı gereğince davacının talebinin ayıp oranında bedel indirimi olduğunun kabulü gerekir. Bu kabul, aynı zamanda M.K.‘nun 2. maddesinde ifadesini bulan dürüstlük ve iyiniyet kuralının da bir gereğidir. Hal böyle olunca, dosya kapsamında bulunan delillerin değerlendirilerek hizmetteki ayıplar nedeni ile indirim miktarı belirlenerek sonucuna uygun bir karar verilmelidir. Mahkemece davacının hizmetten yararlandığı gözetilmeden tüm konaklama bedelinin tahsiline karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.”

Yargıtay 13. Hukuk Dairesi E. 2010/8333 K. 2010/16575

…davacı, satın aldığı aracın ayıplı olması nedeniyle araç bedelinin tahsilini bu mümkün olmaz ise aracın yenisi ile değiştirilemesi isteminde bulunmuş, davalılar davanın reddini savunmuş, mahkemece, yaptırılan bilirkişi incelemesine göre jant kapaklarının değiştirilmesi gerektiğini ancak davacının talebinin bedel iadesine yönelik olduğundan bahisle davanın reddine karar verilmiştir. 4077 sayılı yasanın 30. maddesine göre, bu kanunda hüküm bulunmayan hallerde genel hükümler uygulanır.b.k.202 maddesi ise hakim hal icabı satımın feshi ni muhik görmüyorsa semenin tenziline karar verileceğini hüküm altına almıştır. öyle olunca araç değişimi veya bedel iadesi şartları oluşmamışsada, dosya kapsamından jantların ayıplı olduğu anlaşıldığı ve mahkemeninde kabulü bu yönde olduğuna göre çoğun içinde az da vardır kuralı gereğince ayıplı olan jant kapaklarının bedelinin tahsiline karar verilmesi gerekirken aksi düşüncelerle yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma gerektirir.

For detailed information or questions you can visit Contactpage.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Senet İle İspat Zorunluluğu

Yazılı Delil İle İspat Zorunluluğu | Senet ile İspat Zorunluluğu | Yazılı Delil İle İspat İstisna | Yazılı Delil İle İspat İstisnaları | İzmir Lawyer | Dava Avukatı | İzmir Hukuk Bürosu | Efes Hukuk Bürosu

Belge Nedir? Senet Nedir?

Belge, Hukuk Muhakemeleri Kanunu kapsamında uyuşmazlık konusu olayları ispata elverişli yazılı veya basılı metin, senet, çizim, plan, kroki, fotoğraf, film, görüntü veya ses kaydı gibi veriler ile elektronik ortamdaki veriler ve bunlara benzer bilgi taşıyıcıları ifade etmektedir. (Madde 199)

Senet İle İspat Zorunluluğu

Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri ikibinbeşyüz Türk Lirasını (2021 yılı için 4.880 TL) geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir. Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma gibi bir nedenle ikibinbeşyüz Türk Lirasından (2021 yılı için 4.880 TL) aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz. (Madde 200)

Senede Karşı Tanıkla İspat Yasağı

Hukuk Muhakemeleri Kanunu kapsamında senede bağlı her çeşit iddiaya karşı ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler ikibinbeşyüz Türk Lirasından (2021 yılı için 4.880 TL) az bir miktara ait olsa bile tanıkla ispat olunamaz. (Madde 201) Söz konusu kanun maddesinde yer verilen değer her yıl güncellenmektedir.

20172018201920202021
2.590 TL
2.960 TL3.660 TL4.480 TL4.880 TL
Senet İle İspat Yasağı Parasal Sınırları

Tanık Dinletilmesine Muvafakat

Her ne kadar belirtili bedellerin altında kalan uyuşmazlıklarda yazılı delil ile ispat koşulu aranmakta ise de; karşı tarafından açık muvafakatinin alınması durumunda senetle ispatı gereken hususlarda birinci fıkradaki düzenleme hatırlatılarak tanık dinlenebilir.

Senetle İspat Zorunluluğunun İstisnaları

Karşı tarafın açık muvafakatinin yanı sıra Hukuk Muhakemeleri Kanunu Madde 203 kapsamında tanık ile ispat yasağına bir takım istisnalar düzenlenmiştir. Şöyle ki:

  • Altsoy ve üstsoy, kardeşler, eşler, kayınbaba, kaynana ile gelin ve damat arasındaki işlemler.
  • İşin niteliğine ve tarafların durumlarına göre, senede bağlanmaması teamül olarak yerleşmiş bulunan hukuki işlemler.
  • Yangın, deniz kazası, deprem gibi senet alınmasında imkânsızlık veya olağanüstü güçlük bulunan hâllerde yapılan işlemler.
  • Hukuki işlemlerde irade bozukluğu ile aşırı yararlanma iddiaları.
  • Hukuki işlemlere ve senetlere karşı üçüncü kişilerin muvazaa iddiaları.
  • Bir senedin sahibi elinde beklenmeyen bir olay veya zorlayıcı bir nedenle yahut usulüne göre teslim edilen bir memur elinde veya noterlikte herhangi bir şekilde kaybolduğu kanısını kuvvetlendirecek delil veya emarelerin bulunması hâli.

Yakın Akrabalar Arasın Yazılı Bir Sözleşme İmzalanması Durumunda Tanık İle İspat İmkanı Tanınmamaktadır

Mahkemece davacının iddiasını kanıtlamakla yükümlü olduğu davacının yemin teklifi üzerine davalıların borç parayı inkar etmeleri neticesinde davanın reddine karar verilmiştir. Kural olarak Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 201. maddesiyle Senede bağlı her çeşit iddiaya karşı ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler ikibinbeşyüz Türk lirasından az miktara ait olsa bile tanıkla ispat olunamaz.

Ne var ki, kural böyle olmakla birlikte Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 203. maddesinde yazılı yakın akrabalar arasındaki hukuki işlemlerin tanıkla ispat edilebileceği kabul edilmiştir. Anılan maddede yazılı yakın akrabalar arasında senet ( yazılı belge )alınmasındaki manevi imkansızlık kanunla varsayılmış ve böyle bir istisnai düzenlemeye gerek görülmüştür. Yakın akrabalar arasındaki hukuki işlemlerin tanıkla ispat edilebilmesi için miktar ve değer bakımından bir sınırlandırma getirilmediği gibi, manevi imkansızlığın da ayrıca iddia ve ispat edilmesine de gerek yoktur.

Ancak, yakın akrabalar arasındaki bir hukuki işlem senede bağlanmış veya yazılı delil sözleşmesi yapılmışsa, artık manevi imkansızlıktan söz edilemeyeceğinden, senedin aksinin tanıkla ispatlanmasına imkan tanınmamaktadır. Bunun dışında Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 203/1 maddesinde belirtilen yakın akrabalar arasındaki hukuki işlemlerin miktar ve değeri ne olursa olsun tanıkla ispatı olanaklıdır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun istikrar kazanmış uygulaması da bu yoldadır. ( YHGK.nun 19.3.2003 gün 2003/13-174-181 Sayılı ilamı, YHGK.nun 9.10.1985 gün ve 1984/13-255 E. 1985/797 K.sayılı ilamı; YHGK.nun 23.1.1985 gün ve 1983/3-25 E. , 1985/3K sayılı ilamı ).

YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ E. 2015/41137 K. 2017/4373

Delil Sözleşmesi

Karşı tarafın açık rıza ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu Madde 203’ün yanı sıra taraflar aralarında akdedecekleri geçerli bir delil sözleşmesi ile birlikte tanık deliline dayanabileceklerini düzenleyebilirler. Delil sözleşmesi ile taraflar yazılı olarak veya mahkeme önünde tutanağa geçirilecek imzalı beyanlarıyla kanunda belirli delillerle ispatı öngörülen vakıaların başka delil veya delillerle ispatını kararlaştırabilecekleri gibi; belirli delillerle ispatı öngörülmeyen vakıaların da sadece belirli delil veya delillerle ispatını kabul edebilirler.

For detailed information or questions you can visit Contactpage.

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079

Temerrüt Ne Demek? Borçlunun & Alacaklının Temerrüdü Nedir?

Temerrüt Ne Demek? | İcra Avukatı | İzmir Lawyer | İzmir Hukuk Bürosu

Temerrüt Ne Demek?

Arapça temerrud

1. isim, eskimiş Dikkafalılık, kafa tutma, direnme.

2. isim, eskimiş, hukuk, ekonomi Ek faiz ödememe durumu.

3. isim, eskimiş, hukuk, ekonomi Herhangi bir sebebe dayanmaksızın borcu ödememekte direnme, direnim.

Borçlunun Temerrüdü Ne Demek?

Muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının ihtarıyla temerrüde düşer. Borcun ifa edileceği gün, birlikte belirlenmiş veya sözleşmede saklı tutulan bir hakka dayanarak taraflardan biri usulüne uygun bir bildirimde bulunmak suretiyle belirlemişse, bu günün geçmesiyle; haksız fiilde fiilin işlendiği, sebepsiz zenginleşmede ise zenginleşmenin gerçekleştiği tarihte borçlu temerrüde düşmüş olur. Ancak sebepsiz zenginleşenin iyiniyetli olduğu hâllerde ise bildirim şarttır.

Temerrüt Faizi

Uygulanacak yıllık temerrüt faizi oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa, faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir. Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık faizi oranı, TTK kapsamında belirlenen yıllık faiz oranının yüzde yüz fazlasını aşamaz. Akdî faiz oranı kararlaştırılmakla birlikte sözleşmede temerrüt faizi kararlaştırılmamışsa ve yıllık akdî faiz oranı da birinci fıkrada belirtilen faiz oranından fazla ise, temerrüt faizi oranı hakkında akdî faiz oranı geçerli olur.

Alacaklının Temerrüdü Ne Demek?

Yapma veya verme edimi gereği gibi kendisine önerilen alacaklı, haklı bir sebep olmaksızın onu kabulden veya borçlunun borcunu ifa edebilmesi için kendisi tarafından yapılması gereken hazırlık fiillerini yapmaktan kaçınırsa, temerrüde düşmüş olur. Alacaklı, müteselsil borçlulardan birine karşı temerrüde düşerse, diğerlerine karşı da temerrüde düşmüş olur.

Türk Ticaret Kanununun 1530 Uncu Maddesinin 7 Nci Fıkrası Uyarınca Mal Ve Hizmet Tedarikinde Geç Ödemelerde Uygulanacak Temerrüt Faiz Oranı Ve Alacağın Tahsili Masrafları İçin Talep Edilebilecek Asgari Giderim Tutarı

Geçerlilik TarihiMal ve Hizmet Tedarikinde Geç Ödemelerde Uygulanacak Temerrüt Faiz Oranı (%)Alacağın Tahsili Masrafları İçin Talep Edilebilecek Asgari Giderim Tutarı (TL)
01.01.201315,0095,00
01.01.201412,75120,00
01.01.201511,50120,00
01.01.201611,50130,00
01.01.201710,75150,00
01.01.201810,75185,00
01.01.201921,25245,00
01.01.202015,00260,00
01.01.202118,25385,00

Türk Borçlar Kanunu madde 117: 

“Muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının ihtarıyla temerrüde düşer. Borcun ifa edileceği gün, birlikte belirlenmiş veya sözleşmede saklı tutulan bir hakka dayanarak taraflardan biri usulüne uygun bir bildirimde bulunmak suretiyle belirlemişse, bu günün geçmesiyle; haksız fiilde fiilin işlendiği, sebepsiz zenginleşmede ise zenginleşmenin gerçekleştiği tarihte borçlu temerrüde düşmüş olur. Ancak sebepsiz zenginleşenin iyiniyetli olduğu hâllerde temerrüt için bildirim şarttır” denilmektedir. 

Borçlunun Temerrüdünün Şartları:

a)İfanın mümkün olması

b)Borcun muaccel olması

c)Alacaklının ihtarı

d)Alacaklının ifayı kabule hazır olması

e)Borçlunun ifadan kaçınma hakkının bulunmamasıdır. 

Temerrüde düşmek ise, zamanında borcun ödenmemesidir.  Yükümlülüklerin geç de olsa yerine getirilmesi durumunda temerrüt hali sona erer; fakat gecikme nedeniyle temerrüde düşülen tarih ile yükümlülüğün yerine getirildiği tarih arasındaki süre “geçmiş günler faizi” olarak görülerek temerrüt faizi işletilir. Örneğin bir borç sebebi ile icra takibi yapılacaksa işletilecek iki tür faiz vardır. Bunlardan ilki, takip açıldığı günden itibaren işletilmeye başlanır ve borcun ödeneceği güne kadar işler. İkincisi ise temerrüde düşme tarihi dediğimiz, borcun asıl ödenmesi gereken tarihten takip açılış tarihine kadar işleyecek olan faizdir.

Daha çok ticari ilişkilerde karşımıza çıkan temerrüt faizi ve temerrüde düşme halleri Türk Ticaret Kanunu’nun 1530. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre: 

MADDE 1530– (1) Aksine bir hüküm bulunmadığı takdirde, ticari hükümlerle yasaklanmış  işlemler ve şartlar batıldır. Ancak, sözleşme uyarınca yerine getirilmesi gereken edimler için kanunun veya yetkili makamların koymuş olduğu en yüksek sınırı aşan sözleşmeler en yüksek sınır üzerinden yapılmış sayılır; sınırı aşan edimler hata ile yerine getirilmiş olmasa bile, geri alınır. Bu sınırlarda, Türk  Borçlar Kanununun 27 nci maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi uygulanmaz.

(2) Ticari işletmeler arasında mal ve hizmet tedariki amacıyla yapılan işlemlerde, alacaklı, kanundan veya sözleşmeden doğan tedarik borcunu yerine getirmiş olmasına rağmen, borçlu, gecikmeden sorumlu tutulamayacağı hâller hariç, sözleşmede öngörülmüş bulunan tarihte veya belirtilen ödeme süresinde borcunu ödemezse, ihtara gerek olmaksızın temerrüde düşer.

(3) Mütemerrit borçlunun alacaklısı sözleşmede öngörülen tarihten ya da ödeme süresinin sonunu takip eden günden itibaren, şart edilmemiş olsa bile faize hak kazanır.

(4) Sözleşmede ödeme günü veya süresi belirtilmemişse veya belirtilen süre beşinci fıkraya aykırı ise, borçlu aşağıdaki sürelerin sonunda ihtara gerek kalmaksızın mütemerrit sayılır ve alacaklı faize hak kazanır:

a) Faturanın veya eş değer ödeme talebinin borçlu tarafından alınmasını takip eden otuz günlük sürenin sonunda.

b) Faturanın veya eş değer ödeme talebinin alınma tarihi belirsizse mal veya hizmetin teslim alınmasını takip eden otuz günlük sürenin sonunda.

c) Borçlu faturayı veya eş değer ödeme talebini mal veya hizmetin tesliminden önce almışsa, mal veya hizmetin teslim tarihini takip eden otuz günlük sürenin sonunda.

d) Kanunda veya sözleşmede, mal veya hizmetin kabul veya gözden geçirme usulünün öngörüldüğü hâllerde, borçlu, faturayı veya eş değer ödeme talebini, kabul veya gözden geçirmenin gerçekleştiği tarihte veya bu tarihten daha önce almışsa, bu tarihten sonraki otuz günlük sürenin sonunda; şu kadar ki, kabul veya gözden geçirme için sözleşmede öngörülen süre,  mal  veya  hizmetin  alınmasından  itibaren otuz  günü  aşıyor ve bu  durum alacaklının aleyhine ağır bir haksızlık oluşturuyorsa, kabul veya gözden geçirme süresi mal veya hizmetin alınmasından itibaren otuz gün olarak kabul edilir.

(5) Sözleşmede öngörülen ödeme süresi, faturanın veya eş değer ödeme talebinin veya mal veya hizmetin alındığı veya mal veya hizmetin gözden geçirme ve kabul usulünün tamamlandığı tarihten itibaren en fazla altmış gün olabilir. Şu kadar ki, alacaklı aleyhine ağır bir haksız durum yaratmamak koşuluyla ve açıkça anlaşmak suretiyle taraflar daha uzun bir süre öngörebilirler. Ancak alacaklının küçük yahut orta ölçekli işletme (KOBİ) veya tarımsal ya da hayvansal üretici olduğu veya borçlunun büyük ölçekli işletme sıfatını taşıdığı hâllerde, ödeme süresi, altmış günü aşamaz.

Temerrüt faizi oranı, borcun türüne göre farklı oranlarda belirlenebilmekte ve ilgili sözleşmelerde belirtilmektedir. Bu sebeple temerrüt faizi ile ilgili işlem yapılacağında varsa sözleşme hükümlerine ve işlem tarihindeki güncel rakamlara dikkat edilmelidir. 

Aşağıdaki çalışmalarımız da ilginizi çekebilir;

Address: Karşıyaka Tower No:12 Kat:9 Daire:59 Karşıyaka/İzmir

E-mail: info@efeshukuk.com

Phone: +90 553 463 7079